Türkiye şimdiye kadar görülmemiş bir dizi politika ve yönetişim riski ile karşı karşıyadır.Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminden bu yana Türkiye’de yaşanan olaylar yurt içindeki manzarayı değiştirmiştir ve planlanan anayasal değişiklikler yeni bir cumhurbaşkanlığı sistemi getirerek yönetim sistemini değiştirecektir. Hükümetin anayasayı değiştirme (TBMM ve referandum yoluyla) ve jeopolitik gerginlikleri ve bunların özellikle doğu ve güneydoğu bölgeleri olmak üzere Türkiye üzerindeki etkilerini yönetme çabaları üst düzey hükümet görevlilerinin zamanlarının ve dikkatlerinin önemli bir bölümünü almakta, ihtiyaç duyulan reformlarda gecikme riski doğurmaktadır.
Risk Azaltma: Dünya Bankası Grubu, diğer kalkınma ortakları ve özel sektördeki ortaklar ile birlikte, bu riskleri yakından izlemeye devam edecek ve yetki ve uzmanlık alanı gerektirdiğinde bu bağlamdan çıkan ekonomik sorunların ortadan kaldırılabilmesi için CPF çerçevesinde sağlanacak destekte değişiklikler yapabilecektir. CPF’in esnek yapısı bu noktada devreye girecek ve özellikle Dünya Bankası Grubu’nun finansman sağlama şekli ve yeri ile ilgili değişiklikler yoluyla program duruma göre uyarlanabilecektir. İhtiyatlı bir makroekonomik ortam yaratabilmek ve bağlama uygun sosyal ve yapısal reformlar uygulayabilmek amacıyla, önerilen DPL dizisi, hem miktar hem de politika içeriği bakımından koşullara göre kalibre edilebilecektir. Eğer DPL desteği için uygun görülmez ise, programın daha dar bir hedefleme ile, olgunlaşmış çalışma alanlarındaki kazanımların konsolide edilmesi veya yaygınlaştırılması (enerji, finansal sektör, şehirler) ve kırılgan nüfus gruplarının ikiz hedeflere ulaşmasına yardımcı olacak yatırımların analizi veya yönetilmesi üzerinde odaklandırılması sağlanacaktır (halihazırda AB finansmanı ile Geçici Koruma Sağlanan Suriyeliler için yapıldığı gibi).