Değerlerimizden taviz vermeyeceğiz
Koç Holding’in, 2004 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı’nı 29 Nisan Cuma günü Nakkaştepe’deki merkezimizde yaptık. Toplantıda 2004 yılı finansal sonuçlarımızın yanı sıra geleceğe dair hedeflerimizi de ortaklarımızla paylaşma fırsatı bulduk. Genel Kurul’da açıkladığımız sonuçlar hem Koç Holding için hem de Türkiye için gerçekten gurur vericiydi. Koç Topluluğu olarak geçen yıl yüzde 9.9’luk büyüme gösteren Türkiye ekonomisinin üstünde bir büyüme yakaladık. Konsolide ciromuz dolar bazında yüzde 49’luk artışla 16.6 milyar dolara ulaştı. TL bazında ise 2004 yılına adım atarken önümüze koyduğumuz konsolide ciro hedefini yüzde 9 oranında aştık. Tüm bu göstergeler Koç Topluluğu’nun 2003 ve 2004 yıllarında ortalama yüzde 23’lük bir büyüme sağladığını ve yeni stratejik planında yedi yıl ilerisi için önüne koyduğu hedeflere, iki yıl gibi kısa bir sürede ulaştığını gösteriyor.
Türkiye ihracatına büyük katkı
Bizim için asıl sevindirici olan ise ihracatta yakaladığımız sonuçlardı. Bugün dünyanın 101 ülkesine ihracat yapan şirketlerimiz her geçen gün yurtdışı pazarlardaki etkinliklerini daha da artırdılar. Bir önceki yıl 3.7 milyar dolar olan ihracatımız, geçen yıl 5.7 milyar dolara ulaştı. Türkiye ihracatına sağladığımız katkı ile ilgili Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ile görüştük. Tüzmen, Koç Topluluğu’nun yaptığı ihracatla dünyada liderliğe oynadığına işaret etti. Bu sayımızda görüştüğümüz bir başka değerli isim de TİSK ve MESS’in Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik’ti. Kudatgobilik’le AB yolundaki Türkiye’yi konuştuk.
Çengelhan’ın çehresi değişti
Bildiğiniz gibi 1994 yılında İstanbul Haliç’te Rahmi M. Koç Müzesi’ni açmıştık. Kültür hayatımızda büyük bir yer edinen bu müzeyi İstanbul’a kazandıran Şeref Başkanımız Rahmi M. Koç’un isteği ve bizzat girişimleriyle Ankara’ya da bir müze kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Koç Topluluğu’nun kurucusu Sayın Vehbi Koç’un Ankara’da ticaret hayatına başladığı dükkânın da içinde bulunduğu Çengelhan’ı müze haline getirdik. Müzede 800’den fazla obje sergileniyor. Çengelhan’ın da tıpkı İstanbul’daki Rahmi M. Koç Müzesi gibi yaşayan bir müze olacağını bugünden biliyoruz.
Spor şenliğimiz başladı
Geleneksel hale gelen Koç Topluluğu Spor Şenliği’mizin 17’ncisi, 30 Nisan Cumartesi günü Koç Üniversitesi Kampüsü’nde yapılan törenle başladı. Törene Topluluğumuzun üst düzey yöneticileri, çalışanlarımız ve aileleri katıldı. 55 şirketten yaklaşık 1700 sporcumuzun katıldığı Spor Şenliğimiz hem Türkiye hem de dünya için bir örnek. Ayrıca bu şenlik Topluluğun diğer işlerinde olduğu gibi istikrarlılığının da bir örneği. Spor Şenliği, bugün sayıları 63 bini aşan çalışanlarımızın bir aile gibi kaynaşmasını sağlıyor.
En önemli değerimiz “Kurumsal itibarımız”dır
Şunu da söylemek isterim ki Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda açıkladığımız rakamsal sonuçlardan çok bizim için önemli değer “Kurumsal itibarımız”dır. Koç Topluluğu şirketleri olarak düsturumuz kurucumuz Sayın Vehbi Koç’un belirlediği “Üstün iş ahlakı ve dürüst çalışma ilkelerine uymaktır.” Bu ilke paralelinde Koç Topluluğu 79 yıllık geçmişinde olduğu gibi bundan sonra da değerlerinden taviz vermeksizin Türk iş dünyasına katkılarını sürdürecektir.
Hasan Bengü
Koç Holding Kurumsal İletişim ve Dış İlişkiler Başkanı
Koç Topluğu’nun ihracatı 5,7 milyar dolara ulaştı
2004 yılını rekor büyümeyle kapatan Koç Holding, 41. Olağan Genel Kurulu’nu yaparak finansal sonuçlarını açıkladı. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç, “İddialı olduğumuz sektörlerde hızlı büyüyerek Topluluğumuzu Avrupa’nın lider şirketleri arasına sokacak bir rotada ilerliyoruz” dedi
Koç Holding 41. Olağan Genel Kurul Toplantısı 29 Nisan Cuma günü Koç Holding’in Nakkaştepe’deki merkezinde yapıldı. 2004 yılı finansal sonuçlarının açıklandığı Genel Kurul’a üst düzey yöneticiler ve hissedarlar katıldı.
Ciroda rekor büyüme
Geçen yıl Koç Topluluğu gösterdiği rekor büyüme ile dikkat çekti. Topluluğun konsolide cirosu dolar bazında yüzde 49 artışla, 16,6 milyar dolara çıktı. Bu artış Türk Lirası bazında ise yüzde 26 oldu ve konsolide ciro 22,3 milyar YTL’ye ulaştı.
Bu dönemde Topluluğun kombine cirosu yüzde 34 seviyesinde yükselerek 38 milyar YTL’ye yükseldi. 2003 yılında 5 milyar dolar olan yurtdışı satış faaliyet gelirleri 2004 yılında yüzde 50’lik artışla 7,5 milyar dolara ulaştı. Aynı dönemde topluluğun ihracatı 3,7 milyar dolardan yüzde 52 artışla 5,7 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Genel Kurul’da yılda ortalama yüzde 14’lük ciro artışı sağlama hedefinin altı çizilirken, hızlı ve kârlı büyümeyle Avrupa’nın lider şirketlerinden biri olma hedefi yinelendi. Ayrıca Topluluk şirketlerinin performanslarını artırarak, kârlılığını ve hisse değerini yükseltmek, hissedarlarına değer yaratmak ve yeni yatırımcıları hissedarları arasına katma hedefi üzerinde de duruldu.
Toplantıda Koç Topluluğu’nun rekabetçi üstünlüklerini daha da geliştirerek gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında büyümeye devam etmek ve ciro büyüklüğü bakımından sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın önde gelen şirketleri arasına girme hedefinin altı çizildi.
Özelleştirme ve satınalmalar gündemde
Koç Topluluğu, geçen yıl 773 milyon YTL tutarında yatırım harcaması yaptı. Bu rakam içinde en büyük payın, dayanıklı tüketim, enerji ve otomotiv sektörlerindeki şirketlerin kapasite artışı ve modernizasyon yatırımlarına ait olduğu belirtildi. Topluluk, yapacağı büyük yatırımlar için bazı büyük özelleştirmeler, şirket satınalmaları ve otomotiv sektöründe yeni model projelerini de takip ediyor.
Dayanıklı tüketim ve otomotivin payı eşit
2004 yılında Koç Topluluğu’nun ciro artışına en büyük katkı dayanıklı tüketim ve otomotiv sektörleri tarafından sağlandı. Otomotiv sektöründe, Türkiye toplam araç satışları adet bazında yüzde 88 büyüdü. Buna bağlı olarak Koç Topluluğu şirketlerinin iç piyasa satışları da yüksek artış gösterdi.
Dayanıklı tüketim sektöründe gerek iç piyasa, gerek yurtdışı satışların hızlı artışı ile toplam gelirlerde yüzde 41 büyüme görüldü. Her iki sektörün de Koç Topluluğu’nun cirosu içindeki payı yüzde 26,3 olarak gerçekleşti. Dolar kurundaki düşüş bazı sektörleri olumsuz etkiledi
2004 yılında konsolide gelirlerin yüzde 13,2’sini gerçekleştiren gıda ve perakende sektöründe de iç ve dış pazarlarda büyüme ile yüzde 16 ciro artışı sağlandı. Ancak sektörde yaşanan yoğun rekabet nedeniyle faaliyet kârı bir önceki yıla göre yüzde 9 geriledi.
Enerji sektöründe ciro artışı yüzde 18 oldu ve bu artış ağırlıklı olarak akaryakıt satışlarından kaynaklandı. Ancak sektörde kâr marjlarının dolar bazında belirlenmesi ve 2004 yılında dolar kurunda düşüş yaşanması nedeniyle kârlılık bir miktar geriledi. Sektörün toplam konsolide gelirlere katkısı ise yüzde 19,4 olarak gerçekleşti.
Finansman sektöründe gelirler ise yüzde 6 artarak, 2004 yılı toplam konsolide gelirlerinin yüzde 7,5’ini teşkil etti. Bu sektördeki asıl büyüme göstergesi olan toplam kombine varlıklardaki artış oranı ise yüzde 17 oldu. Gelirlerdeki artış oranının bunun altında olmasının nedeni faiz oranlarındaki düşüş trendi olarak açıklandı. Ancak düşen faiz oranlarına rağmen marjların korunması, komisyon gelirlerinin artırılması ve faaliyet gelirlerinde verimliliği artırmaya yönelik çalışmaların sürdürülmesi sonucunda brüt kâr ve faaliyet kâr marjları sırası ile 3,2 ve 4,4 puan artış gösterdi. Tutar olarak brüt kârda yüzde 17, faaliyet kârında ise yüzde 49 artış sağlandı.
“Diğer” başlığı altında turizm, bilgi teknolojileri, inşaat ve uluslararası ticaret sektöründe faaliyet gösteren şirketler ve Koç Holding’in kendisi yer alıyor. Bu başlık altında faaliyet gösteren firmaların toplam cirosu yüzde 45 artış gösterirken, konsolide ciro içindeki payı yüzde 7,3 oldu.
İstihdamda üç sektörün ağırlığı var
Topluluk şirketlerinin istihdamı, 2004 yılı sonunda 59.513 kişi ile, 2003 yılı sonuna göre 5.528 kişi daha yüksek gerçekleşti. Sektörler itibarı ile bakıldığında, en yüksek istihdam otomotiv, dayanıklı tüketim ve gıda ile perakende sektörlerinde gerçekleşti. Toplam personel sayısının yaklaşık yüzde 80’i bu üç sektörde istihdam ediliyor.
Hedefimiz ciromuzun yarısını yurtdışından sağlamak
Başkanlık Divanı’nın seçilmesiyle başlayan Olağan Genel Kurul’da ilk olarak Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç’un 2004 yılı değerlendirmesi ve 2005 yılı beklentileri okundu. Rahmi M. Koç’un değerlendirmesi şöyleydi: “Hasret kaldığımız başarılarla dolu bir yılı geride bıraktık. 30 senedir beklediğimiz Avrupa Birliği Üyeliği için müzakerelerin başlatılma kararı, hükümetin ve sivil toplum kuruluşlarının gayreti sayesinde alınmıştır.
Yönetimde tek parti hükümetinin bulunması, karar almayı kolaylaştırdı. IMF Programı’na sadık kalan hükümet, Türkiye’de bir güven ortamının oluşmasını sağladı. Ertelenen taleplerin de ortaya çıkmasıyla, ekonomi iyi bir sene geçirdi. Memleket, tarihinde ikinci defa bu derece yüksek bir oranda yüzde 9,9 büyüme kaydetti.
Koç Topluluğu yapısal özellikleri sayesinde, bu tür dönemlerde ekonomideki büyümenin daha da üstünde bir büyüme gerçekleştirebiliyor. Bu yıl da aynı başarıyı gösterdik. 2005 yılı için, iç pazarda daralma emareleri görülüyor. Bu eğilimi, dış pazarlardaki faaliyetlerimiz ve artan rekabet gücümüz ile dengelemeye çalışacağız. Hedefimiz ciromuzun yarısının yurdışından sağlanmasıdır. AB ile ilişkilerimizin girdiği rotada ilerlerse, Türkiye’deki yabancı girişimlerinde de artış bekleyebiliriz. İçinde bulunduğumuz bu olumlu atmosfer doğru şekilde yönetildiği müddetçe, geleceğe yönelik iyimserliğimizi koruyacağız.”
İddialı olduğumuz sektörlerde büyüyeceğiz
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç 2004 yılına dair yaptığı değerlendirmede şu bilgilere yer verdi: “2004, Koç Topluluğu için iç ve dış pazarlarda beklentilerimizin oldukça ötesinde büyüdüğümüz bir yıl oldu. Türkiye ekonomisi yüzde 9,9 ile OECD ülkeleri arasında rekor seviyede bir büyüme oranı yakalarken, Koç Topluluğu olarak da iddialı olduğumuz sektörlerde artan etkinliğimizle 2004 yılında konsolide ciromuzu yüzde 49 artışla 16,6 milyar dolara ulaştırdık. 2004 yılına girerken önümüze koyduğumuz konsolide ciro hedefini yüzde 9 oranında aştık. Kombine yurtdışı gelirlerimiz yüzde 50 artışla 7,5 milyar dolara ulaştı.
2004 yılında kombine ekonomik karımız da 420 milyon dolar olarak gerçekleşti. Konsolide özsermaye verimlilik oranımız yüzde 14 oldu. Bu olumlu gelişmeler, dayanıklı tüketim, otomotiv, enerji, finansal hizmetler gibi ana faaliyet alanlarımızdaki hedefli ve odaklı çalışmalarımızın eseridir.
İddialı olduğumuz, bunun da ötesinde liderliğimizi sürdürdüğümüz faaliyet alanlarında dış piyasalarda da gücümüzün arttığı gözlenmektedir. Bu eğilim iki yıl önce uygulamaya soktuğumuz stratejik planlarımıza uygun olarak attığımız yeni adımlarla giderek güçlenmektedir.
Bugün dünyanın 101 ülkesine ihracat yapan dayanıklı tüketim şirketlerimiz global pazarlarda Türkiye kalitesinin temsilcisi haline geliyorlar. Otomotiv sektöründe uzun süredir üzerinde çalıştığımız bazı projelerde ulaştığımız noktada Avrupa’nın önemli bir ticari vasıta üretim üssü haline gelmiş bulunuyoruz.
Perakendecilikte Kazakistan’dan Balkanlar’a uzanan bir coğrafyada faaliyet gösteren bir grup haline geldik ve önemli yatırım projelerimiz var.
İki yıldır uyguladığımız stratejik planımızla, iddialı olduğumuz sektörlerde hızlı büyüyerek Topluluğumuzu Avrupa’nın şirketleri arasına sokacak bir rotada ilerliyoruz.
2004 yılında Türkiye’de de 2000’li yılların başında yaşadığımız büyük ekonomik krizin izlerini silen olumlu gelişmelere tanık olduk.
Avrupalı liderlerin 17 Aralık tarihindeki zirvede verdikleri “Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılması” kararı, ülkemiz için de bir dönüm noktası oldu.
Ancak, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu olumlu atmosferin sadece 17 Aralık kararı ile özdeşleştirilmesi, ülkemize haksızlık olacaktır. Ailemizin bir üyesi olarak kabul ettiğimiz 50 bin çalışanımız, 12 bini aşan bayiimiz, satış sonrası hizmet birimlerimizin çabaları ve hissedarlarımızın desteğiyle büyüyor; Verimliliğimizi, kalite standartlarımızı, karlılığımızı artırıyor; Stratejik planımıza uygun yeni güçlü hamlelere hazırlanıyoruz. Zira; Türkiye’nin geleceğine ve Türk insanının gücüne inanıyoruz.”
Tüketiciye yakın sektörlere odaklandık
Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı’nın konuşma metninde ise şu bilgilere yer verildi: “2004 yılı Türkiye ve Koç Topluluğu için olumlu gelişmelerle anımsanacak bir yıl oldu. 2004 yılında Türkiye, uzunca bir süredir bizim de vurguladığımız üç önemli hedefine ulaştı. Bunlar sırasıyla siyasi istikrar, ekonomik büyüme ve istikrar, son olarak da AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılma kararıdır.
Bu olumlu atmosfer, Koç Topluluğu olarak faaliyet gösterdiğimiz tüm alanlardaki işlerimize de olumlu yansımıştır. Elde ettiğimiz sonuçlar Koç Topluluğu’nun 2003-2004 yıllarında ortalama yüzde 23’lük bir büyüme sağlandığını ve yeni stratejik planında yedi yıl için önüne koyduğu hedeflere, iki yıl gibi kısa bir sürede ulaştığını göstermektedir.
Topluluğumuzun vizyonu hızlı ve karlı büyüme ile Avrupa’nın lider şirketlerinden biri olmaktır. Hızlı büyüme ölçütümüz yıllık ortalama yüzde 14 artıştır. Karlılık ölçütümüz ise özsermaye maliyetinin üzerinde vergi sonrası kar elde etmektir.
Vizyonumuz Avrupa’nın lider şirketlerinden biri olmaktır. Stratejik planımızın temel prensiplerinden biri, ihracatımızı ve yurtdışı faaliyetlerimizi artırarak ciromuzun en az yüzde 50’sini yurtdışından elde etmektir. Stratejik planımızı oluştururken, faaliyet gösterdiğimiz pazarlardaki dalgalanmaların etkilerini azaltmak için sektörel çeşitlilik yerine coğrafi çeşitliliğe yöneliyoruz. Bugün Topluluk cirosunun üçte birinden fazlasını yurtdışı gelirlerimiz oluşturmaktadır. Konsolidasyona giren 106 şirketimizden 44’ü yurtdışında faaliyet göstermektedir.
Rekabet gücümüz olan ve tüketiciye yakın sektörlere odaklanmak stratejik planımızın ikinci prensibidir. Stratejik palınımızı belirlerken portföy temamızı “Tüketiciye en yakın topluluk” olarak belirledik. Enerjimizi nihai tüketiciye hitap eden ve yüksek rekabet gücüne sahip olduğumuz sektörlere yoğunlaştırdık. Bu tanıma uymayan alanlardan ise kademeli olarak çekilme kararı aldık.
Faaliyet gösterdiğimiz sektörlere liderlik ya da liderin yakın takipçisi olabilmek stratejik planımızın üçüncü önemli prensibidir. Dayanıklı tüketim, otomotiv, perakendecilik ve enerji gruplarımızdaki şirketlerimiz iç pazarda liderliklerini kanıtlamış ve her yıl pekiştiren şirketlerdir. Finans ve Bilgi Gruplarımızın da çalışmaları bizi bu sektörlerde de liderlik kulvarına taşımaktadır.
Stratejik planımızın dördüncü temel prensibi de “Faaliyet gösterdiğimiz sektörlerdeki marka gücümüzü ve teknoloji hakimiyetimizi artırmak”tır. Bugünün olduğu kadar, “geleceğin de en iyi şirketi” olarak anılmak için, sürdürülebilir kalkınma, kurumsal vatandaşlık ve kurumsal yönetişim sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz ve getirmeye devam edeceğiz.”
Koç Topluluğu’nun Vizyonu “Tüketicinin en yakınında ve global ölçekte rekabet edeceğiz”
Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda Koç Topluluğu’nun vizyonu ile ilgili olarak yapılan değerlendirme şöyleydi: “Büyüme hedefimiz, yılda ortalama yüzde 14’lük ciro artışı; kâr hedefimiz ise özsermaye maliyetinin üzerinde vergi sonrası kârdır.
Gelecekte Koç Holding’in; tüm ürün, hizmet ve çalışanları ile tüketicinin en yakınında bulunan, daha az sektörde faaliyet gösteren ancak bunların her birinde global ölçekte rekabetçi olan, tüm iş birimleri iç piyasada lider veya liderin yakın takipçisi konumunda bulunan, faaliyet gösterdiği her sektörde Türkiye’nin çevresindeki pazarlarda da liderliğe aday olan, satışlarının en az yarısını Türkiye dışında gerçekleştiren, en yetenekli profesyonellerin çalışmak için tercih ettiği, satış hacmi Avrupa’nın en büyük şirketleri arasında yer alan ve hızlı büyümesini sürdüren, kârlılığı, verimliliği yüksek, ortaklarına yüksek getiri sağlayan, yatırımcılar tarafından en ayrıcalıklı konumda kabul edilen, şeffaflık, dürüstlük, kanunlara ve etik değerlere saygı bakımından örnek alınan bir şirket olmasını ve bütün bunların sonucu olarak piyasa değeri bakımından Avrupa’nın en büyük ve en kârlı şirketleri arasında yer almasını hedefliyoruz.
Koç Holding’i gelecekte istediğimiz noktaya ulaştırabilmek için, 2002 senesinde stratejik yönetim yaklaşımımızı yeniledik ve yeni bir stratejik plan hazırladık. Bu plan sayesinde Topluluk, iş birimi ve şirket stratejilerinin uyum içerisinde olmasını ve tüm yönetici ve çalışanların ortak bir hedef etrafında birleşmelerini sağladık.
Planımızı ilk iki uygulama yılında gere stratejik değişim hedeflerimizi, gerekse finansal hedeflerimizi aşarak gerçekleştirdik. 2003 ve 2004 yıllarında kaydettiğimiz olumlu sonuçlar, stratejik planı uygulamayı sürdürme doğrultusunda kararlılığımızı teyit etti ve güçlendirdi.
Stratejik planımızın temel noktalarını şöyle özetleyebiliriz; önümüzdeki yıllarda ortalama yüzde 14 yıllık büyüme hedefliyoruz. Kârlılık; kârlılığı ölçerken kullandığımız gösterge “Ekonomik Kâr”dır. Koç Holding’in katma değeri; Koç Topluluğu’nun bir parçası olmak, iştiraklerimizin performanslarını ve değerlerini artırmaktır. Odaklanmak; odaklanmış bir iş portföyü, yönetim etkinliğimizi artıracak, daha verimli kaynak dağılımı yapmamıza imkan sağlayacak ve iş birimleri arasında sinerji oluşturma olanaklarını artıracaktır. Portföy prensibimizi; uluslararası düzeyde rekabet gücümüz olan, ciromuzun önemli bölümünü yurtdışı faaliyetlerden ve ihracattan elde ettiğimiz, marka ve teknolojisine hakim olduğumuz, iç piyasada liderlik ya da yakın ikincilik hedefleyebilen olarak belirledik. Portföy temamızı ise “Tüketiciye en yakın topluluk” teması etrafında şekillendiriyoruz.”
“Aklımın bir köşesinde hep müze var”
Koç Topluluğu’nun kurucusu Vehbi Koç’un Ankara’da ticaret hayatına başladığı dükkânın da bulunduğu Çengelhan, kısa bir süre önce restore ettirildi ve Sanayi Müzesi olarak düzenlendi. Müzede 800’den fazla obje sergileniyor...
Geleceğe bir iz bırakmanın en güzel yollarından biri arkanızda bir eser bırakmaktan geçiyor. Bu bir kitap olabilir, bir anıt belki. Bazen bir okul, bazen bir vakıf. Bazen de bir müze. Bir ayağı geçmişte, bir diğer ayağı gelecekte. Yaşayan, yaşatan, sürekli gelişen, gelişirken öğrenen ve öğreten bir müze. 1994 yılında İstanbul Haliç’te Türkiye’nin ilk sanayi müzesi olarak kapılarını açan Rahmi M. Koç Müzesi, geçen on yılda bu özelliğin altını fazlasıyla çizmeyi başardı. Kısa bir süre önce Ankara’da açılan yeni müze ise bu tutkuda yeni bir sayfa.
Müze için seçilen bina, en az müze fikri kadar önemli. Yavuz Sultan Selim döneminde Mihrimah Valide Sultan’ın eşi Damat Rüstem Paşa tarafından 1522 tarihinde yaptırılan Çengelhan’ın, Vehbi Koç’un iş hayatının başlangıcında önemli bir yeri var. Vehbi Koç’un ilk dükkânı Çengelhan’daymış. Bugünse bu bina Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç tarafından restore ettirildi ve sanayinin geçmiş ile geleceğini gözler önüne seren önemli bir müze haline getirildi. Nisan ayında açılışı yapılan müzeyi, 18 Nisan’da Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç da ziyaret etti. Rahmi M. Koç ile, dünya seyahatinin arasında, belki de bir soluklanma için geldiği İstanbul’da müze, müzecilik ve Çengelhan üzerine konuştuk...
İstanbul’daki Rahmi M. Koç Müzesi 10 yaşındayken Ankara’da tarihi bir mekânda bir sanayi müzesi daha kurdunuz. Dünyanın sanayi tarihiyle ülkemizin sanayi tarihinden yansımaları gözler önüne başarıyla sunan bu iki müze ile şimdiden tarihte izinizi bıraktınız. Uygarlık ve kültür tarihinde iz bırakmak nasıl bir duygu?
Böyle bir çalışmayı aslında iz bırakmak için yapmıyorum. Bundan zevk duyduğum, haz duyduğum ve memlekete bir şey bırakmış olmak için yapıyorum. Çengelhan biliyorsunuz babamızın ilk işe başladığı dükkânın bulunduğu yer. Bu fikir oradan geldi. Zaten Ankara’da bir şey yapmak isteğiyle uygun bir yer arıyorduk. Bu eski dükkânı, o perişan Çengelhan’ın içinde görünce birden bire kıvılcım çaktı ve “biz burada bir taşla iki kuş vuralım” dedik. Kuşun bir tanesi babamızın dükkânını rehabilite etmek, ikincisi çok eski, 1522 tarihli perişan durumdaki bir hanı eski haline uygun olarak restore etmek. Diğer yandan sahip olduğumuz müzelerin bir kısmını, depolarda duran birçok alet-edavatı oraya taşımak. Dolayısıyla bu işleri birden yaparak Ankara’ya da birşeyler kazandırdığımızı düşünüyorum.
Aklınızda başka mekânlar da var mıydı?
Çukurhan vardı. O da 1820’lerden, Çengelhan’a göre biraz daha yeni bir yapı. Daha büyük. Çengelhan olmasaydı Çukurhan’ı düşünüyorduk. Murat Karayalçın’ın belediye başkanlığı zamanında ikisinin de planları, projeleri yapılmış, bir kültür merkezi gibi düşünülmüştü. Ama bizde bürokrasinin nasıl işlediğini biliyorsunuz.
Siz Çengelhan’ın eski zamanlarını hatırlıyor musunuz?
Hatırlamıyorum. Ama babam herkesten önce gelip sabah dükkânın önünü, toz kalkmasın diye önce ıslattığını sonra süpürdüğünü anlatırdı. Peynirler kurtlanırmış; onlara baktığını, köseleler yumuşak olsun diye ıslattığını anlatırdı hep. Bunları biliyoruz.
Çengelhan 500 yıla yaklaşan geçmişiyle Türk ticaret tarihinin aynası sayılabilecek bir yapı. Han yüzyıllarca toplumsal ve ticari anlamda önemli roller üstlenmiş. Bu rolün bugün sanayi ve teknoloji tarihine tanıklık eden bir yapı haline gelmesi de bir anlamda hanın kaderiyle örtüşüyor. Bu anlamda Çengelhan’ın böylesi bir müze için belki de en doğru mekân olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben müzelerimin ikisinin de antik ve eski mekânlarda olmasını istedim ve mekânları öyle seçtim ki, bilhassa oralarda kendiliğinden bir müze izlenimi versin. Ankara’da Çengelhan, İstanbul’da dökümhane... Örneğin İstanbul’daki müzenin binası içine hiçbir şey koymasanız da başlı başına anlamlı bir mekân. Çengelhan da öyle.
Çengelhan 500 yıllık tarihi bir yapı ve yakın tarihimizden de, Sayın Vehbi Koç’tan da izler taşıyan bir yapı ve içinde son derece modern bir müze... Koç kültüründe de bu bütünleşmeyi görmek mümkün. Kültür ve değerleri koruyarak varlıklı olabilmenin sırları üzerine konuşabilir miyiz? Müzelerinizde ‘Doğu-Batı sentezini’ oluşturmayı nasıl başarıyorsunuz?
Bu bence aileden, görgüden gelen, yetişme tarzından gelen birşey. Biz öyle gördük. Hem kendi kıymetlerimize sahip çıkmayı hem de yurtdışında, dünyada olan biteni takip etmeyi içeren bir anlayış. Aksi takdirde olmaz. Bir hikaye vardır. Adam gitmiş 15 gün Fransa’da kalmış sonra dönmüş zeytin alacak. Demiş “hani kara kara birşeyler var içinden odun çıkıyor; yarım kilo ondan istiyorum”... Köklerinizi unuttuğunuzda düşeceğiniz durum bundan daha komik olur. Dolayısıyla insanın hiçbir zaman köklerini unutmaması, sahip çıkması gerekiyor. Ve övünmesi lazım; en önemlisi bu. Ankara’da Keçiören’de doğduk ve bununla iftihar ediyoruz.
Çengelhan’da toplam 32 odada 800’ün üzerinde obje sergileniyor. İçlerinde özellikle gururlandığınız eserler hangileri... ‘İyi ki bu objeler müzemizde var’ dedirtenler...
Her şeyden önce han bize küçük geldi. Sığamadık. Odalar çok küçük. Bu nedenle mekânı zorlamayacak parçaları seçtik. En mühim ve bize en zor gelen tarafı bu oldu. Küçük fakat fevkalade iyi yapılmış, nispetli modelleri oraya koyduk. Az obje sergileyeceğimiz için her birinin ayrı ayrı en iyisi olmasını arzu ettik. Orada da İstanbul’daki müzemiz gibi bir akış var. Buharlı kısım, bisiklet kısmı, nakliye kısmı var; denizcilik kısmı var. İlmi aletler kısmının yanında tıbbi gereçlerin bulunduğu bir bölüm de bulunuyor. Ben tabii ki her zaman denizcilik kısmını seviyorum. Uçakların bulunduğu bir kısım var. Ancak uçak bölümünde zayıf kaldık. Buraya biraz daha ağırlık vermemiz ve buldukça almamız lazım.
Ama gönül bağınız yine de denizcilik kısmında. Ankara biraz denize hasret bir kent ve siz de bir anlamda bu sevdanızı Ankara’ya taşımış oluyorsunuz, değil mi?
Elbette. Bize “Ankara’da denizcilik olur mu” dediler. Neden olmasın? Bu müzeyle bir anlamda denizcilik sevdamızı da Ankara’ya getirmiş olduk.
Çevrenin müzeye tepkileri nasıl? Örneğin esnafın tepkisi?
Müzeden esnaf fevkalade memnun. Çevreye de etkisi son derece olumlu elbette. Gayrımenkul kiralarının müzeden sonra arttığını söylüyorlar. Çengelhan ve çevresi Ankara’nın geri kalmış yerlerinden biriydi. Derme çatma dükkânlar yapılmış, yapı bozulmuş. Müze ile birlikte orada da bir şeylerin değişmeye başladığını ümit ediyoruz. Yine hanın yakınlarında eski bir saat kulesi vardı. Şimdi onu da restore ettiriyoruz. Kısa bir süre sonra saat kulesi de çalışacak. Nasıl Haliç’te müzeyle birlikte hoş bir değişim kendini gösterdiyse, Çengelhan’ın içinde bulunduğu semtin çehresi de yavaş yavaş değişmeye başladı.
İstanbul’daki müze ile Çengelhan arasında gerek sergilenen objeler, gerekse münferit düzenlenen sergiler ve etkinlikler anlamında bir paylaşım, bir dayanışma olacak mı?
Tabii ki. Müzelerin canlı olması lazım; yoksa millet aynı şeyi devamlı görmekten bıkar. Yaşayan bir müze olacak. Orada bir sergi alanı ayırdık. İlk olarak eski Anadolu halıları ve kilimlerini koyduk. Yemekler olacak, davetler olacak İstanbul’da olduğu gibi. Objeler de değişecek. Oranın yakınında bir depo aradık, bulamadık. Bazı eşyaları depolara naklediyoruz. İstanbul’da üç tane büyük depomuz var. Ankara’da henüz bulamadık. Araştırıyoruz.
Gerek İstanbul’daki müzede, gerekse Çengelhan’daki müzede pek çok oyuncak sergileniyor. Oyuncakların çocuk gelişimindeki rolü yanında sanayi, kültür ve eğitim tarihine ışık tuttuğunun altı çiziliyor. Siz de bu görüşe katılıyor musunuz? Sizin için oyuncakların önemi nedir?
Evet, benim için de ayrı bir önemi var. Oyuncaklara ben de bayılıyorum. Ayrıca artık bunlar antika sayılır. Çoğu Almanya’da yapılmış. Nürnberg menşeili. Oralar dünya savaşı esnasında çok kötü bombalandığı için hemen hemen hiçbir şey kalmamış, dolayısıyla bu oyuncukları Japonya’dan tutun Amerika’ya kadar gördüğümüz yerlerden topladık. Bu bakımdan bu oyuncakların ayrı önemi var. Güzel yapılmış, üzerinde eski boyası kalmış, teneke oyuncaklara bayılırım.
Bugüne kadar size verilen ödül ve plaketler de müzede sergileniyor. Ödüllere alıştınız mı; yoksa sizi heyecanlandırmaya devam mı ediyor?
Ben buna babamdan alıştım. Babam bütün ödüllerini burada Holding binasında bir vitrine koydurmuş, numaralatıp özenle saklatmıştı. Bana gelenleri de bir kenara koyuyordum. Baktım ki, eski eserler için müze yapacağız orada değerlendirmek üzere topladık ve oraya koyduk. Bundan sonra gelenleri de oraya koyuyoruz. Plaketlerin, ödüllerin haricinde Şifo Mehmet’in (Özdilek) formasından, ayakkabısından topundan tutun da, İsmet Paşa’nın Savarona yatına bindiği zaman giydiği beyaz şapkasına kadar farklı objeler ve hediyeler de var.
Dünya turunuz sürüyor. Çok fazla yer gezdiniz. Müze için de birşeyler buldunuz mu bu seyahatte?
Müze için, Fransa’da Nice’de birkaç antikacıda kimi eşyalar bulduk. Yine Amerika’da buldum. Karayipler ve Pasifik’te ise bakamadık. Bulacağımızı da pek zannetmiyorum. Aklımın bir köşesinde her zaman müze var. Bir şeye baktığım zaman, “Bu müzeye olur mu olmaz mı” diye düşünüyorum. Domatese bile...
Burak Tezcan
“Koç Topluluğu dünyada liderliğe oynuyor”
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen Koç Topluluğu’nun yaptığı yüksek ihracatla dünyada liderliğe oynadığını vurgulayarak, “Türkiye ancak böylesine başarılı yönetilen gruplarla ve şirketlerle dünyada hakettiği yeri alacaktır” dedi
Türkiye son yıllarda yakalamış olduğu ihracat artışı ile dikkatleri üzerine çekiyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün açıkladığı rakamlara göre 2004 yılında Türkiye yüzde 33’lük ihracat artışıyla dünya beşincisi, 50 milyar doların üzerinde ihracat yapan ülkeler arası artışta ise dünya üçüncüsü oldu. Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı pay ise ilk kez yüzde 1’i aştı.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen yürüttüğü temaslarla ihracatı artırmak için çaba gösteriyor. Bu nedenle Tüzmen’in bir ayağı yurtdışında.
Biz de Tüzmen’i bir yurtdışı gezisinden sonra geldiği İstanbul’da yakaladık. Yoğun programı içinde Bizden Haberler’e vakit ayıran Tüzmen, Türkiye’nin ihracat hedefleri ve Koç Topluluğu’nun bu hedeflere ulaşmadaki önemi ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Hükümetin bu yıl için açıkladığı ihracat hedefi 71 milyar dolardı. Ancak siz yaptığınız bir açıklamada Türkiye’nin ihracat hedefini 75 milyar dolar olarak telaffuz ettiniz. Üç aylık sonuçlara baktığınız zaman bu hedefi ulaşılabilir görüyor musunuz?
İlk dört sonuçlarına baktığmız zaman geçen yıla göre yaklaşık yüzde 22,9’luk bir ihracat artışı yakaladığımızı görüyoruz. Bu çok önemli bir artış. Eğer böyle götürebilirsek 75 milyar doları ulaşılabilir bir hedef olarak görüyoruz.
“Eğer” dediniz, ihracatı aynı trendde götürememe ihtimalinin olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Götürememe ihtimalimiz pek yok; ama bu aşırı değerli Türk Lirası doğrusu ara sıra bizi üzüyor. Çünkü gerçekten ihracatçılar düşük kurdan dolayı çok sıkıntı çekiyorlar. Sıkıntı çeken sadece küçük ihracatçılar değil, büyük ihracatçılar da sıkıntı çekiyorlar. Çünkü bu kurla ihracat yapınca kâr marjları düşüyor. Hatta bazıları zararına bile satış yapıyor. Bu durumda ihracat da cazip olmaktan çıkıyor. Ama ilk üç aylık trendi sürdürebilirsek tahmin ediyorum ki ülke olarak 75 milyar doları yakalayacağız.
Sizin de belirttiğiniz gibi ihracatçıların en büyük sıkıntısı düşük kur. Kurun dengelenme olasılığı nedir? İhracatçılar en fazla bu sorunun yanıtını merak ediyorlar.
Son dönemlerde kur biraz hareketlendi ama istenilen seviyede değil. Herkes Türk Lirası’nın yüzde 40-50 değerli olduğunu söylüyor. Bu durum özellikle tekstil ve konfeksiyon sektöründe büyük sıkıntı yaratıyor. Ama buna rağmen biz elimizden gelen gayreti göstereceğiz ve verimliliği en üst noktaya çıkaracağız. Mümkün olduğu kadar girdi maliyetlerini aşağı doğru çekerek ihracatçıların rekabet gücünü artırmaya çalışıyoruz. İhracatçılara yardımcı olmaya çalışıyoruz ama bu kolay bir iş değil elbette.
Geçen yıl Koç Topluluğu tek başına Türkiye ihracatının yüzde 9’unu gerçekleştirdi. Devlet Bakanı olarak bu durumun sizin ve ülke için önemi nedir?
Bu Türkiye için çok önemli bir durum. Neresinden bakarsanız bakın yaklaşık 6 milyar dolarlık bir ihracat az bir rakam değildir. Bir Topluluğun tek başına bunu yapması, dünyada da liderliğe soyunmasının açık göstergesidir.
Türkiye ancak böylesine başarılı yönetilen gruplarla ve şirketlerle dünyada hak ettiği yeri alabilecektir. Koç Topluluğu’nda bu konuda emeği geçen herkesi kutluyorum. Zaten sanayi ve ihracatla uğraşan Topluluk çalışanlarını bire bir tanıyorum. Ve böylesine yüksek vasıflı insanların oluşturduğu bir grubun Türkiye’de faaliyet göstermesinden de son derece mutluyum.
Ülke olarak ihracatta en büyük sıkıntımız katma değeri yüksek ürün satamamaktır. “İhracat yapıyoruz ama kâr edemiyoruz” en fazla duyulan şikayettir. Ancak Koç Topluluğu teknoloji yoğun ve katma değeri yüksek ürün ihracatıyla dikkat çekiyor. Bu anlamda Koç Topluluğu diğer ihracatçılar için bir örnek ya da başka bir deyişle “Koçbaşı” olabilir mi?
Koç Topluluğu’nun, ihracatında gitgide yüksek teknoloji ürünlerinin ağırlığı artıyor. Bu anlamda Koç Topluluğu, Türkiye ihracatı için “Koçbaşı” olarak nitelendirilebilir. Özellikle elektronik ürün ve otomotiv ihracatında yakalanan başarı diğer sektörlerde de kendisini gösterecektir. Yüksek teknoloji ürünlerinin önümüzdeki dönemlerde ihracat kompozisyonu içinde daha fazla yer alacağını ve çok daha iyi noktalara geleceğini düşünüyorum.
Türkiye'nin sürdürülebilir ihracat artışı gerçekleştiren bir ülke olabilmesi için her sektörde endüstriyel tasarımı en üst noktaya taşıması gerekiyor.
1990'larda pazarlama öne çıkıyordu. Bugün ise özgün tasarımlar ilk sıraya oturuyor. Dünyada herkes belli bir kalite ve fiyat tutturabiliyor. Ancak ortaya farklı bir şey koyabilenler ürünlerini satabiliyor.
İhracat artışımızı sürdürülebilir hale getirmek için tüm sektörlerde endüstriyel tasarımı en üst noktaya taşımamız lazım. Türkiye farklı tasarımlarıyla markasını yaratan bir ülke oluyor.
Devlet Bakanı olarak Koç Topluluğu bayilerine vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Açık söylemek gerekirse Koç Topluluğu’nun bayileri de çok şanslı. Çünkü böyle bir Topluluğun bayisi olmak, bir kere satış garantisi veriyor, kalite garantisi veriyor ve kar garantisi veriyor. Bu nedenle bayilerin hepsinin mutlu olduğunu zannediyorum. İşlerine devam etsinler; iyi servis ve hizmet vermeye devam etsinler. Hem Türkiye içinde hem de Türkiye dışında ürünlerin en iyi noktaya taşınması için iyi servis ve hizmet çok önemli.
Siz evinizde Koç Topluluğu’nun ürünlerini kullanıyor musunuz?
Tabii ki evimde de işyerimde de kullanırım; televizyon, buzdolabı... Ürünlerin kalitesinden çok memnunum. Ben zaten hep bunu savunuyorum. Türkiye’de üretilen bir ürünü kullanmak benim için her zaman gurur vesilesi olmuştur. Görüyorsunuz hep turkuaz renkleriyle dolaşıyorum. (Kravat ve mendili turkuaz renginde) Giyimimden kuşamıma, kullandığım günlük araçlarımın hepsinin Türk malı olmasına mümkün olduğu kadar özen göstermeye çalışıyorum. Tabii bence ülke olarak Avrupa ve dünya standardının üzerinde ürünler üretiyoruz. Bunları da kullanmalıyız.
Feride Cem
“AB’ye üye olacak birçok ülkeden daha ilerdeyiz”
MESS ve TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, AB sürecinde Türkiye’nin önünü açmak için yoğun bir çalışma içinde. Kudatgobilik, AB’nin sadece ekonomi için değil, sokaktaki vatandaş için de büyük önem taşıdığını söylüyor. “Biz işverenler olarak işçiyi baş tacı olarak görmek istiyoruz. Artık konsept ve bakış açısı çok değişti. Onları yok saymamız mümkün değil.”
34 yıl Koç Topluluğu’nda çalıştıktan sonra 2002 yılında emekliye ayrılan Tuğrul Kudatgobilik, emekliliğin keyfini çıkarmak yerine çalışmaya devam etti. Çalışma adresi de endüstri ilişkilerindeki uzmanlığı nedeniyle çalışmalarında aktif rol aldığı ve Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) oldu. Beş yıldır bu görevi yürüten Kudatgobilik, 2004 Aralık ayından bu yana Türkiye İşveren Sendikası Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı da yürütüyor.
Tuğrul Kudatgobilik’in başkanlığını yürüttüğü bu işveren sendikaları, son dönemde Avrupa Birliği sürecindeki çalışmalara konsantre olmuş durumdalar.
Özellikle Avrupa Birliği müktesebatının “İstihdam ve Sosyal Politika” başlıklarını içeren 13’üncü bölümü ile ilgili çalışmalara yoğunluk verilen bu süreçle ilgili görüşlerini almak ve Türkiye’de değişen işveren-işçi diyaloğuna dikkat çekmek için ziyaret ettik Tuğrul Kudatgobilik’i.
Türkiye’nin en önemli gündem maddesi AB. Siz de MESS ve TİSK olarak bu konuda önemli görevler üstlenmiş durumdasınız. Bu çalışmalarınızdan söz edebilir misiniz?
Ben Avrupa entegrasyonu konusunda çok ciddi bir çalışmadan geliyorum. Dokuz yıldan beri Türkiye AB Karma İstişare Komitesi üyesiyim. Bundan iftihar ediyorum. Bugün Türk sanayiinin gelişmesi, Avrupa ve dünyada hak ettiği yeri alması Avrupa entegrasyonu ile çok irtibatlı.. AB üyeliği Türk insanı için her bakımdan çok mühim bir konu.
AB konusunda Türkiye’nin aldığı yoldan memnun musunuz?
17 Aralık’ta Avrupa Parlamentosu, yüzde 75 çoğunlukla Türkiye’nin tam üyeliğe kabul edilmesi gerektiğine dair müzakerelerin başlamasına karar verdi. Bu karar Avrupa Konseyi tarafından onandı. Dolayısıyla Türkiye artık hukuken Avrupa entegrasyonunun içindedir.
Müzakere sürecinde AB müktesebatının “İstihdam ve Sosyal Politika”’yı içeren 13’üncü bölümünün çalışması size verilmiş durumda. Bu yönde neler yapıyorsunuz?
Bununla ilgili çalışmalarımızı yaptık bitirdik. Diğer işveren örgütleriyle koordinasyona içine gireceğiz. İşçileri de bu işin içine katarak onların da görüşlerini alacağız.
Çalışmalarınız sonunda ortaya çıkan tabloyu bizimle paylaşır mısınız?
1 Ocak 1996’da Türkiye AB ile Gümrük Birliği’ni gerçekleştiren tek ülke oldu. Bugün Türkiye, sanayi mamullerinin yüzde 55’ini Avrupa’ya satıyor; ithalatının da yüzde 52’sini Avrupa’dan yapıyor. Dolayısıyla Türkiye Avrupa ilişkileri zannedildiğinden daha ileride. Bizden önce AB’ye üye olacak birçok ülkeden daha ilerdeyiz. Letonya’da, Litvanya’da; işveren teşkilatı yok. Fakat biz büyük ülkeyiz, Avrupa’nın yedinci büyük ekonomisiyiz; 2010 yılında beşinci büyük ekonomi olacağız. Bugün Türkiye’den en çok korkulmasının sebebi budur.
13’üncü bölümde Türkiye’den istenen nedir? Sizin öneriniz nedir?
Bu bölümde istihdam, eğitim, çevre, haberleşme gibi başlıklar var. Biz teorik olarak bunların tamamına uyma noktasına çok yakınız. Zaten bunu uygulamıyor olsaydık yüzde 55 ihracat yapamazdık. Mesela iş yasası konusunda yönergelerimizin tamamı Avrupa yönergeleridir. Bunlar zaten bire bir tercümedir.
İstihdam konusundaki sıkıntımız nedir?
Avrupa sosyal şartlarının ihtiva ettiği bazı konular var. Bunlar daha Türkiye’de yerine oturmadı. Örneğin onlarda devlet memurlarının sendikaları ve grev hakkı var. Bizde sendikacılık var ama grev hakkı yok. Orduda grev hakkı yok ama bu Almanya’da da yok.
Ama Avrupa üyeliğimizin gerçekleşmesine daha 8-10 yıl varken, bunun ilk şart olarak sunulmasını doğru bulmuyoruz. Biz bu sosyal bölümün ekstrem meselelerini zamanı gelince kabul edeceğiz.
Ben bu düzenlemelerin Türkiye’nin sanayi rekabetine engel teşkil etmeyecekse ve istihdama mani olmayacaksa hepsinin kabul edilmesinden yanayım. Başka türlü lüksümüz yok. O takımın ya oyuncusu olacaksınız ya olmayacaksınız. Bir işveren teşkilatının başkanı olarak sizin en fazla dikkat çektiğiniz noktalardan biri istihdam. Bu konuda olumsuz bir öngörünüz de var...
Evet, 2010 yılında Türkiye’de işsizlik oranının yüzde 20’lere çıkacağını düşünüyoruz. Böyle giderse inanılmaz problemler yaşanacak. Avrupa’da istihdam stratejisi çıkarılmış durumda; Türkiye’nin ise istihdam stratejisi yok. Ben bunu siyasilere de söylüyorum. “Haklısınız yapalım” diyorlar ama bizde hâkim düşünce şöyle: “Ekonomiyi kendi haline bırakalım, ekonomi gelişince istihdam sorunu da kendiliğinden çözülür.” Hayır, çözülmez. Bunun çözülmeyeceği de çıktı ortaya.
Bir de son dönemlerde işyerinde esneklik kavramı tartışılıyor?
Bugün dünya esnek üretim ve esnek istihdam projelerini yapmış durumda. Biz de Avrupalı meslektaşlarımızın konuştuğu projeleri aynen Türkiye’ye getirdik. Çalışma şartları, istihdam, işten çıkarma ve işin tanziminde esnek çalışılması lazım.
İş temsilcilerini baş tacı olarak görmek istediğinizi söylediniz. Bir işveren temsilcisi olarak bunu söylemeniz gerçekten çok önemli. Bunu değişen bir düşüncenin ifadesi olarak yorumlayabilir miyiz?
Türkiye’de endüstri ilişkileri üç temel ayaktan meydana gelir; sanayi, işveren, işçi ve toplum. Dolayısıyle işveren ne kadar sanayinin temsilcisiyse, işçi de o oranda sanayiyi temsil eder. İşçiyi yok sayarak hiçbir yere varma imkanı yoktur.
Bunu bu açıklıkla ve medeniyetle söylüyorum. Türkiye’de bu eksiklik var. Bizim MESS ve TİSK olarak 1.2 milyon işçimiz var. Onları yok saymam söz konusu değil; onlar benim baş tacım. Artık konsept değişti, bakış açısı değişti. Avrupalı olmak bir bakış açısıdır. Ben bir Avrupalıyım ve Avrupalı gibi davranıyorum. İşçi temsilcilerimiz de Avrupalılar, onlar da öyle davranıyor.
Dostları ilə paylaş: |