Kariyerinizde rejisörlük mü yoksa daha ziyade oyunculuk mu daha büyük yer kaplıyor?
O dönemler hep oyuncu olarak sahnedeydim. Rejiye gitmemin iki nedeni vardı. Bunlardan ilki, çocuklarım vardı ve oyuncunun hayat stili, ailesi olan biri için çok ağırdı. Bu benim daha çok ailemle olabilmem için tercih ettiğim bir meraktı. Bir diğer sebep de her zaman başkasının anlattığı hikâye içinde bir figüran olmak yerine hikâyeyi anlatan kişi olmak istememdi. Tüm bunlara rağmen çok parlak bir tiyatro kariyerim oldu. Hep başroller oynadım, hiç rol beklemedim. Amerika’da geçen süreç de hep böyleydi. Bu sebeple benim için ikisinin yeri de ayrı diyebilirim. Oyunculuk çok keyifli… Rejide yer alıp bir hikâyeyi anlatabiliyor olmak da öyle…
Bugüne kadar tiyatro alanında yaptığınız çalışmalar arasında sizin için en anlamlı olan hangisiydi?
Reji olarak Shakspeare eserleri sahneye koydum. Onlar benim için çok anlamlıdır. King Lear’ı da sahneye koydum mesela. Lear ile çalışmak insanın çok kutsal bir kitapla çalışması gibidir. Oynadığınız ve sahneye koyduğunuz oyunlar sizin kimliğinizin ve hayatınızın bir parçası olur. Gerçekten oynadığınız roller sizin içinizden uzun süre çıkıp gitmezler.
Şüphesiz her rolü başarıyla sahneliyorsunuz. Fakat bugüne kadar sıklıkla hangi rolleri canlandırdınız?
Çok dramatik ve kuvvetli rolleri canlandırdım. Modern eserlerde bile oynadığım kadınlar çok güçlü ve fantastik kadınlardı. Öyle ki benim Amerika’daki kariyerimin önüne çıkan en büyük zorluktu bu. Bana denk olabilecek erkek oyuncu bulamıyorlardı. Kadın ve erkeğin oyunda dengesi olması gerekir. Özellikle erkek zayıf olursa oyun sarkar. Bu nedenle birçok oyunda rejisörler karşıma çıkaracak erkek oyuncu bulamazlardı. İkili denge konusu beni tiyatroda gerçekten çok zorladı.
Dostları ilə paylaş: |