Birinci Bölüm / allah'i tanimak


c) Mükemmel Ahenk ve Uyum



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə47/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   80

c) Mükemmel Ahenk ve Uyum


Kur'ân-ı Kerim Hz. Resulullah'ın (s.a.a) çeşitli zorluklar, buhranlar, sıkıntılar, inişli çıkışlı maceralar, acı ve tatlı hadiselerle dolu 23 yıllık peygamberlik döneminde inmiş bir kitap olduğu hâlde bunca buhran ve değişimler bu kitabın konularının insicamında ve mucizevî üslubunda zerrece etkide bulunamamıştır. İşte şekil ve muhteva açısından hiçbir değişime uğramayan bu kalıcı insicam, monoton üslup ve ahenk de Kur'ân'ın mucizevi boyutlarından bir başkasıdır. Nitekim diğer iki boyutunda olduğu gibi bu konuya da Kur'ân bizzat değinmekte ve şöyle buyurmaktadır:

Onlar halâ Kur'ân'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz, içinde birçok ayrılıklar (çelişki ve ihtilaflar) bulacaklardı. [1]

Şuna dikkat çekmekte yarar var: Her insan en azından iki tür değişimi mutlaka yaşar: Evvela, zamanla her insanın bilgi ve tecrübesi artar, bu da onun söz ve davranışlarına yansır ve doğal olarak 20 yıl gibi bir zaman sürecinde sözlerinde çok önemli farklılıklar görülür.

İkincisi, hayatta insanın başına gelen çeşitli hadiseler, onun psikoloji ve ruhunda korku, ümit, sevinç, keder, heyecan veya huzur gibi muhtelif duygular ve psikolojik hâller yaratır, bu muhtelif hâl ve değişimler ise şahsın söz, düşünce, huy ve davranışlarında önemli etkiler bırakır. Yine bu değişimlerin şiddet bulup artmasının doğal bir sonucu, şahsın konuşma ve sözlerinin de önemli ölçüde değişmesidir. Yani gerçekte bir şahsın söz ve konuşmalarındaki değişimler, onun yaşadığı hadiseler veya içinde bulunduğu ruhsal değişimlere tâbidir ve bunlar da doğal ve sosyal durum ve şartlara tâbi olmakta ve onlardan etkilenmektedir.

Bu durumda Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından yazılmış olması hâlinde o hazretin (s.a.a) hayatındaki onca değişikliklerle, yaşadığı birbirinden farklı onca hadiselere binaen Kur'ân'ın şekil ve muhtevasında da bunlara paralel değişikliklere rastlanması gerekirdi, hâlbuki durum tam tersinedir ve böyle bir değişikliğe Kur'ân'da rastlayabilmek mümkün değildir.

Sonuç şudur: Kur'ân'ın bütün konuları arasında ve mucizemsi belagat sathında fevkalâde bir uyum ve ahenk bulunması ve mazmununda hiçbir tutarsızlık ve farklılık görülmemesi; bu değerli kitabın, tabiattaki değişimlere mahkûm değil, hâkim olan Yüce Allah'ın sabit ve değişmez sınırsız ilminden kaynaklandığını ispatlamaktadır.


Sorular:


1- Kur'ân-ı Kerim kendisinin mucize olduğunu nasıl iddia etmektedir? Açıklayınız.

2- Kur'ân'ın mucize olduğunu gösteren delilleri kısaca açıklayınız.

3- Bugüne kadar kimsenin, Kur'ân'ın bir benzerini yazmaya çalışmadığına veya birilerinin yazabileceğine, ancak bizim bundan şimdiye kadar habersiz kalmamıza ihtimal verilebilir mi? Neden?

4- Kur'ân'ın mucizevî belagatını açıklayınız.

5- Hz. Peygamber'in (s.a.a) ümmî olmasının, Kur'ân'ın mucize olmasıyla ilgisi nedir?

6- Kur'ân'da hiçbir tutarsızlık ve farklılık bulunmamasının, bu kitabın mucize olmasıyla ne ilgisi vardır?

[1]- Nisâ, 82.

33- KUR'ÂN'IN TAHRİF EDİLMEZLİĞİ

Giriş


Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi nübüvvetin zaruretlerinden biri de, Allah'ın gönderdiği mesajların, hiçbir müdahaleye uğramadan insanlara ulaşabilmesidir. Zira ancak bu durumda söz konusu mesajlar insanoğlunu dünya ve ahiret saadetine kavuşturabilecektir.

Bu nedenle de bütün diğer semavî kitaplar gibi Kur'ân-ı Kerim de, insanlara iblağ edilinceye kadar her nevi müdahaleden masun kalmış ve zerrece değişmemiştir. Ama bilindiği üzere diğer semavî kitaplar insanların eline geçtikten sonra bazı değişikliklere uğramış, bozulup tahrif edilmiş veya zamanla büsbütün unutulup gitmiştir. Nitekim Hz. Nuh'la (a.s) Hz. İbrahim'in (a.s) kitaplarından bugün ortaklıkta hiçbir eser dahi kalmamıştır ve Hz. Musa'yla Hz. İsa'nın (her ikisine de selâm olsun) getirdiği kitapların orijinali ve aslı ortaklıkta yoktur. Bu durumda şöyle bir soru gündeme gelmektedir: Bugün semavî kitap olarak elimizde bulunan Kur'ân'ın, bizzat Hz. Muhammed'in (s.a.a) getirdiği Kur'ân'ın aynısı ve orijinali olduğu, hiçbir değişim ve tahrife uğramadığı, eksiltilmediği veya ona hiçbir şeyin eklenmediği nereden bellidir?

İslâm tarihiyle belli bir ölçüde aşina olanlar Hz. Resulullah'la (s.a.a) masum vârislerinin Kur'ân ayetlerinin yazımı ve kitap haline getirilmesine verdikleri fevkalade önemi bilirler. Dahası, Müslümanlar Kur'ân'ın korunması için onu ezberlemeye öteden beri fevkalade özen göstermişlerdir, mesela asr-ı saadet döneminde sadece bir savaşta şehit düşen Kur'ân hafızlarının sayısı 70'ten fazlaydı. Diğer taraftan tam 14 asırdır Kur'ân sürekli tevatür şekilde nakledilmiştir, kaç sure, kaç ayet, kaç kelime, hatta kaç harf olduğu dikkatle hesaplanıp belirlenmiş ve asırlardır aynı özen ve ihtimam sürdürülegelmiştir. Bütün bunları bilen biri Kur'ân'ın zerrece tahrif edilemeyeceğinden elbetteki emin olacaktır. Ama hiçbir şüpheye mahal bırakmayan bu kesin tarihî karinelerin yanı sıra, biri aklî, diğeri naklî olan iki delille daha Kur'ân-ı Kerim'in masun olduğunu ispatlamak mümkündür. Yani önce, Kur'ân'a hiçbir ekleme yapılmadığı aklî delille ortaya konup bugün elde bulunan Kur'ân'ın, Allah Teala tarafından gönderilen orijinalin kendisi olduğu ispatlandıktan sonra, aynı Kur'ân'da geçen ayetlere istinatla, bu ilâhî kitapta hiçbir eksiltme yapılmadığı da ispatlanabilir.

Bu nedenle, Kur'ân-ı Kerim'in hiçbir tahrife uğramadığı gerçeği iki başlık altında incelenebilir:


Giriş


Buraya kadarki bahislerimizde bütün peygamberlerin hak olduğunu ve getirdikleri mesajların tamamına iman etmenin zarurî bulunduğunu,[1] bir peygamberi veya onun getirdiği temel hüküm ve mesajlardan birini ret ve inkâr etmenin Allah'ın kanun koyuculuk rububiyetini inkâr anlamına gelip İblis'inkine benzer bir küfür sayılacağını anlatmaya çalıştık.

Binaenaleyh sevgili Hz. Peygamber'inin (s.a.a) risaleti ispatlandıktan sonra ona ve getirdiği bütün ayetlere inanıp bütün hüküm ve kanunlarına iman etmek zarurîdir.

Ama bütün peygamberlerle onların getirdiği bütün semavî kitaplara iman etmek demek, herkesin, her peygamberin şeriatına uymakla da yükümlü olması demek değildir. Nitekim Müslümanlar bütün peygamberlere ve bütün semavî kitaplara inanırlar, ama Hz. Muhammed'den (s.a.a) önceki şeriatların hiçbirine uyamazlar. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi her ümmetin vazife ve sorumluluğu, kendi peygamberine uymak ve onun emrettiği hükümlere göre amel etmektir.[2] Binaenaleyh Hz. Resulullah'ın (s.a.a) risaletinin sadece (örneğin Araplar gibi) belli bir kavme mahsus olmadığının ve o hazretten sonra başka bir peygamberin gelip onun şeriatını değiştirmeyeceğinin ispatlanması hâlinde bütün insanların İslâm şeriatına göre davranması gerektiği anlaşılacak, başka bir deyişle, İslâm'ın cihanşümul ve ebedî bir din olduğu ortaya çıkacaktır.

Bu nedenle Hz. Resulullah'ın (s.a.a) risaletinin cihanşümul ve ebedî mi olduğu, yoksa belli bir kavme ve zamana mahsus olmak üzere mi gönderildiği meselesini incelemek durumundayız.

Böyle bir meselenin sadece aklî delillerle açıklığa kavuşturulamayacağı, naklî bilimlerle tarihe de başvurulmasının zarurî olacağı ve muteber belge ve delillere dayanılması gerektiği ortadadır.

Kur'ân-ı Kerim'in hakkaniyetine ve yüce Peygamber'in nübüvvet ve ismetine iman etmiş biri için ise kitap ve sünnetten daha sağlam bir belge söz konusu değildir elbet.

 

[1]- bk. 29. ders.



[2]- age.


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin