Son defa: “Türk” ve “Türkiyeli”
Baskın Oran
Önce, hayattaki en saygıdeğer insanların en başında gelen Ahmet İsvan’ın, telefonda anlattığı öykü:
Annemin amcası Sâtı bey, tam adıyla Sâtı El Husrî, o zamanın çok önemli bir eğitimcisi imiş. Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal çağırmış. Maarif Vekaletinde kendisiyle çalışmak istediğini söylemiş. Yani, milli eğitim bakanlığı öneriyor. Sâtı bey şöyle cevap vermiş:
“Efendim, ben Arap’ım. Biz Osmanlı iken bana yer vardı. Şimdi siz bir Türk Devleti kurdunuz. Bana yer kalmadı. Müsaade ederseniz ben kendi memleketime gideceğim”
Ve Sâtı bey kalkıp ilkin Irak’a, sonra Mısır’a, sonra yine Irak’a gitmiş. Her gittiği yerde dışlanmış. Sonunda, Irak’ta ölmüş...
Bu öykünün, hazinliğini artıran ayrıntıları ve devamı var ama, bir başka gün. Sanırım anlaşılmıştır.
***
Siz bana bakmayın. Yukarıdaki son cümleden pek emin değilim. Çünkü bugün, kafası iyi çalışan bir sınıf arkadaşımın köşe yazısı internetten geldi. Sevr Paranoyasının paranoya falan olmadığını döne döne yazıyor ve bu ülkeyi “parçalatmayacaklarını” söylüyor. Onun için, izin verirseniz bir daha anlatayım.
Benimle ilişkiyi 25 yıldır hiç kesmemiş ve her gittiği yerden yazmış bir öğrencimin Cezayir’den yolladığı epostayla başlayalım:
Sevgili Hocam, Sevgili Abim,
(...) 1975’te Kıbrıs’a 16 yaşında ilk gidişimde bana “Sen Türkiyeli misin?” diye sormuşlardı. İlk defa orada duymuştum. Bir de, 30 yıl sonra. Daha önce size söylemiştim: Cezayir’de (Algerie) Arap, Berber, Tuareg, Mozabit vs. değişik gruplardan insanlar yaşıyor. Bir Berber “Je suis Arabe” demiyor ama “Je suis Algerien” diyebiliyor. O zaman tabii ki bir Kürt “Ben Türk’üm” diyemez; Türk bir ırkın adı. Türkiye vatandaşıyım ya da Türkiyeliyim diyebilir gururunu incitmeden. Zaten dedirtmedik de ne oldu? Adamlar dalga geçerek “TC’liyim” demeye başladı (...)
***
Acaba bu sefer anlatabilmiş miyimdir? Ne olur ne olmaz, biraz daha yazayım.
Ulus denilen şey iki türlü inşa edilir: Kan esası, toprak esası. Eğer ülkede çok sayıda etnik/dinsel grup varsa, ki Türkiye böyledir, ikincisinden başka çare yoktur. Bu durumda, ülkenin üst-kimliğinin (devlet tarafından vatandaşa biçilen kimliğin) adı, bütün bu alt-kimlikleri (vatandaşın kendine biçtiği kimliği) kucaklayabilmek için, bütün bunların adlarından farklı bir ad olarak seçilir. Yoksa, bunlardan üstün olanının adı üst-kimlik ilan edilip, sonra da “Bu ad herkesi temsil ediyor” denemez. Ama Türkiye’de deniyor!
İran, Fransa, B.Britanya, İspanya... Bunlarda, sırayla: İran, Frank, Breton, İspanyol diye bir alt-kimlik bulunmaz. Birincisinde Farslar, Azeriler, Kürtler, Beluciler vs. vardır. İkincisinde Korsikalılar, Bretonlar; Oksitanlar, vs. vardır. Üçüncüsünde İskoçlar, İngilizler, Galliler, İrlandalılar vardır. Dördüncüsünde Katalanlar, Basklar, Andaluzyalılar, Kastilyalılar vs. vardır. Yani, bütün bu ülkelerde alt-kimlikler ile üst-kimliğin adı tamamen farklıdır.
“Türkiyeli”yi bir türlü benimseyemeyenlerin itirazları şunlar:
1) “Türkiyeli, Türk’ten gelir, yani meseleyi çözmez”: Bunu en çok milliyetçi Kürtler söylüyor; “Anadolu Cumhuriyeti” öneriyorlar. Trakya’yı ne yapacaksın? Üstelik, bu ülkenin adını Türkler koymadı. Kimi ülkeler “dışarıdan” adlandırılır. Türkiye’nin adı da Venedikliler tarafından verildi: Turchia. Zaten, ilk başta devletin adı da buydu: Turkiya Cumhuriyeti. “Türk” adı da Çinliler tarafından verilmişti: Törük. Sevr metninde 20 kere “Osmanlı İmparatorluğu”, 200 kere “Türkiye” geçer, biliyor muydunuz?
2) “Bu, bizi parçalar”: Tam tersine. Asıl, “Türk” parçalıyor. Türk etnik kimliğinden olmayanları yabancılaştırıyor. “Ben Türk’üm” demeyen insanlar nasıl “Türk” üst-kimliğinde birleşir?
3) “Türk üstünlüğünden vazgeçilemez”: En samimi olanlar, bunlar. Tabii, en cahil olanlar da...
4) “Birşey fark etmeyecektir”: Etmeyecek olur mu? Bu ülkede tüm etnik ve tüm dinsel kucaklayan bu terim hiçbirinin diğerlerinden önde olmadığını ilan ediyor. Yalnızca üzerinde yaşanılan toprağa gönderme yapıyor. Bundan daha kucaklayıcı ve nesnel simge olur mu?
***
“Kafam karıştı”. Çok iyi; karışsın. Hiç karışmamış olup da kendinden emin kafa, sadece maganda kafasıdır.
“Türkiyeli’ye alışamıyorum”. Kolay değil. Yastığını değiştirdiğinde bile alışmak zordur. Kolay değil, 1920’lerden beri her önemli sorunu (Kürt, Rüşvet, Tehcir, Yolsuzluk, Alevi, vs.) sürekli halının altına süpürdük. Doldu. Koktu. “Koktu” diyenleri vatan haini yapmak artık halletmiyor. AB’den de nefret ediyoruz, çünkü bu çöpleri çıkartıp atmamızı şart koşan o.
Ama artık, Yeni Şafak’ta Bayramoğlu’nun dediği gibi, “Cin Şişeden Çıktı”. Artık Türkiye bunları mecburen düşünecek. Bugün “Lozan’ı eleştiriyor, demek ki Sevr’i istiyor” buyuranlar 15 yıl önce de “Amerika gitsin de Rusya mı gelsin?” diyordu; bunlar biraz zor öğrenir. Ama insan olan değişecek; hiç kendinizi üzmeyin.
Dostları ilə paylaş: |