CİLTÇİLİK
Türk cilt sanatının önemli merkezlerinden biri de istanbul'dur. 15. yy'da İstanbul'da gelişmeye başlayan klasik ciltçilik üslubu 17. yy'a kadar aynı çizgide sürmüştür. 17. yy'da şükûfe, lake (rugan) ve daha sonraki yüzyıllarda da barok-rokoko üslubu istanbul ciltçiliğini etkilemiştir.
Kullanılan malzemeye göre deri, kumaş, ebru, murassa ve lake; süsleme tekniklerine göre de şemseli, zilbahar, yek-şah, zerduz, çarkûşe gibi adlarla anılan Osmanlı ciltleri bu malzeme ve tekniklerin yaygın ya da moda olduğu dönemlerde ün kazanmıştır.
Tahta, deri, mukavva gibi malzemenin, suluboya ve altın yaldız ile süslenip üzerine vernik çekilerek yapılan lake de, Osmanlı ciltçiliğinde 17. yy'ın sonlarında çiçek desenleriyle süsleme esasına dayanan "şükûfe" üslubunun gelişmesiyle başlayıp 18. yy'm sonuna kadar başta Edirne olmak üzere İstanbul, Bursa ve Diyarbakır şehirlerinde yaygınlık kazanan bir tekniktir. 19. yy'ın başlarından itibaren mimaride olduğu gibi ciltçilikte de lake ve tezhip ustaları Batı' dan gelen süsleme tekniklerinin etkisiyle eserler ortaya koymuşlar, cilt kapaklarında barok-rokoko zevkine uygun süslemeler yapmışlardır.
15. yy, Osmanlı ciltçiliğinde başlangıç ve değişim yüzyılı olarak dikkati çeker. II. Mehmed (Fatih) dönemine (1451-1481) kadar Anadolu Selçuklu üslubunun devamı niteliğini taşıyan Osmanlı ciltçiliği bu yüzyılın sonlarıyla 16. yy'ın başlarında kişiliğini bulmuştur. Fatih, ö-zel kütüphanesi için kitaplar yazdırmış ya da istinsah ettirmiştir. Bu kitaplar kâğıt, hat, tezhip ve cilt bakımından çığır açmış örnekler olarak değerlendirilmektedir. II. Bayezid döneminde (1481-1512) İstanbul çiftçilerinin saray içinde de örgütlendikleri görülüyor. "Cemaat-i Cildci-yân-ı Hassa" olarak anılan saray mücel-litleri "usta" ya da "hoca" ve "şakird" adı altında ikiye ayrılmışlardı. Ustalar da kendi aralarında kıdem ve becerilerine göre rütbe ve mevkiler almışlardı. Saray cilt-çilerinin yöneticisine "sermücellid", "mü-cellidbaşı" ya da "ciltçibaşı" denilirdi.
Topkapı Sarayı ehl-i hiref defterlerinden edinilen bilgilere göre saray dilcilerinin sayısı bir ara 50'ye kadar yükselmiştir. Saray dilcileri örgütüne altın dö-vücüler ve mürekkepçiler de dahil edilmişlerdi. 17. yy'dan kalma bir narh defterinde çiftçilerin yaptıkları cilde göre a-lacakları ücret kademeli olarak belirtilmiş; kırmızı sahtiyandan haşebî, zenci-rekli, şemseli, müzehheb, Üstad Mehmed işi cildin tanesinin 110; sade sahtiyandan yarı yarıya haşebî, Usta Mehmed işi cildin tanesinin 45; dörtte biri haşebî, kenarı zencirekli, ortası şemseli Usta Mehmed işi cildin tanesinin 86 akçeye yapılacağı açıkça kaydedilmiş; bunların dışındakilerin züyuf akçe zamanında al-
Mustafa Düzgünman tarafından klasik biçimde yapılmış 1356/1937 tarihli ve "Mustafa" imzalı cilt. Isa Çelik
dıkları ücretin yarısını alacakları da eklenmiştir.
Evliya Çelebi Seyahatnamede 17. yy' in ortalarında Bayezid Camii yanındaki 100 küçük ahşap dükkânda 300 ciltçi-nin çalıştığını söylemektedir. Bu dükkânlar 19. yy sonundaki büyük yangında yanıp kül olmuştur.
istanbul, her meslekte olduğu gibi ciltçilikte de konumu gereği en iyi ustaları kendine çekmişti, istanbul çiftçileri 16. yy'dan itibaren ortaya koydukları e-serlerle, Doğu ciltçiliğinin liderliğini ellerinde bulunduran İranlı ustaları geride bırakmışlardı.
Saray ciltçileri dışında kalanlar genellikle, meslek yakınlığı söz konusu olduğundan kâğıt, kitap, hat, tezhip piyasasına yakın yerlerde dükkân açarlardı. Ab-dülaziz dönemine (1861-1876) kadar Beyazıt'taki Kâğıtçılar Çarşısı'nda toplanan çiftçiler, günümüzde şehrin çeşitli yerlerine dağılmış küçük dükkânlarda işlerini sürdürmektedirler. Her işkolunda olduğu gibi ciltçilikte de makineleşme söz konusu olduğundan kısa sürede çok sayıda kitap ciltleyen modern işyerleri de a-çılmıştır. Ciltçilerin birçoğu da hazır cilt kapaklanyla kitap ya da ansiklopedi ciltlemektedir. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde, Güzel Sanatlar Akademisi döneminde başlayan ciltçilik dersleri bugün de verilmektedir. Sü-leymaniye Kütüphanesi'nde de klasik Osmanlı ciltçiliği sürdürülmektedir.
Kaynaklarda ünlü Osmanlı ciltçileri arasında Yedikuleli Alaeddin, Mehmed Çelebi (I. Süleyman [Kanuni] dönemi), Süleyman Çelebi, Kara Mehmed, Mehmed Abdî, Mehmed Yadigâr, Pîr Davud, Cafer Eyyubî, Ali Yusuf, Süleyman Emek-dâr, Mehmed Halife, Hatif Ali, Lazgrad-lızade Ahmed Efendi (II. Mahmud dönemi), Râşid Efendi (ö. 1868), Salih Efendi ve Şevki'nin Mehmed, Ali Üsküdarî (III. Ahmed dönemi), Hacı Lâtif Efendi, Yesârîzade Arif Efendi (ö. 1864), Hımhım Arif (ö. 1864), Şişman Aziz (ö. 1868), Basri Efendi (ö. 1868), Hacı Said Efendi (kitap tamirinde ve yapışmış yaprakları ayırmada da [vassallık] usta, ö. 1869), Âşık Osman (ö. 1873), Kasımpaşalı Hafız (ö. 1879) ve kardeşi Tosun (ö. 1865), Leb-beyk Hafız, Pepehî Hafız Efendi, Solak Sinan, Hasan Efendi'nin adları geçmektedir. Son dönemin ünlü ciltçileri arasında da Necmettin Okyay (1883-1976), Sacid Okyay ve Sami Okyay, Mustafa Düzgünman, Fethi Demir, Nurettin Uy-can, Nevzat Özbolsoy, Bilgin Danabaş, ibrahim Terzi, Mecdi Nevin Tanrıkorur, İslâm Çeçen, Rafet Güngör, ibrahim Kurnaz ve Yusuf Subaşı ilk akla gelenlerdir.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 609; Habib, Hat ye Hattatân, İst., 1305, s. 268-274; Mustafa Âli, Menâkıb-ı Hünerverân, ist., 1926, s. 73; Türk Ticaret Salnamesi 1340-1341, ist., 1340-41/1924-25, s. 353; C. E. Arseven, "Cilt", Sanat Ansiklopedisi, I, 341-348; "Cilt", TA, XI, 2-5; R. M. Meriç, Türk Cilt Sanatı Tarihi Araştırmaları I: Vesikalar, Ankara, 1954; 1. Binark, Türk Cilt Sanatı, Ankara, 1968; K.. Çığ, Türk Kitap Kaplan, İst., 1971; O. Öcal,
Kitabın Evrimi, Ankara, 1971, s. 119-131; dungul, Eski Eserler, I, 71-73, II, 9-11; M. Al-pay-S. Özkan, İstanbul Kütüphaneleri, İst.,
1982, s. 48-49; O. Aslanapa, "Osmanlı DevriCild Sanatı", Türkiyemiz, S. 38 (1982), s. 12-17; M. S. Kütükoğlu, Osmanlılarda NarhMüessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İst.,
1983, s. 108-109; Y. Yücel, Osmanlı Ekono-mi-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak: Es'ar Defteri (1640 Tarihli), Ankara,1992, s. 40; A. S. Arıtan, "Ciltçilik", DİA, VII,551-557.
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |