Eski yazmalarına tesadüf edilmediğinden ağızdan ağıza gelen nakillere göre son dönemlerde yazılmış nüshalarına dayanılarak pek çok basımı yapılan Hafız divanının 827 (1424) tarihli bir yazması ilk defa Abdürrahim Halhalî tarafından yayımlanmıştır (Tahran 1306). Muhammed-i Kazvînîve Kâsım-ı Ganî, eski olmasına rağmen birçok yanlışı bulunan bu nüsha ile yirmiye yakın nisbeten eski nüshaya ve matbu nüshalara dayanarak divanın yeni bir baskısını yapmışlardır (Tahran 1320). Ayrıca Pervîz Nâtel Hânlerî (British Mu-seum nüshasıyla diğer iki nüshaya dayanarak Ğazelhâ-yi Hâce Hâfız-ı Şîrâzî, Tahran 1337 hş.): Ebü'l-Kâsım-ı Encevî {Dîuân-ı Hâce Hâfız-ı Şîrâzİ, Tahran 1344); Celâl-i Nâînîve NezîrAhmed (812/1409 ve 817/ 1414 tarihli iki nüshadan faydalanarak Dî-uân-ı Hâce Şemseddîn Muhammed Hâfız-ı Şîrâzi Tahran 1353); îrec Efşâr (Dî-uan-ı Kühne-i Hafız, Tahran 1348 hş.J; Selîm Neysârî (Ğazelhâ-yi Hafız. Tahran 1353); Reşîd İyvazîve Ekber Behrûz (813. 822. 825 tarihli nüshalara dayanarak Dî-uân-ı Hafız, Tebriz 1356 hş./1977) ve son olarak da Pervîz Nâtel Hânlerî (805-825 yıllarına ait eski nüshasından faydalanarak Tahran 1362 hş.) divanı yayımlamış-
106
lardır. Bütün bu çabalara rağmen şiirlerin hepsinin yayımlandıkları şekilleriyle kesin olarak Hâfız'a ait olduğu söylenemez.
Bütün gazelleri sehl-i mümteni gibi görünen Hâfız'ın şiirlerini anlamak için daha başlangıçtan itibaren çeşitli şerhler yazma gereği duyulmuştur. Bu konudaki en eski şerh Sürûrî'nin eseridir (Şerh-i Dîuân-ı Hafız, Süleymaniye Ktp , Halet Efendi, nr. 716-717). BunuŞemTnin Şerh-i Dîvân-ı Hafız (Süleymaniye Ktp., Kadı-zâde Mehmed Efendi, nr. 403) ve Sûdfnin Şerh-i Dîvân-ı Hatız-ı Şîrâzî (I, İskenderiye, ts.; II. iskenderiye, ts.; Bulak, ts.; Mİ, Bulak 1250) adlı eserleri takip eder. Hepsi Türkçe olan bu şerhler arasında en mükemmeli Sûdî'ninkidir. Sûdî şerhi. İsmet Settârzâde tarafından Şerh-i Sûdî ber tiâfız adıyla üç cilt halinde Farsça'ya çevrilmiştir (Tahran 1342-1 347 hş.). Bu şerhin 1. cildi aynen, diğer iki cildi sadece gazelleri seçilerek Hermann Brock-haus tarafından yayımlanmıştır (Leipzig 1854-1860). Ayrıca Mehmed Vehbi Efendi şiirleri ilk defa tasavvufî bir görüşle şerhetmiştir {Şerh-i Dîuân-ı Hafız, Bulak 1273; I-1I, İstanbul 1286, 1288-1289. son basıma Sûdî'nin şerhinin tamamı derkenar olarak ilâve edilmiştir). Bu şerh, Hâfız'ın hemen her sözünü tasavvufî açıdan yoruma tâbi tuttuğundan onun gerçek düşüncelerini ve sanatını yansıtmamaktadır.
Hafız divanı -yukarıda tanıtılan şerhler içindeki çeviriler dışında- Türkçe'ye ilk defa Abdülbaki Gölpınarlı tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 1944). Hâfız'ın divanı ve şiirleri üzerine Batı'da çeviri ve metin neşri olarak çok sayıda çalışma yapılmıştır. Hermann Brockhaus'un Sûdrnin şerhiyle birlikte {Die Lieder des Hafıs, Le İ p-zig 1854-1860),VincenzvonRosenzvveig-Schvvannav'ın metinle beraber divanın Almanca tercümesi {DerDiıvan im persi-schen Original, Vienna 1856-1864) yanında en önemli çeviri Joseph von Hammer tarafından gerçekleştirilmiştir (I-II, Der Diıvan uon Mohammed Schemseddin Ha-fıs, Stuttgart 1812-1813; Neudruck 1973). İngilizce çevirileri arasında H. VVilberfor-ce Clarke'ın divan tercümesiyle (Diwan, London 1891) A. J. Arberry (Fifty Poems of Hafız, Cambridge 1947) ve Gertrvde L. Bell'in divandan seçmeleri {Poems from the Diıvan of Hafız, London 1897), ayrıca J. Payne'nin Hâfız'ın bazı şiirlerinin tercümesi {The Poems ofShamseddin Mohammed Hafız of Shiraz. London 1901) anılabilir. Arthur Guy'nin, Sûdrnin şerhi-
ne dayanarak yaptığı Fransızca tercüme ve seçmelerle {Les poemes erotiques ou ghazels en calque rhythmigue et auec rime â la persane, Paris 1927) P. Ch. Devillers'nin gazelleri Fransızca'ya çevirisi {Lesghazets, Paris 1959),M. Zand-S. Lipkin ve S. Shervinskiy'in divanı Rusça'ya {Lirika, Moskva 1963), J. B. Koşut a Jaroslov'un Çekçe'ye (Z diuanıt Hafıze, Praha 1881), Kepes Geza'nın Macarca'ya {Versek, Budapest 1960), Mûsâ Cârullah Bİgİ'nİn Tatarca ve Rusça'ya (Divan, Kazan 1910), Mirza Çan'ın Urduca'ya (Delhi 1907) tercümeleri Hâfız'ın başka dillere yapılan çevirilerinden bazılarıdır. Hâfız'ın hayatı, şiirleri ve divanı üzerinde yapılan araştırmalar büyük bir sayıya ulaşmıştır. Muhammed Ali Revnak bu çalışmaların bir bibliyografyasını Spektrum İran dergisinde yayımlamıştır (1/4. s. 79-93). Ayrıca M. Nevvâbî de Kitâbşinâsî-yi îrân'da bir bibliyografya vermiştir (VII. 897-916).
BİBLİYOGRAFYA :
Hâfız-ı Şîrâzî. Dîuânlnşr. Muhammed-i Kazvî-nî- Kâsım-ı Ganî), Tahran 1320 hş., naşirlerin önsözü; a.e. (trc. Abdülbaki Gölpınarh), İstanbul 1944, mütercimin önsözü, s. 1-39; a.e. (nşr. Seyyid Ebü'l-Kâsım-ı Encevî), Tahran 1363 hş./ 1983-84, naşirin önsözü, s. 49-127; Câmî. Ba-hâristân (trc. M. Nuri Gençosman). İstanbul 1985, s. 160-161; Devletşah, Tezklretü'ş-şu'a-râ' (nşr. Muhammed-i Abbasî), Tahran 1337 hş., s. 338-344; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 681-682; Emîn-i Ahmed-i Râzî, Heft liflim (nşr. E. D. Ross - Han Sâhfb Mevlevî Muktedir), Kalküta 1918, s. 252-257; Fahrüzzamân-ı Kazvînî, Meyhane (nşr, Muhammed Şefî'). Lahore 1926, s. 79-92; Lutf Ali Beg. Âteşkede (nşr. Ca'fer-i Şe-hîdî), Tahran 1337 hş., s. 271-275; Kasım-ı Ganî, Bahş derÂşâr u Efkâr u Ahuâl-i Hafız, Tahran 1321 hş., I; a.mlf., Târîh-i Tasavvuf der islâm. Tahran 1322 hş.; Browne, LHP, III, 271-319; a.mlf., EzSa'dî tâ Câmî (trc. Alı Asgar Hikmet), Tahran 1339 hş., s. 358-422; Safa, Ede-biyyât, III/2, s. 1064-1089; Hasibe Mazıoğlu, Fuzûtî-Hâfız, Ankara 1956, s. 229-314; A. J. Arberry, Classical Perslan Literatüre, London 1958, s. 329-363; Rypka, HİL, s. 263-271; Ab-dülhüseyn-İ Zerrînkûb, Ez Kûçe-i Rindârı der Bâre-i Zİndegî ve Endîşe-i Hafız, Tahran 1349 hş.; Mansûr-t Restegâr. Makâlâti der Bâre-i Zindegî oe Şi'r, Şîraz 1350 hş.; Şiblî Nu'mânî. Şi'rü'l-'Açem (trc. M/Taki Fâhr-! Dâî-yi Gîlânî), Tahran 1363 hş., II, 165-246; Mâhyâr-ı Nevvâbî. Kitâbşinâsî-yi İran, Tahran 1366 hş., VII, 897-917; Roger Lescot, "Essai d'une chronologie de Tceuvre de Hafız", BEO, X( 1943-44), s. 57-100; Annemarie Schimmel, "Hafız and his Cri-tics", Studies in islam, XVI /I, New Delhi 1979, s. 1-33; Iraj Bashiri, "Hafız and the Sufle Gha-zal", a.e., s. 34-67; Mohammad Ali Rounaq. "Auswahl einer wissenschaftlichen Hafez-Bibliographie", Spektrum Iran, 1/4, Bonn 1988, s. 79-93; Dihhudâ, Luğatnâme, XI, 112-130; H. Ritter. "Hafız", İA, V/l, s. 65-71; G. M. Wic-kens. "Hafi?". Ö2(ing.), m, 55-57.
Iffl Tahsin Yazıcı
HAFIZ TENİS ~"
(ö. 1006/1598'den sonra)
Şeybânîler Hükümdarı II. Abdullah'ın tarihçisi, şair.
Babası Mîr Muhammed Buhârî. âlimlere yakınlığıyla tanınan Ubeydullah Han'ın dostlanndandı. Hafız Tenis kendisinin bildirdiğine göre, II. Abdullah Han'ın Mâve-râünnehir bölgesinde hâkimiyet kurduğu ve Buhara'yı başşehir yaptığı tarihte (964/1557) eserini yazmaya başladığı zaman otuz altı yaşında idi. Ancak uzun bir süre Hafız Teniş'in bununla Abdullah Han'ın tahta çıkış tarihi olan 991'i (1583) kastettiği ve buna dayanılarak doğum tarihinin de 9S6 (1549) olması gerektiği zannedilmiştir. Halbuki Hafız Tenis bir kasidesinde II. Abdullah'ın babası İskender Han'ın tahta çıkışından da {968/1560) bahsetmektedir. Bu bilgilere göre doğum tarihi 1520-1530 yılları arasında olmalıdır.
Abdullah Han 1583'te Özbekler'in "büyük han"ı ilân edildikten sonra Hafız Tenis. Emîr Kul-Baba Kökaltaş tarafından saraya alındı. Sarayın resmî tarihçisi olarak hanın birçok seferine katıldı; böylece olayları bizzat görerek yazma imkânını elde etti. Tarih kitabını yeni bir plana göre tekrar yazdı. Sarayda bundan başka görevi olup olmadığı belli olmayan Hafız Teniş'in ölüm tarihi de bilinmemektedir. Muhtemelen Abdullah Han'ın {ö. 1006/1598) hükümdarlığının son birkaç yılına ve oğlu Abdülmü'min'in birkaç aylık hanlığı dönemine ulaşmıştır.
Hafız Teniş'in 1560 veya 1570'lerde Farsça olarak yazmaya başladığı Abdullah Han ve faaliyetlerini konu alan tarihi bu dönem hakkında bilgi veren en önemli eserlerden biridir. 992'de (1584) Şe-refnâme-i Şâhî adıyla yeniden ele alınıp yazılan eser, Orta Asya tarihçiliğinde ve modern ilmî literatürde 'Abdullâhnâ-me olarak da bilinmektedir. 11. Abdullah Han'ın doğumundan itibaren 1588'e ka-darki hayatından bahseden eser bir mukaddime, iki bölüm (makale) ve bir hatimeden meydana gelir. Mukaddime, ataları ve şeyhi Hâce M. Cûybârfnin sözleri hakkındadır. Birinci bölüm Abdullah Han'ın doğumundan tahta çıkış tarihine kadar (991/1583) geçen olayları ikinci bölüm tahta çıkışından sonraki hadiseleri anlatmaktadır. Hatimede hanın vasıflan, çağdaşı olan şeyh, âlim, şair ve münşîler, ayrıca vezirleri, emîrleri ve yaptırdığı eserler üzerinde durulmaktadır.
Şerefnâme-i Şafii'deki bilgiler müellifin şahsî gözlemleriyle resmî evraka ve diğer bazı kişilerin raporlarına dayanmaktadır. Eser süslü ve seçili bir nesirle yazılmış, konu arasında hem Nahlî mah-lasıyla kendisinin hem de başka şairlerin şiirlerine yer verilmiştir.
Çeşitli kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunan Şerefnâme-i Şâhî (Brit-ish Museum, nr. 3497; diğer nüshaları İçin bk. Storey, i/l, s. 375) henüz tam olarak neşredilmemiştir. B. Ahmedov ilk bölümünü Özbek Türkçesi'ne çevirmiş ve eser üzerine K. Münirov'la birlikte yaptığı çalışmayı Hafız Tenis Buharı adıyla yayımlamıştır (Taşkent 1963). Yine birinci bölüm giriş, haşiye ve indeksle birlikte M. A. Salahetİnovoy tarafından Knıga Shakhskoi Slavy adıyla Rusça'ya tercüme edilmiştir (Moscow 1983).
BİBLİYOGRAFYA :
Rİeu, Catalogue of the Persian Manuscripts: Suppt., s. 49-51; EthĞ, Catalogue of the Persian Manuscripts, s. 29; Storey, Persian Literatüre, l/l. s. 374-375; Rypka, HIL, s. 503, 506; Nefîsî, Târth-i riazm u Neşr, I, 488; Zeki Velidî Togan, Tarikte Üşüt, İstanbul 1981, s. 219; Yu. Bregel. "Hafi2 TanistT, EP Suppl. (Fr), s. 339-340. r-l
Iffll Mustafa Bucak
P HAFIZ YÛSUF EFENDİ ~"
(1857-1925)
Türk bestekârı,
hanende ve mûsiki hocası.
L J
Girit adasında Hanya şehrinde doğdu. Babasının adı Ahmed'dir. Küçükyaşta ailesiyle birlikte İstanbul'a gitti. Müşir Şâkir Paşa'nın himayesinde yetişti, öğrenimini tamamladıktan sonra Trabzon defterdarı Şefik Bey'in maiyetinde Trabzon'da bir müddet memurluk yaptı. Dönüşünde kısa bir süre Enderun'a alındıysa da şehremini Rıdvan Paşa'nın aracılığı İle Fatih Belediye Dairesi Tahrîrat kâtipliğine geçti. Bir müddet Enderun'da musikişinas-
HÂFIZ YÛSUF EFENDİ
lar arasında bulunduğu için Enderûnî Yûsuf, bir ara Vezneciler'de Zeynep Hanım Konağı karşısında bir tütüncü dükkânı işlettiğinden Attar Yûsuf ve uzun süre Kadıköy'de oturması sebebiyle Ka-dıköylü Yûsuf olarak da anılır. Hafız Yûsuf vefatında Karacaahmet Mezarlığı*na defnedildi.
Bilhassa sesinin güzelliği ve bestele-riyle tanınan Hafız Yûsuf'un ilk mûsiki bilgilerini kimden aldığı belli değilse de hâmisi Şâkir Paşa'nın konağındaki toplantılara katılarak yetiştiği bilinmektedir. Daha sonra kendi kendini yetiştirerek zamanla devrin mûsiki toplantılarının vazgeçilmez hanendeleri arasında yer aldı. Bunda sahip olduğu geniş repertuvarın da büyük etkisi olduğu muhakkaktır. Ke-mânî Mike, Kirkor ve Şeref Dürrî efendiler. Kanunî Solak Mihal ve Şemsi efendiler, Santûrî Edhem Efendi, Tanbûri Gar-bis Efendi, Giriftzen Rızâ Bey, Ûdî Basri Bey, Hanende Beylerbeyin Hakkı Bey, Hacı Kirâmî Efendi, Domates Ahmed Bey gibi devrin önde gelen mûsikişinaslany-la meşklere katılmıştır. Hafız Yûsuf dinî mûsikiye de vâkıftı; bu sahada bilhassa mevlidhanlığı ön plana çıkmaktadır.
Hafız Yûsuf Efendi'nin en önemli vasıflarından biri de mûsiki hocalığıdır. Bazı şehzadelere mûsiki dersi vermiş, II. Meş-rutiyet'in ilânından sonra Kadıköy'de kurulan Şark Mûsikisi Cemiyetİ'nin eğitim kadrosunda yer almış, çeşitli mekteplerde fahrî mûsiki hocalığı yapmış, bu arada birçok talebe yetiştirmiştir. Halit Le-mi Atlı ve Münir Nurettin Selçuk en meşhurlarıdır. Üslûp sahibi bir bestekâr olarak tanınan Hafız Yûsuf'un günümüze ulaşan ve sayılan ellinin üzerinde bulunan eserlerinden sadece birkaçı ilâhi ve marş formunda olup diğerleri şarkıdır. Bunlar arasında, "Kaldı yollarda bu şeb âşıkının dîdeleri" mısraı ile başlayan kür-dîli-hicazkâr şarkısı ile, "01 gonca -dehen bir gül-İ handan olacaktır" mısraı ile başlayan buselik şarkısı ve hicaz makamında, "Mülk-i cihan sultânı" mısraı ile başlayan ilâhisi çok tanınmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
Canlı Tarihler: Lem'i Atlı, Hatıraları (nşr. Türkiye Yayınevi), İstanbul 1947, s. 98-100, 111-112, 125-126; Vecdi Seyhun. Santûrî Edhem Bey, İstanbul 1948, s. 9; Etem Öngör, TürkMarş-ları, Ankara 1966, s. 51, 202-203; Mustafa Ro-na, Etli Yıllık Türk Mûsikîsi, İstanbul 1970, s. 58-61; Şengel, İlâhîler, I, 162; IV, 54; Özalp. Türk Mûsikisi Tarihi, II, 29; Vural Sözer, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, İstanbul 1964, s. 167; Öztuna, BTMA, II, 502-503. r-,
İM Nuri Özcan
107
HAFIZA
r ~ı
HAFIZA
Algılan saklayıp
hatırlanmalarını sağlayan
ve el-kuvvetü'z-zâkire diye de
adlandırılan zihin gücü
(bk. DUYU). L J
HÂFIZ-LİDÎNÎLLÂH
Ebü'l-Meymûn Hâfız-Lidînillâh
Abdülmecîd b. Muhammed
b. el-Müstansır-Billâh el-Fâtımî
{ö. 544/H49)
Fatımî halifesi (1131-1149).
467 (1074) veya 468'de (1075) Aska-lân'da doğdu. Fatımî Halifesi Müstansır-Bülâh'ın torunudur. Siyasî alanda şöhret kazanmadan önceki hayatı hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.
2 Zilkade 524'te (7 Ekim 1130) Bâtınî-ler'den bir grup (Nizâriler) tarafından öldürülen Âmir-Biahkâmillâh, bazı kaynaklara göre kendine halef olarak bir erkek çocuk bırakmamıştı; ancak karısı hamile idi. Bu durumda ordunun önde gelen emirlerinden Hezârülmülûk Cevâmerd ile Adil Bergaş. halifenin ölümünden bir hafta Önce gördüğü bir rüyaya dayanarak eşinin erkek çocuk dünyaya getireceğini. Hafız-Lidînillâh'ın da bu çocuğun kefili olacağına işaret ettiğini ileri sürerek doğumu beklenen çocuğun naibi kabul ettikleri Fatımî ailesinin en yaşlı üyesi Hâfız-Lidînillâh'a biat ettiler. Böylece Hafız, Fatımî tarihinde ilk defa "imâm-ı müs-tevda'" (emanetçi halife-imam) olarak devletin yönetimini üstlendi.
Bazı kaynaklarda. Âmir'in öldürülmeden önce veliaht tayin ettiği Ebü'l-Kâsım Tayyib adlı bir oğlunun bulunduğundan bahsedilmektedir. İbn Müyesser, Âmir'in katlinden altı ay önce bir oğlunun dünyaya geldiğini, adını Ebü'l-Kâsım Tayyib koyduğunu ve onu veliaht tayin ettiğini belirttikten sonra bu münasebetle Mısır'da düzenlenen törenleri anlatmaktadır {Ahbâru Mışr, s. 109-110). İbn Müyes-ser'İn verdiği bilgiler Makrîzî tarafından tekrarlanmaktadır {İttfâza'l-hunefâ*, III, 128). Bazı İsmâilî kaynaklarında da Âmir-Biahkâmillâh'ın oğlu Ebü'l-Kâsım Tayyib'i veliaht ve vâris tayin ettiği ifade edilmektedir (Stern, Oriens, IV 119511, s. 197).
108
Bu bilgiler doğru kabul edildiği takdirde hilâfet makamının doldurulması esnasında Tayyib'in niçin ortaya çıkarılmadığı hususu gündeme gelmektedir. İbn Müyesser, Âmir öldürüldüğünde Hâfiz-Lidînillâh'ın Tayyib'in varlığını gizlediğini söyler {Ahbâru Mışr, s. 113). XII. yüzyılın sonunda yaşayan adı meçhul bir tarihçinin kaleme aldığı el-Bustânü'l-câm? adlı eserde Hâfız-Lidînillâh'ın, Âmir'in halef tayin ettiği oğlunu bir hile yaparak yakın adamlanndan Nasır el-Leysrye teslim ettiği ve onun da çocuğu evinde gözetim altında tuttuğu, çocuğun hayatta olup olmadığına dair hiçbir haberin ortaya çıkmadığı, Mısır'da onun ölmediğine ve imametine inanan bir grubun bulunduğu bildirilir. XII. yüzyılda yazılan diğer bazı kaynaklar da Suriye ve Yemen'de Tayyib'in tâbilerinin (Tayyibiyye) mevcut olduğundan söz etmektedir. tUyûnü'l-ah-bâr gibi Tayyİbî İsmâilî kaynaklarında ise Tayyib'in kendisine bağlı kişilerce gizlendiği söylenmektedir (Stern, Oriens, IV |1951|,s. 198-199).
Fatımî Devleti'nde otoriteyi elinde bulunduran Hezârüimülûk Cevâmerd İle Âdil Bergaş'ın, imametin babadan oğula geçmesi esasını benimseyen İsmâilî anlayış bağlamında. Halife Âmir'in doğması beklenen çocuğunun vekili sıfatıyla Hâ-fc-Lidînillâh'ı şeklen devletin başına geçirmeyi tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Bu iki vezir, İsmâilî mezhebi esasları çerçevesinde imamın son nassının daha önceki bütün naslarını ilga ettiğini söyleyerek Âmir'in Tayyib'in varisliği hakkındaki nassının da geçersiz olduğunu ilân ettiler.
Hâfız-Lidînillâh'ın Hezârülmülûk Ce-vâmerd'i kendisine vezir tayin etmesi ordunun bir kesiminde hoşnutsuzluk meydana getirdi. İsyan eden askerler, Amir-Biahkâmillâh tarafından tutuklanan Ebû Ali Ahmed b. Efdal'i serbest bırakarak vezirliğe getirdiler (21 Ekim 1130). İsyan Hezârüimülûk Cevâmerd'in öldürülmesiyle sona erdi. Hâfız-Lidînillâh, Ebû Ali'nin vezirliğini onaylamak mecburiyetinde kaldı.
Ordunun desteğiyle yönetimi ele geçiren ve Küteyfât lakabıyla anılan Ebû Ali, Fatımî tarihinde devrim sayılabilecek bazı hususları uygulamaya koydu. Hâfız-Li-dînillâh'ı devletin başından uzaklaştırarak saraydaki bir odada gözetim altına aldı; adını hutbelerden çıkardı. Daha da önemlisi. İmâmiyye mezhebine bağlı bir
kişi olarak İsmâilî mezhebini Fatımî Dev-leti'nin fikrî ve ideolojik sahadaki yegâne dayanağı olmaktan çıkarmaya teşebbüs etti. Mezhebe adını veren İsmail b. Ca'fer es-Sâdık'ın isminin hutbelerde zikredilmesine son verdi; ezandan "Hayye alâ hayri'1-amel, Muhammedün ve Aliyyün hayrü'l-beşer" ibaresini çıkarttı. On ikinci imam adına davette bulundu; Kahire, Fus-tat ve İskenderiye'de onun adına sikke darbettirdi (525/1131) ve bu sikkelerde kendisini onun naibi ilân etti. İslâm tarihinde daha önce rastlanmamış bir uygulama ile her biri kendi mezhebine göre hüküm vermek üzere Şâfıî, Mâliki, İsmâilî ve İmâmî dört kadı tayin etti (ibn Müyesser, S. 114-115).
Küteyfât'ın, İmâmiyye'nin görüşlerini esas alan bir devlet kurma girişimi büyük bir tepkiyle karşılandı. Âmir-Biahkâ-millâh'a bağlı askerlerin, Ermeni asıllı Yâ-nis liderliğinde gerçekleştirdikleri darbede Küteyfât öldürüldü{ 16 Muharrem 526/8 Aralık 1131) Hâfız-Lidînillâh hapisten çıkarılarak "adı zikredilmeyen şahsın veli-ahtı ve kefili" sıfatıyla kendisine biat edildi. Onun halife-imamın vekili olarak tahta çıkışına dair kaynakların verdiği bu bilgi İskenderiye'de 526'da (1131-32) darbe-dilmiş, üzerinde "veliyyü ahdi'l-müsli-mîn" yazılı bir dinarla da teyit edilmektedir.
İbn Tağrîberdî. Âmir'in hanımının bir kız dünyaya getirdiğini söyler {en-NücQ-mü'z-zâhire, V, 231). Makrîzî ise çocuğun erkek olduğunu, annesinin onu Kütey-fât'tan ve Hâfız-Lidînillâh'tan korumak için bir süre sakladığını, ancak daha sonra Hâfız'ın çocuğu ele geçirip öldürttüğünü belirtmektedir {İttfâzü'l-tıu.nefâ*, MI, 152). Âmir'in bir erkek oğlu mevcut olduğu müddetçe kendisini asaleten halife ilân etmeye cesaret edemeyen Hâfız-Lidînillâh, ondan kurtulduktan birkaç ay sonra Kahire'de bir ferman neşredilerek halife ilân edildi (3 Rebîüiâhir 526/22 Şubat 1132). Onun devletin başına geçtiği gün "zafer bayramı" (îdü'n-nasr) ilân edilmiş ve bu bayram Fâtımîler'in yıkılışına kadar kutlanmıştır.
Fatımî tarihinde babası hilâfet makamında bulunmayan ilk halife olan Hâfız-Lidînillâh. hilâfetinin meşruluğunu ispat etmek için Âmir'in ölümünden sonra ortaya çıkan gelişmeleri görmezlikten gelerek Hz. Peygamber'in Hz. Ali'yi Gadîr-İ Hum'da vasî tayin ettiği gibi Âmir'in de İmameti kendisine vasiyet ettiğini ileri
sürdü. Ayrıca Halife Müstansır-Billâh'ın, vaktiyle oğlu Ebü'l-Kâsım Muhammed'İ (Hâfiz-Lidînülâh'ın babası) "veliyyü ahdi'l-müslimîn" olarak adlandırdığını hatırlatarak bunun ancak âlimlerin anlayacakları şekilde kendisinin halife olmasına işaret ettiğini söyledi.
Hafız, halife olmasında etkin bir rol oynayan Ermeni asıllı Yânis'i vezir tayin etti. Ancak Yânis, giderek güç kazanması ve Yânisiyye adlı özel bir birlik meydana getirmesi üzerine Hafız tarafından zehirletilerek öldürüldü (526/1132). Halife Yânis'ten kurtulduktan sonra yeni bir vezir tayin etmeyip oğullarının yardımıyla ülkeyi tek başına yönetmeye başladı. 528'de (1133-34} veliaht tayin ettiği büyük oğlu Ebü'r-Rebî" Süleyman'ı vezirlik işlerini yürütmekle görevlendirerek vezirlerin baskı ve entrikalarından kurtulmak istedi. Süleyman'ın iki ay sonra vefat etmesi üzerine en küçük oğlu Ebû Türâb Haydere'yi veliaht tayin etti.
Ebû Türâb Haydere'nin veliaht oluşu Hâfiz'ın ortanca oğlu Hasan'ın husumetine sebep oldu. Hasan, veliahtlığı ele geçirmek için babasına ve kardeşine karşı büyük bir isyan başlattı (9 Temmuz 1134). Ordunun bir bölümü Haydere'yi desteklerken diğer bölümü Hasan'ın yanında yer aldı. Mücadeleyi Hasan'ın kuvvetleri kazandı. Bunun üzerine Hâfız-Lidînillâh, Hasan'ın veliaht tayin edildiğini hükme bağlayan bir fermanı neşretmek mecburiyetinde kaldı (20 Temmuz 1134). Böylece Hasan devleti ele geçirip istediği gibi tasarrufta bulunmaya başladı ve babasının hiçbir etkinliği kalmadı. Sünnî olan Hasan (Ali b. Zâfir el-Ezdî, s. 96), kendisine bağlı Sıbyânü'z-zered adlı özel bir askerî zümre meydana getirdi. Önde gelen birçok devlet adamı ve emîri öldürttü. Bunun üzerine harekete geçen askerler sarayın önünde toplanarak Hâfız'ı ve Ha-san'ı hal'etmek istediler. Hafız, bu güç durumdan oğlu Hasan'ı yahudi bir doktora zehirleterek kurtulabildi. Hasan'ın sebep olduğu iç karışıklıklar sırasında 15.000 kişinin öldüğü belirtilmektedir.
Hasan, mücadele sırasında Behrâm el-Ermenî en-Nasrânî'ye mektup yazarak yardım istemiş, ancak Behrâm Kahire'ye yaklaştığında Hasan öldürülmüştü. Hâfız'ı oğlu Hasan'ı öldürtmeye zorlayan askerler bu defa Behrâm ile birleşip onu vezirliğe getirmesi için halifeye baskı yaptılar. Yeni bir fitne çıkmasını istemeyen Hafız
Behrâm'ı vezir tayin etmek zorunda kaldı. Behrâm, 16 Cemâziyelâhir S29'da (3 Nisan 1135) "seyfü'l-İslâm ve tâcü'1-hilâ-fe" unvanıyla vezirlik hil'atini giydi: böylece Fatımî tarihinde tefvîz vezirliğine kadar yükselen ilk hıristiyan oldu.
Behrâm, Tel Bâşirve İrmîniye'den ailesini, yakınları ve soydaşlarını Mısır'a getirtti. Kısa zamanda Mısır'da 30.000 kişilik bir Ermeni nüfusu oluştu ve müslü-man halk bundan dolayı birçok zorlukla karşılaştı. Onun zamanında Mısır'da çok sayıda kilise ve manastır inşa edildi. Kaynaklarda, Mısır halkının Ermeniler'in İslâm dinini tahrif etmesinden korkmaya başladıkları kaydedilmektedir. Öte yandan birçok divan başkanlığına hıristiyan-lar getirildi. Behrâm. kardeşi Bâsâk'ı Mısır'ın en büyük vilâyetlerinden birine vali tayin etti; Bâsâk da müslümanların mallarını müsadere etmeye başladı.
Behrâm'ın siyaseti büyük bir tepkiye sebep oldu. Mısır halkı ve bazı devlet adamları, bu sırada Garbiye valisi olan Rıdvan b. Velahşî'ye mektup yazarak onu ülkeyi hıristiyan vezirden ve hıristiyanların hâkimiyetinden kurtarmaya çağırdılar. Rıdvan da halka cihad çağrısında bulunarak meydana getirdiği 30.000 kişilik bir süvari ordusu ile Kahire üzerine yürüdü. İki ordu karşılaştığında Rıdvan'ın ordusun-daki askerler mızrakların ucuna mushaf taktılar. Bunun üzerine Behrâm'ın ordu-sundaki müslüman askerler topluca Rıdvan'ın tarafına geçti. Sonuçta Behrâm, Rıdvan ile savaşa girmekten korkarak kardeşi Bâsâk ile birleşmek istedi. Ancak Rıdvan'ın hıristiyanlara cihad ilân ettiğini duyan halk isyan ederek Bâsâk'ı öldürdü. Behrâm. Rıdvan'ın takibinden ancak halifenin araya girmesiyle kurtulabildi. Kahire'ye giren Rıdvan Hafız tarafından vezir tayin edildi (6 Şubat 1137) ve kendisine "Ebü'l-Feth Rıdvan el-Hâfızî" unvanı verildi.
Fatımî Devleti'nde ilk Sünnî vezir olan Rıdvan b. Velahşî devlet kademelerindeki hıristiyan etkisini ortadan kaldırmaya çalıştı. Hıristiyanların ele geçirdiği önemli görevlere müslümanlan tayin etti. Behrâm'ın kadrosunda yer almış olan hıristi-yanlardan bazısının mallarını müsadere etti. bazısını katletti, çoğunu da sürgüne gönderdi. 532 (1137-38) yılında neşrettiği bir fermanla hıristiyanlara ve yahudi-lere bazı kısıtlamalar getirdi. Rıdvan. Fatımî topraklarında Sünnîliğin öğretilmesine de öncülük etti. 1138'de, Şiî İsmâilî
HAFIZ-ÜDÎNİLLÂH
mezhebinin merkezi olan Kahire'ye mukabil Ehl-i sünnet'İn güçlü olduğu İskenderiye'de Sünnîliğin tedris edildiği bir medrese kurdu.
Rıdvan, Fatımî Devleti'ndeki konumundan cesaret alarak Hâfız'ın meşru halife değil kefil olduğunu, kefili olduğu kişinin ise hilâfetinin sahih olmadığını ileri sürerek hilâfetten azli için fakihlerden fetva almak istedi; ancak fakihler böyle bir fetva vermekten çekindiler. Ayrıca Rıdvan, halifenin huzuruna teşrifat kurallarına aykırı kıyafetler içinde çıkmaya başladı. Fatımî Devleti'nin ve kendi halifeliğinin tehlikede olduğunu gören Hafız ordu içindeki bazı birlikleri ona karşı harekete geçirdi. Bunun üzerine Rıdvan 15 Haziran 1 139'da kaçarak Suriye'nin Sarhad şehrine gitti. Daha sonra da bu şehrin valisi Emînüd-devle Gümüştegin'in sağladığı kuvvetlerle Mısır üzerine yürüdü (534/1140), fakat sınırı geçince mağlûp oldu. Hafız Rıdvan'ı öldürmeyip sarayda gözetim altına aldı; ancak Rıdvan sekiz yıl sonra hapisten kaçtı. Topladığı kuvvetlerle eski mevkiini elde etmek için yeni bir teşebbüste daha bulunduysa da başarı gösteremedi ve Hâfız'ın tertip ettiği bir suikast sonunda öldürüldü.
Dostları ilə paylaş: |