116- ÜMMÜ ALA’NIN ŞAHİTLİĞİ
Medine’deki Müslümanlar, iki gruba ayrılmışlardı. Birincisi Medine’nin asıl yerlileri, ikincisi de Resulü Ekrem(s.) ile birlikte Medine’ye hicret edenlerdi. Hicret ile gelenlere Muhacirler, Medine yerlilerine ise Ensar deniliyordu. Muhacirler, evlerini barklarını, hatta eş ve çocuklarını bırakıp, büyük bir aşkla Resulü Ekrem’e(s.) katıldıklarından, Medine’de hiçbir şeyleri yoktu. Bundan dolayı Ensar, büyük bir cömertlikle din kardeşlerini evlerine aldılar. Misafir ve ev sahibi ayrımı söz konusu değildi. Amaç tek renk olmaktı. Muhacirleri, kendi mal ve yaşamlarında ortak kabul ediyor, hatta bazen de onları kendilerine tercih ediyorlardı.
Mekke’den gelip Ensar’dan birinin evinde yaşamaya başlayan Muhacirlerden biri de, Osman B.Mazun idi. Osman, misafir olduğu evde hastalandı. Resulü Ekrem’e(s.) ilk biat eden ve çok imanlı bir kadın olan Ümmü Ala ve onunla beraber ev halkı, şefkatle hastalarıyla ilgileniyorlardı. Ama gün be gün Osman’ın hastalığı artıyordu ve sonunda o hastalığın etkisiyle öldü. Ev halkı, Osman B.Mazun’un amel eden ve çok imanlı bir Müslüman olduğuna şahitlerdi. Allah Resulü’nün(s.) onu ne kadar çok sevdiğini de biliyorlardı. Bu iki neden, her insanın Osman’ın cennetlik olduğuna dair şahitlik etmesi için yeterliydi. Defin işleriyle uğraşırlarken Allah Resulü(s.) geldi. o esnada Ümmü Ala, Osman’ın cenazesine bakarak şöyle dedi:
-Allah sana rahmet etsin Ey Osman. Ben şahitlik ederim ki, Allah seni rahmetine aldı.
Allah Resulü(s.) bu sözleri duyar duymaz şöyle buyurdu:
-Allah’ın Osman’ı rahmetine aldığını nasıl anladın?
-Ya Resulallah! Bilmiyorum, sadece söyledim.
-Osman, bütün perdelerin kaldırıldığı bir dünyaya gitti. Onun saadetini diliyorum. Ama sana şunu söyleyeyim ki, ben peygamber olduğum halde, kendi hakkımda veya sizden biri hakkında bu kadar kesin konuşmuyorum.
Ümmü Ala, o andan itibaren artık kimse hakkında görüş belirtmedi. Ölen biri hakkında sorulduğunda:
-Onun durumunu sadece Allah bilir, derdi.
Osman’ın ölümünün üzerinden bir müddet geçmişti ki, Ümmü Ala, rüyasında Osman’ın bir akarsuya sahip olduğunu gördü. Rüyasını resulü Ekrem’e(s.) anlattığında Resulü Ekrem(s.), şöyle buyurdu:
-O nehir, Osman’ın devam eden amelidir. 136
117-KADININ ŞİKAYETİ
Ali(as), hilafeti döneminde, başkasına bırakmayarak davalarla bizzat kendisi ilgileniyordu. Halkın günü yarısını istirahatla geçirdiği sıcak günlerde dahi Ali(as), Darul İmare’nin önünde oturarak şikayeti olanların rahatça kendisine ulaşmasını sağlıyordu. Bazen sokakta ve caddelerde gezerek, halkın durumunu yakından gözlemliyordu.
Yine çok sıcak bir gün, yorgun ve terlemiş bir halde Darul İmare’ye geldi. kapının önünde bir kadının beklediğini gördü. Kadın, Ali’yi(as) görür görmez şöyle dedi:
-Kocamdan şikayetçiyim. Bana zulmediyor. Beni evden attı ve bir daha eve dönersem dövmekle tehdit ediyor.
-Allah’ın kulu! Şu an hava çok sıcak. Sabret, öğleden sonra bizzat kendim, Allah’ın izniyle şikayetinle ilgileneceğim.
-Eğer daha fazla dışarıda kalırsam, kocamın öfkesinin artmasından ve bana eziyet edeceğinden korkuyorum.
Ali(as), bir an başını öne eğdi. Sonra başını kaldırarak kendi kendine şöyle demeğe başladı: “Hayır, Ant olsun Allah’a, mazluma yardım geciktirilmemelidir. Mazlumun hakkını zalimden almak gerekir. Zalimin önünde korkmadan durabilmesi ve hakkını alabilmesi için zalimin korkusunu mazlumun yüreğinden çıkarmak lazım.”
Daha sonra kadına dönerek:
-Söyle bakayım eviniz nerede? Diye sordu.
Kadın evinin adresini verdikten sonra İmam:
-Gidelim, dedi.
Ali(as), kadınla beraber evin önüne geldiğinde, yüksek sesle:
-Ev halkı, selamun aleykum, diye selam verdi.
Genç biri dışarı çıktı. O genç, kadının kocasıydı. Ali’yi(as) tanımamıştı. Karısının altmış yaşlarında bir ihtiyarla geldiğini görünce, aracılık yapmak için geldiklerini anladı ama bir şey söylemedi. Ali(as), şöyle buyurdu:
-Karın senden şikayetçi. Ona zulmedip evden dışarı atmışsın. Bir de dövmekle tehdit etmişsin. Buraya Allah’tan kork ve eşine şefkatli ol demeğe geldim.
-Ben eşime iyi olmuşum kötü olmuşum, sana ne? Evet onu dövmekle tehdit etmiştim ama gidip seni getirdiği için, onu canlı canlı yakacağım.
İmam Ali(as), gencin küstahlığından dolayı çok öfkelendi. Kılıcını kınından çekti ve şöyle dedi:
-Ben sana nasihat ediyorum. İyiliği emredip kötülükten sakındırıyorum ve sen bana böyle cevap veriyorsun öyle mi? Açıkça bu kadını yakacağım diyorsun. Sen bu yaptıklarının hesabı olmadığını mı zannettin?
Ali’nin(as) feryadı yükselmişti. Oradan geçen halk, yavaş yavaş toplanmaya başladı. Ali’yi(as) gören her kes, büyük bir saygıyla: “Esselamu aleyke Ey Müminlerin Emiri” diyerek onu selamlıyordu. Kibirli genç, kiminle karşı karşıya olduğunu anlayınca:
-Ey Müminlerin Emiri! Beni bağışlayın. Ben hata yaptım. Bu andan itibaren eşime itaat edeceğime söz veriyorum. Ne dese yapacağım, diye yalvarmaya başladı.
İmam Ali(as), kadına dönerek:
-Şimdi evine gir, dedi. Sen de kocanı bu durumlara getirecek hal ve hareketten kaçın.137
Dostları ilə paylaş: |