129 Tablodaki Türklerle ilgili olarak kullanılan “Kuzeybatı Türkleri, Güney doğu Türkleri ve Güneybatı Türkleri” terimleri, yayınlanmış olan nüfus verilerinde geçen ifadelerdir. Bu sınıflandırma aynen kullanılmıştır.
ADJİ, M., Polın’ Polovetskovo Polya, Pik-Kontekst, Moskva 1994.
AVSEENKO, V. N., İstoriya Goroda S. -Peterburga, St. Peterburg 1993.
BARİEV, Riza, İstoriya Bulgar-Tatar: Osnovnıe Vehi, İnsaf, Sankt-Peterburg 1992.
BATTAL-TAYMAS, Abdullah, Kazan Türkleri, Ankara 1966.
BENNİGSEN, Alexandre and S. E. Wimbush, Mystics and Commissars: Sufism in the Soviet Union, C. Hurst Company, London 1985.
BULGARİ, Çulpan, Sovremennıye Tatarı: Mifı i Deystvitel’nost’, Ol’ga, Sankt-Peterburg 1998.
ÇERNUHA, V. G., “Tsenzura v Yevrope i Rossii”, Tsenzura v Rossii: İstoriya i Sovremennost’, Vıpusk 1, RNB, Sankt-Peterburg 2001, s. 8-14.
DEVLET, Nadir, “İdil-Ural’da İslamiyetin Durumu”, Tarih Enstitüsü Dergisi, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu Hatıra Sayısı, İ.Ü.E.F. Yay., İstanbul 1987, s. 109-122.
DEVLET, Nadir, “Türk Dünyasının Demografik ve Ekonomik Yapısına Toplu Bir Bakış”, Türk Dünyası El Kitabı, Birinci Cilt, İkinci Baskı, Ankara 1992, s. 55-101.
DEVLET, Nadir, Çağdaş Türk Dünyası, Marmara Üniversitesi Yay., İstanbul 1989.
DVORNİÇENKO, A. Yu. i dr., Russkaya İstoriya s Drevneyşih Vremen do Naşih Dney, 4-e İzdanie, Sankt-Peterburg 2000.
DYAKİN, V. S., “Natsional’niy Vopros vo Vnutrenney Politike Tsarizme (XIX v.)”, Voprosı İstorii, No: 9, 1995, s. 130-142.
FAHREDDİNEV, Rizaeddin, Bolgar ve Kazan Türeklere, Tatarstan Kitap Neşriyatı, Kazan 1993.
FISHER, Alan, The Crimean Tatars, Hoover Institution Press, Stanford, California 1978.
FUKS, Karl, Kazanskie Tatarı: V Statiçeskom i Etnografiçeskom Otnoşeniyah, Kazan’ 1844.
GİLYAZOV, İ. A., “Politika Tsarizma po Otnoşeniyu k Tataram Srednego Povolj’ya vo 2-oy pol. XVI-XVIII vv. ”, Materialı po İstorii Tatarskogo Naroda, Akademiya Nauk Tatarstana, Kazan’ 1995, s. 243-256.
GÖMEÇ, Saadettin, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Akçağ Yay., 1. baskı, Ankara 1999.
GRİGOR’EV, A. N., “Hristianizatsiya Nerusskih Narodnostey, Kak Odin iz Metodov Natsional’no-Kolonial’noy Politiki Tsarizma v Tatarii”, Materialı po İstorii Tatarii, Vıpusk I, Akad. Nauk SSSR, Kazan’ 1948, s. 226-285.
GRİNÇENKO, N. A., “İstoriya Tsenzurnıh Uçrejdeniy v Rossii v Pervoy Polovine XIX Veka”, Tsenzura v Rossii: İstoriya i Sovremennost’, Vıpusk 1, RNB, Sankt-Peterburg 2001, s. 15-27.
HAYİT, Baymirza, Türkistan Rusya İle Çin Arasında, Çeviren Abdülkadir Sadak, Otağ yayınları, 1975.
İMAMOV, Vahit, Zapryatannaya İstoriya Tatar, İzd-vo Kamaz, Naberejnıe Çelnı 1994.
İSHAKOV, D. M, Tatarı (Populyarnıy Oçerk Etniçeskoy İstorii i Demografii), İzd-vo Kamaz, Naberejnıe Çelnı 1993.
İSHAKOV, D. M. -İ. L. İZMAYLOV, “Etnopolitiçeskaya İstoriya Tatar v VI-Pervoy Çetverti XV Veka”, Tatarı, Nauka, Moskva 2001, s. 41-100.
İSHAKOV, D. M., “Dinamika Çislennosti i Ocobennosti Razmeşeniya Tatar v Volgo-Ural’skom Regione v XVI-Naçale XX vv. ”, Materialı po İstorii Tatarskogo Naroda, Akademiya Nauk Tatarstana, Kazan’ 1995, s. 257-269.
İSHAKOV, D. M., “Etnopolitiçeskie i Demografiçeskie Protsessı v XV-XX Vekah”, Tatarı, Nauka, Moskva 2001, s. 101-161.
İstoriya Başkortostana s Drevneyşih Vremen Do 60-h Godov XIX v., RAN Kitap, Ufa 1997.
KADOMTSEV, B. P., Professional’nıy i Sotsıal’nıy Sostav Naselenıya Yevropeyskoy Rossii Po Dannım Perepisi 1897 Goda, S-Peterburg 1909.
KANLIDERE, Ahmet, Reform Within Islam: The Tajdid and Jadid Movement Among the Kazan Tatars (1809-1917): Conciliation or Conflict?, Eren yay., İstanbul 1997.
KARR, E. H., “Neskol’ko Zametok o Sovetskoy Başkirii”, Başkirskoe Natsional’noe Dvijenie 1917-1920 gg. i A. Validi, İzd-vo Gilem RAN, Ufa 1997, s. 36-66.
KASİMOV, S. F., “Tri Zarubejnıh İssledovaniya po İstorii Başkirskogo Natsional’nogo Dvijeniya”, Başkirskoe Natsional’noe Dvijenie 1917-1920 gg. i A. Validi, İzd-vo Gilem, Ufa 1997, s. 135-143.
KIRIMLI, Hakan, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), TTK. Yay., Ankara 1996.
Kniga v Rossii, 1881-1895, Rossiyskaya Natsional’naya Biblioteka, Sankt-Peterburg 1997.
KOGAN, M. E., “Tatarı v Sankt-Peterburge (Leningrade) na Rubeje 90-h Godov”, Kunstkamera. Etnografiçeskie Tetradi, Peterburgskoe Vostokovedenie, Vıpusk 7, St-Peterburg 1995.
Konstitutsiya Rossiyskoy Federatsii: Entsiklopediçeskiy Slovar’, Moskva 1995.
KOZLOV, V. İ., Natsionalnosti SSSR (Etnodemografiçeskiy Obzor), Statistika, Moskva 1975.
KURAT, Akdes Nimet “Rus Hakimiyeti Altında İdil-Ural Ülkesi”, A. Ü. DTCF. Dergisi, Cilt XXIII-Sayı: 3-4, Temmuz-Aralık 1965, s. 91-126.
KURAT, Akdes Nimet “Kazan Türklerinin ‘Medeni Uyanış’ Devri”, A.Ü. DTCF. Dergisi, Cilt XXIV-Sayı: 3-4, Temmuz-Aralık 1966, s. 95-194.
KURAT, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, Ankara 1948.
KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve İdil Boyu, A. Ü. DTCF. Yay., Ankara 1966.
KURAT, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadenizin Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, TTK. Basımevi, Ankara 1972.
KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990.
KUZEEV, R. G., Proishojdenie Başkirskogo Naroda, İzd-vo Nauka, Moskva 1974.
LANDA, R. G., İslam v İstorii Rossii, Vostoçnaya Literatura RAN, Moskva 1995.
LENİN, V. İ., Polnoe Sobranie Soçineniy, Tom 25, İzdanie Pyatoe, Moskva 1961.
LENİN, V. İ., Polnoe Sobranie Soçineniy, Tom 34, İzdanie Pyatoe, Moskva 1962.
LENİN, V. İ., Polnoe Sobranie Soçineniy, Tom 48, İzdanie Pyatoe, Moskva 1964.
MİHAYLOVA, S. M., Kazanskiy Universitet v Duhovnoy Kul’ture Narodov Vostoka Rossii (XIX vek), İzd-vo Kazanskogo Universiteta, Kazan’ 1991.
MUHAMMETDINOV, R. F., “Sufizm v İssledovaniyah Tatarskih Uçennıh”, İdel Buenda Sufiçılık: Sufizm v Povolje, İman, Kazan’ 2000, s. 37-48.
PİERCE, Richard A., Russian Central Asia 1867-1917: A Study in Colonial Rule, University of California Press, Berkeley 1960.
POHLYOBKIN, V. V., Tatarı i Rus’. 360 Let Otnoşeniy 1238-1598, Mejdunarodnıe Otnoşeniya, Moskva 2001.
PRAYSMAN, L. G., “Russkaya Politiçeskaya Politsiya v Kontse XIX-Naçale XX Beka”, Terroristı i Revolyutsionerı, Ohranniki i Provokatorı, Rosspen, Moskva 2001, s. 76-83.
SAYFİ, F., Tatarı Do Fevral’skoy Revolyutsii, Kazan’ 1930.
SMIKOV, Yu. İ., -L. N. GONÇARENKO, “Natsional’nıy Sostav Kadrov Administrativnogo Apparata Samoderjaviya v Kazanskoy Gubernii v Kontse XIX Veka”, Razvitie Kul’turı Tatarii v Dooktyabr’skiy Period, Kazan’ 1988, s. 73-88.
SMİRNOVA, Tamara “Mı, Mnogonatsional’nıy Peterburg”, Peterburg Natsional’nıy İnformatsionno-analitiçeskiy Jurnal, İyun’ 2000.
ŞIBAEV, V. P., Etniçeskiy Sostav Naseleniya Evropeyskoy Çasti Soyuza SSR, İzd-vo Akademii Nauk SSSR, Leningrad 1930.
TELYAŞOV, Rahim, Ot İndeytsev i Gunnov do Zolotoy Ordı, İzd-vo Sankt-Peterburgskaya Panoroma, Sankt-Peterburg 2001.
TEMİR, Ahmet, “Kazan Hanlığı (1437-1552)”, Türk Dünyası El Kitabı, Birinci Cilt, Ankara 1992, s. 409-414.
(TOGAN) VELİDİ, Ahmed Zeki, Türk ve Tatar Tarihi, Elektro-Tipografiya-Milliyat, Kazan’ 1912.
TOGAN, Zeki Velidi., Hatıralar: Türkistan ve Diğer Müslüman Doğu Türklerinin Milli Varlık ve Kültür Mücadeleleri, İstanbul 1969.
TOGAN, Zeki Velidi “Başkırt”, İslam Ansiklopedisi, 2. cilt, 5. baskı, İstanbul 1979, s. 328-332.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, IV. Cilt, 1. Kısım, TTK. Yay., Ankara 1956.
VALİDOV, Djamalyutdin. Oçerk İstorii Obrazovannosti i Literaturı Tatar, İzd-vo İman, Kazan’ 1998.
VOROB’YOVA, E. İ., “Hristianizatsiya Musul’man Povolj’ya v İmperskoy Politike Samoderjaviya”, Novaya Perspektiva, İmperskiy Stroy Rossii v Regional’nom İzmerenii (XIX-Naçalo XX Veka), Moskva 1997, s. 224-237.
YUZEEV, A. N., “Tatarskie Mısliteli Kontsa XVIII-XIX Vekov o Sufizme”, İdel Buenda Sufiçılık: Sufizm v Povolje, İman, Kazan’ 2000, s. 29-36.
ZAGİDULLİN, İ. K., Perepis’ 1897 Goda i Tatarı Kazanskoy Gubernii, Tatarskoe Knijnoe İzd-tvo, Kazan’ 2000.
Rusya’nın Kafkasya’da Yayılma Siyaseti
Doç. Dr. Mustafa BUDAK
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Giriş
ndokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kiyef bölgesinde knezlik halinde örgütlenmeye başlayan ve Kiyef Knezliği’ni kuran Ruslar, Bizans ve Altınordu devirlerinde bu devletlere karşı su yollarını (Dinyepr ve Volga nehirlerini) kullanarak Karadeniz ve Hazar Denizi’ne ulaşmaya çalışmışlardı. Bu amaçla, ikinci Kiyef Knezi olan İgor, X. yüzyılın ilk çeyreğinde Hazar’a inerek Bakü civarında karaya çıkmış ve zengin ganimet alarak geri dönmüştü. Aynı şekilde Knez İgor, 943-944 yıllarında Karadeniz’den hareketle Kuban nehrini takip ederek Kuzey Kafkasya’ya gelmiş ve oradan Hazar Denizi’ne çıktıktan sonra Güney Kafkasya’daki Arran şehrini ele geçirerek yağmalamıştı. 989’da, Hıristiyanlığı kabul eden Kiyef Knezliği, 1222’den itibaren Cengiz Han ordularının önce Derbend üzerinden Kuzey Kafkasya’yı, ardından ise Kuban boylarını ele geçirmesi üzerine onlara karşı savaşmış ise de 1240 yılı sonunda Moğolların Kiyef’i zapt etmelerine engel olamamıştı. Fakat Kiyef’in zaptı çok geçmeden yeni bir Rus knezliğinin doğmasına yol açmış ve XIII. yüzyılın ikinci yarısının başlarında, Moskova Knezliği kurulmuştu. Bu knezlik, Altınordu Devleti’nin yıkılışına kadar (1480), onunla iyi ilişkiler kurmuş ve bundan dolayı da diğer Rus knezleri arasında Altınordu hanları nezdinde daha itibarlı bir konuma yükselmişti.1 Ancak Moskova Knezliği, Altınordu Hanlığı’nın tarihe karışmasından sonra Karadeniz havzasına egemen olan Osmanlı Devleti tarafından da Kırım hanları aracılığıyla ilişki kurulabilen ve tüccarlarına Kırım sahillerinde serbestçe ticaret yapmalarına izin verilen Karadeniz’in çok yukarılarında küçük bir devlet olarak görülmüş ve o da diğer rakiplerini yenerek siyasî konumunu güçlendirmişti (1523). 1547’de, “Korkunç” lakâplı IV. İvan’ın Moskova’daki Uspenski Katedrali’nde, metropolitin elinden çarlık tacını giyerek “Moskova Çarı” olmuştu. Bunun anlamı oldukça açıktı: Artık Moskova Knezliği,
Rusya’nın, Knez IV. İvan da Rus Çarı olmuştu.2 Bu şekilde, IV. İvan’ın Çar ünvanını alması, Halil İnalcık’a göre Altınordu hanlarının gerçek varisi olma iddiasına dayanmaktaydı.3 Nitekim, Rusya olarak anılmaya başlayan Moskova Knezliği, bunu ispatlamak istercesine, 1552’de, Kazan’ı ve 1556’da Astrahan’ı işgal etmiş ve Hazar Denizi’ne kadar bütün Volga bölgesini kontrol altına almıştı. Aslında, Kazan ve Astrahan’ın düşüşü, gerçek anlamda, Rus Çarlığı’nın başlangıcı idi. Aynı zamanda, Osmanlı Devleti için de bir Rus probleminin başlaması ve Avrupa ve İran cephelerine ek olarak yeni bir cephenin açılması anlamına gelmekteydi ki, bu cephenin adı Rus cephesi olup Kafkasya’da sözkonusu cephenin en önemli kısmını oluşturmaktaydı.
Kafkasya ve Stratejik Önemi
Bilindiği gibi Kafkasya, doğuda Hazar Denizi, batıda Karadeniz ve Azak Denizi, kuzeyde Maniç ve Kuma nehirleri güneyde ise Anadolu ve İran ile çevrilmiş dağlık bir bölgedir.4 Ayrıca, Azak Denizi’ndeki Taman yarımadasından Hazar Denizi’nin batısındaki Apşeron yarımadasına kadar uzanan adını aldığı Kafkas Sıradağları’nın yanısıra bu dağları kuzeyden güneye doğru kesen Orta Kafkaslar’daki, Vladikafkas’ı Tiflis’e bağlayan Gürcü askeri yolu üzerindeki Daryal ve onun batısındaki Mamisonski ile Dağıstan dağlarının etekleri arasından Hazar kıyılarını izleyen Derbend gibi stratejik geçitlere sahiptir.5
Ne var ki, Kafkasya’nın stratejik önemini artıran husus, sadece, Asya ile Avrupa arasında tabii bir sınır olması değildir. Daha ziyade Akdeniz’den Karadeniz ve Azak Denizi’ne kadar uzanan birbirine bağlı iç denizlerin meydana getirdiği bir su yolunun doğu ucunda, aynı zamanda Hazar Denizi’ne ulaşan önemli kara geçitlerini içinde barındırmasıdır. Hatta, Dicle ve Fırat havzaları da bu su yolunun Hind Okyanusu ile bağlantısını sağlayacak bir konumdadır.6 Bundan dolayı Kafkasya, tarih boyunca, sayısız askerî mücadelelere sahne olmuş ve bu süre içinde, Persler, Araplar, Türkler (Hunlar, Selçuklular, Osmanlılar) ve son olarak Ruslar tarafından fethedilmiştir.
Rusların Kafkaslar’a İnmesi
Ruslar, ilk siyasi teşekküllerini kurmalarından itibaren kuzey-güney yönünde genişlemeye çalışırlarken, güney yönünde birçok su yolunu (Kuma, Maniç, Kuban, Aras, Kura nehirleri) içinde bulundurması bakımından da Kafkasya’ya özel bir ilgi göstermişlerdi. Bu amaçla Ruslar, XVI. yüzyılın ikinci yarısının başlarında, yukarıda da değindiğimiz gibi 1552’de Kazan ve 1556’da da Astrahan’ı işgal ettiler. Daha sonra Orta Asya’dan gelen kervanların ve Hazar Denizi yolu ile İran ticaretinin transit merkezi olan Astrahan’da bir kale yaptılar. Oradan Terek üzerinde Don Kazaklarını yerleştirerek Kafkasya’ya sarktılar. Böylece Ruslar, Volga bölgesini kontrolleri altında tutarak Kuzey Kafkasya’da hissedilir bir
nüfuza kavuştular. Bunu yaparken de, Osmanlı Devleti’ni rahatsız edecek esaslı hareketlerden kaçınmışlardı. Meselâ, 1555’te, Çeçen beylerinden bir grup, Moskova’ya kadar gelerek himaye talebinde bulunmuş ve fakat, Çar IV. İvan, Osmanlı Devleti’nden çekinerek bu talebi kabul etmemişti. Buna rağmen Rus kıtaları, Terek nehrine kadar ilerleyerek Kabarday bölgesinde bazı müstahkem karakollar kurmaktan geri durmamışlardı. 1559’da ise Ruslar, Don Kazakları Azak’daki Türk kalesini tehdid ederken, Kırım kıyılarında göründüler. Bunun anlamı, Rusların Osmanlı Devleti’nin nüfuz alanlarına yaklaşması demekti.
Bu arada Ruslar, doğu pazarlarına deniz yolları dışında ulaşmak için yeni güzergahlar arayan ve Karadeniz’in kuzeyini kullanmak isteyen İngilizlere destek olmaya çalıştılar. İngilizlerin isteği, doğu ticaret yolunun Rusya üzerinden geçmesi ve İngiliz tüccarlarının Rusya’da serbestçe ticarî faaliyette bulunmalarını sağlamaktı. Bu amaçla ünlü İngiliz tüccarı Anthony Jenkinson, Moskova’da Çar ile görüşüp VI. Edward’a hitâben İngiliz tüccarlarını memleketine davet ve serbest Pazar vaad eden bir mektup almayı başardı. Bu düşüncelerle 1555’te, İngilizler, Moscovy Company’yi kurdular ve sözkonusu Company, ilk seferini 1557’de gerçekleştirdi. Moscovy Company, 1563 ve 1565 tarihlerinde İran’a iki ticarî sefer düzenlendi. İlk sefer başarısızlıkla sonuçlandıysa da 1565’te yapılan seferde, İngiliz heyeti, Şah ile görüşmeyi başardı ve İran’da ticaret yapma müsaadesi aldı.Bunun sonucunda, İran ticaretinde Osmanlı ve İngiliz tüccarları birbirlerine rakip oldular.7
Bu gelişmelerden endişeye kapılan Osmanlı Devleti, Kırım, Türkistan ve Kafkasya’ya yönelik Rus ilerleyişini durdurmak ve Karadeniz’in kuzeyi üzerinden gerçekleşen İngiliz ticaretini kontrol etmek amacıyla Don ve Volga nehirlerini bir kanalla birleştirmeyi planladı. Böylece, Osmanlı Devleti, Hazar Denizi’nin kuzeyini kontrol edebilecek; buradan geçen askerî ve ticarî yolları elinde bulunduracaktı. Bu da İran ve Türkistan yolları üzerinde Osmanlı Devleti’ne stratejik üstünlük sağlayabilecekti. Daha da önemlisi, Türkistan Müslümanlarının İstanbul üzerinden hac güzergahı da güvence altına alınmış olacak ve bu da Türkistan Müslümanları nezdinde halife olarak Osmanlı sultanının dinî/siyasî itibarını artıracaktı. Ancak 1569’da, Osmanlıların Büyük Veziri Sokullu Mehmed Paşa tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan bu kanal projesi, Kırım Hanı Devlet Giray’ın biraz da Rusların etkisiyle engelleyici davranışlarından dolayı başarısız kaldı.8
Muhtemeldir ki, Osmanlı Devleti, Rusların bu engelleyici ve Kuzey Kafkasya’da etkinlik sağlama faaliyetlerinden sonra, daha fazla Kafkasya ile ilgilenmeye başlamıştı. İlk olarak 1578-1588 yıllarında Özdemiroğlu Osman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Güney Kafkasya ve Azerbaycan’ı ele geçirmişti. Bu fiilî durum, 1590’da, imzalanan İstanbul Antlaşması ile İran’a da kabul ettirilmişti.9 Ancak, İran’da Şah Abbas’ın iktidara gelmesi, idarî ve askerî kademelerinin İranlı ve Kafkas (Gürcü, Çerkes ve Ermeni) unsurlarına açılmasını sağlamıştır.10 Bu
nun sonucunda güçlenen ordusuyla Şah Abbas, Ekim 1603’te, Revan, Tebriz, Gence ve Şirvan gibi Azerbaycan topraklarını Osmanlılardan geri almıştır.11
Güney Kafkasya’da bu gelişmeler yaşanırken Ruslar, Kuzey Kafkasya’ya doğru yavaş da olsa yayılmasını sürdürmekten geri durmamışlardı. Hatta, 1586’da, Gürcistan Kralı Alexander, Moskova’ya elçiler göndererek Tarku Şemhali’ne karşı yardım istemiş ve 1587’de, Moskova’da yapılan gizli bir anlaşma ile Çar Feodor İvanoviç’in (1584-1598) himayesine girmişti. Bundan sonra Ruslar, 1594’te, Boyar Hovorostin komutasında Terek ve Sulak nehirlerini geçerek Şemhal’in başkentine bir sefer düzenlemiş ve şehri ele geçirmişlerse de başarısız olmuşlardı. Öyle ki Ruslar, Sulak nehri kıyılarına sürülmüşler ve 7000 kişilik ordusunun tamamı nehir kıyısında imha edilmişlerdi. Buna rağmen Çar Feodor İvanoviç, kendisine “Gürcü krallarının, Kabardayların, Çerkeslerin ve Dağlı Prensliklerin Efendisi” ünvanını vermişti. 1596’da Tiflis’e giden Rus elçileri 1599’da geri dönmüşlerdi. Bu dönüşten beş yıl sonra, 1604’te, Çar Boris Godunov, 1594’te uğranılan korkunç hezimetin intikamını almak için biri Boutourlin komutasında Kazan’dan, diğeri de Pleshtcheyef komutasında Ardahan’dan olmak üzere Tarku Şemhali’ne karşı iki ordu yola çıkarmış ve bu ordular, Tarku Şemhali’nin birlikleri tarafından tamamen yokedilmişlerdi.12 Her ne kadar Ruslar, Çar I. Petro’ya kadar Kafkaslar’da bu tarz askerî sefere girişmemekle beraber yine de Kafkasya’daki Kızlar bölgesi ile Kabarday taraflarına akınlar yaptılar.13
Çar I. Petro Dönemi’nde
Kafkasya
Çar I. Petro’nun (1689-1725) iktidara gelmesiyle birlikte Rusya, Akdeniz’e oradan sıcak denizlere inme politikası şeklinde özellikle Osmanlı Devleti aleyhinde emperyalist bir siyaset izlemeye başladı. Rusya’yı bu konuda cesaretlendiren en önemli gelişme, 1683’te Osmanlıların II. Viyana Kuşatmasında yaşadığı bozgundan sonra Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa’da Habsburglar önderliğinde Papalığın da takdisiyle 1684’te gerçekleşen kutsal ittifak idi. Çok geçmeden, 1686’da, Polanya ve Venedik’le birlikte Rusya’da bu kutsal ittifaka katıldı. Bundan cesaretlenen Rusya, 1696’da Azak’ı zaptederek Karadeniz’e girdi. 1699’da Karlofça’da bir mütarekeye razı olmuşsa da 13 Haziran 1700’deki İstanbul Antlaşması’yla Rusya hedefine bir adım daha yaklaştı.14
Ancak, 1711’deki Prut yenilgisinden sonra Çar I. Petro, sıcak denizlere -en azından şimdilik- Karadeniz ve Boğazlar üzerinden inemeyeceğini anladı. Bundan dolayı Kafkasya’ya yöneldi. Kafkasya, Hazar Denizi’ne kıyısı olması bakımından hem Türkistan’a ve hem de İran üzerinden Basra körfezine ulaşmak için ikinci elverişli güzergah idi. Bu güzergah, sadece siyasi ve askerî yönden değil ticari açıdan da son derece stratejik önemi haizdi. Dahası, her emperyalist devlet gibi Rusya’ya da yeni hammadde ve pazarlar için sömürgeler gerekliydi. Sözgelişi, altın Amu Derya ve Sir Derya boylarında, bakır ve gümüş Kafkaslar’da, petrol ise Azerbaycan’da oldukça fazla idi. Ayrıca Hazar’ın batı ve güney bölgeleri de ham ipek yönünden zengin idi.15 Nitekim I. Petro’nun 1714’te, Aleksandr Bekoviç’den aldığı rapor da bunu doğrulamakta ve Kafkasya’nın bir an önce ele geçirilmesi tavsiye olunmaktaydı. Çünkü, Kafkasya’nın “bereketli doğası, kurşun ve altın madenleri, neft kaynakları, gelişmiş ipek böcekçiliği ve pamukçuluğu”,
Rusya’ya büyük ekonomik faydalar sağlayabilirdi. Aksi halde Kafkasya, Hazar kıyılarıyla beraber Türklerin eline geçebilirdi. Bu tavsiyeyi dikkate alan I. Petro, 1717’de, maden rezervlerini araştırmak amacıyla Kafkasya’ya bir grup bilim adamını gönderdi. Bunlardan maden bilimci, İ. F. Blyuyer, Kafkasya’daki mineral kaynaklarını araştırırken Astrahan Valisi Volin, Çar’ın emriyle Çeçenistan’daki “Greben” topraklarında petrol aramaları yaptırttı. Aynı şekilde I. Petro’nun kendisi de Hazar kıyıları ile Kafkasya’yı, Rusya’nın endüstriyel ihtiyaçlarından olan pamuk, keten, üzüm, meyva ve çeşitli metallerin kaynak yeri olarak görmekteydi.16 Bu sebeplerden dolayı, Hazar Denizi (doğu ve batı kıyılarıyla) Güney Kafkasya, İran, Türkistan ve hatta Hindistan için kilit nokta olarak göründü.
Tabiatıyla Rusya’yı cesaretlendiren en önemli unsur, Osmanlı Devleti’nin Prut sonrası Kafkasya’ya yönelik pasif tutumuydu. Ayrıca, İran Afgan işgali altında bulunuyordu. Fakat, Rusya’yı harekete geçiren esas olay, 1712’de, İran hakimiyetindeki Kafkas vilâyetlerinden olan Şirvan ve Şemahi’de, 20.000 Lezgi’nin giriştikleri katliam -ki bu girişimin sebebi, adı geçen vilâyetlerin korunması için İran’ın vaad ettiği para ve hediyelerin ödenmemesiydi- idi. Çünkü, bu olaylar sırasında Şemahi’de Rus teb’asından 300 kişi katl edilmiş ve bu Ruslara ait ticaret malı olan eşya ve emtiadan 4 milyon gümüş ruble değerinde eşya çalınmıştı. Buna rağmen Rusya, İran’dan bu zararın tazmini de istemekle yetindi.17
1722’ye gelindiğinde, İran’da iktidar değişikliği yaşanmış ve Şah Hüseyin’in yerine onu tahtan indirmiş olan Afganlı Mahmud geçmişti. İlk olarak yeni İran hükümdarı, Rusya ile barış içinde yaşamak istediğini açıkladı.18 Bu sırada, İran’daki karışıklıklardan yararlanan Dağıstan halkı ayaklanarak Hacı Davud Han komutasında Şirvan’ın merkezi olan Şemahi’yi zapt etmiş ve Gence üzerine yürümeye başlamıştı.19 Bundan cesaretlenen Çar I. Petro, “asi Lezgileri cezalandırma” gerekçesiyle Kafkasya’ya bir askerî sefere karar verdi. 15 Haziran 1722’de, Hazar Denizi’ndeki Astrahan’dan bir donanmayla yola çıktı.20 Çeçenlerin yaşadığı Aksay ve Kostekov’da, Rus ordusu iyi karşılanırken bir ticaret merkezi olan Endirey’deki beyler karşı çıktılar. Fakat, 23 Haziran’da, Endirey beyleri Ruslara yenildiler ve Çar’a bir heyet göndererek Rus hakimiyetini kabul ettiklerini bildirdiler. Daha sonra, Ağustos 1723’te, Endirey beyleri, ikinci bir antlaşma yaptılar ve Çar’dan aman dilediler. Fakat, 1722’de, Rus ordusunda ortaya çıkan bulaşıca hastalık, cephane, erzak ve mühimmat yetersizliği, Hazar kıyılarındaki Rus ilerlemesini durdurmuş, 1722 yılının sonbaharında Ruslar çekilmeye başlamışlardı.21 Buna rağmen sözkonusu seferin sonunda, Ruslar, Kafkaslar’ın doğu bölümünü (Derbend ve Bakü) işgal etmişlerdi. Hemen belirtelim ki, Doğu Kafkaslar’ın Rus işgaline uğramasında Dağıstan ve Azerbaycan’ın çeşitli hanlıklara ayrılmış olması ve aralarında düşmanlığın bulunması önemli bir rol oynamıştı.22
Aslında, Osmanlı Devleti, Rusların Kafkasya’ya yönelik faaliyetlerinden habersiz değildi. Şirvan ve Dağıstan beyleri, Rusların askeri hazırlıklarından duy
dukları rahatsızlıkları İstanbul’a iletmişlerdi. Bundan başka Kırım hanı, Çar’ın Terek’in batısında ve Kafkas Dağlarının kuzey bölgesindeki Kabartay beylerine kendisine karşı kışkırttığını rapor ederek Terek vadisinde kaleler yaptığını bildirmişti. Rusya’nın İstanbul büyükelçisi Nepluyef, Kırım hanının bu raporlarını yalanlamakta zorluk çekmedi. Zaten Osmanlı Devleti, Hazar kıyı ve limanlarının haritasını çıkarmak için Van Verden ile Soimanov’u görevlendirmesinden dolayı Çar I. Petro’nun Hazar Denizi’ne yönelik niyetlerinden iyice şüphelenmiş; onun somut bir girişimini bekler hale gelmişti. Fakat Rus Çarı’nın Kafkaslar’daki İran’a ait toprakları işgali, İstanbul’daki şüpheleri iyice artırdı. Nepluyef, Osmanlı başkentinde Rusların Kafkas seferinden duyulan tedirginliği gidermek için Çar’ın Türk topraklarına yönelik bir saldırı düşünmediğini belirterek Sadrazam İbrahim Paşa’ya güvence vermeye çalıştı.23
Buna karşılık Osmanlı Devleti, ilk önce, Osmanlı sınırı üzerindeki İran vilâyetlerindeki gelişmeleri izledi. Sonunda, Sadrazam İbrahim Paşa, bu bölgelerin “halkını komşuluk hukukuna riayeten Afganlılara karşı muhafaza ve müdafaa edilmesi” gerekçesiyle işgaline karar verdi (Mayıs 1722). Bu amaçla, birinci derecede önemli Revan, Tebriz, Gence ve Tiflis’in derhal işgali için başta Erzurum, Kars ve Çıldır valileri olmak üzere diğer sınır valilerine fermanlar gönderildi. Sözkonusu görevin gereği olsa gerek, Ağustos 1722’de, Erzurum Valisi Silahdar İbrahim Paşa, Tiflis taraflarına çuhadarını göndermiş ve Tiflis Hanı Vahtan’ın İran’a itaatten vazgeçtiğini, çevresindeki yerleri işgal ederek bağımsız bir devlet kurmak istediğini, Müslüman Lezgilere saldırmak suretiyle hedefinin Şirvan olduğunu öğrenmişti. Ekim 1722’de ise, Tiflis üzerine sefere karar verildi. Hatta, bu konuda Şeyhülislam Abdullah Efendi’den bir fetva bile alındı. Bunun üzerine harekete geçen Erzurum Valisi Silahdar İbrahim Paşa, emrindeki Osmanlı birlikleriyle -ki Revan hanı olup Osmanlılara teslim olan Mehmed Kuluhan da bu birliklerin içindeydi- Tiflis’i işgal etti. Ne var ki İbrahim Paşa’nın ağır hareketi, tamahkârlığı ve hükümetçe emir verilmesine rağmen Şirvan Hanı Davud Han’a -ki Davud Han Ocak 1723’te kendisine gönderilen bir menşur ve nâme-i hümâyûn ile Osmanlı Devleti’nce tanınmıştı- yardım etmemesi, Bakû’nün Ruslar tarafından işgaline sebep olmuştu. Bir süre sonra yeni serasker Arifî Ahmed Paşa’nın komutasında Revan üzerine gidilmiş, Tahmasb’dan ümidini kesen Revan muhafızı Mehmed Kuluhan’ın başvurusuyla 28 Eylül 1724’te Revan, Osmanlıların eline geçmiş, bundan kısa bir süre önce de Nahçıvan fethedilmişti. Kafkaslar’daki Osmanlı harekâtı, Lori (Ağustos 1725) ve Gence’nin (Eylül 1725) fethiyle tamamlanmıştı.24
Dostları ilə paylaş: |