CEZA HUKUKU KURALLARININ UYGULAMA ALANI:
ZAMAN BAKIMINDAN UYGULAMA
1. Hemen uygulama:
YTCK Madde 7/1. "İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz." Bu, hemen uygulama ilkesinin dışavurumudur.
Hemen uygulama ilkesi özellikle ceza muhakemesi kanunları, güvenlik tedbirlerine ilişkin yasalar ve infaz yasalarında etkisini gösterir.
Hemen uygulama ilkesinin maddi ceza hukuku alanındaki sınırlarını "aleyhe yasanın geçmişe yürümesi yasağı" ve "lehe yasanın geçmişe yürümesi ilkesi" oluşturur. YTCK 7(1) c.2 ve 7(2).
2. Sanığın lehine olan kanunun uygulanması ilkesi:
Kanunilik ilkesinin geçerli olduğu ceza hukukunda geriye yürümeye kabul edilemez.
YTCK Madde 7 kurallarına göre:
-
Eylem işlendiği sırada suç değilse, fail sonraki yasaya göre cezalandırılamaz.
-
Suç olan bir eylem yeni kanunla suç olmaktan çıkarılmışsa fail cezalandırılamaz.
-
Bu durumda, hüküm kesinleşmiş olsa bile, infaza son verilir ve hükmün ceza hukukuna ilişkin sonuçları ortadan kalkar. Ancak diğer hukuk dallarına ilişkin sonuçları kendiliğinden kalkmaz.
-
Fiil hem önceki hem de sonraki kanunlar bakımından suç ise, bu iki kanundan lehe olanı uygulanır ve infaz olunur.
3. Lehe kanun geriye yürür.
Normalde, ceza kanunları aleyhe sonuç doğuracak şekilde geçmişe etkili olmaz. Ceza kanunlarının geriye yürümesi yasağının istisnası, sanığın lehine olan yasanın geriye yürümesidir. Lehe kanun geçmişe yürür. Neden? Çünkü yasa koyucu yeni kanunu kabul etmekle o eylemin cezalandırılması veya daha ağır cezalandırılmasında artık sosyal yarar görmemektedir.
Sanığın lehine olan kanun nasıl tespit edilir?
Bir eylemi suç olmaktan çıkartan; suçun kanuni unsurlarını zorlaştıran; hapis cezası yerine para cezası getiren; fiili şikayete bağlı hale getiren; zamanaşımı süresini kısaltan kanun sanığın lehine olan kanundur. Türü ve miktarı açısından daha hafif ceza öngören kanun lehe olan kanundur; örneğin, süreli hapis cezası müebbet hapis cezasına göre daha hafiftir. Türü aynı olan cezalardan miktarı az olan daha hafiftir.
4. İleriye yürüme:
Yasaların ileriye yürümesi, yürürlükten kaldırılan bir yasa hükmünün sonraki fiillere de uygulamaya devam edilmesi demektir. Ceza hukukunda ileriye yürüme kabul edilmez.
CEZA KANUNLARININ YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ, YÜRÜRLÜKTEN KALKMASI VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ
Tüm kanunlar gibi ceza kanunları da Resmi Gazete'de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girer. Yürürlüğe giriş tarihi yasada gösterilmişse o tarihte, gösterilmemiş ise Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten 45 gün sonra yürürlüğe girer.
Ceza kanunları üç şekilde yürürlükten kaldırılabilir: açık kaldırma; örtülü kaldırma ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal.
Örtülü kaldırmada ilkeler:
-
İki genel yasadan sonraki yasa öncekini yürürlükten kaldırır.
-
İki yasadan önceki özel, sonraki genel ise ve genel yasa özel yasaya aykırı hükümler içeriyorsa, özel yasanın genel yasaya aykırı olan hükümleri yürürlükten kalkar.
-
İkisi de özel yasa ise ve önceki yasa sonraki yasayla bağdaşmıyorsa, sonraki yasa öncekini yürürlükten kaldırır.
Yürürlük süreleri bakımından ceza kanunları üçe ayrılır: Bir başka yasa tarafından ortadan kaldırılana kadar yürürlükte olan yasalara sürekli yasa denilir. Yasanın ne kadar süre yürürlükte kalacağı yasa metninde gösterilmişse süreli yasa söz konusudur. Belirli bir olay veya durumu uygulanan ve bunun dışındaki dönemlerde uygulanmayan kanunlara geçici ya da istisnai kanun denilir. (Örn. Olağanüstü Hal Kanunu)
SUÇUN UNSURLARI
YTCK'nda genel bir suç tanımı verilmemektedir. Ancak genel olarak bir eylemin suç oluşturması için TİPE UYGUN, HUKUKA AYKIRI ve KUSURLU İNSAN DAVRANIŞININ bulunması şartı aranır. Demek ki, bir fiilin suç sayılması için iradi bir insan davranışının bulunması, bu davranışın tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu olması gerekir. Ancak bazı durumlarda, bu unsurların varlığına rağmen, fail hakkında kamu davası açılabilmesi ve failin cezalandırılabilmesi için başka bazı şartların da bulunması gerekir. Bunlar objektif cezalandırılabilme şartları, ceza muhakemesi şartları ve şahsi cezasızlık sebepleridir.
Objektif cezalandırılabilme şartları:
Suçun tüm unsurlarıyla gerçekleşmesine rağmen, failin cezalandırılabilmesi için kanunun ayrıca aradığı ve gerçekleşmedikçe faile karşı yaptırım uygulanmayan objektif koşullara objektif cezalandırılabilme şartları denilir. Bunların belirgin özelliği, kusur şartının aranmamasıdır. Örneğin, sarhoşluk fiilinin cezalandırılabilmesi için sarhoşun halkın huzur ve sükununu ihlâl etmesi ve bu sarhoşluğun genel veya kamuya açık bir yerde olması gerekir. Dilencilik ve sarhoşluk gibi suçlarda failin fiili işlerken yakalanması ya da yabancı ülkede suç işleyip ülkemizde cezalandırılabilecek kişiler bakımından bu kişilerin Türkiye'de bulunması birer cezalandırılabilme şartıdır.
Ceza muhakemesi şartları:
Ceza muhakemesi şartları dava şartları ve yargılama şartları olarak ikiye ayrılır.
Dava şartları:
-
Şikayet
-
Dava süresi
-
İzin
-
Talep
-
Açık dava bulunması
-
Yargı kararı bulunmaması
-
Uzlaşmanın gerçekleşmemesi
-
Ön ödemenin yapılmaması
-
Yeni delil bulunması
Yargılama şartları:
-
Sanığın hazır bulunması
-
Sanığın akıl hastası olmaması
-
Bekletici meselenin çözülmesi
-
Yasama dokunulmazlığı bulunmaması
-
Uzlaşmanın gerçekleşmemesi
Dava şartları:
1) Şikayet:
Soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlı bir fiilden zarar gören kişinin 6 aylık şikayet süresi içinde yetkili makamlardan fiil hakkında kovuşturma yapılmasını yazılı olarak istemesine şikayet denir.
Ortada takibi şikayete bağlı bir suç bulunması; şikayet eden kişinin fiilden zarar görmüş olması; şikayetin 6 aylık süre içinde yapılması (bu süre bir hak düşümü süresidir); yazılı olarak veya tutanağa geçirilerek yapılması; belirli yetkili makamlara (Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkemeler, kolluk, valilik, kaymakamlık ve yurtdışında ülkemizin elçilik ve konsoloslukları) yapılması gerekir. Şikayet edilen şey fail değil, fiildir. Bu nedenle failin adını anmadan da şikayette bulunmak mümkündür. Şikayet hakkından feragat ve şikayetten vazgeçme mümkündür.
2) İzin:
Bazı durumlarda savcılığın dava açabilmesi için yetkili resmi makamların fail hakkında dava açılmasını uygun görmeleri gerekir. Anayasa m. 129 "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirtilen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlıdır."
3) Talep:
Bazı suçlar için yetkili makamın (Adalet Bakanı) yetkili savcıdan dava açmasını istemesine talep denilir.
4) Karar:
Örneğin, milletvekilleri hakkında yargılama yapılabilmesi için milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.
5) Uzlaşma:
Uzlaşma, suçtan doğan mağduriyetin giderilmesi yöntemidir. Bunun iki yolu vardır: fail-mağdur-uzlaşması denilen muhakeme dışı usul ve klasik ceza muhakemesidir. Birinci usul iki aşamadan oluşur: ihtilafı ortadan kaldırmak ve mağduriyeti gidermek.
YTCK m. 73: "Suçtan zarar gören gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleriyle uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet Savcısı veya hakim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir."
Uzlaşmanın koşulları:
-
Uzlaşma sadece soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlar için yapılabilir.
-
Uzlaşma için failin suçu kabul etmesi gerekir.
-
Uzlaşma için, failin doğan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi gerekir.
-
Uzlaşma hem soruşturma hem de kovuşturma devresinde mümkündür.
TİPE UYGUN EYLEM:
Suçun ilk yapısal unsuru, tipe uygun eylemdir. Ceza hukuku anlamında eylem terimi hareket, netice ve bu ikisi arasında nedensellik bağından oluşur.
Eylem Kavramı:
1. Hareket:
Hareket, insanın dış dünyada beliren iradi davranışıdır. Ceza hukukunda hareketin iki değişik görünüş biçimi vardır: Yapmak ve yapmamak. İlki icrai, ikincisi ise ihmali bir harekettir.
Kişinin iç dünyası bir hareket olarak dış dünyaya yansımadığı sürece, ceza hukuku devreye girmez. HAREKETSİZ SUÇ OLMAZ.
Hareket:
-
insan tarafından yapılmalıdır;
-
iradi olmalıdır;
-
icrai ya da ihmali olabilir.
-
Düşünce dış dünyaya yansımadığı sürece hareket olarak kabul edilmez ve cezalandırılamaz. Bundan dolayı, düşünce suçu diye bir suç olamaz.
Hareket Yeteneği Kavramı:
Hareket yeteneği insana özgüdür, çünkü iradi olarak hareket etme yeteneği sadece insanda bulunur. Bu nedenle, irade dışı olan, örneğin refleks hareketleri ve bilinçsiz hareketler, karşı durulamaz bir kuvvetin yol açtığı davranışlar ceza hukukunda hareket olarak kabul edilemez.
Hareket yeteneği, kusur yeteneğinden farklıdır. Örneğin, kusur yeteneği olmayan küçüklerin veya akıl hastalarının hareket yeteneklerinin var olduğu kabul edilir. Bu kişiler, tipe uygun davranabilirler, fakat bu hareketleri kusurlu sayılmaz.
Tüzel Kişilerin Ceza Sorumluluğu Sorunu:
Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi nedeniyle, tüzel kişilerin ceza sorumluluğu bulunamaz.
-
Üçüncü şahsın fiilinden sorumluluk olamaz. Yani, hareketinin nedensel değeri bulunmayan kimse sorumlu tutulamaz.
-
Kusursuz ceza sorumluluğu olmaz.
-
Kusursuz sorumluluk ilkesini ortadan kaldırmaya yönelik bir sorumluluk anlayışı kabul edilemez.
-
Suç faili ancak irade sahibi bir gerçek kişi olabilir. O halde, iradi hareket edemeyeceklerinden TÜZEL KİŞİLER SUÇ FAİLİ OLAMAZ.
Tüzel kişilerin ceza sorumluluğu, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırıdır.
Tüzel kişiler, farazi kişilerdir. Bu nedenle, suç faili olarak kabul edilemezler, çünkü:
-
Tüzel kişiler gerçek kişiler gibi suç işleyemezler. Suçu işleyenler tüzel kişilerin yöneticileri veya temsilcileridir. Tüzel kişilerin gerçek kişiliği olmadığı gibi hareket kabiliyeti de yoktur.
-
Tüzel kişinin cezai sorumluluğu üçüncü kişinin fiilinden sorumlulukla eşanlamda olup objektif sorumluluk yaratır.
-
Tüzel kişilerin sorumluluğu yüklenme yetenekleri olmadığı gibi, anlama yani iradi davranma yetenekleri de yoktur. Özgür iradeleriyle ve kendiliğinden nedensel değer taşıyan bir eylemde bulunma olanakları da yoktur.
-
Tüzel kişiler kusurlu hareket edemezler.
MEŞRU SAVUNMA
Meşru savunma, bireyin kendini savunmasıdır.
Meşru savunmanın koşulları:
Meşru savunma koşulları, saldırıya ve savunmaya ilişkin olmak üzere iki grupta toplanabilir.
(a) Saldırıya ilişkin koşullar:
1. Bir saldırı bulunmalıdır.
Saldırı, hukukun koruduğu haklara karşı zarar veya tehlike yaratacak nitelikte icrai veya ihmali bir insan davranışı olarak tanımlanabilir. Saldırıda kötülük yapma amacı öne çıkar. Ortada saldırı niteliğinde bir hareket yoksa, meşru savunmadan söz edilemez.
Saldırı bir insandan değil bir hayvandan gelirse, meşru savunma değil, zorunluluk hali vardır. Ancak bu hayvanı bir insan kullanmışsa, meşru savunma kabul edilebilir.
2. Saldırı haksız olmalıdır.
Saldırı haksız, yani hukuka aykırı olmalıdır. Örneğin, arama yapmak amacıyla eve giren polise direnmek meşru savunma sayılamaz, çünkü polisin davranışı bir kanun hükmünü uygulamaktır ve saldırı sayılamaz.
Öte yandan, saldırganın kişisel cezasızlık sebebinin bulunması yaptığı fiilin haksızlığını ortadan kaldırmaz. Örneğin, milletvekili veya diplomatların hareketleri de haksızlık içeriğini korur.
Kendi haksız hareketiyle saldırıya uğrayanın saldırıdan kurtulmak için yaptığı savunma da meşrudur, çünkü bir kişinin haksız hareketi ona karşı yapılan hareketi meşru hale getirmez. Bu hareket sadece bir haksız tahrik oluşturabilir. Örneğin, A, B ile zina yaparken eşi E onları yakalarsa, E'nin tabancasına davranması üzerine, A daha atik davranıp E'yi vurursa, meşru savunmadan yararlanır.
Haksız saldırıya kasten sebep olan bir kimse için, bu saldırı bakımından meşru savunma söz konusu olamaz.
3. Saldırı bir hakka yönelmiş olmalıdır.
Yeni TCK'ye göre, her türlü hakka yönelmiş bulunan saldırıya karşı meşru savunma mümkündür. Eski TCK'ya göre saldırının nefse ve ırza yönelmiş olması gerekiyordu. Yani sadece kişiye ilişkin haklar için meşru savunma kabul ediliyor ve mala karşı işlenen suçlar bu kapsamın dışında tutuluyordu.
Yeni TCK, "gerek kendisine gerek başkasına" ibaresiyle, üçüncü kişinin hakkına yönelik saldırılara karşı da meşru savunmayı kabul etmektedir. Buna "üçüncü kişi lehine meşru savunma" denilmektedir.
4. Saldırı halen mevcut, gerçekleşmesi ya da tekrarı muhakkak olmalıdır:
Yasada, "gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırı" tanımı yapılmaktadır.
Meşru savunmanın kabulü için, saldırının başlamış ve devam ediyor olması gerekir. Bitmiş bir saldırıya karşı meşru savunma kabul edilemez, çünkü bu bir öç alma eylemidir. Örneğin, kendisini öldürmek üzere elinde bıçakla gelen A'ya ateş edip bacağından yaralayan ve hareket etmesini önleyen B'nin A'nın yanına gidip kafasına ateş ederek A'yı öldürmesi meşru savunma sayılamaz.
Henüz başlamamış, ancak başlaması muhakkak olan saldırılara karşı da savunma mümkündür. Ancak bu ayrımın iyi yapılması gerekir. Örneğin, rehin alınan uçak yolcularından A'nın saldırganlardan birinin uyuklamasından faydalanarak onu öldürmesi hukuka uygundur; ancak kendisini her günkü gibi dövüp sızan kocasını uykudayken öldüren K'nın bu davranışı hukuka uygun sayılmayabilir.
(b) Savunmaya ilişkin koşullar:
1. Savunmada zorunluluk bulunmalıdır.
YTCK'da "o anda ... defetmek zorunluluğundan" söz edilmektedir. Saldırı ile savunmanın aynı anda olmasından kasıt da, savunmada zorunluluk bulunması anlamına gelir. Savunmanın haklılığı, saldırıdan başka türlü kurtulma olanağının bulunmamasına bağlıdır.
Kaçma olanağı varken kaçmamak savunmada zorunluluk bulunmadığını göstermez. Kanun kimseyi kahramanlığa, kabadayılığa veya şerefsiz ya da alçakça hareket etmeye zorlayamaz. Kişinin kaçma olanağı varken kaçmayıp karşılık vermesi durumunda bile meşru savunma kabul edilebilir.
2. Savunma saldırıya ve saldırana karşı yapılmalıdır (saldırı ile savunma arasında nedensellik bağı bulunmalıdır)
Saldırı ile savunma arasında nedensellik bağı bulunmalı, yani savunma saldırının bir sonucu olmalıdır. Örneğin, A'nın B'den yediği dayağın acısını B'nin oğlu O'dan çıkarması meşru savunma olmaz. Fakat örneğin meşru savunma halinde olan bir sanığın tabancasından çıkan kurşunlardan birinin de sanığın damadına isabet ettiği bir olayda, sanık meşru savunma halinde olduğuna göre damadı bakımından da meşru savunma hükümleri geçerli olmalıdır.
3. Savunma saldırı ile orantılı olmalıdır.
Savunma, sadece saldırıyı bertaraf edecek ölçüde olmalıdır. Ceza hukuku kuralları, hiç kimseye öç alma hakkı verecek şekilde yorumlanamaz.
Yeni TCK'da bu ilke "o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu" olarak ifade edilmektedir.
Meşru savunma, haksız saldırıyı durduracak ölçüde olmalıdır. Ölçüsüzlük halinde, meşru savunmada sınır aşılmış olur.
Saldırı ile savunma arasındaki oran, konu, araç ve aracın kullanımı açılarından araştırılır.
Konu bakımından: Saldırının konusu ile savunmanın konusunun aynı olması gerekmez. Örneğin, ırzına geçilmeye çalışılan bir kadının saldırganı öldürmesi, diğer koşullar da varsa orantılı bir meşru savunma olarak kabul edilebilir.
Araç bakımından: Tabancayla açılan ateşe tabancayla karşılık verilmesi halinde oran vardır. Ancak araçlar bakımdan mutlak bir oran aranmaz. Saldırı ile savunma arasında oran bulunması, saldırıya karşı mutlaka aynı araçla karşılık verileceği anlamına gelmez.
Aracın kullanımı bakımından: Araç mümkün olduğunda saldırıyı defetmeye yetecek ölçüde kullanılmalıdır. Örneğin, araç, saldırganın hayati olmayan bölgelerine yönelik olarak kullanılmalıdır.
HAKSIZ TAHRİK – MEŞRU SAVUNMA İLİŞKİSİ:
Meşru savunma, hakka yönelik mevcut bir saldırı karşısında mağdurun başka türlü korunma imkanı bulunmayan hallerde savunma amacıyla karşılık vermesidir. Haksız tahrik ise, sona ermiş ya da henüz devam etmekte olan haksız bir eyleme zorunlu olmamakla birlikte karşılık verilmesidir. Haksız tahrik ve meşru savunma kurumları, "haksız saldırının" varlığı konusunda birleşirler. Ancak meşru savunmada saldırının mevcut olması şartı aranırken, haksız tahrikte bu şart aranmaz. Saldırının devamı halinde meşru savunma hükmü uygulandığı takdirde, artık haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına gerek kalmaz. Haksız tahrik kurumu meşru savunmaya dahildir ve meşru savunmanın bulunduğu hallerde artık tahrikten bahsedilemez. Haksız saldırı bittikten sonra failin karşılık vermesi halinde ise, meşru savunma değil, sadece haksız tahrike ilişkin hükümler uygulanır.
KUSURLULUK
Tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu insan davranışlarına suç diyoruz. Tipe uygunluk ve hukuka aykırılık suçun objektif, yani maddi unsurlarıdır. Bunların fail ile olan ilişkisine ise kusurluluk unsuru ya da manevi unsur denilir.
Kusurluluk şöyle tanımlanabilir: "Failin hukuka uygun hareket etme imkanı bulunmasına rağmen, hukuka aykırı bir davranışı seçmiş ve gerçekleştirmiş olması nedeniyle fiilin ona yüklenebilmesine kusurluluk denilir."
Kusur yeteneğinin varlığı, irade özgürlüğüyle açıklanabilir.
Bir fail hakkında kusurludur diyebilmemiz için üç şartın bulunması gerekir:
-
Kişinin kusur yeteneği bulunmalıdır (biyolojik şart).
-
Fail, tipe uygun ve hukuka aykırı fiili bilerek ve isteyerek ya da gerekli özeni göstermemek suretiyle işlemiş olmalıdır (sübjektif şart). Buna göre kusurluluğun iki şekli vardır: kast ve taksir.
-
Sübjektif isnadiyet. Kişinin kusurlu olduğunu kabul edebilmemiz için, hareket ona isnat edilebilmelidir. Yani, kusurluluğu kaldıran bir sebep bulunmamalıdır.
YTCK'na göre kusur yeteneğini etkileyen haller:
-
Yaş küçüklüğü
-
Akıl hastalığı
-
Sağır dilsizlik
-
Geçici nedenler
-
Alkol-uyuşturucu madde etkisinde olmak.
Kusur yeteneği, anlama + isteme yeteneği olarak anlaşılır, yani kusurlu davranabilme yeteneğidir. Eski deyimle, farik ve mümeyyiz olmak (farik: fark eden, ayırt eden; mümeyyiz: iyi doğruyu kötüyü yanlışı seçen) anlamına gelir.
(1) Yaş Küçüklüğü:
YTCK'nda yaş küçüklüğünün kusur yeteneğine ve dolayısıyla ceza sorumluluğuna etkisi üç devreye ayrılmıştır:
1. Devre: 0-12 yaş
2. Devre: 13-15 yaş
3. Devre: 16-18 yaş
(a) 12 yaşını doldurmamış çocuklar:
YTCK 31: "Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında ceza kovuşturması yapılamaz; ancak çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir".
12 yaşını doldurmamış çocuklar işlediği fiillerden dolayı kovuşturulamaz ve ceza verilemez. Güvenlik tedbirleri; danışmanlık tedbiri, eğitim tedbiri, bakım tedbiri, sağlık tedbiri ve barınma tedbirinden oluşur.
(b) 13-15 yaş arası küçükler:
Bu devrede, algılama ve irade yeteneği her somut olayda ayrıca incelenir. Mahkeme, çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığını ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmiş olup olmadığını belirlemek amacıyla çocuğun bedeni, akli ve ruhi durumunu bir uzman hekime incelettirir. Eğer çocuk hareketlerini ve sonuçlarını kavrayabilme ve bu doğrultuda davranışlarını yönlendirebilme yeteneğine sahip ise, fiil cezalandırılır, fakat cezası indirilir. Eğer değilse, yukarıda belirtilen güvenlik tedbirleri uygulanır.
(c) 16-18 yaş grubu:
Bu yaş grubunda, küçüğün hareketini ve sonuçlarını anlayabilme ve davranışlarını bu doğrultuda yönlendirme yeteneğine sahip olup olmadığı araştırılmaz. Sadece küçüğü topluma yeniden kazandırmak ve yeni suçlar işlemesini engellemek amacıyla belirli indirimler yapılır.
(2) Akıl hastalığı:
(a) Akıl hastalığı nedeniyle, işlenen fiilin hukuki anlam ve sonuçların algılanamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli oranda azalması.
Bu durumdaki kişilere ceza verilemez, sadece güvenlik tedbirlerine hükmedilir. Bu durumdaki akıl hastalarına, mahkeme beraat kararı veremez; "ceza verilmesine yer olmadığı" yönünde karar verir. Bu kişiler bir sağlık kurumunda tutulur. Toplum açısından tehlikeliliğin ortadan kalkması veya önemli oranda azalması halinde bu kişiler salınır.
(b) Algılama yeteneğinin tümüyle ortadan kalkmaması, fakat işlenen fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede olmamakla birlikte azalması.
Bu kişilerin ceza sorumluluğunun devam ettiği kabul edilir. Cezaları 1/6'ya kadar indirilir, fakat bu süre boyunca güvenlik tedbirleri uygulanması da mümkündür.
(3) Sağır ve Dilsizlik:
1. Devre: 0-15 yaş: Bu devredeki sağır ve dilsizler hakkında 1. devre yaş küçüklüğüne ilişkin hükümler uygulanır.
2. Devre: 16-18 yaş: Bu devredeki sağır ve dilsizler hakkında 2. devre yaş küçüklüğüne ilişkin hükümler uygulanır.
3. Devre: 19-21 yaş: Bu devredeki sağır ve dilsizler hakkında 3. devre yaş küçüklüğüne ilişkin hükümler uygulanır.
(4) Geçici Nedenler:
Geçici neden; akıl hastalığı düzeyine ulaşmayan, fakat geçici nitelikte bir patolojik (hastalıklı) nedenin kişinin kusur yeteneğini etkilediği örneğin hipnotizma, uyur gezerlik ve ateşli hastalık gibi hallerdir.
Geçici nedenin kabul edilebilmesi için, failin anlama ve isteme yeteneğini kaldıran veya azaltan sebebin oluşmasında kusurunun bulunmaması gerekir. Örneğin, hipnoz etkisinde adam öldürmeyi tasarlayan kimse bu hükümden yararlanamaz.
(5) Alkol ve uyuşturucu etkisinde olma:
5a) İrade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma:
Buradaki "irade dışı" terimi istemeyerek şeklinde anlaşılmalıdır. Örneğin bir partide meyve suyuna şaka olsun diye alkol karıştırılan kişinin sarhoş olması ve bu halde iken suç işlemesi halinde cezalandırılması mümkün değildir. Bu nokta, her somut olayın özelliklerine göre incelenir.
5b) İradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma:
Bu durumda, failin sorumluluktan kurtulması mümkün değildir. Kusur yeteneği, icra hareketinin yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Bu kuralın istisnası, iradi olarak alınan alkol veya uyuşturucunun etkisinde suç işleme halidir. Bu durumda, "SEBEBİNDE SERBEST HAREKET KURAMI" (Actiones Libera in Causa) gereği failin aslında uyuşturucu veya alkol etkisinde olduğu için iradi olarak hareket etmemesine rağmen, alkolü veya uyuşturucuyu alırken iradi hareket ettiği ve bu nedenle fiili işlerken de iradi hareket etmiş olduğu varsayılır. Böylece, bir karine yaratılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |