Ca'fer es-sâdik



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə24/25
tarix15.01.2019
ölçüsü0,99 Mb.
#96621
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

3- Osmanlı Türkleri. Cami mimarisi bu yeni dönemde, önceki dönemde başla­mış olan yeni tipler ve tertipler arama yolundaki tecrübelere devam ederek yep­yeni sonuçlara ulaşabilmiştir. Az bir za­man içinde varılan bu birbirinden farklı ve diğer İslâm ülkelerinde pek rastlan­mayan çok ileri sonuçlar. Türk sanatı­nın bu devirdeki canlılığını gösterir. Şu­rası bir gerçek ki önceleri, henüz tanı­nan örnekler çok sınırlı ve bunlar hak­kındaki bilgiler yanlış veya eksik iken iddia edildiği gibi bu eserlerde Bizans sanatının tesirini aramak doğru olmaz. Bizans sanatının son safhası ile, çağda­şı ve İstanbul'un fethini hemen takip eden Osmanlı-Türk mimarisi arasında aynı kaynaktan beslenen geleneğin de­vamına işaret eden izlere rastlanmaz. Ancak erken Bizans devrinde bir tecrübe eseri olarak yapılmış olan ve gerek ölçü­leri gerekse kullanılan mimari usuller ba­kımından eski Roma geleneklerine bağlı olan İstanbul'daki Ayasofya. Türk mimar­larına yeni tecrübelerinde faydalı bir Ör­nek olmuştur. Bu devirde de yine çeşitli eski tipler uygulandığı gibi yeni tecrübe­lere de girişilmiştir. Camiler bulundukları yerlere göre ayrıntılarında bazı farklılık­lar da gösterirler. Rumeli'nin bazı yerle­rinde aşın derecede uzun minareler ya­pılmış, Tiran'da Edhem Bey Camii, Ma­kedonya'da Kalkandelen Camii gibi bazı eserlerde camilerin içleri ve hatta dış cepheleri bütünüyle renkli kalem işi na­kışlarla bezenmiştir. Yeniçağ'daki Osmanii dönemi camileri geçiş, klasik ve yabancı tesirler devirleri olmak üzere başlıca üç safhada incelenebilir.

a- Geçiş Dönemi Camileri. Osmanlı Dev­leti fetihlerle yeni ülkelere sahip oldukça buralardaki şehir ve kasabalarda bulunan kiliselerden en büyüğünü, bir bakıma fe­tih alâmeti olmak üzere camiye çevirmiş­tir. Şimdi harabe halinde olan Antalya'da Şehzade Korkut, Karadeniz Ereğlisi'nde Orhan Bey. Tirilye'de (Zeytinbağı) Büyük Cami. Trabzon'da Yenicuma camileri eski kiliselerdir. Selanik Türk idaresinde iken birçok kilise Kâsımiyye, Hortacı Süleyman. İshakıyye, Suluca, Eskicuma vb. adlarla camiye çevrilmişti. Bunun için kıble istikametine uygun bir mihrap yapılmış, minber ve kürsü gibi gerekli olan şeyler ilâve edilerek minare, şadırvan inşa edil­miştir. Kiliseden çevrilen camiler bazan devrinde fethin gerçekleştiği padişahın. bazan da vezirlerin evkafmdandır. Baş­ta İstanbul'daki Ayasofya olmak üzere Edirne, İznik. Trabzon. Vize. Enez. Sof­ya, Selanik. Ohrİ ve Benefşe'de (Monem-basia) eski Bizans kiliseleri, Kıbrıs'ta Lef­koşe'de gotik mimarili Katolik katedrali "Ayasofya Camii" adıyla ibadete uygun hale getirilmiştir. İstanbul, Atina, Amas­ra'da olduğu gibi bazı yapılar İse Fâtih veya Fethiye camii adıyla anılmıştır. Başta İstanbul olmak üzere birçok yerleşme ye­rinde eski kiliseler hayır sahipleri tarafın­dan peyderpey camiye çevrilmiştir. İstan­bul'da Küçük Ayasofya. Hırâmî Ahmed Paşa. Koca Mustafa Paşa, İmrahor İlyas Bey, Bodrum (Mesih Paşa), Kariye, Atik Mustafa Paşa, Fenâri îsâ. Vefa Molla Gürânî, Zeyrek. Eski İmaret vb. camiler bunlardandır.

Geçiş döneminde daha bir süre pâyeli ve çok kubbeli cami mimarisine sadık ka­lındığını bazı yerlerdeki örnekler göster­mektedir. Alaşehir'de İki sütunun yardı­mıyla altı kubbenin örttüğü 1465'e doğ­ru yapılan Şeyh Sinan Camii. Küre'de yal­nız derinliğine sıralanan bölümleri kub­beli, diğerleri İse tonozlu 1472 tarihli Hoca Şemseddin Camii. Sofya'da ortada dört payenin yardımıyla dokuz kubbe­nin örttüğü 1474 yılına doğru yapılmış Büyük Cami530, Kas­tamonu'da yine dokuz kubbeli ve 1506'-da yapılarak 1746'da genişletilen Nas-rullah Paşa Camii, Tokat'ta dört payeye dayanan, dokuz kubbeli Takyeciler Ca­mii, bu tipte yapıların başlıca örnekleridir. İstanbul'da her ne kadar çok kubbe­li bir ulucami yapılmamışsa da Karagüm-rük'te Vezir Atik Ali Paşa (ö. 1511} tarafından inşa ettirilen camide bu mimari şekil uygulanmıştır. Bu caminin, iki sü­tun yardımıyla eşit büyüklükte altı kub­benin örttüğü enine uzanan dikdörtgen biçiminde bir harimi vardır.

Edirne'de Üç Şerefeli Cami ve Mani­sa'da Ulucami ile önceki dönemde orta­ya çıkmış enine uzanan cami tipi ise da­ha gelişmiş olarak İstanbul'da Mimar Si-nân-ı Atîk tarafından 1462-1470 yılları arasında yapılan ilk Fâtih Camii'nde uy­gulanmıştır. 1765 zelzelesinde yıkıldığı için III. Mustafa tarafından daha değişik biçimde şimdiki şekliyle yeniden yapılan bu binanın bazı eski kısımları hâlâ dur­duktan başka ilk planı hakkında da bilgi veren belgeler vardır. İlk Fâtih Camii'nde revaklı avluyu takip eden harim. büyük bir kubbe ve bunu mihrap yönünde des­tekleyen bir yarım kubbe ile örtülmüş. bu merkezî mekânın iki yanında tab-hâneli camilerdeki gibi duvarlarla değil sadece sütunlarla ayrılmış kubbeli üçer bölüm sıralanmıştır. Fâtih Camii İstan­bul'un siluetine hâkim bir tepede, bütü­nüyle simetrik bir plana göre düzenlen­miş büyük bir manzumenin merkezini teşkil eder. Türk sanatının bu en geniş ve en zengin külliyesi birçok medrese, dârüşşifâ, tabhâne, türbe, kervansaray, hamam ve çarşıdan meydana gelmişse de bugün bunlardan birçoğu531 tamamen ortadan kalkmıştır. Fâtih Ca-mii'nin mimari bakımdan en yakın ben­zeri, Atik Ali Paşa'nın yaptırdığı Cem-berlitaş'ta kendi adıyla anılan camidir. Burada da büyük kubbeli mekânın kıb­le tarafında yarım kubbeli bir çıkıntı, iki yanlarda da harimden birer sütunla ay­rılmış yan kanatlar vardır.

Üç Şerefeli Cami'nin benzerleri olarak XV. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı tah­min edilen, fakat her kısmının aynı za­mana ait olup olmadığının incelenmesi gerekli Tokat'ta Güdükminare Camii, Ma­nisa'da 1474 tarihli Sinan b. Abdullah'ın yaptırdığı Çaşnigîr. 1484 tarihli İvaz Pa­şa fÇaybaşı), II. Bayezid'in zevcesi ve I. Se-lim'in annesi Hüsnüşah Hatun için 1491'-de inşa edilen Hatuniye camileri hep bu tipin örnekleridir. Hayrabolu'da 1496 ta­rihli Güzelce Hasan Bey Camii, Manisa'­da Kanunî Sultan Süleyman'ın annesi Hafsa Sultan için İ522'de inşa edilen Sultan Camii, aynı tipin oldukça küçük ölçüde uygulanışını gösteren örnekler­dir. Türk cami mimarisinin gelişmesinin bir halkası olan bu tip, kısa süre içinde yerini daha değişik biçimlere bırakmıştır. Bu da harimin ana mekânının iKi ya-nm kubbe ile örtüldüğü tiptir.

Bu tip bilindiği kadarıyla ilk olarak İs­tanbul'da XV. yüzyıl sonunda eski bir ki­liseden çevrilen Koca Mustafa Paşa Ca-mii"nde uygulanmıştır. Aynı şema. 1501-1505 tarihlerinde yine İstanbul'da muh­temelen Mimar Hayreddin tarafından yapılan Beyazıt Camii'nde âbidevî şekli­ni bulmuştur. İlk Fâtih Camii'nin bir ka­deme daha gelişmiş şekli olan bu bina­da, ana eksen üzerinde sıralanan esas kubbe ile iki yarım kubbe ve yanlarda ana mekândan paye ve sütunlarla ayrıl­mış kubbeli bölümler vardır. Bu plan ana çizgileri bakımından Ayasofya'yı hatırlat­tığından iki yapı arasında bir bağlantı kurmak isteyenler çıkmıştır. Halbuki Aya-sofya ve Beyazıt birbirine benzer neti­ceye ayrı yollardan giderek ulaşmışlar­dır ve bu arada Ayasofya'nın rolü, böyle bir tecrübeye girişen Türk mimarlarına müşahhas bir misal teşkil etmekten iba­ret kalmıştır. Gösterişli revakların çevre­lediği bir avluya sahip olan Beyazıt Camii. yanlarda dışarı taşan tabhâneleri ve bun­ların köşelerinde yükselen en üst derece­de estetik değerlerini bulmuş minarele-riyle dış mimarinin de gelişmesini ta­mamladığının delilleridir. Fâtih ve Edir­ne'deki Beyazıt camileri gibi büyük bir İmaret manzumesinin merkezi olması­na rağmen bu camiyi saran çeşitli hayır binaları, Fâtih Camii'ndeki gibi tam si­metrik bir düzene göre değil yeni bir şehircilik anlayışı ile âdeta şehrin bir bölge­sine serpiştirilmiştir.

Küçük ölçüdeki bazı İbadet yerlerinde ise İstanbul içinde ve dışında pek çok örneklerine rastlanan tek kubbeli cami tipi uygulanmıştır. Bunlarda genellikle iki veya üç bölümlü, dışarıya açık bir son cemaat yerini takip eden bir kubbenin örttüğü kare şeklinde bir harim bulu­nur. Bursa'daki binalarda renkli bir görü­nüm sağlayan taş ve tuğla örgülerinin varlığı dikkati çektikten başka Osmanlı mimarisinin sonraları bütünüyle prog­ramından çıkardığı, ön cephede yükse­len duvar da görülür. Tek kubbeli cami­lerin İstanbul'daki en güzel örneği, 1491 yılında yapılan, kesme taş kaplamalı ve üç bölümlü son cemaat yerine sahip Sul­tanahmet'teki Firuz Ağa Camii'dir. Bu hususta en âbidevî yapı. şüphe yok ki Üsküp'te XV. yüzyıl sonlarında veya XVI. yüzyıl başlarında yapılan Mustafa Paşa Camii'dir. Edirne'de Beyazıt Küllİyesİ'nİn ortasında bulunan büyük Beyazıt Camii ile ondan az sonra yapılan İstanbul'daki Sultan Selim Camii de tek kubbeli ca­milerin en büyüklerindendir. Her ikisin­de de esas kitleye iki yandan bitiştiril­miş olan tabhâneler, bu camileri aynı zamanda tabhâneli camilerin en âbidevî olanları arasına sokmaktadır.

Bu dönemde küçük mahalle mescid-leri. genellikle üstü kiremit kaplı ahşap bir çatının örttüğü, dikdörtgen bir me­kândan ibaret basit yapılardı. Bunlar­dan bazılarının sütunlu. kemerli son ce­maat yerleri vardı. Cami kitlesinin, ölçü­lerine nisbetli mütevazi minareleri de ih­mal edilmemişti. Bu minareler bazan ah­şaptan yapılıyor, bazan da ait oldukları caminin küçüklük ve basitliğini giderip dikkati çekmek istercesine çok değişik biçimlerde inşa ediliyordu. İstanbul'da böyle ahşap çatılı küçük camilerin en gü­zeli, XV. yüzyılın sonlarına ait Yatağan Camii'dir. Yine Fâtih döneminde yapılan Samanveren Camii, dış cephelerindeki taş ve tuğla örgüsü yanında minaresin-deki tuğla süsleme ve şerefe çıkıntısı olmaksızın yapılan ezan okuma yerin­deki baca şeklinde pencerelerle dikkati çeker. Tahtakale'de han ve iş yerleri ara­sında sıkışıp kalan Timurtaş Mescidi ise duvarının bir kenarına asılı cumba biçi­minde ve sadece dört ezan penceresi olan bir minareye sahiptir. XVI. yüzyıl başlarında Kadı Emin Nûreddin'in inşa et­tirdiği Burmalı Mescid, burmalı yivlerle süslü minare gövdesi bakımından önem­lidir. Esas bina ise basit bir dörtgen mekân halinde olup son cemaat yeri dev­şirme sütunlara oturan kemerlere sa­hiptir. Ahenkli biçimde kullanılmış taş ve tuğla malzeme dış görünüşe renk ver­miş olup yirmi yıl kadar önceki tamir­de yapılan ahşap çatı binanın bütününü örter.

Zaviye-camilerin (tabhâneli camilerin) bu dönemde oldukça fazla sayıda yapıl­dığı görülmektedir. Edirne'de 1484-1488 arasında yapılan Beyazıt ve İstanbul'da 1520-1522'de inşa edilen Yavuz Selim camileri, bu tipin selâtin camilerinde uygulanışını gösteren örneklerdir. Bun­larda tabhânelerin ortalarına kapalı av­lu hâtırası olarak, kubbesinde bir aydın­lık feneri bulunan bir orta sofaya açılan dört eyvan ile köşelerde dört oda bulu­nur. Amasya'da bir külliyenin merkezi olan Beyazıt Camii'nin de esasında bu tipte bir yapı olduğu sanılır. Tabhâneli camiler genellikle devlet ileri gelenleri tarafından yaptırılmıştır. Kapalı avlu kıs­mı kubbe, kıble tarafındaki bölümü eşit veya daha küçük bir kubbe ile örtülü olanlar arasında. Bursa Karacabey'de 1456'da yapılan Karaca Bey Camii, İstan­bul'da İç kemeri birer dehlizle ayrılan tabhâne odalarına sahip 1464 tarihli Mahmud Paşa. dış duvarlarının taş ve tuğla işçiliğiyle dikkati çeken 1465 ta­rihli Murad Paşa, Üsküp'te 1470'e doğ­ru yapılan ve aynı duvar Örgüsüne sahip îsâ Bey, Selanik'te İshak Paşa (Alaca). İnegöl'de aynı baninin eseri diğer İshak Paşa, Afyonkarahisar'da 1472'ye doğru inşa edilen Gedik Ahmed Paşa, Filibe'de Sehâbeddin Paşa, Edirne'de Muradiye camileri bu tipin başlıca örnekleridir.



Tokat'ta II. Bayezidin annesi Gülbahar Hatun adına 1485te yapılan Hatuniye, Amasya'da 1486 tarihli Mehmed Paşa, İstanbul'da 1485 tarihli Dâvud Paşa ca­mileri ise tabhâneli camiler arasında tek kubbeli ve yanlarında odaları bulunan yapılardır. Bunların hepsinin revaklı son cemaat yerleri vardır. İstanbul Üsküdar'­da 1473 tarihli Rum Mehmed Paşa Ca-mii'nde büyük kubbeli harimin kıble ta­rafında bir yarım kubbe vardır. Tire'de Yeşilce ve Edirne'de Beylerbeyi camile­rinde kıble tarafında zengin geçiş un­surları ile süslü, dışarı taşkın ve tonozlu namaz yerleri mevcuttur.


1 el-Kasas 28/5

2 Tabersî, s. 267-268,273-276; Meclisî, XLVH, 12-15

3 Küleynî, 1, 223-227

4 Mufaddal b. Ömer el-Cu'fî, tür.yer

5 Nevbahtî, s. 37-41; Eş'arî, s. 11-13, 25-28

6 Fıkhî görüşleri için bk. Ca'fe-Riyye

7 Şeybî, 1, 194

8 Abdülmecîd el-Hânî, s. 180-188

9 Ma'sûm Ali Şah. 1, 209; Müderrisi, s. 180-188

10 İbn Haldun, 1, 781, 797; Keşfuz-zunûn, 1, 591

11 Şeybî, I, 192-210

12 Şeyh el-Müfîd, s- 282

13 Acyânü'ş-Şî'a, 1, 661

14 Şeyh el-Müfîd, s. 282

15 Meclisî, XLVII, 216-217; A'yânü'ş-Şfa, I, 663

16 Nevbahtî, s. 55

17 Şehristânî, I, 166

18 Mec­lisî, XLV11, 63-161

19 el-mâü'l-melikî, kral suyu

20 Geniş bilgi için bk. el-Hâ-Şimî, tür.yer

21 Şehristânî, I, 166

22 Sezgin, IV, 129

23 Sezgin, IV, 129-130

24 Tah­ran 1363 hş

25 Heidelberg 1924

26 Bu eserler hakkında da­ha geniş bilgi için bk. Sezgin,!, 529-530

27 Ge­niş bilgi için bk. Brockelmann, GAL Suppi, I, 104; Sezgin, I, 528-531; Muhsin el-Emîn, 1,668-669

28 Bihsrut-envâr, Beyrut 1403/1983, XLVH. ciİt içinde

29 Zâhirİyye Ktp., Mecmua, nr. 98/18

30 Heidelberg 1924

31 Halep 1959

32 Beyrut 1954

33 Kahire, ts

34 Necef 1385/1966

35 Kahi­re 1986

36 nşr. M. Gâlib

37 nşr. A. Ekber el-Gaffârî

38 nşr. M. Reşâd Salim, baskı yeri yok

39 trc. Süleyman Uludağ

40 Bihârü'l-envâr içinde

41 Dârü'l-Fikri'l-Arabî

42 eş-Şîca fi'l-Mîzân içinde

43 Bk. Cafer B. Ebû Taüb

44 Târîh, m, 644

45 1 Safer 187/29 Ocak 803

46 Ayrıca Bk. Bermektler

47 Bk. Ca'fer B. Harb; Ca'fer B. Mübeşşir

48 Küleynî, I, 51-53

49 Müderrisî Tabâ-tabâî.s. 29 vd

50 Küleynî, 1, 56, 57, 59; III, 33; Ebû Ca'fer eMûsî, el-İsübsâr, I, 77-78; Hür el-Âmilî, 1, 327

51 11. yüzyılın sonların­da

52 haber-i vâhid de buna dahildir

53 Tahran 1387, 1393

54 Tahran 1370, 1376, 1377

55 Tahran 1342-1343; Beyrut 1390

56 Tahran 1944

57 Tahran 1363

58 Necef 1983

59 Tahran 1308; Necef 1399

60 Beyrut 1991

61 1-ll, Tahran 1346-1348

62 el-usûlü'l-ameliyye

63 İlâveden çok bazı âyetlerin çıkarıldığına

65 Mebâdi'ü'l-uûsûl, s. 240-248

66 zarûrât-t dîniyye

67 Bk. Ve Ayet-i fakih

68 Resâ'il, I, 201-267

69 Bu hususla­rın Şiîler'ce de benimsenmediği veya ara­larında ihtilâf konusu olduğu hususunda bk. Şerîf el-Murtazâ, I, 288; Muhakkik el-Hillî, s. 9, 18, 27, 35

70 Hillî'nin nakline gö­re bu konuda ihtilâf vardır, caiz diyenlere göre de bu ilişki mekruhtur, Muhtaşarü'n-mff, s 172

71 Kılıç, yüzük, mushaf vb

72 A. Şîrâzî, s. 108-112

73 trc. E Ruhi Fığldlı

74 Dârü !-Fikri'l-Arabl

75 I. Bölüm, İstanbul 1943

76 I. Bölüm, İs­tanbul 1947

77 İstanbul 1958

78 İstanbul 1970, 1974

79 İstanbul 1984

80 İstanbul 1968

81 İstanbul 1931

82 İstan­bul 1940

83 istanbul 1941

84 İstanbul 1942

85 İstanbul 1943

86 İstanbul 1944

87 İstanbul 1945

88 İstanbul 1946

89 İstan­bul 1948

90 İstanbul 1951

91 Bk. Bibl

92 İstanbul 1942

93 Haziran 1740

94 Lisânü'l-cArab, "cvh" md.; Tâcü'l-'arûs, "câh" md

95 Bk. Gazzâlî, III, 278-279; Râzî, s. 141

96 Buhârî, "Ah­kâm", 7; Nesâî, "Bî'at", 39

97 Buhârî, "Ahkâm", 5, 6, "Eymân", 1

98 Kütü'l-kulûb, 1, 266-267

99 Yûsuf 12/55

100 Râzî, s. 137-138; Hâdimî, II, 65-66

101 Me­selâ bk. Râzî, s. 127-157; Kâşânî, s. 119-128; Hâdimî, II, 123-124

102 İhya3, III, 279

103 el-İsrâ 17/85

104 a.g.e., III, 281

105 a.g.e, III, 281-282

106 a.g.e., m, 285

107 Mu­kaddime, II, 919-925

108 Meselâ bk. Mâverdî, s. 321-322; İbn Haldun, II, 923

109 nşr. Abdülkâdir Ahmed Ata

110 nşr. M. S. Hasan el-Ma'sûmî

111 nşr. Seyyid İbrahim el-Meyâncî

112 en-Nahl 16/ 71

113 Bk. M. F. Abdül-bâkl, Mu'cem, "chd" md

114 Bk. Wensinck, Mu'cem, "chd" md.

115 Msl. bk. el-Bakara 2/146

116 Dârü'l-Fikril-Arabî

117 Paris 1957-61

118 Leiden 1959

119 Londres 1968; Osmanlılardan Önce Anadolu'da Türkler |trc. Yıldız Moran], İstanbul 1979; gözden geçirilmiş ilaveli Fransızca neşri: La Tur-quie pre-ottomane, İstanbul-Paris 1988

120 Paris 1970; İslamiyet Do­ğuşundan Osmanlı Devletinin Kuruluşu­na Kadar [trc. Esat Nermi Erendorl, İstan­bul 1990

121 Paris 1982

122 Paris 1983

123 Philadelphie 1958-1961

124 Cambridge 1970

125 Londres 1974

126 Damas 1977

127 Leiden 1977

128 trc. Neşet Çağatay, AÜİFD, 11/4 11953], s. 93-106

129 trc. Zeynep Ker-man, TM, 17 (İstanbul 1972), s. 77-100

130 trc İsmet Kayaoğlu, AÜİFD, XVIII 11972], s. 193-202

131 trc. İsmet Kayaoğlu—Mehmed Dağ, AÜİF İslâm İlimleri Enstitüsü Dergi­si, n/2 119751, s. 175-198

132 trc. Sabri Hizmetli, ae, V 119821, s. 305-319

133 trc. Mürsel Özturk, TTK Belleten. L/197 11986

134 trc. İsmet Kayaoğlu, a.e., Ll/ 200 |I987|. s. 1045-1051

135 trc. Yaşar Yü­cel-Bahacddin Yediyıldız, a.e. Ll, 201 119881,s. 1375-1431

136 Tomar - Halue-Üyye, s 110

137 Bayrı, s 874; TDEA, II, 6

138 TY, nr. 2466

139 Harîrîzâde, II, 292

140 Şeyhî, I, 576

141 Sefime. IV, 253

142 İstanbul 1985

143 Hasan Hüsnü Paşa, nr. 796

144 İbrahim Efendi, nr. 350; Yazma Bağış­lar, nr. 2141

145 Bk. Cahidi Ahmed Efendi

146 Cevheri, es-Sıhâh., "chl" md.; Lisânü'l-cArab, "chl" md.; Tâcü'l-Carûs, "chl" md

147 et-Müfredât, "chl" md

148 el-Ahzâb 33/33

149 Aş. bk

150 el-Feth 48/26

151 el-Mâide 5/ 50

152 Zevzenî, s. 178

153 AÜİFD, l-IV, 192-197

154 el-Me-dînetu fâzıla, s. 157

155 İbn Hişâm, I, 335-336

156 İbn Hişâm, 1,555-556

157 Buhârî, "Cenâ'iz", 39

158 Buhâ­rî, "Menâkıb", 8

159 Müsned, III, 425

160 Buhârî, "Enbiyâ'", 8; "Menâkıb", 1

161 el-câhiliyyetü'l-ûlâ

162 Buhârî, "îmân", 22

163 Müslim, "Cenâ'iz", 29

164 nşr. Fr. Krenkow v.dğr


Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin