AFŞİN b. DİVDAD
(bk. MUHAMMED b. EBÜ's-SAC).
AFŞİN ULUCAMİİ
(bk. ULUCAMİ).
AFÜV
Allah'ın isimlerinden (Esmâ-i hüsnâ) biri. Afüv “Silmek, gidermek, yok etmek” mânasındaki afv kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “Kolaylıkla affeden, kulların günahlarını siten, cezaları kaldıran” demektir. Konuyla ilgili nasların ışığında ilâhî affı şöyle yorumlamak mümkündür: Allah'ın, kullarına ait günahların izlerini tamamen yok etmesi, Kirâmen Kâtibin meleklerinin kayıtlarından sildirmesi, kıyamet günü bu günahlardan dolayı hesap sormaması, hatırlayıp mahcup olmasınlar diye kullarına da unutturması ve günah yerine sevap yazması.
Kurân-ı Kerîm'de beş âyette gecen afüv ismi. dört yerde, buna yakın bir mâna ifade eden gafur ismiyle birlikte zikredilerek teyit edilmiş 111; bir yerde de kadîr ismiyle beraber kullanılarak 112 Allah'ın adliyle cezalandırmaya kadir olduğu halde lutfuyla bağışladığına, esasen affın cezalandırmaya gücü yetenden sâdır olması halinde değer kazanacağına işaret edilmiştir. Hadislerde de Cenâb-ı Hakk'm afüv olduğu, affetmeyi sevdiği ifade edilmiştir.
Esmâ-i hüsnâ içinde Allah'ın affediciliğini ifade eden daha başka isimler bulunduğu gibi Kur'anda ve hadis mecmualarında da konuyla ilgili çeşitli naslar vardır. Bu naslara göre ilâhî affı sınırlandırmak mümkün değildir. Ancak Kur'ân-ı Kerîm'de beyan edildiği üzere şirk istisna teşkil etmektedir. 113 İlâhî affın bazı şartlarla kayıtlı olup olmayacağı, kelâm mezhepleri arasında tartışma konusu olmuştur.114
1- İbn Mâce, “Du’a”, 5.
2- Tirmizî, “Dacavât”, 84.
3- Halîmî. el-Minhâc fi şifabi'l-îmân (nşr. Hilmi Muhammed Fûde), Beyrut 1399/1979.
4- Beyhakî, el-Esmâ* ve'ş-şıfât. Kahire 1358.
5- Gazzâlî, el-Makşadü'l-esnâ, Kahire, ts.
6- Fahreddin er-Râzî. Leuâmi'u'l-beyyinât (nşr. Tâhâ Abdurraüf Sa'd), Kahire 1396/1976.
7- Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât.
8- İbnü'1-Esîr. en-Nihâye.
9- Lisânü'l-Arab.
10- Tâcü'l-carûs; M. Fuâd Abdülbâki, Mu'cem, “Afv” md. 115
AFV
(bk. AF).
AFYON
İslâm'da keyif verici olarak kullanılması yasaklanan madde. Kelimenin aslı Grekçe opion olup anlamı “Sütlü bitkrdir (opos “Bitki sütü”); Latince'de ve Batı dillerinde opium şeklinde kullanılır. Türkçe'ye Farsça'dan afyûn imlâsıyla girmiştir.
Bazı özel işlemlerle haşhaştan elde edilen afyonun tarihi, milâttan önce SOOO yıllarına kadar uzanır. Mezopotamya ve Küçük Asya'da kann ağrıları ve öksürük için ilâç olarak, İslâmî devirlerde ise daha çok ilâçların yapımında ve tedavide uyuşturucu olarak kullanıldığı bilinmektedir. Hindistan, İran ve Mısır'da ziraatı yapılan haşhaş, Anadolu'da Türklerin hâkimiyetinden sonra özellikle Karahisar dolaylarında yaygın biçimde yetiştirilmiştir; nitekim burası daha sonraları Afyonkarahisar adını almıştır. Bazı müellifler Çinliler'in afyon imalini Hintliler'den öğrendiğini ileri sürerler; bazılarına göre ise afyonu Uzakdoğu'ya götüren müslüman tacirlerdir.
Günümüzde afyon birçok ülkede üretilmekte, özellikle ilâç sanayiinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Keyif verici ve uyuşturucu olarak çok aranması sebebiyle afyon kaçakçılığı devletlerin en büyük problemlerinden biri haline gelmiştir. Bunu önlemek için de birçok ülkede yetiştirilmesi, alım ve satımı devlet kontrolü altında yapılmakta, mücadele programlan hazırlanmakta ve kanunlar çıkarılmaktadır (bk. haşhaş).
İnsanın aklî dengesini bozan afyon, esrar, eroin vb. maddelerin içki gibi haram olduğu konusunda İslâm hukukçuları görüş birliğine varmışlardır. Tedavi maksadıyla bazı ilâçların içinde bulunabilecekleri ise kabul edilmiştir. Fakirlerin çoğunluğuna göre afyon kullanan kimse içki kullananla bir tutulmayıp ta'zir grubuna giren bir ceza ile cezalandırılır. İbn Teymiyye, Zehebî, Mâverdî gibi bazı âlimler ise uyuşturucu kullanmayı içki içmek gibi telakki edip had cezasına hükmetmişlerdir. Afyon hukukî ehliyete tesiri bakımından içki gibidir. Mâlikî ve Hanbelî hukukçulardan bir kısmına göre afyon kullanan kimsenin aklî dengesi yerinde olmayacağından hukukî işlemleri geçersizdir. Ahmed b. Hanbel ve İmam Şâfıfden rivayet edilen görüşlerden biri de bu yöndedir. Hanefîler ile diğer bazı hukukçulara göre. afyon tedavi gibi mubah bir maksatla kullanılmışsa hüküm böyledir; keyif verici olarak kullanılması halinde ise hukukî işlemleri geçerli sayılır. Bu görüşü benimseyen hukukçular, aklî dengeyi kaybetmenin genellikle aleyhte sonuçlar doğuracağı noktasından hareketle, afyon kullanan kimseyi haram bir fiili işlemesinden dolayı cezalandırmak ve bu durumu bir mazeret olarak kullanmasını Önlemek gayesi gütmüşlerdir. 116
Bibliyografya
1- İbn Abidin, Reddü'l-muhtâr, Kahire 1386-89/1966-69.
2- Ali el-Herevî. el-Ebniye’an hakâ'iki'l-eduiye, Tahran 1346.
3- Yûsuf el-Kardâvî, et-Halâl ve't-harâm, Beyrut 1967.
4- Ayhan Songar. Haşhaş Meselesi ve Türkiye, İstanbul 1974.
5- Mâcİd Ebü Ruhayye. el-Eşribe ue ahkâmühâ, Amman 1400/1980.
6- Ahmed el-Husarî, el-Hudûd ve'l-eşribe, Amman 1400/ 1980.
7- Mahmûd Şeltût, el-Fetâvâ, Kahire 1403/1983.
8- Hell. “Afyon”, IA, I, 146.
9- C. E. Dubler. “Afyün”, El2 (Ing). I, 243;
10- TA, I, 195-196.
10- S. Shahnavaz. “Afyün”, Elr, I, 594-598. 117
AFYON ETNOGRAFYA MÜZESİ
Afyon'da Gedik Ahmed Paşa Medresesi'nde kurulan müze. Günümüzde etnografya müzesi olarak kullanılan medrese, Gedik Ahmed Paşa tarafından Karaman seferi sırasında yaptırılan (877/1472-73) külliyenin bir birimidir. Medrese ile birlikte cami, kütüphane, sıbyan mektebi, çeşme ve hamamı da mevcut olan bu külliyenin mimarı. Gedik Ahmed Paşa'nın azatlı kölesi Ayaz Ağadır. İmaret Medresesi veya Taş Medrese adıyla da anılan medrese, külliyenin güneybatı köşesinde ve camiden iki metre kadar yükseklikteki teras üzerinde yer almaktadır. Bugüne kadar çeşitli maksatlarla kullanılan ve birkaç tamir gören bina, ilk defa 1928'de Afyon Halkevi'nin müzecilik ve sergi kolu ile Âsâr-ı Atîka Muhipleri Cemiyeti tarafından taş eserler deposu olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1931 yılında müze müdürü olan Süleyman Hilmi (Gönçer) burayı bir müze şeklinde düzenlemiş, bu maksatla binada bazı tadilât ve tamirat yapılmıştır. Yazlık dershane olarak kullanılan eyvanın önü bir duvarla kapatılmış, hücreler arasındaki duvarlarla kapılar kaldırılarak mekânlar birleştirilmiş, binanın üstü bakırla kaplanmış, dış kaplamanın bazı yerleri yenilenerek 1933 yılında ziyarete açılmıştır.
Bu tarihten sonra gittikçe gelişen müze. 1970 yılına kadar arkeolojik ve etnograftk eserlerin birlikte sergilendiği bir karma müze olarak hizmet vermiştir. Ancak 1971'de yeni bir müze binası yapılınca arkeolojik eserler oraya taşınmış, eski bina ise taş eserler deposu olarak kullanılmaya devam etmiştir. 1978'de etnografik eserlerin ayrı bir binada sergilenmesine karar verilince, medrese yeniden tamire alınarak ikinci bir düzenlemeye tâbi tutulmuştur. Bu sırada, bakır kubbe kaplaması yenilenmiş, dış cephede gerekli tamirat yapılmış, taban aslına uygun olarak imitas-yon altıgen tuğlalarla kaplanmış, bahçe tanzimi, iç avlu taban kaplaması, teşhir vitrinleri ve aydınlatma sistemi tamamlanarak 1989 yılı başında ziyarete açılmıştır. Müzenin dış bahçesinde çeşitli dönemlere ait İslâmî mezar taşları, mimari parçalar ve 1950'li yıllara kadar yörede kullanılagelen topak ev (yörük evi) sergilenmektedir. İç bahçede revaklar altında İslâmî kitabeler, Türkmen mezar taşları, ahşap ve demir mimari parçalar teşhir edilmekte, doğu kanattaki hücrelerden bazılarında tarım araç gereçleri, orta hücrelerde İslâmî sikkeler ve son iki hücrede ise çeşitli savaş aletleri yer almaktadır. Batı kanattaki hücrelerde bir Afyon evi ile bölgeye has tekstil örnekleri, kadın ve erkek takıları, süs eşyaları ve o yöreye mahsus elbiseler bulunmaktadır. Yazlık dershanede yazma eserlerle hat levhaları, tekke eşyaları, yazı ve ölçme aletleri, kışlık dershanede ise keçecilik, yemenicilik, demircilik gibi mahallî el zanaatlarından örnekler sergilenmektedir. Güney cephedeki hücrelerde idarî bölümler yer almakta, Afyonkarahisar mutfağı ve bez dokuma atölyesi teşhir edilmektedir. 118
Bibliyografya
1- Afyon İl Yıllığı 1967, İstanbul 1968.
2- Afyon İl Yıllığı 1973, Ankara 1973.
3- Mehmet Önder. The Museums of Turkey, İstanbul 1983.
4- Türkiye'de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983. 119
Dostları ilə paylaş: |