Yapı: 29. Temel Prensiplerin önceki versiyonlarıyla birlikte, Temel Prensiplere uyumu ölçmek için kullanılacak kriterleri belirleyen ve düzenleyen ayrı bir değerlendirme metodolojisi verilmişti. Bu revizyonda, değerlendirme metodolojisi tek bir dokümanda birleştirilmiştir ve Temel Prensipler, Temel Prensiplerin ve Değerlendirme Kriterlerinin karşılıklı bağımlılığını ve ortak kullanım alanlarını yansıtmaktadır. Temel Prensipler de yeniden örgütlenmiş bulunmaktadır: 1-13 sayılı Prensipler, denetleme yetkileri, sorumlulukları ve fonksiyonlarını ele almaktadır; 14-29 sayılı Prensipler ise, bankaların denetimle ilgili beklentilerini kapsamakta, iyi kurumsal yönetimin ve risk yönetiminin ve denetleme standartlarına uymanın önemini vurgulamaktadır. Bu yeniden düzenleme, kamu denetim otoritelerinin yaptıkları ile bankaların onlardan beklentileri arasındaki farkı aydınlatmaktadır. Önceki versiyonla karşılaştırılabilirlik için, Ek 1’de bir haritalama tablosu verilmektedir.
Değerlendirme: 30. Temel Prensipler, kamu denetim otoritelerinin denetim sistemlerinin kalitesini değerlendirmek için bir nirengi noktası olarak kullanabilecekleri bir sağlam denetleme uygulamaları düzeyi belirlemektedir. Bunlar, IMF ve Dünya Bankası tarafından ülkelerin bankacılık denetleme sistemleri ve uygulamalarının etkinliğini değerlendirmek amacıyla ve Finans Sektörü Değerlendirme Programı (FSAP) bağlamında da kullanılmaktadırlar.
31. Temel Prensiplerin bu revizyonu, değerlendirme metodolojisinin bir parçası olarak hem temel kriterlerin hem de ek kriterlerin daha önceki uygulamalarını içermektedir. Temel kriterler, sağlam denetim uygulamaları için gereken asgari temel koşulları düzenlemektedir ve tüm ülkelerde evrensel uygulama alanına sahiptirler. Bununla birlikte, bir ülkenin temel kriterlerin ışığında değerlendirilmesinde, denetim uygulamalarının incelenen ve denetlenen bankaların risk profili ve sistemik önemiyle uyumlu olması gerektiği kabul edilmelidir. Bir başka deyişle, değerlendirme, denetleme uygulamalarının uygulandıkları bağlamı da dikkate almalıdır. Tüm değerlendirme kriterlerinin altında, her zaman doğrudan atıf yapılmasa bile orantılılık konsepti yatmaktadır.
32. Etkin bankacılık denetleme uygulamaları statik değildir. Bunlar, yeni dersler öğrenildikçe ve bankacılık işi gelişmeye ve genişlemeye devam ettikçe zaman içinde değişir ve gelişirler. Kamu denetim otoriteleri genellikle bankaları “en iyi uygulamaları” benimsemeye teşvik etme konusunda acele ederler ve daima en yüksek denetleme standartlarına yönelmek konusunda “telkin ettiklerini kendileri uygulamalıdırlar”. Bu tutkuyu güçlendirmek için, Temel Prensiplerdeki ek kriterler, güncel temel beklentileri aşan, fakat münferit denetleme çerçevelerinin sağlamlığına katkıda bulunacak olan denetleme uygulamalarını düzenlerler. Denetleme uygulamaları geliştikçe ve Temel Prensiplerin her revizyonunda ve temel standartlar konusundaki beklentiler değiştikçe, bir takım ek kriterler dönüşerek temel kriterler haline geleceklerdir. Bu bağlamda, temel kriterler ve ek kriterlerin kullanılması, Temel Prensiplerin zaman içerisinde önemini sürdürmesine katkıda bulunacaktır.
33. Geçmişte, ülkeler, ek kriterlere göre de değerlendirilmek ve denetleme uygulamalarının ne yönde ve nasıl gelişebileceği hakkında değerlendirmecilerin görüşlerinden istifade etmek istemelerine rağmen sadece temel kriterlere göre değerlendirilmiş ve derecelendirilmişlerdir. Gelecekte, IMF ve/veya Dünya Bankası’nın değerlendirmesinden geçen ülkeler, hem temel hem de ek kriterlere göre derecelendirmeyi seçebilirler. Bunun ülkeleri, özellikle de önemli finans merkezleri olan ülkeleri en yüksek denetleme standartlarının benimsenmesi konusunda öncülük etmeleri için teşvik edici nitelikte olacağı tahmin edilmektedir. Temel kriterlerde olduğu gibi, ek kriterlere göre yapılan bir değerlendirmede de, yukarıda tartışıldığı gibi orantılılık konsepti dikkate alınmalıdır.
34. Ayrıca, makroekonomik ortamın doğru değerlendirilmesi ve tehlikeli trendlerin gelişmesinin belirlenmesi gibi bazı görevlerin katı bir uyumlu / uyumlu değil yapısına uygun olmadıklarını akılda tutmak da önemlidir. Bu görevleri değerlendirmek güç olabilir; ancak kamu denetleme otoriteleri o tarihte mevcut bilgilerin ışığında mümkün olduğu kadar doğru ve kesin olan değerlendirmeler yapmalı ve bu riskleri ele almak ve hafifletmek için gereken makul aksiyonları almalıdırlar.
35. Ülkeler hakkında yapılan değerlendirmelerin yayımlanması saydamlığı sağlamasına rağmen, bir ülkenin değerlendirmesi başka bir ülkenin değerlendirmesiyle doğrudan kıyaslanamaz. Öncelikle, değerlendirmelerin orantılılık prensibini yansıtmaları gerekir. Dolayısıyla, pek çok SIB’e evsahipliği yapan bir ülkenin “Uyumlu” derecelendirmesi10 alması, sadece karmaşık olmayan küçük mevduat kurumları bulunan bir ülkenin aynı dereceyi almasından doğal olarak daha güç olacaktır. İkincisi, Temel Prensiplerin bu versiyonunda, ülkeler sadece temel kriterlere göre değerlendirilmeyi ve derecelendirilmeyi ya da hem temel kriterlere hem de ek kriterlere göre değerlendirilmeyi ve derecelendirilmeyi seçebilirler. Üçüncüsü, değerlendirmeler kaçınılmaz olarak ve değişen derecelerde ülkeye-özgü ve zamana bağlı olacaktır. Bu nedenle, bir ülkenin değerlendirme konusu somut özellik konusundaki yaklaşımını ve geliştirmesi gereken alanları iyi anlayabilmek için, her Temel Prensip için verilen tanımın ve her Temel Prensibe göre değerlendirme ve derecelendirmeye eşlik eden niteliksel görüşlerin incelenmesi gerekir. Ülkeleri sadece aldıkları “Uyumlu” ya da “Uyumlu Değil” derecesine atfen karşılaştırmaya çalışmak muhtemelen bilgilendirici ve aydınlatıcı olmayacaktır.
36. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, etkin bankacılık denetimi, doğrudan doğruya kamu denetleme otoritelerinin etki alanı içinde olmayabilecek bir dizi dış unsura veya ön koşula bağlıdır. Dolayısıyla, derecelendirme açısından, ön koşullar hakkındaki değerlendirme, Temel Prensiplere uyum değerlendirmesinden (ve derecelendirmesinden) ayrı ve kalitatif olacaktır.
37. Finans Hizmetlerinin Kötüye Kullanılmasıyla ilgili olan Temel Prensip 29, diğer hususların yanı sıra, bankaların karapara aklamanın önlenmesi / terörizmin finansmanıyla mücadele (AML/CFT) kontrollerinin denetimini de kapsar. Komite, bu Temel Prensibe göre yapılan değerlendirmelerin bazı ülkeler için kaçınılmaz olarak Mali Eylem Görev Gücünün (FATF) karşılıklı değerlendirme prosesiyle bir dereceye kadar örtüşebileceğini kabul etmektedir. Bu sorunu çözmek için, belirli bir ülkede FATF tarafından yeni değerlendirme yapıldığı takdirde ve yapıldığında, FSAP değerlendirmecileri bu değerlendirmeye dayanabilirler ve kendi incelemelerini FATF’nin belirlediği eksikleri gidermek için kamu denetleme otoritelerinin aldıkları tedbirler üzerine odaklayabilirler. Yeni bir FATF değerlendirmesi yoksa, FSAP değerlendirmecileri bankaların AML/CFT kontrolleri üzerinde ülkelerin yaptıkları denetlemenin sonuçlarını değerlendirmeye devam edeceklerdir.