Oğuz ŞENER
BELGELERİN MUHAFAZASI VE OSMANLIDA ARŞİVCİLİK FAALİYETLERİ
Gerek Osmanlı Devleti döneminden günümüze ulaşan ve sadece Osmanlı Arşivi'nde miktarı 150 milyonu bulan belge ve defter serilerinden, gerek belgelerin tanzim ediliş tarzı ve büyük bir hassasiyetle korunmuş olmalarından, gerekse bürokrasinin her kademesindeki yazışmaların mutlaka deftere kaydedilmesiyle ilgili emir ve nizamnâmelerden anlaşılmaktadır ki, Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren resmî belgeleri muhafazaya, bugünkü tabirle arşivciliğe büyük önem vermiştir.
Defterlerin korunması hususunda gösterilen bu ihtimam ve titizlik, en canlı ifadesini Sultan Üçüncü Mustafa (1757-1774) devrinde Ordu Divanı'ndan yayımlanan bir fermanda bulmaktadır. Divanı Hümâyûn Kalemi'ne ait Mühimme, Ahidnâmeler, Nâme-i Hümâyûn ve Şikâyet Defterleri ile Ruûs Kuyudât defterlerinin ordu meştâsına hareketle yola çıkarıldığı bildirilen yol hükmünde, Hacıoğlupazarı kadısına ve Babadağı'ndan adı geçen kazaya varıncaya kadar yol üzerinde bulunan diğer kadı ve nâiblere, a‘yân, eşrâf ve zâbitâna hitaben şöyle denilmektedir:
"... Defâtir sandıkları üzerlerine me’mûrlar ileher kangınuzun taht -ı kazâsına dâhil olur ise emîn mahallere konup gecelerde beklet dü-resiz ve hılâl-i râhda dahı kadr-i kifâye yarar kılavuz ve muhâfazacılar koşup emîn ü sâlim eyleyesiz ve siz ki, kasaba-i merkûmenin kâdî, a‘ yân ve eşrâf-ı mûmâileyhimsiz; zikrolunan defâtir, Devlet-i Aliyye'nin hazinesi mesâbesinde olmakla muhafazasına takayyüd ü ihtimâm cümlenüze vâcib ü lâzım idüği ve ıyâzen bi'llâhi Te‘âlâ bir varakınave bir harfine hatâ vü zarar irişmek lâzım gelür ise cevaba kâdir olamayacağınuzı gereği gibi mülâhaza iderek defâtir-i merkûmeyi kasaba derûnunda metîn ü mahfûz kârgîr bir mahalde...vaz‘idüp... âminen ve sâlimen... hıfzolunduğın tahrîr ü i‘lâma mübâderet eylemeniz.
Fermanın son cümlelerinde yer alan ilgililerin cevap vermeye güç yetiremeyecekleri tehdidi ifadesinden anlaşılıyor ki kayıtların şu veya bu sebeple zâyi edilmesi cezaî bir sorumluluk gerektirmektedir.
Nitekim defterleri, devletin hazinesi olarak vasıflayan bu anlayış, arada takriben yüz seneye yakın bir zaman geçtikten sonra bile terkedilmemiş, Sultan Abdülmecid(1839-1861) döneminde modern anlamda inşa edilen arşiv binasına Hazine-i Evrak adı, idarecisine de Hazine-i Evrak Nâzırı unvanı verilmiştir. Merkezî devlet dairelerinde, belgelerin saklanmasında ve korunmasında gösterilen arşivcilik anlayışı, taşradaki beylerbeyi ve kadılardan da istenmiştir. Taşra teşkilatı görevlilerine, karar ve işlemlerini defterlere kaydetmeleri ve bu defterleri muhafaza etmeleri emredilmiştir. Kanunî Sultan Süleyman devrinde Rumeli Beylerbeyi Mehmed Paşa'ya gönderilen 943 (1536) tarihli fermanda
"... Bu hükm-i şerîfüm suretini defterde kaydeyleyüp ve kendüsindahı ayniyle defter sandıklarında hıfzidüp dâimâ mazmûn-ı şer îfi ile amel eyleyesin..." ifadesiyle defter sandıklarına işaret edilmiştir. Bu sandıkların saklandığı beylerbeyi arşivlerinden, Osmanlı Arşivi'ne vesika intikal etmemiştir. Ancak bazı eyalet merkezlerinde hâlâ Osmanlı dönemi vesikalarının bulunduğu bilinmektedir. Çekoslovak araştırıcı Josef Blaskovic'in bir makalesinde Gyöngös'teki bir vesikaya dayanarak Eğri Divanı'nın, Göngüş kasabasında 1647 yılında çıkan bir yangın üzerine toplanarak, dört yıllık vergi ve hizmetleri affettiğine dair ifadesinden, bir kısım eyalet arşivinin korunarak günümüze ulaştığı anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde kadı ve hâkimler de kararlarını defterlere kaydedip bu defterleri bir sonraki görevliye devir ve teslim etmek suretiyle muhafazasını sağlamakla mükellef tutulmuşlardır. Osmanlı Devleti'nin son yıllarında İstanbul'da muntazam bir arşive kavuşan Şer‘iyye Sicilleri'nin, günümüze ulaşan erken tarihli koleksiyonları bu disiplin sayesinde vücut bulmuştur. Kadı ve hâkimin defter tutma usulünde tâbi olacağı hususlar, kanun metninde şöyle zikredilmiştir:
"Hâkim, mahkemeye sicillât defteri vaz‘ edip vereceği i‘lâmâtı… muntazam bir surette ol deftere kayıt ...ve ânın hıfzına dikkat eder. Azlivukû buldukta sicillâtı halefi olan hâkime devir ve teslim eder.
Osmanlı Devleti merkez ve taşra teşkilatlarında belge ve defterlerin korunmasında gösterilen hassasiyet ile kayda verilen önem seferler sırasında da kendini göstermektedir. Osmanlı askerî harekâtları sırasında idarî ve askerî işlerin halli için Divan-ı Hümâyûn'a ait çeşitli büroların orduyla birlikte seferlere katıldıkları ve bürokratik işlemleri layıkıyla ve hızlı bir biçimde yerine getirebilmek ve gerektiğinde müracaat ede bilmek için lüzumlu defterlerini de beraberlerinde götürdükleri bilinmektedir.
Osmanlı Devleti'nin arşivlerine verdiği önemi gösteren ilginç misallerden biri de I. Dünya Harbi sırasında yaşanmıştır.
1915 senesi başlarında, muhtemelen Çanakkale Muharebeleri sebebiyle İstanbul'un güvenliği tehlike altına girdiğinden, irâdeler ve diğer önemli görülen evrak 208 sandık içerisinde, daha güvenli olduğu değerlendirilen Konya'ya nakledilmiştir. Söz konusu evrakın yangın ve rutubet gibi tesirlerden korunması ve kesinlikle hiçbir kimse tarafından açılmasına izin verilmemesi hususunda Konya valisine çok kesin emirler verilmiştir. Yaklaşık 1 yıl sonra bu evrak askerî tren ve vapurlar ile tekrar İstanbul'a getirilmiştir.
Savaşlar, yangınlar, tabiî âfetler gibi sebeplerle kaybolan ve günümüze ulaşamayan belgeler ile halen Osmanlı Arşivi'ne devredilmeyen diğer Osmanlı evrakı ve Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla birlikte yeni kurulan devletlerin elinde kalan evrak da göz önüne alınırsa Osmanlı Devleti döneminde oluşan evrakın çok büyük yekûnlara ulaşacağı düşünülebilir.
Kanunî döneminden (1520-1566) günümüze ulaşan defter serilerinden anlaşıldığına göre, Osmanlı bürokrasisi, bugün arşivcilikte kullanılan dosyalama usulüne mukabil, defter usulünü esas kabul etmiştir. 7.Mevcut defterlerden, Divanlarda alınan kararların Mühimme, Maliye, Ruûs, Tahvil, Kayd-ı Divan gibi defterlere kaydolunduğu anlaşılmaktadır. Ancak alt birimlere ait, neticeye takaddüm eden muâmeleli evrak, müsveddelerine varıncaya kadar aylık torbalara konur, bir yıl içinde biriken evrak, bu torbalarda üzerine daire adı ve yılı yazılı olduğu halde, çoğu zaman deri kaplı sağlam sandıklara konularak, gerektiğinde müracaat edilmek üzere mahzenlere kaldırılırdı.
Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren devletin başkenti olan Bursa'da oluşan arşivin Timur'un Anadolu'yu istilası ile birlikte yok edildiği bilinmektedir. Bu yüzden Fatih'e kadar olan döneme ait birkaç ferman, vakfiye ve mülknâme dışında fazla vesika bulunmamaktadır. Fatih devrinden Kanunî zamanına kadar geçen bir asırlık dönem içinde Osmanlı Arşivi'ne intikal eden belge ve defter azdır. Bu dönem hakkında bilgi alınabilecek arşiv malzemesi bir kaç yüz defterden ibarettir.
İstanbul'un fethinden sonra ilk defa evrak mahzeni olarak Yedikule'nin kullanıldığı bilinmektedir. Devletin başşehri olan Edirne Sarayı'ndaki Divanhâne'ye ve ordu Divanlarına ait defterler, Sultan III. Ahmed'den sonra padişahların tamamen İstanbul'a yerleşmeleriyle Topkapı Sarayı’na taşınmıştır.
Yedikule'den sonra arşivler At Meydanı’na, oradan ise Topkapı Sarayı'nın inşasını müteakip Hazine-i Âmire ve Enderûn-ı Hümâyûn'a nakledilmiştir.
Topkapı Sarayı'nın bazı bölümlerinin arşivlerin muhafazası için kullanılması; Divan-ı Hümâyûn toplantılarının Bâb-ı Âlî' de yapılmaya başlanıp orada kârgir bir mahzen inşa edilmesine kadar sürecektir.
Osmanlı Arşivleri, ilk dönemlerde Divan toplantılarının yapıldığı Kubbealtı'nın yanı başındaki Hazine-i Âmire' de devlet gelirleri, altın ve gümüş akçeler, kıymetli eşyalar ile birlikte saklanmıştır. Burası hazinedar başı tarafından mühr-i hümâyûnla mühürlenerek kapatılan ve yine Divan ictimalarında, kapısı sadrazamın nezaretiyle açılan dairedir.
Sekiz kubbeden müteşekkil ve çift demir kapılı geniş bir bina olan Hazine-i Âmire' ye, Divan defterleri ve battallarının konulması ve orada muhafaza edilmesi, pek çok kere sadrazam buyruldularına konu olmuştur. Reisülküttaba yazılan 1149 (1736) ve 1182(1768) tarihli buyruldularda: "... Beylikçi efendilere ve Divan ve Ruûs kîsedârlarına muhkem tenbîh ve defâtir-i merkûmeden mâ‘adâsıyla taşrada bulunan battâlları dahı Hazine-i Âmire' ye vaz‘e hıfzitdüresin deyü." şeklinde emirler verilmişti.
Eyyûbî Efendi Kânunnâmesi'nde on yedinci yüzyılda sadrazam mührünün kullanıldığı diğer bir yerin de Defterhane olduğu zikredilmektedir. Kubbealtı'nın yakınında bulunan Defterhane binasının üst kısmının 1076 (1665) tarihinde çıkan yangında diğer saray müştemilâtıyla beraber yandığı ve defterlerin bir kısmının harap olduğu Silahdar Tarihi'nde kaydedilmektedir.
Divandan çıkan şikâyetlerin halline dair ahkâm kayıtlarında sık sık bu iki dairenin, yani Hazine-i Âmire ile Defterhâne-i Âmire’nin adının geçmesi yukarıdaki bilgileri teyid etmektedir. Osmanlı Arşivi'nde bulunan Ahkâm Defterleri tetkik edildiğinde, hüküm metinlerinde sık sık "... Hazine-i Âmirem'de mahfûz Ahkâm Defterlerine müracaat olundukda..." veya "...Defterhâne-i Âmirem'de mahfûz Rûznâmçe Defterlerine müracaat olundukda..." ifadelerine rastlamak mümkündür.
Tanzimat, Osmanlı Devleti'nin idarî yapısında bir dönüm noktasıdır. Sultan I. Abdülhamid zamanında başlayan ıslahat ve nizam hareketleri, bu dönemde birçok müessesede daha bariz olarak görülür. Diğer sahalarda olduğu gibi arşivcilik konusunda da Tanzimat'tan itibaren yeniden düzenleme ve geliştirme faaliyetleri dikkat çekmektedir. Tesis edilen binalar ve neşredilen nizamnâmeler Osmanlı arşivciliğine yeni boyutlar kazandırmıştır.
Devletin kuruluşundan Tanzimat'a gelinceye kadar geçen beş asırlık süre içinde müsvedde evrakı bile büyük titizlikle saklanan belge ve defterler, artık Topkapı Sarayı'nın hazine dairelerine sığmaz hale gelmiştir. Bu yıllarda Bâb-ı Âlî civarında Sultanahmet Meydanı'ndaki bir takım binaların "evrak mahzeni" olarak kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Sandıklar içindeki milyonlarca belgenin sağlıklı bir şekilde muhafaza edildiği söylenemez. Savaş alanlarında uğranılan yenilgilerle birlikte ortaya çıkan iktisadî darlıklar, idarî yapıdaki değişiklikler ile belgelerin yeni kurulan dairelere nakli gibi hususlar, birçok problemi de beraberinde getirmiştir.
İlk planda, dağınık mekânlardaki arşiv malzemesini bir araya toplama ve muhafazasına lüzum görülmeyen evrakı ayıklama çalışmaları göze çarpmaktadır. Bunu takiben Batı standartlarına uygun modern bir arşiv binası inşa edilmiştir. Devrin şartlarına göre yapısının sağlamlığı ve iç düzenlemesi ile arşiv müzesi görünümünde olan bu bina, hâlen Osmanlı Arşivi'ne bağlı depo olarak kullanılmaktadır.
DEFTERHÂNE-İ ÂMİRE DEFTERLERİ
Klasik dönemde nişancıya bağlı bir teşkilat olarak çalışan ve arazi tahrirleri, tımar kayıtları, vakıf muamelâtı ile ilgili defterlerin tutulduğu, üzerlerinde işlemlerin yapıldığı ve muhafaza edildiği yer olan Defterhâne, Divan-ı Hümâyûn toplantıları sırasında sadrazamın mührüyle açılıp kapanan temel bir daire ve arşiv idi. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan beri tutulan bu nevi tahrir ve kayıtların, yetkililerden gelen arzlar ve halktan gelen şikâyetler ile yakından ilgili olması sebebiyle daima Divan'ın yakınında muhafaza edildiği anlaşılmaktadır.
Defterhâne'nin hangi tarihte kurulduğuna dair elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Osmanlı Devleti'nin ilk devirlerinde tımar sisteminin mevcudiyeti ve arazi tahriri yapıldığına dair daha sonraki tahrir defterleriyle Osmanlı tarihlerinde bilgi bulunması, müstakil bir hâlde olmasa bile Divan-ı Hümâyûn'un bünyesinde böyle bir birimin mevcut olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Osmanlı devlet teşkilatının oluşmasında büyük tesirleri bulunan İlhanlılar ve Anadolu Selçukluları'nda da Defterhâne'ye benzer müesseselerin varlığı bilinmektedir.
Fatih Kanunnâmesi'nde, Defterhâne'nin açılıp kapanması, defter emininin protokoldeki yeri ve Defterhâne kâtipleri hakkında hükümler bulunmaktadır.
Defterhâne'nin âmiri olan Defter Emini'nin teşkilatta önemli bir yere sahip olması, Defterhâne'nin Sultan Fatih zamanında bir daire şeklinde teşkil edilmiş olabileceğini düşündürtmektedir. Fatih devrinde umumî tahrirlerin yapılması, mülk ve vakıf topraklarının tımar sistemine dâhil edilme teşebbüsü, bu durumu desteklemektedir.
Defterhâne, defteriminim denilen bir memurun idaresi altında bulunuyordu. Nişancının maiyetinde görev yapan defter emini, XVI. yüzyıldan sonra nişancının yetkilerinin azalması ile onun üstünde bir mevki kazanmıştır. Bu sebeple, bundan sonra nişancının yetkisinde bulunan tımar ve zeamet işleri defter emini ve reisülküttap tarafından görülmüştür.
Defterhâne'deki en önemli defter, arazi tahririnin ayrıntılı sonuçlarını ihtiva eden Mufassal Defterler’di. Defterlerin tuğralı bir nüshası da ait olduğu eyalette bulunurdu. Bu defterler, vassâle adı verilen ek belgeler ve derkenarlarla imparatorluğun sonuna kadar kullanılmıştır. Bunun dışında Defterhâne'de, mufassal defterler kadar teferruatlı olmayan başka defterler de vardı. Bunlardan mufassal defterlere dayanılarak hazırlanan İcmâl Defterleri, devlet gelirlerinin kimler tarafından tasarruf edildiğini göstermekte ve yalnız idarî teşkilatla köy isimlerini ve yıllık hasılat miktarını ihtiva etmekteydi. Diğer bir defter olan Ruznâmçe Defteri ise, iki tahrir arasındaki günlük muamelâtı ihtiva ederdi.
Derdest Defterlerinde ise tımarların çekirdeğini oluşturan yerlerin bir listesi bulunurdu. Her tımarın maruz kaldığı aralıksız değişikliklerle sahipsiz kalan tımarlar bu defterlerde yer almaktaydı. Cebe Defterleri, Yoklama Defterleri ve Arz Sureti Defterleri de Defterhâne'de tutulan önemli defterler arasında yer almaktadır.
Osmanlı padişahlarının bizzat katıldığı seferlere, diğer kalemlerle beraber Defterhâne de götürülmüştür. Bu usulün hangi tarihte başladığı bilinmemektedir. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Seferi sırasında Defterhâne, Sivas civarına gelindiğinde ordunun ağırlıkları ile hazine ve tımar defterleri Sivas Kalesi'ne gönderilip koruma altına alınmıştır. Ancak padişahın katıldığı seferlerde Defterhâne'nin götürülmesi geleneği, Kanunî'den sonraki dönemlerde aksamıştır. Zira Sultan Üçüncü Mehmed devrine kadar padişahların bizzat sefere çıkmamaları dolayısıyla, seferler sırasında tımarlarla ilgili muamelât artık merkezde halledilmiştir. Ancak uzun Osmanlı-Avusturya savaşları döneminde Vezîriâzam Sinan Paşa'nın cepheye yeniçeri ağası ile Defterhâneyi istetmesi, o vakte kadar âdet olmamasına rağmen, veziriâzamların serdar olarak katıldıkları seferlere yeniçeri ağası ve Defterhâne'nin götürülmesi usûlünü başlatmıştır.
-
TAHRİR DEFTERLERİ
Osmanlılar, bir yeri fethettiklerinde o bölgeye yetkili bir emin gönderip nüfus ve gelir kaynaklarını ayrıntılarıyla araştırıp deftere geçirirler, böylece her sancak için ayrı bir nüfus ve gelir defteri meydana getirirlerdi. O bölgede vergi kaynakları çeşitli etkenlerle değiştiği zaman, her 10, 20 veya 30 yılda bu tahrir işlemi yenilenirdi. Bugün, bir kısmı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadime Arşivi'nde bulunan bu defterler, Osmanlı Arşivi'nin en değerli koleksiyonlarından birini meydana getirmektedir. Tahrir defterleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun sosyal, demografik ve ekonomik tarihine ait, benzeri başka hiçbir yerde bulunmayan mufassal istatistikî kaynaklardır. Önemi anlaşılan bu defterlerin yayınlanmasına, Macaristan, Türkiye, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Gürcistan, Suriye ve Ürdün'de başlanmıştır.
-
TIMAR RUZNÂMÇE (TIMAR VE ZEÂMET TEVCİHİ) DEFTERLERİ
Tımar, her hangi bir toprak parçasının veya birden fazla toprak parçalarının senede 20.000 akçeden az olan gelir miktarının muayyen bir vazife ve hizmet karşılığında ve belli şartlarla bir şahsa münferiden veya birden fazla kimseye müştereken tahsisi hakkında kullanılan bir tabirdi.
Osmanlılarda tımar sahibi, kendisine tahsis olunan arazinin rusûm-ı şer‘iyesini tamamen ve rusûm-ı örfiyeden tekâlif kısmını tımarın nevine göre eyaletin kanunnâmesinde tasrih olunan miktarda alırdı. Sefere giderse yanında yıllık geliri nispetinde silahlı ve iyi yetişmiş cebelü denilen süvari askeri getirirdi.
Tımar sahipleri, her eyalette bulunan ve o eyaletin tahrir defterine göre tımarlara ait her çeşit malî işleri tedvir eden kimselerdir. Bunlar, mirî toprakları devlet nâmına tasarruf ederler ve sâhib-i arz diye anılırlardı. Köylüyü himaye etmek, ona daha iyi şartlar temin ederek toprağa arzuyla bağlamak ve ziraatı geliştirmek tımar sahibinin kendi menfaati icabı idi.
Zeâmet, geliri 20.000 ile 100.000 akçe arasında olan toprak dirliğidir. Zeâmetin senelik geliri 50.000 akçeden yukarı ise, buna ağır zeâmet denirdi. Bir tımar sahibi, terakki elde ederek zeâmete yükselebildiği gibi yüksek ulûfeli birçok hizmet sahiplerine dirlik verildiği zaman zeâmet tevcih olunurdu. Devlet merkezinde muhtelif hizmetlerde çalışan zeâmet sahipleri de mevcuttu. Bir zeâmet sahibi, sefer zamanında yıllık gelirinin ilk 5.000 akçesinden sonra, her 5.000 akçe için sefere bir cebelü götürürdü. Tezkireli zeametlerden birimün hal olunca tımarlara ayrılması katiyen câiz olmayıp, gene zeâmet olarak tevcih olunurdu.
-
DİVAN-I HÜMÂYÛN, BÂB-I ÂSAFÎVE VE DEFTERHÂNE-İ ÂMİRE DEFTERLERİ
Divan-ı Hümâyûn ve Bâb-ı Âsafî Daireleri, Osmanlı Devleti merkez teşkilatı içinde Defterhâne-i Âmire‘ den sürekli bilgi alan bir çalışma tarzı içinde görülmektedir. Klasik dönemde nişancıya bağlı bir teşkilat olarak çalışan ve arazi tahrirleri, timar kayıtları, vakıf muamelâtı ile ilgili defterlerin tutulduğu, üzerlerinde işlemlerin yapıldığı ve muhafaza edildiği yer olan Defterhâne Divan-ı Hümâyûn toplantıları sırasında sadrazamın mührüyle açılıp kapanan temel bir daire ve arşiv idi. Defterhâne, defteremini denilen bir memurun idaresi altında bulunuyordu.
-
Divan (Beylikçi) Kalemi Defterleri
Divan-ı Hümâyûn'da, Ordu Divanları'nda, padişah, sadrıazam, serdâr-ı ekrem, kaymakam veya defterdar başkanlığında toplanan Divanlarda alınan kararlar, Divan-ı Hümâyûn ve Bâb-ı Defterî'ye bağlı kalemlerde tutulan defterlere kaydedilir ve yürürlüğe konulurdu.
Kararların aynen kaydı usul olarak kabul edildiğinden, müsvedde veya perakende evrak paketlere, paketler aylık torbalara, torbalar da yıllık hazırlanan sandıklara konularak evrak mahzenlerine kaldırılırdı. Defterlere kaydetme usulü Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar devam etmiştir. Böylece İstanbul'un fethinden Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar geçen zaman süresinde zengin defter koleksiyonları oluşturulmuştur.
-
Mühimme Defterleri
Divan-ı Hümâyûn toplantılarında müzâkere edilen dahilî ve haricî meselelere ait önemli siyasî, askerî, içtimaî ve iktisadî kararların kaydedildiği bu defterlere Mühimme Defterleri adı verilmiştir. Osmanlı Arşivi'nde 961-1333/1553-1915 tarihleri arasında tutulmuş 419 adet Mühimme Defteri mevcuttur.
XVI. yüzyılın ortalarından XX. yüzyılın ilk yıllarına ulaşan bir dönem içinde, küçük zaman bölümleri hariç ortalama 350 yıllık zaman dilimi itibarıyla, hiçbir Doğu ve Batı devletinde bulunmayan kültür ve tarih zenginliğini ihtiva eden Mühimme Defterleri, Osmanlı Arşivi'ndeki defter fonları arasında çok önemli bir yer tutmaktadır. Ana konularını; devleti ilgilendiren siyasî, iktisadî, kültürel, sosyal ve harp tarihine dair kararlar teşkil eder. Mühimme Defterleri, hükümlerin sâdır oldukları Divanlar bakımından dört ayrı grupta değerlendirilebilir:
-
Mühime Defterleri:
Padişahın payitahtta bulunduğu sırada, Sadrazam başkanlığındaki Divan toplantısından çıkan emirlerin kayıt olunduğu defterler.
-
Rikâb Mühimmesi:
Sadrazamın sefer veya başka bir sebeple payitahttan ayrılırken yerine vekil olarak bıraktığı Rikâb kaymakamı veya Sadâret kaymakamı denilen görevli başkanlığında toplanan Divan'da alınan kararların yazıldığı defterler.
-
Ordu Mühimmesi:
Ordu ile birlikte sefere çıkan sadrazamın sefer sırasında akdettiği Divan toplantılarında alınan kararların yazıldığı defterlerdir.
-
Kaymakamlık Mühimmesi:
Padişah ve sadrazamın aynı anda Dersaâdet'ten ayrıldığında, devlet işlerini idare etmek üzere tayin edilen Sadâret kaymakamının müstakil olarak akdettiği Divanlarda alınan önemli kararların yazıldığı defterlerdir.
Mühimme Defterlerindeki kayıtlar, mahalline -muhatap makama- gönderilen berat ve fermanların suretleri hüviyetindedir. Sadrazamın başkanlığında; kubbe vezirleri, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, defterdar ve nişancının katıldığı Divan toplantılarında alınan kararlar, padişah tasdikinden geçtikten sonra kronolojik sıra içinde defterlere kaydedilmiştir.
Önemli bir husus da, deftere kaydetmenin, yani tescil işleminin; hükme bağlamanın bir ifadesi olmasıdır. Divandan verilen bir karar veya neticelenen bir dâva, ferman şeklinde hazırlanmadan evvel, tashih edilen müsveddesi ilgili defterine kaydolunmamışsa bir hüküm ifade etmezdi.
-
TAHVİL (NİŞAN) KALEMİ DEFTERLERİ
Tahvil, sefere iştirak etmemek veya ölüm sebepleriyle mahlûl kalan timar ve zeâmetlerin başka birine tevcihi yerine kullanılan bir tabirdir. Tahvil Kalemi, merkezden tayin edilen büyük memurlar ile mahlûl timar ve zeâmetlerin tevcihine dair olan kayıtları tutup tezkire ve vesikaları yazan kalemin adıdır. Bu kaleme Nişan Kalemi veya Kese Kalemi de denirdi.
-
RUÛS KALEMİ DEFTERLERİ
Ruûs Kalemi, Divan-ı Hümâyûn'un en önemli kalemlerinden olup, vezir, beyler beyi, sancakbeyi, mevalî, timar ve zeâmet sahipleri dışındaki bütün hizmetliler ile hazine, evkâf ve gümrükten maaş alan her türlü devlet memurlarının tayin muamelelerinin yapıldığı ve bunlara dair kayıtların tutulduğu kalemdir.
-
ÂMEDÎ KALEMİ DEFTERLERİ
Âmedî Kalemi, reisülküttabın hususî kalemidir. Âmedî Kalemi'nin şefine Âmedci, Âmedî Efendi veya Âmedî-i Divan-ı Hümâyûn denilmiştir.
Sadrıazam tarafından padişaha yazılacak telhis ve takrirlerle, yabancı devletlerin hükûmet başkanlarına yine sadrazam tarafından gönderilecek mektupların müsveddeleri, sulh anlaşmaları ile her çeşit ahidnâme ve anlaşmaların metinleri, görüşme mazbataları ve protokoller, yabancı elçi, konsolos ve tüccarlara ait her çeşit yazı ve evrak burada yazılır ve asılları bu kalemde saklanırdı. Yine Osmanlı Devleti'nin hâriçte bulunan elçilerinden gelen raporların şifreleri burada çözülür, cevapları da bu kalem aracılığı ile verilirdi.
-
BÂB-I DEFTERÎ (MALİYE DAİRESİ) VE MÜTEFERRİK KONULU DEFTERLER
Bâb-ı Defterî, Osmanlı Devleti'nin bütün malî işlerini yürüten kuruluşun adıdır. Osmanlı resmî terminolojisinde Bâb-ı Defterî olarak anılan Defterdarlık müessesesinin ne zaman kurulduğu hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte 33, XIV. yüzyılda kurulduğu söylenebilir. Fatih Kanunnâmesi'nde defterdarın vazife ve selâhiyetleri ile teşrifâttaki yeri tespit edilmiş olduğuna göre, defterdarlığın XV. yüzyıl ortalarında tamamen şekillenmiş olduğu açıktır.
Bâb-ı Defterî'nin en büyük âmiri "Başdefterdar" veya "Şıkk-ı Evvel Defterdarı" denilen zattı. Kendisinden sonra "Anadolu Defterdarı" gelir ve Anadolu'ya ait malî işlerle meşgul olurdu. Sonra sırasıyla, "Şıkkı-ı Sânî Defterdarı" Anadolu yalılarıyla Rumeli ve İstanbul'a ait işlere, "Şıkk-ı Sâlis Defterdarı" ise Tuna sahilleri bölgesine ait işlere bakarlardı. Yalnız Nizam-ı Cedîd devrinde bir de "Şıkk-ı Râbi‘ Defterdarı" vardı ki kendisine bu teşkilatın masraflarını karşılayan İrad-ı Cedîd Hazinesi'yle meşgul olmak vazifesi verilmişti. Ayrıca her vilayette bulundukları yere göre bu defterdarların birine bağlı bulunan kenar defterdarları vardı. Bunlardan sonra gelen Bâb-ı Defterî'nin büyük âmirleri, bütün maliye hesaplarını kontrolle vazifeli ve bugünkü Sayıştay'ın vazifesini gören Baş muhasebe Kalemi'nin âmiri olan "Baş muhasebeci" veya Muhasebe-i Evvel ve hazi-ne-i Âmire Dairesi'nin âmiri olan "Büyük Ruznâmçeci" veya "Ruznâmçe-i Evvel"di.
-
BÂB-I DEFTERÎ (MALİYE DAİRESİ) VE BAĞLI BİRİMLERİNE AİT DEFTERLER
-
ANADOLU MUHASEBESİ KALEMİ DEFTERLERİ
Bu kalem, sultanlar, vezirler ve diğer bazı şahıslara ait Anadolu'daki vakıfların tevliyet, cibâyet, kitâbet, imamet, hitabet ve benzeri hususlara ve bunların teferruatına bakmak, duâguyân, huddâmân ve sâdât-ı kirâm cemaatlerinin maaşlarının muhtelif yerlerden alınarak ödenmesini sağlamakla görevliydi. Ayrıca Erzurum Kalesi hariç Anadolu'daki kalelerin yıllık muhasebeleriyle Anadolu beylerbeyleri tarafından tevcih olunan tımarların tezkirelerinin tetkiki ve beratlarını vermek de bu kalemin görevleri arasındaydı.
-
DEFTERDAR MEKTUBÎ KALEMİ DEFTERLERİ
Bu kalem, defterdarın hususî kalem müdürünün dairesi durumunda olup, baş defterdara gelen tahrir, telhis ve derkenarlara icap eden havaleleri yazardı.
-
EVÂMİR-İ MALİYE KALEMİ DEFTERLERİ
Malî yazışmaların idare edildiği ve emirlerinin yazıldığı Maliyenin Kançılarya Kalemi' dir. Maliye dairesindeki önemli işler, sefere müteallik muameleler için gerekliemirler, mirî mukâtaaların usulüne göre tahririne ait kararlar, muhallefâtın zabtı için yazılan hükümler ve diğer kalemlerin kaydı gereği defterdar kesedârı tarafından yapılan tahrirâtlar bu kaleme gönderilerek emirleri burada yazılırdı. Mukâtaalarla eshâm beratlarının da bu kalemden yazılması usuldendi. Diyânet memurlarının, evkâf idare edenlerin, vakıflardan para alanların beratları da bu kalemde tertip ve tanzim olunurdu.
-
YILDIZ SARAYI ARŞİVİ DEFTERLERİ
Yıldız Sarayı Arşivi, Sultan İkinci Abdülhamid devrinde (1876-1909) Yıldız Sarayı'nda biriken belge, defterler ve gazetelerden ibarettir.
Saray'da devletin idarî, iktisadî, malî, askerî, haricî işleri gibi önemli hizmetlerini görmek ve kontrol etmek üzere ekipler teşkil olunmuş ve başlarına, padişahın kendileriyle istişâre yapabileceği, emin ve sâdık kimseler getirilmiştir. Saray'ın resmî makam ve şahıslarla muhaberâtını idareye memur Mabeyn Başkâtipliğinde de 1 başkâtip, 1 ikinci kâtip ve 27 kâtip çalıştırılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |