Bibliyografya: 9 Bibliyografya: 11



Yüklə 1,15 Mb.
səhifə15/39
tarix17.11.2018
ölçüsü1,15 Mb.
#83020
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   39

EL-CÜMELÜ'1-KÜBRÂ

Ebü'l-Kâsım ez-Zeccâcî'nin (ö. 337/949). Arap gramerine dair eseri.

"el-Cümel" adıyla eser yazan dil âlim­lerinin çalışmalarına bu adı vermeleri, Halîl b. Ahmed'in (ö. 175/791) kendi ese­ri olan el-Cümel'e yazdığı mukaddime­den de anlaşılacağı gibi, bu kitapların Arapça'nın gramerine dair başlıca konu­ları ihtiva etmesinden kaynaklanmak­tadır. Zeccâcî de geleneğe uyarak sarf, nahiv, esvât (i'lâl, idgam ve imlâ mesele­leri), zarûrât-ı şi'riyye ve edatlarla İlgili 142 (veya 145) babdan oluşan bu en meş­hur eserine el-Cümelü'l-kübrâ adını vermiştir. Muhtemelen hayatının son yıl­larında Mekke'de, her bab bitiminde Ka­be'yi tavaf ederek ve eserinin faydalı ol­ması için Allah'a niyazda bulunarak sade bir dille yazdığı eserinde müellif Kur'ân-ı Kerîm, şiir ve emsalden bol miktarda ör­nekler verir. Konu ile ilgili çeşitli görüş­leri verdikten sonra bunların bir değer­lendirmesini yapar ve sonuçta yeni ku­rallar çıkarmayı başarır. Böylece kitap­tan her seviyede okuyucunun faydalan­masını sağlamaya çalışır.

Eserini "el-kübrâ" diye nitelendirme­sinin sebebi, ele aldığı konulan çok ay­rıntılı bir şekilde işlemesi olmalıdır. Ba­zılarının zannettiği gibi onun bir de el-Cümelü'ş-şuğrâ adlı eseri yoktur. Nite­kim kaynaklarda bu eserin şerhleri, Şer-hu'1-Cümel, cAvnü'l-Cümel gibi adlar­la geçmekte olup bunlarda "kübrâ" ve "suğrâ" sıfatlan bulunmamaktadır. Ese­re Kitâbü'l-Cümeli'l-meşhur, Zeccâcf-ye de "Sâhibü'l-Cüme!" denmesi, kitabın müellifinden çok tanındığını göstermek­tedir. İbnül-Kıftî Mısır, Mağrib, Hicaz, Yemen ve Suriye'de İbn Cinnînin el-Lü-mac ve Ebû Ali el-Fârisfnin el-îzâh adlı eserleri ortaya çıkmadan önce el-Cü-mel"\n çok rağbet gördüğünü kaydeder. Ancak adı geçen iki eserden sonra ei-Cümel'ç gösterilen rağbetin giderek azaldığı şeklindeki kanaat de pek isabet­li görülmemektedir. el-Cümel şerhle­rinin hemen hemen tamamının bu iki eserden sonra yazılmış olması da onun önem ve şöhretinin VIII. (XIV.) yüzyıla ka­dar devam ettiğini göstermektedir.

İlk defa Muhammed b. Ebû Şeneb ta­rafından el-Cümel,208 ikinci defa Ali Tevfik el-Hamed ta­rafından Kitâbü'l-Cümel ü'n-nahv209 adıyla yayımlanan eser birçok nahiv âlimi tara­fından şerhedilmiştir. Brockelmann. bir kısmı Keşfü'z-zunûn'öa zikredilmeyen on yedi şerhin adını vermekte, bazı mü­ellifler ise Mağrib'de yazılan şerhlerinin sayısının 120 olduğunu kaydetmektedir210. Ancak eseri son olarak neşreden Ali Tevfik el-Hamed, 120 rakamının mübalağalı olduğunu söyleyerek kırk bir şerhin şârihle-riyle birlikte adını vermekte, ayrıca eser­de geçen beyitlerle diğer şâhid'ler için yazılan on sekiz şerhi zikretmektedir.211

Batalyevsînin (ö. 521/1127) Işlâhu'l-haleü'l-vûkıc fi'1-Cümel adlı eseri el-Cümei'in en güzel şerhlerinden biridir. Batalyevsî, ei-Cümef deki beyitleri açık­lamakta ve yanlış bulduğu hususları tas­hih etmektedir. Hamza Abdullah en-Neş-retî tarafından yayımlanan212 bu eserden başka Batalyevsrnin el-Cü­mel üzerinde el-Hulei tT şerhi ebyâti'I-Cümel adıyla bir başka çalışması da mev­cuttur.

Zeccâcî'den başka el-Cümel adıyla nahve dair eser yazan beş dil âlimi da­ha vardır. Bunlardan ikisi Zeccâcî'den önce yaşayan Haiîl b. Ahmed ile İbnü's-Serrâc (ö. 316/928), diğerleri ise Zeccâ­cî'den sonra yaşayan İbn Hâleveyh (o. 370/980), Abdülkâhir el-Cürcânî (ö. 471/ 1078-79) ve İbn Hişâm el-Endelüsî'dir (0.570/1174-75).

Bibliyografya:

Ebİi'l-Kâsım ez-Zeccâcî. el-Cümel fi'n-naha213, îrbid 1408/1988, ayrıca naşirin mukaddimesi, s. 18-54; a.mlf214, Kahire 1382, naşirin mukaddimesi, s. 9-13; a.mlf., el-lz'âh fî 'ileti'n-nahu215, Beyrut 1406/1986, naşirin mukaddimesi, s. 3-4; Halîl b. Ahmed. el-Cümel fi'n-nahü,216 Beyrut 1985, s. 33; İbnü't-Enbârî. Nüz-hetü'l-elibbâ217, Ka­hire 1966, s. 306; İbnü'l-Kjftf. İnbâhur-ruuât, II, 160-161; İbn Hallikân. Vefeyât, İÜ, 136; Yâfiî. Mir'âtut-cinân, Haydarâbâd 1338, II, 332; Süyûtî. Buğyetul-uu'ât, Kahire 1979, 11, 77; Keşfd'z-zunûn, i, 603-605; İbnül-İmâd. Seze-rât, II, 357; Brockelmann. GAL, I, 110; SuppL, I, 170-171; Sezgin. GAS, IX, 88-95; Şevki Dayf, el-Medârisun-nahuiyye, Kahire 1968, s. 252-255; Ömer Ferruh, Târîhu'ledeb, II, 444-445; Abdülvehhâb İbrahim Ebu Süleyman, Kitabe-ta'l-bahşCt-'ilmt, Mekke 1403/1983, s. 497-498; Mazin el-Mübârek. ez-ZeccScî, Dımaşk 1984, s. 23-28; Mahmûd Hüseynî, el-Medrese-tü'l-Bağdâdiyye fî lârîhi'rt-nahvi'l-'Arabî, Bey­rut 1986, s. 235-246; Hamza en-Ne$retı. "Ta'kib 'ale'z-Zeccâri fî kitâbihi'l-Cümel", Adüâ'ü'ş-şert'a, Wl, Rİyad 1397, s. 672-698.



CÜMLE KAPISI

Büyük binaların ana girişi.

Taçkapı veya portal diye de adlandırı­lan cümle kapısı, mimarlık tarihinin çe­şitli dönemlerinde dış kütlenin en belir­gin elemanı olarak tasarlanmıştır. Âbidevî kapı düzenlemelerinin en erken ör­nekleri Eski Anadolu. Ege ve Mezopo­tamya mimarlıklarının kale, tapınak ve saraylarında görülmektedir. Bu kapılar dışarı taşan kütleler oluşturacak boyut ve biçimlerde tasarlanmışlar, ayrıca hay­van ve insan figürleriyle bezenmişlerdir. Genellikle erken çağlara ait kapı düzen­lemelerinde koruyucu bekçi simgesi ola­rak aslan heykelleri kullanılmıştır218, Bâbil'in ünlü İştar Kapısı (m.ö. VI. yüzyıl), yarım yuvarlak kemerli kapı açıklığı, yan­larında dışarı taşkın dikdörtgen blokları ve sırlı çini kaplamasıyla Mezopotamya uygarlıklarının kapı düzenlemesine örnek gösterilebilir. Ortaçağ Avrupa mimarlı­ğında Gotik katedrallerin teslîsi sembo­lize eden üç yüzlü kapıları, sıra sıra dizili sivri kemerleri ve hıristiyan ikonografya-sına göre yerleştirilmiş figürlü kabart­malarıyla cümle kapısı niteliği taşırlar.

İslâm mimarlığında medhal-i reîsî, piş-tak veya serder denilen âbidevî Kapı ta­sarımı, Karahanlı yapılarında belirli bir şema ile düzenlenir ve bu şema özellik­le Türkler'in yayıldığı çeşitli bölgelerde korunur. Karahanlılar'da ana giriş kapı­sı, dışarı taşan ve beden duvarlarından yükselen bir dikdörtgen blok olarak tasarlanmıştır. Kapı aksında yayvan ke­merli bir niş bulunur. Dikdörtgen blokun ön yüzü bitkisel geometrik motiflerle ve yazı kuşaklarıyla yine dikdörtgen çer­çeve oluşturacak biçimde bezenir. Niş duvarında da tuğla bezemenin zengin düzenlemeleriyle karşılaşılır. Tim'de Arap Ata Türbesi'nin, Özkent türbelerinin ve Ribât-ı Melik Kervansarayfnın kapılan Karahanlılar döneminin başlıca Örnekle­ridir. Cümle kapısı geleneği özellikle Mâ-verâünnehir ve İran'da Büyük Selçuklu, Hârizmşahlar ve Timurlu mimarilerinde devam etmiştir.219

Orta Asya ve İran'da karşılaşılan ge­leneksel cümle kapısı düzenlemesi Ana­dolu Türk mimarlığında yapı tipine, mal­zemeye ve dönemin üslûbuna bağlı ola­rak gelişme gösterir. Anadolu Türk mi­marlığında genellikle XII-XIV. yüzyıl ya­pılarında taçkapı terimi, Osmanlı yapıla­rında cümle kapısı terimi kullanılmak­tadır. XII ve XIII. yüzyıllarda cümle kapı­sı nişi genellikle sivri kemerlidir; bunun yanı sıra yuvarlak ve dilimli kemerli niş örnekleri de vardır. Niş ya geniş kemer­li eyvan biçiminde son bulur veya mukarnas öğeleriyle oluşturulmuş bir ya­rım kubbecikle örtülür. Yapıya basık ke­merli insan boyutunda bir kapı açıklığın­dan girilir; girişin yanlarında küçük niş­ler bulunur. En erken örneklerine Evdir Han'da (1215-1219) rastlanan yan nişler mekâna direnç kazandırdıkları için cüm­le kapısının vazgeçilmez birer elemanı olmuşlardır. Cümle kapısının ön duvar yüzü ise süsleme alanı olarak kullanıl­mıştır. Niş kemerini sivri kemerli bir be­zeme bordürü veya geometrik geçmeli bir çerçeve kuşatır. Dikdörtgen blokun yüzünde, kenarlardan içe doğru taba-kalaşmış geometrik bitkisel motiflerle ve yazı kuşakiarıyla bezeli değişik enli­likte dikdörtgen çerçeveler görülür. Dik­dörtgen çerçevelerde niş kemeri ara­sında kalan üçgen alanlar rozetlerle de­ğerlendirilmiş, niş kenarları köşe sütun-larıyla geçilmiştir. Anadolu'da cümle ka­pıları ortalama 8 m. yükseklikte, 4 m. genişlikte ve 2 m. derinliktedir. XIII. yüz­yılın ikinci yarısında kapı düzenlemesi­nin kenarlarına birer minare oturtulmak suretiyle cümle kapısının etkisi daha da çoğaltılmıştır220. Genel düzenlemenin dışına çıkan örnekler de vardır. Divriği Külliyesi ka­pılan (1228-1229) ve Konya İnce Minare­li Medrese (1258) kapısı özgün kapı dü­zenlemeleridir; ancak bunlar da gelenek­sel şemaya uymaktadır.

