İKİNCİ BOLÜM KURÂN-I KERÎM'DE TAHRİF KAVRAMI I- KURANDA TAHRİF KAVRAMININ TANIMI VE TAHLİLİ l- Kurân'da HRF Maddesi ve İştikâkı
Harefe maddesi Kurân-ı Kerîm'de fiil olarak tef’îl vezninde çoğul kullanımlarıyla 4 ayet-i kerîmede, isim olarak ise 2 ayeti kerîmede olmak üzere toplam 6 yerde geçmektedir. Harefe maddesinin fiil olarak kullanıldığı ayetler Bakara Suresi 75, Mâide 13 ve 41. Ayetler ve Nisâ suresi 46. Ayetlerdir. İsim olarak kullanıldığı Enfal suresi 16. Ayette savaşta bir tarafa çekilme anlamında yine Hac suresi 11. Ayet-i kerîmede ise kulun Allah'a tek taraflı yalnızca bolluk ve rahatlık dönemlerinde ibadet etmesi anlamında kullanılmıştır.42
Tahrif, bozmak ve değiştirmek manasınadır. Bunun aslı, bir şeyden dönmek ve meyletmek anlamındadır. Tahrif bir şeyi hakkından saptırmaktır.43
Tahrifin geçtiği ayetlerde tahrifin ne şekilde olduğu konusunda farklı görüşler söz konusudur. Tahrif kelimesinin geçtiği ayetlere baktığımızda;
" Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysaki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi "44
Ayette kastedilen tahrifin hükümleri değiştirme, Tevrat'ta peygamberin sıfatlarını değiştirme veya gizleme, recm ayetini tevil yapma, dillerini kalplerindekine göre eğip bükme şeklinde olduğu söylenmiştir.45
Nisa süresi 46. Ayette "Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak;" işittik ve karşı geldik", " dinle dinlemez olası", "râina" derler. Eğer onlar " işittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri sebebiyle Allah onları lanetlemiştir. Artık pek az inanırlar."
"Dilleri eğip bükerek dine dokunarak" ifadesiyle iki manaya hamledilmesi gereken kelimeyi hoş görülmeyen bir manaya hamledecek tahrif yapmak ve Peygamberin nübüvvetin gerçekliğini küçümsemek kastedilmişti.46
Yahudilerin dillerini eğip bükerek ayette söyledikleri ibareler, dini kötülemeleri ve Peygamber Efendimize hakaret etmek istemeleridir.47
Mâide Suresi 13. Ayette: "Sözlerini bozmaları nedeniyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler. Kendilerine öğretilen ahkâmın önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever."
Bu ayette değiştirilen şeyin recm ayeti olduğu söylenmiştir.48
Râzî'ye göre buradaki tahrif işi " batıl, yanlış tefsir ve teviller yapma" manasınadır.49
Hükümlerde yapılan tahrifin dayanağı olarak Mâide 41. ayeti göstermişlerdir. Ayetin metni; " Ey Râsul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "inandık" diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde konuşanların hali seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler ve sana gelmeyen bazı kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler." "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler.
Müfessirlerin genel görüşü ayetteki tahrifin hükümlerde yapılan tahrif olduğudur. Recm cezasını sopa ve tahmini (yüzü karartma) cezası ile değiştirmeleri gibi.50
Ayrıca Nebi'den işittiklere şeye yalan isnat ederek değiştirmeleridir.51
2- Kurân'da Tahrif Istılahı ve Anlamı
Kurân'da tahrif kavramı tahrif lafzı olarak geçmemektedir. Fiil kullanımlarıyla Tef îl vezninde çoğul olarak daha önce belirtildiği gibi Bakara 2/75, Nisa 4/46, Mâide 5/13, 41 ayetlerde geçmektedir. Harefe maddesinin iştikakı bölümünde açıklandığı gibi kutsal kitapların değiştirilmesi, asıl anlamından uzaklaştırılması anlamında kullanılmıştır.
B- KURÂN'DA TAHRİF KAVRAMININ TAHLİLİ l- Kurân'da Tahrif Kavramının Anlam Alanı a- Temel Anlamı
Tahrif kavramının geçtiği ayetlere baktığımızda ister lafızlarda yapılan değişiklik olsun, ister yorumda, ister hükümlerde ve isterse lisanla yapılan tahrif olsun ortak anlam kelimeyi asıl anlamından uzaklaştıracak şekilde bozmak ve değiştirmektir. Tahriften kasıt budur.
b-Yan Anlamı ba-Tağyîr kavramı
Kurân'da "tahrif kavramı ile yaklaşık aynı semantik alanı paylaşan iki kelime daha vardır. Bunlardan bir tanesi de tağyir kelimesidir ki, değiştirmek, olduğundan başka bir hale sokmaktır.52
Tağyir kelimesinin bu anlamda geçtiği ayet Ra'd sûresi 11. ayettir: "Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez."
Tahrifin özünde olan değiştirme anlamı bu ayette de mevcuttur. Bir toplumun kendilerindeki özellikleri değiştirmesi bulunan özelliklerinin tam tersine bir özellik kazanmaları, huy ve tabiatta bulunan bir değişiklik olması anlamındadır.
Aynı anlamda örnek gösterilebilecek başka bir ayette ise, "Bu da, bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlak ve meziyetleri) değiştirinceye kadar Allah'ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah, işitendir, bilendir."53
bb- Tebdil Kavramı
Bir şeyi diğer bir şeyle değiştirme, bir şeyin diğer bir şeyin yerini alması anlamına gelir. 54
Bu kelime, bir şeyin suretini değiştirmek, sözü tahrif etmek, bir şeyin yerine başka bir şeyi bedel getirmek ifadeleri ile anlamlandırılmıştır ki Kurân'da daha çok bu anlamı teyit eden örnekler vardır. 55
"Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik "56 seyyie yerine hasene getirildiğini,
"Biz bir âyetin yerine başka bir ayeti getirdiğimiz zaman ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir, "sen ancak bir iftiracısın" dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler57 ayeti de bir ayeti diğer bir ayetle değiştirmeyi, " Onların derileri pişip acı duymaz hale gelince, derilerini başka derilerle değiştireceğiz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakimdir."58 Ayeti cehenneme duçar olanların yanan derilerinin yenileceğini,
Yunus Sûresi 15. Ayeti kerîme ise: Allah'a, ahiret'e inanmayanların, Peygamberden işlerine gelmeyen ifadelerin yerine başka ifadelerin getirilmesini talep ettikleri belirtilmektedir.
Tebdil kelimesinin geçtiği ayetlerde ortak olan nokta; bir şeyin yerini alternatifinin alması yani değişen şeyin yerine bedel olabilecek başka bir şeyin olmasıdır.
2- Kurân'da Tahrif Kavramının Müteradifleri a- Tebdîl
"Tebdil", Arapça beddele fiilinin mastarıdır. "Tahrif gibi "değiştirmek" anlamına gelir. Kurân-ı Kerîm’de tahrif anlamında sadece iki ayette geçen "tebdil" kelimesi, Hz. Musa dönemi İsrailoğulları ile ilgilidir.
Bedelle kelimesinin bu anlamda geçtiği ayetler Bakara suresi 2/59, Araf suresi 7/162. ayetlerdir.
(İsrailoğullarına) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hıtta!" (Ya Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım, zira biz iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik" "Fakat zalimler kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik." Bakara 2/58-9)59
Müfessirlerin zikrettiklerinin özeti ve hadislerin akışından ortaya çıkan husus şudur: İsrailoğullarının "Arz-ı mev'ûda" şükür ve nimet duygularıyla gelip yerleşmeleri gerekiyordu. Burası ister Kudüs ister Şittim ister Eriha olsun, onların asırlarca özlemini duydukları bir ülkeydi. Onlara secde ederek girmeleri emrolunmuşken, başlarını kaldırarak emekleyerek girdiler. Hitta, yani "günahlarımızı bağışla" demeleri emredilmişken "arpa içinde buğday" diyerek alay ettiler. Böylece Yahudiler Allah'ın emrine kavlen ve fiilen boyun eğmediler ve buyruğunu değiştirdiler.
Bu, işe direnmenin ve muhalefetin son sınırıydı. Bunun üzerine Allah; onlara gazabını, Allah'ın itaatinden çıkmaları sebebiyle azabını indirdi.60
Tevbe ve istiğfarla emredilen şeyi, dünya nimetlerini talep etmek suretiyle değiştirdiler. Yani af yerine menfaat istediler.
Esasen bunların kendilerine emredilen sözü değiştirmeleri mutlaka bir kelime yerine başka bir kelime söylemeleri anlamına gelmez. Kendilerine emredilen tersine davranmaları da, Allah'ın buyruğunu değiştirmeleri demektir. Yani muhalefet etmeleri bir tahriftir.61 İsrailiyyat'tan rivayet edildiğine göre; bu tebdil Arapça ve İbrani'ce lafızlar arasında olmuştur. Fakat bunun bir güvenilirliği yoktur. Bu tür rivayetler Ka'bil- Ahbardan rivayet edilmiştir.62
b-Kitmân
"Kitmân" Arapça keteme fiilinin mastarıdır. Birisi bir haberi saklamak anlamına gelir.63 Medine Yahudilerine ve Hıristiyanlara hitap eden ayetlerde geçmektedir.
Bakara sûresi 146. Ayette bile bile gerçeği gizlemek ifadesi vardır. Zararlı olduğunu bile bile zararlı bir şeyi yapmak, zararlı olduğunu bilmeden yapmaktan daha kötüdür. Bakara suresi 42. Ayet hakkı bilen kimsenin onu ortaya koymasının vacip, gizlemesinin ise haram olduğunu gösterir.
"Bile bile, bildiğiniz halde" sözüne gelince bunun manası şudur: "Yani siz insanları saptırmanızdan dolayı, kıyamet günü size dönecek olan büyük zararı biliyorsunuz, bunu bile bile yapmayınız" Çünkü hakkı batıl ile karıştırmak kıyamet gününe kadar onları haktan men etmeye ve kıyamete kadar onların batıl üzerinde bulunmasına sebep olmaktadır. Bu her ne kadar Yahudiler hakkında varit olmuşsa da, diğer bütün insanlar için de bir uyan ve onları böyle bir şeyden sakındırmadır.64
Allah, kendisine kitap verilenlerden "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler, Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü"65
Allah kitap verilenlerden hakkı konuşacaklarına ve onu amelle tasdik edeceklerine dair söz almıştı. Onu arkalarına attılar, sözü yerine getirmemekle, onunla ameli terk etmekle, mîsâkı boşa çıkarmak, kitabı değiştirmekle kötü bir alışveriş yaptılar.66
Rasulullah (s.a.v.), Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste: "Bir kimseye bir ilimden sorulur, o da onu ketmederse, o kimse ateşten gem ile gemlenir" buyurmuştur.
Katâde: "Şu mîsâkı Allah, Ehl-i İlim üzerine almıştır. Bir kimse bir şey biliyorsa, onu başkalarına öğretsin, ilmi gizlemekten sakının, zira: hakikaten bu helaktir" demiştir. Yine Katâde: Konuşulmayan ilmin benzeri, istifade edilmeyen hazinenin benzeri gibidir"67
bb-Kitmanın Şekli
(1) Hz. Peygamber'in Risâletini Gizleme
Bakara suresi 146. Ayet Ehl-i Kitabın Peygamberin nübüvvetini, misakını gizlediklerini çok açık bir şekilde dile getirmektedir: "Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (o kitaptaki peygamber) öz oğullarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler."
Buradaki zamir, Rasulullah (s.a.v.)' e aittir. Yani "Onu apaçık bir bilişle bilir, kendi oğullarım bilip, onları başkalarının oğullarıyla karıştırmadıkları gibi peygamberi de başkalarından kolayca ayırt ederler.
Buradaki hu zamiri kıble meselesine râcidir diyenler olmuştur. Peygamberlik, ilim kelimesiyle söylenmiştir. Onlar bu ilmi oğullarım bildikleri gibi bilirler.
Kurân-ı Kerîm'de kıblenin tahvili işinin Tevrat ve İncil'de zikredilmiş olduğu haber verilmemiştir. Fakat Muhammed (s.a.v.)'in nübüvveti Tevrat ve İncil'de zikredilmiştir.
Yani buradaki hu zamiri Muhammed (s.a.v)'in nübüvvetine işaret etmektedir.68
Gizleme kelimesinin geçtiği diğer ayetlerde de ortak olan Peygamberin ismini, sıfatlarını, nübüvvetini gizlemiş olduklarıdır.
(2) Tevrat Sahifelerini Gizleme
"(Yahudiler) Allah'ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü "Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi" dediler. De ki öyle ise Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği kitabı kim indirdi? Siz onu kağıtlara, yazıp(istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler (Kurân'da) size öğretilmiştir. (Resulüm) sen "Allah" de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar!69
Onlar, Tevrat'ı sahifeler (kitap) haline getirip, onu bölümlere ve kısımlara ayırınca, bir kısmını açıklayıp, bir kısmını gizlemeye imkan bulmuşlardır. Gizledikleri şeyler de Hz.Muhammed (s.a.v.)'ın sıfatları belirtilmiş olan Tevrat sahifeleridir.70
"İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder"71
"İndirmiş olduğumuz apaçık deliller" ifadesinden murat peygamberlere, akli deliller dışında indirilen semavi kitaplar, hidayet sözünün kapsamında ise akli ve nakli deliller girmektedir.72
Yani buradaki gizlemek, Peygamberin sıfatlarını, risâletini gizleme olabileceği gibi Kitabın kendisini gizleme manası da taşıyabilir.
c-Lebs ca- Hakkı Batılla Karıştırmak
"Lebs", Arapça lebese fiilinin mastarıdır. "Karıştırmak" anlamına gelir.73
Ehl-i Kitab, Kurân-ı Kerîm'de geçen iki ayette hakla batılı birbirine karıştırmakla suçlanmıştır.
"Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kurân'a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Ayetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun". "Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin"74
"Hakkı Batıl ile karıştırmayın", yani bu delilleri bilen kimsenin zihnini bulandırmaya çalışmayın. Hakkı gizlemeyin" buyruğu da hakkı bilmeyen kimselerin o delillere ulaşmaması için engel olmayın anlamındadır.
Hakkı Batıl ile karıştırıp aldatmayın; doğruyu, yanlışlarla bulayıp da bile bile gizlemeyiniz demektir. Bu ayetin anlamı çok kapsamlıdır. İlme ve amele dair hususları kapsar. " İnsanları aldatmayınız. Sahtekârlık yapmayınız" mealinde bir genellemeyi ifade eder. Bunanla beraber kelamın şevki bilhassa ilmi değeri hedef oluyor. Nice kimseler vardır ki, ilmi gerçekleri bozarlar, kötüye kullanırlar, onları kendi gönüllerine göre evirerek çevirerek aslından çıkarırlar, bakırı yaldızlar, altın diye satarlar.
Bu durum İsrail oğulları haberlerinde çok vardı. Bunlar kendi yazdıkları fikirleri, tevilleri, tercümeleri, Tevrat'ın aslı ile karıştırıyorlar, seçilmez bir hale getiriyorlardı. Bakara sûresi 79. Ayette: "Yazıklar olsun o kimselere ki, Kitabı elleriyle yazıp sonra "Bu Allah katındandır" derler. Kendi yazdıkları tercümeleri "İşte Allah'ın Kitabı" diye Tevrat yerine koyuyorlardı.75
Hakkı batılla karıştırmaktan kasıt yani onlar münezzel, vahyedilmiş ayetleri, muharref ve uydurma şeylerle karıştırıyorlardı. Yani Tevrat'ı tahrif etme anlamı verilmiş hakkı batılla karıştırmaktan kasıt budur.76
"Hakkı batıl ile karıştırmayın" Yani Yahudilik ve Hıristiyanlığı İslâm'la karıştırmayın. Hak olan Tevrat'tır, batıl olan onu elleriyle yazmalarıdır.77
cb- Halkı Hakka Karşı Şüpheye Düşürmek
Hakkı batılla karıştırmanın kapsamına deliller arasına batıl unsurlar sokarak şüphe uyandırmak da girer.
Bakara 2/42'de geçen: Hakkı batıl ile karıştırmayın yani; "Dinleyicilere yönelttiğiniz şüpheler ile onlar vasıtasıyla hakkı bürümeyin, gizlemeyin. Çünkü Tevrat ve İncil'de geçen Hz. Muhammed’le alakalı ayetler anlaşılması için istidlale ihtiyaç duyan kapalı metinler idi. Sonra Ehl-i Kitabın alimleri, şüpheler etmek suretiyle bu nassların delalet yönlerini bulandırmışlar ve onlar hususunda mücadeleye girişmişlerdir.78
Ali İmran 3/187. ayette geçen gizlemeden nehyetmenin manası bu ayetlere yanlış manalar verip arasına onları bozacak şüpheler sokmamalarıdır.
Ali İmran 71. Ayet ile 72. Ayet arasında bir bağlantı kurulabilir. "Ehl-i Kitap'tan bir grup şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş olanına sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkar edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler."79
Onlar, İslâm Dini hakkında insanları kuşkuya düşürmek için sabahleyin İslâm kabul etmiş görünüyor akşamleyin de döndüklerini söylüyorlardı. Bu da bir hakkı batıl ile karıştırmaktır.
d- Leyy
"Leyy", Arapça leva fiilinin mastarıdır.80 "Dinleyici anlamasın diye dili eğip bükmek" demektir. Yalan söylemekten kinayedir.81
Kurân-ı Kerîmde iki ayette geçmektedir.82
" Ehl-i Kitap'tan bir grup okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar."
Yalnız kitap değil, bir söz söyledikleri zaman duydukları ve kalplerinde bildikleri gibi dosdoğru söylemeyip değiştirerek söylemeleridir.. Çünkü Yahudiler Hz.peygamberin huzuruna gelirler, bazı şeyler sorarlar, yanından çıktıkları zaman Peygamberin sözlerini değiştirerek yaymaya çalışırlardı.83
e- Nisyân
"Nisyan", Arapça nesîe fiilinin mastarıdır. "Unutmak" anlamına gelir.84 Kurân-ı Kerîm'de Hz.Musa dönemi Yahudileri ve Medine Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında nazil olan ayetlerde olmak üzere toplam dört ayette Ehl-i Kitabın Allah'a verdikleri sözü unuttuklarından bahsedilmektedir.
Mâide 13. Ayet-i kerîmede: "Onlar nasihat ve ihtar edildikleri şeylerden bir kısmını unutup terk ettiler" buyurmuştur. İbn Abbas (r.a.) "Onlar, kitapları (Tevrat'ta) emrolundukları şeylerden bir kısmını unuttular, terkettiler, o da Hz.Muhammed (s.a.v.)'e imandır." demiştir.85
"Biz nasârayız diyenlerden de misâklarını almıştık. Neticede onlar da kendilerine verilen nasihatlardan bir kısmını unutup terkettiler. Biz de aralarına, kıyamet gününe kadar düşmanlık, kin ve buğz yerleştirdik. Allah, onlara yapmış oldukları şeyleri tek tek haber verecektir."86
Bu ayet ile Allah'a verdikleri mîsâkları (sözleri) bozma hususunda, Hıristiyanların da tıpkı Yahudiler gibi olduğu kastedilmiştir. Mîsâklarını almıştık ifadesi "Hz.Muhammed (s.a.v.)'e iman etmeleri İncil'de yazılı idi" manasına gelir. Ayetteki bir kısım kelimesinin nekre olarak getirilmesi, bununla bir tek kısmın kastedildiğini gösterir ki, bu kısım, Hz.Muhammed (s.a.v)’e iman hususudur. Cenab-ı Allah, onlara emrettiği birçok şeyi terk etmiş olmalarına rağmen, bilhassa tek bir hisseyi terk etmelerinden bahsetmiştir. Çünkü bu en büyük ve en mühim kısımdır.87
Ehl-i Kitabın kitaplarına karşı kayıtsızlığını dile getiren diğer bir ayet: "Onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği gün önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizin şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti."88
Ayetteki nesûhu kelimesinin, "Onlar, onunla amel etmeyi bıraktılar ve ona iman etmeyi bıraktılar" manasında olması da mümkündür.89
3- Kuranda Tahrif Kavramının Dolaylı Müteradifleri a- İnkâr aa-Ayetleri (Vahyi) İnkâr
"Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindekini (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah'ın laneti böyle inkarcılaradır.90
"De ki Ey Ehl-i Kitab Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz"91
" De ki: Ne dersiniz, eğer o (kurân) Allah tarafından ise siz de onu inkâr etmişseniz o zaman haktan bir ayrılığa düşenden daha zalim kim vardır."92
"Kendilerine hak gelince bu apaçık bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz dediler."93
"Bu Kuran eskilerin masallarından başka bir şey değildir."94 Aynı formatta başka ayetler de mevcuttur.95
ab- Peygamberleri İnkârı
Kurân'daki tahrif kavramının genel çerçevesine baktığımızda kilit noktayı Ehl-i Kitabın (Yahudilerin) Peygamberleri yalanlamaları özellikle de son peygamberin nübüvvetini kabule yanaşmamaları ve gönderdiği kitabı tanımamaları gelir.
"Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler."96 Aynı merkezde başka bir ayet de Enam sûresi 20. Ayettir.
"O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır. İsrail bilginlerinin onu (Kurân-ı) bilmesi, onlar için bir delil değil midir? 97
Şuarâ süresindeki bu ayet bilginlerin Peygamberin risâletini çok iyi bildiklerine iyi bir kanıttır. Fakat İsrailoğullarının bilginleri bu gerçeği bilmelerine rağmen inkâr etmişlerdir.
"Hatırlayın ki, Meryem oğlu İsa : "Ey İsrail oğullan! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim demişti. Fakat, o kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler." 98
b- Tekzîb
Ehl-i Kitabın Kurân'ın ayetlerini tasdik etmesi gerekirken tam tersine davranmış, yapılması gerekenin dışında davranarak ayetleri yalanlamışlardır. Bu açıdan yalan da Ehl-i Kitabın Kurân ayetlerini tahrif etmesi ve değiştirmesiyle ilgili bir kavramdır. Çünkü tahrif etmeleri ve değiştirmeleri de bir çarpıtma, düzme ve yalan üzerine kuruludur. Ehl-i Kitabın Kurân ayetlerini yalanlaması ayetlerde sıkça bahis konusu edilir. Örneğin:
"Allah'ın ayetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır. Allah'ın ayetlerine inanmayanlar ancak yalan uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir."99
"Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince yoldan çıkmalarından dolayı onlar azap çekeceklerdir."100
"Halbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar."101
Yunus Sûresi 37-38-39. Ayetlerde de Kurân'ın yalanlanmasından bahsetmektedir.
c- Şirk ca- Varlıkları Tanrı Edinme (Buzağıya Tapma)
İsrail oğulları apaçık delilleri gördükten kısa bir müddet sonra Hz. Musa yanlarından ayrılır ayrılmaz buzağıya tapmışlardır. Sözlerinde durmamış Tevrat'ı kabul etmekten imtina etmiş de böylece tepelerine Tur dağı kaldırılmıştı. İsrailoğullarının buzağıyı Tanrı edinmesiyle ilgili ayetler Bakara ve Araf suresindedir.102
cb- İnsanları Tanrı Edinme
'Yahudiler, Üzeyr Allah'ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da Mesih (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan batıla döndürülüyorlar).103
Yahudi ve Hıristiyanların "Allah'ın oğlu" sözü, ağızlarıyla söylenmiş sözleridir. Bu, onlara başkaları tarafından isnat olunmuş bir iftira değildir. Müşriklerde "Melekler, Allah'ın kızlarıdır" diyerek kâfir oluyorlardı ki Yahudi ve Hıristiyanların bu "oğul" cinsinden sözleri de tıpkı ona benzer, onun gibi küfür ve şirktir. Bunlar Ehl-i kitaptan olmakla beraber müşriklere benzerler. Bu açıdan müşrik sayılırlar ve Allah'a mümin değil, kâfirlerdir.104
"Şüphesiz Allah Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler and olsun ki kâfir olmuşlardır. De ki : Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesih'i anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek gerekirse Allah'a kim bir şey yapabilecektir!. Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyla kadirdir."105
cc- Din Adamlarını Rab Edinme
"Yahudiler Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler. Halbuki onlara tek ilaha kulluk etmeleri emrolunmuştu. Ondan başka Tanrı yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden münezzehtir."106
Bu ayette yine İsrailoğullarının yaptığı şirkten bahsediliyor. Onlar, Allah'ın emrine, Hakkın hükmüne değil, onların iradelerine tabi oldular Allah'ın emirlerini bırakıp açıkça Allah'ın emirlerine ters düşen keyfi arzularına itaat eylediler. Allah'ın haram kıldığı şeyleri onların emriyle helal gördüler.107
İsrailoğulları Allah'ın koyduğu hükümleri hahamların koyduğu hükümlerle değiştirmiş ve bir nevi tahrif yapmış oldular. Bu ise apaçık bir şirk ve zulümdür.
cd- Allah'a Çocuk İsnadı
"Rahman çocuk edindi" dediler. Hakikaten siz pek çirkin bir şey ortaya attınız."108
"Allah, çocuk edindi" dediler. Haşa! O bundan münezzehtir. Oysa, göklerde ve yerlerde olanların hepsi O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir."109
ce- Teslis
Andolsun ki "Allah, üçün, üçüncüsüdür " diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap isabet edecektir."110
Allah bu ayette, teslis inancında olan bütün Hıristiyanların iddia ettikleri üçlemenin iç yüzünü, "üçün üçüncüsü" diye iki kelimede özetlemekle, her iki yönde küfürlerini yemin ve tekit ile açıklamıştır.111
d- İstihza
Kurân-ı Kerîm’de Ehl-i Kitabın ayetleri yalanlamayla birlikte alaya aldıklarını, önemsemediklerini zikreden ayetler mevcuttur.
"Gerçekten onlar, kendilerine Hak geldiğinde onu yalanlamışlardı. Fakat yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelecektir."112 Şuarâ sûresi 16. Ayet de aynı anlamdadır.
"Peygamberleri onlara apaçık bilgiler getirince onlar kendilerinde bulunan (beşeri) bilgiye güvendiler (onu alaya aldılar) Alaya aldıkları şey kendilerini boğuverdi."113
"Eğer onlara sorarsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun ayetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyorsunuz."114
"İşte, inkar ettikleri, ayetlerimi ve resullerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.115
Alaya alma Câsiye Suresi 35/ 8-9. ayetlerde geçmektedir
Dostları ilə paylaş: |