Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə22/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   97

Olası yanıtlar:


1 İnsan yaşamı ölümle sınırlıdır. Yaşam bir bayrak yarışı özelliği taşır. Her kuşak kendi etabını koşar. Önceki zamanlarda da böyleydi. Bundan sonraki zamanlarda da konumuz gereği böyle olacaktır, olmalıdır. Bunun üzerine kesin bir karar almak durumundayız.

2 Ezber ve taklitle ulaştığımız çizgi, bana göre değil. Dışarda üretilen bilgi ve teknolojileri, taklit edilerek üretimin etiketini onurumuza ters olarak “Türk malıdır” diye yazarak, büyük ülke, büyük Türkiye olunmaz. Soy asaletimiz yara alıyor.

Her halde benim gibi duruma özgün bakan çok insanımız vardır. Sokaklarımız, köylerimize kadar, ecnebi tabelalarla dolu, burası Türkiye’dir diyen bir devletlim çıkmayacak mı? Yoksa ülkemiz işgal altında da haberimiz mi yok??!!!

Benim dilim, tarihin derinliklerinden doğarak, gümbür gümbür, aka aka arınmış, anlatımda güçlü bir dildir. Onu kullanırsak demeye hakkımız olur.

3 Şimdileri eğitim, çocukları robot olarak ele alıyor. Çocuk uyumaz, oynamaz, evin sosyal gereksinimi ile ilgilenmez o, çocukluğunu duyumsayarak yaşayan birisi değil, makinadır. Bilgi dağarcığına, anlamasa da, sevmese de birşeyler doldurur, okulunda satar not alır. Bizler de öyle yaptık.

4 Çocuğun eğilimi konu olunca, lisedeki vereler inandırıcı olmaz. Organize eğitim ilkokulundan başladığına göre, çocuğun ilgisini araştırıcı, deneyimci çizgiye taşımamız, ancak oyun içinde, yardımıyla; önce toplumsal, elbirlikçi olur.

Herhalde benim gibi duruma özgün bakan çok insanımız vardır. Birileri gündeme getirmelidir diye düşünüyor, Çukurova Üniversitesi’nin öncü olmasını diliyorum.

E. Aydın, 22Nisan1996



TÜRKİYE’MİZDE, ÇAĞDAŞ ,GELECEĞE

DÖNÜK EĞİTİM VE ÖĞRETİM ÜZERİNE

DÜŞÜNCELER.

Bu iki sözcük, yani "eğitim" ve "öğretim" yanyana geldikleri zaman yüklem ve anlam kargaşası yaratıyor.

Eğitim sınırsız bir zaman boyutunda edime dönük olmak zorundadır.

İş içinde eğitim amaçlanıyorsa, olabilirse toplumsal, ulusal ve kültürel olabilir.

Pedagojik anlamda yani eğitim yoluyla öğretim izlenecekse: ilköğretim, orta, lise programları tekrar gözden geçirilmeli. Ders kitapları ilerde seçeceği üniversitelerde karşılaşacağı ön bilgileri vermeli, ders saatları azaltılarak, bol bol deney ve edimlere zaman ve yer yaratmalı.

Konserve bilgilerle sınıf geçmek yaratıcılığı bağlar. Öğrenciyi araştırma ve deneylerden yoksun tutar.

Her sınavı bilgisayarın hesap makinalarının kolaylığı çerçevesinde düşünür, başarıyı eksiartıların verelerine emanet edersek, ilerde çarpan tablosunu, matematikte dört işlemi yeniden öğretmek zorunda kalabiliriz.

Kuramsal bir yazı öğrenilmeden, sade bir vatandaş olmak bile olanaksızdır, iletişimi zorlaştırır. Doktor reçetelerini hatırlayınız.

Türkçe derslerinde kompozisyon yapmayan, izlenimlerini yazmayan öğrenci, ileride bir memur, bir iş adamı olamaz.

Bütün bu konuştuklarım cumhuriyetimizin kuruluş döneminde çok çok güzel programlanmıştı. Okullarımızın eğitim programları çok sağlam taban üzerine oturtulmuştu. Yaşadık, gördük....

Ethem Aydın, 1Kasım1995

SAYIN GENEL KOORDİNATÖR


Bugün Hürriyet Çukurova ekinde reklamınızı ve ön yazınızı okudum. Eski bir eğitimci olan ben, eğitimde devletin yetersiz kaldığını yıllardan beri görür söylerim. Böylece özel okul kuruluşlarına, eğitimin kurtuluşu adına saygıyla bakar, bu dala sermaye yatıranları idealist vatandaş rütbesiyle tanımlarım.

Devlet okullarında eğitim tamamen laçka olmuştur, bakanlık müfettişleri de bunu biliyor ve kabul ediyor olmalılar ki, özel okulların teftişinde acımasız olurlar. İkincil olarak bu nedenle de özel okullarımızın hepsi de çok çok güzel, uyumlu eğitim vermeye soyunmuşlardır. Yakın çevre olarak Adana'daki özel okullar, kar amaçlı kuruluşlar değildirler. Uzun vadeli bir yatırım, ticari bakımdan tercih edilmeyen bir iş dalıdır. Burada tek itici güç ideo'lardır.

Sayın yönetici veya üst düzey idareci dostum, benim öğrendiğim kadarıyla, eğitim bireysel bir olaydır, mikrodur. Bireyleri tanımadan, onları eğitmeden toplum eğitimine ulaşılamaz. Bireyler için eğitim, toplumlar için medeniyet, düşünceli şuurun, düşüncesiz şuura galebesini temin eder.

Eğitimde, koordinatör terimi yoktur. Pedagok terimi vardır. Zira eğitim, bilimsel ve psikolojiktir. Çocuğu tanımak, çocuk ve toplum psikolojisini bilmek, öğretimin ilk ve değişmez verelerine ulaşmak işidir. Çok da zordur. Anayol edilgenlikten geçer, reklamdan asla geçmez.

Eğitim anlayışınıza gelince: Teorik diyorsunuz, nasyonal diyorsunuz, enternasyonal diyorsunuz, o zaman bana benzeyen insanlar yetiştirmeye devam edeceksiniz demektir ki, çağdaşlığa ters olur.

Yani Sirano De Bergerak'ın dediği gibi; “felsefeyi severdi, fizikten de anlardı, şairdi, müzikte bir hayli behresi vardı, zavallının Sirano De Bergerak 'tı adı, herşey olayım derken hiçbirşey olamadı”.

Kafam üst düzey yönetici sözcüğüne de takıldı, bence yönetici hep düzeyli olmalı, hele hele özel okulda bu böyledir. Yine anladığıma göre, okulları üst düzey yöneticiler değil, öğreti yetisi olan öğretim kadrosu bir yerlere götürür. Bütün bu yazdıklarım, bir dost kalbi açısından, sevgiyle donatılmış öz eleştirilerdir. Saygılar, sevgiler.

E. Aydın, 26Mayıs1992


SAYIN MİLLİ EĞİTİM BAKANI


Sizinle konuşacak o kadar çok şeyim var ki, neresinden başlayacağımı bilemiyorum.

Sizin de bir şey yapacağınızı sanmıyorum. Ama bu yeni Türk neslini ilgilendiren konuları ancak Milli Eğitim Bakanına yazabilirsiniz. Çocukluğumda okul kitapları o kadar güzel yazılır, o kısıtlı bütçeye rağmen en iyi kağıda, en iyi ciltler, içinde en güvenilir bilgiler sunulurdu çocuğa. Şimdileri okul kitapları çamur gibi. Kaynakça olarak kitaplığa koyacak kadar inanılır ve kavi değil. Hele hele şu ansiklopedi savaşları, sanki yeni bitmeleri bilimden caydırmak için el ele vermişler. Lisede öğretmenken sık sık GRAND LAROUSSE su karıştırdım. Öylesine zevk duyardım, öylesine saygıyla kitabı elime alırdım, ibadet eden kişinin duygularına ulaşırdım. Cilt, kağıt kalitesi seçilen resimler, krokiler, baskı güzelliği, kaynak sağlamlığı beni kendimden geçirirdi. Bilmiyorum bu eserleri devlet mi organize ederdi, özel kuruluşlar mı bu ciddiyetle hazırlarlardı, yoksa bizim özel yapımcılardan onlar mı daha namuslu idi bilemiyorum.

Gazeteler okurun bir saf damarını yakaladılar, hepsi birden hücum ediyor. İsmi ingilizce veya fransızca soylu ansiklopedi isimleri, (grand mastermemo larousse) olmadı, tekrar Grand Larousse ile, incecik kağıda iki taraflı baskı, resimlerin kimileri yalnız leke halinde, içeriği bilimsellikten uzak, tek sayfaya basılmış, bazen aynı forma bir kaç defa cilde girmiş, ciltler sadece kamofle.

Kitaplığım bu sevimsiz şeylerle ister istemez doldu, beni sadece üzüyorlar, yeni nesle böyle mi hizmet götürülür?

Bence bunun bir ilgilisi, bir sorumlusu olmalı, birileri veya bir resmi kurum olaya dur demeli, kontrol altına almalı.

Yoksa bilimin namusu zedeleniyor. İnandırıcılığını yitiriyor.

İşin garibi, bu kampanyalar nedeniyle, namuslu kişiler ciddi, özverili, soylu eserler yayınlayamıyorlar.

Biliyorum sizin de yapacak bir şeyiniz yok, ama ben bir eski öğretmen olarak duygularımı yazıyorum, bir yerde topu size attım, siz de bunca bürokratik güncel işler içinde bu ayrıntıların koşacak haliniz yok ya, iyisimi boş veriniz. Saygılar sunar, beni okuduğunuz için teşekkürler ederim.

E. Aydın, 20Ekim1993

MİLLİ EĞİTİM BAKANINA MEKTUP

Siz Türk ulusunun gözü ve kulağı vede diline hitap eden bir mevkidesiniz, bu her faniye veya her idealiste nasip olacak bir makam ve görev değil. Bilirsiniz Mustafa Kemal o mevkiye gelinceye kadar, yani okul yıllarından itibaren modern Türkiye'yi düzlemeye, fikirlerinde işlemeye başlamış ve en müsait zamanı buluncaya, yetkiye kavuşuncaya kadar çok çok kıymetli zanalarını, inanmadığı fakat, Osmanlı'nın sanını düşündüğü için savaşlara savaşlara girdi çıktı. Çok geç olsa bile yalın ve çok tehlikeli yetkileri aldı ve Anadolu'da İstiklal savaşını başlattı. Siz ise bu dirayetinizle büyük bir şans, tabii memleket bakımından iş başındasınız veya iş başına davet edildiniz. Çok şükür ne tersanelerimiz işgal edilmiş ne de İstiklalimiz tehlikededir. Diyeceğim, büyük Türkiyenin sizin gibi bir elemana ihtiyacı olmuştur. Ben bu kadar genellemeye girmek istemezdim, ancak bir takım kısır yayınlardan rencide oldum, doldum.

Konuya kendi yönümden yaklaşıyorum:

İğneye diken, dikene batan, emekliye olgun demeye alışmamız gerekmez mi? Emekli yılların hazırladığı bir büyük nimettir. En verimli, her şeyi gerek deneyimleri ile, gerek okudukları ile değerlendirmesini öğrenmiş insan potansiyelidir ki bundan çok çok faydalanmak kaçınılmazdır.

Hatırlarsınız, Orta Asyalardan buyana liderlerin yanında bir ihtiyarlar heyeti vardır. Hulaguler, Kublaylar, Attilalar, Kaanlar, Bilge Hanlar, Timurlar, daha kimler kimler bu potansiyelden faydalanmışlardır.

Halbuki siz hep radyolarımızda, televizyonlarımızda, emekliye bir zavallı, posası çıkmış, yardıma muhtaç, korumaya muhtaç kişiler olarak bakıyoruz, öyle taktim ediyoruz. Bu uzmanlar kadrosunu gerek devletçe, gerek çevrece görmezlikten geliyoruz. Yüksek müsadelerinizle ben bu konuya bakış açısına karşıyım. Karşıyım çünkü, konunun özü bu açıya terstir. Fırsat verilse bu durumu kamu kesimine televizyonda, radyoda anlatmak isterdim. Ama nedense bu olay davasına, inancı kalmamış kişilere veriliyor ve ortaya garip bir tablo çıkıyor, yanlışların doğrultusunda.

Sizi idealist bir vatansever gördüğüm için bu yazıyı yazmayı üstlendim. Yoksa hepsine lafı güzaf diyebiliriz.

Uygulanabilir birkaç da örnek yazacağım, pratik kullanımlı.

Mesleğinde başarılı olmuş öğretmenler kendi okullarında veya bulundukları bölgenin okullarında saygın ve uzman olarak her zaman kabul görmeliler, saygıyla karşılanmalılar, gerekirse fikir danışmalılar, (uygulamayı etkilemeyen danışmalar veya bağlayıcı olmayan).

Memurlar, amirler kendi çalışma alanlarına rahatça uğrayabilmeli, hüsnü kabul görmeli sırasında danışılmalı ki, bir takım sakat çift görüşler, gereksiz arayışlar önlenmiş, zaman kazanılmış olsun.

Biz şimdi garip bir tabloyla karşı karşıyayız. Memur, amir, yetkili kişi kim olursa olsun yalnız çalıştığı sürece güvenilir sayılır oluyor yani hayatın bir kesimde namuslu, itimata layık, resmi görevi bitince de inanılmaz, güvenilmez uzmanlığı elinden alınmış oluyor. Acaba bu olay dünyanın hangi ülkeside (seçimle gelinen bölgeler hariç) bizdeki gibidir.?

Ben Adana'da otururum.Şimdiye kadar da orda resim hocası idim. Türkiye ve dünya genelinde yapılan her tür genç kuşak yarışmasına bol bol eserler ulaştırırdım. Bir kaç gün için İstanbul'a geldim ve Kültür sitesinde bir çocuk resimleri sergisini gezdim. Bir kaç idealist öğretmen dışında bu sergiye eser yollanmamış, Adana'dan ise sadece iki adet sıradan eser yollanmış. Çünkü ders, bilhassa ilkokul çocuğu için anlaşılmamış öğretmenlerce, idarecilerce.

E. Aydın

SAYIN HİKMET ULUĞBAY

MİLLİ EĞİTİM BAKANI

Eğitimci Prof Olcay Kirişoğlu’nun Cumhuriyet gazetesi’nde “sanat öğretmeni yetiştirme sorunu” başlıklı yazısını ilgiyle okudum. Eğitimsel bir yanılgıyı vurgulamak için bu yazıyı sunuyorum.

Ortaöğretimde ilköğretim okullarında uygulamalı olarak verilmesi düşünülen dersin adı yanlış konulmuştur.

Programın içeriğinden sapılarak sanatçı öğretmen yetiştirme düşüncesi, (özellikle eğitim fakültesi resimiş öğretmeni yetiştiren bölüm başkanları, öğretim üyeleri, doçent proflarca) sanatçı kimliği doğrultusunda değerlendirilmeye medyatik yöntemlerle umar aranmaya başlanmıştır.

Resim iş öğretmeni yetiştirme konusuna gelince:

1924’lerde, Cumhuriyetin kuruluşundan hemen bir yıl sonra, Mustafa Kemal Atatürk, ulusal eğitimimizi belirlemek için yurtdışından ünlü uzmanlar davet etmiş raporlar hazırlatmıştır. Amerika’lı eğitimci Prof. John Dewey, İtalyan eğitimci Maria Montessori bunlar arasındadır.

Prof John Dewey’in okunması gerekli yapıtları= okul ve ruhbilim, okul ve toplum, mantıksal kuram üzerine çalışmalar, demokrasi ve eğitim, insan doğası ve davranışı, deneyim olarak sanat, özgürlük ve kültür, insanın sorunları.

Maria Montessori’nin yapıtları çocuklar evi, bilimsel eğitim yöntemlerinin çocuk eğitimine uygulanması, ilkokulda özeğitim, çocuk eğitimi, ailede çocuk, insanın yetişmesi, çocuğun zihin yapısı.

Ecnebi uzmanların da eşliğinde geliştirilen ulusal ortaeğitim programı içerisinde resimişyazı dersleri, idealizme yaklaşan gerçekci bir anlamı kapsıyordu. Rasyoneldi. Akılcıydı. Pedagojik, psikolojikti. Odak noktası “ulusal çocuk eğitimi” idi.

Gazi Eğitim Enstitü’sü bu yüksek amaç için kurulmuştu. Programı çok amaçlı ve çocuğa dönüktü. Giriş sınavı yime şimdi olduğu gibi yetenek ve çizgi bütünlüğüne dayanırdı.

Güzel Sanatlar Akademisi ayrıca vardı. Onlar ulusal eğitimin çok amaçlı formasyonundan arındırılır özgür sanatçı adayı seçilirdi.

Ortaöğretim programlarına işresim öğretmeni nasıl yetiştirilirdi? Gerçekçi, rasyonel amaçlar ne idi?

Ulusal yazının karekterize edilmesi: doğru yazılması, istif, dizyan, sayfa düzenlenmesi, aralıklar, yükseklik, kalınlıklar, dekoratif araştırmalar. (Haftada 4 saat)

Grafik çalışmaları: çevreden seçilen konular üzerinde,özlü araştırma ve (afiş,markalar) hayvansal, bitkisel, geometrik veya karışık kenarsuları, kilim, halı, cisim, silin araştırmaları, örgüler. (Haftada, ağırlıklı 5 saat)

Fotoğraf makinası kullanma, çekme, banyo, tab, agrandize. (iki saat ve serbes zamanlarda)

Resim: modelden desen çalışmaları, sanatsal araştırmalar. Kuramsal ve uygulamalı sanat, içeriği, sanat nasıl olmalı, evrensel yapıda sanatın işlevi, dünü, bugünü, ünlü sanatcılar, özellikleri,yapıtları, sanat ekolleri, düşünce tarzları, zamanlar içinde sanat. (6 saat).

Modelaj, röliyef, tahnit, (2 saat).

Demir ve tel işleri,ölçü ve alet kullanımı(4 saat)

Tahta işleri, masif, programlı kullanım objeleri, testere planya, torna kullanımı. (4 saat).

Cilt ve kağıt işleri, ebru, alaca kağıt, kola kağıtları albüm, cilt, dekoratif iş kutuları (4 saat).

Planör model kursları, türkkuşundan gelen uzman tarafından, (haftada 2 saatlık kurs halinde)

Lisan eğitim usulü, pedagoji, pisikoloji, çocuk pisikolojisi sosyoloji, sanat tarihi, mitoloji. (ağırlıklı olarak ikişer saat) okutulurdu.

Gazi terbiye enstitüsüne ilk başvuru kademeliydi: Öğrenci, kendi yöresinden kültürel bir konu seçer, inceler,çizimler yapar, gerekirse boyar, (20 sayfadan az olmamak koşuluyla) okula yollanırdı. Beğenilirse: desen, boya resim, mülakat için Ankara’ya çağrılırdı.

Başaran öğrenciler; her yıl için birtez 3 yılın sonunda verilmek üzeremezuniyet tezi hazırlardı. Üç yıllık birikimin getirdiği bilgi ve estetik ve öğrencinin yaratma gücü toplamı, mezuniyet tezinde titizlikle aranırdı. Tezin içeriği folklorik, etik, kültürel, gelenek görenek, dualar, beddualar, adetler, yöre tarihi, menkıbeleri, oyunlar, üretimde yerel usuller, düğün gelenekleri, sanatlar,zanaatlar olabilirdi.

Aslında bu tür çalışmaların ilkokul sonunda başlatılarak üniversite bitimine kadar neden sürdürülmediğini her dalda inceleme araştırmalarla zengin kültürümüze genç kuşağın katkısının neden düşünülmediğini anlayamıyorum..!!

İlköğretim okullarının programları, (ortaöğretim de dahil) bir bütündür. Amaç bilgilendirme ve ilgilendirmedir. Eğitimdir.

Ortaöğretimde ondört uzman öğretmen, kendi dallarında uzman öğrenci yetiştirmeye çalışsalar ulusal eğitimin durumu ne hale gelirdi diye düşünmek, gerçeği görmemize yeterlidir. Ortaöğretimin müfredat programında “temel kitabı” çok çok güzel düşünülmüş yazılmış, açıklamalar da verilmiş, şimdi bile ideal, yüksek amaçlı içeriğiyle ortadadır.

Resimiş öğretmeni sadece sanat öğretmeni deyildir. Resim İş dersleri okutulan derslerin hepsiyle ilintili, her dersin tabanına serilmiş sağlam bir temeldir. Resim dersleri, doğru görmeyi, gördüğünü doğru çizmeyi öğretir. Geleceğin doktoruna, mühendisine, tüccarına, ayakkabıcısına, sokaktaki adama kadar ulaşır. Ulusal eğitimden amaç budur.

Yanılgı, öğretmen yetiştirme yerine sanatçı yetiştirme amacından kaynaklanıyor.

E. Aydın, 12Şubat1998



SAYIN HİKMET ULUĞBAY

MİLLİ EĞİTİM BAKANI

Ayrımındayız, zor günlerde zor günleri üstlendiniz. Deliler, kuyulara o kadar taş doldurdular ki, bir çırpıda temizlmek olanak dışı gözüküyor.

Ama özveri sahibi bir kişi, demokrasimiz adına ortaya çıkmalıydı; yerinde bir seçkiyle, size bu görev verildi.

Biliyoruz, işiniz çok zor, hem de çok boyutlu olmasına karşın; kısa sürede övülesi işler yaptınız, yapıyorsunuz.

1950'lerden buyana Kemalizm öylesine savsaklandı, öylsine labirentlere sürüklendi, toz dumana boğuldu ki, gerçekle seçilemez oldu.. El yordamıyla da olsa, önemli olaylara ışık tuttunuz, gelecek ufukta seçilir oldu..

Zor zamanlarımızda, geçmişe bakarak Atatürk 'ün "Güncel çıkmazlar bütün ağırlığıyla sürüp giderken" ulusumuzun geleceğini de düşünerek Amerika'dan, (Prof. Eğitimci John Dewey'i, İtalya 'dan Maria Montossori'i davet etmiş, ulusal eğitimimizde yapılabilecek reformları incelemeye, araştırmaya, tartışmaya açmışt. (yıl 1924).

Örneğimi yalın, belki de duygusal bulabilirsiniz; Ama siz Atatürk'ün Milli Eğitim Bakanısınız! Umudumuzsunuz!!!!.....

Bundan neden, beklentilerimiz de çok olacaktır

Sizden öncül beklentimiz ve dileğimiz:

Türk dilini konu alan bir kurultay toplanmasına olanak tanıyınız.. (Kapsamlı ve her yıl uygulanan.)

Güzel Türkçemiz, sokak çocuğu gibi sahipsiz kaldı, yazarlar, çizerler, gazeteler, radyo ve televizyon sunucuları elinde yozlaşıp, çalkalanıp gidiyor.

Kuralsız dil olmaz.

Dilsiz ulus olmaz.

Kurultay yapmak için, Atatürk olmak gerekmez.

Uluğbay olmanız yeterli.

Ben sıradan bir emekli eğitici olarak görevimi yaptım; Sıra uygulamada söz sahibi olan, “Eğitim Bakanı” Hikmet Uluğbay'da..

Saygılarımı sunar, başarılarınızı dilerim.

E. Aydın, 11Haziran1998



SAYIN METİN BOSTANCIOĞLU

MİLLİ EĞİTİM BAKANI

1944 yılında İşbilgisiResimYazı öğretmeni olarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirdim.

Almanya'dan yeni dönen, donanımlı hocalarımız, özverili çalışmalarıyla genç Türkiye Cumhuriyet'inin, eğitim öğretim ideolojisini; <1924Atatürk yeni kurulan Cumhuriyet'in, eğitim programı nasıl olmalıdır? diye dışardan John Dewey, Maria Montesorri’yi davet etmiş, pedagojik ilkeleri üzerinde uzun uzun araştırmalar yaptırmıştı.> Eğitimcilerimizin çalışmaları sonucu, ortaöğretimin eğitim ve öğretim programı oluşmuş, her dersin bütünlük içindeki yeri ve amacı belirlenmişti. Çokta iyi düşünülmüştü.

Geçen zamanlar içinde, eğitim fakülteleri, orta öğretimin amacını bilinçli veya bilinçsiz dışlayarak , bu kargaşada en çok yara alan, öksüz kalanUlusal, kuramsal yazı oldu.

Programlanmadığı için, her öğrenci kendi Stenosunu yazıyor. Tomarlar boyu sınav kağıtlarını göz nuru dökerek okuyan, miyoplaşan öğretmenlere sabırlar dileyelim.

Otuz sene yurdumun değişik yörelerinde, İşResimYazı öğretmenliği yaptım.

Mersin Liselileri Derneği'nin onur günü anısına hazırladığı dergiyi size yolluyorum.

Yaşam öykü arasında, uzun yıllar okuttuğum öğrencilerimin de anılarını bulacak, yaşanmışlığın, edimlerle zenginleşen öyküsünü seveceksiniz.

Beni okuduğunuz için teşekkürler eder, saygılar sunarım.

E. Aydın, 14Kasım2000



Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin