Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə55/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   80

Sorular:


1- Kur'ân ayetlerinden hangisi imamın atanmasıyla ilgilidir? Delilini açıklayınız.

2- Müminler Emiri İmam Ali'nin (a.s) imamete atanma olayını açıklayınız.

3- Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) imametini ilân etmeyi neden erteliyordu? Bu ilânın gerçekleşme nedeni ne olmuştur?

4- Diğer Ehlibeyt İmamları'nın imametine delalet eden rivayetler nelerdir?

5- Ehlibeyt'in imametini gösteren diğer rivayetleri açıklayınız.

 

[1]- Bu ayetin delaleti hakkında daha fazla bilgi için bk. el-Mizan Tefsiri.



[2]- Ahzab, Suresi'nin 6. ayetindeki "Peygamber müminlere kendi nefislerinden daha evladır." hükmüne işarettir.

[3]- Bu hadisin senet ve delaletinin kesinliğinin ispatı için bk. Abakâtu'l-Envar ve el-Gadir.

[4]- Gayetu'l-Meram 58. bab 4. hadis; Feraid-i Hameveyni'den naklen.

[5]- Mâide, 67. Bu ayetin delaleti konusunda daha fazla bilgi için bk. El-Mizan Tefsiri.

[6]- Ehlisünnet büyükleri bu konuyu Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sahabelerinden olan yedi kişiden nakletmektedirler. Zeyd b. Erkam, Ebu Said Hudrî, İbn Abbas, Cabir b. Abdullah Ensâri, Berâ b. Âzib, Ebu Hureyre ve İbn Mesud, bk. el-Gadir c.1.

[7]- Şuarâ, 214.

[8]- Abakatu'l-Envar, el-Gadir, el-Müracaat (20. müracaat).

[9]- Nisâ, 59.

[10]- Gayetu'l-Meram, eski baskı 10/267; İsbatu'l-Hüdat, 3/123; Yenabiu'l-Mevedde, s.494.

[11]- Gayet'ul Meram, eski bas. 3/265.

[12]- Bu hadis de mütevatirdir ve Tirmizi, Nesai ve Müstedrek'in yazarı gibi Ehlisünnet büyükleri çeşitli vasıtalarla Hz. Resulullah'tan (s.a.a) nakletmişlerdir.

[13]- Müstedrek-i Hâkim, 3/151.

[14]- age. 3/134, 111; İbn Hacer'in es-Sevaik'ı, s.103; Müsned-i İbn Hanbel, c.1, s. 331, 4/438 vb.

[15]- Kemalu'd-Din ve Tamamu'n-Ni'me, Merhum Şeyh Saduk ve Meclisî'nin Bi-haru'l-Envar'ında geçer.


39- İMAMIN İSMETİ VE İLMİ

Giriş


36. derste Şia'yla Sünnî'nin imamet konusundaki ihtilafının üç eksenden ibaret olduğunu belirtmiştik:

1-İmam Yüce Allah tarafından atanmalıdır.

2- İsmet melekesine sahip olmalıdır.

3- İlmi Allah vergisi olmalıdır.

37. derste bunların üçünü de aklî ve mantıkî beyanlarla ispatladık ve 38. derste Ehlibeyt İmamları'nın Yüce Allah tarafından atanmış olduklarına değindik. Şimdi, Ehlibeyt İmamları'nın ilminin nasıl Allah vergisi olduğunu ve ismete sahip bulunduklarını açıklamak istiyoruz

İmamın İsmeti


 İmametin, Yüce Allah tarafından Hz. Ali'yle (a.s) onun evlatlarına verilen ilâhî bir makam olduğunu ispatladıktan sonra onların ismete de sahip bulunduklarını, "benim ahdim zalimlere erişmez" ayetiyle[1] ispatlamak mümkündür; zira bu ayet günaha bulaşanlara ilâhî makamlar verilmeyeceğini açıkça vurgulamaktadır.

Aynı şekilde "ulu'l-emr"e mutlak itaatin farz olduğunu ve bunun Hz. Resulullah'a (s.a.a) itaat sayıldığını buyuran ayet,[2] bu itaatin Allah'a itaatle asla çelişmeyeceğinin altını çizdiğine göre, onlara mutlak itaatte bulunulmasını emrederken onların ismete sahip bulunduklarını da garantilemektedir aslında.

Ehlibeyt'in ismetini Tathir Ayeti'ndeki "Allah, sadece siz Ehlibeyt'ten her türlü kötülüğü uzaklaştırmayı ve sizi tertemiz kılmayı diler." buyruğuyla da ispatlamak mümkündür.[3] Zira kulların tathiri konusunda Allah'ın teşriî iradesi geneldir ve belli bir kimseye mahsus değildir; bu nedenle de bu ayette Ehlibeyt konusunda sözü edilen ilâhî irade "tekvinî" iradedir ve gerçekleşmemesi imkânsızdır, çünkü yine Kur'ân'da "Allah bir şeyi dilediği zaman, emri yalnızca "ol" demesidir, o da hemen oluverir." [4] buyrulmaktadır. Söz konusu ayette geçen "her türlü kötülükten arınmışlık ve mutlak temizlik -tathir-" ismetten başkası değildir. İslâm mezhepleri arasında Şia'dan başka hiçbiri, Hz. Re-sulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt'inin mutlak anlamda mutahhar ve ismete sahip bulunduğuna inanmaz; Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ve sevgili kızı Hz. Fatıma'yla (a.s) 12 Ehlibeyt İmamı'nın masum olduğuna inanan yegane Müslüman grup Şia'dır.[5]

Çoğu Ehlisünnet ulemasınca nakledilen 70'den fazla rivayette, Tathir Ayeti'nin Ehlibeyt'in ilk 5 büyüğü olan Âl-i Aba hakkında nazil olduğu geçmektedir.[6] Şeyh Saduk, bizzat İmam Ali'den (a.s) rivayetle Hz. Resulullah'ın (s.a.a) "Ya Ali, bu ayet sen, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve senin soyundan gelecek diğer imamlar hakkındadır." buyurduğunu yazar.

İmam Ali (a.s) Hz. Resulullah'tan (s.a.a) "Sizden sonraki imamlar kaç kişidir?" diye sorduğunda hazretin (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

Ya Ali; sen ve senden sonra Hasan, sonra Hüseyin, ondan sonra oğlu Ali, sonra onun oğlu Muhammed, sonra onun oğlu Cafer, sonra oğlu Musa, sonra oğlu Ali, sonra oğlu Muhammed, sonra oğlu Ali, sonra oğlu Hasan ve ondan sonra da Hasan'ın oğlu olan "Allah'ın Hücceti" imamdır. Bu isimler Allah'ın arşında böyle yazılıdır. Rabbimden, arşa yazılı bu isimlerin kimler olduğunu sorduğumda "Ya Muhammed" buyurdu, "Bunlar senden sonra imam olan zatlardır, mutahhar olup arındırılmışlardır, masumdurlar ve bunların düşmanları benim lanetime uğrayacaktır."[7]

Bir diğer delil de Hz. Resulullah'ın (s.a.a) soyu olan Ehlibeyt'inin Kur'ân-ı Kerim'le aynı ağırlıkta olduğunu ve onların Kur'ân'dan asla ayrılmayacaklarını buyurduğu Sekaleyn Hadisi'dir ki bu hadis de Ehlibeyt'in ismetini gösteren en açık delillerden biridir. Zira bilmeden ve istemeyerek de olsa, işlenecek en küçük bir günah, Kur'ân'dan bilfiil ayrılmak demektir.

 

[1]- Bakara, 124.



[2]- Nisâ, 59.

[3]- Ahzab, 33.

[4]- Yâsin 82.

[5]- Bu ayet için daha fazla bilgi isteyenler bk. el-Mizan Tefsiri ve el-İmametu ve'l-Velâye Fi'l-Kur'âni'l-Kerim.

[6]- Gayetu'l-Meram s.287, 293.

[7]- age. eski bas. 6/293.


İmamın İlmi


Şüphe yok ki Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyt'i onun ilmine diğer Müslümanlardan çok daha fazla sahip bulunmaktaydı; nitekim hazretin kendisi (s.a.a) "Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın, onlar (Ehlibeyt) sizin hepinizden daha bilgilidir" buyurmaktaydı.[1] Bilhassa çocukluğundan itibaren bizzat Hz. Resulullah'ın (s.a.a) evinde büyüyüp onun özel terbiye ve eğitimiyle yetişen ve son nefeslerine kadar ondan ayrılmayıp onun özel neferi ve mülazımı olan İmam Ali (a.s) her gün ve her lahzâ Hz. Resulullah'tan (s.a.a) yeni bir ilim öğreniyor, bilgi dağarcığını nebevî ilimle zenginleştiriyordu; nitekim bu nedenledir ki Hz. Resulullah (s.a.a) İmam Ali (a.s) için "Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır." buyurmaktaydı.[2] Bizzat İmam Ali de (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Resulullah (s.a.a) bana ilim kapılarından bin kapı öğretti, bu kapılardan her birinin de bin kapısı vardır ve böylece bir milyon ilim kapısı açılmıştır bana. Bu şekilde Hz. Resulullah (s.a.a) geçmişin ve geleceğin bütün olaylarını haber verip öğretti bana; ölümler ve felaketlerle, doğru yargıda bulunmanın ilmini öğrendim ondan.[3]

Ama Ehlibeyt'in bütün ilmi, dolaylı veya direkt olarak Hz. Resulullah'tan duyup öğrendikleriyle sınırlı değildi, Ehlibeyt İmamları "ilham" ve "tahdis" yoluyla[4] edindikleri bir tür normal ötesi bir ilme de sahiplerdi. Bu, Hızır'la Zulkarneyn'e (her ikisine de selâm olsun)[5] ve Hz. Meryem'le (a.s) Hz. Musa'nın (a.s) annesine yapılan ilham türündendi;[6] Kur'ân'da bu kimi zaman "vahiy" olarak tanımlanmaktadır; ama bunun peygamberlik vahyi türünden olmadığı da bilinmelidir. Ehlibeyt İmamları'ndan bazılarının çok küçük yaşta imamet makamına erdikleri hâlde her şeyi bilmeleri ve hiçbir eğitim ve öğretime ihtiyaç duymamış olmaları işte böyle bir ilim sayesinde mümkün olabilmiştir.

Bizzat Ehlibeyt İmamları'ndan rivayet edilen belgeler bunu ispatlamaktadır, nitekim ismete sahip bulundukları için bu belgeler bizim için hüccettirler. Ancak, bunlarla ilgili örneklere girmeden önce, Kur'ân-ı Kerim'de bazı şahıs veya şahısları "kendilerine kitap ilmi verilen kimse"ler[7] olarak tanıtıp bunların Hz. Resulullah'ın (s.a.a) şahidi olduğunu vurgulayan ayete değinmemiz yararlı olacaktır. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:

De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitabın ilmi bulunanlar yeter." [8]

Şahitliği Yüce Allah'ın şahitliğiyle birlikte anılan ve Kitab ilmine sahip bulunduğu için böyle bir şahitliğe liyakat kazanan kimsenin pek değerli bir makamı olduğu şüphesizdir…

Bir başka ayette de bu şahide değinilmekte ve onu "Resulullah'ın (s.a.a) ardından gelen bir şahit" olarak tanımlayıp "Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahit izleyen…" [9] denilmektedir. Bu ayette geçen "ondan" kelimesi, bu şahidin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ailesinden, yani Ehlibeyt'inden olduğunu göstermektedir ve hem Sünnî, hem Şia tarafından ulaşan birçok hadis ve rivayette, bu "şahid"in İmam Ali (a.s) olduğu kayıtlıdır.

Bu cümleden olmak üzere İbn Meğazili Şafiî, Abdullah b. Ata'dan şöyle rivayette bulunur: İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) yanında iken, Hz. Resulullah (s.a.a) döneminde Müslümanlığı kabul etmiş olan Eh-likitap âlimlerinden Abdullah İbn Selam'ın oğlunun yoldan geçmekte olduğunu görüp "ayette "yanında kitap ilmi bulunduğu" geçen kimse şunun babası mıdır efendim?" diye sordum, İmam (a.s) "Hayır" buyurdu ve şöyle ekledi:

O ayette geçen kimse Ebu Taliboğlu İmam Ali'dir. "…Onu, yine ondan bir şahit izleyen…" buyruğunun geçtiği ayette "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun elçisi ve rükûda zekât veren müminlerdir." [10] ayeti de İmam Ali (a.s) hakkında inmiştir.

Birçok İslâm mezhebi kaynaklarında Hud Suresi'nde geçen "şahi-d"in İmam Ali (a.s) olduğu belirtilmiş durumdadır,[11] zaten ayette geçen "Ondan olan şahit" tanımı da Hz. Ali'den (a.s) başkasına uymamaktadır.

"Kitabın ilmine sahib olma"nın ne demek olduğu, Hz. Süleyman'ın (a.s) Belkıs'ın tahtını istemesi olayında anlamak mümkündür. Kur'-ân-ı Kerim'de "Kitap ilminden biraz bilen biri, sen gözlerini açıp kapayıncaya kadar ben Belkıs'ın tahtını buraya getiririm, dedi." buyrul-maktadır.[12]

Bu olay, "Kitap ilmi"nin bir kısmını bilen birinin ne kadar inanılmaz şeyler yapabileceğini göstermektedir; bu durumda "Kitabın ilmine" yani kitap ilminin tamamına sahip birinin çok daha büyük işlere muktedir olduğunu anlamak hiç de zor değildir. "Sudeyr"in, İmam Cafer Sadık'tan (a.s) aktardığı bir hadis bu noktaya yeterince ışık tutmaktadır; Sudeyr şöyle diyor:

Ebu Basir, Yahya Bezzaz ve Davud İbn Kesir'le birlikte İmam Cafer Sadık'ın (a.s) dışarıda tertiplediği bir toplantıdaydık; İmam Cafer Sadık (a.s) pek rahatsız bir hâlde gelip oturarak "Şu insanlara şaşırmamak elde değil, bizim gaipten haber verebileceğimizi zannediyorlar!" buyurdu, "Oysa gaybı Allah'tan başka kimse bile-mez! Hizmetçiyi cezalandırmak istiyordum, ama kaçtı; hangi odada olduğunu bilmiyorum!" [13]

Sudeyr, olayın gerisini şöyle anlatıyor:

İmam Cafer Sadık (a.s) bir süre sonra içeriye (eve) dönmek için kalktığında Ebu Basir ve Meyser'le birlikte yanına gidip "Canım efendim!" dedik, "Hizmetçiniz hakkında söylediğinizi duyduk, biz sizin birçok ilme vâkıf bulunduğunuzu biliriz, ama gaybî ilmi bildiğiniz iddiasında bulunanlardan değiliz!"

İmam (a.s) "Ey Sudeyr" buyurdu, "Kur'ân okumadın mı sen?" Okuduğumu söyleyince "Kitaptan (biraz) ilmi olan biri dedi ki: Göz açıp kapayıncaya kadar onu )Belkıs'ın tahtını) sana getirebilirim." ayetini okudun mu?" diye sordu, okuduğumu söyledim, bunun üzerine İmam (a.s) "Bu ayette sözü edilen kimsenin Kitap ilminden ne kadarına vakıf olduğunu bilir misin?" buyurdu, "Siz daha iyi bilirsiniz efendim" dedim, İmam (a.s) "Koca bir okyanustan sadece bir damla kadardı onun bildiği!" buyurdu ve ekledi:



"Peki, "benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanlarında Kitabın ilmi bulunanlar yeter." ayetini de okudun mu?" Ben, "evet" deyince "Kitab ilminin tamamına sahip olan mı daha bilgilidir, az bir kısmına mı?" diye sordu "Tabi ki tamamını bilen daha bilgilidir." dedim, İmam (a.s) elini mübarek göğsüne koyup "Allah'a yemin ederim ki" buyurdu, "Kitap ilminin tamamı bizdedir, evet, Kitap ilminin tamamı bizdedir!" [14]

Ehlibeyt'in ilmi hakkındaki birkaç rivayete daha değinelim:

İmam Rıza (a.s) imametle ilgili etraflı bir hadiste şöyle buyurur:

Yüce Allah birini insanlara imam olarak seçtiğinde onun göğsünü genişletir, ilim ve huzurla doldurur, yüreğinde hikmet pınarları yaratır, her sorunun cevabını bilebileceği ve hakkı teşhisten asla aciz düşmeyeceği bir ilim ilham eder ona. Böylece o, Yüce Allah'ın tevfik ve teyidine mahzar olup güçlü ve sarsılmaz hâle getirilir, masum kılınır, hata işlemekten ve yanlışa düşmekten kesinlikle korunur. Yüce Allah, kullarına kesin delil (hüccet) ve mahlûkatına şahit olması için onları yeteneklerle donatır.

Bu, Yüce Allah'ın dilediğine verdiği bir lütuf ve bağıştır. İnsanlar böyle birinin kim olması gerektiğini teşhis edip seçebilirler mi? İnsanların seçtiği bunca insan arasında bu sıfatları taşıyan biri var mı?![15]

Hasan İbn Yahya Medainî şöyle anlatır: İmam Cafer Sadık'tan (a.s) "İmama bir soru sorulduğunda cevabını nasıl (hangi ilim sayesinde) bilebiliyor?" diye sordum, İmam (a.s) şöyle cevap verdi:

Bazen ilham olur, bazen cevabı melekten duyar, bazen de bunun her ikisi olur![16]

Bir başka rivayette de İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Başına neler geleceğini ve işinin nereye varacağını bilemeyen bir imam, kullara Allah'ın hücceti olamaz.[17]

Yine İmam Cafer Sadık (a.s) kendisinden ulaşan birçok rivayette şöyle buyurur:

İmam bir şeyi bilmek istediğinde Yüce Rabbi ona bildirir.[18]

Yine ondan şöyle nakledilir:

Ruh, Cebrail'le Mikail'den daha büyük olup Resulullah'la (s.a.a) ve ondan sonra da Ehlibeyt İmamları'yla birlikte olan ve onları tesdid eden (destekleyip güçlendirerek daima salâh ve hayra yönlendiren) bir mahlûktur.[19]

 


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin