Bibi. İnal, Hoş Şada; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1988; M. Rona, Yirminci Yüzyıl Türk Musikisi, İst., 1970; S. K. Ak-süt, Beşyüz Yıllık Türk Musikisi, İst., 1969; Üsküdar Musiki Cemiyeti, Türk Musikisinin Hizmetinde 50. Yıl, ist., 1967.
GÖNÜL PAÇACI
DARÜLFÜNUN
19. yy'da İstanbul'da kurulmuş yüksek-eğitim müessesesi.
Osmanlılarda görülen Batı'ya yöneliş, bilim ve eğitim anlayışında meydana gelen değişmeler, 19. yy'ın ortalarına doğru medreselerin dahil edilmediği yeni bir eğitim modeli ortaya çıkarmıştır. Bu modelde yüksekeğitimde Darülfünun adlı yeni bir müessese kurma teşebbüsü i-le karşı karşıya kalınmıştır.
Darülfünun fikri, Tanzimat devrinde halkın eğitimi meselesi içerisinde ele a-
hnrmştır. Daha çok her türlü bilimin okutulacağı bir müessese olarak düşünülmüştür. 1845'te "Meclis-i Muvakkat" adında geçici bir maarif meclisi kurulmuştur. Bu meclis Osmanlı eğitim reformunun temel kaidelerini tespit etmiş ve eğitini sistemini ilk, orta ve yüksek eğitim olarak üçe ayırmıştır. Darülfünun yük-sekeğitim programında yer almıştır. Geçici meclis, eğitim işlerini takip etmek üzere "Meclis-i Maarif-i Umumiye" adında bir daimi meclisin kurulmasını da öngörmüştür.
1846'da faaliyetlerine başlayan bu daimi meclis, Darülfünun kurulması yolunda ilk adımı atmıştır. Öngörülen ilk hedef devlet hizmetini iyi bir şekilde yürütecek memur yetiştirmekti. Ayrıca Darülfünun bütün masraflarının devlet tarafından karşılanacağı, talebelerin gece ve gündüz barınabilecekleri, çalışabilecekleri bir yer olarak düşünülmüştü. Bunun üzerine Fossati kardeşlerle bir anlaşma yapılarak, Darülfünun için Aya-sofya yakınında büyük bir bina inşaası-na girişildi (bak. Darülfünun binası).
Daimi meclisçe alınan bir kararla, Da-rülfünun'da okutulmak üzere ders kitapları hazırlamak üzere 1851'de Encümen-i Dâniş adlı bir kurum oluşturulmuştur. Ancak bu kurum kendisinden beklenen vazifeyi yerine getirememiş ve Darülfünun açıldığında burada okutulmak üzere hazırlanmış tek bir eser dahi bulunamamıştır. 1863'te dönemin sadrazamı Keçeci-zade Fuad Paşa Darülfünun binasının tamamlanmasını beklemeden, bitmiş olan bazı odalarında, halka açık serbest konferans şeklinde derslere başlanmasını uygun görmüştür. 13 Ocak 1863'te Edhem Paşa'nın nezareti altında kimyager Derviş Paşa'nın fizik ve kimyaya dair konuşmasıyla Darülfünun eğitime başlamıştır. Büyük bir alaka uyandıran bu konferanslar, halk ve devlet ileri gelenleri tarafından takip edilmiştir. 1863 yılı boyunca, fizik, kimya, tabii bilimler, tarih ve coğrafya konularında serbest dersler verilmiştir.
Darülfünun için yapılan binanın inşaatı bittiğinde de Darülfünun'un ihtiyacından fazla olduğu düşünülerek Maliye Ne-zareti'ne tahsis edilmiş ve Darülfünun i-çin yeni ve daha küçük bir binanın inşası kararlaştırılmıştır. II. Mahmud Türbesi yanındaki mirî fırın yıkılarak yanındaki arsa da dahil edilerek, ikinci Darülfünun binası (bugün Basın Müzesi olarak kullanılmaktadır) inşa edilmiştir. Bu esnada derslere geçici olarak kiralanan Çember-litaş civarında Atik Ali Paşa Camii karşısındaki Nuri Paşa Konağı'nda devam e-dilmiştir. Ancak 8 Eylül 1865'te çıkan büyük Hocapaşa yangınında, muhtemelen bu konağın da yanması, Darülfünun' un tatiline sebep olmuştur.
1869'da ikinci Darülfünun binasının inşası tamamlanarak Darülfünun derslerine burada devam edilmesi kararlaştırılmıştır. Aynı yıl Saivet Paşa'nın maarif nazırlığı sırasında hazırlanan "Maarif-i Umumiye Nizamnamesi" ile ilk defa Batı sis-
DARÜLFÜNUN
560
.-g^^—^ss
• tlllifıİİilİİiİtltllİl
B^^5?Ş:;Ş3Ş??ST
•-.. îk --'-i-...J-^-- :• . ~ • ... • ,. . ~,.~">'. ^:^-**.^~-^;*-f^V*.~':\^l!^~:" '.~'^.>.üW'4-i
temine uygun bir eğitim modeli ortaya konulmaya çalışılmıştır. II. Meşrutiyetin ilanına kadar (1908) yürürlükte kalmış olan, 198 maddelik bu nizamnamede, 51 madde ile en çok Darülfünun'a yer verilmiş ve Darülfünun anlayışında Fransız etkisi ortaya çıkmıştır.
Nizamnameye göre, Darülfünun-ı Os-manî, üç ayrı şubeden (fakülteden) oluşmaktadır. Bunlar, felsefe ve edebiyat şubesi, ulûm-ı tabiiye ve riyaziye şubesi ve hukuk şubesidir. Üç yıl öğretim, bir yıl bitirme tezi toplam 4 yıllık eğitim veren Darülfünun-ı Osmanî'ye 16 yaşını doldurmuş, idadi mezunu veya o derecede malumatı olan talebelerin alınması öngörülmüştür. Ancak nizamname tam olarak uygulanamamış, başta yeterli sayıda hoca ve bu yeni yüksekeğitime uygun formasyonda yetişmiş talebenin bulunmayışı dolayısıyla bu ikinci teşebbüste de arzu edilen neticeye ulaşılmamıştır.
8 Nisan 18ö9'da Abdülaziz tarafından kuruluşu tasdik edilen Darülfünun-ı Osmanî'ye Ekim 1869'da talebe kaydına başlanmış ve müracaat eden 1.000 kişiden imtihanla 450 talebe seçilmiştir. Bu süre zarfında, Darülfünun'un eksikliklerinin tamamlanmasına çalışılmıştır. Bu defa ders kitaplarını Batı dillerinden tercüme ettirmek için bir "tercüme heyeti" oluşturulmuş ve bu heyet hemen göreve başlamıştır. Ancak bir yıl sonra Maarif Nezareti'nin Darülfünun için kimya, fizik ve tabii ilimler konusunda kitap tercüme ettirmek için ilan vermesinden bu tercüme heyetinin de kendisinden bekleneni yerine getiremediği anlaşılmaktadır.
Darülfünun-ı Osmanî, 20 Şubat 1870' te büyük bir merasimle açılmıştır. Müdürlüğüne 1857'de Paris'teki Mekteb-i Os-manî'de hocalık yapmış olan Tahsin Efendi (Hoca Tahsin) seçilmiştir. Ancak nizamnamede belirtilen esaslara raykırı olarak, ders programı o günün imkânlarına göre yeniden düzenlenerek, her üç şubenin de aynı ders programını takibi yoluna gidilmiş ve şubeler kaldırılarak tek tip ders yapılmıştır. Bütün talebe aynı dersleri takip etmiştir.
Birinci ders yılı sonunda talebeler imtihana tabi tutularak başardı olanlara birer "şahadetname" verilmiştir, ikinci ders yılı başlamadan önce ramazan ayı olması (Ramazan 1287/Ekim 1870) münasebetiyle ders yapılamadığından Darülfünun Müdürü Tahsin Efendi, umuma açık konferanslar (ders-i 'am) tertip etmiştir. Sanayi, edebiyat ve teknoloji konularındaki bu konferansların birinde, Darülfünun' un açılış merasiminde de bir konuşma yapmış olan Cemaleddin Afganî, sanat hakkında bir konferans vermiştir. Afga-nî'nin konuşmasında, sanatı tarif ederken ve kısımlarım sayarken, peygamberliği de bu meyanda bir sanat olarak zikretmesi, konferansa katılanlar arasında tepkiye yol açmış ve şeyhülislamlık makamının şiddetli itirazı sebebiyle konferanslar iptal edilerek, Cemaleddin Afganî İstanbul'dan uzaklaştırılmıştır. Bu hadise üzerine Darülfünun Müdürü Tahsin Efen-
di azledilerek yerine Maarif Nezareti muavinlerinden Kâzım Efendi muvakkaten tayin olunmuştur.
Türk maarif tarihi ile ilgili yazılarda genel olarak, bu hadise sonunda Darülfünun-ı Osmanî'nin kapatıldığı fikri hâkim ise de, Darülfünun'da dersler 1872-1873 öğretim yılına kadar kesintisiz devam etmiştir. Bu müesseseden mezun talebe bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Ayrıca, Darülfünun'un niçin ve nasıl kapatıldığı da tam olarak anlaşılamamıştır.
Ülkenin Batı tarzında bir üniversiteye ihtiyacı bulunduğuna inanan idareciler, başarısız iki teşebbüsten sonra farklı bir tavırla Darülfünun kurma gayretlerini sürdürmüşlerdir. 1873'te dönemin Maarif Nazırı Safvet Paşa, Galatasaray'daki Mekteb-i Sultani Müdürü Sava Paşa'yı hazineye yük olmamak kaydıyla yeni bir Darülfünun kurmakla görevlendirmiştir. Darülfünun bu sefer, 1868'den beri faaliyette bulunan Mekteb-i Sultani temeli üzerine oturtulmaya çalışılmış ve bu ortaeği-tim müessesesinin gövdesine, bir yüksek-eğitim filizi aşılanması hedeflenmiştir.
Darülfünun-ı Sultani adı ile anılan bu yeni Darülfünun'un, Hukuk, Fen ve Edebiyat yüksek mekteplerinden oluşması öngörülmüştür. Bunların üçüne birden resmi yazışmalarda "Mekâtib-i Âliye" (yüksekokullar) denmiştir. 1874-1875 öğretim yılında eğitime başlayan Darülfünun-ı Sultani, ilk açıldığında Hukuk ve Mühendisin-i Mülkiye (Fen Mektebi yerine) mekteplerinden oluşmuştur. Mühendisin-i Mülkiye Mektebi'nin adı birinci öğretim yılı sonunda, "Turuk u Maabir Mektebi" olarak değiştirilmiştir.
1876'da, üçüncü öğretim yılının başlarında, Hukuk Mektebi, Turuk u Maabir Mektebi ve Edebiyat Mektebi nizamnameleri Düstûr'da yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Her iki mektebin açılışı, önceki Darülfünun açılışlarına nazaran temkinli ve gösterişsiz bir şekilde yapılmış, hattâ bu okullar 1876'ya kadar halka tamtılmamıştır. Sava Paşa bu mekteplerin de daha önceki Darülfünunların a-kıbetine uğramaması için, kendisinden ihtiyatlı davranmasının özellikle istendiğini belirtmiştir.
1874-1875 öğretim yılında, Hukuk Mek-tebi'nde 21, Turuk u Maabir Mektebi'nde 26 talebe derslere devam edip yıl sonunda imtihanlara katılarak başarılı olmuştur. Edebiyat Mektebi'nde ise eğitime başlanıp başlanmadığı bilinmemektedir. 1875-1876 öğretim yılında Hukuk Mektebi'nin Babıâli yakınlarına taşınması ortaya atılmıştır. Sava Paşa'nın itirazları üzerine mektep eski durumunu korumuştur. Buna rağmen 1877-1878 öğretim yılında öğrenime ara verilmiştir. Turuk u Maabir Mektebi de aynı şekilde tatil edilmiştir. Ekim 1878'de tekrar eğitime başlayan Darülfünun-ı Sultani ilk mezunlarını 1879-1880 öğretim yılında vermiştir. Bu dönemde Hukuk Mektebi'nden 7 kişi mezun olurken, Turuk u Maabir Mektebi'nden mezun olanların sayısı bilinmemektedir.
1880-1881'de ikinci mezunlarını veren Hukuk ve Turuk u Maabir mekteplerinin daha sonraki faaliyetleri hakkında bilgi yoktur.
Daha önceki ilk iki teşebbüste Darülfünun'un mali kaynakları sağlam bir zemine oturtulmamış, daha çok talebe harçları, vakıf ve devletin belli ölçüdeki yardımlarına bağımlı kalmıştır. Devlet bütçesinden Darülfünun'a sağlam bir kaynak ayrılmamıştır. Bu durum Darülfünun'un başarısızlığındaki büyük amillerden biri olmuştur. Darülfünun-ı Sultani'de ise, farklı şekilde ele alınan Darülfünun giderleri daha çok Mekteb-i Sultani'nin gelirlerinden karşılanmaya çalışılmıştır. İlk yıllarda Mekteb-i Sultani'de tam ücret ödeyerek okuyan talebe sayısının fazla olması, müessesenin harcamalarını karşılamaya kâfi gelmekte iken, 1877'de mektebin müdürü olan Ali Suavi, gayrimüslim talebelerin büyük çoğunluğunun burslu olarak okuduklarım, dolayısıyla müessesenin gelirlerinin çok azaldığını belirtmekte ve devletin her yıl bu müesseseye külliyetli miktarda para tahsis ettiğini açıklamaktadır. Zamanla Darülfünun-ı Sultani de devlete bağımlı olmak zorunda kalmıştır.
Kısa bir müddet sonra, devlet, tamamen kendi kontrolünde olan ve Müslüman talebeler aleyhindeki eşitsizliği de ortadan kaldırmak üzere ilgili bakanlıklarla organik bir bağ oluşturan, birbirinden bağımsız yüksek mektepler açma yoluna gitmiştir. Böylece Osmanlı hukuk ve mühendislik eğitimi, 20. yy'ın başına kadar Mekteb-i Hukuk ve Mülkiye Mühendis Mektebi'nde müstakil olarak devam etmiştir.
Darülfünun-ı Sultani'nin faaliyetleri sona erdikten sonra, 1900'e kadar eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması çalışmaları arasında yeni bir Darülfünun kurma teşebbüsüne rastlanmamıştır. İlk ve orta eğitim kurumları sayıca artmış ve eğitim seviyeleri yükselmiştir. Bunun yanında mülkiye, tıp, hukuk, ticaret, sanayi, mühendislik ve mimarlık sahalarında ihtisaslaşmaya yönelik yüksekeğitim okulları kurulmuştur. Ancak, bütün bu mesleki eğitim veren yüksekokullar dışında bilim adamı yetiştirmeye yönelik bir müessese kurulması konusunda Sadrazam Said Paşa, 2 Şubat 1310/14 Şubat 1895'te II. Abdülhamid'e sunduğu arizasında, ülkede, Amerika ve Avrupa üniversitelerinin fonksiyonlarına sahip ve bilim adamı yetiştirmeye yönelik beş darülicaze-den (fakülteden) oluşan bir Darülfünun kurulmasının gerekliliğini arz etmiştir.
II. Abdülhamid'in cülus yıldönümüne tesadüf eden 31 Ağustos 1901'de edebiyat ve hikmet (felsefe) şubesi, ulum-ı riyaziye ve tabiiye şubesi ve ulum-ı âliye-i diniye (ilahiyat) şubesinden oluşan, üç fakülteli Darülfünun-ı Şahane kurulmuştur. Mekteb-i Mülkiye'nin boşaltılan bazı odalarında öğretime başlayan Darülfünun-ı Şâhâne'de eğitim süresi ilahiyatta dört yıl, diğer iki şubede üç yıldı.
Darülfünun-ı Şahane açıldığı zaman,
Darülfünun jjj -f m ı
Emaneti
(Rektörlük) ile
Hukuk,
Edebiyat,
ilahiyat
fakülteleri
binası,
1920'li yıllar.
Tuna Baltac^oğ[u
koleksiyonu
daha. önce kurulmuş olan darülfünunların karşılaştığı ve birçok açıdan onların başarısızlıklarına sebep olan, hoca, yetişmiş talebe ve Türkçe ders kitaplarının yetersizliği gibi elverişsiz şartlar kısmen ortadan kalkmış ve Darülfünun, yüksek-eğitime daha uygun hale gelmiştir. Ancak, çok sayıda müracaat olmasına rağmen mahdut sayıda talebe alınması, sıkı bir idari kontrolün bulunması ve derslerin daha çok teorik safhada kalması, 20. yy'ın başlarında kurulmuş olan Darülfünun'un eksik yönleri olarak kabul edilmelidir.
1908'de II. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen süre içerisinde birçok mezun veren Darülfünun-ı Şahane, Meşrutiyet döneminde daha sistemli bir eğitime geçmiştir. Meşrutiyet'in ilanıyla, adı İstanbul Darülfünunu olarak değiştirilen Darülfünun-ı Şahane, tıp ve hukuk şubelerini de bünyesine katmak suretiyle resmen 5 şubeli (fakülte) olarak yeniden teşkilatlanmıştır. 21 Ağustos 1909'da Vezne-ciler'deki şimdiki İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat fakültelerinin binasının bulunduğu yerdeki Zeyneb Hanım Ko-nağı'na yerleştirilen İstanbul Darülfünu-nu'na binlerce talebenin kayıt için müracaat ettiği görülmüştür.
Maarif Nazırı Emrullah Efendi zamanında 1912'de Darülfünun'da yeni bir ıslahat programı uygulanmıştır. Bu dönemde Eczacı ve Dişçi mektepleri Tıp Fakül-tesi'ne bağlanırken Şam'daki Tıbbiye Mektebi de İstanbul Darülfünunu'na bağlanmıştır. Şubeler fakülte adım alırken, muallimlere de müderris unvanı verilmiştir. Talebe ve müderrislerin devam ve disiplinleri bir düzene sokulmuştur. I. Dünya Savaşı yıllarında (1914-1918) Avrupa'dan gelen çok sayıdaki yabancı hocanın çalışmalarıyla Darülfünun önemli bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde Darülfünun, yüksekokul hüviyetinden sıyrılarak, modern anlamda bir üniversite fonksiyonunu icra etmeye başlamıştır. "Da-rü'1-mesâi" adıyla çeşitli alanlarda enstitüler kurulmuş, bunlar için kütüphaneler ve laboratuvarlar hazırlanmış, Darülfünun binası kâfi gelmediği için yeni binalar kiralanmış, ilmi yayın faaliyetine girişilmiştir. Ayrıca, Islah-ı Medaris Nizamnamesi ile İstanbul medreseleri Da-rü'1-Hilafetü'l-Aliyye Medresesi(->) adıyla
tek bir medrese haline getirilmiş ve Da-rülfünun'daki ulûm-i âliye-i diniye şubesi, bu medresenin yüksek sınıfına bağlanarak kaldırılmıştır. 12 Eylül 1914'te edebiyat, riyaziyat ve tabiiyat şubelerinden oluşan kız talebelere mahsus İnas Darülfünunu(->) kurulmuştur. 1917'de ilk mezunlarını veren İnas Darülfünunu 1920'de lağvedilerek 1921'den itibaren, önce edebiyat ve fen fakültelerinde ve daha sonra hukuk ve tıp fakültelerinde birer yıl ara ile karma öğretime geçilmiştir.
Milli mücadele yıllarında (1918-1923) bütün müesseseler gibi Darülfünun da sarsıntılar yaşamıştır. 1918-1919 öğretim yılı başında yabancı hocalar memleketlerine döndüler. Bütçe tasarrufları sebebiyle fakülteler için kiralanan binaların hepsi boşaltıldı, savaş sonrası terhis edilen talebelerin de dönmesiyle yer ve hoca sıkıntısı ortaya çıktı. İstanbul Darülfünunu 1919'da hazırlanan bir ıslahat programı ile Darülfünun-ı Osmanî adıyla yeniden canlandırılmaya çalışıldı. 11 Teşrinievvel 1335/24 Ekim 1919 tarihli nizamnameyle fakültelere "medrese" denmeye başlanmış ve mühim bir gelişme olarak da Darülfünun'un ilmi muhtariyeti haiz olduğu tasdik edilmiştir. Ayrıca, Darülfünun'un başına müderrislerin seçtiği bir Darülfünun Divanı'nın kurulması sağlanmıştır. Bu nizamname ile, aynı zamanda "devre-yi dersiye" (sömestr) u-sulü uygulamaya konmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Darülfünun bu hüviyetle eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmüştür. Lozan Barış Antlaşması'ndan hemen sonra İngilizlerin boşalttığı Harbiye Nezareti binası (bugün İstanbul Üniversitesi merkez binası), Darülfünun'a tahsis edilerek yer darlığı büyük ölçüde halledilmiştir. 1923'te Ankara'da toplanan birinci ilmi heyette Darülfünun ve yüksekokullar ele alınmıştır. 3 Mart 1924'te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla lağvedilen medreselerin yerine yeniden İlahiyat Fakültesi kurulmuş ve l Nisan 1924' te TBMM Darülfünun'a hükmi şahsiyet tanıyarak ilmi, idari ve mali bakımdan özerk olmasına karar vermiştir.
Darülfünun içinde ve dışında yürütülen çalışmalarla bu kurumun ıslahı için bazı projeler geliştirilmiştir. Darülfünun
Divanı Mayıs 1929'da bir ıslahat projesi hazırlamış, daha sonra bu proje doğrultusunda düzenleyici kararlar alınmıştır. Bu arada tıp, edebiyat, hukuk, fen, ilahiyat fakültelerine ilaveten eczacılık ve dişçilik fakülteleriyle Gazetecilik Mektebi'nin kurulması için gerekli çalışma ve hazırlıkların yapılmasına rağmen Maarif Vekâleti projeyi yetersiz bularak daha geniş bir ıslahat yapmak iddiasıyla bunu reddetmiştir.
1930'da TBMM'ce hükümete verilen yetkiye dayanarak Cenevre Üniversitesi pedagoji profesörü Albert Malche İstanbul'a davet edilmiş ve kendisinden Darülfünun'un yeniden düzenlenmesi hususunda bir rapor hazırlanması istenmiştir. Malche geniş bir inceleme sonucunda Darülfünun'un mevcut durumunu ortaya koyan ve yapılması gereken ıslahatı ihtiva eden bir rapor hazırlayarak 29 Mayıs 1932'de hükümete sunmuştur. Malche ders programlarında fazla bir değişikliğe gerek görmemiş, daha çok uygulamaya yönelik tedbirler öngörmüştür. Ayrıca raporda tek parti yönetiminin politikasına uygun olarak Darülfünun'un özerkliğini kısıtlayan teklifler de yer almıştır.
Raporun tesliminden sonra hükümet 5 Mayıs 1933 tarihli toplantısında Darülfünun'un kapatılarak yerine yeni esaslara göre İstanbul Üniversitesi'nin kurulmasını kararlaştırmıştır. Hükümetin bu yöndeki teklifi üzerine TBMM 31 Mayıs 1933 tarihli toplantısında Darülfünun ve bağlı kuruluşlarının lağvedilmesi kararlaştırılmış, l Ağustos tarihinden itibaren Maarif Vekâleti İstanbul Üniversitesi'ni(->) kurmakla görevlendirilmiştir. Yeni üniversitenin kadro işleriyle bizzat Maarif Vekili Reşit Galip meşgul olmuştur. Darülfünun kadrosundan 61 öğretim elemanı yeni üniversite kadrosuna alınırken, 82 öğretim elemanı dışarıda bırakılmıştır. Bu uygulamada hangi ölçülerin esas alındığı bilinmemekle beraber, Reşit Galip 12 Eylül 1933 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan bir tebliğinde "ilimden ziyade idealistliğin ön planda tutulduğunu" belirtmiştir. Ayrıca kadro dışı bırakılanlar arasında Avrupa'da eğitim görmüş veya ihtisas yapmış, milletlerarası ilmi kuruluşlara üye olmuş, mükâfat almış, eserler telif etmiş, modern araştırma müesseseleri kurmuş veya bunlara katkıda
DARÜLFÜNUN BİNASI
562
563
DARÜ'L-HAYR-I ÂLİ
bulunmuş ilim adamlarının da bulunduğuna bakılırsa siyasi ve hissi sebeplerin de rol oynadığı düşünülebilir. Maarif Vekili Reşit Galip, istanbul Üniversitesi'nin açılış konuşmasında Darülfünun'un kapatılmasının sebeplerini açıklarken ağırlığı bu müessesenin "siyasi, içtimai büyük inkılaplar karşısında bitaraf bir mü-şahid olarak kalmasına" veriyor, İstanbul Üniversitesi'nin "en esaslı vasfının milliliği ve inkılapçılığı olacağını" ifade ediyordu.
Bibi. Düstur, birinci tertip, II, îst., 1289, s. 184-219, ikinci tertip, XI, ist., 1334-1335, s. 401-409; Cevdet, Tezaklr, IV, 53-55; Said Paşa, Said'Paşanın Hatıratı, İst., 1328; Mah-mud Cevat, Maarif-i Umumiye Nezareti Ta-rihçe-i Teşkilat ve icraatı, ist., 1338; Mehmed Ali Ayni, Darülfünun Tarihi, İst., 1928; F. R. Unat, Türkiye'de Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964; Ergin, Maarif Tarihi, I-V; E. İnsanoğlu, "Darülfünun Tarihçesine Giriş, İlk İki Teşebbüs", Belleten, S. 210 (1990); E. insanoğlu, "Darülfünun Tarihçesine Giriş (II), Üçüncü Teşebbüs Dârulfünûn-ı Sultani", Belleten, S. 218 (1993); A. Siler, "Türk Yüksek Eğitiminde Darülfünun (1863-1933)", (basılmamış doktora tezi), Ankara, 1992; A. Arslan, "Dârufünûn'dan Üniversite'ye Geçiş", (İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış doktora tezi), İst., 1992; E. İnsanoğlu, "Darülfünun", DlA, VII, 521-525; S. İshakoğlu, "İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi (Fen Bilimleri Dalları) Tarihi", (İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bilim Tarihi Bölümü, basılmamış yüksek lisans tezi), îst., 1993.
EKMELEDDÎN İHSANOĞLU
DARÜLFÜNUN BİNASI
Darülfünun binası, Ayasofya yakınında antik Senato'nun yerindeki Defterhane arsası üzerindeydi. 130.000 kuruşa mal olacağı ve iki yılda tamamlanacağı öngörülen yapının mimarı, Gaspare T. Fos-sati'dir(->). İnşaat yıllarca sürmüş ve ilk ders ancak 1862'de verilebilmiştir.
Fossati kardeşlerin tasarladığı bugün mevcut olmayan bina, ortası avlulu iki kare blok ile bunları birleştiren merkezi bir giriş kitlesinden oluşan üç katlı kagir bir yapıydı. Planının çok açık, net ve kolay okunabilir bir şeması vardır. Kare blokların yine kare olan iç avluları, birer taraflarına servis hacimlerinin yerleştirildiği koridorlarla çevrelenmiştir. Koridorların diğer kenarları üzerinde çeşitli büyüklükte salonlar ye derslikler vardır. Merkezde yer alan giriş kitlesi ise, Sultan Ahmed Camii'ne bakan cephesinde "U" biçiminde açık bir giriş veya tören avlusu oluşturacak yönde geri çekilmiştir. Binanın törensel giriş holü ve büyük salonu, merkez kitlenin ekseni üzerindedir. Simetri eksenlerinin kesişme noktası, büyük salonun önünde yer alan bal-daken görünümlü hacmin üstündeki kule motifi ile vurgulanmıştır. Bu kule yapım sırasında uygulanmamıştı.
Planda gözlenen klasik disiplin, kitle düzeninde de görülür. Kitle hareketleri en aza indirgenmiş, dört katlı yapı monoblok bir kitle olarak biçimlendirilmiştir. Yalnızca Marmara'ya bakan doğu cephesinde ölçülü bir kitle hareketi gözle-
Fossati'nin
tasarımını
yaptığı
1933'te yanan
Darülfünun
binası (üstte)
ve Bellinzona
Cantonale
Arşivi'nde
bulunan
aynı bina için
bir tasarım
önerisi (altta).
Galeri Alfa (üst),
Afife Balurfolğraf
koleksiyonu (alt)
nir. Merkezde bulunan büyük tören salonunun kolonadlı bir cephe ile öne çıktığı ve simetrik kurguyu güçlendirdiği görülür. Kuzey ve güney cephelerinde de simetri eksenleri üzerindeki salonlar öne çıkarılmış, İyonik başlıklı ve iki kat yüksekliğinde pilastrlarla belirtilen bu kitleler üstte basık bir alınlıkla bitirilmiştir.
Yapının tüm görkemi, monoblok kitle düzeninde ve boyutlarında idi. Cephelerinde alabildiğine sade bir klasik düzen vardı. İlk iki katta kemerli, sonrakilerde dikdörtgen biçimli pencere dizileri yer alıyordu. İç mekânlarına ait fotoğraflarda ise ayrıntıları seçilemese de yine klasik, çok özenli ve oldukça yoğun bir bezeme programının gerçekleştirildiği görülebilmektedir.
İsviçre'de Bellinzona Cantonale Ar-şivi'nde Darülfünun binasına ait ve gerçekleştirilen binadan oldukça farklı bir tasarım önerisi daha vardır. Yapı, bu ö-neride ortasında haçvari açılımlı bir çift avlusu olan tek bir kitle olarak tasarlanmıştır. En önemli vurgusu Marmara'ya bakan cephesinin yarım daire planlı büyük salonunun gerisinde yükselen iki katlı kulesidir.
İnşa edilen yapı, tarihi yarımadanın en kritik noktasında Ayasofya ile Sultan Ahmed Camii arasındaki boşlukta yer alıyordu. Marmara'ya doğru alçalan tepenin üzerinde, büyüklüğü ve görkemi ile kentsel siluete katılıyordu. Boyutları
'"lir: ''"•:
ve monoblok kitlesi ile de tarihi yapılardan farklı olmalıydı. Bu nedenle kentsel konumu açısından tartışmalı bir uygulama olmuştu.
Darülfünun binası inşaatı 1854'te bitmiş görünüyor. Gerek Başbakanlık Os-manh Arşivinde gerek Bellinzona Arşi-vfn.de 1854 tarihli hesap kapatma belgeleri bulunmaktadır. Kırım Savaşı (1854-1856) sırasında İstanbul'a gelen Fransız askerleri için hastane olarak kullanıldığı da biliniyor. Buna karşılık birçok yazar, inşaatın 18 ila 20 yıl sürdüğünü belirtmektedir.
Ancak binanın bitmiş olmasına karşın Darülfünun'un açılamadığı biliniyor. 1863' te konferans şeklinde serbest derslere başlanmıştır. 1864'te Maliye Nezareti'ne sonra da Adliye ve Evkaf nezaretlerinin kullanımına verildi. 1876'da ilk Mebusan ve Ayan meclisleri burada açıldı. Büyük tören salonu Meclis-i Mebusan toplantı salonu olmuştu. 30 yıl kapalı kaldıktan sonra 1908'de II. Meşrutiyetle birlikte yine Meclis-i Mebusan burada toplandı. Bina daha sonra Adliye Nezareti'ne devredildi. 1933'te de yandı.
Dostları ilə paylaş: |