ÇÖZÜm arama konferansi-vi 21. 01. 2003 o İntes başkani m. ŞÜKRÜ koçOĞLU



Yüklə 154,64 Kb.
səhifə1/3
tarix29.10.2017
ölçüsü154,64 Kb.
#21239
  1   2   3




ÇÖZÜM ARAMA KONFERANSI-VI

21.01.2003

--------o--------

İNTES BAŞKANI M. ŞÜKRÜ KOÇOĞLU - Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, değerli inşaat sanayicileri meslektaşlarım ve konuklar, basının güzide temsilcileri; hepinize hoşgeldiniz diyorum.

Sayın Bakanım, İNTES'in Çözüm Arama Konferansları’nın 6. sını tertipliyoruz. Daha evvel genel sigorta ve çalışma mevzuatıyla ilgili, malî mevzuatla ilgili ve yine bu şekilde teknik konularla ilgili böyle teknik toplantılar yapmıştık; bu da 6. sı. Tekrar hoşgeldiniz diyor ve bu yoğun programınız arasında bize zaman ayırdığınız için şükranlarımızı arz ediyoruz.

Çoğumuz biliyordur ama, Sayın Güler, aynı zamanda Ar-Ge’nin de başında, kendisi de çok ciddî bir teknisyen, teknisyence yaklaşıyor –her ne kadar Bakanımız da olsa- tüm konulara ve daha evvel de zaten Ar-Ge çalışmalarının da en önemli yürütücülerinden birisiydi. Ben de bunu hazıruna iletmek istedim.

Sayın Bakanım, izninizle biraz sonra tarım ve enerjiyle ilgili bir sunum yapacağım. Ekranda da yansıyacak. Daha sonra da siz bize hitap edeceksiniz.

Rakamları vermeden evvel, tarımla enerjinin birbirine yakın hatta bazı noktalarda iç içe olduğunu da vurgulamak istiyorum. Mesela, bunların birisine ben çok yakından şahidim, Manisa Ovasındaki sulama pompajlarını devreden çıkarın, yaklaşık 80 megavat enerji açığa çıkıyor. Yani, hep tarım diyoruz, enerji diyoruz ve yıllardır enerjiye fazlasıyla önem verildi. Bu önem de haklıdır; ancak, maalesef tarım ihmal edildi. Biraz evvel verdiğim misal gibi, mesela 2 bin adet sulama kuyularının pompalarını devreden çıkarın, 100 megavat enerji açığa çıkıyor. Yani, tarım da bir yerde enerji tüketmekle veya siz barajı yapıp sulamayı yaparsanız bu pompajlar iptal edilirse, 100 megavat bir güç elde ediliyor. Bunu özellikle vurgulamak istedim. Tabiî, bunun gibi daha birçok somut misal verebiliriz. Fakat, ben vakti de iyi kullanmak için hemen yansıdaki sunuma geçmek istiyorum.

Tarım ve enerji deyince hemen akla Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü geliyor. Bu konuda Türkiye'deki hem en ciddî hem de en büyük yatırımları yapan kuruluş. Özellikle de sunumumda ağırlık itibariyle de Devlet Su İşlerinin rakamlarını alıyorum, genel rakamların arasında. Son 10 yıl içerisinde tarım sektörünün gayri safi millî hasıladaki payını hemen aşağıda veriyoruz. 2002 yılında yüzde 20 civarında; ama, bunun 2001 değerini reel olarak almaya çalışırsak, yüzde 13 civarında. Bu da, tarımın buradaki büyüklüğünü ifade ediyor.

Tarım sektöründe, altyapı yatırımlarının büyük bir kısmını –biraz evvel söyledim- Devlet Su İşleri gerçekleştirmektedir. 2002 yılı itibariyle tarım sektöründe devam eden 402 projenin 194’ü DSİ’ye ait projelerdir ve bunun da 180 tanesi büyük su işleridir.

DSİ’nin tüm ülke genelinde yapmış olduğu 31 milyar dolarlık tarım sektörü yatırımlarıyla 2,5 milyon hektar sulama alanını oluşturmuştur ve 22 milyon kişiye de içme, kullanma ve endüstri suyu sağlamıştır. Biraz sonra tabloda da bunu göstermek istiyorum. Şu anda işletmede 243 baraj var, 342 gölet var, 2,5 milyon hektar sulanmaktadır. Bunun yanında, 6 milyon hektara yakın bir alan da proje ve inşaat halindedir. 2003 yılına geldik, yaptığımız ve bu cumhuriyet kurulduğundan beri -hatta daha evveline de yansıyor- yapılan bu, daha 6 milyon hektar sulama alanına ihtiyacımız var. Biz bu hızla gidersek, tabiî çok nesiller geçecek. Burada, tarımın ve gecikmenin önemini belirtmek için bunu ortaya çıkardım.

GAP projeleri, bildiğiniz gibi, dünyanın da gözünü diktiği sayılı projelerden birisi ve tamamlandığında 3,8 milyon kişiye de istihdam sağlanmış olacak. Ayrıca, GAP içinde yer alan sulama projelerinin tamamlanmasıyla tarım gelirlerinde 3 ila 6 kat oranında artış sağlanmış olacak.

Sanayileşmenin hız kazanmasıyla birlikte tarım sektöründeki istihdamın toplam istihdama oranı yüzde 90 seviyesinden yüzde 36 seviyesine düşmüştür. Ben, bunların sonucunda zaten, nereden geldik nereye gittik ve ne sorunlar ortaya çıktı; bunu vurgulayacağım.

Evet, burada tarımın toplam istihdamın içerisindeki payını veriyoruz, 2002’de yüzde 36 olarak görünüyor. Bu, 1923’te yüzde 90, 1950’lerde 85, 1970’te 54, 1990’da 48, 2001’de 40, 2002’de 36; tabiî 2003’te bu rakam 36’nın da aşağısına düşecek. Yani, çok hızlı bir şekilde düşüş trendinde tarım sektörü.

Son üç yılda tarım sektöründe yapılan yatırımlar, tarıma ayrılan ödenekler ve bu ödeneklerle projelerin tamamlanma sürelerini hemen aşağıda veriyoruz. Bu, genel tarım projeleri. Sayın Bakanım, son noktaları söyleyeyim: 2000 yılındaki gidişata göre bu tarım projeleri, 31,7 yılda tamamlanıyor. 2001 yılında 34,2, 2002 yılında da 26,3 yılda tamamlanabiliyor bu projeler.

Devlet Su İşlerinde de sulama yatırımları -göletler, sulama barajları- maalesef, çok acı bir tablo, 43,2 yılda tamamlanıyor.

Ayrılan ödeneklerle, tarım yatırımlarının genelde 27 yılda, Devlet Su İşleri bazında 43 yılda tamamlandığını söylemiştim. Bu sürelerle yatırım, ekonomiye kazanç sağlamıyor, kayıp oluşturuyor.

Evet, buradan sonuca geliyorum, tarımla ilgili kritiğimiz:

Tarıma doğrudan destek politikalarından kesinlikle kaçınılmalı. Devam etmekte olan projelerin tamamlanması, yatırımın ekonomiye katma değer olarak dönüşümünü hızlandıracaktır. Yıllardır uygulanan yanlış politikalar sonucunda, kırsal kesimde yaşayan halkın düşük gelir seviyesi, köyden büyük kentlere göçü hızla artmış, bu da beraberinde işsizliğin, çarpık kentleşmenin ve sosyal dengesizliklerin artışına neden olmuştur.

Tarım projelerinin hızlandırılması, buralarda yaşayan halka istihdam olanakları sağlayarak tersine göçü hızlandıracaktır. Kırsal kesimde yükselen kişi başı gelir seviyesiyle bu bölgelerde hayat standardı artacaktır. Gelir seviyesinin artmasının bir başka olumlu sonucu da, terör olaylarının azalması olacaktır. Devam etmekte olan tarım projelerinin hızlandırılmasıyla birlikte, 2 milyon kişiye ilave istihdam sağlanacaktır. Bu nedenle, öncelikli yatırımlar tespit edilerek, bu projelerin ödenekleri artırılmalı ve iki üç yıl içinde ekonomiye kazandırılmalıdır. Başka bir ifadeyle şöyle söyleyeyim Sayın Bakanım: 40 yılda ekonomiye kazandırılacak bir yatırım, hatta daha doğrusu kazandırılamayacak bir yatırım, yatırım değildir. Çünkü, dönüyorsunuz, harcadığınızdan daha fazla onun rehabilitasyonu için uğraşıyorsunuz.

2003-2004 yıllarında bitirilecek projeler başta olmak üzere, kredili hale dönüştürülmelidir. Kredili deyince, tabiî belki hassas bir şey oluyor Sayın Bakanım. Yani, işte kredi alıyoruz, IMF, sürekli... Türkiye toplumu belki hassas hale geliyor ama, tabiî bu öyle değil. Neticede olaya mühendisçe yaklaşmak lazım. Kaç para alıyoruz, kaç senede alıyoruz, ne kadar zamanda ben bunu geri ödeyeceğim, bu yatırım fizıbıl mı?.. Yani, bir basiretli tüccar gibi bakıldıktan sonra alkışlamaktan başka bir şey olmuyor. Onun için, herhalde krediden korkmamamız lazım; bu türlü projeler için söylüyorum elbette.

Yatırımların planlanması, yukarıdaki tespitler çerçevesinde sektörler itibariyle göz ardı edilmeksizin, ekonomik ve sosyal sonuçları dikkate alınarak yapılmalıdır. Mevcut kredili projelerin bütçeleme sorunu, Bütçe Kanununda giderilmelidir. Bildiğiniz gibi, geçici bütçede bu giderilmişti şu andaki Sayın Maliye Bakanımızın talimatıyla. Ama şimdi yapılacak bütçede de buna dikkat etmemiz gerekir. Böylece yatırımlar kısa sürede bitirilecek, ekonomiye kazandırılacaktır. Bu gelişmelerle ülkemiz tarım gelirlerinde yaklaşık 6 milyar dolar artış sağlayacaktır.

Efendim, 5-6 dakika da enerjiyle ilgili konuşacağım. Tabiî, belki hepimizin üzüleceği, bugün aldığım bir haber, belki sizin de bildiğiniz gibi, devam eden projelerde bir görüş vardı, bu tabiî YPK’dan olabilir, hükümetimizin bir kararı. Bir ara denildi ki: Yüzde 50’ye kadar fiilî gerçekleşmesi bitmiş işlerin bir an evvel programı, sözleşme süresi ne kadarsa o kadar zamanda bitirilmesi, yüzde 50’ye ulaşmamış projelerin de izdeğer olarak yatırımda kalması. Tabiî, bunu sizlere de aktardık, hatta ben bunu Sanayi Odasında –siz de vardınız- Sayın Başbakanımıza da arz ettim. Bu, çok büyük bir tehlike olacak; herkes kilit vuracak derken, daha büyük bir tehlike... Bu tabiî daha gerçekleşmiş değil Sayın Bakanım, bu belki Hükümetten de geçmedi; ama, neticede uzmanların yaptığı bir çalışma. Mesela, büyük su işleri kapsamında yer alan kredili 178 tane projeden 30 adet projeye 713 trilyon ödenek aktarılıyor. Bütçe imkânlarıyla yürütülen 148 büyük su işleri projelerinden –barajlar, sulamalar- sadece 3 tanesi 2003 yılında bitirilecek. Diğer 145 tane projeye ayrılan –bunu bütün meslektaşlarım dinlesin- rakam izdeğer, yılda 5 milyar.

Şimdi, Sayın Bakanım, elinizde bir tane veya iki tane sulama barajı var, başka da işiniz yok ve buna göre 12 ay para ödenmeyecek. Peki, siz istihdam etmişsiniz, bir sürü insan çalıştırıyorsunuz, bunları çıkarırsanız kıdem tazminatı vereceksiniz, hatta martta inşallah devreye giremeyecek olan İş Güvencesi Yasasına göre zaten onu da yapamayacaksınız, işçileri çıkaramayacaksınız. Yani, kendimizden önce çalıştırdığımız insanları düşünerek bunu söylüyorum. Sayın Bakanım, bu çok taze bir bilgi, ben size herkesin içinde bunu aktarmak istedim. Bu tabiî bir facia. Bu bir öneri tabiî, belki sizlere önerilecektir ama, zaten siz de bizim sektörle ilgili bakanımızsınız, bunu savunmayacağınızı çok iyi biliyorum. Lütfen bu konuda hem Planlama nezdinde hem parti nezdinde girişimlerinizi rica ediyorum.

Enerji sektörüne geçmek istiyorum. Türkiye'de yenilenebilir enerji kaynakları arasında hidrolik enerji başta gelmektedir. Bunun hidrolik potansiyelin dağılımı... Bunları geçelim. Yine yararlanabilir hidroelektrik üretiminde dünya potansiyeli içinde Türkiye yüzde 1, Avrupa potansiyelinde yüzde 16’ya sahibiz. 122 milyar kilovat saatlik yıllık ortalama enerji üretim değerini oluşturan 483 hidroelektrik santralın 114’ü işletmede, 34’ü inşa halinde, 332’si proje seviyesindedir ve kurulu gücümüz 12 177 megavat. Yılda ortalama 44 gigabyte enerji üretiliyor. Ve böylece hidroelektrik enerji potansiyelimizin ancak yüzde 35’ini gerçekleştirmişiz şu ana kadar. Halen devam etmekte olan 33 tane hidroelektrik santralın kurulu güç kapasitesi 3 075 megavat. Yıllık ortalama üretim potansiyeli ise 9 932 gigabyte. Bu santralların inşaatının tamamlanarak işletmeye alınması halinde, toplam potansiyelin yüzde 43’ü değerlendirilmiş olacak.

Türkiye'de çok yakın zamana kadar enerji üretimi büyük oranda -çok ufak tefekleri almazsak- kamu kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Şimdi biraz özel sektör ciddî bir şekilde arttı.

Üretim talebi karşılamadığı enerji türleri ithalat yoluyla sağlanarak, tüketiciye sunulmaktadır. Yüzde 60’ı dış kaynak kullanımıyla gerçekleşmektedir. 2001 yılında, özellikle TL’nin dolar karşısındaki aşırı değer kaybı nedeniyle doğalgaz, petrol ve bu kaynaklardan üretilen elektriğin maliyetinde ciddî artışlar olmuş. Bu artışlar, elektrik maliyetine duyarlı sanayiler ile nihai tüketicileri olumsuz bir şekilde etkilemiştir.

Dış kaynak içerisinde en büyük pay petrolündür. Son yıllarda doğalgaz kullanımında da ciddî boyutta artışlar olmuştur.

Burada, enerjinin gayri safi millî hasıla içindeki payını da görüyoruz. Benim esas söylemek istediğim hidroelektrik kapasite olduğu için izninizle bunu da geçmek istiyorum. Elektrik santrallarında yakıt cinslerine göre birim-maliyet tablosu; bu çok önemli. Bakın, sizin de bildiğiniz gibi, hidroelektrik enerji birim yatırım bedeli kilovat saati 1 500 dolar. Nükleerin 2000 dolar, linyitin 1 500, ithal kömürün 1 325, doğalgazın ise 795 dolar. Ancak, işletme giderleri: Doğalgazın 4, ithal kömür 3, linyit 3 küsur, nükleer 1,78, esas vurgulamak istediğim hidroelektrik, su, bedava, Allah'ın verdiği su, kilovat saati 0,2 sent.

Şimdi, bütün olay da burada; biz su kapasitemizin bu saate kadar hâlâ yüzde 35’ini kullanabilmişiz. Tabiî ki 2003 yılına geldik, gönül isterdi ki bunun hemen hemen hepsini, büyük bir çoğunluğunu kullanalım. Her ne kadar hidroelektrik santrallar, barajlar pik santral olarak düşünülse bile, Türkiye'de olduğu gibi, sürekli çalışma durumundalar. Bunu ben tekrar, teyiden vurgulamak istedim. Yani, bizim artık kendi öz kaynağımız olan suya dayalı elektrik üretmemiz gerekir. Ki, yatırım maliyeti biraz fazla gibi de görünse, biraz sonra tabloda göreceğiz... Mesela, 2001 yılı itibariyle Keban 7 yılda, Karakaya 5 yılda, Atatürk 7 yılda yatırımını ödemiştir. Yani, 5 yılda, 7 yılda -ben bir sanayici veya bir tüccar olarak bunu söylüyorum- hiçbir yatırım geri dönmüyor. İşte, bugün diyoruz, benim de turizm şapkam var, 8-10 seneden aşağıya bu paralar geri dönmüyor. Ayrıca, tabiî hidroelektrik santralda ulusal kaynaklarımızı kullanıyoruz, hiçbir ithal ikamesi yok, ithale dayalı sıkıntımız yok.

Evet, Devlet Su İşleri yatırımları için bütün bunları yapalım yapalım diyoruz ama, neticede gelecek 10 yılda 61 milyar dolara da ihtiyacımız var.

DSİ projelerinde fizibilite raporlarında gerçekleşme süreleri, en çok 7 yıl olarak alınıyor.

Son 10 yılda konsolide bütçeden yatırımlara ayrılan pay, 1990 yılında yüzde 14,5 iken, bugün yüzde 5 seviyesine düşmüştür; bu da çok önemli bir gösterge. Buna karşılık, konsolide bütçe ödeneklerin -2002 yılı itibariyle- yüzde 8’i sosyal güvenlik kuruluşlarına ayrılmış. Düşünün, tüm yatırımlara yüzde 5 gibi bir rakam, sosyal güvenlik kuruluşlarına da bütçeden yüzde 8 gibi bir rakam.

Evet Sayın Bakanım, ben, özetle, tarımda neredeyiz, enerjide neredeyiz, ne yapmamız gerekir ve burada vurgulamak istediğim ana iki başlık vardı, enerjide suya dayalı, su kaynaklarımızı öncelikle kullanmamız gerekliliği... Tabiî, belki bunu deyince doğalgaza dayalı üretim yapanlar da lütfen bana kızmasınlar. Hepimizin gayesi, önce kendi vatanımızda çıkan kaynağı kullanmak, daha sonra ithal girdiyi kullanmak. Birincisi bu idi.

İkincisi de, tarımın Türkiye'de gerçekten çok geri bırakıldığı, bunun da parasal boyutlarının yanı sıra, bildiğiniz gibi kırsal kesimden kentlere ciddî bir göç oluyor. Bu göçleri ortadan kaldırmak; artı bu göçlerden dolayı görünen görünmeyen sosyolojik bozukluklar var; bunu ortadan kaldırmış olacaksınız tarıma fazlasıyla önem verdiğiniz takdirde. Ki, sizin de böyle düşündüğünüzü daha evvelki raporunuzdan biliyorum. Ben, kıymetli vakitleriniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, siz olduğunuz yerden de konuşabilirsiniz; takdir sizin. Katılımlarınız için çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HİLMİ GÜLER - Saygıdeğer konuklar, hanımefendiler, beyefendiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İNTES'in değerli yöneticilerini, başta Sayın Koçoğlu olmak üzere, tebrik ediyorum böyle güzel bir toplantıyı düzenledikleri için. Gerçekten, dönemimiz çözüm arama dönemi ve bu tip çalışmaları da uzunca bir süredir hasretle bekliyorduk. Dolayısıyla böyle bir fırsatı verdiğiniz için ve böyle güzide bir topluluğu hitap etme fırsatını bana tanıdığınız için size özellikle teşekkür ediyorum.

Gerçekten de çok önemli konuları seçmişsiniz; enerji ve tarım ve ona bağlı olarak sulama son derece hayatî konuları içermektedir. Bunların önemini bir daha vurgulamama gerek yok, eskilerin tabiriyle bunu zait addediyorum. O kadar güzel bir sunuş yaptınız ki, Temel’in tabiriyle zeytini yordunuz, bana sadece çatalla almak kaldı. Bu bakımdan işim bir parça kolaylaştı, rakamları çok güzel konuşturdunuz. Ben şimdi buna bir parça değişik açıdan bakmaya çalışacağım ve bir parça da önce Bakanlığımın ismini analiz ederek başlamak istiyorum: Enerji ve Tabiî Kaynaklar... Genellikle enerji vurgusu, tabiî kaynakların zaman zaman önüne geçiyor. Bu bakımdan tabiî kaynaklara haksızlık oluyor ama, ben burada bilhassa yerli kaynaklarımızı Bakanlığım döneminde mümkün olduğu kadar öne çıkaracağımı değişik vesilelerle belirttim. Dolayısıyla bilhassa enerji konusundaki dışa bağımlılığımız, dönemimizde şekil değiştirerek bu yerli kaynakların lehine yeni bir dengeye oturacaktır. Bu da, haliyle, ona bağlı olarak tarımı da, sulamayı da etkileyecektir. Çünkü bizim Bakanlığımız, sadece enerji ve madenleri değil, aynı zamanda ilgisi bakımından tarımı da ilgilendiriyor, imalatı da ilgilendiriyor, enerji zaten işin içinde, hatta boru taşımacılığı açısından BOTAŞ vasıtasıyla ulaştırmayı da ilgilendiriyor. Bu bakımdan, bir parça ... disiplinler arası bir bakanlık. Dolayısıyla bunu böyle ele almamızda yarar var.

Şimdi, ben sizin bahsettiğiniz, vurguladığınız rakamlara daha değişik bir pencereden bakmak istiyorum. Dolayısıyla olayın, bir öğleden sonra sohbet toplantısı şekline dönüşmesini arzu ediyorum. Onun için, böyle formalitelerden uzak, daha rahat bir halde bu toplantının sürdürülmesini arzu ediyorum ki, rahatlıkla interaktif bir şekilde bunu oluşturmuş olalım. Çünkü, gerçekten hayatî bir konuyu tartışıyoruz ve üstelik de işin en güzel tarafı, hayatın içinden gelen, konuların içinden gelen, teorik olmayan, uygulamanın içinden gelen kişilerle bu tartışmayı yapma fırsatını buluyoruz. Bu da işin ayrı bir güzel tarafı.

Ayrıca, basının da bu derece yakın ilgiyle takip etmesi de benim için bir sürpriz oldu; çünkü, ben biraz daha işadamlarıyla karşılıklı bu işi sürdüreceğimizi düşünüyordum, olaya ayrı bir boyut kattı. Çünkü ben çok fazla konuşmayı seven bir Bakan değilim, mümkün olduğu kadar işin mutfağında çalışmaya gayret eden, öne çıkmayı arzu etmeyen biriyim. Dolayısıyla bir parça daha kelimelere dikkat etmem gerektiğini de bu arada vurgulamak istiyorum.

Şimdi, önce şunu söyleyeyim, bir siyasî olarak ne vaat etmiştik ve nelere öncelik veriyoruz? Enerjinin fiyatının düşürülmesini söz vermiştik, aşağı çekeceğimizi düşünmüştük. Bununla ilgili gelir gelmez önceliği de ona verdik; çünkü, üretimin önündeki en büyük engel, şu anda enerji maliyetlerinin yüksekliği. Dolayısıyla bizim bir amacımız da, aynı zamanda bilhassa üretimin önündeki engeli kaldırıp, üretime ağırlık veren, reel ekonomiye ağırlık veren bir Hükümet olarak bunu sağlamak. Bu, aynı zamanda yan ürün olarak da, hatta belki esas ürün olarak da istihdam sorunlarına çözüm olacaktır. Dolayısıyla enerji fiyatlarının aşağı çekilmesi, bizim öncelikli konumuz ve hedefimizdir. Bununla ilgili olarak çalışmalara başladık, fakat şunu gördüm ki, gerçekten enerji pahalı ama pahalılığın sebebini analiz ettiğimiz zaman gördük, hem girdi maliyetleri yüksek hem de yatırımlar bir parça şişirilmiş, yani şişkin halde bu tip yatırımlar. Bunun detayına girmek istemiyorum. Yani, bunun ceremesini halk, sizler, bizler, hepimiz pahalı enerji olarak ödüyoruz. Dolayısıyla bunu mutlaka normal seviyesine çekmemiz gerekiyor.

İkinci bir nokta, uzun vadeli olarak şunu gördük ki, enerjide korkunç bir dışa bağımlılığımız var. Bu dışa bağımlılığımız, millî güvenliğimizi bile tehdit eder boyutta. Çünkü, 2020 yılında, neredeyse yüzde 80’e yakın dışa bağımlılık var. Bu, çok tehlikeli bir nokta, bunu mutlaka göz önüne alıp, önlemlerimizi almamız gerekiyor.

Bir başka nokta, hemen hemen yumurtaların yarısını bir sepete koymuş durumdayız. Mutlaka bizim bunu çok dengeli bir hale getirmemiz lazım. Bu, Avrupa Birliğini analiz ettiğimiz zaman, burada enerjinin çeşitliliği açısından, türleri açısından, kaynakları açısından, en azından 5 ayrı dengeli bir yapı var. Burada kömür yüzde 25 gözüküyor, 3 tane yüzde 20’lik büyüklük var: Hidrolik, doğalgaz ve nükleer, geri kalan bir yüzde 15 var; bu da rüzgâr, jeotermal enerji, güneş enerjisi filan diye gidiyor. Dolayısıyla neredeyse -eğer biraz daha yuvarlak hesap bakacak olursanız- 5 kalem halinde duruyor ve riskler dağılmış halde. Türkiye'de ise bir tane yüzde 43 var, bir yüzde 26 var, bir yüzde 22 var. Diğer 2 tanenin kenarında iki tane çizgi var: Sıfıra yakın! Bunu bizim mutlaka hiç değilse bu 5 kalem halinde toparlamamız lazım.

Burada, ben bir Enerji Bakanı olarak yerli kaynaklar konusuna tarafım; bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Yani, bunu hiç eğip bükmeden söylememiz lazım. Burada suyumuzu kullanacağız, gerçekten çok az kullanıyoruz. Mutlaka barajlara, hidroelektrik santrallara ağırlık vereceğiz. Biz burada su kaynaklarımızın yüzde 34-35'inden yararlanıyoruz, mutlaka bunu büyük ölçüde kullanacağız ve eğer 20 yıllık bir hedef koyacak olursak, burada en azından –kaba bir hesap yapacak olursanız- 1,5 milyar dolar bir yatırım yaptığınız takdirde kaynaklarımızı, en azından su açısından kullanmış olacağız.

Onun dışında, rüzgâr tabiî ki kullanmamız gereken bir kaynak. Hele jeotermali olduğu gibi yani herhangi bir çevrime lüzum görmeden kullanıyorsunuz, doğrudan doğruya kullanıyorsunuz, elektrik elde etmeyi bir kenara bırakacak olursanız, borulardan geçirdiğiniz anda sizin emrinize amade oluyor. Buna mutlaka ağırlık vermemiz lazım.

Bor konusunda, Bor Araştırma Enstitüsünü kurma işinde son noktaya geldik. Bunu kurduğumuz zaman, bilhassa otomotiv sektöründe bunun en aza, Ar-Ge bazında realize edilmesi için büyük bir gayret sarf edeceğiz hidrojen enerjisi açısından. Bunlar da bizim ayrıca çalışmalarımız. Dolayısıyla yerli kaynaklara ağırlık vereceğiz.

Peki, bu arada doğalgaz ne olacak? Gayet tabiî ki doğalgaz büyük avantajları olan bir yakıt türü. Bunu hiçbir zaman gözardı etmiyoruz; yatırımı hızlı, temiz; üstelik yatırımlar konusunda bayağı ciddî yatırımlar yaptık. Tabiî, bunu da çok uygun şartlarda temin etmek kaydıyla ve kaynak çeşitliliğini oluşturmak kaydıyla, bunu tabiî ki ihmal etmeyeceğiz, çünkü taahhütlerimiz var. Biz ciddî bir devletiz ve devlet politikasında da devamlılık esastır, bu taahhütlerimizi mutlaka ciddî olarak yerine getireceğiz. Ama şunu da unutmayalım ki, şu anda 16 milyar metreküp olarak aldığımız doğalgazın 11’ini elektrikte kullanıyoruz ve bu elektrikte kullandığımız doğalgazın yüzde 22’sini yolda kaybediyoruz. Nasrettin Hoca’nın ticaretine benziyor bu iş. Böyle bir tablodan sağlıklı bir kalkınma, sağlıklı bir millî güvenlik çıkmaz. Bunu çok ciddî olarak oluşturmamız lazım. Dolayısıyla bizim burada çok dengeli, ciddî, büyük devletlere yakışır, ciddî bir şekilde kalkınmayı hedeflemiş bir ülke perspektifiyle, ciddî bir enerji balansını kurmamız lazım. Zaten bakanlıkların görevi de, bu politikaları oluşturmaktır hükümetler nezdinde. Yani, burada bir Enerji Düzenleme Piyasası Düzenleme Kurulu vardı o piyasayı düzenleyecekti, ama kuralları koyacak olan biziz. Dolayısıyla bunu çok ciddî bir şekilde oluşturmamız gerekiyor. Ve bunu yaparken de, mutlaka pahalı üretimden kaçan, bir parça şu ana kadar bunu yapan kişilere ve bu sektöre emeği geçenlere teşekkür ederek onlardan bazı jestleri bekleyeceğiz. Bu jestleri yaptıkları takdirde, onlarla uzun vadeli ilişkilerimizi gayet tabiî ki, memnuniyetle sürdürmeyi de hedefliyoruz. Bunun için yakında bazı görüşmeleri yapmayı düşünüyoruz. Bunu yaptığımız takdirde, zannediyorum karşılıklı olarak bu iş yürüyecektir. Zaten ticarette de bir kural vardır, burada işadamlarıyla konuştuğumun farkındayım, işadamlarının tavsiyeye ihtiyacı yoktur aslında ama, şunu da söylemeyi düşünüyorum: Uzun vadeli ticarî ilişkilerde her iki tarafın da kazanması lazım. Kazan-kazan şeklinde olması lazım bunun. Dolayısıyla bir tarafın kazanıp bir tarafın kaybetmesiyle uzun vadeli ilişkiler sürdürülemez ve mutlaka burada bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Ama bu rızayla olacak şey, zorlamayla olacak şey değil. Bu karşılıklı jesti de muhataplarımızdan bekliyoruz.

Bir başka nokta, Türkiye'nin hep enerji köprüsü olduğundan bahsedilir nedense. Köprü olmak güzel, tamam, bunu kabul ediyoruz da, bunun dışında arama ne oluyor, aramayı niye ihmal ediyoruz? Yani, bizim çok tecrübeli bir TPAO’muz var, ona bağlı olarak diğer kuruluşlarımız var. Ben, Enerji Bakanlığının değerli bürokratlarıyla iftihar ediyorum. Biz, birikmiş tecrübeleriyle ve uygulamadan gelen üstünlükleriyle mutlaka aramaya ağırlık vereceğiz. Hem doğalgazda hem petrolde aramaya ağırlık vereceğiz. Ne kadar kaleye şut atarsanız, o kadar gol atarsınız. Biz kaleye şut atmayı uzunca bir süredir unuttuk. Bu, sadece doğalgaz ve petrolde değil, maden aramada da unuttuk, aramıyoruz, mevcutlarla yetiniyoruz. Bu da bizi geriye götürüyor. Dinamik bir ortamda durmak, geriye gitmek demektir. Dolayısıyla arabayı geriye kaydırıyoruz, mutlaka bunu yeniden düzenlememiz lazım. Bu dinamizmi verecek bir Hükümetimiz var. Bu dinamizmi verecek bir Bakanlar Kurulumuz var. Bu dinamizmi verecek bir Türkiye Büyük Millet Meclisi varlığımız var, muhalefetiyle beraber. Biz, böyle bir muhalefetle birlikte, ki muhalefet kelimesi biraz negatif bir kelimedir, böyle bir birlikteliği de aynı zamanda bir zenginlik ve dönemimizin üstünlüğü olarak, avantajı olarak görüyoruz ve aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekilleriyle birlikte çalıştığımız, takım arkadaşlarımız olarak görüyoruz millî meselelerde. Dolayısıyla enerji bizim millî meselemizdir, bu millî meseleyi belli bir hassasiyetle, hiçbir art niyet düşünmeden ülkemizin geleceği için, bekası için mutlaka bu ilişkileri sağlam bir şekilde götüreceğiz.

Bütün bunları bir hipotez olarak önceden ifade ediyorum ki, birbirimizi daha iyi anlayalım. Çünkü, biz uzun vadeli olarak iktidarda kalmayı düşünen bir partiyiz, buna hazırlıklıyız ve bununla ilgili de çalışmalarımız yapıldı, hazırdır. Ben, Ar-Ge’den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak, en azından 1,5 senedir bunun ciddî olarak içindeyiz, ayrıca 30 senelik de bir birikimimiz var, değişik sektörlerde çalışarak.

Şimdi burada, tarım da tabiî ki haliyle en önemli konulardan bir tanesi. Bununla ilgili ciddî projelerimiz var; ama, şu anda bir yerde başka konularla ilgilenmekten dolayı bunları öne çıkarmayı henüz gerçekleştiremedik; ama, bunlar da teker teker ortaya çıkacak. Çünkü, Avrupa Birliğine girmeyi düşünen bir Türkiye'nin, en azından protein balansı açısından çok daha farklı bir tarımı oluşturması gerekiyor. Bizde tarım denildiği zaman hep bitkisel üretim akla geliyor, halbuki tarımın yapısında hayvancılık da var, hatta ormancılık da var. Yani, tarım sektörü denildiği zaman, içinde hayvancılık tabiî olarak bulunuyor; ama, biz tarım ve hayvancılık diyoruz. Yani, böyle farklı bir yaklaşımımız var.

Hayvancılığın bu toplantıyla ne alakası var; haliyle sulama, mera denildiği zaman, DSİ’nin sulamaları, aynı zamanda hayvancılığı da etkileyecektir, bitkisel tarımı da etkileyecektir. Dolayısıyla bunlara ciddî olarak ağırlık vermemiz lazım ve bu konuda çok ciddî projelerimiz var.

Şimdi, enerjiyle ilgili bir yanlış vurgulamayı, en azından benim adıma söylüyorum, çünkü ben Bakanlıktaki bazı bürokratlarla henüz bunu tartışmalı olarak götürüyoruz, onlar elektriğin yeterli olduğunu söylüyorlar, ben yeterli olmadığını söylüyorum. Bunun da ispatı kişi başına elektrik tüketimimizdir. Ki, eğer biz Avrupa Birliğine girmeyi düşünüyorsak, en azından bizim hiç değilse 5-6 bin kilovat saat elektrik tüketmemiz lazım, şu anda 1 600 kilovat saat. Bu herhalde yetersiz diye düşünüyorum; ama onlar şu anda yeterli olduğunu düşünüyorlar. Hatta bazı yatırımların yapılmamasını düşünüyorlar. Ben biraz yatırımdan yanayım, futbol tabiriyle biraz açık oynayan, hücum oynayan bir anlayışım var. Burada da icabında öyle 1-0, 2-0 değil, 7-3 olsun o maçlar, yani 3 yiyelim 7 atalım. Yani, burada yanlış yapmaktan da çekinmemeliyiz, iş yapan adam yanlış da yapabilir; ama tabiî hiç yapmazsak daha iyi tabiî.

Burada şunu demek istiyorum: Biz yatırımdan yanayız, ancak biraz önce gösterdiğiniz rakamlarda çok ilginç şeyler söylediniz, işte 36 senede, 40 senede biten yatırımlar var. Bundan kader utansın diyoruz; çünkü, bir yerde bu çalışmalar, maalesef istikrarsız bir yönetimden de olmuştur. Devlet dairelerine gittiğiniz zaman duvarlarda genel müdür resimlerini görürsünüz, bakanları görürsünüz. Aşağı yukarı süreleri, frekans olarak altı ay, bir sene arasında geçer. Bunun çoğu, ilk üç ayı da kapıyı, bacayı öğrenmekle geçer, son iki üç ayda da gitmemek için yaptığı çalışmalarla geçer. Arada yaptığı çalışmalar da, daha çok “Enkaz devraldık” şeklinde geçer veya spektaküler işler yapmakla geçer. Biz böyle bir şey yapmayı düşünmüyoruz, doğru yapılan şeylerin devamı olacağız, yanlış yapılanların da düzelteceğiz. Yani, biz sihirli bir değnek peşinde değiliz. Doğru yapılan hangi iş varsa, hem teşekkür edeceğiz yapanlara... Çünkü, İstanbul'da da öyle yapıyorduk, Genel Başkanımız bütün yatırımlarda, daha önceki hizmetlerinden dolayı eski başkanlara da birer makas veriyordu, bazen üç makasla kesiyorlardı kurdeleleri; yani biz buna alışkınız. Burada da güzel yapılan çalışmaları destekleyeceğiz, ama yanlışları engelleyeceğiz. Bu çok açık. Yani, biz burada tabiî olan bir şeyden bahsediyoruz, yeni bir şey icat etmiyoruz. Burada tabiî olan şey, doğru olan şeylerin yapılmasıdır. Doğru olan şeyleri de en kolay şekilde yapmaktır. Bu, termodinamiğin de temel prensibidir. Enerjiyi ne kadar sıfıra yakın tutarsanız, yani ne kadar kolayına giderseniz, çok daha başarılı sistemleri oluşturursunuz. Onun için, biz önce sistemi kuracağız ve şu anda da iki aya yaklaşan Bakanlığım döneminde biz oyunu okuduk artık. Yani, sistemi gördük. Bundan sonra önümüze katıp götüreceğiz bu işi. Yani, şu anda ilk iki ay sistemi tanıma, doğruları yanlışları görmek, onun için bir avans tanıdık, şimdi bundan sonra önümüze katıp götürmektir. Burada da ciddî adımlar atacağımızı şimdiden söyleyebilirim.

Bunun dışında, Ar-Ge’ye ağırlık vereceğiz. Yani, biz sadece teknoloji transfer eden değil, aynı zamanda teknoloji üreten bir ülke olmak durumundayız. Bunu da uzunca bir süredir unuttuk. Hatta o kadar unuttuk ki, mühendislik bile geri gitti. Benim kendi çalıştığım, kendi ortağı olduğum bir mühendislik şirketim vardı mütevazı, orada şunu gördük: Biz, yeni aldığımız bütün mühendisleri tekrar eğitimden geçirmek zorunda kaldık. Yani, çok ciddî okullardan aldıklarımızda bile ve şu anda Türk mühendisliği, maalesef minimum noktasını yaşıyor ve buradan tekrar yukarıya doğru kalkacak. Yani, bu, Türkiye'nin şu ana kadar sözü edilmeyen en kötü noktasıdır. Bunu mutlaka düzeltmemiz lazım.

Bir de hep şunu konuşuyoruz, hep yatırım maliyetlerinden bahsediyoruz, bir de gecikmenin maliyeti var, onun maliyetinden hiç bahseden yok. Gecikmenin bir maliyeti var, bu gecikmenin maliyetini de biz göz önüne alarak yapacağız.

Peki, bunlara rağmen, biraz önce bahsettiğiniz, bugün de genel müdürlerimizle birlikte hakikaten bir toplantı yaptık, yatırımların bir daha gözden geçirilmesi için. Bu da, belki sizin şu anda hoşunuza gitmeyen, ama duyduğunuz bir haber. Gerçekten Türkiye'de büyük bir yatırım stoku var; ama, bunların içinde bir kısmı çok az hareket görmüş, bazıları sona yaklaşmış, bazıları usulen yürüyen projeler. Kaynaklarımızı verimli kullanmak adına burada bir tercih kullanmamız lazım. Bu, aslında benim kendi tarzıma uygun değil, ben hepsi birden yapılsın isterim. Bunun için de kaynak oluşturalım diye çalışmayı daha uygun bulurum ama, şu anda mademki hükümetler de birer konsensüs ortamı, burada diğer arkadaşlarımızla bunu tartışıyoruz ve bazı projelere öncelik vereceğiz, bazılarını maalesef tersini arzu etmemize rağmen, durdurmak veya yavaşlatmak durumundayız. Ama bu, gelecekte daha canlı, daha sağlıklı bir sistemin olması ve oluşturulması için olacak. Belki bu yıl, yani içinde bulunduğumuz yıl böyle geçebilir. Ama burada bir bütçe çalışmamız var, bütçe çalışmasında, gene maalesef, bir faiz dışı fazla kavramı var. Bu faiz dışı fazla kavramına uyma arzumuz, disiplinimiz –ki buna uymayı istiyoruz- var. Bu, bizim yatırımlarımızda bu tercihlerin yapılmasında ana unsurlardan biri oluyor. Çünkü, bu faiz dışı fazlayı mutlaka oluşturmamız lazım ve biz buna inanıyoruz. Bunu yaparsak çok daha sağlıklı noktalara gideceğiz. Bu, bir yerde yapmamız gereken ve isteyerek yapmamız gereken bir nokta; bunu yapacağız. Bu faiz dışı fazlayı da oluşturacak gücümüz var. Bunu yaptığımız takdirde gelecek günler daha iyi olacak.

Yalnız bir ümidimiz var, özelleştirmeden çok şey bekliyoruz. Bu noktada özelleştirmeden sorumlu Başbakan Yardımcımızın son derece istekli olduğunu, ekibinin de çok arzulu olduğunu görüyoruz. Burada, başta madenler de olmak üzere, ki bu iş şu ana kadar konuşulmadı, bunun ruhsatlarının da bir an evvel Maden Kanununu Meclise sunduk, bu sunuştan sonra bunun üzerindeki ruhsatları –ki çoğu kamuya ait- kaldırıp özel sektöre devredeceğiz. Bunu yaptığımız takdirde de ayrıca yeni kaynakların geleceğini ümit ediyoruz. Onun dışında yeni kalemler var; özelleştirmede bir dönüm noktası olacak bu yıl. Bunu yaptığımız takdirde, belki, ümidim o, size bunu bir söz vermemekle beraber ufak bir müjde gibi söylüyorum, burada başarılı olursak belki yeni bir revizyonla, biraz önce öncelik vermediğimiz projelere yeni bir kararla öncelik verebiliriz. Çünkü, parayı ne yapacağız? Mutlaka kullanacağız, para da yatırım için kullanılır. Dolayısıyla buraya ağırlık vereceğimizi ümit ediyorum.

Önümüzdeki dönem, çok çalışacağımız bir dönem olacak ve herkesin çalışacağı bir dönem olacak. Bu dönemde yeni kaynaklar oluştukça, bu yatırıma dönüşecek. Çünkü, burada ihmal edeceğimiz hiçbir konu yok. Çünkü, tarım, enerji, hepsi birbiriyle çok yakın konular. Bunların mutlaka önünü açmamız da gerekiyor. Ama tabiî burada şunu da görüyoruz ki –gene maalesef- Türkiye'nin bu tip çalışmalar için uygun bir hukukî altyapısı yok. Bunu biz elektrikteki ve enerjideki özelleştirme, yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkı devri gibi konularda görüyoruz. Zaman zaman değişik müdahalelerle, hukukî engellerle karşılaşıyoruz. Bazen sil baştan haline geliyor. Bunun da mutlaka gerekli altyapısını oluşturacağız. Bununla ilgili iki önemli hareket yapıldı; elektrikte ve doğalgazda piyasa düzenleyici kanunlar çıktı. Şimdi, petroldekini oluşturuyoruz, çok ciddî bir çalışmayla. Bunu da yaptığımız zaman, enerji konusunda üçlü tamamlanmış olacak. Ama burada yeni bazı rahatsız olduğumuz noktaları da düzenleyerek, bu sistemin sağlıklı bir şekilde oluşturulmasını isteyeceğiz. Bu arada tenkit ettiğim, biraz kapalı geçtiğim kelime şudur: Bu yapılanmada özel sektöre ağırlık vereceğiz, fazla kamu kokuyor bu iş, fazla kamu ağırlıklı...

(Kaset 3/B)

... bir Hükümetiz, bunu mutlaka gerçekleştireceğiz. Bu bakımdan, yeni yapılanmada buna ağırlıklı olarak yer vereceğiz.

Şimdi, bir iki noktayı daha vurgulayayım; burada bilhassa enerjide -tekrar konular beni bir parça enerjiye çekiyor- kayıp kaçak oranının yüksekliği var. Bu kayıp kaçak oranının yüksekliğinde, daha evvel özelleştirmenin gecikmesinden dolayı ihmal edilen tesisler var. Bu ihmal edilen tesislerdeki kayıp kaçak oranı, bazı bölgelerde yüzde 70’i buluyor ve bunun karşılığını bir başka bölge ödüyor. Bir yerde çapraz sübvansiyonlar uygulanıyor. Bu da bizim kendi inancımıza, Hükümet felsefemize ters bir nokta. Bunu da ciddî bir şekilde ele alacağız.

Gördüğünüz gibi, işlerimiz pek öyle kolay değil; ama biz bunu bilerek geldik ve bilerek de bu düzenlemeleri yapacağız.

Burada bir başka nokta, doğalgazın yaygınlaştırılması; bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu bu şehirlerin dağıtımını yapacak. Burada da kıran kırana bir rekabet olacağını şimdiden söyleyebilirim ve zaten, bilhassa 3 Marttan sonra, bilhassa elektrikte çok hızlı değişiklikler olacak. Bunu takip eden noktada da doğalgazda olacak, serbestleşecek piyasa; serbest piyasada da haliyle çok güzel bir çekişme olacak. Bunu da bir sağlık işareti olarak görüyoruz. Bununla ilgili ciddî çalışmaların arifesindeyiz.

Bütün bunları söyledikten sonra, yapacağımız çalışmalarda sizlerle birlikte hareket edeceğimizi hep söylüyoruz. Hemen hemen her hafta bir sivil toplum örgütü ile birlikteyiz, onların görüşlerini çok ciddî olarak alıyoruz. Hatta bir aile bütünlüğü içinde ele alıyoruz. Ben, bu toplantıyı da onlardan biri olarak görüyorum ve gerçekten konusunun uzmanı dememe bile gerek kalmayacak şekilde olayın içinde çalışma içinde olan bir gruba hitap ettiğimin farkındayım. Dolayısıyla bu çalışmaları büyük bir ciddiyet içinde götüreceğiz.

Bununla ilgili, ülkemiz, yer altı ve yer üstü zenginlikleri bakımından güçlü bir ülke. İnsan kaynakları bakımından güçlü ve üstelik de şu andaki en büyük avantajımız, bir yayın en son noktasına kadar sıkıştırılmış durumuna benzer halimiz. Bundan sonraki hareket, yukarıya doğru bir hareket olacaktır. Tabiî, bu yayın yan gitmemesi veya dengesiz gitmemesi için de kontrollü olması lazım; burada da bu düzenlemeyi Hükümet yapacaktır. Yani, biz şimdi bundan sonraki hareketimiz ribaunt hareketidir, bunu çok sağlıklı olarak yapmamız lazım. Biz sizin önünüzdeki engelleri kaldıracağız. Bizim yapacağımız tek bir hareket budur. Bir de bazı konularda teşvikleri sağlayacağız. Ama, teşvikler bile artık bu dönemde bir yatırım için önemli bir unsur değil, mühim olan sizin önünüzdeki engellerin kalkmasıdır. Bununla ilgili düzenlemeleri de bir bir yapıyoruz ve gerçekten çok çalışıyoruz ve daha da verimli çalışacağız bundan sonra ve dediğim gibi, önümüzdeki günler güzel günler olacak. Bu da onlardan bir belirtidir, bu toplantının oluşu bile. Bu bakımdan, ben size özellikle böyle bir toplantıyı tertip ettiğiniz ve beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.



Yüklə 154,64 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin