Millî Mücadele'de Türk-Bulgar İlişkileri / Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu [s.278-284]
Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Giriş
Milli Mücadele, Türk milletinin yok olma ya da var olma mücadelesinin adıdır. Hıristiyan Avrupa, Anadolu’nun 1071’de Alparslan tarafından fethedilmesini, daha sonra da Türkleşmesini ve Müslümanlaşmasını bir türlü içine sindirememiştir. Bunun için Batı, Anadolu’yu geri almak, tekrar Hıristiyan yapmak üzere yıllarca planlar yapmış,1 mücadeleler vermiştir. Batı’nın Türklere karşı süregelen bu tutum ve davranışları daha sonra Şark Meselesi olarak adlandırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda çöküş belirtilerinin görülmeye başlamasıyla birlikte, Şark Meselesi Avrupalılar nazarında, Osmanlı’nın topraklarının paylaşılması meselesi halini almıştır.2 Öte yandan XIX. yüzyıl sonlarından itibaren Avrupa devletleri, bir sömürgecilik yarışına girişmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu ise; geniş topraklara sahip oluşu, dünya ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu, sanayinin can damarı haline gelecek olan petrol ve diğer yer altı zenginliği olan maden bölgelerinin elinde bulunuşu ve Avrupa’ya yakınlığı dolayısıyla emperyalist güçler için son derece uygundu. Bu nedenle XX. yüzyıl başlarında Osmanlı toprakları; İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya gibi devletlerin yarıştığı bir yer durumuna gelmiştir. Henüz daha I. Dünya Savaşı devam ederken, İtilaf güçleri gizlice Londra (26.4.1915), Sykes-Pikot (26.4.1916) ve St. Jean Maurienne (14.4.1917) antlaşmalarıyla İmparatorluk topraklarını aralarında paylaşmışlardı.
Bu şekilde emperyalistler, bir bakıma Şark Meselesi’ni çözüme bağlamışlardır. Bu yüzden Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) sonrasında hemen faaliyete geçtiler. Başka bir ifadeyle, iç-dış ihanet odakları elele vererek, nihayet 9 asır süren bir mücadelenin sonunda, Anadolu, İngilizler’in, Fransızların, İtalyanların ve Yunanlıların işgaline uğramıştır. Bu emperyalistler inanıyorlardı ki, uzun yıllar devam eden savaşlar sonunda yorgun ve fakir düşen Türk Milleti, istilaya karşı duramaz ve Türk toprakları da kolaylıkla paylaşılırdı. Fakat gözardı edilen, unutulan bir gerçek vardı. Milli Şairlerimizden Mehmet Emin Yurdakul, Mayıs 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen mitingte bu gerçeği şöyle haykırıyordu:
“Demir ve ateş; kardeşler ben bunlarla hiçbir vatan ve ırkın öldüğünü işitmedim. Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlaka, zengin bir şiir ve edebiyata, dini ve milli ananelere, ırki ve vatanî hatıralara malik olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermiyor…”3
Gerçekten mazisini tarihleştiren, kültürünü millileştiren ve coğrafyasını vatanlaştıran bir milletin tarih sahnesinden silinip gitmesi mümkün değildir. Günümüzde buna örnek milletler vardır. Bunlardan birisi de hiç şüphesiz Türk Milleti’dir. Anadolu halkı, Mondros Ateşkesi’nin koşullarını öğrenir öğrenmez silaha sarılmış ve işgalcilere karşı direnmeye ve örgütlenmeye girişmiştir.4 Amasyalısıyla, Trakyalıyısıyla, Denizlilisiyle, Aydınlısıyla, Maraşlısıyla, Anteplisiyle, Erzurumlusuyla, Hakkarilisiyle, Adanalısıyla, Ankaralısıyla emperyalistlere karşı ayaklanmıştır. Çoluğuyla çocuğuyla, kadınıyla erkeğiyle Türk Milleti’nin bütün fertleri harekete geçmiştir. Kadınlarımız cephelere mermi taşımış, çocuklar yetişkinlerin yanı sıra vuruşmalara katılmış, başta Müftülerimiz olmak üzere pek çok din adamı vazifeye koşmuştur.5
Kısaca Türk Milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Sevr’i, tarihin çöplüğüne
atarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Başka bir deyişle, Milli Mücadele sayesindedir ki, dünyaya, işgalci devletlere karşı bir avuç Türk halkının neler yapabileceği öğretilmiş, mazlum milletlerin bağımsız yaşama arzularının gücü olmuştur.
Onogur ve Kuturgur adlı Türk boyları tarafından kurulan Bulgar6 Krallığı’nda Çar Boris Han’ın 864’te Hıristiyanlığı kabul etmesiyle Bulgar halkı hızla Slavlaşmıştır. Osmanlıların Bulgaristan’ın fethi, 1363’te Edirne, 1364’te de Filibe’yi almaları ile başlar.7 Uzun süre Osmanlı yönetimi altında kalan Bulgaristan Berlin Antlaşması ile önce özerk bir prenslik olmuş, daha sonra da 6 Eylül 1908 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Osmanlı Devleti Bulgarlar’ın bu oldu bittisini henüz kabüllenmişti ki, bu defa da Balkan Savaşları patlak vermiştir. Bu yüzden bozulan Türk-Bulgar ilişkileri, 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Barış Antlaşması8 ile yeniden kurulmuştur.
Çalışmamızda komşu iki devletin Türk Milli Mücadelesi esnasındaki ilişkileri üzerinde durulacaktır. Ancak daha önce Türk-Bulgar ilişkilerinde önemli bir adım olan Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya Askeri Ateşeliği üzerinde duralım. Çünkü Milli Mücadele dönemindeki Türk-Bulgar ilişkilerinin temeli onun bu görevi esnasında atılmıştır.
I. Mustafa Kemal’in Sofya Askeri Ataşeliği (27 Ekim 1913-2 Şubat 1915)
Osmanlı Devleti, İstanbul Barış Antlaşması sonrası Türk-Bulgar ilişkilerinin geliştirilmesine önem vermiştir. Muhtemel bir savaşta Bulgaristan’ın stratejik konumu gereği Türklerle Bulgarların aynı cephede bulunması, büyük bir kazanç olarak değerlendirilmiştir. Ancak Balkan Savaşlarından sonra Bulgarları Türklerin safında savaşa sokabilmek ise büyük bir dirayet işiydi. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin, İstanbul Barış Antlaşması ile Bulgaristan’a bıraktığı Batı Trakya’da binlerce Müslüman Türk bulunmaktaydı. Bunların Türkiye’ye bağlılıklarının sağlanması haklarının korunması gerekiyordu.9
Enver Paşa, belirtilen konularda başarılı olacağına inandığı Binbaşı Mustafa Kemal’i Osmanlı Devleti’nin ilk askeri ataşesi olarak Sofya’ya göndermiştir.10
27 Ekim 1913 tarihinde askeri ataşe olarak atanan Binbaşı Mustafa Kemal’in görevi, Bulgar ordusunun eğitim ve malzeme durumu ile yetenek ve niteliklerini tanımaktır. Türk Savunma Bakanlığı’nın bu atamadan beklediği en önemli sonuç ise, Bulgarlarla Osmanlı Devleti arasındaki askeri sorunların çözümlenmesi, Balkan devletlerinin askeri durum ve hazırlıklarının öğrenilmesiydi.11 Bu görevine 11 Ocak 1914’te Çetine, 4 Ağustos 1914’te Sırbistan Askeri Ataşelikleri de ilave edilmiştir.12 1 Mart 1914’te Yarbay olan Mustafa Kemal, ilk günden itibaren büyük bir titizlikle göreviyle ilgilenmiş, hükümetinin isteklerini eksiksiz olarak yerine getirmiştir. İstanbul’a gönderdiği raporlarıyla Osmanlı Hükümeti’nin başta Bulgaristan olmak üzere Balkan devletlerinin politikaları ve bunların ilişki içinde oldukları devletler hakkında bilgiler sunmuş, izlenmesi gerekli siyaset için de zaman zaman önerilerde bulunmuştur.13 Ayrıca, 1914 yılında Yunanlılara karşı Bulgarlarla bir anlaşma yapılması çalışmalarında önemli hizmetlerde bulunmuştur.14
Mustafa Kemal’in başarısı, Bulgar Savunma Bakanı General Goleman Boyaciyev’in kendisine (Mustafa Kemal’e) gönderdiği 25 Nisan 1922 tarihli mektubunda şöyle dile getirilmektedir:
“1914 yılında Yunanlılara karşı, Türkiye ile Bulgaristan arasında bir askeri anlaşma yapmak üzere Sofya’ya geldiğiniz zaman, siyasi ve askeri bakımdan pek önemli olan o anda, aramızda doğan dostluğu umarım hatırlarsınız.
O vakit, ben Harbiye Nazırı bulunuyordum. Sizinle Bulgar Genelkurmayı arasında çıkan anlaşmazlığı gidermek için, birçok defalar görüşmelerinize katılmak fırsatını bulmuştum. Hatırlıyorum ki, çeşitli tasarılarda yüksek şahsınızı tutuyordum. Zira, askeri teknikteki bilginiz ve tam dehanız sayesinde kıtalarımızın ortak harekatı için gereken ilkeleri ekselansınız daha iyi takdir buyurdunuz. Size verilen görevleri başarı ile tamamlayarak, İstanbul’a hareketiniz sırasında yüksek şahsınıza gönderdiğim bir mektupla hakkınızda en iyi dileklerimi ulaştırmakla birlikte, vatanınızın gelecekteki kaderinde parlak bir yer tutmanız umudunu da açıklamıştım…”15
General K. Boyaciyev’in mektubunda da belirttiği gibi, Mustafa Kemal, Bulgar Harbiye Nazırı üzerinde olumlu etki yapmayı başarmıştır. Onun bu etkisi, başta Çar Ferdinand olmak üzere ilişki kurduğu diğer çevrelerde de devam etmiştir. Nitekim, Mustafa Kemal Çar tarafından “Mukaddes Aleksandr” nişanı ile ödüllendirilmiştir.16 Ayrıca Çar, maskeli balosuna Yeniçeri kıyafetiyle katılan Mustafa Kemal’e, balosuna gösterilen bu ilgiden dolayı teşekkür ederek, ona gümüş tabakasını armağan etmiştir.17
2 Şubat 1915 tarihine kadar Sofya’da kalan Mustafa Kemal, diğer Bulgar yöneticileri ve Bulgaristan’daki Türklerle de iyi ilişkiler kurmuştur.
Türkleri bilinçlendirmek amacıyla Sofya’da yayımlanan Türk gazetelerini denetimi altına alarak, çıkan haber ve yorumlara istediği şeklin verilmesini sağlamayı başarmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal, I. Dünya Savaşı’nda Bulgaristan’ın müttefik kuvvetleri yanında harbe girmesinde etkili olmuştur.18
II. Milli Mücadele Öncesi Gelişmeler
Yukarıda da değinildiği üzere Osmanlı Devleti gibi Bulgaristan da müttefik kuvvetleri yanında I. Dünya Savaşı’na girmiştir. Bu savaşta Bulgaristan ile Osmanlı Devleti, Almanya müttefikleri olarak birlikte yenilmişlerdir. Mondros (30 Ekim 1918) ve Selanik (29 Eylül 1918) ateşkes antlaşmaları ile her iki ülkeye de çok ağır birtakım yaptırımlar yüklenmiştir. Selanik Ateşkes Antlaşması ile müttefiklerle Bulgaristan arasında her türlü askeri harekat durdurulmuş ve İtilaf güçlerinin temsilcileri Bulgaristan topraklarından diledikleri gibi geçme hakkını kazanmışlardır. Ayrıca bu antlaşmanın 3. maddesiyle Bulgaristan’dan müttefikleri ile olan ilişkilerini kesmesi istenmiştir. Diğer taraftan Türkiye, Mondros Mütarekesi’nin 23. Maddesi uyarınca, eski müttefiklerinin hepsiyle, bu arada Bulgaristan ile de ilişkilerini kesmek zorunda bırakılmıştır. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, 28 Kasım’da Bulgaristan’a bir nota vererek, İstanbul’daki Bulgar elçisi Koliçev’in görevine son verilmesini, İzmir ve Edirne’deki Bulgar konsolosluklarının temsilciliklerinin kapanmasını sağlamıştır. Aynı şekilde 17 Aralık 1918 tarihinde Bulgaristan da bir nota vererek Sofya’daki Osmanlı Devleti’nin elçisi Sefa Bey ile Varna, Burgaz ve Rusçuk’taki Türk konsolosluklarının temsilciliklerini kapatarak ülkeyi terk etmeleri istenmiştir. Böylece sona erdirilen iki ülke arasındaki resmi ilişkiler, Milli Mücadele Dönemi’nde savaşa katılmamış İsveç ve İspanya elçilikleri tarafından temsil edilmek zorunda kalınmıştır. Osmanlı Devleti nezdinde Bulgaristan’ı İstanbul’daki İsveç elçiliği, Bulgaristan nezdinde Osmanlı Devleti’ni de Sofya’daki İspanya elçiliği temsil etmiştir.19
Bunlardan başka I. Dünya Savaşı sonrası 27 Kasım 1919 tarihinde Bulgarlar Neuilly Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmışlardır. Bu antlaşmadan da güç alan Yunanistan Batı Trakya’yı ilhak etmiştir. Yunanistan’ın bu oldu bittisi daha sonra yasal hale getirilecektir. Sevr (Serves) Antlaşması’nın bir nevi ön provası olan San Remo (19-26 Nisan 1920) toplantısında alınan kararlardan birisi de Batı ve Doğu Trakya’nın Yunanistan’a verilmesiydi.20 Daha sonra 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması’nda21 maddeleştirilmiş olan bu öneri İngilizler tarafından dikte edilmiştir. İngiltere, bunu Balkanlarda kendi üssü durumunda bulunan Yunanistan’ı kuvvetlendirmek için yapmıştır. Bu karar Türk ve Bulgar halkı üzerinde derin bir memnuniyetsizlik uyandırmıştır. Özellikle Bulgaristan’ın Dedeağaç Limanı’ndan ve Ege Denizi’ne çıkıştan yoksun bırakılması, Bulgarları Türklere yaklaştırmıştır.22
III. Bulgaristan’ın Destek ve Yardımları
Türk Milli Mücadelesi, I. Dünya Savaşı sonrası galip devletler tarafından mağlup devletlere zorla kabul ettiren Versay sisteminin yok olmasının başlangıcı olarak değerlendirildiğinden, Bulgaristan’da büyük ilgi ve bazı ümitlerle takip edilmiştir. Bu arada Neuilly Antlaşması’nın Bulgaristan’a yüklediği ağır koşulları bir kenara atabileceğini hesaplayan Bulgaristan Başbakanı Aleksandır Stamboliyski, şunu söylemiştir:
“Sevr Antlaşması’nın yeniden incelenmesiyle birlikte diğer antlaşmalardaki tüm ağır hükümlerin incelenmesine de başlanacaktır.”23
Kasım 1918’de Doğu Trakya’nın Türkiye sınırları içinde kalmasını sağlamak amacıyla, Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyetin faaliyetlerini yakınen izleyen Mustafa Kemal Paşa, Trakya’da başarılı olabilmek için Bulgar halkının anlayış ve iş birliğinin sağlanması düşüncesindeydi. 25 Ekim 1919’da Edirne I. Ordu Komutanı Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa’ya gönderdiği telgrafta O, şöyle diyordu:
“Bizim en önemli görevimiz vatanın parçalanmasını önlemek ve milletin bağımsızlığını korumaktır. Bu amacımıza engel olanlar Türkiye’nin düşmanı olan İngilizlerdir. Onlara kendi çıkarlarını düşünen Fransızları da eklemek gerekir. Biz bütün imkanlarımızla düşmana karşı savaşmak kararını almış bulunuyoruz. Bulgarların da aynı düşmanlarla aynı şekilde durumları olduğunu zannetmekteyim. Bunu göz önünde tutarak onlara başarılar diliyor ve onları Yunanlılara karşı giriştikleri harekatta destekliyoruz. Bu durumda iki komşu ülke arasında uzun ömürlü bir iyi komşuluk ilişkisinin kurulması gerekir…”24
Diğer taraftan Bulgarlar da Trakya ve Paşali Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ikinci kongresince (Edirne Kongresi) Milli Kurtuluş Ordusu Komutanı olarak görevlendirilen Cafer Tayyar Paşa ile ilişki kurmaya istekli idiler. Yunanistan San-Remo Konferansı kararlarına dayanarak 14 Mayıs 1920 tarihinden itibaren Batı Trakya’yı işgale başlamıştır. Bu işgal, Doğu ve Batı Trakya halkını üzmüş, Batı Trakya’nın 90 nahiyesinden 48’indeki Türk ve Bulgar halkı birlikte harekete geçerek Yunan işgaline karşı olduklarını ve Vilson Prensipleri gereği bölgedeki halkın oylarına başvurulması gerektiğini savunmuşlardır.25 Ayrıca Batı Trakya’nın Yunanistan tarafından işgal edilmesi Bulgaristan kamuoyunda tepkilere yol açmış, Trakya’daki nüfus ile ilgili istatistikler yayımlanmaya başlanmıştır. İstatistiklerde bölgede en fazla nüfusa Türklerin sahip olduğu belirtilirken, ikinci sırada Bulgarlar, üçüncü sırada da Yunanlılar yer almaktaydı.26
Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, Cafer Tayyar Paşa, Bulgar halkından yardım ve destek görmüştür. Bu cümleden olarak, 1 Nisan 1920 tarihli ve 38 numaralı ordu karargah bülteninde Bulgarlar ve Türkler tarafından 30 çetenin kurulduğu yazılmaktadır. Cafer Tayyar Paşa’nın 1920 Haziran’ında Yunan güçlerine yenilmesi üzerine, 385 subay, 3239 asker ve 22600 sivil halktan oluşan Türk göçmenleri Bulgar sınırına geçmiştir.27
Aleksandır Stamboliyski Hükümeti, Türk askerlerine ve göçmenlerine iki milyon levalık bir yardımda bulunduğu gibi, çoğunu da Burgaz ve Svilengraf bölgelerindeki çiftliklere yerleştirmiştir. Bu arada Bulgar Halk Çiftçi Birliği Hükûmeti’nce çiftçi göçmenlere toprak, tarım aletleri, tohum vb. sağlanmıştır. Ayrıca Türkiye Kızılay Cemiyeti’ne İzmir, Bursa, Trakya ahalisi için Bulgaristan’dan 15 vagonun, 5 vagon kuru fasulye, bir vagon tereyeğı ve beyaz peynir alınmasına izin vermiştir.28
IV. Diplomatik İlişkiler
Yukarıda da değinildiği üzere I. Dünya Savaşı sonrası imzalanan Mondros ve Selanik Antlaşmaları uyarınca, Türkiye’deki Bulgar menfaatleri İstanbul’daki İsveç elçiliğinden, Bulgaristan’daki Türk menfaatleri de Sofya’daki İspanya elçiliğinden yürütülerek, Türkiye ile Bulgaristan arasındaki diplomatik ilişkilere son verilmişti.
Söz konusu yasağa rağmen, her iki ülke arasında doğrudan diplomatik ilişkilerin kurulması yönünde Milli Mücadele’nin ilk gününden itibaren sıcak ilişkilerin başladığını görüyoruz. Bu olumlu gelişmenin oluşumunda, Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri ateşe olarak Sofya’da bulunduğu süre içerisinde kurduğu sıcak ilişkilerin etkisi büyüktür. Nitekim 1920 yılının 30 Nisan’ında Mustafa Kemal Paşa, TBMM adına Bulgar Başbakanı Aleksandır Stamboliyski’ye bir mektup göndermiştir. İstanbul’daki Osmanlı Meclis-i Mebusan’nın 18 Mart 1920 tarihinde İngilizler tarafından basılarak kapatıldığı, birçok milletvekilinin tutuklanarak sürgüne gönderildiği, dolayısıyla Ankara’da bir meclis açmak zorunda kaldıkları ve bu meclisin ülkenin şimdiki ve gelecekteki kaderini ele aldığı belirtildikten sonra mektupta şöyle denilmektedir:
“Barış (Mondros Ateşkesi) hükümlerine aykırı olarak hareket edilmesi ateşkesin sonuçları hakkında Türk halkının iyimser olmayışını bir kez daha teyit etmiştir. Bundan dolayı bu harekete karşı Meclis üyelerinin şiddetli protestosunu, Büyük Millet Meclisi tarafından Hazretlerinize bildirmek şerefi ile görevlendirildim.
En yüce bir kurum olduğu tüm medeni milletler tarafından kabul edilen parlementoya, oturumu sırasında saldırıldı. Meclisin protestosuna rağmen, halk temsilcileri cani gibi İngiliz polisi tarafından parlementodan çıkarıldı. Senatörler, milletvekilleri, generaller ve yazarlar evlerinde kelepçelenerek tutuklandı ve sürgüne gönderildiler. Nihayet, resmi ve özel kurumlarımız, sadece daha güçlünün haklılığı prensibine dayanarak, silah kuvvetiyle işgal edildi.
Tüm haklarının çiğnenmesi ve bağımsızlığına yönelik yapılan saldırılar göz önünde tutularak, Türk halkı Ankara’da toplanan temsilcilerinin emriyle ülkenin yönetimini ele geçiren yürütme komitesini seçmiştir.
Yukarıda belirtilen bilgileri Hazretlerinize sunmak suretiyle, 29 Nisan 1920’de Türk halkının dile getirdiği ve meclis tarafından onaylanan isteklerini size bildirmek ile şeref duymaktayım.
1. Hilafet ve Saltanatın meskeni olan İstanbul ve İstanbul Hükümeti Türk halkı tarafından İtilaf devletlerinin esiri sayıldığından, işgal altındaki İstanbul’dan verilen emir ve fetvaların hiçbir hukuki ve dini değerinin olmadığını belirterek ve İstanbul hükümetince yüklenen sorumluluklar halk tarafından geçersiz sayılmıştır.
2. Soğukkanlılığı ve mutedilliğini muhafaza ederek, Türk halkı, hür bağımsız devlet olarak kutsal ve geleneksel haklarını savunmaya karar kılmıştır. Kendi adı ve hesabına sorumluluklar yüklenebilecek temsilcilerine hak vererek, adil ve şerefli bir barışın yapılmasına ilişkin arzularını dile getirmiştir.
3. Ülkede bulunan Hıristiyan ve yabancı unsurlar Türk Milleti’nin himayesindedir. Ancak vatanın güvenliğini tehdit edecek hiçbir faaliyette bulunmamaları gerekmektedir.
Türk halkının haklı isteklerini olumlu karşılayacağınız ümidiyle, Hazretlerinizden yüksek hürmetlerimi kabul etmenizi rica etmekteyim.”29
Fransızca olarak yazılan bu mektup, Stefan Velikov’un da belirttiği gibi “Atatürk’ün Bulgar Hükümeti’ne, Bulgar kamuoyuna yalnızca Türk halkının ulusal kurtuluş savaşının içeriği ve hedefleri konusunda bilgi verme arzusunun bir ifadesi olmayıp, iki hükümet arasında direkt diplomatik ilişkiler kurulması yolunda ilk diplomatik deneme niteliğini de taşımaktadır.”30
Bundan sonra iki ülke arasındaki diplomatik gelişmeler, Milli Mücadele süresince şöyle bir seyir izlemiştir.
1921 Mayıs’ının ikinci yarısında Bulgar Halk Çiftçi Hükümeti, Bulgar Halk Çiftçi Partisi grubundan halk mebusu Angel Grozkov’un başkanlığında bir diplomatik heyeti gizlice Ankara’ya göndermiştir. Yeni Türkiye yöneticileri, Bulgar heyetini Ankara’da büyük bir saygı ve özenle karşılamışlardır. Bulgar heyet üyeleri, başta Eskişehir ve Kütahya olmak üzere cepheleri ziyaret etmişlerdir.31 Bu arada aynı günlerde (24 Mayıs 1921) General Sabuncuyev, TBMM’ince yetkili kılınacak bir zatla, seçilecek bir mahalde veya devlet olunduğu takdirde Trakya ve Makadonya hakkında görüşme isteğinde bulunmuştur.32
Öte yandan Bulgaristan’ın uluslararası durumunun güç olmasına rağmen Stamboliyski Hükümeti Ankara Hükümeti’ne 1921’in başlarından beri Sofya’da resmi bir temsilcisini bulundurmasına olanak sağlamıştır. Bu temsilci, Mustafa Kemal’in en güvenilir kişilerinden Cevat Abbas’tı. (Gürer).33 O, Bulgaristan’dan Kurtuluş Savaşı için ekonomik yardımın gönderilmesini organize etmiştir.34 Ayrıca, Fuat (Balkan) Bey, Ankara Hükümeti tarafından Batı Trakya ve Makadonya’da çetecilik faaliyetleri yapmak üzere görevlendirilmiştir. Yine Şakir (Kesebir) Bey de Doğu Trakya’da Ankara Hükümeti’nin talimatları doğrultusunda faaliyet göstermiştir.35
Bulgar Hükümeti’nin Türk Milli Mücadelesi’ne karşı tutumu Başbakan Stanboliysk’nin 7 Nisan 1921 tarihinde Bulgar millet meclisinde yaptığı konuşmada şöyle dile getirilmektedir:
“İdare bana her zaman ağır gelmiştir. Fakat durum bir ay önce büsbütün ağırlaştı. Çok güç dakikalar geçirdik. Sanki diplomatik bir savaş veriliyordu. Öyle şartlar doğdu ki, siyasi, askeri ve mali komisyonlarla şiddetli mücadeleler yapmak gerekti. Bizim için bu güç çalışma ve çatışmalar nereden doğdu? Bunun dünya olayları içinde derin detayları ve ortalıkta belirli olan sebebleri vardır. Görünen sebeplerden bu ağır durumu meydana getirenler şunlardır: Kemal Paşa’nın Bulgaristan’da bazı temsilcileri vardır. Bu durum büyük sorunlar yaratmıştır. Müttefiklerin büyük kuvvetlerinin bulunduğu İstanbul’dan buraya Kemalist temsilciler gelmiştir. Bu şahıslara izin verilmiştir. Bunların neden geldikleri soruluyor. Size soruyorum, hangi uluslararası antlaşma bizi onları kovmaya mecbur edebilir? Onlar Yunanistan ile savaştalar. Bulgaristan’da az mı Rum var? Biz esir bir ülke mi yoksa bağımsız bir ülke miyiz? Biz buraya gelmiş ve hiçbir kötülük yapmayan insanları kovabilir miyiz?”36
Öte yandan Bulgar Hükûmeti Aralık 1922’de de Türkiye ile iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerinin kurulması için Dimitr Açkov başkanlığında bir diğer Bulgar heyeti yine gizlice Ankara’ya gönderilmiştir.37
Düşmanın Anadolu’dan atılması sonrasında da iki ülke arasında iyi komşuluk ve dostluk arzusu devam etmiştir. Aleksandr Stanbolisky hükûmeti, yeni Türkiye’nin Balkanlar’da artan önemini değerlendirerek, 1923 başlarında, Edirne Başkonsolosu T. Markov’a, Ankara’ya gidip iki hükümet arasındaki ilişkilerin gelişmesi konusunda bilgi almasını istemiştir. 21-31 Ocak 1913 günlerinde İzmir’de gerçekleşen Mustafa Kemal-T. Markov görüşmesi dostane bir hava içerisinde geçmiştir.
Stamboliyski’ye yazılı olarak sunduğu 8 Şubat 1923 tarihli raporunda belirtildiği gibi T. Markov sözlerinin başında iki ülke arasındaki ilişkiler için son derece önemli bulduğu şu ön koşulları dile getirmiştir:
“İki halkın köken birliği, nice yıllar tarihi beraberliği, çilelerinin ve düşmanlarının ekonomik ve politik çıkarlarının ortaklığı, umum düşmanlara karşı birlikte savaşma gerekliliği, Bulgaristan’da kalabalık bir Türk nüfusun varlığı ve Bulgaristan’ı, İstanbul’un Batı’dan en güvenilir müdafisi yapan iki komşu devletim coğrafi konumu gibi konular…”
Bundan sonra T. Markov, Bulgar hükûmetinin çözümü için Türk hükûmetinin desteğine ihtiyaç duyduğu sorunlar üzerinde duruyor ve özellikle şu sorunlara değiniyor:
Bulgaristan’ın Batı Trakya üzerinden Ege Denizi’ne çıkış yolu isteğine Türkiye’nin daimi bir diplomatik destekte bulunması; her Türk’ün Tuna’ya, her Bulgar’ın Bağdat’a kadar serbest ticaret ilişkilerinin kurulması; Batı Trakya, Makadonya, Dobruca göçmenleri ile nüfusu son derece artan Bulgaristan’ın Doğu Trakya göçmenlerinin bir kısmının eski yerlerine gönderilmesi vs. idi.
Bulgar temsilcisinin önerilerini dikkatle dinleyen Mustafa Kemal Paşa, Bulgaristan’ın Türkiye’ye karşı saldırganlık niyeti olmadığı sürece ortaya atılan meselelerin kolay çözümleneceğini dile getirmiştir. Atatürk, Türkiye’nin Bulgar halkına karşı büyük sempati beslediğini, Bulgar halkı tarafından Trakya Türk göçmenlerine gösterilen sıcak karşılayış ve Bulgaristan Türkleri’nin sahip oldukları büyük özgürlüklerden haberdar olduğunu önemle belirtmiştir. O sözlerine devamla şunları belirtiyor:
“Ancak iki ülke halkı arasındaki dostluk hem Türkiye’yi hem de Bulgaristan’ı daha güçlü ve daha bağımsız kılacaktır… Batı Trakya konusunda ise Türkiye Bulgaristan’a destek vermeye hazırdır.” Nihayet Atatürk, iki devlet arasında normal diplomatik ilişkilerin acilen kurulması yönünde atılımların yapılması isteğinde bulunmuştur.38
Sonuç
Türk halkının Anadolu ve Trakya’daki savaşına gösterilen yardım ve destek, Bulgar kamuoyunun Mustafa Kemal’in davasına ve savaşına yaklaşımını açıkça gözler önüne sermektedir. Milli Mücadele’de Trakya’da şahsen birçok Bulgar’ın da katılışı, özellikle belirtmeye değerdir.
İzmir’de T. Markov ve Atatürk arasında görüşmeler, Bulgaristan ile Türkiye arasında iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerinin kurulmasında her iki devletin alakasını pekiştirmiştir. Bulgaristan ile Türkiye arasındaki diplo
matik ilşkilerin artırılarak geliştirilmesi, daha sonraki günlerde ve aylarda da gündeme gelmiştir. Bulgar Başbakanı Stamboliysk Lozan’da İsmet Paşa ile yaptığı görüşmede barış antlaşmasının imzalanmasından sonra Sofya veya İstanbul’da bir konferans düzenlenmesini istemiştir.39 Mayıs 1923’te de Türk hükûmeti iki devlet arasında normal diplomatik ilişkilerin kurulmasını önermiştir. Ancak İtilaf devletlerinin baskısı ve 9 Haziran 1923 askeri darbesi sonucu Aleksandr Stanboliysk hükûmetinin düşürülmesi sebebiyle Bulgaritan ile Türkiye arasında resmi, diplomatik ilişkilerin kurulması gecikmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, Bulgaristan ile Türkiye arasında 1925 yılında ilk savaş sonrası Dostluk Antlaşması, 1928’de Ticaret Antlaşması, bir yıl sonra ise, yani 1929 yılında Tarafsızlık, Arbitraj ve Uzlaşma Antlaşması imzalanmıştır. 1931 sonlarında Bulgaristan Başbakanı Muşanov Ankara’yı ziyaret etmiştir. 1933 yılının ikinci yarısında İsmet İnönü’nün başkanlığında bir Türk heyeti Bulgaristan’a gitmiştir. Türkiye Başbakanını Bulgar kamuoyu içtenlikle karşılamış ve bu ziyaret sırasında Dostluk Antlaşması’nın süresi uzatılmış ve iş birliğine yönelik girişimler belirlenmiştir.
Sonuç olarak, Milli Mücadele esnasında kurulan Bulgar-Türk ilşkileri, kuşkusuz, Bulgar ve Türk halkları arasında iş birliğini, yakınlaşmayı olumlu yönde etkilemiştir. Bu ilişkiler Atatürk döneminde daha büyük bir canlılık kazanmıştır.
1 Bu konuda bkz., T. G. Djuvara, Cent Projets de Partage de La Turguie, Paris 1884. Bu eserin büyük kısmını, Yakup Üstün, Türkiye’yi Parçalama Planları (Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, Ankara, 1993) adı altında yayımlamıştır.
2 Faransızların La Question d’Orient, İngilizlerin Easten Question, Almanların Qrientalische Frage, Rusların Vostocnıy Vopros dedikleri ve 1815 Viyana Kongresi esnasında ilk defa kullanılan Şark Meselesi tabiri şimdiye kadar sadece bir türlü tarif edilmiş değildir. Fakat muhtelif tarihçilerin birbirinden ayrı muhtelif tarifleri arasında çok yakın benzerlikler vardır. Bu bakımdan Şark Meselesi bazı farklılıklarla umumiyetle aynı görüş çerçevesi içinde mütalâa edilmektedir. Örneğin; Fransız tarihçi Dirault’a göre Şark Meselesi, “Ehli İslâm ile gayri müslimlerin kavgasıdır. ” (Edward Dirault, Şark Meselesi, Trc. Nafiz, İstanbul 1328, s. 17). Ali Kemal de Şark Meselesi, mesele-i diniyyedir” diyerek Dirault’un görüşünü teyit etmektedir. (Ali Kemal, Şark Meselesi’ne Methal, Mısır 1900, s. 1). Ahmet Sahip de Şark Meselesi’ni Osmanlı-Rus mücadelesi olarak tanımlamaktadır. (Ahmet Sahip, Tarihi Meşrutiyet ve Şark Mesele-i Hali Hazırı, İstanbul 1328, s. 5). Bir başka Fransız tarihçisi Albert Sorel, “Türkler Avrupa’ya ayak bastığı günden beri Şark Meselesi zuhur etti.” diyerek meselenin aslında bir Türk Meselesi olduğunu vurgulamaktadır. (Albert Sorel, La Question d’orient, Paris 1889; Mesele-i Şarkiyye, trc. Yusuf Ziya, İstanbul 1911, s. 6). Nitekim Poul Horie de Şark Meselesi’ni “Türkiye’nin parçalanması” olarak tanımlamaktadır. (Poul Horie, Türkiye Nasıl Paylaşıldı? Kaynarca Muahedesinden Son Felaketimize Kadar Şark Meselesi, Neşreden İbrahim Hilmi, İstanbul 1329, s. 5). Ayrıca bkz., Yusuf Akçura, Tarih-i Siyasiye Notları (Şark Meselesi), İstanbul 1336; Enver Ziya Karal, “Namık Kemal ve Şark Meselesi”, Namık Kemal Hakkında, DTCF Yayını, İstanbul 1942; Cevdet Küçük, “Şark Meselesi Hakkında Önemli Bir Vesika”, Tarih Dergisi, Sayı: 32 (Mart 1979); Bayram Kodaman, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan II. Abdılhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul 1983; Abdülhaluk M. Çay, “Şark Meselesi veya Emperyalistlerin Türk Politikası”, Türk Kültürü, Sayı: 350 (Haziran 1992); Ali Sarıkoyuncu, “Şark Meselesi ve Tarihsel Gelişimi”, Askeri Tarih Bülteni, Sayı: 36 (Şubat 1994).
3 Devrin Yazarlarının Kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, Hazırlayanlar: Mehmet Kaplan-İnci Enginün-Birol Emil-Necdet Birici-Abdullah Uçman, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1992, C. I, s. 92.
4 Bayrak Kodaman, “Amasya Protokolü”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, S. 16 (Haziran 1986), s. 20.
5 Mete Tuncay, TC’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), 2. Baskı, İstanbul 1989, s. 219; Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele’de Din Adamları I, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara 1999, s. 1 vd.
6 Bulgar Türkleri’nin adına tarihte ilk defa milattan sonra 482 tarihinde rastlanmaktadır. Batı Hun İmparatoru Attilla’nın 453’te ölümü sonrası Hun birliği çözülmüş, bunun üzerine Kafkaslar’dan Tuna’ya kadar Karadeniz’in kuzeye uzanan bölgelerde Bulgar Türkleri siyasi birliklerini kurmuşlardır. (Nimet Akdes, Kurat, “Bulgaristan”, İslam Ansiklopedisi, C. II, İstanbul 1979, s. 796; İbrahim Kafesoğlu, Bulgarların Kökeni, Ankara 1985, s. 3-9).
7 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1972, s. 163-164.
8 Düstur, 2. Tertip, C. 7.
9 Esasen İttihatçılar, Batı Trakya’nın İstanbul Antlaşması ile elden çıkmasını içlerine sindirememişlerdir. Bu yüzden İttihat ve Terakki Hükümeti, Batı Trakya’yı kurtarmak için I. Dünya Savaşı sırasında girişimlerde bulunmuştur. Hatta Enver Paşa, savaş süresince Süleyman Askerî Bey’i Batı Trakya’da muhacirin müdürü olarak görevlendirmiştir. (Tevfik Bıyıkoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, C. I, Ankara 1987, ss. 89-90).
10 Binbaşı Mustafa Kemal’in Sofya Askeri Ataşesi olarak atanmasını, Enver Paşa ile olan fikir ayrılıklarına bağlayanlar da vardır. (Bkz., Muzaffer Erendil, Askeri Yönüyle Atatürk, Ankara 1981, s. 22; Altan Deliorman, Mustafa Kemal Balkanlarda, Türkiye Yayınları, İstanbul, 1959, ss. 1-2). Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu ve Uluğ İğdemir’e göre Binbaşı Mustafa Kemal daha önce aynı orduda görev yaptığı ve arkadaşı olan Safya Elçisi Fethi (Okyar) Bey tarafından Genelkurmay’dan istenmiştir. (Fahrettin Kırzıoğlu, “Atatürk’ün Bilinmeyen Bir Mektubu Ocak 1914”, Atatürk Haftası Armağanı, Genelkurmay Başkanlığı Yayını, Ankara 1989, s. 9; Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı (1881-1938), C. I, Ankara, 1980, s. 30, 32). Şevket S. Aydemir’e göre Mustafa Kemal’in Sofya Askeri Ataşeliğine atanması siyasi bir sürgündür. (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam (Mustafa Kemal’in Hayatı), C. I, 4. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, tarihsiz, s. 185).
11 Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, İstanbul 1984, s. 116.
12 Azmi Süslü-Mustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah Arkadaşları Atatürk Araştırma Merkezi Şeref Üyeleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yayını, Ankara 1999, s. 3.
13 Musta Kemal’in Sofya Askeri Ataşesi olarak İstanbul’a gönderdiği 200’ün üzerindeki raporlardan bazıları için bkz., Atatürk Haftası Armağanı (10 Kasım 1975), Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Atatürk Serisi, No: 4, Ankara, 1975, s. 1 vd. Raporların tamamı için bkz., Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) Arşivi, 1650 ve 1660 Nolu Klasörlerdeki dosyalar.
14 Tuğlacı, P., a.g.e., s. 116.
15 Tuğlacı P., a.g.e., s. 117. Ayrıca General Goleman Boyaciyev’in mektubunun tamamı için bkz., T. C. Cumhurbaşkanlığı Arşivi, A: III-7, D: 18, F: 66-1.
16 Mustafa Kemal (Atatürk)’in “Mukaddes Aleksandr” nişanı ile ödüllendirildiği Bulgar Nişanları Kançılaryası Sekreterliği’nce Türk Genelkurmay Başkanlığına hitaben yazılan 21 Şubat 1915 tarihli yazıyla bildirilmiştir. Bu yazıda şöyle denilmektedir:.
“Bulgar Nişanları Kançılaryası, Çar Hazretleri’nin Sofya’daki Osmanlı Devleti Elçiliği’nde sabık askeri ataşesi olan Kurmay Yarbay (Mustafa) Kemal Bey’i “Aziz Aleksandr” nişanından komutanı haçı ile ödüllendirmeyi
lütfettiğini, Genelkurmaya bildirmekle şeref duymaktadır.
İlgili makama havale edilmek ricası ile, söz konusu ödül ve nişan alametleri bir arada gönderilmektedir. Ayrıca berat, ilaveten gönderilecektir. ” (TsDİA (Bulgaristan Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Arşivi), fo d: 24, op: III., a. e. 49, n. 225) Ayrıca bkz., Ek: I.
17 Tuğlacı, P., a.g.e., s. 116.
18 Mustafa Kemal’in Sofya’daki çalışmaları için bkz., Tahsin Ünal, “Mustafa Kemal’in Ataşe Militerliği”, Türk Kültürü, Sayı: 90 (Nisan 1970), s. 361 vd; Cemalettin Taşkıran, “1913’te Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya’daki Faaliyetleri ve Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-Bulgar İlişkileri”, Askeri Tarih Bülteni, Yıl: 23, Sayı: 43 (Ağustos 1998), s. 1-23.
19 İbrahim Kamil, Kurtuluş Savaşı İle İlgili Bulgaristan Diplomatik Belgeleri, Doktora Tezi (Basılmamış), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1996, s. 31.
20 San Remo kararlarına göre; Irak ve Filistin’de İngiliz; Suriye’de bir Fransız mandası kuruluyor. Güney ve Güneydoğu Anadolu’da Anadolu içlerine kadar uzanan İtalyan ve Fransız nüfuz bölgeleri meydana getiriliyor, İngilizlerin himayesi altında bir Kürdistan teşkil olunuyordu. Ayrıca Doğu Anadolu, altı vilayet dahil Ermenilere, İzmir ile Batı Trakya ve Doğu Trakya’nın büyük kısmı Yunanlılara veriliyor, Boğazlar da uluslararası bir komisyona bırakılıyordu. (Selehattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. III, Ankara 1978, s. 149).
21 Sevr Antlaşması hakkında bilgi için bkz., Erim, Nihat, Devletler Arası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1953, C. 1, s. 525-691.
22 Tuğlacı, P., a.g.e., s. 119.
23 TsDİA, fond 176, op. 4, a.e. 2401, 1. 144.
24 Tuğlacı, P., a.g.e., s. 119.
25 Bıyıkoğlu, T., a.g.e., C. I, s. 317.
26 Kamil, İ., a.g.e., s. 92.
27 TsDİA, fond 176, op. 4, a.e. 1292, 1. 16-50.
28 Velikov, Stefan, “Kemal Atatürk ve Bulgaristan”, VII. Türk Tarihi Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1983, s. 1872.
29 TsDİA, fond 176, op. 4, a.e. 551, h 152-179.
30 Velikov, Stefan, “Kemal Atatürk ve Bulgar-Türk İlişkileri”, IX. Türk Tarihi Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989, s. 1956.
31 A.g.m., gös. yer.
32 T. C. Ankara Üniveristesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arş., Kl: 51, Belge No: 131.
33 A.g.m., s. 1956-1957.
34 Hakov, Cengiz, “Atatürk ve Bulgaristan ile Türkiye Arasında Yeni Siyasal-Diplomatik Münasebetler”, Uluslararası İkinci Atatürk Sempozyumu (5-11 Eylül 1991, Ankara), C. II, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1996, s. 1273.
35 Kamil, İ., a.g.e., ss. 100-108.
36 Pars, T., a.g.e., s. 121.
37 TsDİA, fond 176, op. 4, a.e. 2577, 1. 1-g.
38 TsDİA, fond 176, op. 4 a.e. 2976, n. 2-16.
39 TsDİA, fond 176, op. 4 a.e. 2577, n. 151.
A. Arşiv Vesikaları
1. T. C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi.
KL: 51, Belge No: 131.
2. T. C. Cumhurbaşkanlığı Arşivi.
A: III-7, D: 18, F: 66-1.
3. Bulgaristan Devlet Genel Müdürlüğü Arşivi.
TsDİA, fond, 24, op. 111, a.e. 49. N. 225.
TsDİA, fond, 176, op. 4, a.e. 2401, 1. 144.
TsDİA, fond, 176, op. 4, a.e. 1292, 1. 16-50.
TsDİA, fond, 176, op. 4, a.e. 551, h. 152-179.
TsDİA, fond, 176, op. 4, a.e. 2577, 1. 1-9.
TsDİA, fond, 176, op. 4, a.e. 2976, n. 2-16.
TsDİA, fond, 176, op. 4, a.e. 2577, n. 151.
B. Kitap ve Makaleler
ATATÜRK Haftası Armağanı (10 Kasım 1975): Genelkurmay Harp Başkanlığı Yayını, Ankara 1975.
AYDEMİR, Ş., SÜREYYA: Tek Adam (Mustafa Kemal’in Hayatı), C. 1, 4. Basım, İstanbul tarihsiz.
BIYIKOĞLU, Tevfik: Trakya’da Milli Mücadele, C. I, Ankara 1987.
ÇAY, Abdülhaluk, M.: “Şark Meselesi veya Emperyalistlerin Türk Politikası”, Türk Kültürü, Sayı: 350 (Haziran 1992).
HAKOV, Cengiz: “Atatürk ve Bulgaristan ile Türkiye Arasında Yeni Siyasal-Diplomatik Münasebetler”, Uluslararası İkinci Atatürk Sempozyumu (5-11 Eylül 1991, Ankara), C. II, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1996.
DELİORMAN, Altan: Mustafa Kemal Balkanlar’da, Türkiye Yayınları, İstanbul 1959.
DİRAUT, Edward, Şark Meselesi, Çev: Nafiz, İstanbul 1328.
DJUVARA, T. G.: Cent Projets de Portaga de la Turquie, Paris 1884.
ERENDİL, Muzaffer: Askeri Yönleriyle Atatürk, Ankara 1981.
ERİM, Nihat: Devletler Arası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri, Ankara 1953.
IĞDEMİR, Uluğ: Atatürk’ün Yaşamı (1881-1938), C. 1, Ankara 1980.
KAFESOĞLU, İbrahim: Bulgarların Kökeni, Ankara 1985.
KAMİL, İbrahim, Kurtuluş Savaşı İle İlgili Bulgaristan Diplomatik Belgeleri, Doktora Tezi (Basılmamış), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1996.
KIRZIOĞLU, Fahrettin: “Atatürk’ün Bilinmeyen Bir Mektubu”, Atatürk Haftası Armağanı (Ocak 1914), Genelkurmay Başkanlığı Yayını, Ankara 1989.
KODAMAN, Bayram: Şark Meselesi Işığı Altında II. Abdülhamit’in Doğuanadolu Politikasi, İstanbul 1983.
, “Amasya Protokolü”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 16 (Haziran 1986).
KURAT, Nimet, Akdes: “Bulgaristan”, İslam Ansiklopedisi, C. II, İstanbul 1979.
TAŞKIRAN, Cemalettin: “1913’te Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya’daki Faaliyetleri ve Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-Bulgar İlişkileri”, Askeri Tarih Bülteni, Yıl: 23, Sayı: 43.
TANSEL, Selahattin: Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. III, Ankara 1978.
TUĞLACI, Pars: Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, İstanbul 1984.
SARIKOYUNCU, Ali, “Şark Meselesi ve Tarihsel Gelişimi”, Askeri Tarih Bülteni, Sayı: 36 (Şubat 1994),
SÜSLÜ, Azmi-BALCIOĞLU, Mustafa: Atatürk’ün Silah Arkadaşları, Atatürk Merkezi Şeref Üyeleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 1999.
STEFAN, Velikov: “Kemal Atatürk ve Bulgaristan”, VII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1983.
, “Kemal Atatürk ve Bulgar-Türk İlişkileri”, IX. Türk Tarihi Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1989.
ÜNAL, Tahsin: “Mustafa Kemal’in Ataşe Militerliği”, Türk Kültürü, Sayı: 90.
Dostları ilə paylaş: |