Discursive practice: Culture and context in the reception of radical social constructionist research Ian Parker



Yüklə 133,59 Kb.
səhifə2/2
tarix26.07.2018
ölçüsü133,59 Kb.
#59637
1   2

Kültürel Olasılık Koşulları
Bu daha genel kültürel olasılık koşullarına bakmanın kendisi ideoloji hakkında soruların doğmasına yol açar. Bizim için söylem analizini inşa eden belli söylem biçimleri üzerine yansımak için söylem analizi kullanımının iki örneğini tasvir edeceğim. Söylem analizi hakkında Britanyalı tartışmaların nasıl dar görüşlü hale geldiğini ve ‘biz’ in nasıl genelde bütün seslermiş gibi davranan tek ses halinde oluşturulduğunu göreceğiz. İlk örnek İngiliz kültüründe ve psikolojide ‘görgüllüğün’ rolüyle ilgilidir.
Görgül Söylem

Psikolojinin ana görüşündeki görgüllükten zaten bahsetmiştim. Görgüllük, psikologların hoşlanmadıkları teorik tartışmalara karşı tavır aldıkları ve herhangi bir ön varsayım olmaksızın inceleyerek ve ölçerek dünya hakkındakileri bulma ihtimaline sahip olduklarına ilişkin iddiayı alttan alta destekleyen bir duruştur. Buradaki problem, dünyayı gözleyen herhangi birinin veya diğer insanların ya da psikologların bir tür teoride akıllıca veya aptalca bir araya getirilip bağlanan ön varsayımları kullanmak zorunda olmalarıdır. Görgüllüğün kendisi tabii ki, teorik bir duruştur; ‘felsefi olmayana felsefi takılmaktır’ (Derrida,1978,s/152). Görgüllüğün oynadığı rolü gerçekten aydınlatan söylem analizi veya söylem uygulaması çalışması olarak görebileceğimiz bir çalışma, Antony Easthope’un (1999) İngilizlik ve Milli Kültür çalışmasıdır. Burada, İngiliz Marksiziminin içinde ‘yaşantı’nın rolü üzerine 1980’lerdeki tartışmalardan ‘pratik’ kavramının bir kere daha nasıl açılıp yayıldığını görebiliriz. Easthope’un yaptığı, İngiliz kültüründe görgüllüğün kültürel bir hâkimiyet olduğu kadar bir söylem şekli olarak da işleme tarzını çalışmaktır. Bunu şöyle anlatır:


Önerdiğim İngiliz görgüllüğü söylemi, gerçek olanla görünür olan arasındaki ikili bir zıtlaşmanın arkasında nesnel / öznel, soyut / somut, uygulama / teori, açık/bulanık, olgu / kurgu, ciddi / aptal, sağduyu / dogma, samimi / suni, amatör / profesyonel, sert / yumuşak, hakikat / haz, doğru / yanlış, Protestan / Katolik, İngiliz / Fransız, memleket / yaban, merkez / aşırı uç, erkeklik / kadınlık, eril / dişil gibi birçok yönde tekrar üretilen ve tekrar çalışılan ikili bir zıtlaşmanın içinde kendini korumaktadır (Easthope, 1999, s.90).
Britanya sosyal psikolojisinden çıkan ve diğer ülkelerdeki deneysel sosyal psikologları dehşete düşüren söylem analizi tarzına da dikkat çekmiştim. Söylem analizine olan bu düşmanlığı doğru bir şeyler yaptığımızın bir işareti olarak alsak da, söylem analizinin kendisi hala Easthope’un tarif ettiği görgül söylem tarzına korku verecek kadar yakındır. Easthope için, ‘görgül söylemin üç tarif edici özelliği’ şunlardır:
Bilginin kendisini (sanki orada gibi) yaşantıya teslim eden yazılı nesne ön verilidir; eleştirel özne benzer şekilde otonom ve önverilidir, metni nesnel şekilde (arzunun öznelliğine dayanabildiği müddetçe) yaşantılayabilir; ve nesne ile özne, yani metin ile okuyucu arasına manidar şekilde sokulmayan dil, esasta şeffaftır (ya da şeffaf olabilir)(Easthope,1999, s.120).
Siz psikoloji dergilerindeki söylem analizi çalışmalarına yalnızca, transkriptlerinin kesinlikle ‘ön verili’ şekilde alınmış gibi ve nesnel incelemeye açıkmış gibi görmek için bakmalısınız. Burada genel psikoloji akımında olduğu gibi geçerlilik hakkında aynı iddiaları edinmiş, doğru olduğunu gösterecek doğrudan, aracısız analiz ihtimali hakkındaki iddiaların ‘katı’ analizine başvurular vardır.
Easthope bu hadisenin ‘olasılık koşullarının’ ne olabileceği sorusunun peşine düşer ve görgüllüğün bir ideoloji biçimi olarak yüzyıllarca İngiltere’de hayatta kalışını görgül söylemi onun politik, ekonomik bağlamına oturtarak açıklar: ‘İnsan, 1660’lardan beri travmatik bir kesinti yaşamamış bir kültürün bugüne kadar değişmeyen işaretleyici zincirlerinin yapısını elinde tutacağını umabilir’ (Easthope,1999, s.28). Bunun anlamı, daha önce açıkladığım ‘temsil krizleri’nin işleme şeklinin ve krizlerin yapısal sınırlarının ne olduğunun hesabını vermek zorunda olduğumuzdur.
Easthope’un açıklaması sadece transkriptlerdeki konuşma sıralarını takıntılı bir şekilde inceleyerek görgüllüğe oynadığı görünen söylem analizinin biçimleri hakkında sorular doğurmakla kalmamakta, yanı sıra görgüllükten kaçtığımızı düşünmekten hoşnut olduğumuz kendi söylem pratiklerimiz hakkında da sorular doğurmaktadır. Easthope İngiltere’deki post-yapısalcılığı şöyle tartışmaktadır:
İngiliz post-yapısalcılığı, hâkim olan radikal söylemin, yeni idarenin altında tekrardan görünen eski görgül temaların birçoğuna izin verecek şekilde ‘Yeni Sol’ Marksizm’in yörüngesine çekilmişti. ‘Teorik pratik’ ile ‘ideolojik pratik’ arasındaki bir zıtlık (1)gerçekliğe kendinden emin bir başvuruş (her ne kadar gerçeklik onayı inşa edilmiş olsa da); (2)doğru bir söylem veya bilgi ile, açık bir şekilde şeffaf olmayan (‘jargon’ dan ziyade ‘ideoloji’ olarak nitelendirilen) arasında ayırım yapma kapasitesini; (3)ağır bir şekilde ahlaki hale sokulmuş özne görüşünü (aslında resmi olarak süreç içindeki özneydi) destekleyebiliyordu (Easthope, 1994, s.202).

Bu uyarı, kapitalist toplumda veya ataerkil toplumda ideolojiyi ‘açığa vurmak’ için söylem analizini kullanmanın ve doğru söylem olduğunu varsaydığımız ‘gerçek’ bir beyana hitap etmenin ve sonuç olarak burjuva ideolojisinin öznesine korkutucu derecede benzeyen bir öznellik açıklamasını üretmenin tehlikelerine dikkat çeker. Bu öznenin, bu suretle bütünüyle ‘yapısı sökülmüştür’ ama hala değişimin bir faili olması beklenmektedir.


Bugünkü söylem analizinin kültürel olasılık koşullarından ikinci örnek Kuzey Amerika kültüründeki ve psikolojisindeki bireyselliğin rolüyle ilgilidir.
A.B.D. Amerikan Bireyselciliği
—Sosyal süreçleri kişi düzeyine indirgeme olarak- bireyselcilik, kapitalist kültürün farklı sektörlerinde farklı biçimler alır ve söylem bize yabancı olduğunda bazen onu tanımlamak daha kolaydır. A.B.D Amerikan kültüründe bireyselciliğin özel değişkenleri Amerikalı Marksistlerin genellikle teşhis ettikleri ve savaştıkları belli olasılık koşulları içinde görünür. Bu olasılık koşulları üzerinde düşünmekten kaçınma teşebbüsünün kendisi, herhangi bir vakayı ‘her önce geleni ihlal edebilen, özünde yeni bir yaşantı olarak yorumlayan’ bireyin, dünya ile pragmatik deneysel birlikteliğinin kutlanmasıyla örülmüştür (Novack, 1975, s/27).
A.B.D Amerikan bireyselciliği İngiliz görgüllüğünden daha kötü değildir ama A.B.D Amerikan giriş kitaplarının hakimiyeti sebebiyle eleştirel psikologlar için özel bir problem arz eder, ve 1970’lerde sosyal psikologların ‘Avrupalı’ sosyal psikolojinin Amerikan geleneğinden daha ilerlemeci olduğunu düşünmelerinin bir sebebi buydu (örn. Moscovici,1972; Parker,1989). Kuzey Amerika’da basılan, bir editörü A.B.D Amerika’dan (Dennis Fox), diğeri Kanada’dan (Isaac Prilleltensky) olan bir eleştirel psikoloji’ye giriş kitabı için ‘söylemsel psikoloji’ üzerine bir bölüm yazarken (Parker, 1997) yine bu fenomenle ilgili bir şey keşfettim. Kitaptaki benim bölümün ikinci düzeltmesi (benim sunuşum: bu seçilmiş parçalarda V1 olarak bahsedilmiştir) editörler tarafından ‘öğrenci jürilere’ gönderildi (bu ikinci versiyon, benim iznimle şimdi Parker, 2002’de Discursive Psychology Uncut (kesilmemiş)olarak yayınlandı). Bu editörler hesaba kattıkları kendi yorumları ve bölümleri yeniden yazdılar ve bana yolladılar. Sonra bu yeniden yazılan versiyon için benden onay soruldu (benim için yeniden yazılan bu versiyon: seçilmiş parçalarda V2 olarak bahsedilmiştir). Söylemek istediğim şeyin bir kısmını halen içinde barındıran bir son bir versiyonla orta yol bulmaya çalışarak cevap verdim (ve bu versiyondan seçilmiş parçalar seçilmiş parçalarda V3 olarak bahsedilmiştir: basıma giden üzerine anlaşmaya varılmış versiyon).
Bu editörlerin yeniden yazdıkları kısımlar (V2’de: benim için yeniden yazılan versiyon), ve hatta ‘ifade’,’kazanç’ ve ‘dayatma’ motifleriyle ‘eleştirel’ olan yazarların çalışmaları bile, Kuzey Amerikan kültürünün ideolojik biçimi hakkında bir şeyler göstermektedir.
Birincisi, ‘ifade’ motifidir. Benim versiyonumun bir kısmında dedim ki:
Psikolojideki söylem analistleri sözlü ve yazılı metin üzerine odaklanma eğiliminde olmalarına rağmen kültürün bir parçası olarak psikolojinin eleştirel bir ‘okuması’, kendimizi birbirimize takdim etmede kullandığımız sembolik materyalin bütün türlerinin incelemesini kuşatmalıdır. Bütün bu sembolik materyal düzenlenmiştir ve kullanıcıları olarak bizim için, bir insan topluluğu ve kimlik duygusunu üretmeyi mümkün kılan bu düzenlemedir. Genel olarak semiyoloji ve özel olarak söylem analizi psikolojinin içinde ve dışında kurulan öznellik (özel bir söylemsel bağlamda olma ve hissetme yaşantısı) tarzını sorgulamaya götürür (V1: benim sunuşum).
Bu, bu bölümün başlangıcında kesinlikle benimsediğim formulasyondur tabii ki, ama tekrar yazıldıktan sonra kitap bölümünün o kısmı şöyle geri geldi:
Söylem analisti iletişimin çeşitli biçimlerini sosyal, ideolojik ve politik ilgi alanlarına hizmet etme şekillerini çalışır. Bu söylemlerin yazarlarının öznelliğini, yazılı ve sözel metinlerin gösterme şekillerini de çalışır. Yani, yazarların söylediklerinin içeriği onların duygularıyla, düşünceleriyle ve toplumdaki yerleriyle nasıl ilişkilidir? (V2: benim için yeniden yazılan versiyonu)
İlk birkaç cümledeki fikir ‘duygu’ ve ‘düşüncelerin’ insanların ne söylediklerinin kaynağı olduğu ve bu şeylerin ancak daha sonra söylemde ortaya çıktığıdır. Eğer biz söylemi çalışırsak arkasında yatan şeyi bulacağımız, yani konuşmacıların ‘öznelliğini ortaya çıkartabileceğimiz’ iddiası vardır. Sıradaki cümleler bu fikri pekiştirerek devam etti ve ben şunu tartıştığımın sanılmasıyla dehşete kapıldım:
İnsanlar iletişimin sözel, sözel olmayan ve sanat gibi sembolik vasıtalarını kullanarak kendi kimliklerini geliştirir ve ifade ederler. Bu düzenlenmiş sözel, sözel olmayan ve sembolik ifade tarzları öznelliğimiz ve kendimiz hakkında oldukça fazlasını ortaya çıkarır (V2: benim için yeniden yazılan versiyon).
İlk birkaç cümleyle yapabileceğim bir şey yoktu, ama insanların ‘kimliklerini geliştirip ve ifade ediş’ tarzlarından bahsedilen kısmı ‘ifade’ yi zoraki tırnak içine alarak ve sonra söyleneni kısıtlayarak bir parça yeniden yazdım:
İnsanlar iletişimin sözel, sözel olmayan ve sanat gibi sembolik vasıtalarını kullanarak kendi kimliklerini geliştirir ve ‘ifade’ ederler. Sonra, içlerindeki bir şeyi gerçekten ‘ifade ediyorlar’ gibi hissettiklerinde, benliğin doğası hakkındaki belli söylemleri seçip tekrar üretirler, ve geri adım atmaya ve dünyayı bu şekilde tarif etme yollarının nasıl akıllarına gelebileceğini ve ne gibi kazançlara hizmet edebileceğini sormakta zorlanırlar (V3: basıma giden üzerine anlaşmaya varılmış versiyon).
Bununla birlikte ‘kazançlar’ üzerine konuşmak da bu bağlamda tehlikelidir ve yeniden yazmada ortaya çıkan sıradaki motif bu ‘ kazançların’ baştan sona bilinçli ve bireyselleşmiş olmasıydı. Önce bağlamı veren metinden bir parçayı, onlar tarafından yeniden yazılan bu parçaya devam etmeden önce vermeliyim, gerçekten bu parça öğrenci jürileri ve editörler tarafından kesilip çıkartılmıştı. Ben şöyle yazdım:
Foucault’nun tarihsel araştırması, söylemler ile söylemin benliğin farklı yönlere doğru parçalama yönleri arasındaki çelişkilere odaklanmıştı. Çağdaş psikolojide ve toplumda ‘benliğin’ birleştirilmiş imajı bir imajdan başka bir şey değildir dolayısıyla söylemsel psikoloji söylemin altında kişide bölünmemiş bir şey olduğunu varsaymamaya dikkat etmelidir. ‘Yapı sökücülük’ terimi bazen bu bağlamda, bir metnin sökülebileceği ve içindeki çelişkilerin gösterilebileceği dolayısıyla da hangi fikirlere öncelik verildiği ve bunların neye mal olduğunun açığa çıkacağı tarzda tarif edilmektedir. Eleştirel bir okuma, bir anlamda bilginin hâkim biçimlerinin bir yapı sökümüdür, okuyucu bir metni sökerken farklı bir açıklama inşa eder (Derrida, 1981; Eagleton, 1983)(V1: benim sunuşum).
Sonra, tekrar yazılan kısma geldik. Benim özgün yazım şöyleydi:
Değişebilirlik nosyonu anlamın çeşitliliğini çoğulcu ruhla kutlama eğilimindeyken, çelişki nosyonu çok daha doğrudan mücadele, iktidar ve uygulamadaki söylemin yapı sökümüyle bağlantılıdır (V1: benim sunuşum).
Bu tekrar yazılarak şöyle geldi:
Değişebilirlik nosyonu anlamın çeşitliliğini çoğulcu ruhla kutlama eğilimindeyken, çelişki nosyonu çok daha doğrudan mücadele, iktidar ve uygulamadaki söylemin yapı sökümüyle bağlantılıdır. Sözgelimi insanların söylemlerindeki çelişkileri inceleyerek, onların tarafsız veya şefkatli olma iddiasındayken kazançlarını nasıl desteklediklerini ortaya çıkarabiliriz (V2: benim için yeniden yazılan versiyonu).

Bundaki problemi tabii ki, insanların söylemi kullanırken sanki yalnızca bilerek kullanmadıklarını yanı sıra ‘kazançlarının’ de ne olduğunu bildikleri ve dolayısıyla diğer insanlara karşı tarafsız olma ‘iddiasındayken’ onları idare edebildikleri görüntüsünü vermesidir. Diğerleri üzerinde güç uygulayanlarda ideolojinin işleme nosyonu temizlenip atılmıştır. Bütün yapabileceğim, bu kısmı eski haline sokmak ve okunmasını istediğim şeklinin bu olduğunda ısrar etmekti, yani:


Değişebilirlik nosyonu anlamın çeşitliliğini çoğulcu ruhla kutlama eğilimindeyken, çelişki nosyonu çok daha doğrudan mücadele, iktidar ve uygulamadaki söylemin yapı sökümü ile bağlantılıdır (V3: basıma giden üzerine anlaşmaya varılmış versiyon).
‘İktidar’dan bahsederken, bireylerin diğerleri üzerinde uyguladıkları ve her zaman kasti olan bir şey olarak iktidar söylemleriyle kaplanmış bir kültür için, yine bir problem vardır. Yazma- yeniden yazma sürecinin üçüncü motifi iktidarın ‘dayatması’ydı. Problemli kısmın bağlamı için yazdığım şuydu:
Söylem keza okuyucuları, ‘sorgulayarak’, işbaşına çağırarak ve söylemin bir anlam ifade etmesi için yaşantılamaları gereken kimlik biçimleri inşa ederek, özne pozisyonlarına kaydeder (Althusser, 1971) (V1: benim sunuşum).
Bu cümle editörler tarafından kesildi. Sıradaki, yeniden yazılmış olan cümle özgün olarak aşağıdaki gibidir:
‘Özne pozisyonu’ kavramı foucauldcu ve post-yapısalcı teorideki gelişmelerle bağlantılandırıldığında, psikolojide ve onun geniş kültüründe iktidarın kötüye kullanımını ve ideolojik şaşırtıcılığını, içinden geçerek daha iyi anlamada değerli bir alete sahip oluruz (V1: benim sunuşum).

Bu cümle yeniden şöyle yazıldı:


‘Özne pozisyonu’ kavramı psikoloji ve onun geniş kültüründe iktidarın kötüye kullanılmasını anlamada değerli bir alettir. İnsanların onlara dayatılan ‘özne pozisyonları’ yüzünden sessiz kaldıklarını veya itaatkâr olduklarını görebiliriz. Bazısı konuşacak, bazısı sessiz kalacaktır (V2: benim için yeniden yazılan versiyonu).
Bundaki problem, ‘özne pozisyonunu’ sadece, iktidarı kötüye kullananlarca ve kendi menfaatlerini savunduğunu bilenlerce tahminen, kasti bir şekilde insanlara dayatılan bir şey haline getirmekle kalmıyor, ayrıca da insanlar konuşursa durumlarının o kadar da kötü olmayacakmış gibi gözükmesini sağlıyor. İşte, insanlara sesin verilmesinin, sonra da burjuva demokrasisinde bütün sorumluluğu almasını beklemenin ideolojik bir motifini görüyoruz. Bu durumda, dayatılan özne pozisyonlarına sahip insanlara verdiğim referansı kaldırarak ve sonuna bir ikaz ekleyerek baş etmeye çalıştım, dolayısıyla:
‘Özne pozisyonu’ kavramı psikoloji ve onun geniş kültüründe iktidarın kötüye kullanılmasını anlamada değerli bir alettir. Bazısı konuşacak, bazısı sessiz kalacaktır. Bu açıdan, sessiz kaldıkları zaman kadar belli şekillerde konuştuklarında da problem çıkartır (V3: basıma giden üzerine anlaşmaya varılmış versiyon).
Söylem analizini kullanarak izini sürebileceğimiz, sözgelimi Foucault’nun çalışması gibi, güvenilir bir eleştirel açıyı bir araya getireceğimizi garanti edecek basit bir hattın olmadığını önemle belirtmeliyim. İngiltere’de yazmanın bizi ideolojiden koruyacağının garantisi halen çok azdır. Bir metnin A.B.D. Amerikan yeniden yazımında dikkatimi çeken bireyselciliğin de İngiliz metinlerine göre üzerinde dikkatle çalışılmaya ihtiyacı vardır. Terimlerin anlamları ve hakikat rejimleri içinde ne gibi neticeleri olduğu üzerinde her zaman bir mücadele vardır (Parker ve Burman, 1993). Sözgelimi, ‘söylemsel psikolojiyi’, kültür ve politikadaki psikolojik süreçlere gömen karşı bir söylemin parçası olarak görebiliriz, ama aynı zamanda da söylemsel psikoloji, eleştiriyi saptırmada psikolojiyi daha uzman ve esnek kılmak için genel psikoloji akımı tarafından emilip ve yutulabilir.
Analizin’ yönü
Söylem analizi, şimdi ‘veri toplama’ sürecine doğru geriye, ve ‘veri temsili’ sürecine doğru ileriye esnetilmeye muhtaç bir yöntemin farklı uygulama bölümüdür. Bu suretle, eylem araştırmasının bazı ilgi alanlarıyla ilişki kurmaya başlarız (Goodley ve Parker, 2000). Bununla birlikte, burada ‘eylemin’ kavramsal olarak ‘pratiğin’ daha yakınına çekildiği ve Latin Amerikalı ‘psikolojinin özgürleşmesi’ ve ‘ katılımcı eylem araştırması’nda (Jiménez ve Dominguez, 1996) fazlasıyla hareketlenen ‘yaşantı’ ve ‘yetkilendirme’ ye başvurulardan uzaklaştırıldığını garantilemede dikkatli olmaya ihtiyacımız vardır. Söylem analizini ‘dondurmanın’ bir yolu onu ‘analizin’ bir prosedürü gibi, sanki bir metin seçilebilir ve söylem analizi buna özel sorulardan bağımsız ‘uygulanabilir’ miş ve metnin ‘tekrar-sunum’ süreci sanki özel cevaplardan bağımsız şekilde ilerleyebilirmiş gibi işletmekten geçer. Bu sadece bir metne asli veya varsayılan yazar olarak ne koyduğumuz sorusu değil aynı zamanda okuyucunun da metinden ne çıkardığı sorusudur da.
Ama yine de bu, söylem analistinin edebiyat teorisindeki ‘alıcı okuyucu teorisyenleri’ pozisyonunu alması gerektiği anlamına gelmez (örn. Iser,1978). ‘Alıcı okuyucu’ kavramı bizi, kafalarının içinde etraflarında olup biteni çözmeye yarayan kendilerine mahsus bir tür açıklayıcı teçhizatlara sahip bireye ait kognitifçi kavrama geri çağırır. Keza, okuyucu için söylem bağımsız bir pozisyonun olabileceğini ve bu bağımsız okuyucunun nesnel bir duruş noktasından metinde olup biteni analiz edebileceğini varsayar (Eagleton,1983). Edebiyat teorisine bakan söylem analistleri Barthes’ın (1977) ya kapalı ve sadece okunmaya açık olabilen ya da okunmaya olduğu kadar ‘yazılmaya’ da açık gibi görünen farklı türden söylemlerin değiştirilmeye açık olduğu ‘okunabilir’ ve ‘yazılabilir’ metinler çalışmasında başka açıklamalar bulacaktır. Okunabilir metinler – sözgelimi psikoloji giriş kitapları – okuyucuya sadece onu tekrardan üretme iznini verir. Yazılabilir metinler okuyucuyu katılmaya ve teklif edilen anlamları dönüştürmeye açıktır. ‘Hikayeleştirme terapisi’ geleneğinden bazı kavramlar bu açıdan kullanışlı olabilir.
Birincisi, eğer araştırmanın en başından söylemsel olarak çalışmaya başlarsak ne olur? Sözgelimi, tema koleksiyonları halinde kapalı şeylerden ziyade çelişkilere ve olasılıklara açılan sorular sormak, mümkün olabilir mi? Michael White’ın (1988) bu ‘sorgulama’ prosedürü, onun terapötik bir konuşma vakasında, konuşmada kullanılan kategorilerin bir ‘yapı sökümü’ şeklidir. Terapötik maksatlı olması gerekmese de, insanlarla deneklerden ziyade katılımcılar halinde çalışmak üzere bu sorgulama sürecini başlatmak mümkün mü? İşte burada ‘yapı sökücülüğün’ ne kadar kullanışlı olduğu hakkında bir soru daha var. White’ın çalışması, patolojiyi çok sıklıkla bireyin içine yerleştiren terapi tarzını, bu patolojiyi tedavinin odağı olarak bireyin ‘yaşantısına’ çeviren radikal sorgulama hareketinin bir parçasıdır. Hikayeleştirici veya ‘söylemsel’ terapi, böylece patolojinin diline, kesinlikle neye kulak verilmesi gerektiği şeklinde muamele eder ve sorgulama prosedürü, patolojiyi söylemin bir özelliği olarak belirlemek için, problemi ‘dışsallaştırmayı’ amaçlar (Monk ve ark.1997).
İkincisi, eğer araştırmanın sonunda söylemsel olarak çalışmaya başlarsak ne olur? Sözgelimi metinlere, edebiyat teorisinde ‘yazarın ölümü’ denilenle garantiye alınmış bir prosedür olan, soyutlanmış anlam sistemleri olarak muamele etmektense katılımcıları söylem analizine taşımak mümkün olabilir mi? Basit bir şekilde dünyayı temsil eden metinlerden ziyade, değişme sürecinin bir parçası olarak insanlar için kullanışlı ve ulaşılabilir metinleri, ‘yazılabilir’ metinleri nasıl üretebiliriz? Bizimle konuşan insanlarla çalışmak ve kendi metinlerinin ‘yeniden yazarları’ olmalarına yardım etmemiz mümkün mü? Buradaki meydan okuma, White’ın (1988) sorgulama prosedürünü, şu ‘yeniden yazarı’ olmayı alıp kendi araştırma katılımcılarımızın metinle ilişkili şekilde kendi teorik yeniden konumlandırma biçimlerini geliştirebilme noktasına taşıyan bir şey halinde çözmektir. Yapılacak iş, bireysel yaşantının çıkmazına bir kez daha geri çekilmektense söylemsel pratiğin yeni biçimlerini ayrıntılı bir şekilde hazırlamaktır.
Söylemsel uygulama sonra aşağıdaki dört cepheyi kapsamaya ihtiyacı olacaktır. Birincisi, söylem analizi sabit yöntemden çok bir hareket olarak ve bir dizi basamağa indirgenirse ihanet edilen‘ dile karşı bir hassasiyet’ olarak düşünülmelidir. Bu Potter ve Wetherell’in (1987) hep tartıştıkları bir şeydir ve kendilerinden daha ‘radikal’ olduklarını düşünenler tarafından ciddi bir şekilde ele alınmaya hala muhtaçtır. İkincisi, söylem geleneksel psikolojinin problemlerine otomatik bir çözümden çok problemin bir parçası olarak düşünülmeye muhtaçtır. Bunu dikkate almak için bizim, metnin bir parçasının analizinin onun olasılık şartlarını veren metinlerin analizini icap ettiren diğer pratiklere gömük şekildeki temsil edici pratiklerini görmemiz lazımdır. Easthope’un (1999) bugün bizim psikolojide yüzleştiğimiz problemlerle bir şekilde ilgili önerdiği analiz bunu yapma teşebbüsüdür. Üçüncüsü, söylemsel pratik çalışmasının kendisi her zaman tarihe gömüktür, ‘katı olan her şey buharlaşır’ (Marx ve Engels, 1965 s/37) cümlesinde uyandırılan değişme ile eşyalaştırma ve şeyleştirmenin sabitliği arasındaki gerginlikte tuzağa düşmüş olan kapitalizimin metinsel olduğu nosyonunda yakalanabilecek bir şeydir.
Bu tabii ki, hareket olasılıklarını açtığı kadar anlamın serbest oyununu kapatabilir de. Burada çağdaş kapitalizmde dilin doğası üzerine son dönem çalışmaların ele alınması ve incelenmesi gerekmektedir (örn. Chouliaraki ve Fairclough, 1999). Dördüncüsü, söylem analizi keza, her zaman aynı zamanda akademik kurumların dışında yürütülen bir şeydir ve kültürde hâlihazırda yer alan okuma modlarını yansıtır, onları kırar ve yerini alır. Bunu, politik eyleme psikolojik süreçlerin anahtar alanı olarak bakan eylem araştırmasının bazı biçimlerinden öğrenebiliriz. Öyleyse işimiz söylem analizini yeniden çerçevelendirerek ve yeniden çalışarak onu aynı zamanda eylem ve değişme analizi haline getirmektir (Burman ve ark.1996; Goodley ve Parker,2000). Bunun sonrasında ‘söylemsel pratik’ ile bu nosyonun bireysel yaşantıya doğrudan başvurulara ilişkin bir eleştirisi olarak işlemesi arasındaki tartışmadan öğrendiğimiz, eylemin herhangi bir biçiminin geçtiği olasılık koşullarının ne olduğuna dair iyi bir teorik analiz olmadan ‘eyleme’ bağlanmanın yeterli olmadığıdır.

Sonuç

Söylem analizi psikolojide bir ‘ yöntem’ haline gelmiştir, ama bu başarı disiplini bir zamanlar radikal bir alternatifin disiplindeki ideolojik şartlara galip gelene uyarlandığı bir şey haline dönüşmekle tehdit etmektedir. Eğer söylem araştırması üzerinde çalışmak, niteliksel araştırmanın geniş alanında karşı-söylem olarak kendini korumak ve eleştirel psikolojide bir uygulama biçimi olarak eylemle kendini birleştirmek ise bu olası koşullarına ve analizin yönüne dikkat etmek gerekir.




Teşekkür
Bu bölümde tartışılan söylem analiziyle ilgili sıkıntıları ve teorik yolun çoğunu paylaşan yine Erica Burman’a, yayına hazırlanmasındaki farklı safhalarda faydalı yorumları için Valerie Walkerdine’e ; bu bölümün ilk versiyonunu gören ve eleştirel işin kültürel çerçevesindeki düşünceleri destekledikleri için Dennis Fox ve Isaac Prilleltensky’e; yaşarken entelektüel yoldaş olan şimdi ise özgür bir ruh olan (bu bölümü ithaf ettiğim) Antony Easthope’a değerli yardımları için; teşekkür ederim.

Kaynakça
Adlam, D., Henriques, J., Rose, N., Salfield, A., Venn, C. ve Walkerdine, V. (1977), “Psychology, Ideology and the Human Subject”, Ideology & Consciousness, c.1, s.5-56.

Anderson, P. (1980), Arguments Within English Marxism, Verso, London.

Althusser, L. (1971), Lenin and Philosophy and Other Essays, New Left Books, London.

Barthes, R. (1973), Mythologies, Paladin, London.

Barthes, R. (1977), Image-Music-Text, Fontana, London.

Billig, M. (1987), Arguing and Thinking: A Rhetorical Approach to Social Psychology, Cambridge University Press, Cambridge.

Billig, M. (1991), Ideology and Opinions, Sage, London.

Billig, M., Condor, S., Gane, M., Middleton, D. ve Radley, A. (1988), Ideological Dilemmas: A Social Psychology of Everyday Thinking, Sage, London.

Burman, E., Aitken, G., Alldred, P. Allwood, R., Billington, T., Goldberg, B., Gordo-López, A. J., Heenan, C., Marks, D., Warner, S. (1996), Psychology Discourse Practice: From Regulation to Resistance, Taylor and Francis, London.

Burman, E. ve Parker, I. (haz.) (1993), Discourse Analytic Research: Repertoires and Readings of Texts in Action, Routledge, London.

Chouliaraki, L. ve Fairclough, N. (1999), Discourse in Late Modernity, Edinburgh University Press, Edinburgh.

Curt, B. C. (1994),Textuality and Tectonics: Troubling Social and Psychological Science, Open University Press, Buckingham.

Davies, B. (2000), A Body of Writing 1990-1999, Altamira Press, Walnut Creek, CA.

Derrida, J. (1978), Writing and Difference, Routledge and Kegan,Paul London.

Derrida, J. (1981), Positions, Athlone Press, London.

Durmaz, H. (1999), “Film: a surface for writing social life”, Parker, I. ve the Bolton Discourse Network (haz.)Critical Textwork: Varieties of Discourse and Analysis, s. 103-113, Open University Press, Buckingham.

Eagleton, T. (1983), Literary Theory: An Introduction, Blackwell, Oxford.

Eagleton, T. (1991), Ideology: An Introduction, Verso, London.

Easthope, A. (1999), Englishness and National Culture, Routledge, London.

Foucault, M. (1971), Madness and Civilization, Tavistock Press, London.

Foucault, M. (1977), Discipline and Punish: The Birth of the Prison, Allen Lane, London.

Foucault, M. (1980), Power/knowledge. Selected interviews and other writings 1972-1977, Harvester Press, Brighton.

Foucault, M. (1981),The History of Sexuality, Volume One, Penguin, Harmondsworth.

Goodley, D. ve Parker, I. (2000), “Critical Psychology and Action Research”. Annual Review of Critical Psychology, 2, s. 3-

Hall, S., Hobson, D., Lowe, A. and Willis, P. (haz.) (1980), Culture, Media, Language, Hutchinson, London.

Harré, R. (1998), The Singular Self: An Introduction to the Psychology of Personhood, Sage, London.

Harré, R. ve Gillett, G. (1994), The Discursive Mind, Sage, London.

Harré, R. ve Secord, P. F. (1972), The Explanation of Social Behaviour, Blackwell, Oxford.

Hawkes, T. (1977) Structuralism and Semiotics, Methuen, London.

Henriques, J., Hollway, W., Urwin, C., Venn, C. ve Walkerdine, V. (1984), Changing the Subject: psychology, social regulation and subjectivity, Methuen, London.

Hook, D. (2001), “Discourse, knowledge and materiality: Foucault and discourse analysis”, Theory & Psychology, 11, (4), s. 521-547.

Iser, W. (1978), The Act of Reading, Methuen, London.

Jiménez-Domínguez, B. (1996), “Participant action research: Myths and fallacies”, I. Parker ve R. Spears (haz.) Psychology and Society: Radical Theory and Practice, s. 220-229, Pluto Press, London.

Kendall, G. ve Wickham, G. (1999), Using Foucault’s Methods, Sage, London.

Laclau, E. ve Mouffe, C. (1985), Hegemony and Socialist Strategy: Towards a Radical Democratic Politics, Verso, London.

Marsh, P., Rosser, E. ve Harré, R. (1974), The Rules of Disorder, Routledge and Kegan Paul, London.

Marx, K. ve Engels, F. (1965), Manifesto of the Communist Party (özgün 1848), Foreign Languages Press, Peking.

Mather, R. (2000), “The Foundations of Critical Psychology”, History of the Human Sciences, 13, (2), s. 85-100.

McCabe, C. (1974), “Realism and the Cinema: Notes on some Brechtian themes”, C. McCabe (haz.) (1985) Theoretical Essays, s. 34-39, Manchester University Press, Manchester.

Monk, G., Winslade, J., Crocket, K. ve Epston, D (haz.) (1997), Narrative Therapy in Practice: The Archaeology of Hope, Jossey-Bass Publishers, San Francisco.

Moscovici, S. (1972), “Society and Theory in Social Psychology”, J. Israel and H. Tajfel, H. (haz.) The Context of Social Psychology: A Critical Assessment, Academic Press, London.

Nightingale, D. J. (1999), “Bodies: reading the body”, Parker, I. ve the Bolton Discourse Network (haz.) Critical Textwork: Varieties of Discourse and Analysis, s.167-177, Open University Press, Buckingham.

Novack, G. (1975), Pragmatism versus Marxism: An appraisal of John Dewey’s philosophy, Pathfinder Press, New York.

Parker, I. (1989),The Crisis in Modern Social Psychology, and How to end it. London: Routledge.

Parker, I. (1992), Discourse Dynamics: Critical Analysis for Social and Individual Psychology, Routledge, London.

Parker, I. (1994), “Discourse analysis”, P. Banister, E. Burman, I. Parker, M. Taylor ve C. Tindall (haz.),Qualitative Methods in Psychology: A Research Guide, s. 92-107, Open University Press, Buckingham.

Parker, I. (1997), “Discursive Psychology”, D. Fox, and I. Prilleltensky (haz.)Critical Psychology: An Introduction, s. 284-298, Sage, London.

Parker, I. (ed.) (1998), Social Constructionism, Discourse and Realism, Sage, London.

Parker, I. (1999a), “Tracing Therapeutic Discourse in Material Culture”, British Journal of Medical Psychology, 72, s. 577-587.

Parker, I. (1999b), “Critical psychology: critical links”, Annual Review of Critical Psychology, 1, s. 5-20.

Parker, I. (1999c), Deconstructing Psychotherapy, Sage, London.

Parker, I. (2002), Critical Discursive Psychology, Palgrave, London.

Parker, I., Georgaca, E., Harper, D., McLaughlin, T. ve Stowell Smith, M. (1995), Deconstructing Psychopathology, Sage, London.

Parker, I. ve Burman, E. (1993), Against Discursive Imperialism, Empiricism and Constructionism: Thirty two problems with discourse analysis. E. Burman ve I. Parker (haz.) Discourse Analytic Research: Repertoires and Readings of Texts in Action, s.155 172, Routledge, London.

Potter, J. and Wetherell, M. (1987), Discourse and Social Psychology: Beyond Attitudes and Behaviour, Sage, London.

Rose, N. (1985),The Psychological Complex: psychology, politics and society in England 1869-1939, Routledge and Kegan Paul, London.

Rose, N. (1996), Inventing Ourselves: Psychology, Power and Personhood, Cambridge University Press, Cambridge.

Rosser, E. O’Neill, E. ve Harré, R. (1976), Nicknames, Routledge and Kegan Paul, London.

Saussure, F. de (1974), Course in General Linguistics, Fontana, London.

Walkerdine, V. (1991) Schoolgirl Fictions, Verso, London.

Wetherell, M. ve Potter, J. (1992) Mapping the Language of Racism: Discourse and the Legitimation of Exploitation, Harvester Wheatsheaf, Hemel Hempstead.

White, M. (1988), The process of questioning: A therapy of literary merit? Tekrar basım: M. White (1989), Selected Papers, s.37-46, Dulwich Centre Publications, Adelaide.

Wilkinson, S. ve Kitzinger, C. (haz.) (1995), Feminism and Discourse, Sage, London.

Willig, C. (1999), Applied Discourse Analysis: Social and Psychological Interventions, Open University Press, Buckingham.

Willig, C. (2000), “A discourse-dynamic approach to the study of subjectivity in health psychology”, Theory & Psychology, 10, (4), s. 547-570.

Biyografisi
Ian Parker Manchester Metropolitan Üniversitesi’ de Discourse Unit ‘de psikoloji profesörüdür, aynı yerde Annual Review of Critical Psychology’nin editörlüğünü idare etmektedir.

Kitapları Psychoanalytic Culture: Psychoanalytic Discourse in Western Society (London: Sage, 1997), Critical Discursive Psychology (London: Palgrave, 2002) ve Slavoj Žižek: A Critical Introduction (London: Pluto Press, 2004).



Kendisi eleştirel psikoloji, psikanaliz ve radikal akıl sağlığı alanlarında çalışmaktadır. Psychology Politics Resistance grubu üyesidir.
Adres: Discourse Unit, Manchester Metropolitan University, Elizabeth Gaskell Campus, Hathersage Road, Manchester, M13 OJA UK. Email: I.A.Parker@mmu.ac.uk



Yüklə 133,59 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin