Diocletianus, Latince tam adı gaius aure-
LIUS VALERIUS DİOCLETİANUS, aSll adi DIOCLES
(d. İS 245, Salonae? - ö. 316, Salonae, Dalmaçya), 285-305 arasında Roma imparatoru. 3. yüzyılda anarşinin eşiğine gelen imparatorluğu yeniden etkili bir yönetime kavuşturmuş, mali, idari ve asken düzenlemeleriyle Doğu'da Bizans İmparatorluğu nun temellerini atmış, Batı'da da çökmekte olan imparatorluk merkezini geçici olarak ayakta tutmuştur. Hıristiyanlara yönelik son büyük katliam gene onun hükümdarlığı sırasında yapılmıştır.
Yükselişi. Hasımlanmn suçlamalan, yaşamına ilişkin belgelerin kuşkululuğu, kişiliği çevresinde oluşturulan efsane ve abartılı öyküler nedeniyle yaşamöyküsünde kesin bilgilerden söz' etmek zordur. Ailesi hakkında da pek az bilgi vardır. Babasının bir yazıcı ya da Anullinus adlı bir senatörün azat edilmiş kölesi olduğu sanılmaktadır. Gens(*) adı olan Aurelius'u tahta geçtikten sonra, 1 Mart 286'da aldı. Ordu tarafından başa geçirilen Diocletianus. sıkkelerdeki tasvirlerinden ve heykellerinden anlaşıldığına göre zayıf, uzun boylu, geniş alınlı, yüz çizgileri sert biriydi.
İmparator olmadan önce ömrü genellikle ordugâhlarda geçti. Galya ya da Moesia'da- ki askeri kamplarda ya da İmparator Ca- rinus'un özel muhafız birliğinde bulunduğu sanılır. Diocletianus'un bu dönemi hakkındaki tek kesin bilgi, Carinus'un 284'te İUyrialılarla birlikte Sasanilere karşı savaşmak üzere oluşturduğu ordunun komutanları arasında yer aldığıdır. Bu sefer sırasında Carinus'un kardeşi ve tahtın ortağı Numeri- anus tahtırevanında ölü bulundu. Askerler tarafından imparator ilan edilen Diocletianus, mor imparatorluk giysisi içinde yaptığı ilk konuşmada praefectus praetorio (imparatorun temsilcisi) Aperius'u Numerianus'u öldürmekle suçladı ve onu kendi eliyle öldürdü. Söylentilere göre Diocletanius'un bu davranışının ardında bir yaban domuzunu (Latince; aper) öldürdüğü gün imparator olacağına ilişkin bir kehanet yatmaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla da yaban domuzunu daha fazla beklemek niyetinde değildi.
17 Kasım 284'te imparator ilan edildiğinde iktidarı, ordusunun egemen olduğu Anadolu ve Suriye ile sınırlıydı. İmparatorluğun geri kalan bölümünün bağlı kaldığı Carinus, Iulianus'un Pannonia'da başlattığı bir ayaklanmayı bastırdıktan sonra Tuna ve Margus (bugün Morava) ırmaklarının buluştuğu yerin yakınlannda Diocletianus'la savaşa tutuştu. Diocletianus yenilmek üzereyken Carinus'un bir grup asker tarafından öldürülmesiyle savaşı kazandı. 285 yazı ortalarında bütün imparatorluğa egemen oldu.
Diocletianus'un bir büstünden ayrıntı, Capitolino Müzesi, Roma
Alınari-Art Resource/EB Inc.
İmparatorluğun yeniden düzenlenmesi. 286 başlannda Nikomedeia'da (İzmit) bulunan Diocletianus bu arada, sınırlardaki kıpır- danmalan yatıştırmıştı. Bu tarihten sonra, orduyu siyasetten uzaklaştırarak yeniden sivil düzeni sağlamaya girişti. Ordu saflarından gelmekle birlikte gerçek anlamıyla asker değildi. İktidarı daha yeni ele geçirmişken beklenmedik bir biçimde tahtı kendi seçeceği biriyle paylaşmaya karar verdi. İmparatorluk bir kişinin yönetemeyeceği kadar büyüktü. Britanya'dan Basra Körfezine kadar uzanan Roma topraklarında neredeyse haftada bir ayaklanma ve barbar istilası görülüyordu. Daha çok yönetimle ilgilenen Diocletianus, İllyrialı Maximia- nus'u askeri savunmayı üstlenmek üzere tahta ortak etti. Roma'yı resmî başkent olarak tutmakla birlikte, bir süre sonra Germen istilalarının önünü almak amacıyla Maximianus için Milano'yu, Doğu'yu denetim altında tutmak üzere kendisi için de Nikomedeia'yı merkez seçti. Maximianus ile birlikte "augustus" unvanını aldıktan sonra, 293'te Galerius'u ve I. Constantius'u "caesar" unvanıyla yönetime ortak etti. Her "caesar"ı bir "augustus"a (I. Constantius'u Maximianus'a, Galerius'u da kendisine) bağlayarak Dörtlü Yönetim'i (Tetrarchia) oluşturdu.
Bu düzenlemeyle imparatorluk mirasının bölünmemişliği (patrimonium indivisum) korunmakla birlikte, ülke yönetsel açıdan dörde aynlıyordu. Nikomedeia'da oturan Diocletianus Trakya, Asya ve Mısır'ı; Sir- mium'daki Galerius Illyria, Tuna eyaletleri ve Akhaia'yı; Milano'daki Maximianus İtalya, Sicilya ve Afrika'yı; Trier'deki I. Cons- tantius Galya, İspanya ve Britanya'yı yönetiyordu. Aralanndaki birliği güçlendirmek için her "augustus" kendi "caesar"ını evlat edindi. Ayrıca Galerius, Diocletianus'un kızı Valeria ile, kansından aynlan I. Cons- tantius da Maximianus'un üvey kızı Theo- dora ile evlendi. Diocletianus 17. yüzyılda yayımlanan Historia Augusta adlı yapıtta quattuor principes mundi (dünyanın dört hükümdan) olarak anılan bu birliğe kutsal bir nitelik de kattı; iktidara gelişini bir kehanetin gerçekleşmesi, tanrısal iradenin yerini bulması olarak görüyordu. 287'de kendisine Iovius (Jüpiter), Maximianus'a da Herculius (Hercules) adlarını seçti. Sonra- lan sikke ve yazıtlarda da kendisini domi- nus et deus (efendi ve tann) olarak nitelendirdi. Hükümdarlığı sırasında imparatorluk teokratik bir yapı kazandı. Diocletianus'un reformlan başarılı oldu; içerideki anarşi sona erdiği gibi Maximianus da Galya'daki Bagaudae köylülerinin ağır vergiler yüzünden başlattıkları ayaklanma- lan bastırabildi. Germenlere karşı düzenlenen seferin ardından henüz barış sağlanmışken Maximianus 287'de Britanya'da kendisini imparator ilan eden Carausius'la savaşmak zorunda kaldı. Britanya ancak 296'da, Carausius'un 293'te öldürülmesinden üç yıl sonra yeniden imparatorluk yönetimine girdi. Mauretania ve Tuna bölgesindeki sorunlara çözüm bulunduğu sırada ise kendisini hükümdar ilan eden Akhilleus yönetimindeki Mısır imparatorluktan ayrıldı. 296'da burayı yeniden fetheden Diocletianus ertesi yıl Sasani hükümdarı Narses'in işgal ettiği Suriye'ye Galerius'u gönderdi. Galerius zorlu ve uzun bir seferin ardından Narses'i yenilgiye uğrattı. Böylece Dicle Irmağı imparatorluğun doğu sınırı haline geldi ve bölgede sağlanan barış I. Constantinus dönemine (306:377) değin sürdü. Reformlar. İmparatorluğun ayakta kalmasında Diocletianus'un reform programının daha önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Önceki imparatorlar da bazı reform denemelerinde bulunmuş, örneğin İmparator Galienus senatörleri ordunun dışında tutarak askeri ve sivil görevleri ayırmıştı. Ayrıca Senato'nun ayrıcalıkları da adım adım kaldırılmıştı. Ama Diocletianus bu düzenlemeleri sistemli bir hale getirerek bütün yetkilerin kendi elinde toplandığı merkezî ve mutlak bir monarşi oluşturdu. Konsülleri kendisi belirledi; yasama işlerinde senatörleri devre dışı bıraktı; imparatorluk danışmanlarını (consilia sacra) çeşitli uzmanlık dairelerinin başına getirdi ve praefectus praetorio'l&nn gücünü sınırladı. Böylece yönetsel işlerde uzmanlaşmayla birlikte bürokrasinin de temelleri atıldı.
Yeni örgütlenme kişisel yönetim yerine yasa metinlerinin uygulanmasına dayanan bir devlet yapısı getirdi. Gregorius ve Hermogenes gibi hukukçuların derlediği imparatorluk yasaları yeniden bu dönemde yazıldı. Bunların pek azı günümüze ulaş- mışsa da, bugüne kalan 1.200 imparatorluk genelgesinden Diocletianus'un eski erdemleri korumaya çalıştığı anlaşılmaktadır Bunlarda çocuklann yaşlılıkta anne ve babalarına bakmaları, anne ve babaların çocuklarına adil davranmaları, eşlerin evlilik kurallarına uymaları, oğulların babalarına ve kölelerin efendilerine karşı tanıklık yapmamalarının yanı sıra özel mülkiyetin, alacaklı haklarının ve sözleşme hükümlerinin korunması gibi konular işlenmektedir.
Bu dönemde ordu da yeniden düzenlenerek eski disiplinine kavuşturuldu. Sınır bölgelerinde yerel birlikler, ülke içinde de hazır ordu görevlendirildi. Asker sayısı dörtte bir oranında artırıldı. Hizmet süresi 20 yıl olarak belirlendi; özellikle askerlerin yaşam koşullan düşünülerek fiyatlar sınır- landınldı. Diocletianus'un eyaletleri bölmekteki amacı ise valilerin, hem yönetimlerindeki insanlarla daha çok kaynaşmasını sağlamak, hem de yetkilerini azaltarak on- lann yerel güçlerini zayıflatmaktı. Tarım ve inşaat etkinlikleriyle de ekonomik gelişmenin önünü açmaya çalıştı.
Savaşların ve devralman mali sorunlann yanı sıra izlenen bu politikalar da harcama- İan artırdı. Bunun üzerine Diocletianus günümüzde de tartışılan mali çözümlere başvurdu. Ekilebilir birim araziye göre alınan iugum ve kişi başına alınan capitatio adlı iki yeni vergi koydu. Vergi, verimliliğe ve ürün türüne bağlı olarak toplanıyor, toprak mülkiyetine de bakılarak bir tür sosyo ekonomik vergilendirme yöntemi uygulanıyordu. Değerlendirme önceleri beş yılda bir yapılırken sonradan indictio (bildirilen) denen 15 yıllık dönemlerde karar kılındı. Vergilendirilecek yetişkinleri belirlemeye yönelik sayımlar şiddetli eleştirilere uğradıysa da, önceki gelişigüzel vergilerin böylelikle kaldırılmış olması bir üstünlüktü. Gene de vergilendirmede aşırıya kaçılmış, fon yaratmak isteyen Diocletianus, o zamana değin toprak vergisinden bağışık tutulan italya'yı bile bu verginin kapsamına almıştır.
Vergilendirmeyle birlikte yürütülen para reformuyla altm ve gümüş sikkelerin ayar ve biçimi belirlendi; ayrıca yeni bir tunç sikke çıkarıldı. Darphanelerin sayısı artırıldı. Bütün bu önlemler mali bunalımın bir ölçüde atlatılmasını sağladı. Enflasyonu, yolsuz kazançları ve alıcıların aldatılmasını önlemek amacıyla ücretleri donduran ve fiyatlann üst sınınnı belirleyen ünlü Edic- tum de Maximis Pretiis (301; Fiyatlann Üst Sınınna İlişkin Kararname) çıkarıldı. Yaklaşık 1.000 maddelik yasaklamalara uymayanlara ölüm cezası kondu. Karaborsacılığa karşı ağır cezalar getirildi. Ama fiyat ve ücret düzenlemeleri uygulanamadı ve sonradan bu kararname kaldırıldı.
Dostları ilə paylaş: |