Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə90/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   86   87   88   89   90   91   92   93   ...   899
BARO

58

59

BARO

türlerinden biri olan "panç" (punch) türleri, şekerci dükkânlarında alkolsüz meşrubatın yaraşıra alkollü meşrubat olarak da satılmaktaydı. Literatürde bu tür şekerci dükkânları "panççı" olarak da yer alır.

Panççılar, kafe şantanlar, kafe jar-denler ve her türlü içkinin hizmete sunulduğu kabare barlar, içki kültürümüzün bir oranda değişimine neden olmalarına rağmen, bu tür yerler Cumhuriyetin ilanından önce meyhane ve meyhane geleneğimize alternatif olamamıştı. 14 Eylül 1920'de çıkarılan "Men-i Müskirat Yasası" (İçki Yasağı Yasası), Cumhuriyetin ilanından sonra 9 Nisan 1924'te neşredilen 470 sayılı yasayla içki yasağı zımnen kaldırılmıştı. İçki yasağının kaldırılmasından sonra barlar meyhanelere alternatif olmaya başladılar.

1930'lu yılların başlarında Beyoğlu Meşrutiyet Caddesi'nde, Beyazgül, Santral, Kutu ve Roznuvar; istiklal Caddesi'nde, Monparnas, Garden ve Şanuvar; Sıraselviler Caddesi'nde Maksim; Rıhtım Caddesi'nde Panorama barları, o dönemde faaliyetlerini sürdüren barlardan bazılarıdır. Bu barların amerikanbarla-rında ithal içkilerin yanısıra ülkemizde üretimine başlanan içkiler de yer almaktaydı. Bu içkilerden istanbul rakısı ve votka Paşabahçe Rakı Fabrikası'nda üretilirken, kanyak ve likör türleri, 1930'da deneme üretimine, 1932'de de seri üretime geçmiş olan Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası'nda üretilmekteydi.

1940'lı yıllarda, Pera Palas, Park ve Tokatlıyan otelleri ve Markiz Gece Ku-lübü'nün barları, dönemin vazgeçilmeyen barlarıydı. Pera Palas'ın ban istanbul'un en eski barlarından biridir. Cumhuriyet döneminin ilk barmenlerinden biri olan Serkis Takesyan, bu dönemde, Sıraselviler Caddesi'nde "Normandiya (Gazino) Bar"ını açmıştı. Normandiya Bar'da dönemin hemen her türlü kok-

Kabare Paris iana'mn antetli kâğıdına R. Vichy imzasıyla yazılmış bir mektup.



Vefa Zaf koleksiyonu

teyli hazırlanıyordu. Bu yıllarda, Beyoğlu Acara Sokağı no. 5/1'de faaliyetini sürdüren "Melodi Likör ve Kokteyl Salonu" aslında modern amerikanbarıyla tipik bir kokteyl barıydı.

1950'li yılların başlarında Beyoğlu'n-da, Florya, Londra, Özgür, Turan ve Çin barlarının revaçta olduğunu görüyoruz. Ancak, bu barlardan Çin Barı daha çok pavyon hizmeti vermekteydi. Yine aynı yıllarda faaliyetlerini sürdüren Yeni Saz ve Çağlayan Saz, konsomatris hanımlar çalıştırdığı için halk arasında bar olarak adlandırılıyordu. Dönemin vazgeçilmeyen barlarından bir diğeri "Kervansa-ray"ın Rustik Bar'ıdır. 1955'te İstanbul Hilton Oteli'nin açılışı ve Karagöz Bar, Roof Bar ve Bosphorus Terrace Snack Bar'ının hizmete girmesiyle, istanbul'da bar türlerinin hemen hepsi birer birer açılmaya başladı."Site Sineması'mn birinci katındaki "Çayhane Dansing (Dance) Barı" ve teras katındaki "Çatı Bar" bu yeni bar türlerinden ikisidir. Küçükpar-makkapı'daki "Yeşil Horoz", "Can can (Klüb Reşat)" ve "Pikadelli" de bu yıllarda açılmıştı. Daha sonraki yıllarda Sıraselviler Caddesi'nde, Normandiya Bar'ın zemin katında açılan "Klüb 12", Elmadağ'da Divan Oteli'nin barı ve Divan Oteli'nin yanındaki Ünver Oteli'nin "Gülistan Bar"ı da yeni tür barlardı. Bugün İstanbul'da, turistik otellerin bünyelerin-dekilerle beraber sayıları giderek artan pek çok bar bulunmaktadır.

Bibi. Ergin, Rehber; R. Ziyaoğlu, H. Lokma-noğlu-E. R. Erer, Turistik istanbul Rehberi; ist., 1950; M. llter, Rakının Tarihi, İst., 1984.

VEFA ZAT


BARO

Tanzimat'tan önce Osmanlı topraklarında bugünkü avukata benzer bir görev üstlenen kişinin adı "tezvir" ya da "ayak kavafı" idi. Tezvirin sözlük anlamı yalan dolan, ara bozmak gibi olumsuz bir

boyut taşır. Buradan da çıkarsanacağı gibi toplumda ayak kavafı olumlu bir gözle görülmüyordu. Müzevirlik, kâğıt kavaflığı, ayak dellallığı, arzuhalcilik bu mesleğin halk arasında yaygın tanımlarıydı. Bunlar elleriyle jestler yapan, ayaklarıyla tepinen, aktörlük eden ve laf paralayan hokkabaz ve şarlatan tipli kişiler olarak bilinirdi.

Mekteb-i Sultani'de (bugün Galatasaray Lisesi) hukuk sınıfının açılmasından ve Hukuk Mektebi'nin kurulmasından önceki dönemde, dava vekilliğini Anadolu'nun Niğde ve İncesu civarı bakka-ları yapardı. Bunların arasında hüküm giymiş ve hapishaneden hukuk açıklarını öğrenerek çıkmış birçok tüccar vb kişiler de vardı. Türkiye avukatlık tarihinde Karamanlı ya da İncesulu dava vekilleri diye anılan bu adamlar, çoğu kez gayrimüslim kesimden gelirdi. Bu dönemde devletin dava vekilliği mesleği üzerinde herhangi bir denetimi yoktu ve bu mesleğe atılanlar ağzı laf yapan, çoğu kez okuma yazma bilmeyen, ahlaki açıdan şaibeli kişilerdi.

Tanzimat sonrasında Batı'dan bir dizi mevzuat benimsendi. Bir tür medeni kanun olan Mecelle düzenlendi. Arazi Kanunnamesi, Mahakim-i Nizamiye Hakkında Nizamname, Ticaret-i Berriye ve Bahriye kanunnameleri, Ceza Kanunnamesi, Usul-i Muhakemat-ı Ticariye, Hukukiye ve Cezaiye türü yasalar Osmanlı hukuk düzenine yeni bir boyut kazandırdı.

Ceza Kanunnamesi'nde dava vekillerini ilgilendiren bir tek madde vardı. Ancak, meslek sırrını saklamayanlar hakkındaki bu madde (215. madde) hekimlerden, cerrahlardan, eczacılardan ve ebe kadınlardan bahsetmesine karşın dava vekilinin adına yer vermiyordu. Usul-i Muhakemat-ı Hukukiye Kanu-nu'nun 16, 41, ve 42. maddelerinde "ve-kâletname"den ve "dava vekili"nden söz ediliyorsa da "müdafaa vekili" sistemini Usul-i Muhakemat-ı Cezaiye Kanunu getirdi. Bu kanunun 249. maddesinde "müttehim"e ya da suçlanan kişiye müdafaasında yardım etmek üzere bir vekil seçmesi teklif edileceği ve seçmediği takdirde vekilin mahkeme tarafından belirleneceği yazılıydı. 250. maddede vekilin mahkeme maiyetinde bulunan dava vekillerinden, bunlar yoksa müttehimin hısım akrabası ve dostları arasından seçileceği kaydediliyordu.

Cinayet davalarında müttehimin mutlaka bir müdafaa vekili bulunmasının kanunun emri oluşu nedeniyle, ceza davalarında vekâlet, hukuk davalarından daha önce başladı. Böylece dava vekili ihtiyacı yeni hukuk düzeninde giderek arttı. Dava vekili yetiştirmek amacıyla Adliye Nezareti'nde kurulan bir komisyonca dava vekâleti mesleğine girecekler için 1873'te bir imtihan kondu. Ceride-i Mehakim ile sınav duyuruldu. Türkçe okuma şart koşuldu. Türkçe ya-zamayıp da Rumca, Ermenice ya da Fransızca yazabilenler de sınava kabul

edildiler. Sınavda başarı gösterenlere dava vekâleti ruhsatnamesi ya da izinnamesi verildi.

Dava vekili yetiştiren ilk okul Mekteb-i Sultani'dir. Okulun dersleri Fransızca olduğundan ilk yıllarda fıkıh ve Mecelle dışında dersler Fransızca okutuldu. Bir süre sonra 17 Haziran 1880 tarihinde Hukuk Mektebi açıldı. Amaç hâkim ve dava vekili yetiştirmekti. Hukuk Mektebi nizamnamesinin 33. maddesi gereğince mezuniyet şahadetnamesi alan talebeden dava vekâletinde bulunmak isteyenler, bir yıl nizamiye mahkemelerinde staj gördükten sonra vekâlet ruhsatnamesine hak kazanacaklardı. 35. maddeye göre Hukuk Mektebi mezunu olmayan kimseye dava vekâleti için ruhsatname' verilmeyecekti.

Bu nizamnameye rağmen ruhsatnamesi olmayanlar da dava vekilliği yaptılar. Yönetimin bu konuda açık bir tavrı yoktu. Öte yandan Mecelle "müddei ve müddeialeyhten her biri dilediğini tevkil edebilir" hükmünü getirmişti. Nihayet imtihan komisyonu önünde sınava girenler ve Mekteb-i Hukuk'tan şahadetname alanların sayısı sınırlıydı. Bu şartlara sahip olanların önemli bir kısmı ise dava vekilliğinin kötü geçmişi ve haysiyete dokunan telakkisi nedeniyle mesleğe girmiyorlardı. Meydan çoğu kez ağzı laf yapan şarlatanlara kalıyordu. Avukatlık uzun bir süre müzevirlikle bir tutuldu. Aydın zümre uzun süre bu çelişkiyi aşamadı.

Dava vekâleti mesleğini ilk örgütleme girişimi 13 Ocak 1876 günlü Dersa-adet Dava Vekilleri Cemiyeti Nizamna-mesi'dir. Bunun bazı resmi sicillerdeki adı Mahakim-i Nizamiye Dava Vekilleri Hakkında Nizamname'dir. Bu mevzuatta dava vekillerinin işlerine bakmak ve Nezaret-i Ahkâm-ı Adliye tarafından yapılacak resmi tebligata vasıta olmak üzere bir derneğin kurulması öngörülmüştü. Cemiyetin görevleri arasında, dava vekillerinin ücret ve masrafları hakkında doğacak güçlük ve uyuşmazlıklarda açıklama yapılması, dava vekilleri arasında çıkacak sınıf ve sıfatlara ilişkin uyuşmazlıkların çözümü, adli yardım gibi konular yer alıyordu.

Avukatlık ve baro tarihinin dönüm noktası sayılan bu mevzuat, avukat, baro, inzibat meclisi gibi sözcüklere yer vermese de mesleği zapturapt altına alan, meslek kuruluşuna ve disiplinine ilişkin birtakım özlü kaideler, cetveller (levha), vekâlet ücretine ait hükümler ve tarifeler ve dava vekilleri hakkında dereceler içeriyordu. Diğer bir deyişle dava vekâleti mesleği kurallara bağlanıyordu. Ancak mevzuatta dava vekâletinin Osmanlılara mahsus ve münhasır bir meslek olduğu belirtilmemişti. Buna kapitülasyonlar engeldi. Yabancı pasaportlu birçok avukat Osmanlı ülkesine gelmiş Osmanlı tahtının yanı başında baro kurmuşlardı. Nitekim Osmanlı topraklarında ilk baro 1872'de yabancıların öncülüğünde kuruldu. İstanbul

İstanbul Barosu Genel Kurulu toplantısı, 1979. Cumhuriyet Gazetesi Arşivi

Barosu Cemiyeti (Societe de Barreau de Constantinople) adını taşıyordu. Derneğin amaçlan arasında kendi üyelerine genel güvenlik sağlamak, yoksul kimseleri ücretsiz savunmak gibi konular yer alıyordu.

Bu baroda kayıtlı 33 avukattan yalnızca beşi Osmanlı tabiyetindeki gayrimüslimlerdendi; diğerleri İngiliz, Fransız, İtalyan, Avusturyalı, Belçikalı, Yunanlı ve Rustu.

Bu arada 1879 tarihli Teşkilat-ı Mehakim Kanunu yargı örgütüyle ilgili düzenlemeler getirdi. Adalet organları yönetim organları karşısında bağımsız konuma geliyordu. Savcılık kurumu bu kanun ile Osmanlı hukukuna girdi. İcra memurlukları, adliye müfettişlikleri kuruldu; mahkeme harçları düzenlendi; infaz yöntemlerine yenilikler getirildi. Dava vekilliği mevzuatı 27 Haziran 1879 tarihli iradeyle taşraya da teşmil oldu. Yine aynı yıl noterlik Osmanlı ülkesine girdi.

Dava vekilleri nizamnamesinin kurulmasını öngördüğü İstanbul Barosu 5 Nisan 1878 günü toplandı. O zamanın en yaşlı vekili tarafından okunan açılış nutku daha sonra Manokyan Matba-ası'nca basıldı. Nutuk padişaha dua ile başlıyor, Avrupa avukatlığının kısa bir tarihçesini veriyordu.

Dersaadet Dava Vekilleri Cemiyeti'n-ce hazırlanan ilk liste ya da levhaya göre o günkü 62 dava vekilinden 28'i Ermeni, 11'i Müslüman, 11'i Rum, diğerleri ise Rus, İngiliz, Fransız, İtalyandı. Dersaadet dava vekillerinin ikinci bir

levhası 1880 tarihini taşır. Bu levhada kayıtlı vekil sayısı 105'ti. Baro reisi Ro-salato adında bir Rustu.

Avukatlık mesleğini düzen altına almaya yönelik ikinci bir girişim Dersaadet Dava Vekilleri Cemiyeti'nin sürekli başvurulan sonucu 1884 sonbaharında çıkarılan Dava Vekillerinin İmtihanına Dair Nizamname idi.

Dersaadet Dava Vekilleri Cemiyeti'nin merkezi Galata'da eski borsa binasına bitişik Çalyan Hanı'nm yanındaki Yıldız Hanı'nda bir odaydı. Genel toplantılar, eskiden Bizans Lokantası adını taşıyan lokantanın üstündeki Artin Ağa' nm lokantasında yapılıyordu. 1893'te baro, Adliye'nin üst katında, merdiven başındaki camekânlı odaydı.

Dersaadet Dava Vekilleri Cemiyeti varlığını kanıtlamak için uzun bir mücadele verdi. 15 Eylül 1886 tarihli bir irade, Dersaadet Dava Vekilleri Nizamnamesi hükümlerini tadil ediyor, hukuk ve ticaret işlerinde herkes dilediğini tevkil edebilir diyordu. Böylece diplomalılarla diplomasızların kavgası sürüp gidiyordu.

Dava Vekilleri Cemiyeti'nin mücadele ettiği bir başka kurum, vekil musah-harlıktı. Dönemin hukuk usulüne göre taraflar doğrudan doğruya ya da vekilleri aracılığıyla hazır bulunmadıkça dava görülemezdi. Bu nedenle mahkemeye gelmeyen tarafın yerine mahkeme kendiliğinden bir vekil tayin eder ve böylelikle taraflar oluşurdu. Buna "teş-kil-i tarafeyn" denirdi. Mahkemenin resen tayin ettiği bu vekilin adı "vekil mu-


Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   86   87   88   89   90   91   92   93   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin