1412 sy. Kanunun 132. md.si, dili sadeleştirilerek maddeye aynen alınmıştır. İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır. Çağrılma nedeni açıkça belirtilir. Çağrılan kişi böylece sanık mı, tanık olarak mı çağrıldığını, konunun ne olduğunu öğrenmiş olacaktır. Gelmezse zorla getirileceği yazılır.
İfade ve sorgu için çağrı ile zorla getirme kuralları temelde aynıdır.
ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN ZORLA GETİRİLMESİ HANGİ HALLERDE OLUR?
m.146/1
1412 sy.kanunun 133 ve 134 md.leri kısmen değişikliğe uğratılarak maddede birleştirilmiştir.
1. Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya
2. Yakalama emri düzenlenmesi,
için yeterli nedenler bulunan şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir.
Ancak şüpheli veya sanık hakkında tutuklama veya yakalamayı gerektiren nedenler yoksa, CMK. 145 md.si uyarınca, önce uyarılı çağrı kağıdı, daha sonra zorla getirilme kararı çıkarılmalıdır.
146. Madde, ihzar kurumunun içeriği ve uygulanması bakımından, usul hukukumuz itibarıyla önemli değişiklikler getirmiş bulunmaktadır.
146 m. birinci fıkrasına göre, ilke olarak, hakkında tutuklama kararı verilebilmesi veya yakalama müzekkeresi kesilebilmesi için yeterli nedenler bulunan şüphelinin veya sanığın ihzarına karar verilebilecektir. 1412 sy. Kanunun 133. md.sinde zorla getirilme için yalnızca tutuklama nedenleri aranırken, CMK.nun 146/1 md.si ile yakalama emri düzenlenebilecek durumlarda da zorla getirilme kararı verilebileceği öngörülmüştür.
ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN ZORLA GETİRİLMESİ KARARINDA NELERİN YAZILMASI GEREKİR?
m.146/2
İhzar müzekkeresinin içeriği ikinci fıkrada belirlenmiştir:
Müzekkerede şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğu, kendisi ile ilgili suçu, gerekiyorsa eşkali (fiziğini belirleyen özellikleri) belirlenecek ve asıl önemlisi, zorla getirilmesine neden olan hususlar belirtilecektir.
ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN ZORLA GETİRİLMESİ KARARI KİŞİYE VERİLİR Mİ?
m.146/3
Zorla getirme kararının bir örneği şüpheli veya sanığa verilecektir. Bu nedenle müzekkere kopyalı olarak kolluk görevlisine gönderilmelidir.
ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN ZORLA GETİRİLMESİ KARARI NASIL YERİNE GETİRİLİR?
m.146/4-5-6
Zorla getirmenin hangi süre içinde geçerli olacağı maddenin beşinci fıkrasında yer almıştır; ihzar belirli ölçüde zor kullanmayı gerektirebileceğinden geçerli olduğu sürenin belirlenmesi, özgürlüklerin korunması yönünden önemlidir. Esasen dördüncü fıkra, bu bakımdan diğer bir teminatı da içermektedir: İhzar edilen şüpheli veya sanık, ilke olarak derhâl, olanaklı bulunmadığı takdirde, yol süresi hariç en geç yirmidört saat içinde çağıran mercilerin önüne götürülecek ve yine derhâl sorguya çekilecek ve ifadesi alınacaktır. Yol süresi ile yirmi dört saatlik sürenin toplamı aşılmamalıdır. Bu süreyi geçiren görevlilerin, ceza sorumluluğu sözkonusu olacaktır.
Süreye gelince, beşinci fıkraya göre ihzar, getirme bakımından haklı sayılacak bir saatte başlayacak ve çağıran mercilerin sorguyu yapmaları veya ifade almaları ile sona erecektir.
Zorla getirme kararı yerine getirilemediğinde, yerine getirememe nedenleri kolluk görevlisi ve mahalle veya köy muhtarınca düzenlenecek tutanağa yazılır ve altı bu kişilerce imzalanır (m.146/6). Böylece zorla getirme yerine kişiye haber bırakıp ertesi gün adliyede bekleme, kişi gelmeyince de zorla getirme yazısının arkasına yazma uygulaması sona erecektir. Zorla getirilemeyen kişi ile ilgili bu hususun muhtar ile birlikte yazılması gerekir. Tabi ki bu durumda da kolluğun muhtardan önceden imzalanmış boş kağıt alıp üzerine doldurma uygulaması ile karşılaşılabilecektir. Bu son durum resmi evrakta sahtecilik sonucunu doğuracağından bu husus kolluğa açıklanmalıdır.
Sanığın duruşmalardan kaçması veya adresinin tespit edilememesi halinde ifadesinin temini için gıyaben tutuklanmasını düzenleyen CMUK nun 223-229 maddelerinin karşılığı olabilecek bir madde CMK da yoktur. Bu nedenle sanığın ifadesinin temini için gıyaben tutuklanması yolu artık kapanmıştır. Buna karşılık olarak CMK nun 199. maddesi uyarınca mahkeme YAKALAMA EMRİ ile sanığın getirilmesine her zaman karar verebilir. Davetiyeye rağmen sanık gelmediğinde ya da kendisine ulaşılamadığında, yani sanık kaçak durumda olduğunda, Mahkeme sanığın ifadesinin temini için CMK 199 uyarınca sanık hakkında YAKALAMA KARARI çıkarabilecektir. Yakalama kararı ile yakalanan şüpheli veya sanık ya savcılıkça serbest bırakılacak (yakalanmasına karar verilen işlemleri yapıldıktan sonra) ya da mahkemesine gönderilecektir. İlgili mahkeme ya sanığın yakalanmasına karar vermesine yol açan işlemleri yaptıktan sonra (örneğin ifadesini aldıktın sonra) serbest bırakacak ya da tutuklama veya adli kontrol kararı verecektir. Verilen bu yakalama kararı bugünkü gıyabi tutuklamaya ilişkin sonuçları doğuracaktır.
İKİNCİ BÖLÜM
İFADE VE SORGU USULÜ
ŞÜPHELİNİN VEYA SANIĞIN İFADESİNİN ALINMASINDA VEYA SORGUYA ÇEKİLMESİNDE UYULMASI GEREKEN İLKELER NELERDİR?
m.147/1
CMUK 135. maddede yer alan haklar artık CMK 147 de yer almaktadır. Eski düzenleme ile temelde aynı olan maddede farklı olarak (g) bendinde ifade verenin KİŞİSEL VE EKONOMİK DURUMU hakkında bilgi alınacağı kabul edilmiştir. Yine (h) bendinde ifade veya sorgunun kaydında teknik imkanlardan yararlanmaya olanak tanınmıştır. Böylece kişinin ifadesinin ses veya görüntü kaydedici araçlarla kayda alınmasına yasal dayanak getirilmiştir.
Üzerine suç atılan veya şüphe altına sokulan kimsenin savunma hakkını güvence altına almak amacıyla, sorgunun veya ifade almanın ne suretle icra edileceğini, madde ayrıntıları ile göstermektedir. Konulan esaslar, hâkim, mahkeme, Cumhuriyet savcısı, kolluk âmir ve memurları hakkında aynı derecede olmak üzere geçerlidir. Maddenin, şüpheli veya sanığın haklarını saptayan ve sonra sorgu yapacak ve ifade alacak yetkililere hitap eden iki kategori hükmü içermesi uygun görülmüştür.
Önce hakları belirlenebilir:
1. Şüpheli veya sanığın ifadelerinin alınması veya sorguya çekilmeleri bakımından tesis edilen hakların başında birinci fıkranın (5) numaralı bendinde yer alan susma hakkı geliyor. Susma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde yer alıp en temel insan haklarından birisini oluşturan suçsuzluk karinesinin tamamlayıcı unsurudur. Ancak susma hakkı, “isnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamayı” kapsamaktadır. Yoksa kişi, (1) numaralı bentte açıkça beyan olunduğu üzere “kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.”
2. Sorguya çekilecek veya ifadesi alınacak şüpheli veya sanığın yararlandığı ikinci temel savunma hakkı, avukat bulundurabilmektir. İfade alma veya sorgudan önce adı geçenlere bu hakları hatırlatacak, avukat atayabilecek durumda değillerse baroca seçilecek bir avukat isteyebilecekleri ve onun hukukî yardımından yararlanabilecekleri ve bu avukatın vekâletname aranmaksızın ifade ve sorguda hazır bulunabileceği bildirilecektir.
3. Üçüncü hak, yakalanan kişinin yakınlarına yakalandığını bildirmesinin sağlanmasıdır.
4.Dördüncü hak, adı geçenlerin somut delillerin toplanmasını isteyebileceğinin hatırlatılmasıdır. Bu husus sorgu ve ifade alma sırasında, şüpheli veya sanığa şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağının sağlanmasını emreden ve (6) numaralı bentte yer alan hükümde, güvence altına alınmıştır.
5. (2) numaralı bentte yer alan ve şüpheli veya sanığa isnat edilen suçun da anlatılacağını saptayan hüküm de esaslı bir güvence oluşturmaktadır.
Maddenin ifade alacak veya sorgulama yapacak yetkililere hitap eden hükümleri ve yükümleri ise, yukarıda şüpheli veya sanığın haklarına ilişkin yükümlere ek olarak şunlardır:
1. Kimliğin saptanması,
2. İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel durumu hakkında bilgi alınması,
3. İfade veya sorgunun bir tutanağa bağlanmasıdır.
İFADE VEYA SORGU TUTANAĞINDA BELİRTİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR?
m.147/1
İfade veya sorgunun bağlandığı tutanakta aşağıdaki hususlar yer alır:
a) İşlemin yapıldığı yer ve tarih,
b) İşlemde hazır bulunanların isim ve sıfatları ve işleme tâbi tutulanların açık kimlikleri,
c) Maddede yer alan işlem veya yükümlülüklerin ifade almada veya sorguda yerine getirildiği, getirilmemiş ise nedenleri,
d) Tutanağın bütün hazır bulunanlarca okunarak imzalanması ve bu hususun beyanı,
e) İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.
İFADE ALMA VE SORGUDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER VE YASAK USULLER NELERDİR?
m.148
148. madde, ifade almada veya sorguda başvurulmaması gereken ve bazen kanunlara göre suç oluşturacak olan yasak usulleri göstermektedir. 1412 SK.nun 135/a maddesinin karşılığıdır.
İfadesi alınan veya sorguya çekilen kişinin belli bir şekilde suçlanan kişi olması nedeniyle, şüpheli veya sanık statüsünde olduğu konusunda kuşku yoktur.
Madde, şüpheli veya sanığın beyanının hür iradesine dayanması gerektiği ilkesini koymaktadır. Böyle olunca, özgür iradeyi engelleyici nitelikte hiçbir davranışa başvurulamaz. Birinci fıkranın ikinci tümcesinde yer alan ve özgür iradeyi engelleyici nitelikteki eylemler aslında örnek olarak gösterilmektedir: Kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddet gibi bazı araçlar uygulanamaz. Bu hâllerin ortak nitelikleri ruhsal veya bedensel müdahale olarak, iradeyi bozmalarıdır. Ayrıca ikinci fıkra, iradeyi bozacak nitelikte kanuna aykırı yarar vaat edilemeyeceğini de hükme bağlamıştır.
İfade alma ve sorguda yasak yöntemler de temelde aynıdır. Ancak son derece önemli iki yeni düzenleme getirilmiştir. Bu hükümler 213 ve 217/2 ile birlikte değerlendirilmedir. Buna göre;
a)Şüphelinin ve sanığın ifadesi müdafii olmaksızın kolluk tarafından alınmış ise ve bu ifade hakim veya mahkeme huzurunda doğrulanmamış ise bu ifade HÜKME ESAS ALINAMAZ. Bu durumda Kolluk ifadesinin hükme esas alınabilmesi için; ya şüpheli veya sanığın ifadesinin müdafii huzurunda alınmış olması ya da kolluğun müdafi olmadan aldığı ifadenin hakim veya mahkeme huzurunda ifadesi alınan şüpheli veya sanığın bu ifadeyi doğrulaması gerekecektir (m.148/4).
b)İfadesi alınmış olan şüphelinin aynı olayla ilgili olarak YENİDEN İFADESİNİN ALINMASI GEREKTİĞİNDE, ikinci kez alınacak bu ifade alma işlemi ancak C. SAVCISI TARAFINDAN yapılabilecektir (m.148/5). DELİL YASAKLARI;
Delil yasağı daima bir temel haktır. Bir temel hakkın ihlal edilmesi halinde karşımıza yasak delil çıkar. Bu nedenle delil yasağı kavramı daha yerinde bir kavramdır. Ancak yasak kanıt veya yasak delil kavramı da bir sonuç olarak kullanılabilir.
Tanıklıktan çekinme hakkı nerede ise en eski delil yasağıdır. Kişisel ilişkiler bazen toplumsal ilişkilerin önündedir. Anne, babası ile olan ilişkin ve güven duygusu toplumsal nedenlere dayanarak zedelenemez. Bu yüzden bu gibi kişilerin tanıklığı zorunlu değildir.
Temel hak ve özgürlükler temeline oturan delil yasakları son derece önemlidir.
CMUK 254/2, Anayasa 38/8 maddesindeki düzenlemeler delil yasaklarına ilişkindir. Yeni CMK da 217/2 de bu kurala yer verildi.
CMUK 254/2 maddesinde hükme esas alma yasaklandığı için hukuka aykırı elde edilen deliller dava açmaya, koruma tedbiri uygulamaya engel değildi.
Anayasa 38/8 da “kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz” denilerek bu kapsam genişletildi. Delil yerine bulgu hukuka aykırılık yerine kanuna aykırılık kavramı konuldu. Kanun deyimi ile tüm mevzuat dikkate alınacak hale gelmişti. Anayasa kuralı haline gelince sadece ceza yargılaması değil tüm yargılamalarda ve disiplin yargılamalarında delil yasakları dikkate alınır hale gelmiştir. CMK da Anayasanın bu hükmüne paralel bir düzenleme getirilmiştir.
CMK da delillerin bir ispat vasıtası olduğu öne çıkarılarak suçun ispatında hukuka aykırı delillerin kullanılamayacağı hükme bağlandı. Buna göre “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” M.217/2
148. maddede yasak yöntemler sayılmıştır. Yenilik olarak “zorla ilaç verme” kaldırılmış “ilaç verme” kavramı getirilmiştir. İlacın zorla verilmesi gerekli değildir. Zorla verme zaten yasaktır.
148/4 önemli bir yenilik getirmiştir. Kolluk tarafından alınan ifadenin geçerli olması bazı şartlara bağlanmıştır. Buna göre; kolluk ifadesinin geçerli olması için ya bu ifadenin şüphelinin müdafii ile birlikte alınması ya da müdafii olmadan alınan ifadenin mahkeme huzurunda tekrarı gerekir.
148/5 de kolluğun ifadesini aldığı kişini yeniden ifade için kolluğa gönderilmesi engellenmiştir.
206/2-a da kanuna aykırı olarak elde edilen delilin reddedileceği düzenlenmiştir.
230/1-b de delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirlenmesi ve hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gerekçede gösterilmesi istenmektedir.
138. maddesinde tesadüfen elde edilen delillerin değerlendirilmesi yöntemi açıklanarak delil yasakları kuralları tamamlanmıştır. Hukukçu olan savcının denetimini sağlamak amacıyla bu kural getirilmiştir.
6.KISIM S A V U N M A
1.BÖLÜM MÜDAFİ SEÇİMİ, GÖREVLENDİRİLMESİ, GÖREV VE YETKİLERİ ŞÜPHELİNİN VEYA SANIĞIN MÜDAFİ SEÇİMİNİ KİMLER YAPAR?
m.149/1 Anayasanın 36. md.sine göre “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.” Savunma hakkına sahip olan şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında avukatının yardımından faydalanır. Bugün savcı, şüpheli ve sanık öğrenmek, katılmak ve eleştirmek haklarına sahiptirler.
Bu madde, şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında bir veya birden fazla avukatın yardımından yararlanabileceğini, kanuni temsilcisi var ise onun da müdafi seçebileceğini kabul ediyor.
SORUŞTURMA EVRESİNDE ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN YANINDA EN FAZLA KAÇ AVUKAT BULUNABİLİR?
m.149/2 Bu madde, şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında bir veya birden fazla avukatın yardımından yararlanabileceğini kabul ediyor ve avukat sayısı bakımından bazı Batı kanunlarından farklı olarak buna kovuşturma evresinde bir sınırlama da getirmiyor. Ancak soruşturma evresinde bu sayı üçü geçemeyecektir.
AVUKATIN SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA EVRELERİNDEKİ HAKLARI NELERDİR?
m.149/3
Soruşturma ve kovuşturmanın HER AŞAMASINDA AVUKATIN, şüpheli veya sanıkla GÖRÜŞME, ifade alma veya sorgu sürecinde YANINDA BULUNMA, HUKUKİ YARDIMDA BULUNMA hakkının ENGELLENEMEYECEĞİ ve KISITLANAMAYACAĞI kabul edilmiştir.
MÜDAFİİN GÖREVLENDİRİLMESİ HANGİ HALLERDE OLUR?
m.150/1
Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir. Bu ise, ifadeyi alan veya sorguya çeken kolluk, C.Savcısı, yargıcın durumu baroya bildirmesi ve baro tarafından da şüpheli veya sanığa müdafii görevlendirilmesi ile gerçekleşecektir.
Eğer kişi 18 yaşından küçük ise ya da sağır veya dilsiz ise ve kendisini savunamayacak derecede MALUL olursa ve bir müdafii yok ise RESEN müdafi görevlendirilir.
Yeni yasa yeni bir ZORUNLU MÜDAFİLİK DURUMU GETİRMİŞTİR. Buna göre soruşturma konusu suçun cezasının ÜST SINIRI BEŞ YIL HAPİS İSE (ve elbetteki daha fazlası ise) ve kişinin müdafii yok ise istem olmaksızın resen müdafi atanır (m.150/3). Bu durumda ağır ceza mahkemesinin görevine giren tüm suçlarda, tüm sanıklar için müdafi zorunlu hale gelmiştir. Asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda ceza miktarının üst sınırına bakılacaktır. Sulh ceza mahkemeleri 2 yıldan daha az cezayı gerektiren suçlara baktığından bu mahkemeler için yeni bir durum söz konusu değildir.
Madde, 150 nci madde gereğince atanan avukatın görevine ilişkindir. Bu avukat duruşmaları noksansız izleyecek, görevinin gereklerini yerine getirecektir. Görevini gereğince yerine getirmeyerek duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilecek olursa hâkim veya mahkeme hemen başka bir avukat atayacaktır. Böylece 156 ncı maddeye bir istisna getirilmekte ve avukatın atanması ile birlikte seçimi de hâkim veya mahkeme tarafından yapılmaktadır. Bu hâl duruşmanın ertelenmesi nedeni de olabilecektir.
Tasarıya göre ceza davasının bir duruşmada bitirilmesi esas kuraldır. Ancak ikinci fıkra, birinci fıkranın öngördüğü hâlde davanın erteleneceği bir hâli göstermektedir: Bu hâl avukatın savunmasını hazırlamak üzere yeterli zaman olmadığını açıklamasıdır.
AYNI MÜDAFİ ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN BİRDEN FAZLA OLMASI HALİNDE BUNLARIN SAVUNMASINI YAPABİLİR Mİ?
m.152/1
Madde, ceza davasının, hakkaniyete uygun tarzda adil yargılama ilkesine uygun olarak yürütülebilmesi için, savunma yönünden çok önemli olan bir ilkeyi belirtmektedir: Avukatın, aynı davada birden fazla sanığı veya soruşturmada birden fazla şüpheliyi savunma görevi alabileceği kabul edilmiştir. Ancak bunun koşulu, bu kişilerin davanın savunulmasındaki yararlarının çelişkili olmaması yani birbirine uygun bulunması olarak saptanmıştır.
MÜDAFİİN SORUŞTURMA EVRESİNDE DOSYAYI İNCELEME
YETKİSİ VAR MI?
m.153/1
Madde, savunma hakkı ve silâhların eşitliği ilkeleri bakımından büyük önem taşıyan, avukatın “bilgilere ulaşabilmesi” konusunu düzenlemektedir. Cumhuriyet savcısı, araştırma evresinde dosya esasen elinde bulunduğundan, her türlü bilgiye sahiptir. Avukatın dosyaya ulaşabilmesi hakkı ise, karşılaştırmalı mevzuatta birbirine göre farklı şekillerde düzenlenmiştir. Esas ilke, avukatın delillerin araştırılması yönünden bir tehlike arz etmediği hâllerde dosyaya ulaşabilmesidir. İspanyol Usul Kanununun 302 nci ve Alman Usul Kanununun 143 üncü maddeleri bu esası kabul etmişlerdir. Buna karşılık Doğu Avrupa ülkelerinde dosyayı inceleme hakkı, ilke olarak soruşturma evresi sona erdikten sonra başlamakta, çocuk ve malûller hakkında ise ilk ithamdan itibaren bu hak kullanılabilmektedir.
Esasta 1412 sayılı Kanunun 18/11/1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanunla değişik 143 üncü maddesindeki düzenlemeye bağlı kalan Tasarının sistemi şöyledir:
Kural olarak avukat, soruşturma evresine ilişkin dosyanın tüm içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.
Avukatın dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkiminin kararıyla bu yetki sınırlanabilir.
Ancak avukatın soruşturma evresinde şüphelinin ifade veya sorgusunu içeren tutanakları, bilirkişi raporlarını, müvekkilinin hazır bulunmaya yetkili olduğu işlemlere ilişkin tutanak ve belgeleri incelemek ve harç ödemeden bunların örneklerini alma hakkı mutlaktır. Bunlar hakkında ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
MÜDAFİİN DOSYAYI İNCELEME YETKİSİ NE ZAMAN TAMAMEN SERBEST OLUR?
m.153/4
İddianamenin mahkemeye verilmesinden sonra avukat dosyanın bütün içeriğini yani maddî bütün delil, iz, eser ve emareleri, eşyayı, bilgisayar içeriklerini, velhasıl dosyaya dahil her şeye ulaşabilmek ve tutanak ve belgelerin örneklerini harç ödemeden alma hakkına sahiptir.
Maddenin içerdiği haklardan, suçtan zarar görenin vekili de, 5. fıkraya göre yararlanabilecektir.
MÜDAFİ İLE ŞÜPHELİ VEYA SANIK SORUŞTURMA EVRESİNDE GÖRÜŞME YAPABİLİR Mİ?
m.154/1
Madde, avukatın, vekâletnamesinin bulunup bulunmadığının araştırılmasına gerek olmadan yakalanan, gözaltına alınan, muhafaza altına alınan veya tutuklu bulunan şüpheli veya sanık ile her zaman görüşebileceği ilkesini getirmiş bulunmaktadır. Bu hâlde tutukevinin iç düzenine, elbette ki uyulacaktır.
Maddede, görüşmenin, savunma hakkının gereğine uygun olarak cereyan edebilmesi için gerekli maddî koşullar da gösterilmiştir. İdare tarafından başkalarının duyamayacağı bir ortamın görüşmede sağlanması zorunludur. Ayrıca ilgilinin avukatı ile olan yazışmaları hiçbir suretle denetimden geçirilmeyecektir.
KANUNİ TEMSİLCİYE DURUŞMA GÜNÜ BİLDİRİLİR Mİ?
SANIĞIN EŞİ DURUŞMAYA KABUL EDİLİR Mİ?
m.155/1-2
155. madde özellikle küçük sanıklar için yeni bir durum getirmektedir. Buna göre; sanığın KANUNİ TEMSİLCİSİNE DURUŞMA GÜNÜ VE SAATİ BİLDİRİLİR. Bu kişi duruşmaya gelir ise dinlenebilir. Sanığın eşine duruşma gününü bildirilmesine gerek yoktur. Ancak kendiliğinden davaya gelir ise sanığın EŞİ DE DİNLENEBİLİR. 1412 SK. 145 md.si, yasal temsilci veya eşin istemeleri durumunda, mahkemece dinlenmeleri zorunluluğu bulunmaktayken, yeni kanunun bu maddesi ile zorunluluk kaldırılmış ve mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Elbetteki sanığın eşinin davada taraf olması durumunda taraf sıfatı ile dinleneceğinden ayrıca eş olarak dinlenmesine gerek yoktur. Ancak sanığın kanuni temsilcisinin davada taraf sıfatının bulunması durumunda sanığa ayrıca bir kayyım veya vasi tayin edilip edilmeyeceği hususu yasada açık bırakılmıştır. Böyle bir düzenleme olmadığından, bu durumda sanığa kayyım veya vasi tayinine gerek olmadığı kanısındayım.
MÜDAFİİN GÖREVLENDİRİLMESİNDE USUL NEDİR?
m.156 Şüpheli veya sanık soruşturma ya da kovuşturma evresinde avukat seçebilecek durumda olmadığını beyan etmesi ve istemesi halinde, kendisine baro tarafından bir müdafii görevlendirilir. Ancak görevlendirme doğrudan şüpheli veya sanığın talebiyle değil, adli mercilerin barodan istemiyle olur. İstemde bulunan adli merciler, soruşturma veya kovuşturma evresine göre farklıdır. Soruşturma evresinde, ifadeyi alan mercin veya sorguyu yapan hakimin barodan bir müdafinin görevlendirilmesini istemesi gerekir. İfadeyi alan mercii, C.Savcısı veya adli kolluktur. Kovuşturma evresinde, baroca görevlendirme mahkemenin istemiyle olacaktır.
Madde, Tasarının değişik maddelerinde yer alan ve avukatın yardımından istifade ettirilmenin kanun gereği mecburî olduğu hâllerde işlemin ne suretle gerçekleştirileceğini göstermektedir: İlke, avukat atanması kararının hâkim veya mahkeme tarafından verilmesi, avukatın seçiminin ise baro tarafından yapılmasıdır. Avukat seçiminin de hâkim veya mahkeme tarafından yapılacağını belirten kanun hükümleri saklıdır.
Seçimi yapacak olan soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yerdeki barodur.
Şüpheli veya sanık sonradan bir avukat seçerse önceden seçilmiş avukatın görevi son bulur.
Soruşturmanın gizliliği kural olarak kabul edilmekle birlikte; bu gizliliğin SAVUNMA HAKLARINA ZARAR VERMEMESİ gerektiği temel olarak kabul edilmiştir.
Soruşturma evresinin gizliliği, ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaşma ilkelerine uyulması için bir zorunluluktur. Ancak her şeyden önce suçsuzluk karinesinin sağlam tutulabilmesi yönünden de vazgeçilemez niteliktedir. Aksi takdirde, bizde ve yabancı ülkelerde örneklerine rastlandığı üzere yargısız infazlar sonucu insanlar ıstıraplara sürüklenmekte ve suçsuzluk karinesi böylece lafta kalmaktadır.
Bu maddenin ihlali TCK. 285.md.sinde düzenlenmiştir.
İHBAR VE ŞİKAYET HANGİ MAKAMA YAPILIR?
m.158/1-2-3-4
İhbar ve şikayete ilişkin 158. madde genel olarak aynıdır. İhbarlar, Cumhuriyet savcılığına, kolluk makam ve memurlarına ve sulh ceza hâkimlerine, vali ve kaymakamlara, yurt dışında işlenip Türkiye’de takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik veya konsolosluklarına yapılabilecektir.
Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikayet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
Bu maddenin ihlali TCK. 279.md.sinde düzenlenmiştir.
İHBAR VEYA ŞİKAYET ŞEKLİ NASIL OLMALI?
m.158/5
İhbarlar sözlü veya yazılı olabilirler. Sözlü yapıldığında hemen tutanağa bağlanacaktır. İhbarı alan ve yukarıda belirtilen bu merciler ihbarı hemen, yerine göre yasal veya adlî mercilere vereceklerdir.
İhbar ve şikayete ilişkin 158. madde genel olarak aynıdır.Temel değişiklik m.158/6 da yer almıştır. Buna göre; suçun şikayete tabi olduğu fark edilmeden ve herhangi bir şikayet olmadığı halde şüpheli hakkında soruşturma yapılmış ve hakkında dava açılarak işin kovuşturma aşamasına geçilmiş ise, artık MAĞDUR AÇIKÇA ŞİKAYETTEN VAZGEÇTİĞİNİ beyan etmedikçe işin şikayete tabi olduğu ve şikayet bulunmadığı gerekçesi ile dava bitirilemeyecektir.
m.159 Şüpheli ölümün ihbarına ilişkin 159. madde CMUK daki düzenleme ile temelde aynıdır.
Madde, ölümün, Cumhuriyet savcılığına veya sulh ceza hâkimine bildirilmesini, belirli merciler için zorunlu kılan hâlleri göstermektedir. Bu hâller ölümün doğal nedenlerden meydana gelmediği kuşkusunu doğuracak emarelerin varlığı veya ölünün kimliğinin belirlenememesidir. Bu iki hâlde kolluk, belediye memurları (sağlık veya cenaze işleriyle görevli kişiler) veya köy muhtarları durumu derhâl Cumhuriyet savcılığına veya sulh ceza hâkimine bildirmekle yükümlü kılınmışlardır.
Bu ihbar üzerine, ceset hakkında ne gibi işlemlerin yapılması gerektiğini adı geçen merciler takdir edecekler ve defin ancak onların verecekleri yazılı ruhsat ile yapılabilecektir.
SORUŞTURMA İŞLEMLERİ
BİR SUÇUN İŞLENDİĞİNİ ÖĞRENEN CUMHURİYET SAVCISININ İLK OLARAK YAPMASI GEREKENLER NELERDİR?
m.160/1-2
160. madde savcının araştırma mecburiyeti ilkesi doğrultusunda; bir suç işlendiği izlenimini veren bir durum ile karşılaştığında kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek için işin gerçeğini araştırması gerektiğini hükme bağlamıştır.
C. Savcısının şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplaması görevinin yanına esasen görevi kapsamında olan şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu hususuna açıkça yer almıştır. SORUŞTURMA AŞAMASINDA CUMHURİYET SAVCISININ GÖREV VE YETKİLERİ NELERDİR?
m.161 Maddenin birinci fıkrasında belirtilen ilke Cumhuriyet savcısının, 160 nci maddede belirtilen amaca ulaşmak üzere her türlü araştırmayı yapabilmesidir. Bu amaçla Cumhuriyet savcısı, 160 nci maddede gösterilen sonuçlara varmak amacı ile bütün memurlardan ve kamu hizmeti yapmakla görevli olanlardan her türlü bilgiyi isteyebilecektir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereği, mensup olduğu mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıktığında, o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını isteyecektir.
Soruşturma evresi, gerçeğin araştırılması amacıyla gerçekleştiren işlemlerden oluşmaktadır.
160 nci maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere bu araştırmalarda yetkili o yer Cumhuriyet savcısıdır. Maddenin ikinci fıkrası, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılığı ile kolluk ilişkilerini düzenlemektedir. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılığı bakımından karşılaştırmalı usul hukukunda değişik sistemler vardır: Esas itibarıyla kolluğun araştırmaları yürütmesi, kolluk ile savcılığın iştirak hâlinde soruşturmayı yürütmeleri, kolluğun soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılığına bağlı olması.
Tasarının kabul ettiği sistemde kolluk, soruşturma işlemlerinin yürütülmesinde Cumhuriyet savcısının emrindedir. Bu sistem çerçevesinde fıkra şu esasları koymuştur. Kolluk âmir ve memurları:
1. Suçun işlenmesi nedeniyle elkoydukları olayları, yakalanan kişileri uygulanan tedbirleri hemen Cumhuriyet savcılığına bildireceklerdir.
2. Cumhuriyet savcısının, adliyeye ilişkin yazılı ve ivedi hâllerde sözlü ve kolluk âmirinin de haberdar edildiği, emirlerini derhâl yerine getireceklerdir.
3. Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine yakalanan kişileri, olayın şüphelisi veya tanıkları belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulunduracaklardır.
4. Aynı suretle yapılan işlemlere ilişkin evrak da hazır bulundurulacaktır.
Maddenin beşinci fıkrasında, adliye ile ilgili olarak kanun dairesinde kendilerinden istenen işlerde ve görevlerinde ihmal veya kötüye kullanmaları görülen memur ve kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet savcılığınca doğrudan doğruya soruşturma açılacağı açıklanmış ve vali ve kaymakamlar müstesna, bunlar hakkında, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Kolluk âmir ve memurları hakkında da aynı esas uygulanacaktır.Kolluk amirleri hakkında hakimlerin görevinden dolayı tabi oldukları muhakeme usulünün uygulanacağı yolundaki 1412 SK. Nun 154. md.sinin 5. fıkrasına maddede yer verilmemiştir. Bu durum karşısında, kolluk amirleri hakkında, adli görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan C.Savcılığınca doğrudan doğruya soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir. Ancak görevde yetkiyi kötüye kullanma veya savsama suçlarının oluşabilmesi için, kolluk amir ve memurlarına veya diğer memurlara, görevin yasa tarafından verilmiş bulunması, istenilen hususların ve verilen buyrukların, yasa dairesinde olması şarttır. Kanun tarafından verilmeyen bir işi yapmamak ya da kanun dışına çıkılarak istenilen bir hususu, yerine getirmemek suç oluşturmaz. Adli görevleriyle ilgili suç işleyen vali ve kaymakamlar hakkında 4483 sy. Kanun hükümleri uygulanacaktır.
Maddenin son fıkrasında, vali ve kaymakamların kişisel suçlarından dolayı haklarında genel hükümlere göre soruşturma yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak soruşturma, kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları il’e en yakın il Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yapılacaktır. Kovuşturma da aynı yerdeki görevli mahkemede yapılacaktır. Adı geçenlerin kişisel suçları ağır cezalı ise ve suçüstü olarak işlenmişse o zaman kanunun genel hükümleri uygulanacak, bu istisna hükmü uygulanmayacaktır.
162. maddeye göre; C. Savcısı soruşturma sırasında hakim kararını gerektiren bir işlem ile karşılaştığında bu yönde karar vermek üzere işin yapılacağı yerdeki sulh ceza hakiminden bir karar vermesini ister.
Tasarının kabul ettiği sistemde soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması ve kolluğun yardımından yararlanılması esastır. Ancak soruşturma işlemleri kişi özgürlüklerine ve özel hayata müdahaleyi gerektirdiğinde hâkime başvurulması gereklidir. Cumhuriyet savcısı bir araştırma işleminin hâkim tarafından yapılmasının zorunlu olduğunu da takdir edebilir. Sorgu hâkimi bulunmayan sistemlerde bu husus zorunluluk da arz edebilir.
İşte madde bu ihtiyacı karşılamak amacıyla kaleme alınmıştır: Cumhuriyet savcısı ancak hâkim tarafından yapılabilecek bir soruşturma işlemine gerek görürse, bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine başvuracaktır. Böyle bir hâlde hâkim önce istenen işlemin kanuna uygun olup olmadığını inceleyecektir; uygun ise olumlu kararı vermekle beraber gereğini yerine getirecektir.
Böylece madde soruşturma işlemlerinde hâkim kararına bağlı olanların ne suretle yerine getirilebileceğini saptamış bulunmaktadır.
SORUŞTURMANIN SULH CEZA HAKİMİ TARAFINDAN YAPILMASI HANGİ HALLERDE OLUR?
m.163/1-2
Bu madde, bir bakıma 162 üncü maddede yer alan hükümlerin tamamlayıcısı niteliğindedir. Soruşturma evresinde temel yetkili Cumhuriyet savcısıdır. Ancak, bu maddeye göre, suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısına erişilemediğinde soruşturma işlemleri sulh ceza hâkimi tarafından yapılabilecektir.
Madde, üçüncü bir hâl olarak da, olayın genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının gücünü aşmasını öngörmüştür.
Sulh ceza hâkiminin, bu madde gereğince soruşturma yaptığı hâllerde kolluk âmir ve memurları, yükümlü oldukları görevleri yapacaklar ve onun tarafından emredilen tedbirleri alacaklar ve araştırmaları yerine getireceklerdir.
Bu madde gereğince sulh ceza hâkimi adeta bir Cumhuriyet savcısı gibi yetki kullandığından düzenlediği dosyayı Cumhuriyet savcısına göndermesi ve soruşturma sırasındaki kararların onun tarafından verilmesi gerekir.
ADLİ KOLLUK KİME DENİR? VE GÖREVLERİ NELERDİR?
m.164/1-2-3
164, 165, 166, 167 ve 168. maddelerde adli kolluğa ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan kanımca en önemlisi kolluk amir ve memurlarının adli görevleri yapanları savcının emri altında çalışacak olmasıdır. Bunu sağlamlaştıran en önemli düzenleme ise C. Savcısının görev ve yetkilerini düzenleyen 161. maddedeki kurallardır. Bu kurallardan da ön önemlisi 5. fıkrada yer alan kolluk AMİR VE MEMURLARININ adli görevlerini kötüye kullanmaları ve/veya ihmalleri halinde savcılar tarafından doğrudan doğruya soruşturulabilme imkanın getirilmesidir. Böylece özellikle kolluk amirlerinin hakimler ve savcıların tabi oldukları soruşturma usullerine tabi olmalarına ilişkin düzenleme kaldırılmış ve bu kişilerin savcının emir ve talimatlarını yerine getirmemeleri konusunda ciddi bir yaptırım sağlanmıştır. Savcı adli görevlerini yerine getirmeyen kolluk amirleri hakkında kimseden izin almadan soruşturma yapabilecek yeterli delil var ise dava açabilecektir.
Madde, soruşturma evresinde yapılacak işlemlerin icrası yönünde bir temel koşulu göstermekte ve işlemlerin tutanağa bağlanması usulünü düzenlemiş bulunmaktadır. CMUK. 161.MD.sinin karşılığıdır. Farkı, müdafii ile ilgili bir fıkra eklenmiş olmasıdır.
Soruşturma işlemleri yapılırken mutlaka bir zabıt kâtibi bulunacaktır; aksi takdirde işlem hukuken yok sayılır. Zabıt kâtibi kanun ve nizamlara göre atanmış bir Devlet memuru olacaktır; ancak ivedi hâllerde, Cumhuriyet savcısı veya o yer sulh ceza hâkimi, yemin vererek diğer bir kimseye, istisnaen, zabıt kâtibi görevini verebilirler. Arz olunan koşulun sonucu her işlem, ikinci fıkranın da belirttiği üzere bir tutanağa bağlanacaktır.
Tutanağın hüküm taşıması için ise işlemi gerçekleştiren Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza hâkimi ile zabıt kâtibinin imzalarını taşıması ve hazır bulunduğu işlemlerde avukatın isim ve imzasına yer verilmesi zorunludur. Ayrıca işlemde hazır bulunan ilgililere, düzenlenen tutanağın kendilerini ilgilendiren kısımları okunacak yahut okumaları için kendilerine verilecek ve bunları onamaları istenecektir. Ayrıca bütün bu hususların yerine getirildiği tutanağa geçirilecektir. Adı geçenler tutanağı imzadan kaçınacak olurlarsa, kaçınma nedenleri de tutanağa geçirilecektir.
2. KISIM
KAMU DAVASININ AÇILMASI
BÖLÜM
KAMU DAVASININ AÇILMASI
KAMU DAVASINI AÇMA GÖREVİ
m.170
Kamu davası açma görevi C. Savcısınındır. CMK da kamu davası açma mecburiyeti ilkesi korunmuştur. Buna göre, soruşturma evresi sonucunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda YETERLİ ŞÜPHE de ise C. Savcısı düzenleyeceği iddianame ile kamu davası açmak zorundadır. GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEMEYE HİTABEN DÜZENLENEN İDDİANAMEDE NELERİN BULUNMASI GEREKİR?
m.170/3-4-5-6 170. madde CMUK nun 163. maddesine paralel bir düzenleme getirmiştir. Düzenlenecek iddianamede;
a) Şüphelinin kimliği,
b) Müdafii,
c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği,
d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi,
e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği,
f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği,
g) Şikâyetin yapıldığı tarih,
h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri,
k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, yazılmış olmalıdır.
İddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmalıdır. İddianamenin sonuç kısmında sadece şüphelinin aleyhine olan değil lehine olan delillerde yazılmalıdır. Yine sonuç kısmında, istenen ceza veya güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin talep edildiği de yazılmalıdır. Eğer suç, tüzel kişinin faaliyet çerçevesi içinde işlenmiş ise ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek güvenlik tedbirinin ne olacağı da açıkça belirtilmelidir.
170. maddede yer alan İddianamenin unsurlar iki ana başlık altında toplanabilirler.
İddianamenin şekli unsurları; 170/3 de yazılı bulunan Şüphelinin kimliği, Müdafii, Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi, Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği, Şikâyette bulunan kişinin kimliği, Şikâyetin yapıldığı tarih, Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, Suçun delilleri, Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, unsurlarıdır. Bunlar şekli unsurlar olup iddianamede yer alıp almadığı kolaylıkla tespit edilebilir.
Elbetteki bu var olma söz konusu bilgilerin sadece yazılmış olması ile bir anlam ifade etmez. Bu bilgilerin soruşturmada elde edilen bulgularla ve gerçek durumlarla da uyumlu olması gereklidir. Örneğin suç tarihi yanlış yazılmış ise, suç yeri yanlış gösterilmiş ise, sanığın kimliği olarak yazılan bilginin gerçek durum ile ilgisi yok ise, yapılan soruşturmada elde edilen bulgulara göre belirlenen sanık dışında bir kişiye dava açılmış ise bu bilgilerin şeklen iddianamenin üzerinde yazılı olmasının bir anlamı yoktur. Önemli olan bu bilgilerin doğru olarak yazılmış olmasıdır.
İddianamenin maddi unsurları; Yeni düzenlemede asıl önemli husus iddianamenin maddi olaylara ilişkin içeriğidir. Bu düzenlemenin amacı tek celselik yargılamayı temin etmektir. Bu nedenle yeni düzenlemede mahkeme kural olarak delil toplama ile uğraşmayacaktır. Soruşturma aşamasında toplanması gerekip de toplanmayan delillerin varlığı halinde iddianamenin maddi unsurları eksik sayılacaktır. Bu maddi unsurlar şunlardır;
a)Deliller; Delillerin eksiksiz olarak toplandığının tespiti gerekir. Eksik delil bırakılmış ise tamamlanmış olmalıdır. Deliller tamamlanmamış ise dosya tamamlanmamış sayılır ve iadesi gerekir. Bu delillerin gösterilmesi ile yetinilemez suçun unsurlarını dikkate alarak bu delillerin suçun unsurları ile nasıl irtibatlandırıldığının da açıklanması gerekir.
Suçu oluşturan olayları, suçun unsurlarını dikkate alarak delillendirmek gerekir. “Şu koşullarda elimde bulunan deliller mahkumiyete yetebilir” denilebilmelidir. Çünkü yeterli delil olmadan dava açılamayacaktır. Mahkumiyet hüküm vermeye yeterli delil bulunmalıdır. Çünkü sanığın lehine olan hususlar da yazılmalıdır. Delillerin nasıl toplandığını, hukuka uygun olduğunu belirtmelidir. Hakim hükmünde hukuka aykırı delillerin neler olduğunu gösterecektir. Bu nedenle iddia faaliyetinin bundan böyle madde numarasını söyleyerek en ağır cezayı talep etmek gibi anlaşılması devri kapanmıştır.
Artık delil toplanmadan dava açılması mümkün değildir. Dürüst bir insan için haksız yere sanık olmak yeterince ağır bir durumdur. Lekelenmeme hakkı son derece önemlidir.
Sanığın nüfus ve sabıka kaydı, sabıka kaydında tekerrüre esas ceza var ise bunlara ilişkin mahkeme kararlarının onaylı örnekleri, gereken rapor ve bilirkişi incelemeleri, soruşturmanın aydınlatılması için gereken tanık beyanları vb olmadan dava açılamayacaktır.
b)Talep edilen ceza ve güvenlik tedbiri; 170/6 maddesi uyarınca suç dolayısıyla kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği, suç tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir suç ise ilgili tüzel kişi hakkında tüzel kişi hakkında uygulanabilecek güvenlik tedbiri açıkça gösterilmelidir. Bu nedenle delillerin takdiri mahkemeye bırakılarak dava açılması söz konusu olamayacaktır.
Bu unsurların eksik olması halinde 174. madde uyarınca iddianamenin İADESİNE karar verilecektir.
CUMHURİYET SAVCISI HANGİ DURUMLARDA KAMU DAVASI AÇMAYABİLİR?
m.171/1
171. maddede savcılar bir anlamı ile hakim yetkisi ile donatılmıştır. Cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde Cumhuriyet savcısı kamu davasını açmayabilir.
TCK nun 167/1 maddesi, TCK 273, TCK 22/6 maddelerinde belirtilen hususlarda savcı takipsizlik kararı verilebilir. Bu durumda, takipsizlik kararı verildiğinde bu kararın denetimi yoktur. Yani takipsizlik kararına itiraz söz konusu değildir. Çünkü bu kural maslahata uygunluk ilkesine uygun düzenlenmiştir. Denetim hususundaki kurallar ikinci bölümde düzenlendiği için bu konuda verilen kararlara itiraz yolu açık değildir. Zaten maslahata uygunluk ilkesine göre yapılan takdirin denetimi söz konusu olamayacaktır.
(TCK 31 Yaş küçüklüğü, 32-Akıl hastalığı, 33-Sağır dilsizlik ve 34-Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma..)
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR İTİRAZ VE İDDİANAMENİN İADESİ
CUMHURİYET SAVCISI HANGİ HALLERDE KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERİR?
m.172/1 C. Savcısının kovuşturmaya yer olmadığına (takipsizlik) kararı verilmesi ve bu karara karşı itiraz usulü CMUK ile paralel olarak düzenlenmiştir.
1412 sayılı Kanunun l64 üncü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde, kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi, yeni delil meydana çıkmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tâbir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi tutulmadığı görülüyor.
Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil bulunmadıkça artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını isteyemeyecektir.
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR KİMLERE GÖNDERİLİR?
m.172/1 Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
CUMHURİYET SAVCISININ KARARINA İTİRAZ
m.173
Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Başkan, kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; istemde bulunan suçtan zarar göreni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Başkanın, kamu davasının açılmasına karar vermesi halinde; Cumhuriyet savcısı kamu davasını açar.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır.
İDDİANAMENİN İADESİ HANGİ SÜREDE VE HANGİ SEBEPLERLE OLABİLİR?
m.173/1
CMK ile getirilen en önemli düzenlemelerden birisi de İDDİANAMENİN İADESİDİR. 174. maddede yer alan bu düzenlemeye göre;
Mahkeme, iddianame ve soruşturma evrakının kendisine verildiği tarihten itibaren YEDİ GÜN İÇİNDE, soruşturma evresine ilişkin BÜTÜN BELGELERİ inceledikten sonra;
a)İddianamenin 170. maddede yer alan unsurları içirmediğini,
b)Ön ödemeye tabi işlerde ön ödeme usulü uygulanmaksızın kamu açıldığını,
tespit ederse, söz konusu EKSİKLİK ve HATALI noktaları belirterek İDDİANAMEYİ C. BAŞSAVCILIĞINA İADE EDER.
Buradaki önemli husus şudur:
CMK ile getirilen sistemde tek celselik yargılama hedeflenmiştir. Yeni düzenlemede Mahkeme kural olarak delil toplamayacaktır. Gerek bu nedenlerle ve gerekse de iddianamenin unsurlarını düzenleyen 170/4. de yer alan “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” hükmü karşısında savcılık tarafından toplanma imkanı bulunan deliller toplanmadan veya eksik toplanarak dava açıldığında bu eksikliklerin belirtilerek iddianamenin iadesi mümkündür. Aksi takdirde mahkeme bu delilleri toplamak zorunda kalacak ve bu durumda yargılamanın tek celsede bitirilmesini imkansız hale getirecektir. Mahkeme yapacağı incelemede delillerin eksik toplandığını tespit ederse bu eksiklikleri belirterek iddianameyi iade eder. Yine 170/5 maddesine aykırı olarak iddianamede sanığın lehine ve aleyhine delillerin açıklanmamış olması da bir iade nedenidir. 170/6 maddesine belirtilen hususların eksik olması da iade nedeni olacaktır. Bir iddianamede dava konusu edilen olayların açık, anlaşılır ve ayrıntılı bir biçimde açıklanmamış olması da tek başına bir iade nedeni olacaktır. İddianamenin unsurlarına yukarıda değinilmiştir.
HANGİ SUÇLARIN İDDİANAMESİ HER HALÜKARDA İADE EDİLİR?
m.174/2 Ön ödemeye tabi işlerde ön ödeme usulü uygulanmaksızın kamu açıldığı takdirde iddianame iade edilir.
İDDİANAMENİN İADESİ ÜZERİNE NELER YAPILIR?
m.174/3 İddianamenin eksik olduğu belirtilerek kendisine iade edilen C. Başsavcılığı; ya bu karara itiraz eder ya da belirtilen eksiklikleri giderdikten sonra YENİDEN İDDİANAME DÜZENLEYEREK Mahkemeye gönderir. Maddede yeni iddianame düzenlenmesinden bahsedildiğinden, eksikliklerin eski iddianamenin üzerinde düzeltilmesi ile yetinilmesi söz konusu olamaz. C. Savcısının itirazını inceleyen merci itirazı yerinde görür ise İddianamenin kabulüne karar verir ve dosyayı kovuşturma aşamasının gereklerini yerine getirmek üzere görevli mahkemeye gönderir. İtiraz yerinde bulunmaz ise, C. Savcılığı eksik ve hatalı noktaları düzelterek yeniden iddianame düzenler.
İadesine karar verilmiş bir iddianame üzerine soruşturmanın eksik hususları tamamlanarak yeniden dava açılması halinde yazılan bu yeni iddianamenin de iadesi mümkündür. Yani bir kez iade diye bir kural yoktur. Eksiklikler giderilinceye kadar iade mümkündür. Elbetteki burada mahkemenin bildirdiği eksikliklerin tamam olup olmadığına bakılmalıdır. Mahkemenin bildirdiği hususlar tamamlanmış ise yeni bir iade sebebi de sonradan oluşmamış ise yeni bir iade kararı anlamsız olacaktır.
Birden çok mahkemenin bulunduğu yerlerde iddianamenin iadesinden sonra yeniden dava açıldığında bu davanın iadeye karar veren mahkemeye tevzi edilmesi gerekir. Aksi durumda her incelemeyi yapacak mahkeme başka sebeplerle iade kararı verebilecektir. Bu nedenle örneğin 3. asliye ceza mahkemesi iddianameyi iade etmiş ise yeniden iddianame düzenlendikten sonra açılacak davanın yine 3. asliye ceza mahkemesince incelenmesi gerekecektir.
Burada uygulamada çıkacak bir sorundan da söz etmek gerekir.
İddianame mahkemeye geldiğinde bu belge mahkemenin esas defterine mi değişik iş defterine mi kaydedilecektir?
Her şeyden önce esas defteri nedir ona bakmak gerekir. Mahkemelerin yapmış oldukları asıl iş (esas iş) yargılama faaliyetidir. Bu nedenle mahkemelerin bu asıl işi ile ilgili olarak gelen işler mahkemelerin esas defterine kaydedilir. Bir ceza mahkemesinin asıl işi olan yargılama faaliyeti bu mahkemeye iddianamenin veya iddianame yerine geçen belgenin (trafik suç tutanağı gibi) gelmesi ile başlayacaktır. Mahkemeye asıl işi olan yargılama faaliyetinde bulunması için gönderilen iddianame veya onun yerine geçen belgenin kalem yönetmeliği hükümlerine göre mahkemenin esas defterine kaydedilir. Bu asıl işi dışında kalan bütün işleri müteferrik işler, değişik işler defterine kaydedilir.
İddianame geldiğinde onun kabulü ile yargılamanın kovuşturma aşamasına geçileceği var sayılır. Ancak bu aşamaya geçmeden önce mahkeme bir ön inceleme yapar. Yedi gün içinde yapması gereken bu inceleme sonucunda ya iddianameyi kabul eder ve duruşma hazırlığı (tensip) kararı ile duruşmaya ilişkin yapılacaklara karar verir ya da iddianamenin 170. maddede belirtilen eksikliklerin olduğunu tespit ederek 174. madde uyarınca iddianamenin iadesine karar verir.
Bu açıklamalar ışığında kişisel fikrim şudur; iddianame veya onun yerine geçen belge mahkemeye geldiğinde bu belge mahkemenin esas defterine kaydedilir. Mahkeme yapacağı inceleme sonucunda iddianamenin kabulüne karar verir ise sorun yoktur, yargılama kaydedilen bu esas numarasından sürdürülür ve hüküm ile sonuçlandırılıp esas kaydı kapatılır. Eğer mahkeme iddianamenin iadesine karar verir ise bu kararla esas kaydını kapatır ve dosyayı savcılığa gönderir. Savcılık eksiklikleri giderdikten sonra yeniden dava açar ise bu dava yeniden esasa kaydedilir.
Ancak, iddianamenin reddine karar verilmesi durumunda değişik işe kaydının gerektiği ileri sürülmektedir. Ancak bu durumda da mahkemeye gelen iddianamenin 7 günlük inceleme süresi içinde iddianame herhangi bir yere kaydedilmeden bekleyecektir. Bu durumunda yerinde olmayacağı kanısındayım.