ORMAN EKOLOJİSİ DERSİ ARAZİ UYGULAMASI
1. Nokta: Esiroğlu Adıgüzel Petrol Yanı
Bu noktada; yetişme ortamını oluşturan faktörlerden olan Konum Etmenlerinden (Fizyografik Etmenler=Mevki Etmenleri) ve ekolojik ilişkilerinden bahsedeceğiz. Genel konum etmenlerinden; bu noktanın enlem boylam derecelerini gerek eşyükselti eğrili haritalar, gerekse coğrafi yer belirleme aleti (GPS) yardımıyla belirleyebiliriz. Bulunduğumuz nokta denizden yatay olarak 18 km uzaklıkta olup kıyı arazisi sınırları içerisinde kalmaktadır. Bulunduğumuz nokta çevresiyle birlikte jeomorfolojik oluşum bakımından Tepelik Arazi sınıfındadır (Denizden yüksekliği 500 metreye kadar olan engebeli, girintili çıkıntılı bir morfolojiye sahip araziler).
Denizden seviyesinden 180 metre yüksekte olduğumuz bu nokta yeryüzü şekli (yeryüzü biçimi) bakımından etek arazisi olup arazi eğim derecesi ortalama %5-15 arasında değişmekte ve arkamızda bulunan yamacın düzlüğünde yer almaktadır. Bu gibi yerlerin yamaç düzlüğü mü dere düzlüğü mü olduğunu ayırt edebilmek için en önemli gösterge çevremizdeki taş ve çakıl parçalarının kenarlarının yuvarlak ya da köşeli olmasıdır. Eğer taş ve çakıl parçaları yuvarlak ise dere düzlüğü, köşeli ise bu alanlar için yamaç düzlüğü ifadesi kullanılmalıdır. Hemen arka tarafımızda ya da karşı tarafımızdaki ekosistemler birer yamaç ekosistemidir. Arkamızdaki yamacın uzunluğu daha kısa karşımızdaki yamacın ise biraz daha uzundur. Bildiğiniz gibi yamaç ekosistemlerini; kısa yamaçlarda üç (üst yamaç, orta yamaç, alt yamaç) daha uzun yamaçlarda ise dört (üst yamaç, yukarı orta yamaç, aşağı orta yamaç, alt yamaç) bölüme ayırabiliriz. Alta yamaçtan sonra da; bulunduğumuz yerdeki gibi etek ya da düzlük gibi yer yüzü biçimleri yer alabilir. Derenin olduğu alanlar ise dere yatağı olarak isimlendirilir. Üst yamaçtan sonra özellikle büyük yamaç ekosistemlerinde daha belirgin olacak şekilde sırtlar uzanmaktadır (Arkamızda bulunan yamaç ekosisteminde sırtın bir kısmını görebiliyorken karşımızdaki yamaç ekosisteminde sırtlar biraz daha belirgindir).
Yerel ekolojik faktörlerden bir tanesi de arazi eğim derecesidir. Arazi eğim derecesi öncelikli olarak arazi kullanım şeklini etkilemektedir. Arazi eğim derecesinin %12’ye kadar olan yerleri rahatlıkla tarımsal faaliyetlerde kullanabiliriz. Arazi eğim derecesinin %20-25’e kadar vardığı alanlarda ise gerekli tedbirleri alarak kontrollü tarım yapabiliriz. Eğim derecelerinin daha yüksek olduğu alanlar ise mera ve orman arazisi olarak kullanılmalıdır. Eğim derecesinin %20 ve daha yukarısında olan alanlarda erozyon tehlikesi bulunduğundan, bu alanların sürekli bir vejetasyon örtüsü ile örtülü olması gerekmektedir. Şu anda yamaç düzlüğünde bulunduğumuz yamacın (arkamızdaki yamacın) arazi eğim derecesi ortalama %80-100 dolaylarında olup dik ve sarp araziler sınıfına girmektedir. Bu ve benzeri arazilerde tarımsal faaliyet yapılmamalı buralar kesinlikle korumaya alınmalıdır. Ne yazık ki bu yamaçta yer yer küçük parçalar halinde tarım yapılmakta ve buralar hayvanların otlatılmasında kullanılmaktadır. Dolayısıyla arazi eğim derecesinin de yüksek olduğu bu gibi alanlarda toprak aşağılara doğru (alt yamaç, etek ve düzlüklere) taşınmakta ve bulunduğumuz bu gibi alanlarda birikmektedir. Böyle yamaç ekosistemleri tarımsal faaliyetlerin ve hayvanların kullanımına son verilmesi durumunda (gerektiğinde etrafı çevrilerek koruma altına alınarak) birkaç yılda otsu vejetasyona kavuşabilecek, toprak taşınımı az da olsa önlenecektir.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi yamaç ekosistemlerinde sırttan alt yamaçlara doğru inildiğinde toprak derinliğinin artar verimlilik yükselir. Üzerinde orman ekosisteminin bulunduğu yamaçlarda alt yamaçlarda toprak derinliğinin orta ve üst yamaçlara göre daha fazla olmasının esas sebebi ayrışmanın alt yamaçlarda orta ve üst yamaçlara oranla daha iyi olmasıdır. Ancak bulunduğumuz yamaç düzlüğündeki toprak derinliğinin 5-6 metreye kadar ulaşması arkamızdaki yamaçtan taşınarak gelmiş ve birikmiş topraktan kaynaklanmaktadır. Aslında önemli olan doğal kaynakların olduğu yerde korunması ve devamlılığının sağlanmasıdır. Görünürde bu alanda küçük bir fındık bahçesi bulunmakta ve az da olsa ürün alınmaktadır. Ancak bu ne yazık ki ekolojik değildir. Diğer taraftan bu küçük arazi de bile arazinin alt kısmı ile üst kısmı arasında bir verimlilik farklılığı ortaya çıkabilir. Görebileceğiniz gibi fındık bahçesinin bize yakın tarafındaki bireylerin gerek boyu daha yüksek gerekse dal ve yapraklarının miktarı yamacın dibindekilerden daha fazladır. Bunun da sebebi alt kısımdaki toprağın daha derin olmasıdır. Toprak derinliğinin yüksek olduğu ön kısımda gerek besin maddesi gerekse su miktarı fazla olabileceğinden bu kısımdaki fındık bireylerinin boyları ve toprak üstü canlı kütleleri daha fazla olacaktır. Yani buradaki verimlilik farkı topraktan kaynaklanmaktadır. Arazi eğim derecesinin yüksek olduğu ve bitki örtüsü kapalılığının düşük olduğu bu yamaçta; topraklar, yer çekimi etkisine, yüzeysel akışa ve kullanıma bağlı olarak aşağılara doğru taşınmıştır. Topraklar taşınırken kalan toprakların da bitki besin maddelerinin bir bölümü taşınarak alt yamaçlara ve derelere ulaşmıştır.
Şu anda önünde bulunduğumuz yamaç güney doğu bakılı olup güneşli bakılar grubunda yer almaktadır. Karşımızdaki yamaç ise kuzey-kuzey batı bakıda olup gölgeli bakılar grubuna girmektedir. Ancak ana bakısı gölgeli bakı olmakla birlikte kendi içinde de farklı bakılar mevcuttur. Karşımızdaki yamaç, arkamızdaki yamaca göre daha serindir. Güneşli bakıda olan arkamızdaki yamaç gölgeli bakıda olan karşımızdaki yamaca oranla daha uzun süre güneşlenmekte olup daha fazla güneş şiddetine maruz kalmaktadır. Daha sıcak olan arkamızdaki yamaçtan daha fazla evapotranspirasyon meydana geleceğinden karşımızdaki kuzey bakılı yamaç bu yamaca göre çok daha nemlidir. Sıcaklığın ve nemin yeterli olduğu bu yükseltide kuzey bakılı yamaçta ayrışma daha iyi olup toprak derinliği daha fazladır. Baktığınızda bitki türü çeşitliliği ve bitki örtüsü kapalılığı bakımından bu farkı rahatlıkla izleyebilirsiniz. Arkamızdaki yamaçta bitki türü çeşitliliği az olup bitki örtüsü kapalılığı düşüktür. Bunun en önemli sebebi güneşli bakıda yer alan bu yamacın daha kurak olmasıdır. Nemin yeterli olmadığı bu gibi yamaçlarda fiziksel ve kimyasal ayrışma minimumda kalmakta ve toprak derinliği daha sığ olmaktadır. Toprak derinliğinin ve nemin yetersiz olduğu güneşli bakılı bu yamaçta ancak sığ topraklarda ve kurak yerlerde yetişebilen bitkiler yer almaktadır. Arkamızda yer alan güneşli bakılı bu yamaç üzerinde yörede doğallaşmış olan Yalancı akasya ile beraber yarı kurak ve kurak yörelerde yetişebilen meşe bulunmaktadır. Ayrıca bu yamaç üzerinde, pseudomaki elemanlarından menengiç (Pistacia terebentus) ve ladeni (Cistus sp) de görebileceğimizi belirtmeliyim.
Görüldüğü gibi arkamızdaki bu yamaç üzerinde toprak yok denecek kadar az, anataş (anakaya) çoğu yerde yüzeye çıkmış durumdadır. Bunun önemli sebepleri olarak; eğim derecesinin yüksekliği, arazinin kabiliyet sınıfına göre kullanılmaması ve ayrışmanın minimumda olması sayılabilir. Mevcut ayrışma ile oluşabilen toprağın; yüzeysel akış, jeolojik erozyon ve tarımsal faaliyetler nedeniyle aşağılara doğru taşınması toprak derinliğini düşürmekte anakayaları ortaya çıkarmaktadır.
Şu an önünde bulunduğumuz güneşli bakılı (güney doğu) yamaç ile karşımızdaki gölgeli bakılı (kuzey batı) yamacı karşılaştırdığımızda bitkisel biyokütle bakımından farklılığı çok net görebiliyoruz. Bununla birlikte ana bakısı gölgeli bakı olan karşıdaki yamacı değerlendirirsek: kendi içindeki bakı değişiminin bitki örtüsünde de farklılığa sebep olabildiğini gözlemleyebiliriz. Şöyleki: direkt kuzey bakıda olan yamaçlarda doğu ladini, hemen sırtın arkasında batı bakılı yamaçlarda ise meşe ve gürgen’in bulunduğu görülmektedir. Bakıya bağlı olarak bitki örtüsü tür ve kapalılığında oluşabilecek farklılığın denizden yükseklere çıkıldıkça daha belirginleştiğini sonraki noktalarda daha açık görebileceğiz.
Derslerde de konuştuğumuz gibi azalan sıcaklık, artan yağış, değişen yerel ekolojik koşullara bağlı olarak denizden yükseklere doğru çıkıldıkça ekolojik istekleri farklı olan bitki kuşaklarının basamaklar halinde birbirinin üzerinde bulunması durumu ortaya çıkar. Daha açık bir anlatışla farklı ekolojik koşullara uyum sağlayabilen farklı bitki örtüsü kuşakları ortaya çıkabilir. Buna düşey orman zonları yada yükselti iklim kuşakları denmektedir.
Değirmendere havzasında düşey orman zonlarına yada yükselti iklim kuşaklarına geçmeden önce bu havzadaki başlıca bitki türleri ve vejetasyon hakkında biraz bilgi verelim. Bu konuya ilişkin bilgi vermeden önce de birbiriyle çokça karıştırılan Flora ve Vejetasyon kavramlarını kısaca tanımlamak gerekir.
Flora; bir ülke, bir bölgede ya da belirli bir yörenin bitkilerinin tümüne (sistematik esaslara göre hazırlanmış liste) verilen bir addır. Örneğin, Türkiye Florası, Madagaskar Florası, Uzungöl Özel Çevre Koruma Bölgesi Florası, Meryemana Araştırma Ormanı Florası gibi… Flora ifadesi sıklıkla belirli bir yörenin bitkilerinin yazılı olduğu kaynak (kitap, ansiklopedi vb) anlamında da kullanılan bir kelimedir.
Vejetasyon ise; bir ülkenin ya da bir bölgenin belirli yaşam koşullarına göre gelişen ve yaşam koşulları özdeş olan bitki taksonlarının oluşturdukları toplumlar olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım biraz daha açılacak olursa, vejetasyonda floradan farklı olarak yaşam koşullan benzer olan bitki taksonlarının birlikte bulunması koşulu söz konusudur. Örneğin; Çöl Vejetasyonu, Step Vejetasyonu, Maki Vejetasyonu, Orman Vejetasyonu ve Alpin Vejetasyon gibi…
Değirmendere Havzası’nı da içerisine alan Avrupa-Sibirya (Eur-Sib.) flora bölgesi, Türkiye’nin tüm kuzey kesimlerini içermekte olup, doğuda Kafkasya’nın büyük bir bölümü ile Kırım ve Dobrudja Dağları’na değin uzanmaktadır. Avrupa-Sibirya flora bölgesi Türkiye’deki yayılışında Melet ırmağının doğusunda Colchis (Kolşik) sektör olarak adlandırılmaktadır. Bu sektörü karakterize eden türlerin başlıcaları şunlardır: Doğu Ladini (Picea orientalis), Doğu Karadeniz Akçaağacı (Acer cappadocicum), Sakallı Kızılağaç (Alnus glutinosa subsp. Barbata), Kızılağaç Yapraklı Huş (Betula medwediewii), İnce Meyveli Trabzon Hurması (Diospyros lotus), Osmanthus decorus, Doğu Karadeniz Meşesi (Quercus pontica), Kafkas Orman Gülü (Rhododendron caucasicum), Beyaz Orman Gülü (Rhododendron smirnowii), Pembe Orman Gülü (Rhododendron ungerni), Turna Gagası (Geranium psilostemon), Sarı Kantaron (Hypericum bupleuroides), Mürdümük (Lathyrus roseus), Zambak (Lilium ponticum), Turuncu Gelincik (Papaver lateritium).
Çalışma alanında bulunan ve sahilden dağlara doğru yükseldikçe rastlanan başlıca vejetasyon tipleri şunlardır:
1- Kumul vejetasyonu
2- Nemli Dere vejetasyonu
3- Pseudomaki vejetasyonu
4- Orman vejetasyonu
Kumul Vejetasyonu Değirmendere’nin denize döküldüğü alanda daha önce var olan bu vejetasyonu alanda şu an gözlemek mümkün değildir. Gerek sanayiye tahsis edilen alanlar ve gerekse karayolu inşası sonucu deniz kenarında dar bir alanda yayılan bu vejetasyon tipi araştırma alanında tamamen tahrip edilmiş durumdadır. Doğal olarak bu vejetasyon sahilde dar bir kuşakta, ortalama 1 m yükseltide ve hareketli kumullar üzerinde yayılış gösterir.
Nemli Dere Vejetasyonu
Araştırma alanının ortasından Karadeniz’e ulaşan Değirmendere boylarında yayılan bir vejetasyon biçimidir. Bu vejetasyonun oluşumunda en önemli faktörlerden biri toprak özelliği (azonal toprak, kapillaritenin yüksek olduğu ve bolca nem içerikli) olup, bu vejetasyon dere boylarında yayılış gösterir. Bu vejetasyon tipinin dikkat çekici taksonları olarak; Ak Söğüt (Salix alba), Gevrek Söğüt Salix fragilis), Sakallı Kızılağaç (Alnus glutinosa subsp. barbata), Doğu Çınarı (Platanus orientalis), Ova Karaağacı (Ulmus minor subsp. minor), gibi doğal bitkilerle beraber çoğu yerde doğallaşmış olan Beyaz Çiçekli Yalancı Akasya (Robinia pseudoacacia), Kokulu Ağaç (Ailanthus altissima) gibi ağaç taksonları sayılabilir. Bu ağaçlarla birlikte dikkat çeken çalı türleri olarak da; İncir (Ficus carica), Myricaria germanica, Ilgın (Tamarix smyrnensis, Tamarix tetrandra) gibi taksonlar sayılabilir. Dere vejetasyonundaki otsu bitkiler olarak Humulus lupulus, Cardamine raphanifolia, Nasturtium officinale, Saxifraga cymbalaria, Saxifraga rotundifolium, Verbascum sp., gibi taksonlar dikkat çekmektedir.
Pseudomaki Vejetasyonu
Çalışma alanının içinde bulunduğu Değirmendere havzasının içersinde kalan Esiroğlu-Maçka arasında kalan Carpinus orientalis topluluğu bulunmaktadır. Bu topluluğun da içerisinde yer aldığı Pseudomaki vejetasyonuna ait taksonların başlıcaları Doğu Gürgeni (Carpinus orientalis), Sakallı Kızılağaç (Alnus glutinosa subsp. barbata), Kızılcık (Cornus mas, Cornus sanguinea), Patlangaç Çalısı (Staphylea pinnata), İnce Meyveli Trabzon Hurması (Diospyros lotus), Trabzon Çayı (Vaccinium arctostaphylos), Barut Ağacı (Frangula alnus), Adi Fındık (Corylus avellana), Beşbıyık (Mespilus germanica), Mor Çiçekli Orman Gülü (Rhododendron ponticum), Sarı Çiçekli Orman Gülü (Rhododendron luteum), Adi Şimşir (Buxus sempervirens), Çoban Püskülü (Ilex colchica), Dafne (Daphne pontica), Karayemiş (Laurocerasus officinalis), Otsu Mürver (Sambucus ebulus), Doğu Nöel Gülü (Helleborus orientalis), Gıcır (Smilax excelsa), Duvar Sarmaşığı (Hedera helix), Vincetoxicum scandex, Yaban Orman Asması (Clematis vitalba) gibi Avrupa-Sibirya (Euxine) elementlerle; Arbutus andrachne, Arbutus unedo, Ruscus aculeatus, Pyracantha coccinea, Rhus coriaria, Cotinus coggygria, Ficus carica, Juniperus oxycedrus, Paliurus spina-christi, Phillyrea latifolia, Laurus nobilis, Erica arborea, Cistus creticus, Cistus salviifolius gibi Akdeniz kökenli elementlerdir.
Doğu Karadeniz Bölgesinde oldukça dar alanda yayılan bu vejetasyon sahilde genellikle dar bir zonda (0-50 (200) m. arasında) yayılış göstermektedir. Pseudomaki vejetasyonu, asıl olarak Euxine (Öksin) kökenli elementlerden oluşan topluma, dağınık ya da küçük guruplar biçiminde kimi Akdeniz kökenli bitkilerin karışımından oluşmaktadır. Bu nedenle Pseudomaki içinde bu iki ayrı kökene sahip bitki toplumları gerçek bir fitososyolojik birlik oluşturmamaktadırlar. İşte bu olgudan kaynaklanarak, Pseudomaki vejetasyonu gerçek makiden ayrı olarak adlandırılmaktadır. Bilindiği gibi gerçek maki, tipik Akdeniz iklimine uyum gösteren çoğunluğu sert yapraklı, herdem yeşil çalılardan oluşan doğal bir topluluktur. Pseudomaki ise özellikle Balkanlarda kışın yaprağını döken yapraklı orman zonuna geçiş bölgelerinde klimaksı insan ve hayvanlarca az ya da çok tahrip edilmiş, makiye göre daha yüksekçe yörelerde yer almaktadır. Öte yandan, Pseudomaki elemanları gerçek maki elemanlarından sıcaklık isteği bakımından daha düşük, büyüme ve gelişme yönünden daha kısa bir vejetasyon süresine uyum sağlayabilirler. Bu nedenle, Pseudomaki gerçek makiden türce daha fakirdir.
Doğu Karadeniz Bölümü’nde görülen en geniş vejetasyon tipi olan orman alanları pseudomakinin hemen üzerinden (300-500 m.) başlayarak, alpin vejetasyonunun başladığı 1900-(2200) m. yükseltilere değin yayılmaktadır.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde orman vejetasyonunun içeriğinde bulunan önemli ağaçlar başta Picea orientalis olmak üzere Fagus orientalis, Pinus sylvestris, Abies nordmanniana subsp. nordmanniana, Castanea sativa, Carpinus betulus, Alnus glutinosa subsp. barbata, Quercus hartwissiana, Quercus petraea subsp. iberica, Quercus macranthera subsp. syspirensis, Acer cappadocicum, Acer trautvetteri, Acer platanoides, Acer campestre, Ulmus glabra, Ulmus minor subsp. minor, Tilia rubra subsp. caucasica, Ostrya carpinifolia, Sorbus torminalis, Sorbus aucuparia, Populus tremula, ayrıca dere içlerinde Juglans regia ve Platanus orientalis gibi taksonlardır.
Doğu Karadeniz Bölümünde orman vejetasyonunun durumunu yükseltiye göre inceleyecek olursak, deniz düzeyinden dağların doruklarına doğru genel olarak yapraklı ve iğne yapraklı olmak üzere ikiye ayırmak olanaklıdır. Sahil kesimine 300-500 metreye kadar Lauretum zonu yer almakta bu zonda daha çok yukarıda sayılan pseudomaki elemanları bulunmaktadır.
2. Nokta Başarköy (Castanetum Kuşağının Bitişi Fagetum Kuşağının Başlangıcı)
Bulunduğumuz noktanın denizden yüksekliği 900-920 metre olup arkamızdaki yamaç gölgeli bakıda karşımızdaki yamaç ise güneşli bakıda yer almaktadır. Bu yörede 900 metre yükseltilerde Castanetum zonu bitmekte Fagetum zonu başlamaktadır. Castanetum kuşağında; Castanea sativa, Carpinus orientalis, Alnus glutinosa subsp. barbata, Ulmus minor subsp. minor, Quercus petraea subsp. iberica, Corylus avellana, Acer campestre, Cornus mas gibi taksonlar bulunmaktadır. Ancak Değirmendere havzasında boyunca ve çevrenize baktığınızda kestane ağaçlarını göremezsiniz. Bunun nedeni ise bu ağaç türünün odunu değerli olduğundan kesilip tüketilmiş olup oldukça fazla tahrip edilmiştir. Ancak herhangi bir yörede bir ağaç türünün bulunmaması bu ağaç türünün burada yetişmeyeceği anlamında değildir. Ağaç türlerinin yayılışında en önemli etkenlerin başında ağaçlarının genetik özellikleri ve iklim etmenleri gelir. Ayrıca insan etmeni de ağaçların bir yörede bulunup bulunmamasında önemli derecede etkendir.
Denizden yüksekliği 900 metre olan bu noktada bakı farkı çok daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Daha önce ifade edildiği üzere yükselti arttıkça bakılar arasındaki farklar belirginleşmektedir. Bulunulan noktada; arkamızda kalan büyük yamacın ana bakısı gölgeli bakı olup su ekonomisi, toprak derinliği ve verimlilik bakımından karşımızdaki yamaca oranla daha iyi koşullara sahiptir. Bu bakıda nem isteyen, gölgeye dayanabilen, güneşli bakılı yamaca göre daha derin toprakları seven doğu kayını ve doğu ladini gibi Fagetum zonunun elemanları bulunmaktadır. Üçgen biçiminde görmüş olduğumuz alan kayın ormanıdır. Kayın tipik bir gölge ağacıdır. Gölge ağaçları optimum yetişme ortamlarında başka ağaç türlerinin yaşamasına pek imkan vermez. Güney bakıda ise yarı kurak alanlarda yetişebilen biraz daha kanaatkar olan Meşe ve Gürgen gibi taksonlar mevcuttur. Güney bakılı olan bu yamaçta görüldüğü gibi anakaya yüzeye yakın, toprak derinliği az, meşcere kapalılığı düşük, bitki türü çeşitliliği az, verimlilik düşüktür. Karşıdaki yamacın özellikle sırta yakın ve yükseltisi 1300-1500 metre olan bölümünde boyları oldukça kısa doğu ladini ağaçları ile münferit olarak sarıçam ağaçları bulunmaktadır. Bakıldığında burası fagetum kuşağı olmakla beraber kayın ağacına rastlayamayız. Çünkü burası güneşli bakıda olup kurak ve sıcaktır. Karşımızdaki güneşli bakılı yamacın üst bölümlerinde bulunan orman doğu ladini ormanıdır. Bu alanlarda kayının olmadığını görüyoruz. Çünkü burası güneşli bakıda bulunmakta, kurak ve toprak sığdır. Oysaki kayın ağacı; derin, bitki besin maddesince zengin ve su ekonomisinin iyi olduğu topraklarda yetişebilir. Diğer olumsuz koşullarda alana gelemiyor. Mesela meşenin içerisinde kayın yok. Bunun sebebi bu yetişme ortamının olumsuz toprak ve su koşullarıdır. Gürgen ağacı biraz daha sığ olan topraklarda yetişebildiği için burada yer almış. Ayrıca insanlar da gürgene kayın ağacı kadar müdahale etmiyorlar.
Değirmendere havzasında; bu noktadan sonra, Orman vejetasyonunda 800-1400 (1500) m. yükseltiler arasında ise çoğu kez saf olarak Fagus orientalis’in bulunduğu Fagetum zonu görülmektedir. Bu zonda Fagus orientalis’in yanında Picea orientalis, Carpinus betulus, Ulmus glabra, Acer cappadocicum, Tilia rubra subsp. caucasica, Salix caprea, Taxus baccata, Sorbus aucuparia, Sorbus torminalis, Viburnum lantana, Laurocerasus officinalis, Rhododendron ponticum, Vaccinium arctostaphylos, Ilex colchica, Rubus discolor gibi odunsu taksonlarla Cyclamen parviflorum, Ruscus hypoglossum, Alliaria petiolata, Pachyphragma macrophyllum, Gentiana asclepidea, Alchemilla sp., Geranium robertianum, Valeriana alliarifolia, Digitalis ferruginea, Crocus vallicola, Colchicum speciosum, Primula vulgaris gibi otsu taksonlar yer alır.
Doğu Karadeniz Bölgesinin genelini düşündüğümüzde Castanetum zonu 1000 metreye kadar ulaşabilmekte, Fagetum kuşağı ise 1600 metre yükseltilere kadar çıkabilmektedir. 1600 metre yükseltilerden sonra da kayın ağacı vardır ancak bir üst kuşağa (Picetum kuşağına) geçerken karışık meşcereler oluşmakta kayın ağacının miktarı azalacak şekilde bir geçiş kuşağı meydana gelmektedir. Bu kuşakta önce seyrek, daha sonra tek tek kalan ağaç türleri biraz daha yükseklere çıktıkça tamamen ortamdan kalkar. Bunun sebebi ekolojik etmenlerden iklim etmenleri bu ağaç türünün yetişmesine ve gelişmesine imkan sağlamaz. Kestane ağacını örnek verecek olursak; bu yörede münferit olarak (tek tek) çıkabildiği en yüksek yükselti 1200 metre dolaylarıdır. Bu ağaç türü derin, bitki besin maddesi bakımından zengin toprakları tercih eder. Bulunduğumuz yükseltilerde ve orta dağlık arazi koşullarında özellikle güneşli bakılı yamaçlarda derin, zengin ve az taşlı toprakları bulabilmek oldukça zordur. İşte arkanızdaki yamaca baktığınızda burada meşe meşceresi bulunmaktadır. Toprağa dikkat ettiğinizde ise toprak yok denecek kadar azdır ve anakayalar yüzeye çıkmıştır. Peki aslında derin toprak isteyen meşe ağacı burada nasıl yetişmiştir? Meşenin bulunduğu bu alan güneşli bakıdadır. Bu bakılar sıcak ve kuraktır ve burada kurağa meşe dayanabilmiştir. Ne kayın ne doğu ladini ne de diğer bir tür meşcerenin üst tabakasında alana gelebilmiştir. Burada meşenin altında çalı formunda gürgen bulunmaktadır. Fakat üst tabakada bunların boylu fertleri yoktur. Meşe ile gürgen ağacı zengin toprakları sever. Ancak meşe daha derin toprakları tercih eder. Gürgen ise orta derinlikteki topraklarda da havanın bağıl neminin, suyun ve yağışın bol olması koşuluyla iyi yetişebilir. Meşeler ise derin ve zengin topraklarla sıcak yöreleri tercih eder. Bu koşulların hepsi bir arada olmadığında meşe saf meşcereler kursa bile düzgün, dolgun ve boylu gövdeler geliştiremez. Çapları düşük boyları kısa kalır. İşte arkanızdaki yamaç bunu çok tipik bir örnektir. Ağaçlar en fazla 10 metreye kadar boylanabilmekte, çapları ise ancak 25-30 cm ye kadar ulaşabilmektedir. Oysaki bu ağaçlar çok yaşlıdır. Buna rağmen kalın gövde yapamamışlardır. Bunun nedeni toprak özellikleri ve iklim özellikleridir. Bu iki etmen ağaçların bu yörede iyi gelişmesini engellemektedir.
Karşıda görülen alanlarda, Başar köyünün yukarısında saf kayın ormanı bulunmaktadır. Belli ki bu alanda iyi yetişmektedir. Halkın kayın ağacını keserek tükettiği bir kuşaktayız. Halk burada kayın ağacı güzel yandığı için ve çeşitli el aletlerinde kullanıldığı için özellikle az emekle fazla odun elde edildiği için ormandan kesilmesi yeğlenen (tercih edilen) bir ağaç türüdür. Onun için köylere ve kahvelere yakın olan ve kayın ağacının karıştığı ormanlık alanlarda bizim köylümüz kayın ağacı keser ve ihtiyacında kullanır. Karşıdaki alan genellikle gölgeli bakılara sahiptir. Fakat o yamaçlarda da güneşli küçük bakılar bulunmaktadır. Orada güneşli olan bu küçük bakılara doğu ladini yerleşmiş olup saf haldedir. Köyün hemen arkasında kayın ormanı vardır. Buradaki kayın meşceresine köylü, çığ akmalarını ve kaymalarını ve taş yuvarlanmalarını engellediği için müdahale etmemiştir. Yani köyü dış etkenlere karşı korumak için kayın ormanını muhafaza etmiştir. Korunduğu için rahatlıkla o alanda bulunabiliyor ve saf meşcere oluşturuyor. İyi büyüdüğü için doğu ladini ile karışık değil saf bulunuyor. Yani tam gölge ağacı olan doğu kayını yarı gölge ağacı olan doğu ladinine yaşam imkanı vermiyor. Ancak köyden uzaklaştığımızda, daha sola ve daha sağa gittiğimizde alanda kayın ağacı değil doğu ladini vardır. Köyün yukarısında sağ taraf güneşli bakılı bir alandır. Güneşli bakılar daha kurak ve sıcak olduğundan, bu koşullara kayına göre doğu ladini daha fazla dayandığından o alanda saf doğu ladini meşcereleri oluşmuştur. Köyün sol tarafı da güney batı bakıda olup güneşli bakılar grubundadır. O alanda da doğu ladini saf meşcereler halindedir.
3. Nokta Gümüşhane İl Sınırı (1680-1700 m) (Tünelden önceki nokta)
Bulunduğumuz yükselti 1680-1700 metre dolaylarındadır. Başarköy’deki noktamızdan bu noktaya gelene kadar iki bakı arasındaki farklılığı iyice gözlemenizi istemiştim. Denizden daha yüksek yerlere çıkıldıkça bitki türü çeşitliliğindeki azalmayı bu noktaya gelince daha iyi anlamalıyız. Bulunduğumuz yükselti Picetum kuşağındadır. Bir alt kuşağın tipik taksonu olan doğu kayını 1500-1600 metrelere kadar yükselebilmiş, yükseltikçe birey sayısı azalmış 1600 metrelerde daha çok dereye yakın alt yamaçlarda yer almıştır. Fagetum kuşağı boyunca yükseltikçe, doğu kayını daha çok kuzey bakılarda yer almış güney bakıların neredeyse tamamında doğu ladini ortama hakim olmuştur. Ancak güney bakılarda nemin yeterli, toprağın derin olduğu biraz daha iyi yetişme ortamlarında doğu kayınına rastlamak mümkün olmuştur. Bulunmuş olduğumuz bu noktada bir çok ekolojik özelliğin bakılara göre nasıl değiştiğini daha açık bir şekilde anlamış olacağız. Karşımızdaki yamaç gölgeli bakıda sizin arkanızdaki yamaç ise güneşli bakıda yer almaktadır. Görüldüğü gibi gölgeli bakıda 1650 metre yükseltiye kadar doğu ladini saf meşcereler kurabilmiş, daha sonra yaklaşık 100 metre doğu ladini sarıçam karışık meşcere oluşturmuş 1750 metreden sonra da kuzey bakılı yamaçta ortama sarıçam hakim olmuştur (Dere tarafındaki yamaç). Güneyli bakıda ise 1500-1600 metreden sonra tamamen alana sarıçam hakimdir. Güney bakılı yamaçta toprak derinliği çok az, toprak taşlılığı fazla, besin maddesi kapasitesi düşük, bitkisel tür çeşitliliği az, meşcere kapalılığı düşük, ağaçların boy gelişimi zayıftır. Kuzey bakıda bunların tamamen tersi hakimdir. Güney bakıda sadece sarıçam var ikin; kuzey bakıda ladin, ormangülü, sarıçam, münferitte olsa titrek kavak (kuzey bakılı yamacın orman sınırında boyları kısalmış gri renkte yapraklanma başlamamış bireyler). Ağaçların boylarının yükseltikçe ya da orman sınırına doğru gittikçe kısaldığını kuzey bakılı olan bu yamaçta çok açık görebiliyoruz. Bu yükseltilerde önemli olarak belirticeğimiz bir şey de güney bakılı yamaçlarda ağaç sınırının kuzey bakılı yamaçlara göre daha yüksekte olduğudur. 1750 metreden sonra her iki bakıda alanda hakim ağaç türü sarıçamdır. Ağaç türünün sarıçam olmasıyla birlikte bitki türü çeşitli bakımından bu yükseltilerde de bakılar arasında fark vardır. Örneğin 1750-1800 metre yükseltilerde kuzey bakılarda sarıçamla birlikte orman gülleri var iken güneşli bakıda orman gülleri sarıçam’a eşlik etmemektedir. Güneşli bakıda toprağın üstü çıplak olup yoğun bir şekilde taş, çakıl ve kaya parçalarını görünmektedir. Anakaya hemen her yerde yüzeye çıkmıştır. Ama yine de bir orman örtüsü bulunmaktadır. Çünkü kayaların aralarında, yarıklarda ve çatlaklarda toprak ve su bulunabileceğinden ağaçlar buralardan beslenebilmektedir. Bu yükseltilerdeki topraklar, alt yükseltilerdeki topraklara oranla çok daha taşlı, sığ, ince toprak kısmı az, besin maddesi ve organik maddece fakir topraklardır. Yine bulunduğumuz bu nokta ve çevresindeki alanları 500 ve 1000 metre yükseltilerdeki alanlarla karşılaştırdığımızda bitki türü sayısı bakımından önemli bir azalma gözlemleyebiliriz. Bakıldığında bu yükseltilerde; fındık, söğüt, kestane, kiraz, bazı kavak türleri, gürgen ve hatta kayın ağaçlarını görememekteyiz. Bu durumu tamamen yetişme ortamı koşulları ve ağaç türlerinin ekolojik isteklerine göre ortaya çıkan düşey orman zonlarının ve yükselti iklim kuşaklarının sonucudur. Yani her ağaç türü kendine özgü yetişme ortamı koşullarının optimumda ya da yakınında olduğu ortamlarda hayatiyetine devam edebilir. Bunu tamamen ekolojik faktörler sınırlar. Bazı yerlerde sınırlayan etmen sıcaklıktır, bazı yerlerde yağıştır, nemdir bazı yerlerde, topraktır, bazı yerlerde hepsi birlikte olabilir. Fagetum kuşağında kayın’ında tahrip edildiği bu havzada kayın ağacı; 1500-1600 metrelere kadar kuzeyli bakılarda öbekler halinde yer almış, yükseltikçe münferitleşmiş ve daha çok dere içlerine yakın alt yamaçlarda kalabilmiştir.
Bulunduğumuz bu yükseltiden 100-150 metre kadar daha yükseltiğimizde; her iki bakıda da sarıçam’ın bulunduğunu göreceğiz. Ancak önemli ekolojik etmenlerden birisi olan su ve ilişkileri bakımından, iki bakı arasındaki farkı söylemeden geçmek istemem. Kuzey bakılı yamacın zirveye doğru uzanan sırtlarına baktığınızda kar örtüsünün halen buralarda kalabilmekte, güney bakılı yamaçlarda ise kar bulunmamaktadır (yaklaşık olarak yükseltileri 1750-1850 metre).
4. Nokta Tünel Çıkış (1800 metre)
Göknarlar, Mayr'in düşey orman zonları arasında Abietum zonu şeklinde değerlendirilir. Ancak, bulunduğumuz yer de Doğu Karadeniz Göknarı (Abies nordmanniana) yayılış göstermesine rağmen bu bölgede bir zon oluşturmadığı, sadece lokal anlamda yayılış gösterdiği ifade edilir. Göknarın bir gölge ağacı olarak bildiğimize göre bu alanda kalabilmesinin ekolojik açıdan bir değerlendirilmesinin yapılması gerekir.
Göknarlar sıcak ve kurak yerleri pek sevmez. Aksine dağların zirvelerini sisli-dumanlı havayı daha çok severler ve bu ortamlar göknarların yayılış alanıdır. Zigana dağının zirvesine yakın bir yer olması dolayısıyla Karadeniz tarafından yani kuzeyden gelen nemli havanın etkisindedir. Bilhassa büyüme döneminin başlarında bulunulan mevki sisli ve dumanlı havanın etkisi altındadır. Sisli ve dumanlı hava, doygun nem oranından dolayı büyüme dönemindeki su kaybını azaltır ve Göknarın burada kalmasına olanak sağlar.
Doğu Karadeniz bölgesi morfolojik olarak değerlendirildiğinde, dağların denize paralel olarak yer alması nemli hava kütlelerinin Karadeniz ardı bölgesine geçmesine engel olmakta ve bölge ikliminin yarı kurak veya kurak olmasını sağlamaktadır. Ancak, bu dağları dikine kesen derin vadiler hava koridorları şeklinde nemli hava kütlelerinin karadeniz ardı bölgesine geçmesine sebep olmaktadır. Bulunulan mevki (zigana tüneli çıkışı), Giresun ili Tirebolu ilçesinde Karadeniz’e dökülen Harşit çayının bir kolunun uzandığı vadide yer almaktadır. Bu sebeple, Karadeniz'den Harşit çayı boyunca gelen nemli hava kütleleri bu alana (Zigana Dağı) kadar ulaşmakta ve Doğu Karadeniz göknarının ihtiyaç duyduğu nem ve su bu şekilde sağlanabilmektedir.
Tünelin çıkışında sol tarafta göknarın bulunduğu yamaç gölgeli bakılı bir yamaçtır. Bu yamaçta göknara havanın bağıl nemini seven diğer orman ağacı türü ladin de eşlik etmektedir. Ancak anayolun sağındaki yamaç güneşli bakılı bir yamaçtır. Bu yamaca baktığınızda ise yoğun bir şekilde sarıçam’ı görebilirsiniz. Toprak derinliği bakımından gölgeli bakıya nazaran daha az derin olan güneyli bakıda sarıçam’ın alanda bulunması olağandır. Ancak bu bakıda özellikle biraz daha aşağı yörelerde, nemin yeterli olduğu alanlarda göknarın geldiğini aşağıya doğru inerken görebilirsiniz. Bunun sebebi geçmişte sarıçam meşcere kuruluşuna münferit eşlik eden göknarların sarıçamların tahrip edilmesinden sonra alana hakim olmasıdır. Sarıçamların arasında kalan göknarlar gölge ağacı olduğu için uzun bir süre gölgeye dayanabilmekte sarıçam kesildikten sonra burası gibi marjinal alanlarda ışık isteği de çok yüksek olduğundan tekrar göknarın altına gelememektedir.
Güney bakılı bu yamaçlarda sarıçam’a eşlik ettiğini göreceğiniz yeni yeni yeşermeye başlamış olan (alt yükseltilerde yeşillenmiş) tür ise meşedir (Quercus macranthera subsp. syspirensis). Bu meşe türü fazla boylanmayan, sıcak ve kurak, sığ topraklarda yetişebilen bir türdür.
5. Karadeniz Ardı (Torul-1200 m) (Erozyon Kontrolü Çalışması)
Bulunulan alan, Karadeniz ardında Torul'a yakın bir bölgedir. Ortalama yağışın deniz etkisini alan Trabzon'a (ortalama yıllık yağış 838 mm) göre çok daha az yağış (ortalama 500 mm) almaktadır. Bu gibi yarı kurak veya kurak alanlarda vejetasyonun, herhangi bir tahrip neticesinde kaybolması halinde, tekrar eski haline dönmesi uzun zaman alabilmektedir. Sahaya kısa zamanda, yeniden bitki örtüsünü getirebilmek ve yüzeysel akışı durdurabilmek için bazı tedbirlerin alınması gerekir. Bu tedbirlerin amacı aşağı doğru akan suyun taşıma gücünün azaltılarak erozyonun durdurulmasını sağlamaya çalışmaktır.
ALINACAK TEDBİRLER
YAMAÇ ISLAHI
Yamaç ıslahının amacı toprağın yerinde muhafaza edilmesidir. Bu işlem bazı tedbirlerle yapılmaktadır. Bu tedbirler:
-
Toprağın sığ ve sahanın çıplak olduğu yerlerde ekim yolu ile otlandırma yapılması,
-
Toprağın homojen olarak derin olduğu kısımlarda işçi gücü veya makineli olarak hidrolojik, sosyal ve ekonomik amaçlı ağaçlandırma yapılması,
-
Yüzeysel serbest taşların bol olduğu kısımlarda tesviye eğrilerine paralel taş kordonlar tesis edilmesi,
-
Bozuk meşe baltalıklarında toprağın derin olduğu kısımlarda canlandırma kesimi ile kombineli olarak kesik veya devamlı teraslar halinde toprak işlemesi yapılarak meşe fidanı dikilmesi,
-
Bozuk meşe baltalıklarında usulsüz müdahale ve yaşlanma sonucu bozulmuş meşe fertlerinde canlandırma amaçlı kesim yapılması,
-
Teknik olarak tedbir alınması mümkün olmayan ve koruma ile erozyonu önlemenin mümkün olduğu kısımların korumaya alınması,
-
Sahadaki mevcut her türlü otsu ve odunsu bitkilerin mümkün olduğunca muhafaza edilmesi.
-
Çalının bol olduğu kısımlarda çalı takviyeli teras ile yamaç akıntısının önlenmesi ve toprağın sabit kalmasının sağlanması, sığ topraklı yerlerde bu çalı takviyeli terasın arkasına ot ekimi , derin topraklı yerlerde ise dikim teraslarının takviyesi şeklinde yapılması,
Toprak İşleme
Proje sahasında mutlak toprak derinliğinin 30 cm'den daha derin, eğimin % 0-40 arasında bulunan yerlerde ekonomik amaca yönelik makine ile ağaçlandırma yapılabilmektedir. Yine mutlak toprak derinliğinin 30 cm'den daha derin ve % 40 - 80 arasındaki eğimlerde ise toprak işleme hidrolojik amaçlı olarak teraslar halinde işçi gücü ile yapılabilmektedir.
Var Olan Bitki Örtüsünün Geliştirilmesi
1. Koruma İle Bitki Örtüsünün Geliştirilmesi
Erozyon şiddetine bağlı olarak, sahanın otlarla kaplı olduğu kısımların koruma (dikenli tel çit ile alanın çevrilmesi) yapılarak (hayvan ve insan zararlarına karşı) gelecekte verimli orman haline gelmesi veya tabii otlandırma ile erozyonun önlenmesi sağlanmaktadır.
2. Canlandırma Kesimi
Bozuk meşe ve gürgen baltalıklarında çeşitli nedenlerle deforme olmuş ve büyüme enerjisini kaybetmiş yerlerde canlandırma kesimi yapılmaktadır. Canlandırma kesimi yapılacak alanların derin topraklı (mutlak toprak derinliği 30 cm'den daha derin) olan kısımlarında sahanın belli bir oran dahilinde meşe ve gürgenin aralık mesafesine uygun işçi ile toprak işlemesi yapılarak yamaç ıslahı halinde meşe fidanı dikimi yapılabilmektedir.
3. Otlandırma
Erozyon tedbirleri önerilen alanlar içinde tamamen çıplak yerlerde ekim yolu ile otlandırma yapılmaktadır.
4. Taş Kordon Yapımı
Yüzeyde serbest taşların bol olduğu yerlerde sıralar halinde tesviye eğrilerine paralel kuru duvar halinde taş kordon yapılmalıdır. Aralıkları mevcut taşların miktarına bağlı olarak en az 3 m. olmalıdır. Ağaçlandırma alanında yapıldığında işlenmiş toprakta teras şevlerini destekleyici olarak diğer sığ topraklı yerlerde yapıldığında yüzeyde akan toprağı tutucu olarak görev yapmaktadır.
5. Çalı Takviyeli Teras
Çalı malzemesinin bol olduğu yerlerde gerek sığ topraklı gerekse derin topraklı yerlerde çalı takviyeli teraslar yapılabilmektedir. Çalı demeti ince kumlu, hassas yapıda materyal taşınan yamaçların stabil hale getirilmesi için yapılır.
YANDERE ISLAHI
1. Kuruduvar Eşikler
Kuru duvar eşikler, harçsız olarak inşa edilen enine yapılardır. Fazla su taşımayan mecralarda, küçük oyuntularda inşa edilirler.
Islah edilecek dere civarında bol miktarda ve maksada uygun, sağlam taş varsa sel yarıntılarının ve dereciklerinin kuru duvar eşiklerle ıslah edilmesi uygun olur. Kullanılacak taşların mahallinde bulunması gerekir. Uzak mesafelerden taş taşınarak eşik yapılmasında maliyet çok yükselir. Bu gibi hallerde, daha ekonomik olan başka metodlar düşünülmelidir.
2. Çuvallı Sedde
Taşın bulunmadığı yerlerde sentetik çuvallara toprağın doldurularak oyuntularda sedde yapılmasıdır.
3. Kafes Tel Eşikler
Son yıllarda tercih edilen bu tip eşikler 70 cm. den daha yüksek olmazlar. İnşası için kazık, 3 mm.lik çelik tel ve kafes tel kullanılır. Kazıklar arasına 1 m. mesafe verilir. Bu sistem, açıklıkları 1.50-2.00 m.’yi geçmeyen dar boğazlarda faydalı şekilde kullanılabilir.
Dostları ilə paylaş: |