Birinci Bölüm / allah'i tanimak


Toplumların Tedbir ve İdaresiyle İlgili Bazı İlâhî Sünnetler



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə44/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   80

Toplumların Tedbir ve İdaresiyle İlgili Bazı İlâhî Sünnetler


Peygamberlerin gönderilişinin asıl gayesi insanların dünya ve ahiret saadetini elde edebilmek için gerekli bilinç ve uyanışa kavuşmalarını sağlamak, akıl ve tecrübelerindeki yetersizlikleri vahiy yardımıyla gidermek, başka bir deyişle, hücceti tamamlayıp hiçbir özür ve bahaneye yer bırakmamaktı.[1] Yüce Allah, sonsuz rahmeti gereğince, peygamberlerin zuhur edeceği dönemlerde hakimâne tedbirlerle, onların davetlerinin kabul edilmesi için özel psikolojik ortamlar sağlıyor, böylece insanlığın tekâmül hareketini kolaylaştırıyordu. İnsanların Allah'a ve peygamberlere karşı koyup küfre sapmalarının en büyük nedeni müstağnilik ve ihtiyaçsızlık duygusuyla[2] hareket edip herkesin aslında muhtaç olduğu gerçeğinden gaflette bulunmaları olduğundan bilge Allah, insanların muhtaç olduklarını kavrayıp gurur, bencillik ve gafleti bırakmaları için birtakım şartlar yaratıp ortam oluşturuyor; bu doğrultuda insanları zorluklar ve sıkıntılara uğratıyor, onların ister istemez zaaf ve yetersizliklerinin bilincine varıp Allah'a yönelmelerini sağlıyordu.[3]

Ancak, bu faktör de kapsamlı bir etki yaratmıyordu. Çoğu insanlar, özellikle maddî durumu iyi olan ve yıllar boyu başkalarının hakkını hukukunu çiğneyerek mal-mülk edinip servet yığan zevk düşkünü zalim müreffehlerin yüreği, Kur'ân-ı Kerim'in tabiriyle taş gibi olmuştu ve bir türlü hakikati görüp kendilerine gelmiyorlardı.[4] Bu kesim sürekli gaflet uykusundaydı ve izlediği batıl yolu ısrarla sürdürüyordu; peygamberlerin öğüt, uyarı ve nasihatlerinin de bunlar üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Yüce Allah bela ve sıkıntıları giderip de insanları tekrar nimete boğduğunda "bu tür iniş çıkışlar, keder ve mutluluk, huzur ve sıkıntılar hep hayatın tadı-tuzudur, bizden öncekilerin başından da geçmiştir bunlar!" diyorlardı.[5] Böylece tekrar zulümde bulunup servet yığmaya başlıyor, hırsla güçlerine güç katıyor, bizzat bunun dünya ve ahiret hayatlarını mahvedecek ilâhî bir tuzak olduğunu anlayamıyorlardı.[6]

Peygamberlerin izleyicileri sayı, güç ve imkân bakımından, bağımsız bir devlet ve topluluk oluşturup kendilerini koruyabilecek ve Allah'ın düşmanlarıyla savaşabilecek duruma geldiklerinde cihatla görevlendiriliyorlardı[7] ve Allah'ın azabı onların eliyle kâfirlerin ve zalimlerin başına yağmaya başlıyordu.[8] Aksi takdirde peygamberlerin emri gereğince müminler kâfirlerden ayrılıp uzaklaşıyor ve artık düzelme ümidi kalmamış olan kavim ve toplumlara Allah'ın azabı başka yollarla ulaşıyordu.[9] İnsanlığın idare ve tedbiri konusunda Yüce Allah'ın değişmez kuralı olan "sünnet-i ilâhî" budur işte![10]

Sorular:


1- Peygamberlerin daveti karşısında insanların tepkisi nasıldı?

2- Peygamberlere karşı çıkılmasının nedenlerini izah ediniz.

3- Peygamberlerin muhalifleri hangi yöntemlere başvuruyorlardı?

4- Peygamberlerin gönderilişi ve insanların onlara karşı tepkisiyle ilgili ilâhî sünnetleri açıklayınız.


 

 



[1]- Nisâ, 65; Taha 134.

[2]- Alak, 6.

[3]- En'âm, 42; A'râf, 94.

[4]- En'âm, 43; Müminun, 76.

[5]- A'râf, 183, 95.

[6]- A'râf, 182-183; Âl-i İmrân, 178; Tevbe, 55, 85; Müminun, 54-56.

[7]- Âl-i İmrân, 146.

[8]- Âl-i İmrân, 146.

[9]- Ankebut, 40 ve benzeri daha birçok örnek sayılabilir.

[10]- Fâtır, 43; Mümin, 85; İsrâ, 77.


31- HZ. MUHAMMED (S.A.A)

Giriş


Tarihin çeşitli dilimlerinde on binlerce peygamber muhtelif bölgelere gönderilerek insanların hidayet ve eğitimi konusundaki seçkin görevlerini ifa etmiş, insan toplulukları arasında parlak eserler bırakmışlardır. Her biri doğru inançlar ve ulvî değerler ışığında nice insanlar yetiştirmiş, başkaları üzerinde dolaylı etkilerde bulunmuştur. Kimi ise tevhidî adil bir düzen kurmayı ve kurduğu bu adil devleti yönetmeyi başarmıştır.

Bu peygamberler arasında Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa (hepsine Allah'ın selâmı olsun) Yüce Allah tarafından gönderilen bireysel ve sosyal kanun ve kurallarla zamanın şartlarına uygun ahlâkî vazife ve prensipleri ihtiva eden kitapları insanoğluna armağan etmişlerdir. Ne var ki zamanla bu kitaplar ya tamamen yok olup gitti, ya da içindeki yazılar, sözler ve anlamlar değiştirilip tahrif edildi; böylece sonuçta semavî din ve şeriatlar asıllarını kaybedip bozuldular. Bu cümleden olmak üzere, mesela, Hz. Musa'nın (a.s) getirdiği Tevrat'ta olmadık tahrifler yapıldı ve Hz. İsa'nın (a.s) İncil'inden ortalıkta hiçbir eser kalmadı! Hz. İsa'nın (a.s) havarileri olarak bilinenlerin el yazılarından derlenen bir kitaba "Kitab-ı Mukaddes" denildi ve bu derleme eser İncil yerine kabul edildi!

Ahdeyn veya Ahitler denilen bugünkü Tevrat'la İncil'e şöyle bir göz atacak olan akıl ve iz'an sahibi herkes, bunların Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa'ya (a.s) verilen semavî kitaplarla hiçbir alakası bulunmadığını kolaylıkla anlayacaktır. Tevrat, Allah Teâla’yı (haşa) bir insan gibi tavsif etmekte, O'nun birçok konudan habersiz olduğu iddiasında bulunmaktadır,[1] Tevrat'taki tanrı defalarca yaptığından pişmanlık duymaktadır,[2] kendi yarattığı kullarından biriyle (Hz. Yakub) güreşmekte, onu yenemeyince yalvarıp yakarmakta, kullarının kendisini bu hâlde görmemesi için onu bırakmasını istemektedir![3] Bununla kalmamakta, peygamberlere iftiralar atıp çirkin yakıştırmalarda bile bulunmaktadır. Mesela Hz. Davud'a (a.s) -hâşâ- evli kadınla zinada bulunduğu iftirasını yakar[4] ve Hz. Lut'un (a.s) (haşâ) şarap içtiği ve mahremleriyle zinada bulunduğu yalanını yazar.[5] Bunların yanı sıra, Tevrat'ı getiren Hz. Musa'nın (a.s) ölümünü anlatır, onun nerede ve nasıl dünyadan göçtüğünü tafsilatıyla izah eder![6]

Sırf bu nokta bile, bu kitabın Hz. Musa (a.s) tarafından getirilen Tevrat olmadığını ispatlamaya yetmiyor mu?!

İncil'e gelince; onun durumu Tevrat'tan çok daha beterdir… Çünkü her şeyden önce, bugün Hz. İsa'ya (a.s) inen İncil diye bir kitap yoktur ortalıkta!... Nitekim bugünkü İncil'in Hz. İsa'ya (a.s) inen kitap olduğunu bizzat Hıristiyanlar bile iddia etmemekte ve bugün elde bulunan İncil'in, Hz. İsa'ya (a.s) inanan bazı müminlerin aktardığı rivayetlerden bir derleme olduğunu kendileri söylemektedirler.

Dahası var; bugün İncil adıyla ortalıkta dolaşan bu kitapta şarap içilmesi tavsiye edilmekte ve şarap yapımından (hâşâ) Hz. İsa'nın (a.s) bir mucizesi olarak söz edilmektedir!...[7]

Kısacası, bu iki büyük peygambere nazil olan vahiyler bugün tahrif edilmiş olup insanları hidayet edebilme rolünü yerine getirememektedirler.

Bu tahrif ve müdahalelerin nasıl ve neden gerçekleştiği ise bu bahsimize sığdırılamayacak kadar geniş ve tafsilatlı bir geçmişe dayanır.[8]

Evet, Hz. İsa'nın (a.s) doğumundan 6 asır sonra cehalet ve zulmün karanlığının bütün dünyaya yayılmış olduğu, ilâhî hidayet meşalelerinin bütün beldelerde giderek zayıflayıp sönmeye yüz tuttuğu bir çağda Yüce Allah o günün en geri kalmış ve en cahil toplumu arasından peygamberlerin sonuncusu ve en üstününü çıkarıp insanların hidayet yoluna ışık tutacak vahiy meşalesini ebediyen tutuşturmakla görevlendirdi; ebediyen sapasağlam kalacak ve asla tahrife uğratılmayacak olan ölümsüz Kitab'ı insanlara ulaştırmak, hakiki maarifle semavî hikmetleri ve Allah'ın hüküm ve kanunlarını insanlara öğretip bütün insanlığı dünya ve ahiret saadetine yönlendirmekle vazifelendirdi.[9]

İmam Ali (a.s) bir hutbesinde, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) zuhuru sırasında dünyanın durum ve ahvalini şöyle tavsif eder:

Yüce Allah Hz. Peygamber'i (s.a.a) öyle bir devirde gönderdi ki, önceki peygamberlerin bi'setinin üzerinden çok uzun zamanlar geçmişti. İnsanlar çok derin ve uzun bir uykuya dalmışlardı. Dünyanın dört bir yanını fitne ve kargaşa alevleri sarmış, işler her tarafta rayından çıkmıştı. Savaş ateşi iyice alevlenmiş, günah ve cehalet karanlığı alabildiğine çökmüş, hile ve sahtekârlık her yanı kaplamıştı. İnsanoğlunun hayat ağacının yaprakları sararıp solmuştu, bu ağacın tekrar meyve vereceğine umut yoktu. Sular çekilip kurumuş, hidayet meşaleleri sönmeye yüz tutmuş, sapıklık ve dalalet sancakları dalgalanır olmuştu… İnsanlık, zavallılıkla alçaklığın hücumuna uğramış; çirkin yüzünü göstermeye başlamıştı. Bu fesat ve bedbahtlıklar, fitne ve anarşiden başka şey getirmiyor, korku, dehşet ve güvensizlik kapanına kısılan halk, kanlı kılıçtan başka sığınabilecek bir yer bulamıyordu.[10]

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) zuhurundan bu yana, hakkı arayan her insan için en önemli mesele, Allah'ı tanımadan (tanrıbilim) sonra Allah Resulü'nün peygamberlik ve risaleti konusunda araştırmada bulunmak, İslâm dininin hakkaniyetini incelemektir. Kur'ân-ı Kerim'in hakkaniyeti ve bu kitabın, insanoğlunun elinde tahrif olmadan kalmış ve kalacak yegane semavî kitap olarak itibarının ispatlanmasıyla iç içe olan bu gerçeğin ispatı; yeryüzü durdukça bütün insanların pratik görevi ve değer kıstaslarının belirlenme sistemiyle, diğer doğru inançların ispatının garantili yolu olarak tanınacak; bu da ideolojik ve fikrî meselelerin çözümünün anahtarı sayılacaktır.

 

[1]- Tevrat, Tekvin kitabı, 3. bab, 8-12.



[2]- Aynı, 6. bab, 6.

[3]- Aynı, 32. bab, 24-32.

[4]- Ahd-i Kadim, Samuel'in 2. kitabı 11. bab.

[5]- Tevrat, Tekvin kitabı, 19. bab, 30-38.

[6]- Tevrat, Tesniye kit. 34. bab.

[7]- Yuhanna İncili, 2. bab.

[8]- İzharu'l-Hakk, Rahmetullah Hindî; el-Hüda İla Dini'l-Mustafa, Allame Belağî; Saadet Yolu, Allame Şa'rânî.

[9]- Cum'a, 2, 3.

[10]- Nehcü'l-Belâğa, 187. hutbe.


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin