|
Dil Afetlerinden Sakınmak, 12-13-14 Ocak 2018 www.kalpehli.com
|
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ
DİLİN AFETLERİNDEN SAKINMAK
Dil, Allah Teâlâ’nın büyük nimetlerinden ve çok harika lutuflarındandır. O, cüssesi küçük, ancak itaati ve günahı büyük bir organdır. Zira iman ve küfür, dilin şahitliği ile belli olur, ortaya çıkar. İman itaatin, küfür ise isyanın zirve noktasıdır.
İnsanları, yüzleri üstü cehenneme sürükleyen ancak dillerinin kazandığı günahlardır. Dilin şerrinden yalnız, onu İslâm’ın edebiyle edeplendiren ve helâl konuşmalarla sınırlı tutan kimse kurtulur.
Edebe dikkat eden kimse, sadece dünya ve âhiret yönünden faydalı olan şeyleri konuşur, dinine ve dünyasına zarar veren şeylerden dilini tutar.
Konuşmanın faydalı ya da zararlı olduğu yerleri herkes kolayca anlayamaz, bunların bilinmesi güçtür. Bilenin de, sadece faydalı yerlerde konuşması zordur.
İnsanın âzalarından en çok günah işleyeni dildir. Zira o, konuşmaktan yorulmaz, hareket etmesinde de meşakkat yoktur. İnsan da dilin âfetlerinden ve tuzaklarından sakınmada ihmalkâr davranır, onu kontrol etmeye önem vermez. Kısaca dil, insanları saptırmada şeytanın en büyük aletidir.1
Dilin Aslî Görevi
Dil, konuşmak için yaratılmıştır. Ancak onun asıl görevi; hayırları söylemek, iyilikleri öğretmek, Allah'ın kelâmını okumak, O'nun emir ve yasaklarını bildirmek, Hz. Resûlullah'ın (s.a.v) sünnetini anlatmaktır. Nice sevaplar dille, dili güzel kullanmakla ancak mümkün olabilmektedir. Namaz, oruç, zikir, Kur'an okumak, iyiliği emretmek, yasaklardan sakındırmak, hakkı ve sabrı tavsiye, Allah'a dua etmek gibi ibadetlerin yanında gıybet, iftira, yalan, kaba söz ve kalp kırmak, müminlerin arasını ifsat etmek, cemaatleri dağıtmak, fitne çıkarmak, kötülükleri teşvik edip iyiliklere engel olmak, lüzumsuz konuşmak... gibi birçok günahın sebebi de dil/konuşma olmaktadır. Sabırsızlık, sır saklayamamak, her duyduğunu söylemek, nerede ne söyleneceğini bilememek de dile hâkim olamamaktan kaynaklanır. Böyle yersiz, zamansız, doğuracağı sonucu düşünmeden, doğru olup olmadığını tefekkür etmeden konuşulan sözler, hem kişiye hem de topluma zarar verir.
Öyle sözler de vardır ki önceden düşünülmüş, tartılmış, fayda ve zararı hesaplanmıştır, işte böylesi sözler de nice bela ve musibetlerin önüne geçer. Fert ve toplumları nice felaketlerden kurtarır. Bu sebeple insana düşen her zaman doğruyu konuşmak, yalan, iftira, gıybet, dedikodu gibi şeylerden uzak durmaktır.
Dünyayı cennet hayatına çevirmek dille mümkün olduğu gibi, dünyayı cehenneme çevirmek de dille çok kolay olabilmektedir. Yine cenneti kazanmak da, cehenneme layık olmak da dile sahip olup olamamaktan geçmektedir.
Bu sebeple insan tevhidini bozacak, şehadetini yaralayacak kötü sözlerden, çirkin şakalardan her zaman ve zeminde uzak durmalıdır. Bin düşünüp bir konuşmalıdır. Bunu başarmak dünyada da ahirette de kurtuluş demektir. Zira her söz, her yerde, herkese söylenmez, söylememek de gerekir. Ne yazık ki bu denge önce ailede bozuldu. Çoluk çocuk, misafir demeden sorunlar ortaya döküldü. Önce komşulara, sonra sokağa, sonra medyaya taşınan dertler, milyonlarca insanın evine girerek anlatıldı. Çare adına çaresizlik sınırına dayandırıldı, insanlar da kendilerini neyin ilgilendirdiğini, neyin ilgilendirmediğini çok iyi ayırt edemedikleri için, bu iç karartan meseleleri seyretti. İşte bu durum eğitim seviyemizi, ahlâkî değerlerimizi ne kadar yitirdiğimizi, ne kadar dipte olduğumuzu gösteriyor.
Yine Allah (c.c), insana iki kulak vermiştir. Kulak, hayırları dinleyip öğrenmek, Allah ve Resûlü'nün emirlerini dinleyip itaat etmek için lutfedilmiştir. Yalan sözü dedikoduyu, gıybeti, insanı günaha götüren konuşmaları' başkalarının gizliliklerini dinlemesi onun aleyhinedir. Her şeyi dinlemek, her işittiğini söylemek çoğu zaman insanı hataya sürükler. Hz. Peygamber'in (s.a.v), "İnsanın her duyduğunu nakletmesi kişiye yalan olarak yeter"2 buyurması buna işarettir.
Sa'dî-i Şîrâzî (k.s) diyor ki: "Dil, şükretmek içindir. Rabb'ini bilen, dilini gıybet için kullanamaz. Kulak, Kur'ân-ı Kerîm ve nasihat dinlemek içindir. Bâtıl ve boş sözler için değildir. İki göz, Allah Teâlâ'nın kudret ve sanatını görmek içindir. Eşin, dostun ayıbını görmek için değildir."3, 4
Dilin Âfetleri
Kalbe ait hastalıklardan biri de helâl haram düşünmeden yersiz ve gereksiz çok konuşmaktır. Konuşan dildir, fakat konuşma emri kalpten gelmektedir. Dil, kalbin tercümanıdır. Dilin tehlikesi gerçekten çok büyüktür, öyle ki bazan bir kelime -Allah korusun- insanı ateşe düşürür, haktan uzak eder, laneti çeker. Hem insanı küfre götüren, imanı söndüren küfür lafızları, dilin âfetleridir. İnsanın kalbine nifak tohumunu saçan yalancılık ve verdiği sözde durmamak, dilin hatalarıdır. Mahkeme huzurunda, haklıyı haksız çıkaran yalan şahitliği, dilin şahitliğidir. Ocakları söndüren ve dostları küstüren iftira, dilin cürümleridir. Zehirli bir hançer gibi, kulaktan kalbe kadar saplanan sövme, dilin hatalarıdır. Halkı içinden çıkamaz hale getiren kinci söz, dilin suçlarıdır. Ölmüş kardeşinin kokmuş etini yemeye eş tutulan gıybet, dilin günahlarıdır, insanların arasını açmak için, birinden söz alıp diğerine götürmek, dilin facialarıdır. Yalan yere yemin etmek, dilin işlediği rezaletlerdir. 5
Dilin âfetleri çoktur. O âfetlerin bir kısmı şunlardır: Hatalı konuşma, yalan, gıybet, dedikodu, gösteriş, nifak/ikiyüzlülük, kötü konuşma, mücadele, nefsi temize çıkarma, bâtıla dalma, düşmanlık, fuzûlî konuşma, hakkı değiştirme, gereğinden fazla ya da az konuşma, halka eziyet etme, namusu zedeleme...
Bunlar âfettir. Hepsi dilden geçer. Dile hiçbir ağırlık vermezler. (Zikirle meşgul olmayanın) kalbi, bunları konuşmaktan lezzet duyar. İnsanın tabiatı ve şeytan, kişiyi bunlara sevkeder. Bunlara dalan, dilini pek az tutabilir. Dolayısıyla dilini, hoşuna giden şeylerde serbest bırakır. Hoşuna gitmeyen şeylerde ise tutar.6
Dil Yarası
Dil yarası, yaraların en derinidir. Kinci ve kötü sözler öyle derin yaralar açar ki zaman geçse de açıldığı yerde izi kalır. Hz. Ali (r.a), "Kılıçla açılan yaralar zamanla iyileşir, fakat dilin açtığı yaralar iyileşmez, tedavisi yoktur" buyurarak bu hususa işaret etmiştir. Dilin açtığı yaralar, bir ömür boyu dahi devam edebilir. Demek dil, kılıçtan daha zararlı ve tehlikeli yıkımlara sebep olabilmektedir.
"Dil yarası, en acı yaradır" denilmiş. Gerçekten de öyledir. Her derdin bir ilacı vardır, ama dilin açtığı yara asla kapanmaz. Tam kabuk tutar gibi olur, söylenenler tekrar akla gelir ve yara tekrar kanar.
Menkıbe:
Babası bir gün çabuk sinirlenen çocuğuna biraz çivi ve bir tahta verip,
“Bak yavrum, sinirlenip çevrene zarar vereceğini anladığın an, sinirini yenip bu tahtaya çivi çakacaksın" dedi.
Çocuk ilk gün otuz çivi çaktı. Zaman geçtikçe çaktığı çivilerin sayısı da azalıyordu. Daha sonra ise hiç çivi çakmamayı öğrendi. Bunun üzerine babası:
"Kendini tutabildiğin her gün bir çiviyi sökeceksin" dedi.
En son çivi söküldüğünde tahtada pek çok çivi izi vardı. Babası,
"Bak evladım! Bu tahta artık eskisi gibi olamayacak. Sinirlendiğin ve kırıp geçirdiğin her an karşındakilerde böyle gönül yaraları oluşur. Ne kadar tamir etmeye çalışsan da dil yarası iyileşmez" dedi.7
İnsan Ne Çekerse Dilinden Çeker
İnsanlar dünya ve ahirette ne çekerlerse hep dilleri yüzünden çekerler. Dil serbest bırakıldığında geniş bir sahada iyiliğe de kötülüğe de yönelir. Bu sebeple insanın işlediği kötülüklerin pek çoğu dilinden kaynaklanır. Nitekim Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde,
"İnsanlar yüzükoyun ve burunları yerde süründürerek cehenneme atılmaları, ancak dilleri yüzündendir"8 buyurmuştur. Bir diğerinde ise,
"İnsanoğlunun hatalarının çoğu dilindendir"9 buyurmuştur.
Dil meselesi her zaman özellikle günümüzde en büyük meseledir. Şair, bu durumu ifade sadedinde şöyle demiştir:
Bana benden olur, her ne olursa,
Başım rahat eder, dilim durursa'
İnsan diliyle hem kendini yüceltir hem de başkasını... Öyle ki binbir güçlükle, değerli vaktini harcayarak, emek verip ter akıtarak çıktığı mevkilerden birkaç sözle düşebilir. Bu sebeple konuşmaya geçmeden önce, konuşacağı şeyi iyi düşünmeli, doğuracağı sonucu iyi bir şekilde tahmin etmeli ve öyle konuşmalıdır. Bu sebeple Resûlullah (s.a.v) ümmetini şöyle uyarmıştır:
"Bir kul, Allah'ın hoşnut olduğu kelimelerden bir kelimeyi ehemmiyet vermiyerek söyler de, Allah o kimseyi bu kelime sebebiyle birçok derecelere yükseltir. Yine bir kul, Allah'ı öfkelendirecek kelimelerden bir kelimeyi, hiç ehemmiyet vermeden söyler de, kendisi o kelime sebebiyle cehennemin içine düşer!"10
Resûlullah (s.a.v), Muâz b. Cebel'e namazı orucu ve diğer önemli ibadetleri tavsiye ettikten sonra,
"Sana, bütün bunlardan daha önemli ve faydalı olanı haber vereyim mi?" diye buyurdu ve diline işaret edip, ona sahip olmasına dikkat çekti.
Hz. Muâz demiştir ki: O zaman ben,
"Yâ Resûlallah! Dilimizin konuştuklarıyla hesaba çekilecek miyiz!" diye sordum, Allah Resûlü (s.a.v),
"İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, dilleriyle kazandıklarından başkası mıdır? Şüphesiz sükût edersen selâmet bulursun, konuştuğun zaman ise sözün, ya lehinedir ya da aleyhine!"11 buyurdu.
İbn Mesud (r.a) bir gün Safâ tepesinin üzerine çıkmış,
"Lebbeyk Allahümme lebbeyk..." diye telbiye getiriyor ve şöyle diyordu: "Ey dil! Pişmanlık içine düşmeden evvel, hayır konuş ki kârlı olasın. Şer konuşma ki selâmette kalasın." Ona,
"Ey Ebû Abdurrahman! Bunları sen mi söylüyorsun yoksa Hz. Peygamber'den mi (s.a.v) işittin?" diye sorulunca, İbn Mesud (r.a),
"Evet, ben Resûlullah'ın (s.a.v), 'Gerçekten, âdemoğlunun hatalarının çoğu dilindedir'12 buyurduğunu işittim" demiştir.
Büyükler, "Dünyada insanın başına gelen belaların çoğunun dili ve cinsel organı yüzündendir. Kim bunların kötülüğünden korunmuşsa, belaların çoğundan da korunmuş demektir" derler. Nitekim Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a), Hz. Peygamber'in (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
"İki çenesi arasındaki dili ve iki bacağı arasındaki tenasül uzvunu haramdan koruyacağına söz verenin cennete gireceğine kefil olurum."13
Hz. Peygamber'e (s.a.v),
"Ey Allah'ın Resûlü! insanları en fazla cennete koyan amel nedir?" diye soruldu. Resûlullah (s.a.v) cevaben,
"Allah'tan korkmak ve güzel ahlâk" diye buyurdu.
İbn Hibbân (r.a) demiş ki: "İnsanların bir kısmı dili sebebiyle ikram görür. Bir kısmı dili yüzünden hor görülür, sevilmez. Akıllı kimse, dili sebebiyle sevilmeyenlerden olmaz. O, kendini diliyle herkese sevdirir." 14
Susmanın Fazileti
Dilin tehlikesi büyüktür, onun tehlikesinden ancak susarak kurtulmak mümkündür. Hikmeti konuşmakta değil, susmakta aramalıdır. Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsüdür. Sükût, âlimin ziyneti, cahilin ayıbına perdedir. İbadet on kısımdır, dokuzu susmak, biri de kötü arkadaştan uzak durmaktır.
Dil, irfan hazinesinin anahtarıdır, çok konuşan, gönüldeki hizmet cevherini boşaltır. Az söz edeptir ve güzel amelleri korumaya sebeptir. Hayırlı söz keramet, sükût ise selâmettir. Çok söz kalbi katılaştırır, Hak'tan uzaklaştırır. Söylenen her sözde vebal var, bundan ancak susanlar kurtulur. Az söz hikmettir ve Rabbimiz'in büyük nimetidir. Dilini tutan çok fayda sağlar, dilini tutmayan yarın çok ağlar. Bütün bu sebeplerden dolayı yüce dinimiz, susmayı övmüş ve teşvik etmiştir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur: "Susan (tehlikeden) kurtulmuştur."15
Süfyân b. Abdullah es-Sekafî (r.a) anlatıyor:
Hz. Peygamber'e (s.a.v) geldim ve,
"Ey Allah'ın Resulü! Bana İslâm hakkında öyle bir söz söyle ki onu yapınca bana yetsin; artık sizden sonra kimseye bir şey sorma gereği duymayayım" dedim. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Allah'a iman ettim de, sonra (her işinde) dosdoğru ol” Ben yine,
"Ey Allah'ın Resûlü! Benim için en çok korktuğun şey nedir?" diye sordum; Peygamber Efendimiz (s.a.v) mübarek dilini tutarak,
"Budur"16 buyurdu.
Yine Allah Resûlü, "Selâmet içinde kalmak isteyen, sükûttan ayrılmasın"17 buyurmuştur. Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmuştur: "Susmak hükümdür/hikmettir, ancak yapan pek azdır."18
Safvân b. Süleym'in [radıyallâhu anh] anlattığına göre Allah Resûlü,
"İbadetin en kolayını ve bedene en hafif gelenini size haber vereyim mi?" buyurdu ve ekledi:
"O, susmak ve güzel ahlâktır."19
Berâ b. Âzib'in (r.a) anlattığına göre bir göçebe, Resûlullah'ın (s.a.v) huzuruna gelerek,
"Beni, cennete girdirecek bir amele sevket" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Karnı aç olana yemek yedir. Susuz olana su ver. İyiliği emret kötülükten menet. Şayet bunlara gücün yetmiyorsa diline hâkim ol, ancak hayır konuş."20
Hz. Ali (r.a) der ki: "Sükût, sana vakar kazandırır ve seni özür dileme zahmetinden kurtarır."
Ebû Tâlib el-Mekkî der ki: "Sükûtta senin için iki faydalı haslet vardır:
1. Sükûtla, senden daha cahil olan birinin cahilliğini ve edepsizliğini defedersin.
2. Yine sükût sayesinde, senden daha âlim olan birinden ilim öğrenirsin."21
Ebû Bekir b. Ayyaş şöyle demiştir: "Sükûtun en küçük faydası, sıkıntı ve belalardan kurtulmaktır. İyilik olarak, insana bu yeter. Fazla ve lüzumsuz konuşmanın en küçük zararı, şöhrettir. Bela olarak, şöhret insana yeterlidir."22
Lokman Hekim (a.s) oğluna şu vasiyeti yapardı: "Ey oğlum, söz gümüş ise sükût altındır. Söz söyleyince pişman olursun, fakat sükût etmekten pişman olmazsın."23 Bu sözü Abdullah b. Mübarek şöyle açıklar: "Allah'a itaat yolunda bir söz söylemek gümüş ise mâsivadan kurtulmak için sükût altındır."24
Lokman Hekim (a.s) diyor ki: "Ben konuşmalarımdan dolayı kaç kere pişman oldum. Fakat susmaktan dolayı hiç pişman olmadım."25
Velilerden bir tanesi şöyle demiştir: Güzel konuşmayı öğrendiğin gibi, susmasını da öğren. Hiç şüphesiz güzel söz seni hayra ulaştırdığı gibi, sükût da seni kötülüklerden korur.26
وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Dostları ilə paylaş: |