*dipnotlar yazıda nerede kullanılmışsa oraya parantez içinde yapıştırılmıştır


Ekim 15 Ekim '93(239) ***********************************************



Yüklə 1,45 Mb.
səhifə86/119
tarix07.01.2022
ölçüsü1,45 Mb.
#89558
növüYazı
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   119
Ekim 15 Ekim '93(239)

***********************************************

Mücadele

Faşizme karşı mücadele

Sol, geçmişte sivil faşistlere karşı mücadelede, özellikle hedefin belirlenmesinde iki büyük yanlışın sahibi olmuştur.

Ülkemizdeki faşizm, faşist terörü, sivil faşistlere indirgemekte somutlaşan birinci yanlış, esas olarak reformist solun mücadele çizgisini de belirlemiştir. Bu anlayış faşizmi sivil faşistlere indirgemenin ötesinde sivil faşistleri de doğru çözümleyememiş, onun devletle iç içeliğini görememiştir.

Faşizmi sivil faşist harekete indirgeyen, faşizmin iktidar olmasını da ancak Almanya, İtalya örnekleri gibi, sivil faşistlerin iktidara gelmesi olarak gören reformizmin faşizme karşı mücadele anlayışı da pratikte buna göre biçimlenmiştir.

Esas olarak TKP ve ona yakın anlayışlarda ifadesini bulan bu bakış açısı, faşizme karşı mücadeleyi “MHP, ÜGD kapatılsın” sloganıyla sıradan bir reform talebine dönüştürmüştür. Dolayısıyla da reformizm, bir yandan rejimin niteliği konusunda kitlelerin bilincinde çarpıklık yaratırken, diğer yandan "verdiği" anti-faşist mücadelenin de faşist terör karşısında hiçbir önemi, etkisi olmamıştır.

Reformizm, faşist terör hayatın her alanında kitleleri teslim almaya çalışırken klasik ajitasyon-propaganda faaliyetinin dışına çıkmamış mahallelerin, fabrikaların, okulların faşist işgal altına alınmasına seyirci kalmış ve zaten bir süre sonra da faşist terör karşısında gerileyerek klasik faaliyetini de yürütemez hale gelmiştir.

İkinci yanlış ise reformizmden farklı olarak, pratikte faşist teröre karşı kendiliğinden de olsa yaygın bir mücadele içinde olunmasına karşın, bu mücadelenin anti-MHP niteliğinde bir mücadele olarak biçimlenmesi, anti-devlet bilincinin yadsınmasıdır. Ki, anti-faşist mücadelenin hedefindeki bu bulanıklığın asıl olumsuz sonucu cunta sonrası yaşanmış, MHP’nin oligarşi tarafından siyasi arenadan dıştalanmasıyla, anti-faşist mücadelede yer alan ama tepkileri anti-MHP bir bilinçle sınırlanan kitleler bir anda mücadelenin dışında kalmış, "izleyici" konumuna çekilmişlerdir.

Doğru bir anti-faşist mücadele perspektifine ve hedefine sahip olup-olmamayla belirlenen bu süreç, bugün pek çok grup tarafından, özü atlanarak tam bir "sağcılıkla" değerlendirilmektedir.

12 Eylül öncesi süreçte anti-faşist mücadeleyi gereksiz ya da ikincil görüp de bugün "MHP’ye karşı savaşıldı, yanlış yapıldı", "iktidar perspektifi yok oldu", "işçi sınıfına gidilmeliydi" türünden "özeleştiriler" yapanlar kuşkusuz sürece yeniden ve yeniden bakmak zorundadırlar.

Teoride ya da pratikte faşizme karşı mücadeleyi MHP’ye karşı mücadeleye indirgeyenler, bugün "devletle savaşılmadı", "oyuna geldik" vs. diyenlerdir. Gerçekten de faşizmi MHP zannettiler. Ama şunu ekleyelim, onlar MHP’ye karşı da savaşmadılar ki, "devlete karşı savaşılmadı" deme hakları olsun. O günler şöyle bir anımsandığında, ya da o gün yazılanlara açıp bakıldığında; devrimcilerin sivil faşist terörün devletle(240)bağlantısını açıkça ortaya koyarak silahlarını aynı zamanda devlet terörüne yönelttikleri ve "faşizm eşittir MHP" teorisini şiddetle eleştirerek onları doğru çizgiye çekmeye çalıştıkları, sivil faşist terörü ve devlet terörünü birlikte hedefe oturtan kampanyalar örgütledikleri görülecektir.

Diğer yandan kendi perspektifsizliğinden hareketle tüm devrimcileri iktidar perspektifinden yoksunlukla değerlendirenler, mahkeme kürsülerinde "faşistler saldırdı biz de zorunlu direndik" diyerek M-L’lerin yıllar önce yönelttikleri eleştirileri doğrulayanlar bugün bunu da yapmaktan uzaktırlar. Kendilerine bakıp, iktidar hedefiyle mücadeleyi sürdüren devrimciler de dahil herkesi genelleyerek "iktidar perspektifi yoktu" diyenlerle, "işçi sınıfına gidilmeliydi" diyenler bugün gelinen noktada öz itibariyle aynı şeyleri söylüyorlar. ...

Bugün sivil faşist teröre ve devlet terörüne karşı mücadele her dönem olduğundan daha fazla içiçe geçmiş durumdadır. Bir yandan sivil faşistlere resmi üniforma giydirilmesi, diğer yandan özellikle okullarda açığa çıktığı gibi sivil faşistlerle polis işbirliğinin çok açık bir politikaya dönüşmesi bu içiçeliğin maddi zeminidir. Elbette her alanın kendi özgülünde, bu içiçeliğin düzeyine, faşistlerin kullandığı yöntemlere göre anti-faşist mücadelede farklı şekillenmeler olacaktır.

Sorun bu yanıyla da tartışılabilir. Ama bugün aslolan her şeyden önce faşist terörün karşısına dikilme kararı almak, gelişmelerin izleyicisi olmaktan çıkmaktır. Çünkü ülkemizdeki sınıflar mücadelesinin geldiği nokta kimseye bu hakkı vermiyor. Kontrgerillanın ülkeyi doğrudan yönetir hale gelmesi, sivil faşistlerden oluşan resmi infaz mangalarının oluşturulması, sivil faşistlerin karşı-devrimin tabanını genişletmek üzere yeniden siyasi arenaya sokulması ve doğrudan devrimcilerin karşısına çıkarılması, devrimci-demokrat hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağı gelişmelerdir. Sivil faşistlerin terörünün yaygınlaşmadan önünün kesilmesi, onların gerektiğince teşhir edilmesi, şovenizm dalgasına barikat oluşturulması, bugünün atlanamayacak, ertelenemeyecek görevleridir.

(Faşizme Karşı Mücadele Tarihimizden Öğrenmeliyiz, Sayı: 75)




Yüklə 1,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin