Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə18/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   26

Cami dıştan kenarı 10 m. olan bir kare biçimindedir. Her cephesinde mevcut iki­şer, ayrıca ana kubbenin kasnağındaki sekiz pencereden ışık alması düşünül­müş, fakat sağ yan cephesindeki pence­re buraya bitişik olan türbeye açılmıştır. Harimi 8,40 m. çapında üstü kurşun kap­lanmış bir kubbe örter. Kare mekândan kubbe yuvarlağına geçiş için köşelerde tromplar kullanılmış, bunların alt uçların­da bulunan kemer başlangıçlarmdaki konsollar birkaç dizi mukarnasla bezen­miştir. Mihrap mermerden olup kavsa-rası mukarnaslıdır. Minber de mermer­den oymalı olarak işlenmiştir.

Hasan Efendi Camii'nin esas minaresi sağ tarafındaki köşeye bitişik olarak ya­pılmıştır. Girişi içeriden olup cami kitlesi­ne aynı taraftan bitiştirilen türbe ile de bağlantılıdır. Cami, minare kürsüsü ve türbenin birbirine yapışık olarak âdeta girift bir halde yerleştirilmesi de Türk mimarisi bakımından alışılmamış bir plan özelliğidir. Bu durum, bu iki unsurun ca­minin inşasından sonra peyderpey değil aynı zamanda planlanarak yapıldığına de­lil sayılabilir. Kesme taştan olan, Ayver­di'nin kaydettiği ölçüye göre 26 m. bo­yundaki minare bütün Rumeli'de yapılan­lar gibi aşın derecede uzundur.

Caminin sağ tarafına bitişik türbeye, kapı haline getirilmiş olan minare kürsü­sü dibindeki bir pencereden geçilmekle beraber esas kapısı dışarıdan kürsü ya­nındadır. Üstü kubbeli olan bu yapı dü-

320

zensiz bir sekizgen biçimindedir. Dışarı­ya açılan kapının yer aldığı, diğerlerine göre çok daha dar olan kenar sayılmadı-ğında türbe içten yedi kenarlı bir görü­nüşe sahiptir. Acaba burada tam açığa vurulmadan bir Bektaşîlik sembolizmi mi düşünülmüştür? Varna'nın kuzeyin­deki Akyazılı Sultan Tekke ve Türbesi'n-de, bütün elemanlar yedi köşeli inşa edil­mek suretiyle böyle bir mimari sembo­lizm açıkça belli edilmiştir (bk. AKYAZILI sultan ÂsİTÂNESİ). Türbenin içinde iki sandukanın varlığına işaret eden Ayver-di, caminin kıble duvarı önünde uzanan hazîrede çok sayıda mezar bulunduğunu bildirmektedir.



Ayverdi gerek makalesinde gerekse ki­tabında, sağ tarafına bitişik olan türbe­den dolayı bu caminin "yan kanatlı" cami­lere benzediğine işaret etmişse de bizim "tabhâneli" veya "zâviyeli" camiler olarak adlandırdığımız bu tiple Hasan Efendi Ca­mii arasında hiçbir benzerlik yoktur.

1974-1975 ve 1992-1996 yıllarındaki eski Türk eserleri katliamından sonra ne durumda olduğu bilinmeyen Hasan Efen­di Camii, tek kubbeli ibadet yerleri biçi­minde basit planlı bir yapı olmakla bera­ber avlu kapısı üstündeki minber şeklin­de minaresi ve bedenine bitişik türbesiy-le Osmanlı dönemi Türk mimarisinde özel bir yere sahiptir.

BİBLİYOGRAFYA :

Mehmed MujezinoviĞ, Islamska Epigrafıka Bosne İ Hercegouine, Sarajevo 1977, II, 210-215; a.mlf., "Tlırski natpisi iz nekoliko mjesta Bosne i Hercegovine", POF, sy. 3-4 (1952-53), s. 482-484; Ayverdi, Avrupa'da Osmanlı MV-marî Eserleri, !l/3, s. 14-17, rs. 34, 35, 37, 38, 39, 41, 42; a.mlf., "Yugoslavya'da Türk Âbi­deleri ve Vakıfları", VD, III (1956), s. 215, rs. 122-123; Amir Pastf, islamic Archİtecture in Bosnia andHercegouina, İstanbul 1994, s. 213; Alija Bejti£, "Spomenici osmanlijske arhitekture Bosne i Hercegovine", POF, sy. 3-4 (1952-53), s. 229-298; a.mlf.. "Banja Luka pod Turksom vladavinom. Arhİtektura i teritorijalni razvi-tak grada u XVI İ XVII vijeku", Na$e Starİne, I, Sarajevo 1953, s. 91-116; Feridun Emecen.

"Banaluka", D/A.V, 51. rr|

Semavi Evice

HASAN FEHMİ EFENDİ ""

(ö. 1298/1881)

Osmanlı şeyhülislâmı.

1210'da (1795-96) Akşehir'de doğdu. Ilgınlı Osman Efendi'nin oğludur. İlk tah­silini burada yaptıktan sonra öğrenimi­ne Konya'da devam etti. Daha sonra ar­kadaşı Kara Halil Efendi ile birlikte İs­tanbul'a gitti; Vİdinli Mustafa Efendi'nin derslerine katıldı. Bu sırada açılan ruûs imtihanında birinci olarak Ayasofya Ca-mii'nde ders vermeye başladı. Bu ders­lerdeki başarısıyla dikkati çekerek Şeh­zade Abdülaziz'in kavâid ve edebiyyât-ı Arabiyye dersleri hocalığına tayin edildi. 1263'te (1847) ibtidâ-i hâriç derecesiy­le müderris oldu, ardından diğer merha­leleri de katederek mûsıle-i Sahn'a ulaş­tı. 127S'te (1858-59) ders vekili oldu. Ab­dülaziz'in tahta çıkması ile birlikte itiba­rı ve mevkii yükseldi; 29 Ramazan 1278 (30 Mart 1862) tarihli bir irâde-i seniyye ile muallim-i sultanî unvanını aldı. Bir yıl sonra kendisine Mekke payesi tevcih edildi; 13 Aralık 1863'te Muğla kazası ar­palık olarak verildi ve 20 Aralık'ta Anado­lu kazaskerliğine getirildi.

1863'te Abdülaziz'in Mısır seyahatine muallim-i sultanî sıfatıyla katılan Hasan Fehmi Efendi, burada Ezher hatiplerin­den İbrahim es-Sekkâ ile tanışıp sohbet etme imkânı buldu. Kendisine 1864'te Muğla kazası bedeli, 1866'da Alâiye ka­zası niyabeti, kısa bir süre sonra İsparta kazası bedeli, Ocak 1868'de de Rumeli kazaskerliği payesi verildi. Nihayet 7 Mu­harrem 1285te (30 Nisan 1868), Hacı Meh­med Refik Efendi'nin Meclis-i Âlî üyeli­ğine seçilmesiyle boşalan şeyhülislâmlık makamına tayin edildi. Böylece Hoca Sâ-deddin ve Seyyid Feyzullah Efendi'den sonra muallim-i sultanî ve şeyhülislâm unvanlarını birlikte taşıdığı için "câmiu'r-riyâseteyn" unvanını alan üçüncü ve so­nuncu şeyhülislâm oldu.

Alî Paşa'nın beşinci sadâretine rastla­yan Hasan Fehmi Efendi'nin şeyhülislâm­lık dönemi içtimaî, siyasî ve kültürel çal­kantılar içerisinde geçti. Batılılaşma ve reform hareketleri sebebiyle meşihat ma­kamının hukuk ve eğitim yetkilerinin iyi­ce kısıtlanmak istenmesine karşı girişti­ği mücadele sonuçsuz kaldı. Hatta Mec-lis-i Ahkâm-ı Adliyye bünyesinde Ahmed Cevdet Paşa'nın reisliğinde başlatılan Mecelle'yi tedvin çalışmaları, bir yan­dan aşın Batı taraftarlarının muhalefe­tiyle karşılaşırken öte yandan yetkilerinin kısılmasından rahatsız olan şeyhülislâm ve taraftarı ulemânın engellemesine mâ­ruz kaldı. Bu arada Sultan Abdülaziz'in daveti üzerine 1870'te İstanbul'a gelen Cemâleddîn-i Ergani'nin büyük ilgi gör­mesi ve bilhassa medreseye alternatif gi­bi görülen Dârülfünun'un açılışına katılıp bir konuşma yapması, medrese mensup­larıyla birlikte Hasan Fehmi Efendi'nin de tepkisine sebep olmuştur. Efgânî'nin Meclis-i Maârif üyesi seçildikten sonra or­taya koyduğu teklifler ve ileri sürdüğü fikirler şeyhülislâmın kendisine karşı olan düşmanlığını daha da arttırdı, Nihayet Hoca Tahsin Efendi'nin öncülüğünde dü­zenlenen halka açık konferansların birin­de Efgânî'nin felsefeyi ve nübüvveti sa­natlar arasında gösteren bir ifade kullan­ması muhaliflerine bekledikleri fırsatı vermişti. Hasan Fehmi Efendi hemen ha­rekete geçerek bu sözü sebebiyle onu tekfir etti, ayrıca vaiz ve hatipler aracılı­ğıyla halkı onun aleyhinde kışkırttı. Ha­san Fehmi'ye destek olmak üzere ders vekili Halil Fevzi Efendi de Cemâleddîn-i Efgânî hakkında es-Süyufü'l-kavâtı' ad­lı bir risale yazdı (DİA, X, 457). Hasan Feh-

mi Efendi, kendisini tutan Sadrazam Âlî Paşa'nın ölümünden on gün sonra 17 Ey­lül 1871'de görevinden alındı.

4 Cemâziyelâhir 129l'de (19 Temmuz 1874) İkinci defa meşihat makamına ge­tirilen Hasan Fehmi Efendi, Mecei/e'nin tedvininde epeyce yo! katetmiş olan Cev­det Paşa'ya karşı eski olumsuz tutumu­nu devam ettirdi; özellikle Mecelle-i Ah­kâm-ı Adliyye Cemiyeti'nin Bâb-ı Meşî-hat'ten Babıâli'ye nakledilmesinden do­layı onu suçladı. Bir yıl on ay kadar süren bu İkinci meşihatinin önemli bir kısmı Mahmud Nedim Paşa'nın sadâreti döne­mine rastlar. Bu sırada ortaya çıkan Her­sek isyanı, yabancı güçlerin müdahalesi­nin had safhaya ulaşması. Bulgaristan ih­tilâli, Avrupa kamuoyunun Türkler aley­hine dönmesi Osmanlı toplumunda en­dişe doğurmuş, bütün bunlardan dolayı Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ile aynı kabinede yer alan Şeyhülislâm Hasan Feh­mi Efendi suçlanmıştı. Muhtemelen Mid-hat Paşa'nın da rolü ile 10 Mayıs 1876'da Fâtih, Beyazıt ve Süleymaniye medrese­leri talebelerinin ayaklanıp Babıâli önün­de sadrazamla şeyhülislâmın azlini İste­meleri üzerine kendisine bağlı medrese talebelerinin isyanına engel olamadığı, ayrıca yalnız kendi taraftarlarını terfi et­tirip yeteneksiz kimselere görev verdiği, ulemâ ve talebe tarafından tutulmadığı gibi gerekçelerle hem kendisi hem de sadrazam 16 Rebîülâhir 1293'te (11 Ma­yıs 1876) azledildi. Arapça ve Farsça'ya vâkıf, fıkıh, kelâm, Arap edebiyatı ve mantık konularında derin bilgi sahibi olan Hasan Fehmi Efendi 1877'de Medine'ye gönderildi (BA, İrade-Dahiliye, nr. 63332) ve orada vefat etti.

Eserleri. Çeşitli konularda Arapça eser­leri bulunan Hasan Fehmi Efendi'nin ri­salelerinden bazıları, oğlu Ali Haydar ez-Zühdî Efendi ve diğer müelliflerin eser­leriyle birlikte "mecmûatüY-resâil" tar­zında taşbaskı olarak 1285 (1868) ve 1292 (1875) yıllarında İstanbul'da basıl­mıştır. Hasan Fehmi Efendi'nin başlıca eserleri şunlardır: A) Mantık. 1. el-Kaşî-detü'l-'Azîziyye. Müellif bu manzum risaleyi Sultan Abdülaziz'e takdim etmiş olup matbu nüshada (İstanbul 1285) ese­rin adı belirtilmediği gibi kütüphane ka­yıtlarında da farklı isimlerle zikredilmek­tedir (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Bağ­datlı Vehbi Efendi, nr. 2178). Hasan Feh­mi Efendi daha sonra eserine bir şerh yazarak bu şerhe Abdülaziz'in oğlu Yû­suf'a nisbetle Yûsufiyye adını vermiştir (İstanbul 1292). Eserin kıyas bahsi Yem-

HASAN FEHMİ EFENDİ

lihazâde Kâmil Efendi tarafından ayrıca şerhedilmiştir (Osmanlı Müellifleri, I, 216). 2. Risale fi'1-mantik. Üç bölümden (fen) oluşan risalenin matbu nüshası üzerinde adı ve müellifi kaydedilmem işse de Mar­mara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kü-tüphanesi'nde mevcut (öğüt, nr. 852/2) matbu nüshasının (İstanbul 1292) ilk say­fasında kurşun kalemle bu isme yer ve­rilmiş ve müellifin adı yazılmıştır. 3. Ha­şiye calâ emşileti'd-Dürri'n-nâcî (İs­tanbul 1285). îsâğücîşerhi ed-Dürrü'n-nâcî üzerine yazılmış bir haşiyedir. Bazı kayıtlarda Hasan Fehmi Efendi'ye nisbet edilen Risale fi'1-kazıyyeti'l-muntasıla da (bk. Süleymaniye Ktp., Hasan Hayri -Abdullah Efendi, nr. 107/9) bu eserdir.

B) Arap Dili. 1. İrşâdü'i-mübtedî b/e 7-Birgivî (İstanbul 1285). Birgivî'nin el-%vâmil adlı eserinin şerhidir. 2. er-Rav-zâtü'l-hâkâniyye (İstanbul i 285). Sul­tan Abdülaziz'e takdim edildiği için bu adia anılan risale üç bölüm (ravza) olup birinci bölümde meânî, ikinci bölümde beyân, üçüncü bölümde bedî1 konuları ele alınmıştır. 3. en-Netâyicü's-sultâ-niyye (İstanbul 1285). İki bölümden (fen) oluşan eserin birinci bölümü vaz" ilmine, ikinci bölümü münazara âdabına ayrılmış­tır. 4. Ta'îika \üâ Şerhi'î-Hşâm 'ale'r-Ri-sâleti'l-vazciyye 7i7-Jcf (İstanbul 1285). 5. Risâle-i "felizâlik" (İstanbul 1285).

C) Ruûs İmtihanı Risaleleri. 1. Risâle-tü'1-imtihân li'r-ru'ûs (İstanbul 1275). 127B (1858) yılında ruûs imtihanına gi­recek adaylar için hazırlanan risale, döne­min şeyhülislâmı Meşrepzâde Mehmed Arif Efendi'nin isteği üzerine kaleme alın­mıştır. 2. Mir*âtü efkâri'r-rical li-ye-temeyyeze erbâbü'l-kemâl (İstanbul 1280). Devrin şeyhülislâmı Mehmed Sâ-deddin Efendi'nin isteği üzerine yazılmış­tır. Süleymaniye Kütüphanesi kayıtların­da (Tırnovalı, nr. 1736) Hasan Fehmi Efen­di'ye Risâle-i İhtikâriyye adlı bir imti­han risalesi daha nisbet edilmekteyse de bu risalenin 1289 (1872) yılında Asâkir-i Şâhâne Alayı'ndan ruûs imtihanını kaza­nanları belirlemek üzere Hasan Fehmi Efendi'nin isteği üzerine Filibeli Halil Fev­zi Efendi tarafından yazıldığı tesbit edil­miştir.

D) Kelâm. 1. tiâşiye hlâ Şerhi'l-'Akö'id. Teftâzânî'nin Şerhu'l-'Akâ'id adlı eserinin haşiyesi olup yazma bir nüs­hası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bu­lunmaktadır (Yozgat, nr. 344, 117 varak). Z. Tcflika. Abdülhakîm es-Siyâlkûtfnİn liâşiye *alâ Şerhi'l-'Aka'id'i üzerine ya­pılmış bir ta'lik çalışmasıdır. 3. er-Risâle

321

HASAN FEHMİ EFENDİ



iî keyfiyyeti îmâni Fir'avn. Firavun'un imanı konusunda Muhyiddin İbnü'1-Ara-bî'nin görüşünü savunmak üzere kaleme alınmıştır (son iki risale için bk. Osman/ı Müellifleri, \, 216).

Hasan Fehmi Efendi'nin ayrıca on iki bölümden meydana gelen tamamlanma­mış bir eseri. Şerh caîâ şaiâti'l-feyziyye li'ş-Şeyhil-ekber adlı basılmamış bir ri­salesi. Arapça bir divançesi ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin bir münâcâtına tahmisi bulunduğu kaydedilmekte olup (a.g.e., ay.) sonuncusu diğer bazı risâle-leriyle birlikte yayımlanmıştır (İstanbul 1285).

BİBLİYOGRAFYA :

BA. YEE, nr. 1170, Ks. 31; BA, İrade-Dahili-ye, nr. 63332; Lutfî. Târih, XII, 7-8;Cevdet, Ma'-rûzât, s. 228; llmiyye Salnamesi, s. 599-601; Osmanlı Müellifleri, !, 216-217; Abdurrahman Şeref. Târih Musahabeleri, İstanbul 1340, s. 306-307; Mehmed Zeki Pahalın. Son Sadrazam­lar ue Başvekiller, İstanbul 1944, III, 142-143; Danişmend. Kronoloji, IV, 204, 235; Abdülkadir Altunsu, Osman/ı Şeyhülislâmları, Ankara 1972, s. 199-201; Ekmeleddin İnsanoğlu, "Dâ-nılfünûn Tarihçesine Giriş", TTK Belleten, LİV/ 210 (1990). s. 728-730; "Hasan Fehmi Efen­di", TA, X1X,12; B. Lewis. "Hasan Fehmi", EP (Ing.), III, 250-251; Hayreddin Karaman. "Efga-nî, Cemâleddin", DİA, X, 457.

mi Mehmet İpşirli - İlyas Çelebi

HASAN FEHMİ PAŞA ""

(1836-1910) Osmanlı âlimi ve devlet adamı.

J

Batum'un Muradiye kasabasında doğ­du. Babası Hacıoğlu Şerif Molla'dır. Genç yaşta İstanbul'a giderek özel hocalardan Arapça. Farsça, Fransızca öğrendi ve hu­kuk tahsili gördü. 1858'de Tercüme Oda-sı'na memur olarak girdi. Çeşitli ticaret mahkemelerinde üyelik yaptı. Aynı za­manda Takvîm-i Ticâret ve Cerîde-i Havadis gazetelerinde yazılar yazdı. 1868'de Ticaret Meclisi başkanlığına ge­tirildiyse de Mahmud Nedim Paşa'nın sad-



razamlığı sırasında bu görevinden azle­dildi (1871). Bir süre dava vekilliği (avu­katlık) yaptı. 1. Meşrutiyet'in ilânından sonra İstanbul'dan mebus seçildi (1877).

Meclis-i Meb'ûsan Başkanı Ahmed Ve-fık Paşa'nın hükümetin bir sözcüsü gibi davranmasını şiddetle eleştiren Hasan Fehmi, mebusların serbestçe konuşma­ları hususunda yaptığı çıkışlarla dikkati çekti. Meclisin ikinci yasama yılında Ah­med Vefık Paşa'nın yerine meclis başkan­lığına seçilince meclis müzakerelerinde gündem dışı konuşmalara daha çok izin verdi. II. Abdülhamid'in meclisi tatil et­mesinden sonra (13 Şubat 1878) Osman­lı -Rus Harbi dolayısıyla göç edenlere yar­dım etmek üzere padişahın başkanlığın­da kurulan komisyonda bir müddet baş­kan yardımcısı olarak çalıştı. Haziran-Ka­sım 1878 tarihleri arasında Hazîne-i Hâs­sa nazırlığı yaptı. Aynı zamanda kurucu­ları arasında yer aldığı Mekteb-i Hukuk'-ta 1878-1881 yıllarında ticaret hukuku ve devletler hukuku dersleri verdi. Said Paşa'nın 1879'daki birinci ve 1880'deki ikinci başvekâletinde Nâfıa nâzın olarak görev yaptı.

Hasan Fehmi Paşa 1881 'de vezirlik rüt­besine terfi ettirildi. Daha sonra Adliye nazırlığına getirildi ve bu görevde iken Mısır meselesinin halli için fevkalâde me­muriyetle Londra'ya gönderildi (29 Ara­lık 1884). 11 Mayıs 1890'da rüsumat emi­ni. 1892'de Aydın ve i 89S'te Selanik vali­si oldu. Daha sonra tekrar rüsumat emin-liğineve ardından da Dîvân-ı Muhasebat başkanlığına tayin edildi. 1897'de Yunan Savaşi'nın sona ermesi üzerine barış ant­laşmasını imzalayacak heyete ikinci de­lege olarak katıldı.

11. Abdülhamid döneminde çeşitli gö­revlerde bulunmasına rağmen İttihatçı­larla da iyi ilişkiler içinde bulunan Hasan Fehmi Paşa, 1908 inkılâbından sonra ku­rulan kabinelerde iki defa Adliye nazırlı­ğına, bir defa Şûrâ-yı Devlet reisliğine ve Meclis-i A'yân üyeliğine getirildi. 1 ve II. Meşrutiyet dönemlerinde hizmet etmiş bir "yaşlı genç Türk" olarak saygı gördü. Edirnekapı'daki evinde vefat eden Ha­san Fehmi Paşa, Lâleli'deki Kemalpaşa Mescidi yanında bulunan aile kabristanı­na defnedildi.

Eserleri. 1. Telhîs-i Hukük-ı Düvel (İstanbul 1300). Müellifin Mekteb-i Hu-kuk'ta okuttuğu derslerin bir özeti ma­hiyetindedir. Kitabın basıldıktan sonra za­rarlı bulunarak toplatıldığı ve kendisinin de tekdir edildiği söylenir. Eser bir mu­kaddime, bir methal ve iki kısımdan oluş-

maktadır. Yazar mukaddimede eserin ya­zılış sebebini açıklamakta, dört bölüm­den oluşan methalde ise hukuk ilminin ve özellikle devletler hukukunun tarif ve taksimi, esasları, kaynakları ve tarihine dair bilgiler verilmektedir. Kitabın birinci kısmı "Hukük-ı Sulh" ana başlığı altında yedi bölümden oluşmaktadır. Burada dev­letlerin hâkimiyet ve istiklâlleriyle eşitlik­leri, mülkî hakları, karşılıklı görevleri, ara­larında çıkan anlaşmazlıkların hal şekli, antlaşmalar ve devletler Özel hukuku gi­bi konular ele alınmaktadır. Osmanlı ül­kesinde ecnebi imtiyazları konusu dev­letler özel hukuku bahsinde geniş şekil­de İncelenmektedir. İkinci kısım "Hukük-ı Harb" ana başlığı altında dokuz bölüm­den meydana gelmektedir. Burada da sa­vaşın sebepleri, ilânı ile hükümleri ve so­nuçlan, harbin meşru ve gayri meşru va­sıtaları, savaşan taraflar arasındaki iliş­kiler, tarafsızlık ve barış antlaşması gibi konular üzerinde durulmaktadır. Eserde bibliyografya bulunmamakta, ancak mu­kaddimede kitaplarından faydalanılan bir­kaç Batılı hukukçunun adı zikredilmek­tedir. 2. Takrir ve lâyihası. Hasan Fehmi Paşa, 26 Cemâzİyelâhİr 1297 (5 Haziran 1880) tarihinde başvekâlet makamına bir takrirle ona ekli "Anadoluca î'mâlât-ı Umûmiyyeye Dâir Lâyiha" adlı bir rapor sundu. Takrirde, bir ülkede yollar ve li­manlar yapılmadan arzu edilen ilerleme­nin tasavvur bile edilemeyeceği vurgu­lanmakta ve bayındırlık hizmetlerinin ye­rine getirilmesi için tedbirler önerilmek­tedir. Bunların içinde en çok yabancı ser­maye üzerinde durulmaktadır. Hasan Fehmi Paşa lâyihasına kısa bir girişle baş­lamakta ve burada ülkenin ulaşım duru­munu özetlemektedir. Dört bölümden oluşan lâyihanın birinci bölümünde şose yolları ele alınmakta ve çeşitli yerleşim bölgeleri arasında yapılacak yollar hakkın­da bilgi verilmektedir. İkinci bölümde de­miryollarından bahsedilmekte, İzmit'ten başlayarak Bağdat'ta son bulacak demir­yolunun yapımı maliyetiyle birlikte anla­tılmaktadır. Üçüncü bölüm, büyük liman­lar ve iskelelerle barınma limanlarına ay­rılmıştır. Trabzon'dan Beyrut'a kadar bü­tün liman ve iskeleler ele alınarak mev-

cut durumları hakkında bilgi verilmekte ve yenilenmeleri halinde maliyetleri he­saplanmaktadır. Dördüncü bölümde ise bataklıkların kurutulması ile elde edi­lecek araziler üzerinde durulmaktadır. Lâyihanın sonunda yapılacak bütün bu hizmetler için harcanması öngörülen masraflar cetveller halinde gösterilmek­tedir. Hasan Fehmi Paşa'nın lâyihasını incelemek üzere Nâfia nazırlığı sırasın­da kendisinin de katıldığı bir komisyon oluşturuldu. Lâyihada belirtilen hususla­rı takdirle karşılayan komisyon bunların uygulanması için Osmanlı anonim şirket­leri kurulmasını kararlaştırdı; alınan ka­rarlar bir mazbata ile hükümete bildiril­di. Hükümet tarafından da benimsenen bu kararlar 7 Muharrem 1300 (18 Kasım 1882) tarihinde iradesi alınmak üzere padişaha arzedildi ve istimlâk kanunun­da değişiklik yapılarak Vakit gazetesin­de ilân edildi. Ancak bu önemli teşebbüs sonuçsuz kaldı. Hasan Fehmi Paşa'nın takrir ve lâyihası Celâl Dinçer tarafından yayımlanmıştır (bk. bibi.).

BİBLİYOGRAFYA :

Hasan Fehmi Paşa. Telhîs-i Hukük-ı Düvel, İstanbul 1300; a.mlf., "Anadoluca İmalât-ı Umumiyeye Dâir Lâyiha" (nşr. Celâl Dincer), TTK Belgeler, V-V1N/9-12 (1971). s. 153-233; Cevdet Paşa. Tezâtcir 40-Tetimme, Ankara 1967, s. 196, 274; Osmanlı Müellifleri, II, 155; İbnü-lemin. Son Asır Türk Şairleri, s. 457; a.mlf.. Son Sadrazamlar, s. 669, 688, 1073, 1338, 1351, 1400; İbrahim Alaettin [Cövsa]. Meşhur Adamlar, İstanbul 1933-35, II, 479-480; a.mlf.. Türk Meşhurları, s. 134; Mehmet Zeki Pakalın. Son Sadrazamlar ve Başvekiller, İstanbul 1948, bk. İndeks; R. Deveraux, The First Ottoman Constitütional Period, Baltimore 1963, s. 133, 159. 160-163, 164, 169, 182, 199, 204, 206-207,208, 209, 236, 263, 271; Zekeriya Kurşun, Küçük Said Paşa: Siyasî Hayatı, İcraatı ve Fi­kirleri 1838-1914 (doktora tezi, 1991. MÜ Sos-yai Bilimler Enstitüsü), s. 35, 38-39; "Hasan Fehmi Paşa", TA, XIX, 12-13; R. H. Davison, "Hasan Fehmi", EP (İng). III, 249-250.

İffil Cevdet Küçük

FHASAN HABENNEKE el-MEYDÂNÎ1

(ö. 1978) Suriyeli âlim ve eğitimci.

1327 (1909) yılı dolaylarında Dımaşk'-ta doğdu. Babasının adı Merzûk'tur. Aile­den gelen Habenneke lakabı yanında do­ğup büyüdüğü Meydan mahallesinden dolayı Meydânî nisbesiyle de anılır; daha sonra ailesi de bu nisbe ile tanındı. Hasan Habenneke, ilkokulu bitirdikten sonra Tâ-lib Heykel ve Abdülkâdir el-Eşheb'den

gramer ve fıkıh dersleri aldı. Daha sonra Mahmûd el-Attâr, Emîn Süveyd, Ahmed el-Attâr, Abdülkâdir el-İskenderânî. Saîd Bidlîs, Atâ el-Kesem ve Muhammed Bed-reddin el-Hasenî'den fıkıh ve usûl-i fıkıh, kelâm, mantık, felsefe, gramer, belagat ve edebiyat okudu; öğrenimi sırasında hoca kalfalığı da yaptı. Dımaşk'ın önde gelen âlimlerinden Ali ed-Dakr ile ta­nıştı ve onun kurmuş olduğu el-Cem'iy-yetü'l-garrâ adlı özel eğitim kuruluşun­da görev aldı. Bu cemiyyette çalıştığı sü­re içinde, aralarında Suriye'deki İslâmî hareketin önderlerinden Abdülkerîm er-Rifâî, ünlü eğitimci Abdurrahman et-Tay-yibî ez-Zu'bî, bilhassa siyer ve tarih alan­larındaki yetişmişliğiyle tanınan Nâyif el-Abbas, Harran bölgesinde ilmiyle şöhret kazanan Abdülazîz Ebû Zeyd. Şâfıî fıkhı­nın üstadı olarak bilinen Ahmed el-Bas-ravî, ünlü hatip Abdürraûf Ebû Tavk, Arap dili ve edebiyatı uzmanı Abdülganî ed-Dakr'ın da bulunduğu birçok ilim ada­mı yetiştirdi.

el-Cem'iyyetü'l-garrâ'dan ayrıldıktan sonra da aynı yöndeki faaliyetlerini sür­düren Hasan Habenneke, geleneksel ilim-lerdeki dirayeti yanında uyguladığı başa­rılı öğretim metotları sayesinde ders hal­kalarını âdeta bir cazibe merkezi haline getirmiş, Suriyeli gençlerin yanında baş­ka ülkelerden gelen gençlere de bir yan­dan ders verirken bir yandan da onların geçimini sağlamaya çalışmıştır. İçlerinde kardeşi Sâdık Habenneke, daha sonra ba­basının ders halkalarını devam ettiren ve halen Suudi Arabistan Ümmü'l-Kurâ Üni-versitesi'nde öğretim üyeliği yapan oğlu Abdurrahman Habenneke, Suriye'nin şey-hülkurrâsı Hüseyin Hattâb, üçü de âlim ve eğitimci olan Muhammed el-Ferrâ, Muhammed Hayr el-Ulbî ve Mustafa et-Türkmânî, Dımaşk Üniversitesi Şeriat Fa­kültesi ile Suudi Arabistan'daki çeşitli fa­kültelerde uzun yıllar Öğretim üyeliği yap­mış olan Mustafa el-Han, öğretim faali-

HASAN HABENNEKE el-MEYDÂNÎ

yetleri yanında Arap Birüğİ'nin çeşitli ka­demelerinde çalışan Mahmûd el-Mardî-nî, Hüseyin Hattâb'ın vefatından sonra Suriye şeyhüikurrâlığı unvanını alan Mu­hammed Kerîm Râcih, tanınmış yazar Ra­mazan el-Bûtî, Suudi Arabistan'da İmam Muhammed b. Suûd Üniversitesi'nde pe­dagoji öğretim üyeliği yapan Mikdad Yal­çın, Hasan Habenneke'nin ders halkala­rından yetişmiş simalardan bazılarıdır.

Hasan Habenneke, ayrıca okullar açıp bunları finanse eden hayır cemiyetleri kurmak suretiyle geleneksel ilimlerin ya­şatılması ve geliştirilmesi için çalıştı. Er­kek Öğrenciler için kurduğu İslâmî İrşad Enstitüsü'nde Arapça ve dinî ilimlerin yanında bazı modern bilimler de öğretil­mekteydi. Öğrencilerin bütün masrafla­rının karşılandığı bu enstitüde 1949 yı­lından itibaren çok sayıda Türk Öğrenci de okudu. Habenneke kızlar için de aynı mahiyette bir enstitü kurdu; müderrislik ve hatipliğini yürüttüğü Mercek Camii'-ne bağlı olarak İslâmî İrşad Enstitüsü'nü de hizmete soktu.

Habenneke, yoksullara hizmet vermek üzere Hayırlı Faaliyetler Ailesi adıyla bir dernek kurmuş, sağladığı maddî kaynak­lar sayesinde bu tür derneklerin sayısını çoğaltmıştır. Ayrıca cami ve mescidler inşa ettirmiş olup bunların sonuncusu Meydan mahallesinin batı kısmındaki Ha­san Camii'dir. Bütün bunların yanında onun evi de çeşitli ihtilâfların çözüme bağlandığı bir sosyai kurum işlevi gör­mekteydi.

Devrinin ilim çevreleriyle de yakın İlişki­ler kuran Hasan Habenneke Suriye Âlim­ler Birliği'nin önce genel sekreterliğini, ar­dından başkan yardımcılığını yürüttü. Bu birliğin dağılmasından sonra ilim adam­ları arasındaki ilişkileri şahsî gayretleriy­le devam ettirmeye çalıştı. Daha sonra Râbıtatü'l-âlemi'l-İslâmî'ye üye seçildi.

1926'da Suriye halkının Fransız işgali­ne karşı başlattığı bağımsızlık mücadele­sine etkin şekilde katılan Meydânî, Fran-sızlar'ın ülkede uygulamaya kalkıştıkları medenî hukuku reddederek Suriye hal­kının dinî-millî gerçeklerine uygun yeni bir taslak hazırladı. Fransızlar, sosyal bir direniş hareketinin başlamasından kaygı duyarak bu teşebbüslerinden vazgeçti­ler. Habenneke, Baas yönetiminin takip ettiği rejimin İslâmî esaslarla bağdaşma­yan bir diktatörlük olduğunu savundu; böylece Suriye yönetimiyle Meydânî aile­si arasında bugüne kadar devam eden bir sürtüşme başladı. Yönetim, 1967Arap-İsrail savaşının patlak vermesi sırasında


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin