YEDİNCİ MESELE KABİR AZABINI, KABRİN MÜ'MİNLER İÇİN GENİŞLEMESİNİ,KÂFİRLER İÇİN DARALMASINI YADA CEHENNEM ÇUKURLARINDAN BİR ÇUKUR YA DA CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇE OLMASINIÖLÜNÜN KABİRDE OTURMAMASI, BULUNMAMASINI İNKAR EDEN ZINDIK VE MÜLHİDLERE KARŞI VERİLECEK CEVABIMIZ NEDİR?
Bu konu bu soruları sorana cevaptır.
Mülhid ve zındıklar diyorlar ki: "Kabirlere bakıyoruz; orada kör ve sağır ellerinde demirden topuzlar melekler göremiyoruz. Ayrıca kabirlerde yılanlar, çıyanlar ve tutuşmuş ateşler de yok. Defalarca kabirlere gidip geliyoruz hiçbir değişikliğe rastlamıyoruz. Ölünün kabir hayatını öğrenmek için gözlerine cıva, göğsüne de hardal koyuyoruz, bakıyoruz ki koyduğumuz gibi duruyor. Kazdığımız mezarda küçülme ve büyüme olmadığı halde mezar nasıl son derece genişleyebiliyor ya da daralabüiyor? Yahutta ölüyle ünsiyet kuran veya ona azap eden melekleri, suretleri alacak kadar kabrin genişlemesi nasıl oluyor? "Aynı düşüncede olan bid'at ve dalalete düşmüşler de akla ve hisse aykırı görünen şeyleri söyleyen kişi kesinlikle görüşünde hatalıdır" dedikten sonra "uzunca bir zaman kabirde yatan kemikleşmiş vücuda bakıyoruz, ona ne bir sual sorulmuş ne de cevap istenmiş. Beden atıl vaziyette olduğu gibi onu yakan ateş de yok. Meselâ, yırtıcı hayvanların parçaladığı kuşların delik deşik ettiği bir kimsenin uzuvları yırtıcı hayvanların, kuşların ve yılanların karınlarında rüzgârın da önünde savrulmuşken dağılmış bu parçalar, nasıl birleştirilerek sorguya çekilebilecek? Yine vücudu paramparça olmuş bir kimseye iki sual meleğinin gelmesi nasıl düşünülebilir? Sözkonu-su kabir nasıl cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarmdan bir çukur olabilir? Ölünün kemilerini birbirine geçirecek kadar kabrin daralması nasıl olur? İşte bu konu sözkonusu sorulara cevap olacaktır. 240
FASIL
Birinci Mesele: Hiçbir peygamber aklın muhal gördüğü, meydana gelmesinin kesinlikle muhal olabileceğine hükmettiği şeylerden haber vermemiştir. Getirdikleri şu iki kısma uygundur:
1- Akıl ve fıtrat getirilen vahyi doğrular.
2- Berzah, kıyamet günüyle ilgili açıklamalar, sevap ve azabın mahiyetleri gibi konularda mücerret akılla kavranamayacak gaybla ilgili haberler. Haddizatında akıl bu şekildeki haberleri muhal saymaz. Akıl tarafından muhal görülen haber şu iki şeyden uzak değildir: Ya akla gösterilen haber peygamberlerin getirdiği söylenen yalan bir haberdir. Ya da akıl bozuktur, fasittir. Yani kendini akıllı gören birinin hayali, şüphesidir. Konuyla ilgili Yüce Allah buyuruyor ki: "Rabbin tarafından sana indirilen ilme sahip olanlar Kur'ân'ın hak bir söz olduğunu bilirler; Aziz ve Hamid olan Allah'ın doğru yolunu gösterirler" 241 Yine "Kur'ân'ın Allah tarafından hak ile indirildiğini bilen âmâ bir kişi gibi midir?"242 Yine "Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler sana indirdiğimiz kitap ile sevinirler. Ama bunların içinde Kur'ân'ın birazını kabul etmeyenler de vardır." 243 Oysa ki nefis muhal şeyden dolayı sevinmez Yine âyeti celîlede: "Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerde olan dertlere şifa, mü'minler içinse bir rahmet, hidayet gelmiştir. De ki: "Bütün bunlar Allah'ın fazlıyla ve rahmetiyledir. İşte bundan dolayı sevinsinler" 244 Muhal, şifa veren olmadığı gibi hidayet, rahmet ve kendisiyle sevinilecek bir şey de değildir. Kalbi hakka ısınmamış, ayağı da İslâm üzere sabit olmayan kişinin yapacağı şey zaten şek ve şüphedir. 245
FASIL
İkinci Mesele: İfrat ve tefrite kaçmadan, Rasûlullah'ın ne kastettiğini anlamak. Rasûlullah'ın sözü, aklın imkan vermediği birşeye hamledilme-meli, bir yere bağlanmadan hidayet ve hakikat olduğunu anlamalıdır.
Bu gerçeği ihmal etmek, batıldan da haktan da yüz çevirerek yalnızca Allah'ın bilebileceği bir hususa göz dikmek yanlışın kaynağıdır. Ayrıca kötü ve yanlış anlayışın Allah ve Rasûlü'nden geldiğine inanmak, İslâm'da ortaya çıkmış bütün bid'at ve sapıklıkların temelidir. Usulde ve furuda her yanlışın da temelidir bu. Bir de buna kötü amacı eklerseniz görürsünüz ki bazı hususlarda âlimde güzel niyetine rağmen, kötü anlayış olabileceği gibi âlime uyan kimsede kötü niyet bulunabilmektedir. Müslümanların içine düştüğü bu meşakkat nedir? Allah'ın yardımı beklenir.
Kaderiyye, 246 Mürcie, 247 Hariciyye, 248 Mutezile, 249 Cehmiyye, 250 Rafiziyye 251ve diğer bidatçı mezheplerin bidati, Allah ve Rasûlü hakkındaki kötü anlayışlardan kaynaklanmaktadır. Öyle ki din böyle batıl anlayışları olan insanlara ellerine düşmüş. Sahabe ve tabiinin Allah ve Rasûlü'ne uygun anlayışları se bir kenara atılmış, kimsenin kafasını kaldırıp da bunlara baktığı bile yok-tur. Bununla ilgili misalleri teker teker anlatacak olursak binlerce misal karşımıza çıkar; bunlarla uğraşmaktan Allah ve Rasûlü'ne uygun anlayış
sahibini bulamayız.
Dediğimiz gayeyi Önce insanların düşüncelerini bilip onu Peygamberlerin getirdiği gerçeklere vuran insanlar bilebilir. Yok eğer peygamberin bildirdiğini kendi inancına vurur, en müsait zanna uyarak meseleyi tahlile girişirse ona söylenecek bir şey bulunmaz. Onu kendi bildiği, tabi olduğu şeyle başbaşa bırakmak dışında çare yoktur. Yüce Allah'tan dalalete düşenlerin bozuk anlayışlardan senioızak tutmasını temenni ederim. 252
FASIL
Üçüncü Mesele: Yüce Allah üç tane dâr yaratmıştır: Dâr-ı Dünya, Dâr-ı Berzah ve Dâr-ı Karar. Her darla ilgili bir takım hükümler koymuştur. İnsanoğlunu beden ve nefisten mürekkep yaratarak dünya ile ilgili hükümleri, dil ve uzuvlardan nefsin isteklerine karşı da olsa meydana gelen fiilere göre ayarlamıştır. Berzah'la ilgili hükümlerse bedenlere uyan ruhlaradır. Dünyada nasıl ki ruhlar bedenlere uyarak bedenlerin sevinciyle sevinmiş, elemiyle üzülmüşse, aynı şekilde Berzah'ta da nimet ve azaba muhatap olan nimet ve azab nedenlerini hazırlayan ruhlara bedenler uyarak nimet ve azapta müşterek olurlar. Bu takdirde Berzah'ta nimet veya azap içine olan ruhlardır. Bedenler zahirdir ama ruhlar ise hafidir. Beden bir manada ruhun kabridir. Berzah'ta ise ruhlar bedenlerin kabri olmakta bu nedenle de Berzah'la ilgili hükümler doğrudan ruha uygulanmakta, nimet ve azap daha sonra ruhlardan bedenlere geçmektedir. Nitekim dünyada iyilik ve kötülük bedene yapılmakta bedenden de ruha geçmektedir. Bu hususu iyice anlayarak içten ve dıştan gelecek şüphelerini böylece gidermen gerekmektedir.
Yüce Allah'tan dünya hayatında bize misaller göstermesi için lütfuyla rahmeti ve hidayetiyle duâ ettik. O da uykudaki kişiyi bize hatırlattı. Uykudaki sevinme ve üzülme hakikatta ruha yöneliktir, bedense ruha tabidir. Rüyada etkilenme o kadar belirginleşir ki beden de bunu hisseder rüyasında yediği bir dayaktan dolayı bağırır, yaranın izi vücudunda görülebilir. Bazan da rüyasında yediği içtiği şeyin tadını ağzında duyar, açlık ve susuzluğu gidebilir.
Bundan daha da garibi rüyasında ayağa kalkar, birini döver, birini yakalar ya da kendini savunur. Oysa ki uykudaki kişi şuursuzdur, normalde
bunları yapamaz. Yani burada ruha yapılan bir işleme hariçten bedende işy, rak eder. Bilfiil bedenin ruha yapılan işlemlere rüyada katılması durumun] da beden uyanır ve hisseder.
Ruh acı çeker veya sevinir; bu durumda ruha uymakla bedene geçinCe Berzah'ta bu daha belirgin olur. Çünkü Berzah'ta ruh bedenden uykuya nis-betle daha da uzaktır, bedenle ilgisi olmakla birlikte ondan tamamen irtibatını kesmez. Haşir günü gelip insanlar kabirlerinden kalkınca azap da nimet de ebedî olarak hem ruha hemde bedene birden uygulanır.
Meseleyi bu konuma getirince Rasûlullah'ın kabir azabı, kabirde nimet ya da azap görmeyi, kabrin genişliğini ve darlığını cehennem çukurlarından bir çukur, cennet bahçelerinden bir bahçe olmasıyla ilgili haberlerin akla uygun olduğunu, şüphe götürmeyecek derecede gerçek olup bu konuda şüphe edenlerin kötü anlayış ve bilgi eksikliğinden şüphe ettiğini anlarsın. Bu konuda şair: "Çoğu insanların, doğru görüşleri kusurlu görmesi, eksik anlayış-larındandır" der.
Bundan daha garibi aynı yatakta yatan iki kişinin durumudur. Birinin ruhu nimetler içinde olur. Uyanınca bu nimet ferahlığı bedenine vurur. Diğerinin ruhu da azap içinde olur. Uyanınca bu da azabın korkusunu bedeninde hisseder. Mühim nokta birbirlerinin ne yaptığının farkına varmamalarıdır. Rüyada bu kadar garip olaylar olabiliyorsa, Berzah'ta daha acaibinin olması normaldir. 253
Dostları ilə paylaş: |