Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə28/88
tarix20.08.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#73199
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   88

7. Buşehr Bölge Valiliği

استان بوشهر

Merkezi: Buşehr
Rivayete göre, Bender-Buşehr kentinin yerinde, ilk kuruluşu Slevkoslar dönemine uzanan, halkı balıkçılık ve ticaretle geçimini sağlayan “Leyan ليا ن ” isimli bir bir köy bulunmaktaydı. Ayrıca halen Buşehr’in banliyosu olan “Rişehr/ Réşehr ريشهر ” isimli kadim bir kent daha bulunmaktadır. Bu kentin halkı, 1730 yılında Leyan’a taşınmıştır.

Nadir Şah Afşar’ın Kaptan-ı Deryası Nahuda-başı Şeyh Nasir Han’ın oğlu Ebu-Müheyyeri, Leyan köyünün bulunduğu yerde bugünkü Bender-Buşehr’i kurma çalışmasını başlattı. Nadir Şah’ın deniz üssü haline getirilerek, bir tersane inşa edildi. Zamanla önemli bir liman haline geldi.

Hacc Muhammed Şefî’, Buşehr’de “Bank-ı Şahi” Namına banknot basmak için Şah’tan imtiyaz almış, bir süre burada para basmıştır. Tarihi değeri nedeniyle banka binası koruma altındadır. Buşehr’de kurulan taş baskı yapan matbaa, ülkenin ilk dönem matbaalarındandır. Eski dönemde Buşehr’de Muzafferi, Halic-i İran ve Nida-yı Cenub isimli gazeteler basılmıştır.

Kentte bir zamanlar İngiltere, Almanya, Osmanlı ve Rusya’nın şehbenderlik/ konsoloslukları bulunmaktaydı. Konsolosluk binalarından bazısı halen ayaktadır. (Coğrafyâ-yı Kâmil-i İran, 1.cilt, s.435)


Bender-Buşehr’deki Kaşkayı Türk Tayfaları
Abdür-Reza Fereci ve bir grup coğrafyacının kaleme aldığı “Coğrafya-yı Kâmil-i İran” isimli kitabın ikinci cildinde, Buşehr Bölge Valiliği’nde yaşayan veya bu bölgeyi kışlak olarak kullanan Kaşkayılar hakkında bilgiler verilmiştir. “Kaşkayı İli” bölümünde, ilin tayfaları hakkında bilgi verildiğinden tekrar edilmemiştir. Kaşkayılardan Keşköllü ve Amele tayfaları, bu bölgeye gelmediği için kışlakları da bulunmaz.

Kaşkayılar, “Kaşkayı-Yurt” da denen Fars Bölge Valiliği’nde Zagros dağlarının güney etekleri ile Fars körfezi sahilleri ve bölgede iklimi uygun yaylak ve otlak bölgelerinden mevsimlik olarak yararlanmaktadır. Ülkenin güneybatısındaki dağlar, vadi ve yaylaların hava şartları ve bitki örtüsü Kaşkayıların kış döneminde yaşamasına uygun bir yapıya sahiptir.

Buşehr, eskiden Fars Vilayeti bünyesinde iken, yapılan mülki düzenleme ile ayrı bir bölge valiliği/ ostan haline getirilmiştir.

Kaşkayılar, Buşehr’in doğu mıntıkasındaki Deşt-i Peleng/ Peleng düzlüğünü, Buşkan ve İrem Vadisi’ni, göçün başladığı bahar aylarına kadar kışlak olarak kullanır. Göç başladığında, Fars Bölge Valiliği’nin kuzeyine ve Isfahan’ın güneyine doğru haraket ederler. Buşehr bölgesindeki Kaşkayılar, 5.260 hane olup, yaklaşık 33.000 nüfusa sahiptir.


Kaşkayların, Buşehr sahillerini en az 200 yıldan beri kışlak olarak kullandıkları bilinmektedir. Buşehr bölgesinde yaşayan Kaşkayı ili tayfa/ aşiretleri:

1.Dere-Şörlü/Dereşorlu (Farsça kaynaklarda, Dere-ŞûRi)

2.Şeşbeyli (Farsça kaynaklarda, Şeş-Bölükî)

3.Farsi-Medan




Coğrafya-yı Kâmil-i İran” a göre Kaşkayıların İskân Mahalleri


Birinci Grup

Dereşörlü



Aşiretler, ikinci iskân döneminde Ş. 1341/ 1962 yılı ve takip eden senelerde göçün zorlaşmasından ötürü, kışlakların çevresine yerleşip köyler kurmuştur. Bu dönemde kurulan bazı yerleşim birimleri: Rud-u Faryab, Teng-i İrem, Dehrud, Cemile, Kelme, Faryab, Talha, Sermek, Henna-şur, Şeldan, İmamzade. Bu iskân mahallerine 200 aile yerleşmiştir.

İkinci Grup

Şeşbeyli


Deştistan kazasına bağlı İlşehr-Buşkan’a yerleşenler 120 hanedir. Buşkan ovası, Deştistan kazasının önemli ovalarından biridir. Deştistan’a 80 km, Bender-Buşehr’e 155 km mesafededir. Bölgenin denizden yüksekliği 538 metredir. Burada Kaşkayıların Şeşbeyli tayfasından 350 hane oturmaktadır. 75 bin baş hayvana sahiptirler. Kandilerine ait toprakların miktarı 5.000+2.500=7.500 hektardır.

Üçüncü Grup

Farsi-Medan



Ekonomik varlıklarını korumak amacıyla kendi kararları ile yerleşen aileler. Bunlar Farsi-Medan aşireti mıntıkasındaki Deştistan bölgesine yerleşmiştir. Bu grup devletin sağladığı imar imkânlarından yararlanmıştır. Hirek, Şekerek, Poşt-u Per/ Bez-per, Hüseyinabad-Penahi, Telhab, Dereng, Çehvek, Tahirabad, Morde-Hayr, Kenar-Siyah, Sena, Bin-Sena, Abgermu, Hüseynabad-Buşgân, Mansurabad, Hacıabad, Rivini رِوِنى , Pur-Cunek ve Deşt-i Peleng mıntıkasında üç-beş aileden ibaret yerleşim birimleri. Buralara yerleşen Kaşkayıların sayısı 900 hanedir.

(Coğrafyâ-yı Kâmil-i İran, 1.cilt, s.444-445; http://arabistan-tr.blogspot.com, 03 Kasım 2005)


8. Çahar-Mahal ve Bahtiyari Bölge Valiliği

استان چهارمحال وبختيارى

Merkezi: Şehr-i Kürd شهركرد

7.Tashih 6.Tashih 5.Tashih

Çahar-Mahal ve Bahtiyari bölge valiliği, dağlık ve ovalık mıntıkalar olmak üzere iki bölümde mütala edilir. Ovalık kısımlarda, bahçe ziraatı ve tarım yapılır. Dağlık kesimler, geniş ormanlık ve otlaklarla kaplıdır. Bölge valiliğinin doğusundaki Lar/ Laran, Feradunbe, Kiyar/ Kéyar ve Han-Mirza ovaları nisbeten küçüktür. Güneydoğu ve güneybatıdaki Lordegan, Felard ve Genduman ovaları daha büyüktür.

Çahar-Mahal bölgesi; Lar/ Laran (Surişcan nahiyesi), Kiyar/ Kéyar (Şelemzar nahiyesi/ Şehr-i Kürd ili), Mizdec ilçesi ve Genduman (Burucin ilçesi) nahiye ve şehirlerinden, Bahtiyari bölgesi; Şorab, Tengzi, Bazoft (Kûhreng ilçesi), Duab-ı Samsami (Farsan/ Mizdec ilçesi), Dinaran, Erdel ilçesi, Miyankûh (Erdel ilçesi), Çuğahur (Burucin ilçesi), Canki, Han-Mirza, Felard ve Keyan (Şehr-i Kürd ili) nahiye ve şehirlerinden oluşmaktadır.

Bahtiyari ili hakkında, biri Bakterialıların nesli, diğeri Büyük İskender ordusunun bakiyesi olduklarına dair iki görüş vardır. Daha önceleri Arab-Irakı ile Hemedan-Fars arasında yaşarlarmış. Bahtiyari’nin anlamı Bakteria olduğu söylenir. Bahtiyari ili; Heft-leng ve Çahar-leng olmak üzere iki büyük tayfaya ayrılmaktadır. Bu il, Safevi döneminde vergilerin düzenli toplanabilmesi amacıyla ikiye bölünmüştür.

Heftleng ili; Durki, Behdarvend/ Bahtiyarvend, Dinarani, Babadi, Sedehistani ve Canki tayfalarına, Çaharleng; Mahmut-Salihi, Memivend/ Zelegi, Muguyi ve Keyumersi/ Keyanresi/ Keyanirsi tayfalarına ayrılmaktadır. Bunlardan Sedehistaniler, yıllar önce Çahar-Mahal ve Bahtiyari’deki Lordegan kentine, Cankiler ise Huzistan şehirlerinden İze’ye yerleşmiş ve göçü terk etmiştir.

Zerdkuh-u Bahtiyari/ Bahtiyari Zerdkuh’u, Karun ve Zayenderud nehirlerinin kaynak yeri olması bakımından oldukça önemlidir. Geçit vermez yaylak ve otlaklar, Bahtiyari iline aittir. Bahtiyariler, oturdukları bölgenin coğrafi konumu nedeniyle dillerini, kültürlerini, gelenek-göreneklerini muhafaza edebilmiştir. Yazar Sirus Nisari, “Külliyat-ı Coğrafya-yı İran” isimli kitabında; “Bölgenin ulaşılması zor bir coğrafi konuma sahip olması nedeniyle, Bahtiyari dili Türkçe ve Arapça’nın etkisinden kendini koruyabilmiştir” demektedir.

Çahar-Mahal ve Bahtiyari, Bahtiyari ilince yaylak ve kışlak olarak kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra Huzistan’ın Behbehan bölgesinden kışlak olarak yararlanmaktadırlar.

Bahtiyariler, Meşrutiyet hareketine destek vermiştir. Rıza Han zamanında merkezî hükümete bağlılıklarını bildirmişlerdir.

Türk il/ uluslarından olmayan Bahtiyariler hakkında verdiğimiz bu bilgiler, Türk illeri ile zaman zaman komşu, zaman zaman iç içe, bazen dost, bazen düşman olmaları nedeniyle bahislerinin çok geçmesinden ötürü verilmiştir. Ayrıca bazı Türk aşiret ve cemaatlerinin iç çekişmeler nedeniyle Bahtiyarilerin himayesine girdikleri, hatta onların bölgesine yerleştikleri olmuştur. Bahtiyariler hakkında verdiğimiz bu kısa bilgi, aynı zamanda bazı Türk yazarlarının bilerek veya bilmeyerek, Bahtiyarileri Türk gösterme gayreti içine girmelerinin de önüne geçmiş olacaktır. Bu tür yaklaşımlar, Bahtiyari ili içerisinde bulunan Türk tirelerinden ötürü de kaynaklanmış olabilir.

İranlı bazı araştırmacılar, daha çok dağlık kesimlerde konuşulan Bahtiyari dilinin, kadim Pehlevice’nin bir dalı olduğu iddiasındadır. Çahar-Mahal ve Bahtiyari Bölge Valiliği’nde Lorca birinci dildir. İkinci dil Lor-Bahtiyarice, üçüncü dil ise Türkçe’dir. Şehirlerde idari ve ticari ve sosyal ilişkiler nedeniyle Lorca ve Farsça birlikte kullanılmaktadır. Bahtiyariler arasında yaşayan Türkler hakkında, yeri geldikçe bilgi verilmiştir. (Sirus Nisari,Külliyat-ı Coğrafya-yı İran, s.366; Coğrafyâ-yı Kâmil-i İran, 1.cilt, s.525, 556,569-570)

Şehr-i Kürd, Tahran’a 555 km’dir. Kadim zamanda burada kervanların güvenliğini sağlayan, Kürd askerlerin görev yaptığı bir karakol vardı. Buraya Deh-i Kürd/ Kürd köyü adı verildi. Şehir halini aldıktan sonra Şehr-i Kürd dendi. (Mehr’üz-Zaman Novbân, s.86)

Çahar-Mahal ve Bahtiyari’de Türkçe
Çahar-Mahal ve Bahtiyari Bölge Valiliği; biri Çahar-Mahal, diğeri Bahtiyari olmak üzere iki büyük bölgeden oluşmaktadır.

Çahar-Mahal; Lar, Keyar, Mizdec ve Genduman mıntıkalarından ibarettir. Bölge valiliğinin kuzeydoğusudur. Buraya “Küçük Hind/ Hin-i Küçük هندكوچك” adı verilir. Bahtiyari ise, güneybatıda; Kûhgiluye, Buyer-Ahmed, Huzistan ve Loristan bölge valilikleri sınırlarına doğru devam eder. Halkın dili Lorca, Lor-Bahtiyarice, Türkçe ve Farsça’dır. Halk geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır.


Sâman
“Sâman” kelimesi, İran’da özellikle Azerbaycan’da bir şehir ve birkaç köyün adıdır. Ayrıca Çahar-Mahal ve Bahtiyari BV’nin merkezi olan Şehr-i Kürd’ün hemen kuzeyinde bulunan Türk şehrinin de adıdır. Sâman adı, iki şairi, yani Dehgan Sâmani ve Umman Sâmani’yi akla getirir. Sâman kenti ve civarında bulunan yerleşim birimlerinin halkı Kaşkayı il/ ulusundandır. Dilleri Türkçe’dir. Şehr-i Kürd’ün kuzeyinde ve 21 km mesafededir.

Buna ilave olarak Erdebil, Doğu Azerbaycan ve Kuzey Horasan BV’de bazı köylerin adıdır. Erdebil’in Germi ve Serayn ilçelerinde Sâmanlu; Doğu Azerbaycan’ın Serab ilçesinde Ağbulaq-Sâman; Kuzey Horasan’ın Mane ve Semelgan ilçelerinde Eminabad köyleri bunun örnekleridir. Ayrıca Sava/ Save’nin Novaran nahiyesinin Gupaya (Kûhpaye) Köy Birliği’ne bağlı bir köyün adı da Sâman’dır. Save’de Sâman köyü, hemen yanında bulunan Yatan köyü ile birlikte Yatan-Sâman olarak anılmaktadır.

Sâman kelimesi, “Varlık, mal-mülk, dövlet/ devlet, sağlık, düzen, saman ve samanlamak/ Ser u Sâman” anlamındadır. Serdar Kaşkai’nin yadigârı olan tarihi Zaman Han Köprüsü, Sâman kentinin 5 km kuzeyindedir. (Coğrafyâ-yı Kâmil-i İran, 1.cilt, s.560; http//Loristan-tr.blogspot.com, 12 Eylül 2009; Ferheng-i Amîd)
Çahar-Mahal ve Bahtiyari’nin Sâman, Buldacı, Feradunbe ve Cungan Türk Şehirleri
Kaşkayılardan iki tayfa, Isfahan’ın batı ve güney bölgesine yerleşmiştir. Geçmiş dönemlerden beri Fars BV’nin güneyindeki yaylak ve kışlaklarda yaşarlar. Semirum ve Şehrıza Türkleri bunlardandır.

Diğer bir grup da, Kaşkayı ilinden iç karışıklıklar nedeniyle ayrılıp, Bahtiyarilere bağlanan “Menkûr/ Mankur” tayfasıdır. Halen Isfahan’ın Mubareke, Lencan ve Felavercan köylerinde meskûndurlar. Bu Türklerin devamı olan topluluklar, Çahar-Mahal ve Bahtiyari’nin Sâman, Buldacı, Ben, Feradunbe ve Cungan şehirlerinde yaşamaktadır.

Ben halkı, Kaşkayı ilindendir. Dilleri Türkçe’dir. Şehr-i Kürd’ün 31 km kuzeybatısındadır.

Cungân, Kaşkayılardan ayrılan Türkler tarafından kurulmuştur. Burada Bahtiyarilerle Kaşkaylarlar arasında kanlı çatışmalar olmuştur. Bu nedenle, Kaşkaylar tarafından Türkçe Cungân, yani “Kan akan yer” adı verilmiştir. Halkı Türk ve Türkçe konuşmaktadır. Cungân kentine Cunigân da denir. Kadim adı Ginekân’dır گينه كا ن . Bölge Valiliği merkezi Şehr-i Kürd’e 42 km uzaklıktadır. Zagros dağının kollarından birinin eteğinde kuruludur. Nüfusu 60 bin civarındadır. Hayvancılık ve tarımla meşguldürler. Üzüm bağları yaygındır. Kent, Serdar Esad Bahtiyari Kalesi ile tanınır. Serdar Esad, Meşrutiyet döneminde Tahran ve Isfahan fatihi olarak tarihe geçmiştir. Cungân halkı, Lor-Bahtiyari ve Türk’tür. Kaşkayı Türkleri, onlarca yıl önce buraya Şiraz etrafından göçmüştür. Halkın bir bölümü Fars Körfezi’nde ve Kuveyt’te çalışmaktadır.

Feradunbe, Burucin ilçesine bağlıdır. Adını, Burucin kentinde yetişmiş bir şairden almıştır. Buraya “Yazandunbe” de denmektedir. Burucin’in 7 km batısındadır. Birkaç yıllık bir şehir olan Feradunbe’nin nüfusu 13.960’tır. Rivayete göre etrafında dört kale varmış. Halkının büyük bölümü Türkçe konuşmaktadır. Abivert Türklerinden olmaları muhtemeldir. Horasan’dan gelip, önce Kaşkayılara katılmışlar, daha sonra Bahtiyari bölgesine geçip yerleşmişlerdir. Çiftçilik ve halıcılıkla geçimlerini sağlarlar. (Coğrafyâ-yı Kâmil-i İran, 1.cilt, s.561, 566; http//Loristan-tr.blogspot.com; Hüseyin Müslimî: “MaNatık-ı Türk der-Ostan-ı Isfahan/ İsfahan Bölge Valiliği’nde Türk Mıntıkları” başlıklı makale, ‘Çeviren: Mehran BahaRi’, 13 Ağustos 2005; http://tiraxtorqashqayi.bloksky.com, 16.6.1389/2010)
Sâmani, Beni, Şehreki, Sefid-Deşti ve Kaşkayı Türk Lehçeleri
Çahar-Mahal ve Bahtiyari BV İranşinasi Kurumu Başkanı Ahmed Kanberi Adivi’nin açıklamasına göre; Çahar-Mahal ve Bahtiyari’de; Lor-Bahtiyari, Türkçe, Dehkerdi, Ferahşehri, Burucini ve Hefşecani dil, yarı dil ve ağızları konuşulmaktadır.

Bu bölge valiliğinde konuşulan Türkçe, Kaşkayı Türkçesi’nin Sâman, Ben, Şehrek/ Şehr-i Keyan ve Sefid-Deşt ağızlarıdır. Bölgede ayrıca Bahtiyari dilinin Lor-Bahtiyari ağızlarından; Kûhreng, Erdeli, Lordegani, Babadi/ Baba-Ahmedi ve Dinaranice konuşulmaktadır. (http//Loristan-tr.blogspot.com, 04 Kasım 2005)


Kuçan ve Markede Köyleri
Kuçan, Çahar-Mahal ve Bahtiyari BV Lar nahiyesi köylerindendir. Zayende-rûd’un kıyısında kurulu başka bir Türk köyü olan Markede’nin karşısındadır. Bu iki köy batonarme bir köprü ile birbirine bağlıdır. Kaşkayı Türkleri’nin oturduğu bu iki köyün birleşmesi beklenmektedir.

Kuçan köyü, bölge valiliği merkezi Şehr-i Kürd’e 60 km mesafededir. Köy halkı resmi işlemlerini Şehr-i Kürd’te, ticari faaliyetlerini Isfahan’ın Necefabad şehrinde yürütmektedir. Dehhuda, sözlüğüne; “Kuçan, Şehr-i Kürd’ün yakınındaki Lar nahiyesi köylerindendir. Nüfusu 187 kişidir. Halkı tarımla uğraşmaktadır” diye kaydetmiştir.

Markede ماركده köyü, Şehr-i Kürd’ün Sâman nahiyesine bağlıdır. Zayende çayının kenarında, merkezi olan Sâman kentine 35, Şehr-i Kürd’e 60 km mesafededir. Isfahan’ın Necefabad ilçesine 60, Isfahan’a, 90 km’dir. Doğusunda Sadıkabad ve Yaseçay ياسه چاى , batısında Germdere ve Karakuş köyleri bulunmaktadır. Zayende-rud veya Şah Abbas-ı KEbir adı ile anılan baraja 12 km mesafededir. Barajın doğusunda, biraz alt kısmındadır.

Markede’nin nüfusu 1.500’dür. Çevresindeki köyler de oldukça kalabalıktır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, Kuçan köyü ile karşı karşıyadır. İki köyü Zayende çayı ayırmaktadır. Toplam nüfusları 2.200’dür. Halk, bağ ve bahçelerinde ürettikleri badem, şeftali, kayısı, ve benzeri ürünlerini Necefabad ve Isfahan’da pazarlamaktadır. Markede köyü; Ben, Şehr-i Kürd, Sâman, Tiran, Necefabad, Isfahan, Zayende-rud şehrek/ şehirciği ile bağlantılıdır.

İdari işlemlerini Sâman ve Şehr-i Kürd’te, ticari faaliyetlerini Necefabad ve Isfahan’da yürütürler. Köyün kurulu olduğu yer, zengin bitki örtüsü ile kaplı dağlık bir mıntıkadır.

Çevre köylerin halkı, Kaşkayı il/ ulusuna mensuptur. Dilleri Türkçe’dir. Birkaç yüzyıl önce yaylak amacıyla buraya gelip yerleşmişlerdir. Markedeliler, çevredeki köylerde oturan insanlardan farklıdır. Yarısı Farsça konuşmakta, diğer yarısı Türkçe konuşan Şahseven Bağdadi ili Sulduz tayfasının Aruhlu/ Arıklı cemaatine mensuptur. Yaklaşık 300 yıl önce Kum ve Save civarından yaylak amacıyla buraya gelip yerleşmişlerdir.

40-50 yıl önce başlatılan eğitim seferberliği ve radyo yayınlarının yaygınlaşması, ayrıca sosyal ve ticari ilişkiler nedeniyle köyde hâkim olan Türk kültürü, Farsça’nın karşısında gerilemeye yüz tutmuştur. (http//Loristan-tr.blogspot.com; Muhammed Ali Şahseven-Markede köyü, 16 Azer 1385/2007, 17 Kasım 2009)
Şehr-i Keyan Kenti
Şehr-i Keyan, Çahar-Mahal ve Bahtiyari Bölge Valiliği merkezi Şehr-i Kürd’ün 3 km güneyindedir. Merkez nüfusu 10 bindir. “Şehrek” olan adı, Ş. 1374/ 1995 yılında Keyan olarak değiştirilmiştir. Çevresi ile birlikte nüfusu 20 bindir. Şehr-i Kürd’e bağlı Sâman, Ben, Şehr-i Keyan ve Taganek şehirleri Türk olup, Kaşkayı Türkçesi konuşmaktadır. Keyan halkının geçim kaynağı tarımdır. Çocuklar, Şehr-i Kürd’te eğitim görmektedir. Genç nesil Türkçe’yi unutmak üzeredir. (http//Loristan-tr.blogspot.com/ 06 Ekim 2009; http://tiraxtorqashqayi.bloksky.com/ 16.6.1389/2010)
Yase-Çay/ Yase-Çâh Köyü
Yase-Çay/ Yase-Çah köyü, Çahar-Mahal ve Bahtiyari BV’nin merkezi Şehr-i Kürd’ün kuzeyinde, Zayende çayı kenarında, Isfahan’ın Necefabad kentine 60 km mesafededir. Halk geçimini, geniş bağ-bahçe tarımı ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Rakımı 1.900 metredir. Bahar ve yaz aylarında ılıman ve nemli, kış aylarında oldukça serttir. Köy halkı, Kaşkayı Türkçesi’nin kendilerine has bir ağzını konuşmaktadır. Yase-Çaylı Kaşkayı kadınlarının dokudukları halılar oldukça meşhurdur. Nüfusu 800 olup, Şehr-i Kürd’e 60 km mesafededir.
Burucin Türkleri
Kaşkayı ili tayfalarının altı gruplarındandır. Yerleştikleri yerin adıyla anılırlar. Hicri 1280/ 1863 yılında kendi illerinden ayrılarak, Bahtiyari topraklarına göç ettiler. Bunlar; Lirki/ Türki-yi Lirki, Dere-Şörlü, Şeşbeyli, Keşköllü (Farsça Keşkûlî), Farsi-Medan ve Çehrazi چهرازى’lerden ibarettir. Sınırlı sayıdaki bu Türk grubu, Burucin ve çevresindeki birkaç köye yerleşmiştir.

Burucin Türkleri, “Yelme” adı verilen el halıları ile tanınır. Turuncu Bir havuz/ Yek havz, Şekerlu (İki havuz/ Du havz) ve Bend-i Elvan örnekli halı/ yelme çeşitleri vardır. (http//Loristan-tr.blogspot.com,17 Aralık 2005)


Buldacı Şehri

Buldacı şehri, Kaşkayı iline mensup Bulverdi Safi Han Kaşkayı tiresince kurulmuştur. Buldacı hakkında tarihi bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak Bulverdi Türkleri’nin buraya yerleştiklerine dair şahitler vardır. Kaşkayı Türkleri veya Bulverdi Safi Han Kaşkayı tiresi, önce Safiabad harabelerinin bulunduğu yere yerleşmişti. Daha sonra Safiabad’dan ayrılarak, Buldacı’ya geldiler. Müteakip dönemlerde Cungan ve Feradunbe’den bazı gruplar da Buldacı’ya göç ettiler. Safevilerce, Ermenilerin Isfahan’a iskânı sırasında bir grup Ermeni, Buldacı ve Kale Mamka/ Kale Mamaka’ya yerleştirilmiştir. Daha sonraları Ermeniler buradan ayrıldılar. Buldacı yaklaşık 250 sene önce kurulmuştur. Kentin nüfusu 10 bin olup, Şehr-i Kürd’e 62 km mesafededir. Buldacı (Boldaji) adını taşıyan halı örnekleri vardır. (http//Loristan-tr.blogspot.com, 25 Temmuz 2005)


Tagânek Şehri
Şehr-i Kürd’ün 12 km batısında konuşlu bir Kaşkayı kentidir. 2006 yılı sayımına göre nüfusu 5.504’tür. Şehir halkı Kaşkayı Türkçesiyle konuşmaktadır. (http://tiraxtorqashqayi.bloksky.com, 16.6.1389/2010)

9.Çalabi/ Çalavi Türkleri

Kirmanşah/ Bahteran Bölge Valiliği
Çalabi/ Çalaviler, Kürt illerinden Sencabilerin Türk asıllı alt tayfalarındandır. Sencabiler, İran’ın batısındaki Kirmanşah/ Bahteran ve eski adı Şahabad-ı Garb olan İslamabad-ı Garb kentleri civarındaki verimli Mahideşt ovası, Sencabi köy merkezi ve İslamabadı Garb’a bağlı yerleşim birimlerinde oturmaktadır.

İslamabad, 4.929 km² alana sahiptir. İslamabad’ın eski adı Harunabad’dır. Bavendpur nahiyesine bağlı bir köy iken, zamanla nüfusu artarak, önemli bir merkez hâlini almıştır. Ş. 1305/ 1926 yılında adı Şahabad olmuş, devrimden sonra İslamabad olarak değiştirilmiştir.

Çalavi adının “Çal+abi=Çalabi’ye mensup”tan ıstılah olduğu söylenmektedir. “Çal+ab”ın Türkçe karşılığı “Su çukuru”dur. Çalabi cemaatı, ilk önce Kerend’in kuzey bölgesinde Ehl-i Hakk inancına sahip Gôran ili mıntıkası civarındaki Çalav-Bekir’de oturmaktaydı. Daha sonra Kirmanşah/ Bahteran’a gelmişlerdir. Önceden yaşadıkları yer olan Çalav-Bekir’den ötürü kendilerine Çalavi adı verildiği rivayet edilmektedir. Diğer bir rivayete göre, Çalavi adı “Çel-ebi”den kaynaklanmaktadır. Bilinen husus, Çalavilerin daha önce Büyük Kaşkayı ili tirelerinden olduğudur.

Çalabilerin ilk reisleri, Menuçehr ve Allahyar kardeşlerdir. Menuçehr’in; Şeyhale (Şeyh Ali), Zülfikâr ve Hubile (Hubyâr) adlı üç oğlu vardı. Şeyhale’nin çocukları; Berhordar/ Berhurdar ve Bahtiyar’dır. Zülfikâr’ın oğulları ise, Huda-Mürüvvet ve Huda-Rahim’dir. Hubile’nin oğlu İbrahim Ağa’dır.

Kaşkayıların bünyesindeki Çalavilerin, hangi nedenle Kirmanşah’a göç ettikleri konusunda bilgi bulunmamaktadır. Bugün Bahtiyar, Berhordar, Huda-Mürüvvet ve Huda-Rahim adlı dört tireden oluşmaktadır:
1.Bahtiyar Tiresi:

Bu tirenin reisi olan Bahtiyar’ın malı-mülkü yoktu. Başkalarına ait topraklarda kira bedeli ödeyerek tarımla meşgul olurdu. Hasan Han ve İbrahim Han isimli iki oğlu vardır.

Hasan Han, önce başkalarına ait topraklarda çalışmış ve Zengene iline hizmet etmiştir. Zamanla zenginleşerek, Sencabilerin sınırında toprak satın almıştır. Hüsamüs-Saltana’ın Kirmanşah’ta yöneticilik yaptığı sırada, bağımsız Sencabi yöneticilerinden biri olmuştur. Hasan Han, 80 yıl ömür sürmüş, Bavan köyünü yaylak, Tengab’ı kışlak olarak kullanmıştır. Muhammed Han, Ağa Han, Huda-Mürüvvet Han, Hüsrov Han ve Şir-Muhammed Han (Samsamül-Memalik) isimli oğulları vardır.

Bahtiyar’ın oğullarından İbrahim Han, Ali-Hasan köyünde yaşamıştır. Abbas Han ve Fethullah Han isimli oğulları bulunmaktadır.


2.Berhordar Tiresi:

Berhordar, bu tirenin kurucusudur. May Han (Mehdi Han), Kerem Han, Haydar Han, Heme Han ve Rüstem Han adlı oğulları vardır. May Han’ın oğlu Ali Ekber Han, bir süre “Mirpenc” rütbesi ile Sencabi yöneticiliği yapmıştır. Ş. 1302/ 1923 yılında 65 yaşında ölmüştür. Habibullah Han, Esedullah Han, Emanullah Han, Şahbaz Han ve Kerim Han isimli oğulları bulunmaktadır.

Kerem Han’ın; Şahmurad Han ve Derviş Han, Haydar Han’ın; Alimurad Han, Taki Han, Paşa Han, Allahmurad Han ve Derviş Han isimli oğulları vardır. Haydar Han, H/K. 1306/ 1888 yılında 60 yaşında ölmüştür.

Heme Han’ın, Mama Han isimli bir oğlu H/K. 1303/ 1886 yılında 73 yaşında bu dünyadan göçmüştür. H/K. 1315/ 1897 yılında 70 yaşında ölen Rüstem Han’ın oğlunun adı ise Darab Han’dır.


3.Huda-Mürüvvet Tiresi:

Tirenin kurucusu olan Huda-Mürüvvet, Bavan köyünde yaşamış, Ş. 1257/ 1878 yılında 70 yaşlarında ölmüştür.


4.Huda-Rahim Tiresi:

Zülfikâr Han’ın ikinci oğludur. Sahibi olduğu Omruabad ve Birabad köylerinde yaşamış, Ş. 1237/ 1858 yılında 70 yaşında ölmüştür. Ailesi, bu köyleri Berhordar’ın oğlu Kerem Han’a satmıştır. Huda-Rahim Han’ın; Tahmasb Han, Ekber Han ve Kemer Han isimli oğulları vardır.

*

Sencabi ili, hem dil, hem de inanç olarak muhtelit/ karışıktır. İl içerisindeki aşiretler; Sencabi, Gorani ve Cafi Kürtçesi konuşurlar. Çalabi/ Çalavilerin dili, Türkçe-Kürtçe karışımıdır. Sünni, Alevi ve Ehl-i Hakk inançlıdırlar. (Mecelle-i Yâdigâr, yıl:5, sayı:4-5, s.53-55; Mecelle-i Âmuzeş ve Pervereş, sayı: 9, s.52)



10. Doğu Azerbaycan Bölge Valiliği

استان آذربايجان شرقى

Merkezi: Tebriz تبريز
Isfahan, nısf-ı cihân, Eger Tebriz ne-bâşed

Eğer Tebriz olmasa, Isfahan cihanın yarısıdır.
Doğu Azerbaycan BV, Batı Azerbaycan ve Erdebil bölge valilikleri ile birlikte tarihi Darüs-Saltana Azerbaycanı’nı oluşturur. Bölge valiliği halkının tamamına yakını Türk’tür. Az sayıda Ermeni ve Asuri azınlık mensubu bulunmaktadır.

Erdebil dâhil bu bölge, Doğu Azerbaycan yaylasının büyük bölümünü oluşturur. Topraklarının %71’i dağlık ve göldür. %29’u verimli şekilde kullanılmaya uygundur. Tebriz, Merağa, Erdebil ve Mugan ovaları bu bölümde yer alır. Azerbaycan topraklarının bereketi, sahip olduğu dağlar ve bu dağlardan kaynaklanan sulardır.

1. Kuzey dağları (Karadağ/ Arasbaran, Mişovdağ, Murovdağ): Bu dağlar, Ağrı dağından başlar, 220 km mesafe katederek, doğudaki Talış dağlarına kadar uzanır. En yüksek noktası 3.660 metredir.

2. Doğu dağları (Talış, Salavat-dağ ve Horuslu): Bu dağın yükseltileri kuzey-güney istikametindedir. Hazar ile Azerbaycan toprakları arasında engel oluşturur. Denizin rutubetli havasının iç kısımlara nüfuzunu engeller. En yüksek noktası Erdebil’in doğusunda 2.750 metreye ulaşır. Bu dağların doğu, batı ve kuzey etekleri ormanlarla kaplıdır. Mugan ovasının güneyindeki Horuslu’nun yüksekliği 700 m civarındadır.

3. Merkez ve Güney dağları (Savalan/ Sebelan, Bozguş, Peke, Çin, Ovn bin-Ali, Sehend ve Kaflankûh): Savalan yanardağının bir bölümü Erdebil’in kuzeydoğusundaki Karasu deresinden başlar. Doğu-batı mesafesi 60 km, eni Eher’in güneyindeki Koşa-dağ’a kadar 48 km devam eder. Bu bölüm vasıtasıyla Karadağ ile birleşir.

Bu dağların, Azerbaycan Türkleri arasında çok özel yeri vardır. Kutsallıklarının yanı sıra, hürriyet ve bağımsızlığın da sembolüdür. Özellikle Savalan ve Sehend, Güney Azerbaycan Türkleri’nin vazgeçilmez sembolleridir. Türkler “Savalan” der, resmi yazışmalarda “Sebelan” olarak kullanılır.

Doğu bilimciler, Miladi III ve IV. yüzyıllarda Tebriz’in “Thebermais” adını taşıdığını ileri sürerler. Muhammed Hasan Han İtimadüs-Saltana, “Mir’âtül-Buldan” isimli kitabında bunu“Tabarman” şeklinde zikreder. m Ö. 714 yılında Asur/ Aşur Kralı Sargon’dan kalan bir kitabede Uşkaya şehrinin adı geçmektedir. Bu kent, Tebriz kenti yakınındaki bugünkü Üskü’dür. Bunun yanı sıra korunaklı bir kale olan Tarui’den bahsedilmektedir. Kuvvetli bir ihtimalle burası Tebriz’dir. “Tebriz” adının Türkçe olduğunu belirten araştırmacılar da bulunmaktadır. Ermeni tarihçi Vartan, Tebriz adının “Da-i-verj/ Da-i-verg” veya “Daverj” olduğunu, “intikam” anlamına geldiğini kaydetmiştir. Benzer şekilde ilmî değeri bulunmayan başka bir rivayete göre; şiddetli ateş nöbetine yakalanan Harun-Reşid’in karısı Zübeyde Hatun’un, latif ve güzel havası sebEbiyle buraya gönderilmesi ve sağlığına kavuşmasından ötürü “Tefriz/ Tevriz/ Tebriz” adını aldığıdır. Davrij→ Tavrij→Tavriz→Tevriz →Tebriz Tebriz’in adı “Tavar” adlı Türk boyundan gelmektedir. Dağlık bölgelerde yaşayan ve küçübaş hayvancılıkla uğraşan bu Türkler güçlü, kuvvetli ve dayanıklı olduklarından “güçlü ve dayanıklı” anlamına gelen “tavar” kelimesi bugün bile Güney Azerbaycan Türkleri arasında yaşamaktadır. Azerbaycan’da küçükbaş hayvan anlamına gelen “davar” sözü de aynı boyla ilişkilidir. Bu konu benim hazırladığım ansiklopedik sözlüğün Tebriz maddesinde yer almıştır. Tebriz’in adı Roma metinlerinde Tavaris olarak geçer, sonundaki –is eki Roma’nın daha doğrusu Yunan dilinin bir özelliğidir.

İslam’ın zuhurundan sonraki dönemlerde Tebriz’e ait bilgiler daha belirgindir. H/K. 21/ 642 yılında Arapların yönetiminde küçük bir kale iken, Erdebil daha önemli bir konuma sahipti. Tebriz, ilk defa Ravvadi hanedanı döneminde payitaht ve hükümet merkezi olmuştur. H/K. 224/ 834 ve 434/ 1043 yıllarında yıkıcı depremler geçirmiş, onbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Hicri 1283/ 1866 yılındaki salgın hastalıkta yüzbin kişi ölmüştür. H/K. 446/ 1055 yılında Selçukluların hâkimiyetine girmiştir.

Tebriz, Ravvadi, İlhanlı ve Safevilere başkentlik yapmış bir şehirdir. Moğol ilerleyişinden sonra (H/K.663-680/ 1265-1281) Abaka Han döneminde İlhanlıların resmî payitahtı olmuştur. H/K. 694/ 1295’de Sultan Mahmut Gazan ve daha sonraki dönemde geniş çaplı imar görmüştür. Mescid-i Alişah/ Erk-i Alişah, Bimaristan/ hastanesi ile ünlü Şam Gazan/ Şenb-i Gazan ve ilim merkezi Rub-u Reşidi bu dönemin eserleridir. Hulagû Han’ın payitahtı Merağa idi. Kacar hanedanı döneminde, Hicri 1220/ 1805 yılından itibaren siyasi öneminden ötürü veliahtlık merkezi olmuş, “Darüs-Saltana” unvanıyla anılmıştır. (Sirus Nisari, Külliyât-ı Coğrafya-yı İran, s.185)

*

Sigatül-İslam Mirza Ali Ağa Tebrizi


Sigatül-İslam Mirza Ali Ağa Tebrizi, H/K. 07 Recep 1277/ 1860 yılında doğmuş, 10 Muharrem 1330/ 1912 tarihinde 53 yaşında iken Tebriz kışlasında öldürülmüştür. Bu kışlanın yerinde halen Terbiyet Kütüphanesi ve Kütürevi bulunmaktadır.

Sigatül-İslam, ilim ehli bir aileye mensuptur. Bu hanedan Horasan’dan gelip Tebriz’e yerleşmiştir. Aile silsilesi; Mirza Muhammed Ali oğlu Mirza Yusuf oğlu Mirza Muhammed Şefi oğlu Mirza Muhammed Cafer Sadr oğlu Hacc Mirza Şefi Ağa Sadr Sigatül-İslam oğlu Hacc Mirza Musa Ağa Sigatül-İslam oğlu Sigatül-İslam Mirza Ali Ağa Tebrizi’dir. Dördüncü ceddi Mirza Muhammed Şefi, Nadir Şah’ın çağdaşıdır. Nadir Şah, fermanla kendisini Mansab-ı Mustovfigeri-i Darüs-Saltana-i Tebriz/ Veliahtlık Merkezi Tebriz Defterdarlık Makamı’na getirmiştir.

Sigatül-İslam, mükemmel bir dini eğitimden geçmiştir. Aynı zamanda edebiyat, tarih, coğrafya, ilm-i nücum ve ilm-i ricale vakıftı. Ana dili Türkçe’nin dışında Farsça ve Fransızca bilmekteydi. Mükemmel din adamlığının yanı sıra, iyi bir hatipti. Hem iç, hem dış siyaseti yakından izlemekteydi.

Azerbaycan’ın merkezi olan Tebriz, hürriyet ve bağımsızlık hareketlerinin odak noktasıdır. Azerbaycan halkı, Settar Han Serdarı Millî liderliğinde Muhammed Ali Şah’a karşı ayaklandı. Ayaklanma ve muhalefet haraketleri tüm ülkeye yayıldı. Hürriyet taraftarı ve Meşrutiyetçilerin ayaklanması kanlı çatışmalara neden oldu. Şah istifa etmek mecburiyetinde kaldı ve 1909 tarihinde ülkeden çıkarıldı. Yerine 11 yaşındaki oğlu Ahmed Mirza, “Ahmed Şah” (1909-1925) adıyla tahta oturtuldu. Şahın iktidardan uzaklaştırılması Azerbaycan Türkleri’nin sakinleşmesine yetmedi. Bu karmaşa dönemlerinde, Tebriz’de Rus garnizonları ve Kazak birlikleri hep olagelmiştir. Ruslar ve Tahran yönetimi, Azerbaycan’daki Meşrutiyet hareketi ve ayaklanmalardan ötürü devamlı merhum Sigatül-İslam Mirza Ali Ağa Tebrizi’yi suçladılar. 1911 yılındaki hadiselerde de gene itham edilmiş, tutuklanarak Tebriz garnizonuna götürüldü. Meşrutiyet hareketine katılan Azerbaycan liderleri ile birlikte yargılanarak idama mahkûm edildi. Sigatül-İslam’dan yazılı olarak Tebrizli Meşrutiyet liderlerini suçlaması halinde serbest bırakılacağı söylendi. Ancak Rusların ve Tahran yönetiminin birlikte hazırladığı belgeyi imzalamadı ve idam edildi. Birlikte yargılandıkları Nizamül-Ulema Şeyh Selim ile birlikte, ibret-i âlem olsun diye kendisi yakalanamadığı için Ali Mösyö’nün iki balaca küçücük oğlu da idam edildi. (Gulam-Rıza Tabatabai Mecd, dairetül-Maârif-i Musavver Zerrin, 1. cilt, s.153; Dr.Hamit Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)

Sigatül-İslam, bu kısa ansiklopedik bilginin dışında aynı zamanda efsane bir kişiliktir. Hakkında çok şey rivayet edilir. Bunlardan biri şöyledir: Fetva makamında bulunması nedeniyle kışlaya davet edilir. O dönem İran üzerinde muktedir kuzey komşusunun askerî yetkilileri, Tahran yetkilileri ile birlikte kendisinden Azerbaycanlı Meşrutiyetçileri suçlayıcı bir fetva istemektedir. Merhumun böyle bir fetvayı mühürlemesi söz konusu değildir. Müsaade ister ve tuvalete gider. Fetvaya basacağı mührü tuvalete atar. Parmak basmamak için sağ başparmağını da keser. Fetvayı onaylamayacağının anlaşılması üzerine feci şekilde dövülür ve öldürülür. Ölüsü darağacına asılır.

*

Hiciv



Tebriz Eşekler Kahvehanesi

(Eşşəklər Qəhvəxanası)
Azerbaycan’da hiciv ve hezliyat çok gelişmiştir. Halkı aydınlatmak, uyarmak için siyasi, sosyal ve kültürel içerikli “yergi” de denen hicivden geniş şekilde istifade edilmiş ve edilmektedir. Hicivden propaganda amaçlı da yararlanılmaktadır. Ağır hakaret temalı yergiler mizahın vazgeçilmezidir. edebi değeri de bulunan hiciv, taşlama ve şiir veya şiirimsi hezliyat örnekleri, fil-hal veya fil-bedahe, yani gerektiği anda irticalen söylenmektedir. Bunların büyük bölümü anonimdir ve kayıtlı değildir. Dilden dile, kulaktan kulağa dolaşmakta ve kısa sürede tüm Azerbaycan’a ve İran’a yayılmaktadır. Bizde de Nefî, Şair Eşref ve Neyzen Tevfik gibi hicvin namlı temsilcileri vardır.

Siyasi, sosyal, kültürel, seks ve dini içerikli hiciv ve hezliyat, aynı zamanda beğenilmeyen uygulamaları, siyasi, mülki erkânı ve hatta dinî şahsiyetleri protestodur. Azerbaycan’da ilk çıktığından itibaren mizahın boyutunu, nereye kadar ulaşacağını, nelere mal olacağını, hangi olayları tetikleyeceğini önceden kestirmek mümkün değildir. Azerbaycan Türk toplumunda büyük ilgi ve alaka gören, oldukça yaygın bel altı mizahını da unutmamak gerekir. Uluslararası hicvin ana temaları aynıdır. Sanırım yirmi civarında temel tema kaynağından üretilir. Bazı hiciv ve yergi örnekleri vardır ki, tahammülsüz insanların algılama sınırını zorlamaktadır. Gerek Azerbaycan şehirlerinde, gerekse İran’ın diğer bölgelerinde söylenen bol sin-kaflı nazım tarzı hezliyat toparlansa muhteşem Türkçe divanlar oluşur. “Hiciv ve hezliyat, Türkçe’nin geleceğinin garantisidir” dense, abartılmış olmaz.

Tahammül gösterilemeyen ünlü Türk heccavlarından Hasırabadi’nin dili kesilmiştir. Hasırabad, Tebriz’in mesire yerlerindendir. Hasırabadi’den bir dörtlük:
Zəmanə ay zəmanə,

Oxum gəlməz kəmanə,

Eşşəklər arpa yeyir,

Atlar həsrət samanə.


Bu dörtlük, İstanbul Türkçesi’ndeki “Ne günlere kaldık Gazi Hünkâr! Eşşek vezir oldu, katır hükümdar”ın karşılığı mahiyetindedir.

Güney Azerbaycan’ın Tebriz merkezli bir “Sarıkulu Han”ı vardır. Sin-kaflı, belden aşağı hiciv ve fıkraların tamamı bu hayali şahsa yüklenir. Belki de gerçekten yaşamıştır. Kim bilir?... Tahran’da, Türkler aleyhinde, özellikle Erdebilliler aleyhinde fıkra anlatan komedyen Kerim Erbab, Tebriz ayaklanmasının tetikleyicilerinden olmuştur. Türk aleytarı fıkra üreticisi Mahi-sıfat, Azerbaycanlı öğrencilerce dövülerek hastanelik edilmiştir.

Güney Azerbaycan ve İran’da hiciv ve mizah konusu ele alınırken Tebriz’in “Eşşəklər Qəhvəxanası”ndan bahsedilmese, konu nakıs olur, eksik kalır.

Eşşəklər Qəhvəxanası; Tebriz’de, eski Çaharrah-ı Şehnaz yakınında, Firdövsi ile Şehnaz (bugün Şeriati) caddeleri arasındaki pazar içerisinde, İki Kapılı Timçedeydi (Pasaj). Bu mıntıkaya “Miyar-Miyar” da denir. Hiciv, hezliyat ve mizahın sınır tanımadığı bu kahvehanede asılı olan bir tabelada “Eşşəklər diyarına xoş gəlibsiz” yazmaktaydı. Eski dönemde buranın çok özel müşterileri vardı. Müdavimleri, zarif-kıvrak zekâ sahibi, hem mütehammil, hem de entelektüeldi. Kazara içeriye girdiğinizde, kahveci size; “Küçük eşşeklerin mi, yoksa büyük eşşeklerin yerinde mi oturmak istediğinizi, ardından kuru saman veya taze yonca isteyip istemediğinizi” sorabilirdi. Duvara asılı eşek kellesini unutmamak gerekir. Bu kahvehane Tebriz’in, hatta tüm İran’ın “Hyde Parkı” idi.

Rejim değişikliğinin ilk yıllarında sahibinin ölmesi üzerine “Eşşəklər Qəhvəxanası; kapanmıştır. Daha sonra eski müşterilerinden Memmed Ali Yezdani isimli şahsın kahveyi tekrar açtığı, ancak eski şenlikli günlerine bir daha kavuşamadığı anlatılır.

Kahveye giren adamcağız dese ki “Erdebilliyük”, karşıdan anında cevap gelir: “Yükünden belli”.

Kahvehanenin tanınmış müdavimlerinden ünlü Türk komedyeni “Müstəcəbüd-Dəvə”nin özel bir yeri vardır. Devrimden sonra beş altı yıl daha yaşadı. Türkçe anlattığı mizah ve öykülerin kasetlerine olan talep hiç eksilmedi. Yönetimdeki hacı-hoca ve mollalar hakkında anlattıklarına tahammül gösterildi. Çok ileri gittiğinde, sözlü uyarlarda bulunuldu. Bu tür yer ve şahsiyetlerden biraz hoşgörü, biraz kulak çekme ile toplumun tansiyonunun düşürülmesinde yönetimler istifade etmiştir. Bu tür mekânlar ve bu mekânları ayakta tutan şahsiyetler, kültür zenginliği ve hoşgörünün kalitesini yükseltmiştir. Velhasıl Tebrizliler, içi boş yönetim, yönetici ve kişilerin içini mizahla doldurur.


Falçı Dadaş

(Muhammed Rıza Şah Pehlevi)
Falçı, Sәn Allah! ürəğim patdadı

Aç kitabun falimә bir bax mәnim

Beynim alovlandı, başım çatdadı

Şansıma iqbalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! falimә bir bax mәnim

Mәn keçәn illәr şah idim İran’ə

Düşmüşәm imdi vәtәnimdәn yanə

Gör, düşәcağ bir dә yolum Tehran’ə

Zəpt olan әmvalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Dünya, təyər tәk dolanur başuma

Cürmüm xəyanәtdi Bәni-Haşimә

Disginürәm, qalxuram öz başimə

Qorxuram, әşqalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! falimә bir bax mәnim

Titrüri qәlbim, diyәsәn tin vurub

Yel toxunubdur mәnә-ya cin vurub

Qollarımı Tarı tutub, din vurub

Sәn, pozulan halimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Hәr neçә alsan verәrәm, qoxmaram

Nәft-ilә qaz taciriyәm, puldaram

Yaz duva, xəlq-ilә düzәlsin aram

Pәrdәdә timsalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Mәndә qәdimdәn var-idi bir mәrәz

Qanımı hәr ayda edirdim әvәz

İmdi yox İranlı qanı әl-qerez

Qan soran amalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Yox o cәvan imdi mәnә qan verә

Mәn qan alam, o yıxıla can verә

Kimdi mәnә canını qurban verә

Vasıte-i dәlalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Puldan ötür batma amu çox yasa

Hәr neçә sevisәn verrәm toxdasa

Dur, camuvi gör, mәni bir sal tasa

Vәznimә, mikyalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Hey! yuxuda disginürəm sübhә dәk

Bir qoca seyyid görürәm üç әtәk

Boşludu güya mәnә bir dәst-i kötәk

Bәxt-i köhne-salimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Yaz kişi, bir hazr-i mәhәbbәt mәnә

Bәlkә sala mehrini millәt mәnә

Eylәyәlәr büt tәk ibadәt mәnә

Qudrәt-i amalimә bir bax mәnim

Falçı dadaş! Falimә bir bax mәnim

Quran oxurdum keçәn eyyamidə

Әksimi saldırmışam ehramidə

Çıxdı poxum mәzhәb-i İslami’də

Mәkrimә, əğfalimә bir bax menim

Falçı dadaş! Falime bir bax menim (…)

Mirza Hüseyin Kerimi Merağai



(Mirza Hüseyin Kerimî ‘Merağai’, Rengâreng, s.4-5)
Hipi ol ay bala, Mәrih’ә gedillәr sәnә nә?!

Sәn çal oyna, bu qaval çoxdu sənə

Dedim: Hipi qardaş! Hipi, yani çé?

Dedi: Bilmürәm mәnasın, әmma mod belәdi

Mod ilә xaricә bizi bәdbәxt elәdi

Özü göttü sәneti, bizә verdi tütәyi

Nә be-in şuri şuri, ne be-in bi-nәmәki.

Anomim (Tahran Türkçesi, 1970’li yıllar)

*

Bir cavan bir arvad aldı qәflәtdәn



Gördü yüz sinnindә mәkkarәdi

Baxdı şey’inә, dedi: Ya әl-әcәb!

Tak-ı Kisradı bu, ya mәqәrrәdi?

Arvad dedi: Oğlan danışma!

Bu hәman Rüstәm çıxan dәrvazәdi

Baxma әtrafinә, tutubdu xar u xas

Mis kimin hәr vaxt ağartsan.

Anomim (Tahran Türkçesi, 1970’li yıllar)



*Mәqәrrә: Otobüs durağı
Qәm çәxmә keçәl tük yoxdu başında

Çün tük yoxdu xurşid u qәmәrdә

Başın tüksüz, götün tükli

Ah kâş! başın götün, götün başın olaydı.

Anomim (Urumiye Türkçesi)
Gәr qәbrimә gәlәsәn

Çizәsәn, ya çezәsәn

Alətün sallasan qәbrimә

Nə daşşağımadı.

Anomim (Urumiye Türkçesi)
Keçi, töküp götünә şәrabı, gedib qurdun Pişvazına.

Anomim (Urumiye Türkçesi)


Hafız Şirazi’nin divanı girişindeki Muallakat’ta da yer alan Arapça girizgahla başlayan,

“Әla ya әyyühәs-saqi edir kә-sәn vә navilha

Ki eşq asan nümud әvvәl vәli üftad müşkilha”

beytini duyan sokaktaki mürekkep yalamış Türk durur mu? Hemen işe koyulur ve şöyle der:


“Әla ya әyyühәs-saqi edir kә-sәn vә navilha

Әyil girsin, düzәl çıxsın bunda bir fәnn vardır, bilha!”.

Anomim (Tahran Türkçesi)
Mirza Ali Ekber Sabir’in Namık Kemal’in “Amalimiz, efkârımız İkbal-i vatandır” şiirine yazdığı nazire:
Amalımız, әfkarımız әfna-yı vәtәndir

Kin ü qәrәz vә hirs bizә ruh-u bәdәndir

Әf-al yox, ancaq işimiz laf u dәhәndir

Dünyada әsarәtlә bütün kâm alırız biz

Qafqazlılarız, yol kәsәr nam alırız biz.

Ovradımız, әzkarımız әfsanә-i zәndir



Әfsanә-i zәn, nur-u dil vә ruh-u bәdәndir

Çün hübbün-nisa lazımә-i hübbü-vәtәndir

Әhl-i vәtәniz, hübbü-vәtәn yad alırız biz

Dindarlarız, gündә bir arvad alırız biz.


(Murtaza Mecidfer, “Mirza Ali Ekber Sabir”, Yeni Yol, cild-i evvel, sayı: 2, s.35-44; Nazım Ahundov, Azerbaycan Tenz Ruznameleri, s.316-317)

Tuti” gibi mizah gazeteleri, Sabir ekolünü devam ettirmek amacıyla okuyucularını teşvik etmiş, tanınmış şairlerin şiirlerine nazire yazmalarını talep etmiştir. Okuyucularca gönderdikleri nazireler karşılığında “Cennetül Guşa” gibi kitapcıklar hediye etmiştir. Bazıları şöyledir:


Tərpənmə amandır bala qəflətdən ayılma!

Açma gözünü xab-ı cəhalətdən ayılma!

Lay lay bala lay lay



Yat qal dala lay lay

(Nazım Ahundov, Azerbaycan Tenz Ruznameleri, s.214)
Mirza Ali Muciz/ Möcüz Şebüsteri (1873-1934):
Tebriz/ Şebisterli Mirza Ali Muciz halkın aydınlanması, cehalet, dalalet, hurafe ve bidattan uzaklaştırılması için edebi, kültürel ve ilmi uyarılarda bulunmuş ve Sabir’i örnek almıştır: “Men gerek xalqı Sabir kimi ayıldam”. (Külliyât-ı Mirza Ali Muciz Şebisteri, s.II)

Şebüsterli “Hacı Ağa” adlı bir tacirin oğludur. Eski usul medresede eğitim aldı. 16 yaşında babasını kaybedince, kardeşleri onu İstanbul’a davet etti. İstanbul’da ilmi, edebi ve tarihi mütalaalarla meşgul oldu. 30 yaşına gelince Şebüster kentine geri döndü. Vaktini Şeyh Mahmut Şebüsteri’nin türbesi haziresinde geçirmiş ve şiir yazmakla meşgul olmuştur. Soysal alanda yazdığı şiirler nedeniyle özellikle mollalar ve çıkar çevrelerinin düşmanlığını üzerine çekmiştir.

XIX ve XX. yüzyılda Şebüsterliler özellikle çay ticareti nedeniyle Türkiye’ye sık sık gidip geldiğinden çok sayıda İstanbullu hanımı gelin olarak Şebüster’e götürmüşlerdir. İstanbul Türkçesi Şebüster’de yaygınlaşmıştır. Halen Şebüster Türkçesi’nde çok sayıda İstanbul Türkçesi’ne ait kelime vardır. Bu hanımlar nedeniyle Şebüsterde mezar taşları da İstanbul Türkçesiyle yazılmaya başlamıştır. Muciz/ Möcüz’ün şiirlerinde de bu tesir görülmektedir. Bazı hanımlar, Şebüster’den İstanbul’a geri dönmüş, eşlerinin kendilerine aldığı iş hanı ve benzeri mülkler sayesinde rahat yaşam sürmüşler, çocuklarını da Türkiye’de yetiştirmişlerdir.
Dedilәr
Çün yetişdim vәtәnә, “açma dәhanın” dedilәr

“Dinmә, danışma vә tәrpәtmә zәbanın” dәdiler

Qoy beş on tük çәnәvә, oxşat özün Şiәlәrә

“Gәdә qırxdırma başun, çәkmә dabanın!” dedilәr

Bir әba saldı anam çiğnimә, geydim qolunu

“Eybdir, burda qolun geymә әbanın” dedilәr

Mescidә daxil olan vәqtdә gәr-nuş eylә

“Ver salam, öpgilәn dәstarın ağanın” dedilәr

Dedim-Allah! Baxın, etmәyün, axər öldüm

“Gәr bu cür etmәyәsәn, çoxdu ziyanın” dedilәr.

Düşdü dalımca beş on danә dilәnçi hәr gün

“Ver görax hәmşeri haqqın füqәranın” dediler

Dedim-ey vay!, nә çoxdur füqәrası bu yerin

“Var Şәbüstәrde fabriqası gәdanın” dedilər

“Malıvın beşdә birin ver seyyidә, müftә-xora,

Ucların kәsmә buğun, çәkmә dabanın” dedilәr.


Muciz, cehaletle, bidatla, baskı ve yolsuzlukla mücadele için çok sayıda şiir yazmış ve halkı aydınlatmak istemiş, çetin ve zorlu bir hayat geçirmiştir. Ş. 1312/ 1933 yılında Şebüster’i terk edip, Şahrud kentine yerleşmiş, Ş. 1313/ 1934 yılında vefat etmiştir. Daha sonraları çok sayıda şiir ona maledilmiştir. Bu şiirlerin çeşitli versiyonları da vardır.
Küfrümә hökmeylәdiz hansı günah-ilә mәnim

Cürmümü sabit edin bircә guvah-ile mәnim

Nә talaq-ilә işim var, nә nikâh-ilә mәnim

Qızızi hazır edüb mәclisә dindirmәmişәm

Ey Şebüstәrli dadaşlar, sizә mәn neylәmişәm!?
İnşaallah
Saqiya! Axər-i Şaban olacaq inşallah

Rəməzan varid-i İran olacaq inşallah

Iyd-i Cemşid bu il nəql-i məkân eyləyəcək

Tutacaq ruze Müsəlman olacaq inşallah

Şəb-i novruz, xəzab eyləyəcək mömin-i xas

Saqqalı misli badımcan olacaq inşallah

Duracaq vəqt-i obaşdan, yiyəcək bozbaşı

Çıxacaq dama, azanxan olacaq inşallah

Eyle ki, qıldı namazı, oxudu təqibat

Soyunub paltarı üryan olacaq inşallah

Yumacaq gözleri, xurna çəkəcək, yuxlayacaq

Kürsi çadr-şəbi lərzan olacaq inşallah

Ta ki, oğlan ayılub eyləyəcək ah u fəğan

Mərd-i dindar o dəm herasan olacaq inşallah

O çığırdıqca qaş qabağın turşudacaq

Kişinin hali pərişan olacaq inşallah …



(Külliyât-ı Mirza Ali Muciz ŞEbisteRi, s.II, 43, 44, 176)
Bakü’de söylenmiş Sabirvari bir manzume:
Dam madam, balkon madam, vağzal madam

Hər yana baxısan var madam

Dilim lal olsun bir dә səni yad etsəm Ərdəbil!
veya,
Atmış illik ömrüm oldu səndə bərbad Ərdəbil

Bir də namərdəm, əgər səni etsəm yad Ərdəbil!


Fedailer ve Bahtiyariler 1909 yılı Haziran ayında Çarlık Albayı Liyahanov’un Kazak, ayrıca İngiliz ve Şah birlikleri ile iki gün süre ile çatıştı. Çatışmada galip gelen Meşrutiyetçi fedailer, 13 Haziran’da Tahran’a girdiler. Payitaht halkı, fedaileri kurtarıcı olarak karşıladı. Bu gelişmeler karşısında paniğe kapılan Muhammed Ali Şah, Rus Sefareti’ne sığındı. “Molla Nasreddin” gazetesi bu olayı Sabir mizahı ile şöyle tasvir ediyordu:
Nədir aya yenə üsyanları İranlıların?

Başladı conbeş-i tuğyanları İranlıların

(…)

O yetim Məmmədəli’dən var yenə bir pis xəbərim



Belə derlər ki, qoyub taxtı qaçıb tac-ı sərim

Sığınıb konsula xaqanları İranlıların

Dər-həqiqət, pis imiş qanları İranlıların.

(Nazım Ahundov, Azerbaycan Tenz RuzNameleri, s.209)
Halk arasında ise, aşağıdaki şekliyle şöhret bulmuştur:
Pis imiş qanı İranlıların

Şahları qoydu getdi İran’ı İranlıların.


Rəmazan ayında gizli oruç yiyənlər üçün:
Gedәrәm müstәraha, huftә vu ahәstә, yavaş

İçәrәm aftafadan ab-ı tәharәt Rәmәzan.



(Dr. Hamid Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)
Anonim bir manzume:
Onda ki evlad-ı vәtәn xam-idi

Ax necә kef çәkmәli eyyam-idi. (Bu şiir, Sabir’in Hophop’namesinde vardır)


Muhammed Ali Şah Kacar için söylenen Sabirvari bir manzume:
İranlıların başlarının әngәliyәm mәn

Hərkəs bilüri Mәmmәdәliyәm mәn.



(Dr.Hamid Cilveger, Azerbaycan Folklor Derlemeleri)
Eherlilerin konuşması:
“Cavad ağa! cavan canıva andossun ki, dünәn gecә (Eherliler “g” harfini “c” sesine yakın telaffuz ediyor), Canıma cücә cirmişdi”. (Serpil Cilveger, 2012)
Dr. Muhammed Cafer Mahcub tarafından 1974 yılında yayınlanan Prens İrec Mirza Kacar’a ait aşağıda sunulan şiir hem eleştiri, hem de kamu oyunun hoşgörüsünü yansıtması bakımından oldukça ilginçtir. Prens İrec Mirza Kacar; Gulam Hüseyin Mirza’nın oğlu, Melik İrec Mirza’nın torunu, Feth-Ali Şah Kacar’ın ise, torununun oğludur. Yani Feth-Ali Şah, dedesinin babasıdır. Şair bir ailenin çocuğudur. Babası gulam Hüseyin Mirza Kacar, Veliaht Muzaffereddin Mirza’nın (Daha sonra Muzaffereddin Şah) derbarının resmî şairi idi. Prens İrec Mirza, babası vefat ettikten sonra resmî şair olarak onun yerini aldı. Yazı ve şiirlerinde argo kelimeler kullanması nedeniyle edebiyat çevrelerinde eleştirilmiştir.
İntiqad Ez Qama-zenan/ Kama Vuranları Eleştiri
Kötü karı (Or....)! Neden kendini öldürüyorsun?

Artık Hüseyin dirilmeyecek

Öldürdüler, geçti gitti ve toprak oldu

Toprağında ot bitti, hayvanlara yem oldu

Ben de Yezid’in yaptığı işin berbat olduğunu söylüyorum

Kötü iş yapan Yezid’e lanet olsun!

Artık bu çocukça oyun nedir?

Komik hançer vurma senaryosu?

Bu kesmeyen hançerle kimi keseceksin?

Sen, Hüseyn’in kızı Sekine misin?

Su istəmirəm əmim gələndə” diyorsun

Yezid’in oğlu Şimir nerede?

-Sen kimsin?

Gəl qoyma məni Şimir əlində” diyorsun

Sen, Hüseyn’in kardeşi Zeyneb misin?

Ey burma bıyıklı erkek eşşek!

İnsanlar arasında utanmıyor musun?

Fahişe tavırlı hareketlerden

İki sene önce savaşta da gördün

Ne kadar askerin nefesi kesildi

Bu ölümler feleğin Umurunda bile değildi

Bundan ötürü feleğin bir tek saçı bile dökülmedi

Ondört yüzyıl önceki hadisede

Yetmişiki baş bedeninden ayrıldı ise

Bugün neden gözyaşı döküyorsun?

Senin bu hâline binlerce kahkaha atılır

Ölenin tekrar dirildiğini gören var mı?

Senin lanet okumanla tekrar dirilecek mi?

İnanmazsan gel bahis tutalım;

Yenenin lehine olsun!

Aşura, Tasua dâhil yüz gün devam etsin!

Başını yar, göğüs kafesini kır!

Saçına, başına, vücuduna balçık sür!

Ağaç kütüğüne vurur gibi

Kama ile başına vur!

Kuşun kanat çıptığı gibi

İki elinle başına vur!

Hüseyn’in kefeni yoktur diye

-Söylen dur!

Kir pas içindeki elbiseni parala!

Dirilmezse ben senin sakalına sıçayım

Dirilirse sen benim sakalıma sıç!

Prens İrec Mirza Kacar

(Dr. Muhammed Cafer Mahcûb, İrec Mirza ve

hanedan-ı ve Niyagân-ı O, s.202-203)

*

XIX. yüzyılda, Güney Azerbaycan-Meşhed yolu güvenli olmadığı için Horasan’a seyahatler ve Hz. İmam Rıza’nın makberesini ziyaretler Kafkasya üzerinden, yani Bakü’den deniz yolu ile yapılmaktaydı.



Molla, kaliska/ fayton ile Meşhed’e gitmek için Kafkaz’a taraf yola çıkmış. Hava çok soğuk, ancak faytoncu paltosunu çıkarmış, arak/ votka içiyor, bir taraftan şarkı söylüyor. Molla o kadar üşümüş ki, dayanamamış, yarım şişe arak vermesini istemiş. İçtikçe ısınmaya başlamış ve şöyle demiş: “Cənabı Peyğәmbәr, Qafqaz’ın soyuğunu görәydi, arağı hәram elәmәzdi”.
Tebriz İmam-ı Cuma’sı Ayetullah Müslim Melekuti
Tebriz İmam-ı Cum’ası/ Cuma İmamı Hemedan Türklerinden Ayetullah Medeni idi. Radikal bir şahsiyetti. Hoşgörü sahibi değildi. Tebrizli bir delikanlı tarafından öldürüldü. Adı Daryuş Kazvini’ydi. Halkın Mücahitleri örgütünden olduğu söylendi.

Medeni’nin ardından Tebrizli bir din adamı olan Ayetullah Tabatabai getirildi. Vaazlarında söze; “Allah’a şükür ki, Azərbaycan Türküyük” diye başlardı. Evinden mescid/ camiye giderken açılan ateş sonucu iki kurşun isabetiyle hayatını kaybetti. Kontr gerillanın kurduğu pusu sonucu öldürdürüldüğü söylendi. Türkçülük ve Turancılıkla itham ediliyormuş.

Ayetullah Tabatabai’nin ardından, Ayetullah Müslim Melekuti gönderildi. Tebriz’in Üskü kasabasındandır. Üskülüler, zekâ küpü insanlardır. Üskülüler için şöyle denir: “Gördün Üskülü, iki qədəm dalı, yağ verəsən, bal verəsən, su alasan, yenə sənə saridi”. Bu mesel Mucunbarlılar için de söylenir. Melekuti de, diğer Üskülüler gibi ince zekâ sahibi olmanın yanı sıra, hoşgörülüydü. Hayata esprili bir gözle bakardı. Dini konuları, zekâsı üzerinde şüphe uyandıracak kadar yalın ve şakacı bir yaklaşımla anlatırdı. Her konuya şakacı yönü ile yaklaşır, cemaati kahkahaya boğardı. Vaaz ve nasihatleri kasetlere alınır. Elden ele dolaşır, hatta pazarda satılırdı. Rejim değişikliğinden sonra Tebriz’de on yıl kadar Cuma İmamlığı yaptı. Cuma namazından sonra yardımcılarını kente salar; “Gedin görəh, Təbriz cəmaəti bu həftə dalımdan nələr uyduracax?” ya da “Bu həftə Təbrizlilər dalımdan mənə nə dedi?” öğrenip gelin derdi. Hakkında anlatılanlara kendi de gülerdi.

Bir gün hutbede Türkçe yerine Farsça konuşmaya başlamış. Cemaat sormuş: “-Hacı Ağa, niyə Farsi danışarsan?”. “-Əcnəbi lisanda danışaram ki, Ağa-yı Margaret Thatcher də düşünsün/ Bay Margaret Thatcher da anlasın diye yabancı dilde konuşuyorum” diye cevap vermiş. İngiltere Başbakanı Bayan Margaret Thatcher için “Bay” tabirini özellikle kullanmıştır.

Çok akıllı bir adamdı. Tebriz gibi ateş ocağında rejim değişikliğinin ardından on yıl Cuma İmamlığı yapmak imkânsız bir şey. Bunu başardı. Zarif ve şakacı yaklaşımıyla halk ile yönetim arasındaki ilişkiyi kısmen de olsa yumuşattı.

Ayetullah Melekuti’nin babası “Mir Karga” lakabıyla anılan bir seyyid ve din adamıydı. Tebrizlilerin gözbebeği, şakayı çok seven bir din adamı olarak hiç unutulmamıştır. Yaşlılık döneminde “Tebriz Bazarı”nda dolaşırken çok sıkışmış, uçkurunun bağını çözememiş, yanından geçen delikanlıya çözüver demiş. Delikanlı Mir Karga’yı tanımaktadır. Çözeceğine, iyice düğümlemiş, ardından çözemediğini söylemiş. Mir Karga: “Ay oğul çoh zəhmət çəhmə! Onsuz da (zaten) sıçdım” demiş.


Aynı dönemde Urumiye’de Cuma İmamı Hüccetül İslam Hasani isimli bir şahsiyetti. Hasani, iyi bir avcıdır. Kendisi 1.85 boyunda, koruması ise 1.60 cm boyunda, ayağının biri aksayan ve omzunda kalaşnikov olan avcı arkadaşı vardı. Devamlı beraber dolaşan ikiliyi görmek için esnaf sokaklara koşardı. Bir konferans sırasında, Hıristiyanların necis ve kâfir olduğunu söyler. Bir de ne görsün. Protokol koltuğunda avcı Keldani dostu Dr. İbrahim Mado oturuyor. Hemen toparlar: “Elə də değil, içlərində elələri var ki, məndən də pâkdi”.

Hüccetül İslam Hasani’nin şakacılıkta Tebriz Cuma İmamı Melekuti’den aşağı kalır tarafı yoktur. Danişgede ve Şıhtepe, Urumiye Afşar aristokratları ve sosyetesinin oturduğu semtlerdir. Bir Cuma hutbesinde; “Cəmaət! İçinizdə Şıxtəpəli var?” Cemaat hep bir ağızdan “Yox!” diye bağırır. “Danişgədə’dən var?” Gene hep bir ağızdan “Yox!” cevabını alır. Şöyle der: “Eyvay! Genә gәdә-güdәynәn namaz qılacağux/ Eyvah! Gene sefil ve yoksullarla (ayak takımı ile) namaz kılacağız”.


Mәlәkuti ve Hasani hakkında anlatılan bir demet anekdotu hoşgörünün dozunun anlaşılması amacıyla sunuyorum:

Mәlәkuti, Tebriz bazarında, qarğa balası soruşdu. Dükançı: Hacı Ağa, bülbül ya qənare әvәzinә niyә garğa balası saxlıyacaxsan?

-Deyillәr ki, garğa yüz il ömür eylir. Görüm yüz il ömür eyliyәcax, ya yox?

*

Mәlәkuti’ye soruşdular: Hacı Ağa! İran’a rәhbәr seçkisinә siz dә iştirak elədiz? Dedi: Bәli!



Rәhbәrliyә mәn çıxacağdım. Partibazlıq elәdilәr. Rәhbәrlik üçün iki sual soruşdular. Biri iqtisadi, öbirsi siyasi idi:

-217 nәmnәdi? Dedim ki; Ət kuponidi.

-Mişel Oun’un kömәkçilәri kimdi? Cavab verdim: Kiçiği Doqquz, böyüğü Onbir.

Mən diyənlərin hamısı doğru idi. Vәli dedilәr: Sәnin sinnin hәlә xırdadi.

*

Mәlәkuti, getmişdi bimaristana (hastaneye). Bilәsinә doxturları aşina edirdilәr; bu cәrrah-ı umumidi, bu mütәxәssis-i zәnanәdi, bu uşax doxturudi… Uşax doxturunun kürəyin vurdi: Bilәvi zora salma! Az dәrs daha oxusan böyühlәrә də baxarsan.



*

Mәlәkuti, bazarda bir xanım gördi. Hәr yanı qızıldı (altındı). Dedi: Ay bacım! Bu cür tela (altın) asalayıbsan, İslam’da hәramdı. Ver müstәzәflәrә (fakirlere) xәrclәsin. Xanım dedi: Hacı Ağa, siz bi belә parçadan әmmamә (sarık) bağlayıbsız. Siz dә әmmamәni verin kasıb arvadlara (fakir hanımlara), şort elәsinler.

*

Azerbaycan’da evde yapılan votkaya “Donqili” denir. Mәlәkuti, Cuma hutbesinde, votkanın haram olduğunu, cemaattan içmemelerini ister. Karşılıklı konuşma ve soru sorma adeti olduğundan cemaattan biri, “Hacı Ağa! Biz votka içmirux, donqili içirux” der.



Mәlәkuti: “Yaxşı, əraq içmәyin, donqili halaldı, onu içün!”.

*

Batı Azerbaycan Bölge Valisi Attar’ın, 64 milyon tümen tutarında demir yolsuzluğundan dolayı görevden alındığı söylentisi dolaşıyordu etrafta.



Hüccetül-İslam Hasani, Cuma vaazında:

-Mәn bilmürәm ne işdi? Mәnim dişlәrimi Dr. Samson (Urumiyeli, tanınmış Asuri diş doktoru) düzәldib, şorva içәmmirәm. Bәs Şeyx Әttar’ın dişlerini hansı dәndanpәzeşk (diş doktoru) düzәldib, Azәrbaycan’ın başa-başında dәmir qoymayıb, hamısın yeyib.

*

Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngilizlerle işbirliği yapan Araplara Huzistan’da yaşayan Türkler tarafından söylenen birkaç söz/ hezliyat:



“Әrəblәr, Bişәrәflәr, başlarında var yırtıq kәlәflәr”; “Әrəb, xurmadan Allah düzәldәr, acıxanda yiyәr”; “Hәm Xuda’ya, hәm xurmaya”; “İtin qudurğan yeri, Әrəb’in ney tikdiği yer”.

*

Atam Hamid İsimli Soysuzun Öldürülmesi


Şah döneminde, hayâsızlığıyla tanınan Atam Hamid isimli Savak mensubu, tayinen Tebriz’e gönderilir ve Agahi/ İstihbarat bölümünde görevlendirilir. Türkçülük ve Turancılık yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan çok sayıda Türk gencine kız, erkek ayırımı yapmadan akla hayale gelmedik işkenceler yapmış ve ırzlarına tasallut etmiştir. Peşine çok düşülmüş, ancak Tebriz bıçkınları bu şahsı bir türlü ele geçirememiştir.

Gel zaman git zaman, sonunda Şah ülkeyi terk etmiş ve rejim değişmiştir. Arandığını bildiği için şehri gizlice terk etmiştir. Ancak Tebrizli gençlerin, kentin çıkışında gerekli tEbirleri aldığını hesap edemeyen Atam Hamid, Tahran’a kaçarken arabaların kontrolü esnasında ele geçirilir. Kolluk güçleri, önce Atam Hamid’i Tebrizlilerin elinden almak istemiş, ancak olaylar büyüyünce kendi canlarının derdine düşmüşlerdir.

Bu soysuz, işkence ettiği Türk gençleri tarafından Rah-ı ahen (Demiryolu) yakınındaki meydanda linç edilmiştir.

*

Şah döneminde, Tebrizlilerin çektiği çileyi kimseler çekmemiştir. Bunlardan ibretlik bir program şöyledir: Tebriz, Urumiye, Erdebil, Zencan, Kazvin ve benzeri Türk kentlerindeki okullarda, ileriki dönemlerde çıbanbaşı olabilecek, Türkçülük yapması muhtemel öğrenciler Savak tarafından önceden tesbit edilir. Namlı homoseksüel öğrenciler, Tahran’dan naklen Azerbaycan okullarına gönderilerek, bu öğrencilerin yoldan çıkarılması için her türlü melanet işlenirdi.



Bir de Şah’ın derbarı/ sarayı tarafından desteklenen “Lotu” adı verilen kabadayılar vardı. Bu kabadayılar, Sarayın ve Savak’ın yönlendirmesi ile tespit edilen rejim muhaliflerinin kolunu bacağını kırar ve işyerlerini talan ederlerdi.

Musaddık zamanında, çok sayıda Musaddık yanlısı sokak ortasında bu lotular tarafından ölesiye dövülmüş veya öldürülmüştür.

Şah’ın himayesindeki son dönem lotularından birisi Şaban Bimuh (Beyinsiz Şaban) isimli Şaban Caferi idi. Çok sayıda günahsızın kanına girdi. Rejim değişikliğinden sonra, ilk kaçanlar da bu gibi tabansızlardı. Kendisine “Bimuh/ Beyinsiz” denmesinden büyük zevk alırdı. Şaban Bimuh’un İngiltere’ye sığındığı ve orada öldüğü ifade edilir.

Şah’ın son dönemlerinde lotuları General Ezhari’nin idare ve sevkettiği söylenir. Şah, bu adamlar vasıtasıyla yıllarca Tahran’da terör estirdi.

*

12 Mayıs 2006 tarihinde cereyan eden Türkleri aşağılayıcı Karikatür Krizi’nden sonra, devlet kurumlarında çalışan Azerbaycan Türkleri, kınama gösterilerine katıldıkları gerekçesiyle erken emekliye sevkedilmiştir. Aralarında sınır polisi olarak görev yapan Mühendis Bagıri ve Ekber RecEbi, ayrıca öğretmen Behruz Seferi ve Sulduz kaymakamlığında çalışan Kerim Tebrizi’nin de aralarında bulunduğu elli kişi işyerine geldiklerinde, işten çıkarıldıkları tebliğ edilerek, içeri alınmamıştır.



Azerbaycan Türkleri’nin oturduğu bölgelerde, “Kurt” motifli tişörtlerin satışı Eylül 2006 ayından itibaren yasaklanmıştır. (http://arama.hurriyet.com.tr/, Samed Nainî, 03 Aralık 2006)

*

Tebriz’de yayınlanmakta olan “Kimlik” gazetesi ile “Yoldaş” dergisi, Türkçe’nin resmi dil ilan edilmesi ve Azerbaycan halkına kaderini tayin etme hakkı verilmesi yönünde yayın yapmaları nedeniyle 2008 yılı yaz ayında kapatılmıştır. Öte yandan Feraz Zehtabi, Aydın Haceyi, Daryuş Hatemi, Mansur Eminiyan, Maksud Ahdi, İhsan Necefi ve Seccad Radmehr isimli öğrenciler, Türkçülük yaptıkları ve Azerbaycan Millî Hareketi isimli kuruluş mensubu oldukları gerekçesiyle Tebriz’de tutuklanmıştır. (Samir Savalan, 16 Ekim 2008)



*

Tebriz’in Eher ilçesindedeki Şehid Müderris Ortaokulu öğrencisi 15 yaşındaki İbrahim Nuri, okulda Türkçe eğitim alma konusunda propaganda yaptığı gerekçesiyle okuldan atılmıştır. Okul müdürü Cemşid Zali, babasını okula çağırarak, “İbrahim Nuri’nin, milliyetçi faaliyetlerinden ötürü okulla ilişiğinin kesildiğini” tebliğ etmiştir. 15 yaşındaki İbrahim Nuri, daha önce okulda Türkçe eğitim istediği için güvenlik güçleri tarafından takibe alınmış ve bir süre gözaltında tutulmuştur. (http:wowturkey.com./forum/vewtopic, 29 Kasım 2008)



Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin