Özgürlük Dünyası dergisi, çok değil bir yıl önce, Sosyalist Parti’yi şöyle eleştiriyordu:
”... yazımızın gelişmesi içinde ortaya koyacağımız gerici, düzen savunucu yaklaşımlarınız bir yana, örgüt olarak siz bu düzenin bir gemisi değil misiniz? Yasal olarak bu düzene bağlı değil misiniz? Diktatörlüğün rejiminin yasal partisi değil misiniz? ... siz partinizi Anayasa Mahkemesine beğendirmeye çalışmadınız mı? Siz izinle kurulu değil misiniz?" (Özgürlük Dünyası, sayı:28, s.44-45)
Bir dönem önce “izinli” yasal parti fikrine bu denli hırçın bir üslupla saldıran bu çevrenin, çok değil bir yıl sonra yasal parti tartışmalarının odağına yerleşmesindeki çelişki, yalnızca görüntüdedir. Nitekim, TDKP’nin yaşadığı ilk “soldan sağa doğru” hızlı yol alış da değildir bu. Bu liberal savruluşun en uç, bu nedenle de en çok bilinen örnekleri, TDKP teorisyenleri tarafından “Yeni bir Arayış mı?” yazısı ile “DSP Broşürü”nde dile getirilmiş olan sosyal-demokrasiyle ittifak arayışlarıdır.(Gerek bu süreç, gerekse TDKP’nin ‘80 öncesi evrimi için, bkz. Küçük-Burjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi (H. Fırat) ile Devrimci Demokrasi ve Sosyalizm (H. Fırat) kitapları. Biz burada yalnızca TDKP’nin “toparlanma” sürecine ve “geçmiş değerlendirmesine” özet olarak değineceğiz.)
Bu ittifak politikasının arkasında da, “demokrasinin yaşanması zorunlu olan bir aşama” olduğu aforizması vardır. Devrimci-demokrat hareket, fiili planda düzene karşı ne denli bir mücadele içinde olursa olsun, temelinde siyasal demokrasi istemi olan bir devrim stratejisini aşamadığı, siyasal demokrasiyi sosyalizme ulaşmak için yaşanması zorunlu bir süreç, bir aşama olarak formüle ettiği ve kavradığı sürece, onun özellikle de “zor” dönemlerde, sosyalizm perspektifini tümüyle bir yana bırakarak saf bir demokratizm platformuna düşmesi kaçınılmazdır. Zira, emek-sermaye çelişkisinin temel olduğu, burjuvazinin siyasal iktidarda bulunduğu bir tarihsel-siyasal evrede, siyasal demokrasi programı teorik özü itibariyle bir düzen sorunu değil, fakat düzeniçi bir sorun, yani bir rejim sorunudur. Burjuva düzen içinde ve onun temel sınıf ilişkilerine dokunmadan elde edilebilecek bir siyasal istemdir. Devrimci hareketin reformizme evrilmesinin temel teorik mantığı budur.(145)
TDKP, 12 Eylül yenilgisinin ardından böylesi bir liberal platforma sürüklendi.(TDKP’nin, henüz daha 1981 yılında düştüğü liberal platformu, şu satırlar net bir şekilde ortaya koyuyor:"Bu nedenle demokrasiye ihtiyacımız var. Ve sınıf karakteri olmayan demokrasi olmaz. Bu karakter itibariyle Avrupa’daki gibi bir burjuva demokrasisi olacaktır. Burjuvazili ya da burjuvazisiz, ama burjuva karakteriyle bir demokrasiye ülkemiz mutlaka ulaşacaktır." (Devrimin Sesi, sayı:12, s.16) Bu satırlardaki fikrin daha önce aktardığımız Devrimci Yol Savunması’ndaki fikirle tam bir ayniyet oluşturmasına dikkat edilsin.)Onun 1983-87 dönemindeki evrimine ideolojik ve örgütsel planda tasfiyecilik, politik planda reformculaşma damgasını vurdu.
’86 ve izleyen yıllar TDKP içerisinde bir iç arayış ve ayrışma dönemi olarak yaşandı. Uzun tasfiye sürecinin ardından ilk TDKP konferansı, bu ayrışmaların ilerletici ve tutuculaştırıcı etkilerinin basıncı altında toplandı. Konferans son derece eklektik ve temelde geçmiş zaafları rasyonalize etmeye dönük değerlendirmeler yaptı.
TDKP’nin “geçmiş değerlendirilmesi” kendi içinde iki önemli noktada ileri değerlendirme ve tanımlamalar yapıyordu. Konferans, parti-sınıf ilişkileri alanında, partinin sınıfın yalnızca ideolojik değil aynı zamanda organik temsilcisi olması zorunluluğunu vurgulayarak, örgüt ve kadro politikasında sınıf eksenli bir bakışın öneminin altını çizerek, TDKP’nin geçmiş çizgisine göre daha ileri tanımlamalar getiriyordu. Ayrıca, TDKP, örgütün 1976-80 yılları arasında legal bir merkezi yayın etrafında şekillendirilmiş olmasını da bir “yanılgı” olarak niteliyor, böyle bir yayın organının “kollektif bir ajitatör, propagandacı ve örgütleyici” işlevini üstlenemeyeceğini belirtiyordu.
Ne var ki, “yanılgı’lar konusundaki bu saptamalar, yanılgıların nedenlerinin sınıfsal-ideolojik analiziyle birleştirilmedi. TDKP, bu temel yanılgılardan kalkarak bu yanılgılara yolaçan temel küçük-burjuva perspektiflerini eleştirip aşmak yerine, bu kritik sorunun üstünü örtmeye özen gösteren bir yaklaşıma sahip oldu. Zaten “geçmiş değerlendirmesi”ni eklektik kılan tam da bu gerçek, TDKP’nin kendi küçük-burjuva yaklaşımlarını rasyonalize etme gayretiydi.
Bu tutumu konferans değerlendirmesinin şu satırlarında açıkça görmek mümkündür:
Dostları ilə paylaş: |