Osmanlı döneminde camilerde avlu ve son cemaat yerinin yapı programına ka­tılmasıyla cümle kapısı-yapı ilişkisinde önemli bir değişiklik olmuştur. Cümle kapısı girişteki sembolik anlamını koru­muş, ancak dış kütlenin hâkim unsuru olma niteliğini yitirmiştir. Osmanlı cüm­le kapılan XVI. yüzyıla kadar sivri kemer­li niş ve dikdörtgen çerçevelerden olu­şan şemayı tekrar ederler. Niş örtüsü mukarnas öğeleriyle biçimlenen yarım kubbedir. Örtüde mukarnas öğeleri iri-leşmiş. yeni geometrik şemalar gelişti­rilmiş ve plastik unsurlar özellikle sar­kıtların kullanımıyla arttırılmıştır. Buna karşılık ön duvar yüzündeki dikdörtgen çerçeveleme yalmlaşmış ve yazılardan, bitkisel geometrik motiflerden meyda­na gelen bordürlerin yerini silme takım­ları ve mukarnas öğeleri almıştır. Os­manlı döneminde cami giriş kapısı dı­şında avlu kuzey kapısı da cümle kapısı anlayışında düzenlenmiş, İstanbul Beya­zıt Camii'nde ise (1501-1506) bu genel­lemenin dışına çıkılarak avlunun bütün kapılan eşdeğer nitelikte biçimlenmiş­tir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Mimar Sinan yapılarında geleneksel şemadan ayrılma dikkati çeker. Cümle kapısı dü­zenlemesinin aslî unsuru olan niş, Rüstem Paşa Camii'nde (1561-1562) görül­düğü gibi bazı yapılarda programdan kaldırılmıştır. Barok dönemin en çarpı­cı örneğini oluşturan Nuruosmaniye Ca-mli'nin (1748-1755) kapılarında mukar­nas öğelerinin yerini barok süslemeler almıştır. XIX. yüzyıl saraylarında âbide­vî cümle kapısı anlayışı bahçe kapıların­da denenmiş ve plastik öğelerin yoğun­laştığı görkemli örnekler geliştirilmiştir (Dolmabahçe Sarayı'nın bahçe kapıları gi­bi, 1856).

Anadolu dışı İslâm mimarisinde cüm­le kapısı tasarımının en zengin örnekle­ri Şam'da Nûreddin Mâristanı (1154) ve Nûreddin Medresesi1 nin (1172), Kahire'de Sultan Hasan Medresesi'nin (1356-1362) kapılan ile Semerkant'ta Bibi Ha­nım Camii'nin (1404) 41 m. yüksekliğindeki tuğla-çini mozaik süslemeli kapı­sıdır. Örtüleri İran'da iri alçı mukarnas-larla oluşturulmuş ve çini kaplamayla bezenmiş eyvanlar cümle kapısı niteli­ğinde tasarlanmıştır.

Bibliyografya:

Semra Ögel, Anadolu Selçuklarımn Taş Tez­yinatı, Ankara 1966, tür.yer.; a.mlf., "Bir Sel­çuklu Portallerİ Grubu ve Karaman'daki Ha-tuniye Medresesi Portali", Yıllık Araştırma Dergisi, II, Ankara 1957, s. 115-127; Ayla ödekan, Osmanlı Öncesi Anadolu Türk Mimarlı­ğında Mukarnash Portal Örtüleri, İstanbul 1977; a.mlf.. Erken Dönem Osmanlı Mukarnash Kapı Nişi örtüleri (doçentlik tezi, 1981), İstanbul Tek­nik üniversitesi Mimarlık Fakültesi; Yıldız De­miriz, Osmanlı Mimarisinde Süsleme, İstanbul 1979; tür.yer.; 5elçuk Mülayim. Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süsleme, Ankara 1982, tür.yer.; Rahmi Hüseyin Ünal. Osmanlı Öncesi Anadotu-Türk Mimarisinde Taç Kapılar, İzmir 1982; "Kapı", SA, II, 941-949; Abdürrahîm Gâ-lib, Mevsû'atü't-'imâreti'l-İslâmiyye, Beyrut 1988,5.71-73.92,357.




Yüklə 1,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin