BOYTORUN, NURİ
(1908, İstanbul -1988, İstanbul) Güreşçi ve güreş antrenörü. Güreşe İstanbul'da başladı; Kumkapı Güreş Kulübü'nde yetişti. 1928'de milli güreş takımımıza seçi-
Pertev Boyar'ın "Gün Batarken" adlı peyzajı, mukavva üzerine yağlıboya, 37x27 cm, 1967. Maçka Mezat Koleksiyonu
lerek Amsterdam Olimpiyat Oyunları'n-da milli oldu. 73 kiloda beşinci oldu ve adını olimpiyat şeref kütüğüne yazdırdı. O tarihten 1937'ye kadar dokuz yıl milli takımdaki yerini korudu. Türkiye'nin en teknik güreşçilerinden biri olarak tanındı. 1932, 1933, 1934 ve 1935'te 79 kiloda Balkan şampiyonu oldu. 1936 Berlin O-limpiyat Oyunları'nda da sıkletinin beşincisi olarak adını ikinci kez olimpiyat şeref kütüğüne yazdırdı. Olimpiyat oyunlarında ilk altı dereceyi alan sporcuların isimlerinin yazıldığı bu kütüğe iki kez adım yazdıran ilk Türk sporcusu oldu. Güreşi bıraktıktan sonra antrenörlüğe başladı. Bu alanda da uluslararası bir üne erişti. 1949-1960 arasında Türk Milli Güreş Takımı'nı tarihinin en yüksek düzeyine çıkardığı gibi, daha sonra İsviçre, Fransa ve İtalya'da milli takım antrenörlükleri yaptı. Asıl mesleği uçak makinistliği olan Boytorun, spor hayatını kapattıktan sonra pleksiglas işleri yapan bir atölye kurdu.
CEM ATABEYOĞLU
BOZACILAR
Boza, sonbaharın soğuk günleriyle birlikte içilmeye başlanıp ilkbaharın son serin günlerine kadar aranırsa bulunan bir kış içeceğidir. Soğuk ve karlı kış gecelerinde akşam namazından hemen sonra İstanbulluların duymaya alışkın oldukları "Boozaa... Haydi boozaa... Boza..." haykırışlarını, o mevsim ilk kez duyanlar "Aaaa... Bozacı... Kış geldi demek" sözleriyle karşılaşırlar. İstanbul'da sokaklarda boza satılmaya başlanılması kışın habercisi sayılır.
Eskiden çoğunluğunu Arnavutların o-luşturduğu bu gezici bozacılar günümüzde yerlerini Anadolu'dan İstanbul'a gelen gurbetçilere bırakmışlardır. 19. yy' dan kalma resimlerdeki eli güğümlü, belinde bardaklık ve omzunda asılı ipe simitler dizilmiş bozacı tipi yerine hiçbir özelliği olmayan, plastik bidonlarla sokak aralarında dolaşan satıcılar ortaya çıkmıştır. Bunlarda eski bozacıları anımsatacak özelliklerden ancak yanık sesler kalmıştır.
Bugün İstanbul'un en ünlü boza üreticisi Vefa Bozacısı'dır(->). Şehrin belli yerlerindeki bozacı dükkânlarında, bazı pastanelerde ve gezgin bozacıların bidonlarında satılan boza, bu firma tarafından üretilmemiş olsa da şöhretinden dolayı "Vefa bozası" olarak tanıtılır.
Eski İstanbul'da, boza satılan ve içilen yer anlamındaki "bozahane" sözü çoğu zaman "meyhane" ile eş ya da yakın anlamlı bir söz olarak algılanmış; "Meyhaneciye şahit kim diye sormuşlar, bozacıyı göstermiş.", "Meyhanecinin kefili (şahidi) bozacı" deyimleri de bu anlayışın ürünü olarak doğmuştur. Kuvvetli bir a-teş üzerinde dövüle dövüle hazırlanan boza., kendisine eziyet edilen kişilerin durumunu ifade etmek için kullanılan "Ensesinde boza pişirmek" deyiminin doğmasına da yol açmıştır. Eski bir içecek olan bozanın Osmanlı ülkesinde ne
Dostları ilə paylaş: |