Dimorphodon, Avrupa'daki Alt Jura Dönemi (Jura Dönemi y. 190-136 milyon yıl önce) çökellerinde fosil olarak bulunan, soyu tükenmiş, uçabilen sürüngen cinsi. Uçan sürüngenleri içeren Pterosaura takımının en ilkel üyelerinden biri olan Dimorphodon'un ! uzunluğu | yaklaşık 1 m, başı çok büyük ve uzun, gözleri iridir. Alt ve üstçenenin önünde birkaç tane uzun ve sivri diş, yanlarda ye arkada çok sayıda küçük diş bulunur. Ön ve arka ayakları iyi gelişmiştir, ama hayvanın iki ayağı üzerinde yürüyüp yürümediği belli değildir. Kanatları iki ön ayağın son derece uzamış dördüncü parmağından arka ayaklara doğru uzanan gergin ve zarsı bir deriden oluşur. Uçmadığı zamanlar, yaşayan yarasaların çoğu gibi kanatlarını katladığı sanılmaktadır. Ön ayakların öbür üç parmağı pençe gibi gelişmiştir ve büyük olasılıkla avı kavramaya, ayrıca yerdeyken gövdeyi desteklemeye yarar. Uçucu kuşlardaki güçlü kanat kaslarının bağlandığı gelişmiş bir karinaları olmadığı için, Dimorphodon üyelerinin bugünkü kuşlar gibi iyi bir uçucu olmadığı ve kanat çırpmaktan çok süzülerek uçtuğu sanılmaktadır.
Dimyat, Arapça dumyat. Aşağı Mısır'da, Dimyat ilinin (muhafaza) merkezi kent. İlin liman kenti olan Dimyat, Akdeniz kıyısından 13 km içeride, Nil Deltasında ve Nil Irmağının kolu olan Dimyat'ın (eskiden Phatnitic) sağ yakasında kuruludur. Adı antik Kopt yerleşimi Tamiati'nin bozulmuş biçimidir.
Antik Mısır'da önemli bir kent olan Dimyat, eskiden denize bugün olduğundan daha yakındı. İÖ 322'den sonra İskenderiye'nin gelişmesiyle önemi azaldı. İS 638'de Arap istilacıların eline geçtikten sonra dokumala- rıyla ünlü bir ticaret merkezi durumuna geldi. Birçok kez Haçlıların saldırısına uğradı ve kısa dönemlerle (1219-21 ve 1249- 50) Haçlı ordularının denetiminde kaldı. Deniz saldırılarına açık olmasından ötürü. Memlûk Sultanı I. Baybars (hd 1260-77) kenti ve istihkâmlarını yıkarak ırmak kıyısına engel koydurdu ve bugünkü yerinden 6,4 km içeride yeni bir Dimyat kenti yaptırdı. Dimyat Memlûk ve Osmanlı dönemlerinde sürgün yeri olarak kullanıldı. 1819'da Mahmudiye Kanalının (Tur'etü'l-Mahmudiye) yapılmasından sonra, Nil ticaretinde ağırlık iskenderiye'ye geçti; önemini büyük ölçüde yitiren Dimyat yalnızca Suriye ile ticaretini korudu. Günümüzde kanalın temizlenmesi Dimyat limanının önemini artırdı; 1980'lerin başında İskenderiye limanındaki aşırı yükü hafifletmek üzere buranın kapasitesini artıracak inşaatlar başladı. Deri işleri, değirmencilik ve balıkçılık merkezin başlıca sanayileridir, Dimyat Irmağı ağzındaki İz- betü'l-Burc'da sardalye konserve fabrikası vardır. Güzel camilerin olduğu kent, demiryoluyla Banha üzerinden Kahire ve Port Said'e, karayoluyla da Süveyş Kanalına bağlanır. Nüfus (1986 tah.) 121.200.
din, insanın kutsal saydığı gerçeklikle ilişkisi; bu ilişkinin çerçevesini oluşturan inançlar, öğretiler, değer yargıları, davranış kuralları, tapınma biçimleri ve kurumsal yapılar. Dinlerin temelini oluşturan kutsal gerçekliğin doğaüstü ya da kişileşmiş bir varlık, bu anlamda bir "tanrı" biçiminde tasarımlanması zorunlu değildir; bu tür bir "tanrı" kavramını bütünüyle ya da büyük ölçüde dışlayan dinler de vardır. Dolayısıyla din kavramı, insanın Tanriyla ya da tanrılarla ilişkisinden çok daha geniş kapsamlıdır.
Dinsel deneyim. Bireysel bir yaşantı olarak dinsel deneyimin, birbirini bütünlediği ya da dışladığı varsayılan değişik tanımları yapılabilir: Kutsal gerçekliğin bilincine varmaktan kaynaklanan huşu, onun karşısında ürpererek saygıyla eğilme; insanın yaratılmış bir varlık olduğunu vurgulayan mutlak bağımlılık bilinci; insanı hem sevgisiyle kuşatan, hem de yargısıyla titreten bir güç ya da kişileşmiş yüce bir varlık olduğunu kavrama; kutsal gerçeklikle bir olma; evrendeki kalıcı doğruluğu ya da gizli düzeni algılama; "bütünüyle öteki" gerçeklikle yüz yüze gelme; insanı tepeden tırnağa dönüştüren bir gücün varlığını yaşama vb gibi. Ama dinsel deneyim her zaman insanın gerçek benliğini, yaşamı kutsallaştıran gücü, bütün varoluşun temelini ve ereğini arama çabasıyla ilişkilidir. Bu nedenle, insan yazgısının gizi karşısında yaşama ağırbaşlılıkla yaklaşma, kutsal gerçeklikle yüz yüze gelmenin uyandırdığı korku ve leke- lenmişlik kaygısı, artık tanrısal varlığa ulaşan yepyeni ve sağlam bir yaşam yoluna adım atmış olma bilinci, tanrısal iradenin bağışlayıcılığı inancından kaynaklanan esirgenme duygusu, bireysel benliğin sınırlarından kurtulma coşkusu gibi yaşantılar da dinsel deneyimin dokusunu oluşturur.
Her türlü dinsel deneyimin odağında yer alan "öteki" ya da kutsal gerçeklik, değişik dinlerce birbiriyle ilişkili başlıca dört ayrı biçimde kavramlaştırılır: Evreni ve insan yazgısını yöneten, ama kişileşmemiş kutsal düzen; insanın ancak gereğince arındıktan sonra huşuyla yaklaşması gereken kutlu güç; bütün sonlu gerçekliklerin sonul birliği ve uyumu, her şeyi bağrında toplayan Bir; insanı ve dünyayı aşmakla birlikte hem insanla, hem de evrenle ilişki içinde olan kişileşmiş varlık. Öte yandan kutsal gerçeklik, aşkınlığı ya da içkinliği bakımından da başlıca iki biçimde kavranır. İnsandan ve evrenden ayrı, ikisiyle de özdeşleştirilemez nitelikte düşünülen kutsal gerçeklik "aşkın" terimiyle nitelenir; evrenin belirli bir öğe- siyle, örneğin insanla ya da kozmik düzenle bir ölçüde ya da tümüyle özdeşleştirilen kutsal varoluş ise "içkin" sayılır. Evreni ve insan yazgısını yöneten kişileşmemiş kutsal düzen (örn. Logos, Tao, rta. Aşa) biçimindeki kutsal gerçeklik kavramı içkinlik kutbunu oluşturur. Buna karşılık Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamda en yüksek anlatımını bulan kişileşmiş tanrısal varlık kavramı ise aşkınlık kutbunda yer alır.
Birçok düşünür, dinsel deneyimin, kutsal sayılan gerçekliği ve insan yaşamının ereğini konu aldığı ölçüde, insan deneyiminin bütün öteki biçimleriyle ilişkili olduğu görüşündedir. Bu ilişkilerin incelenmesi ilahiyatın ve din felsefesinin konusunu oluşturur. Örneğin dinsel deneyim ile ahlak bilinci yakından ilişkilidir. Ama din, kişinin varlığına, kim ve ne olduğuna, yüceltmeye değer saydığı gerçekliğe ilişkin sorulan yanıtlar; buna karşılık ahlak, kişinin davranışlanm ve başkalanyla ilişkisini yönlendiren ilkeleri konu alır. Bazı düşünürler dine dayanmayan bir ahlakın olamayacağını savunurken, bazılan ahlakın dinsel yaptırımlardan bağımsız tutulması gerektiğini öne sürer. Dinsel deneyim ile estetik deneyim arasında da yakın ilişki kurulabilir. Ama dinsel deneyim bağlamında insan, kutsal ya da "öteki" gerçekliğe yönelir ve onu yüceltirken, estetik deneyimin temeli, doğal nesnelerde ya da sanat yapıtlarında gözlenen niteliklere, biçimlere ve örüntülere kendi başına değer biçilmesidir. Dinsel deneyimi ve dinsel öğretileri öteki bilişsel ve düşünsel etkinliklerden ayıran başlıca özelliklerden biri, bunla- nn salt kavramsal dile indirgenmesi olanaksız, kendi kuralları olan simgesel bir dilde anlatımını bulmasıdır. Dinlerin temel amacı dünyayı açıklamak değil, somut yaşantılardan esinlenerek dünyaya anlam kazandırmak, insanın çevreyle baş edebilmesini, kendi varoluşunu omuzlayabilmesini, başkalarıyla birlikte yaşayabilmesini sağlamaktır.
Dinsel deneyimin ilk somut dışavurumu, bu deneyimin nesnesine yönelik tapınmayı düzenli bir çerçeveye, belirli kurallara bağlayan etkinliklerdir. Kutsal gerçekliği yücelten ve görkemini vurgulayan anlatım biçimleri, dua yoluyla ona seslenme ve onunla ilişki kurma çabası, bazı somut nesnelere görünmez kutsal gerçekliği simgeleme işlevinin yüklenmesi, gene kutsal gerçekliğin etkinliğini simgeleyen kutsama işlemleri, sevinç ve esenlik duygulannı dile getirmek amacıyla genellikle belirli müziksel biçimlerin geliştirilmesi, kutsal gerçekliğe ya da onun adına kurban ya da sunu adama vb tapınma etkinliğinin değişik biçimleridir. Genellikle yazılı ve sözlü ifadeler ile kutsal müziği bir bütün içinde sunarak inanan kişiyi kutsal gerçekliğin huzuruna getirmeyi amaçlayan ayin kuralları bu etkinliğe bir düzen kazandırır.
Dostları ilə paylaş: |