*dipnotlar yazıda nerede kullanılmışsa oraya parantez içinde yapıştırılmıştır



Yüklə 1,45 Mb.
səhifə83/119
tarix07.01.2022
ölçüsü1,45 Mb.
#89558
növüYazı
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   119
7. Çin sorunu
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da, burjuva demokrasisi adına siyasal değişimler başarılı bir biçimde uygulandı ve sosyalist sistemin yıkımının ardından kapitalist ilişkiler açıktan yeniden canlandırıldı. Bununla birlikte, halen daha sosyalist sistemi sürdüren, fakat bir dizi sorunla karşı karşıya bulunan bir ülke olarak Çin'de, bu türden siyasal değişim girişimleri henüz başarıya ulaşamadı. Bu fark nereden gelmektedir?

1989 Haziranı’nda, Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nde demokratikleşmenin simgesel hamili ve dünya barış şampiyonu olarak kendisine övgüler düzüldüğü sırada, Çin'i ziyaret etti. Ziyaretinin hemen ardından, orada “özgürlük, demokrasi ve insan hakları” sloganıyla bir isyan gerçekleşti. Bu, Tiananmen olayıydı. Genel olarak öğrenciler ve aydınlar tarafından yürütüldü. Fakat işçiler ve köylüler de katıldı. Oysa Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) sert bir tutum almıştı.

Batı kitle iletişim araçları Hong Kong'u üs alarak, sansasyonal sahte söylentiler yaydılar: “Hükümet barışçıl gösteri ve yürüyüşlere katılan binlerce öğrenci ve vatandaşı öldürdü” ve “Halk Kurtuluş Ordusu kuvvetleri birbirleriyle çarpıştılar”. (Sonradan, aynı kitle iletişim araçları Romanya'da Aralık 1989'da siyasal değişim sırasında “Temeşvar katliamı” olarak bildirdiler. Oysa bugün bunun yapay bir düzmece olduğu açığa çıkmıştır.) Batılı kapitalist hükümetler, Doğu Almanya ve Romanya dışındaki Doğu Avrupa hükümetleri, Sovyetler Birliği, hep birlikte insan haklarına baskıdan dolayı Çin hükümetini suçladılar. Ancak bu ülkenin pazarına yönelik hesapları farklı farklı olduğundan, Çin'e karşı tavırları da aynı değildi. Modern revızyonizmin değişik eğilimleri Çin Komünist Partisi (ÇKP)’ni ve Çin hükümetini demokrasi davası adına eleştirmekteler. Japonya'da, Japon hükümetinin bu ülkeye ekonomik yardımı dondurması ile Çin'deki insan hakları ihlallerini desteklediğini bile ileri sürmekteler. Nitekim, ABD yardımı dondurmayı sürdürmektedir.

Geçmişte, ÇKP ideolojik inşayı yaşamsal olarak değerlendirmiş ve ona önem vermişti. “Halka hizmet et” ve “kitlelerden kitlelere” çalışma biçimini katı bir şekilde izledi. Sovyetler Birliği'nde sözde anti-stalinist unsurlar “yabancı ülkelerin casus ya da sızmaları”, “halkın düşmanları” olarak fiziken ortadan kaldırıldılar. Sonuç olarak çizgi ve ideoloji üzerindeki mücadele, 1930'lar sonrası kitlesel mücadeleler olarak yürütülmedi. Oysa Çin'de, örneğin anti(230)sağcı mücadelede ve Proleter Kültür Devrimi’nde olduğu gibi, sürdürüldü. Bu kitlesel mücadelelerin bir çok sorunu olduğu doğrudur,fakat Çin komünistleri bu mücadeleler sürecinde “halka hizmet” düşüncesinde oldular. Sadece Çin Devrimi'nin birinci kuşağı olarak adlandırılan daha yaşlı önderler değil, fakat aynı zamanda, Proleter Kültür Devrimi'nin deneyimlerine sahip bugünkü orta yaşlı önderler de, Hak Kurtuluş Ordusu ile birlikte bu fikirle eğitildiler. İşçi ve köylü yığınların ÇKP ve HKO'ya duydukları güvenin temeli burada yatmaktadır.

1978'de, Deng Xiaoping réhabilité edilip reform ve dış dünyaya açılma politikası başlatıldığında, sosyalist sistem altında burjuva haklar ve duygular, anti-sosyalist küçük-burjuvazinin teşvik edilmesiyle geniş oranda yeniden üretildi. Tiananmen olayında, işçilerin ve HKO askerlerinin düşüncesizce davranan öğrencilere karşı ikna edici olmaya çalıştıkları bildirildi. Önceden değinildiği gibi, ÇKP ve HKO halk yığınlarının desteğinde, kesin önlemler alarak sosyalist sistemi savundular.

Ancak dört modernizasyon için reform ve dış dünyaya açılma politikası Marksizm-Leninizm, Mao Zedung Düşüncesi ve demokratik halk diktatörlüğüne defalarca sadık kalan tüm sloganlara karşın kaçınılmaz, olarak burjuva liberalleşmeyi üretti. Bu olgunun bütünlüklü bir ifadesi 1992 Ağustos ortasında hisse senedi satın alımı üzerindeki kargaşa idi. Emperyalizme karşı doğrudan savaşmadan, fareleri yakaladığı sürece (ya da üretici güçleri artırdıkça) “kedinin siyah ya da beyaz olması farketmez” tezi revizyonist bir tezdir. Emperyalizme doğrudan cephe almadan, fareleri yakaladığı sürece (üretici güçler teorisi) “kedinin siyah ya da beyaz olması farketmez” tezi revizyonisttir.

ÇKP, sosyalizmin kapitalizme barışçıl geçişi emperyalist stratejisine dayanan Nixon doktrininin tuzağına düşmüştür ve geleneksel anti-emperyalist, anti-revizyonist çizgisini anti-Sovyet ve pro-ABD çizgiye dönüştürmüştür. 1970'lerde milliyetçi eğilimi “Üç dünya teorisi”yle gün ışığına çıktı. Bu, Çin'deki sosyalist inşanın bugünkü yöneliminin altını çizmektedir. Emperyalizm ile sosyalizm arasındaki çelişki kaçınılmaz olarak keskinleşecektir, nitekim keskinleşmektedir de.

Çin'in hangi yolu izlemekte olduğunu yakından gözlemek zorundayız.




Yüklə 1,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin