Borçlar hukuku


XVII. HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN BORÇLAR



Yüklə 183,46 Kb.
səhifə4/5
tarix01.11.2017
ölçüsü183,46 Kb.
#25670
1   2   3   4   5

XVII. HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN BORÇLAR

Hukuk düzeninin hukuki bir sonuç bağladığı fiile hukuki fiil denir. İkiye ayrılır:



  1. Hukuka uygun fiiller

  2. Hukuka aykırı fiiller → Hukuk düzeninin izin vermediği fiillerdir.

Hukuka aykırı bir fiili ile başkasına zarar veren kişi bu zararı tazmin etmek zorundadır. Buna hukuki sorumluluk denir. Hukuki sorumluluk ikiye ayrılır:

  1. Akit içi sorumluluk: Borçlunun sözleşmeden doğan edimi yerine getirmemesiyle alacaklının uğradığı zararı gidermesidir. Buna borca aykırılık da denir.

  2. Akit dışı sorumluluk (haksız fiil sorumluluğu): Bir kişinin aralarında bir sözleşme olmaksızın hukuka aykırı fiili ile başka bir kimseye verdiği zararları tazmin etmekle yükümlü olmasıdır.

Haksız fiil bir borç ilişkisi doğurur. Alacaklı haksız fiile maruz kalan kişi, borçlu haksız fiili yapan kişi, edim ise tazminattır. Haksız fiilin unsurları şunlardır:

1) Hukuka aykırı bir fiil: Kişilerin malvarlığı veya kişilik varlıklarını koruyan davranış kurallarının ihlaline hukuka aykırılık denir. Hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı durumunda hukuka aykırılık ortadan kalkar. Hukuka uygunluk sebepleri şunlardır: Kamu gücünün kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin fiile rıza göstermesi, bilimsel eleştiriler, meşru müdafa, ıztırar (zorda kalma) hali, kendi hakkını korumak için kuvvet kullanma ve üstün özel bir yararın bulunmasıdır.

Meşru müdafa; bir kimsenin gerek kendisinin, gerek başkasının şahıs varlığına veya malvarlığına karşı yapılan haksız ve halen mevcut bir saldırıyı defetmek için tecavüzde bulunana karşı zorunlu bir karşı saldırıda bulunmasıdır. Tecavüz mevcut ve gerçek olmalı ayrıca savunma saldırı ile orantılı bulunmalıdır. Saldırıda bulunan kişinin kusurlu olması aranmaz, hukuka aykırı olması gerekli ve yeterlidir. Bu itibarla, akıl hastası bir kimsenin fiiline karşı, meşru müdafaa mümkündür.

Iztırar hali; bir kimsenin gerek kendisinin, gerek başkasının şahsını veya mallarını derhal meydana gelecek bir tehlikeden kurtarmak için tehlikeyi oluşturmuş olmayan diğer bir kişinin mallarına zarar verilmesi halidir. Meşru müdafadan farklı olarak bu durumda fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi gereği mala verilen zararın tazmini gerekir.

Kendi hakkını korumak için kuvvet kullanma; güvenlik güçlerinin zamanında müdahalesi mümkün değilse ve hakkın ortadan kalkmasını veya kullanımının güçleşmesini önlemek için başka bir yol da bulunmuyorsa, bir kimse hakkını korumak için kuvvet kullanabilir.

2) Kusur: Kendi içinde ikiye ayrılır:

  1. Kast: Hukuka aykırı sonucu önceden görerek bu sonucu istemektir.

  2. İhmal: 2’ye ayrılır:

  • Ağır ihmal: Herkesin normal olarak alacağı tedbirlerde ihmal gösterilmesidir.

  • Hafif ihmal: Ancak dikkatli insanların göstereceği özende ihmal gösterilmesidir.

3) Zarar: Zarar 2’ye ayrılır:

  1. Maddi zarar: Bir kimsenin mal varlığında kendi rızası olmaksızın meydana gelen eksilmeye denir. Fiili zarar ve yoksun kalınan karı kapsar.

  2. Manevi zarar: Haksız fiil nedeniyle kişinin duyduğu elem, acı vs.



4) Hukuka aykırı fiil ile zarar arasında illiyet bağı (sebep-sonuç ilişkisi) bulunmalıdır.

Zarar ile haksız fiil arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Yani haksız fiil genel hayat tecrübelerine ve olayların normal akışına göre böyle bir zarara sebep olabilmelidir.

Bir fiili yapmaktan kaçınma durumunda zarardan sorumlu tutulabilmek için kanunen zarara engel olma ile yükümlü bulunmak şarttır.

Ortak illiyet; hiçbiri tek başına yeterli olmayıp, ancak bir araya gelmek suretiyle zararlı sonucu doğuran sebepler birleşmesine denir.

Yarışan illiyet; birden çok sebeplerden her birinin zararlı sonucu aynı zamanda birbirinden bağımsız olarak tek başına meydana getirmeye elverişli olduğu hallerde söz konusu olur.

Seçimlik illiyet; zararlı sonucu, birden çok sebepten yalnız biri fiilen meydana getirmiş olmakla beraber somut olayda bu sebebin hangisi olduğu bilinemediği durumda ortaya çıkar. Bu durumda kural olarak sorumluluk söz konusu olmaz. Fakat sebeplerin birlik manzarası oluşturması durumunda fiile katılanlar zarar görene karşı sorumlu olurlar.

Önüne geçen illiyet veya farazi illiyet; gerçekleşen türden zararı meydana getirmeye elverişli birden çok sebep bulunmakla birlikte bunlardan yalnız biri zararlı sonucu meydana getirmiştir. Fakat şayet bu sebep, sonucu meydana getirmemiş olsaydı, diğer sebep aynı zararı kesin olarak meydana getirmiş olacaktı.

İlliyet bağını kesen sebepler; mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve 3. kişinin ağır kusurudur.

HAKSIZ FİİLİN HÜKÜMLERİ

Haksız fiilden doğan edim tazminattır. Tazminat ikiye ayrılır:



  1. Maddi Tazminat

  • Aynen tazmin: Ör. kırılan camın yerine yenisinin takılması.

  • Nakden tazmin: Malvarlığında uğranılan eksilmenin para ile giderilmesidir.

Adam öldürülmesi sonucu, ölenin desteğinden yoksun kalan kimseler destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler.

b) Manevi tazminat: Hakim kararında bir miktar paraya hükmedebileceği gibi kararın yayımlanmasına da karar verebilir.

Tazminatın miktarını ve şeklini bizzat hakim belirler. Zararı ve failin kusurunu ispat etmek davacıya düşer. Hakim mağdurun zarara razı olduğu veya zararın doğmasında kusurunun bulunduğu hallerde tazminat miktarını indirebileceği gibi kaldırabilir. Tazminatın miktarı tayin edilirken kusurun ağırlık derecesi ve failin ekonomik durumu da dikkate alınır.

Haksız fiillerden sorumlu olabilmek için temyiz kudretinin varlığı şart ve yeterlidir. Temyiz kudretinden geçici yoksunluk durumunda kişi verdiği zarardan kural olarak sorumludur. Fakat bu duruma kendi kusuruyla düşmediğini ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

Maddi ve manevi tazminat davaları, zarar görenin zararı ve failini öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl, zarar verici fiil veya olayın gerçekleşmesinden itibaren 10 yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar. Tazminat davası, ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü suç oluşturan bir fiilden doğuyorsa, tazminat davasına da söz konusu süre uygulanır.



KUSURSUZ SORUMLULUK

Hukuk sistemimizde haksız fiilden dolayı kural olarak kusur sorumluluğu esası benimsenmiştir. Kusursuz sorumluluk istisnadır.



A) ÖZEL KANUNLARDA DÜZENLENEN KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ:

1) Motorlu taşıt aracı işletenlerin sorumluluğu: Karayolları Trafik Kanunu’na göre, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi doğan zarardan müteselsil olarak sorumlu olurlar. Bu sorumluluğun hukuki niteliği tehlike sorumluluğudur.

İşleten araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet ve rehin alan kişidir.

Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde kazadan itibaren 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve kanun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de uygulanır.

Hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir.



2) Çevreyi kirletenlerin sorumluluğu: Çevre Kanunu’nda düzenlenmiştir.
B) MEDENİ KANUNDA DÜZENLENEN KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ:

1) Ev başkanının sorumluluğu: Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle, onu, gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispatlamadıkça sorumludur.

2) Taşınmaz malikinin sorumluluğu: Bir taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse, durumun eski hale getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir.

Medeni Kanun’da ayrıca, tapu sicilinin ve kişisel hal sicillerinin hukuka aykırı tutulmasından doğan zararlardan devletin kusursuz olarak sorumlu olması esası benimsenmiştir.


C) BORÇLAR KANUNU’NDA DÜZENLENEN KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ:

1) Temyiz kudretinden sürekli olarak yoksun olanların sorumluluğu: Bu kişiler kural olarak haksız fiilleriyle başkalarına vermiş oldukları zararlardan sorumlu değildirler. Fakat hakkaniyet gerektiriyorsa sorumlu tutulmaları mümkündür.

2) Başkasını çalıştıranın sorumluluğu: Borçlar hukukunda çalıştırılan kişinin işin görülmesi sırasında başkalarına vermiş olduğu zarardan, onu çalıştıranın sorumluluğu iki ayrı maddede düzenlenmiştir (BK 55 ve 100). Bu iki madde arasındaki farklar şunlardır:

a) BK 55, sadece sözleşme dışı sorumlulukta uygulanırken, BK 100, sözleşme sorumluluğunda uygulanır.

b) BK 55’te adam çalıştırana kurtuluş beyyinesi getirme olanağı tanınmışken, BK 100’de yardımcı şahıs kullanana böyle bir imkan verilmemiştir. Borçlunun, yardımcı şahsın fiilinden doğan zararı tazmin yükümlülüğünden kurtulabilmesi için, borca aykırı davranışta kendisinin ve yardımcı şahsın bir kusuru olmadığını ve ayrıca borcu kendisi ifa etseydi (yardımcı şahsın fiilini bizzat yapsaydı), kendisinin de kusurlu sayılmayacağını, kendi bilgi ve tecrübesinin de so­nucu değiştirmeyeceğini ispat etmesi gerekir.

c) BK 55’te adam çalıştıranla çalıştırılan kişi arasında bir bağımlılık ilişkisi aranırken, BK 100’de yardımcı şahıs kullananla yardımcı şahıs arasında böyle bir ilişkiye gerek yoktur.

d) BK 55’e göre çalıştırılan kişinin kendisine verilen işin görülmesi sırasında meydana gelen zarardan sorumluluk söz konusu iken, BK 100’e göre, hem borcun ifası hem de bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılması sırasında verilen zararlardan sorumluluk söz konusudur.

e) BK 55’te zamanaşımı süresi 1 ve 10 yıl iken, BK 100’de bu süre 10 yıldır.

Sözleşmeden doğan bir borcun ihlali, aynı zamanda bir haksız fiil oluşturuyorsa, zarar gören hem adam çalıştıranın ve hem de ifa yardımcılarının sorumluluğu hükümlerine dayanabilir.



3) Hayvan idare edenlerin sorumluluğu: Bir hayvan tarafından verilen zararı o hayvan kimin idaresindeyse, o kimse kusursuz olsa bile karşılamak zorundadır. Bu sorumluluk da özen gösterme yükümlülüğünün ihlaline dayanır.

Hayvan idare edenin mutlaka hayvanın maliki olması şart değildir. Hayvan idare edenin de kurtuluş beyyinesi getirmesi mümkündür.



4) Bina ve diğer yapı eseri maliklerinin sorumluluğu: Bir bina veya yapı eserinin (tünel, kanal, elektrik direği, yol, inşaat iskelesi, kuyu, bahçe duvarı) maliki o şeyin yapılışındaki bozukluk veya bakımındaki noksanlık sebebiyle başkalarının uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

Bina veya yapı eseri malikine sorumluluktan kurtulma imkanı tanınmamıştır.


XVIII. SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR

Bir kimsenin mal varlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine zenginleşmesine sebepsiz zenginleşme denir. Şartları şunlardır:



  1. Zenginleşme

  2. Fakirleşme

  3. Zenginleşme ile fakirleşme arasında illiyet bağı

4) Zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmaması: Hukuki sebebin geçerli olmaması ve borç olmayan şeyin ödenmesi, hukuki sebebin gerçekleşmemiş olması, ve hukuki sebebin ortadan kalkması haklı sebebin olmadığını belirtir.

Sebepsiz zenginleşmenin hükümleri: Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç, geri verme (iade) borcudur. Geri verme borcunun kapsamı sebepsiz zenginleşenin iyi niyetli olup olmamasına göre değişir. Sebepsiz zenginleşen iyi niyetliyse; geri verme anında elinde kalmış olan miktarı vererek borcundan kurtulur, elinden çıkmış olan kısmı vermekle yükümlü değildir. İyiniyetli sebepsiz zenginleşen iade konusu şey için yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri isteme hakkına sahiptir. Sebepsiz zenginleşen kötü niyetliyse; malvarlığında meydana gelen çoğalmayı tamamen iade ile yükümlüdür. Bu kişi iade halinde, ancak yaptığı zorunlu giderlerin ödenmesini isteyebilir. Yaptığı yararlı giderlerden, yalnızca geri verme zamanında elde kalan değer fazlası oranındaki miktar kendisine ödenir. Lüks giderler eşyadan sökülüp alınabiliyorsa her iki sebepsiz zenginleşen de bu giderleri ayırıp alabilir.

Sebepsiz zenginleşmede fakirleşen taraf verdiğini geri istemeye hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren 10 yıl içinde sebepsiz zenginleşme davası açabilir. 1 ve 10 yıllık süreler zamanaşımı süreleridir. Zamanaşımına uğramış olan bir borcun ödenmesi, ahlaki bir görevin yerine getirilmesi ve hukuka veya ahlaka aykırı bir amaç için ödemede bulunulması durumlarında sebepsiz zenginleşme davası açılamaz.

Sebepsiz zenginleşme davası, ayni dava değil kişisel nitelikte bir dava olduğu için yalnız borçlu ve mirasçıları aleyhine açılabilir.

XIX. BORÇLARIN İFASI

İfa borç ilişkisini sona erdiren ve borçlunun borcunu sözleşmeye uygun olarak yerine getirmesini (usulüne uygun ifa) ifade eden bir kavramdır.

Borcun konusu ne ise ifa da kural olarak o konuya ilişkin olmalıdır. Fakat ifa yerine edim olarak borcun konusu olan şeyden başka bir şey alacaklıya önerilir ve alacaklı tarafından da kabul edilirse ifa gerçekleşmiş sayılır. Buna ifa yerine geçen edim denir.

İfa amacıyla yapılan edimde ise; alacaklıya borcun konusu olan şeyden başka bir şey teklif edilmekte alacaklının da kabulüyle söz konusu şey paraya çevrilmekte ve borç çevrilen miktar uyarınca sona ermektedir.

Borcun bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının bir menfaati bulunmadıkça borçlu borcunu bizzat ifa etmek zorunda değildir.

Şayet borcun tamamı muaccel olmuşsa (vadesi gelmişse) ve herhangi bir uyuşmazlık da bulunmuyorsa bu durumda alacaklı kısmi ifayı kabul etmek zorunda değildir. Bu kuralın aksi sözleşme ile kararlaştırılabilir. Sözleşmede belirtilmemiş olsa bile hakkaniyet gereğince de kısmi ifa söz konusu olabilir.

SEÇİMLİK BORÇ – SEÇİMLİK YETKİ: Birden çok edimi içermekle beraber, borçlunun bunlar arasından seçeceği bir tek edimi yerine getirmekle yükümlü olduğu borca seçimlik borç denir. Seçim hakkı kural olarak borçluya aittir. Bu hak, tek taraflı, varması gerekli irade beyanıyla kullanılan değiştirici yenilik doğuran bir haktır.

Seçimlik yetkide ise, sözleşmenin yapıldığı anda kesin olarak belirlenmiş ve borçlanılmış bir tek asli edim vardır. Fakat borçlu, tarafların anlaşmalarına veya alacaklının sonradan verdiği yetkiye göre, asıl edim yerine başka bir edimi (yedek veya ikame edim) yerine getirebilir. Seçimlik yetki, kanundan veya taraf iradelerinden doğabilir. Kanundan doğan seçimlik yetkiye ör. aynen ödeme kaydı bulunmayan yabancı para borcunun borçlusu, vadede borcunu yabancı para ile ifa edebileceği gibi, o paranın TL karşılığı üzerinden de borcunu ifa edebilir.
İFA YERİ: İfa yeri taraflarca serbestçe belirlenebilir. Taraflar ifa yerini belirlememişlerse Borçlar Kanunu’nun ifa yerine ilişkin tamamlayıcı hükümleri uygulanır. Buna göre para borçları ifa zamanında alacaklının ikametgahının bulunduğu yerde ifa edilir. Bu borçlara götürülecek borç denir. Fakat kıymetli evrakta ise borcun ifa yeri borçlunun ikametgahının bulunduğu yerdir. Para borçları kural olarak TL ile yerine getirilir. Yabancı para üzerinden borçlanılmışsa ve sözleşmede aynen ödeme kaydı yoksa, borçlu borcunu yabancı para ile ifa edebileceği gibi ifa zamanındaki kur üzerinden TL ile de ifa edebilir (seçimlik yetki).

Belli bir şeyin teslimi borcu ise (parça borcu) o şeyin sözleşme yapılırken bulunduğu yerde ifa edilir. Parça borcu; ferdiyle belirlenen şeylere ilişkin borçtur.



Cins borçları ise doğdukları anda borçlunun ikametgahının bulunduğu yerde ifa edilirler. Bu borçlara da aranacak borçlar denir. Cins borcu; türüyle veya sayı, tartı veya ölçü ile benzerlerinden ayırt edilebilen şeylere ilişkin borçtur. Cins borçları (nevi-tür-çeşit borçları) o türden şeylerin yeryüzünde bulunduğu sürece ortadan kalkmaz.

Edim konusunun belirli bir stok veya yerdeki şeyden verilmesi borçlanılmışsa bu tür cins borçlarına ise, sınırlı cins borcu denir.



İFA ZAMANI: Borcun ifa edilmesi gereken ana denir. Kural olarak her borç doğduğu anda muaccel olur yani ifası istenebilir. Taraflar borcun ifasını bir süreye bağlayabilirler. Bu tür borçlara müeccel borç (süreye bağlanmış borç) denir. Müeccel borç vadesi geldiğinde muaccel olur.

Vade ay olarak belirlenmişse, sözleşmenin yapıldığı gün ayın kaçıncı günü ise, son ayın bunun karşılığı olan günde muaccel olur. Son ayda sözleşmenin yapıldığı günün karşılığı olan gün yoksa borç ayın son günü muaccel olur.

Vade olarak bir ayın başı, ortası veya sonu belirlenmişse bundan ayın 1., 15. ve sonuncu günü anlaşılır. Vade pazar veya kanunen tatil olan bir güne rastlarsa kendiliğinden bugünü izleyen ve tatil olmayan ilk güne geçer. Borç vadede iş saatleri içinde ifa edilmelidir. Aksi kararlaştırılmamışsa borçlu borcunu vadeden önceden ifa edebilir. Fakat bu sebeple indirim talep edemez.
ALACAKLININ TEMERRÜDÜ: Alacaklının kendisine sunulan edimi haklı bir sebep olmaksızın reddetmesidir. Kusurlu olmasına gerek yoktur.

Alacaklının temerrüdü kural olarak borcu sona erdirmez. Borcun konusu bir şeyin teslimiyse alacaklının temerrüdü halinde borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, vereceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir. Malın tevdi yerini ifa yerindeki hakim belirler. Ticari satımlarda ise hakimin kararına gerek olmaksızın mal bir ardiyeye tevdi olunabilir. Tevdi ile birlikte borç, alacak ve ona bağlı yan haklar sona erer. Borcun konusu olan şeyin niteliği veya işin türü tevdie olanak vermiyorsa veya verilecek şey bozulabilecek veya bakım veya saklanması büyük giderleri gerektirecek nitelikte ise, borçlu, alacaklıya ihtarda bulunduktan sonra, hakimin izniyle, malı açık arttırmayla sattırarak bedelini tevdi edebilir.

Borcun konusu bir şeyin teslimini gerektirmiyorsa borçlu, sözleşmeyi feshedebilir.
BORCUN İFA EDİLMEMESİ

Borcun ifa edilmemesi (ademi ifa) borçlunun yüklenmiş olduğu edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi veya ifasında gecikmiş olması demektir.

Borçlu edimi kendi kusuruyla imkansızlaştırmışsa buna kusurlu imkansızlık denir. Buna karşın edim borçlunun kusuru dışında bir sebeple imkansız hale gelmişse buna da kusursuz imkansızlık denir. Kusurlu imkansızlık borçlunun sorumluluğuna yol açarken; kusursuz imkansızlık ise borç ilişkisini kural olarak sona erdirir.

Borçlu, ifa imkansızlığının veya ifanın gereği gibi yapılma­masının, kendisine yüklenemeyecek haller sonucu olduğunu ispatlarsa, borcun ifa edilmemesinde kusursuz olduğunu kanıtlamış olur ve sorumluluktan kurtulur.


A) BORCUN İFA EDİLMEMESİNİN SONUÇLARI

1) Aynen ifa: Alacaklının bu yola başvurabilmesi için borcun ifasının imkansızlaşmamış olması gerekir.

2) Tazminat: Alacaklı borçlunun kusurlu imkansızlığında ve temerrüdünde (ifada gecikmesinde) borçludan tazminat isteyebilir. Alacaklının isteyebileceği bu tazminat müspet zararın tanzimidir. Borçlu ifanın kendi kusuru olmaksızın imkansızlaştığını ispat etmedikçe bu zararı ödemek zorundadır.

Müspet zarar borcun ifa edilmemesi nedeniyle alacaklının uğramış olduğu zarardır.

3) Sözleşmeden dönme (fesih): Bu yol Borçlar Kanunu’nda sadece iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde borçlunun temerrüdü için tanınmıştır.
B) BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ: İfası halen mümkün olan muaccel bir borcun borçlu tarafından zamanında yerine getirilmemesidir. Şartları:

  1. Borcun muaccel olması

2) İhtar: Borçlunun temerrüdü için alacaklının borçluya kural olarak bir ihtarda bulunması gerekir. İhtar şekle tabi olmayan borçluyu gecikmiş olarak da olsa ifaya davet etme anlamı taşıyan varması gerekli bir irade beyanıdır. Fakat tacirler arasında yapılacak ihtarların noter vasıtasıyla veya iadeli taahhütlü mektupla veya telgrafla yapılması şarttır.

Borçlunun ikametgahı belli değilse ihtar ilan suretiyle yapılır.

Şu durumlarda ise ihtara gerek yoktur: Taraflar arasında açık ve belirli bir vadenin belirlenmiş olması; ifa gününü belirleme yetkisinin taraflardan birine bırakılmış olması ve bu tarafın vadeyi belirleyerek diğer tarafa bunu bildirmesi, borçlunun hal ve davranışlarından ihtarın faydasız görülmesi.

Borçlunun temerrüde düşebilmesi için borcun ifasında gecikmede kusurlu olmasına ise gerek yoktur.


Borçlu Temerrüdünün Sonuçları:

1) GENEL SONUÇLARI

a) Gecikme Tazminatı: Borcun zamanında ifa edilmemesi nedeniyle alacaklının uğradığı zararı borçlu gidermekle yükümlüdür. Fakat borçlu bu gecikmenin kendi kusurundan ileri gelmediğini ispatlarsa tazminattan kurtulur.

b) Kazadan Dolayı Sorumluluk: Borçlu temerrüdün devam ettiği sürede edime kazara gelen zararlardan da sorumludur. Borçlu temerrüde kendi kusuruyla düşmemiş olduğunu veya borcu zamanında ifa etmiş olsaydı bile yine de kazanın olacağını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.
2) ÖZEL SONUÇLARI

a) Para Borçlarındaki Özel Sonuçlar:

aa) Temerrüt faizi (gecikme faizi): Para borcunun borçlusu temerrüde düşerse bu faizi ödemek zorundadır. 3095 sayılı “Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’a göre; Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz (kanuni faiz), miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse, bu ödeme yıllık yüzde on iki oranı üzerinden yapılır. Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir (21.4.2005 tarihli değişiklik).

Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için yukarıda belirtilen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.

Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile, ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından 5 puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısı için bu oran geçerli olur.

Taraflar akdi kapital faiz miktarını sözleşmede kararlaştırmışlar, fakat, temerrüt faiz oranını kararlaştırmamışlarsa, temerrüt faiz oranı akdi kapital faiz oranından daha az olamaz.

Yabancı para borçlarında sözleşmede daha yüksek akdi veya temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa, yabancı para borcunun faizinde devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır.

Borçlu temerrüde düşmekte kusursuz olduğunu ispat etse bile bu faizi ödenekten kurtulamaz. Ayrıca alacaklının bu faizi isteyebilmesi için bir zarara uğradığını ispat etmesine de gerek yoktur. Temerrüt faizi temerrüt tarihinden itibaren kendiliğinden işlemeye başlar. Temerrüt faizini ödemede temerrüde düşen borçluya ayrıca bir faiz uygulanmaz.



Yüklə 183,46 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin