divit, eski dönemlerde kullanılan ve genellikle silindir biçimindeki bir kalemdanla bir hokkadan oluşan yazı takımı.
Genellikle gümüş, kurşun, kurşun ve kalay alaşımı ya da porselenden yapılırdı. 18. yüzyılda en gözde divit malzemesi gümüştü.
Ana Yayıncılık Arşivi
Krallar için hazırlanmış, metal ayaklar üstüne oturan tahtadan divitler de vardı. Bunla- nn içinde kapakları metalden cam mürekkep kapları da bulunurdu. Daha sonraki divitlere ince mumlar için şamdan, mürekkep kurutma tozu kutusu, mühür kutusu vb eklendi.
Osmanlı divitleri Batı'da görülenlere göre daha sadeydi. Kolay taşınması için hokkayla kalemdan birbirine bağlı yapılırdı. Hattatlar ya da kâtipler divitlerini bellerine sardıklan kuşağın arasında taşırlar, kaymasın diye de divit şiltesi denen deriden bir kılıf içine koyarlardı. Genellikle pirinçten yapılan Osmanlı divitlerinde hokka, kalem- danın alt bölümüne, dışandan bakıldığında görülmeyecek biçimde vidalı olarak yerleştirilir ya da üst bölümün kenarına perçinle- nirdi.
Her iki tip divitte de hokkanın küçük, metal bir kapağı vardı. Hokkanın içine lika denen didiklenerek kabartılmış ham ipek konur, mürekkep bununla karıştığı için dökülmezdi. "Kubur" denen ve ağaçtan da yapılan kalemdanın içinde kalemden başka, üstünde kalemin ucunun kesildiği makta ile küçük bir bıçak da bulunurdu.
Osmanlılarda divit genellikle bakır ya da pirinçten ya da ceviz, abanoz, zeytin ve kuka gibi ağaçlardan yapılırdı. Ayrıca pişmiş topraktan, gümüş ya da altından, tombaktan, fildişinden, sombalığı kemiğinden divitler olduğu gibi, bazısı demir üzerine gümüş ya da altın kaplama, kakma, savatlama gibi tekniklerle bezenirdi.
Divitçioğlu, Sencer (d. 14 Şubat 1927, İstanbul), Türk iktisatçı. Tarih alanındaki çalışmalarıyla da tanınmıştır.
1950'de istanbul Üniversitesi İktisat Fa- kültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi'nde doktora yaptı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girdi. Marx'da İktisadi Büyüme (1959) adlı
Divitçioğlu
Ara Güler
teziyle doçent oldu. 1967'de İktisat Fakülte- si'nce profesörlüğe yükseltildiyse de, bu karan üniversite senatosu onaylamadı. Senato karannm Danıştay'ca bozulmasına karşın Divitçioğlu profesörlüğe ancak 1976'da yükseltildi. Aynı yıl İktisat Nazariyeleri ve İktisadi Düşünce Tarihi Kürsüsü başkanı oldu. 1977'de yayımlanmaya başlayan Toplum ve Bilim dergisinin 1-17. sayılarının yönetmenliğini yaptı. 1982'de 1402 sayılı yasaya dayanan istanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından öğretim üyeliğine son verildi. Bundan sonra Divitçioğlu 1983- 84'te Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak ders verdi.
Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan Divitçioğlu'nun iktisat alanındaki başlıca çalışmaları Mikroiktisat (1962), Antalya Bölgesi Girdi-Çıktı Analizi (1966), D as Kapital Üstüne Çeşitlemeler (1969) ve Değer, Üretim ve Bölüşüm'dür (1982). Tarih alanında da Asya Tipi Üretim Tarzı ve Az-Gelişmiş Ülkeler (1966), Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu (1967), Kök Türkler (1987) adlı yapıtlan, Türkiye'de ve yurt dışında çeşitli dergilerde yayımlanan makaleleri, matematiksel iktisadın soyut model arayışlarını tarihe uygulama çabalarını yansıtır.
divitin, bir yüzünde çözgü, öteki yüzünde atkı iplikleri kullanılan kadife görünümlü kumaş. Divitinde atkı ipliği, çözgü ipliğine göre bir numara daha kahn ve daha az bükümlüdür. Atkı ipliğinin az bükümlü olması tüylendirme sırasında kumaşa kadife görünümü sağlar. Divitin kumaşların havları sık, ince ve yumuşaktır. Bazı türleri, basit bir keçeleştirme işlemiyle de elde edilebilir. Yumuşak ve parlak yüzeyli bir kumaş olduğundan özellikle kırsal bölgelerimizde basma gibi çok tutulur. Divitinden genellikle kadın elbiseleri yapılır. Perde, yastık ve yorgan yüzü yapımında da kullanılır.
divizyonizm (Fransızca division: "ayırma", "bölme"), resim sanatında boya maddesinin (pigment) palette kanştırılmadan tuvale küçük, noktamsı fırça vuruşlarıyla uygulanması. Bu teknikle yapılan resimlerde renkler ve tonlar, ancak uzaktan bakıldığında ayrı ayrı boyaların bir arada görülmesiyle kavranır. Ayrıca çeşitli boyaların yalnızca görsel olarak birleşmesi yapıta olağanüstü bir parlaklık ve ışıltı kazandırır. Oysa palette kanştırıldıktan sonra tuvale uygulanan boyalar resmin ışıltısını azaltır. Alla prima(*)' tekniğiyle çalışan birçok ressam bir ölçüde bu tekniği uygulamışsa da, divizyonizmin asıl öncüleri Jean-Antoi- ne Watteau (1684-1721) ve Eugene Delac- roix'dır (1798-1863). Pierre Renoir'm (1841-1919) "gökkuşağı paleti"ni benimseyen bazı izlenimciler de bu teknikle çalışmışlardır. Divizyonizm terimini ilk kez kullanan Paul Signacf*) tekniğin ilkelerini şöyle belirlemiştir: 1) Tayftaki bütün renklerin ve bunlann tonlarının palette kanştırılmadan kullanılması, 2) yerel renklerin, ışığın renginden ve yansımalardan ayrılması, 3) bu etmenler arasındaki denge ve ilişkilerin karşıtlık, ton ve yansıma kuralla- nyla uyumlu olarak kurulması, 4) fırça vuruşlarının büyüklüğünün, resmin izleneceği en uygun uzaklık göz önünde tutularak belirlenmesi. Yeni-izlenimciliğin(*) temelini oluşturan bu tekniği Georges Seurat(*) bilimsel olarak sistemleştirmiş ve noktacılıkla^) en yetkin düzeyine ulaştırmıştır.
Divizyonizm 1880'lerde ve 90'larda İtalya' da Giovanni Segantini (1858-99), Gaetano Previati (1852-1920) ve Guiseppe Pelliza da Volpeda (1868-1907) gibi yeni-izlenimci- liği benimseyen sanatçılar tarafından bir akım niteliğine dönüştürülmüştür.
Divo, Fildişi Kıyısı'nın ortagüney kesiminde il (departement) ve il merkezi (1969) kasaba. Yöredeki Didalarm muz, ananas, kahve, kakao, kereste ve kauçuk gibi ürünleri burada toplanır ve ihraç edilir. Kentte devlete ait bir kahve ve kakao araştırma enstitüsü ile kiliseler vardır. Divo ilinin yüzölçümü 7.920 km2'dır. Nüfus (1975) kasaba, 37.896; (1975) il, 202.511.
Divriği, topraklarının bir bölümü İç Anadolu Bölgesi, daha büyük bölümü Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içinde kalan, Sivas iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kent. Yüzölçümü 2.782 km2 olan Divriği ilçesi doğuda Erzincan, güneyde Malatya illeri, batıda Kangal, kuzeyde de Zara ve İmranlı ilçeleriyle çevrilidir.
ilçe topraklarının büyük bölümünü Kara- su-Aras Dağları(*) engebelendirir. Bu dağ- lann batı ucu Divriği ilçesinin güney kesiminde belirginleşmeye başlar. Bu kesimdeki başlıca yükseltiler Gönderen Dağı (Ulu- tepe'de 2.432 m) ile Yama Dağının Çalgan Tepesidir (2.735 m). Kuzey kesimi engebe- lendiren Çengellidağ'ın doruğu ilçe sınırları dışında kalır, ilçe alanı çok sayıda akarsuyla parçalanmıştır. Bunların en önemlisi Çaltı Suyudur(*). Akarsu vadileri genelde dar oluklar biçimindedir. Vadilerin genişlediği düzlükler ve ovalık alanlar pek görülmez.
, f
g» •3-fc*
m&g,
Divriği'de Ulucami (solda) ve kale surları (sağda), Sivas
Diatek
Tarıma elverişli alanlann sınırlılığı bitkisel üretime olanak tanımamaktadır. Akarsu boylarında ve ilçe merkezinin güneyinde uzanan dar düzlükte yapılabilen bitkisel üretim yerel tüketime yöneliktir. En çok buğday, fiğ, patates, soğan, sebzeler, elma, erik ve üzüm yetiştirilir. İlçedeki hayvancılık etkinliği de pazardan çok halkın kendi gereksinimini karşılamaya yöneliktir. İlçede temel ekonomik etkinlik madenciliktir. Kâtip Çelebi Cihannüma'da yörede "mıknatıs madeni"nin bulunduğundan söz eder. 1936'da Sivas-Erzurum Demiryolu' nun açılma çalışmaları sırasında Divriği'nin 6 km kadar kuzeyindeki Demirdağ köyünde bulunan demir cevheri yataktan, 1938'de kurulan, Etibank'a bağlı Divriği Madenleri İşletmesi'nce işletilmeye başladı. Son araştırmalar, 1938-48 arasında yapılan araştırma çalışmalarında 35 milyon ton olarak saptanan demir cevheri rezervinin gerçekte 120 milyon tonu bulduğunu ortaya koymuştur. Divriği demir yatakları büyüklük ve zenginlik açısından dünyadaki benzerlerinin en önemlilerindendir. Demir cevheri kamu ve özel kesim eliyle açık işletme yöntemiyle çıkartılıp, Cürek ve Demirdağ yükleme istasyonlarından demiryoluyla demir-çelik işletmelerine gönderilir. Yıllık üretim miktarının 1 milyon tonu geçtiği kuruluşta, konsantrasyon ve peletleme tesisi ile sağlık ve sosyal hizmet tesisleri vardır. Ayrıca ilçe topraklarından linyit çıkarılmaktadır. Yöre İÖ 550'de Perslerin egemenliğin- deydi. İÖ 334'ten sonra bir süre İskender'in işgali altında kaldı; İÖ 330'larda Kapadokya Krallığı'na bağlandı. Krallığın Roma egemenliğini tanımasının ardından kısa sürelerle Pontus Krallığı ve Sasaniler tarafından yönetildi. Bizans döneminde bir sınır kalesi olan Divriği, Tephrike adıyla tanınırdı. 9. yüzyıl ortalannda Tephrike, Bizans imparatorlarının dine karşı gelmekle suçladığı ve Arap halifelerinin koruduğu Paulusçuluk(*) mezhebi taraftarlannın sığınağı oldu. Tephrike 1080'de Mengüceklerin eline geçti. 1142'de ikiye ayrılan Mengücek- lerden I. Süleyman Şah'ın yönetimi altına girdi. Daha sonra İlhanlıların, 1340'ta da Eretna Beyliği'nin egemenliğinde kaldı. I. Bayezid (Yıldırım) tarafından Osmanlı topraklama katıldıysa da, 1400'lerin başında Timur işgali sırasında bir yönetim boşluğu yaşadı. Daha sonra Memlûklerin denetimine giren yöre, 1516'da kesin olarak Osmanlı yönetimine geçti. Osmanlı döneminde uzun süre Rum (Sivas) Eyaletinin bir sancağı olan Divriği, Tanzimat'tan sonra Sivas vilayeti Merkez sancağına bağlı bir kaza durumuna getirildi.
İlçe merkezi Divriği kenti, ilçenin aşağı yukan ortasında, Çaltı Suyu ile onun kena- nndaki istasyonun hemen güneyinde yer alır. Uzun süre ulaşım ağının dışında kalan kentin kapalı, durağan bir yapısı vardı. Divriği'ye demiryolu 1937'de, düzgün bir karayolu ise ancak 1970'te gelmiştir. İl merkezi Sivas'a 17 km uzaklıktadır. Çetin- kaya-Kangal üzerinden Sivas'la bağlantıyı sağlayan karayolu Divriği'de son bulduğu için, doğudaki merkezlerle karayolu ulaşımı ancak kuzeybatıda kalan Sivas üzerinden sağlanabilmektedir. Kent, bağ ve bahçelerle çevrili evleriyle çok geniş bir alana yayılır. 13. yüzyıldaki Selçuklu kent dokusunun ve mimarlığının özellikleri bugüne değin sürmüştür. Kentte Selçuklu dönemine ait birçok yapı vardır. Bunların en eskilerinden biri 12. yüzyıldan kalma Mengüceklerden Seyfeddin Şahin- şah bin Süleyman'ın yaptırdığı Kale Cami- si'dir(*). Mengüceklerden Seyfeddin Şahin- şah için yapılan kümbet sonradan Sitte Melik Kümbeti(*) olarak adlandırılmıştır. Gene 12. yüzyıl sonundan kalma Kamered- din Kümbeti, Mengücekli hacibi Kamered- din'e aittir. Kentin en önemli tarihsel yapıtlarından biri de Divriği Ulucamisi ve Da- rüşşifası'dır(*). Mengücekler döneminde, 13. yüzyılda yapılmış olan Divriği Kalesi, iç ve dış kale olmak üzere iki bölümdür. Yiyecek ambarlan, cephanelikler, su kuyu- lan, sarnıçları bulunan, daire planlı, kesme taş bedenli kaleden bugüne yalnızca dış kale surlarının bir bölümü ile kare biçimindeki atış kulesi kalmıştır.
Divriği Belediyesi Cumhuriyet'ten önce kurulmuştur. Nüfus (1990) ilçe, 33.105; kent, 17.664.
Divriği Ulucamisi ve Darüşşifası, Divriği Kalesi'nin güneyindeki tepenin batı yamacında, Mengücek hükümdarı Ahmed Şah'la (cami bölümü), karısı olduğu sanılan Turan Melik'in (darüşşifa bölümü) yaptırdıkları külliye yapısı. Yazıtlarından 1228/29'da tamamlandığı, mimannın Ahlatlı Hürremşah olduğu anlaşılmaktadır. Yazıt yıpranmış olduğundan, mimarın adını Horşah olarak okuyan araştırmacılar da vardır.
Cami ile darüşşifa tek bir yapı kütlesi oluşturacak gibi bitişik düzenlemiştir. Ölçüleri yaklaşık 32 m x 63 m olan dikdörtgen kütlenin uzun ekseni kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilmiştir. Cami bunun kuzey, darüşşifa güney ucundadır. Kesme taştan örülmüş, ağır görünüşlü, çok az sayıda pencereyle delinmiş beden duvarlan yukarıda basit saçak silmeleriyle son bulur. Taçkapılar bu yalın duvarlarla tam bir karşıtlık yaratacak gibi ele alınmış, çok zengin taş işçiliğiyle bezenmiştir. Yapının, Anadolu'daki benzerleri arasında en öne çıkmasını sağlayan özelliklerinin başında da bu bezemeler gelir.
Caminin ana girişi, kuzey cephesinin ortasındaki taçkapıdır. Bu aynı zamanda yapıdaki dört taçkapının en görkemli ve ünlü olanıdır. Bütün yüzü oyma, yüksek ve alçak
kabartma teknikleriyle oluşturulmuş geometrik ve bitkisel örgelerle kaplıdır. Basit bir kenar silmesinin içinde neredeyse hiçbir sınır tanımadan bütün yüzeye yayılan benzersiz bir düşgücünün ürünü iri palmet ve yapraklar, taçkapıya barok bir hava ve döneminin çok ilerisinde bir olgunluk getirmektedir. Yüksek kabartma tekniğinin yarattığı ışık-gölge etkisi, bazı bezeme örgelerinin yer yer birbiri üzerine taşmasıyla daha da çoğalarak, taçkapının görünümüne büyük bir derinlik duygusu katar. Oldukça küçük kapı boşluğu, çok daha büyük bir sivri kemerin içinde yer alır.
209 Divriği Ulucamisi
Cami mekânına açılan ikinci taçkapı doğu cephesindedir. Burada zemin, tepenin yükselen eteğinden dolayı, öbür cephelere göre daha yüksekte olduğu için bu taçkapıdan doğrudan hünkâr mahfiline geçilir. Oldukça küçük olan kapı boşluğu bugün bir pencere haline getirilmiştir.
Yapının batı cephesindeki iki taçkapıdan kuzeye yakın olanı camiye açılan üçüncü giriştir. Yüzü, doğu taçkapısındaki gibi bitkisel ve geometrik örmelerden oluşan iç içe bezeme bantlanyla kaplıdır.
Batı cephesindeki ikinci taçkapı güney uca yakındır ve darüşşifaya açılmaktadır. Dışa doğru basamaklar halinde genişleyen çok büyük bir sivri kemer biçiminde olması, bu kapıya alışılmadık bir görünüm verir. İki yandan yükselip tepede birleşerek kemeri oluşturan narin dışbükey silmeler yer yer yatay zincir örgüsü bezeme bantlanyla ve gayet iri, yüksek kabartma palmetlerle kesilmektedir. Kapının üstünde, bir sütunla ikiye ayrılmış bir pencere bulunmaktadır. Pencerenin iki yanındaki ikişer tane yüksek kabartma rozet, bu taçkapının değişik özelliklerinden biridir. Başka bir ilginç nokta da, kapı nişinin sol iç yanındaki silmelerin arasındaki bir kadın ve bir erkek başından oluşan adeta saklanmış durumdaki kabartmadır.
Divriği Ulucamisi ve Darüşşifası'nın A. Gabriel tarafından çizilen boyuna kesiti ve planı
Albert Gabriel, Monuments Turcs d'Anatolie (Paris, 1934)
Caminin kuzeybatı köşesini geniş ve yüksek, silindir biçiminde bir payanda duvarı sarmaktadır. Bunun üstünde minare yükse-
lir. Koni biçimli peteği çok kısadır, oldukça basık külahı taş kaplamadır.
Caminin iç mekânı, dört ayak sırasıyla kıble ekseni yönünde (ortadaki daha geniş) beş şahına aynlmıştır. Her sırada sekiz köşeli dört tane ayak vardır. Bu 16 ayak kemerlerle birbirine bağlanmaktadır. Böylece ortaya çıkan 25 açıklık (ikisi dışında) tonozlarla örtülmüş, tonozların üstünde düz bir çatı oluşturulmuştur. Tonozların her biri başka bir biçimde düzenlenmiştir. Kıble ekseni ile batı kapısı ekseninin kesiştiği noktadaki açıklık oval bir kubbeyle örtül-
Dix, Dorothea 210
müştür. Ortası açık bırakılmış bu kubbenin altında eskiden havuz biçiminde bir şadırvanın bulunduğu sanılmaktadır. Mihrap önü kubbesi, cami iç mekânındaki en görkemli taş işçiliğinin olduğu yerdir. Dört ayağa oturan kemerlerin köşelerinde, birbirini çaprazlama kesen ikişer kemercikle dört tromp oluşturulmuştur. Bunların üstündeki dar bir kasnaktan mukarnaslı konsollar çıkmakta, kubbeyi taşıyan 12 kaburga bu konsollara oturmaktadır. Kubbenin üstü dıştan sekiz kırık yüzlü bir piramit biçiminde ve taş kaplı bir külahla örtülüdür.
Mihrap, yarım daire planlı, üstü sivri kemerli bir niş halindedir. İçi girift bitki örgeleriyle kaplıdır. Mihrap nişini geniş, pahlı, üstü bezemesiz birkaç silme çevrele-
Divriği Ulucamisi'nin kuzey taçkapısı, Divriği, Sivas
Ara Güler
mektedir. Bu pahlı silmelerin üstünde, kuzey taçkapısındakileri andıran yüksek kabartma palmetler dikkati çeker.
Mihrabın solunda bulunan hünkâr mahfilinin bugün yalnızca ahşap dikme kirişleri durmaktadır. Mihrabın sağ yanındaki, geçme yıldız örgeleriyle bezeli ceviz ağacından mimber de dönemin ahşap işçiliğinin çok seçkin bir örneğidir.
İç mekânın kuzeybatı köşesinde yükselen bir merdiven, döşemeden oldukça yüksekteki minare kapısına ulaşmaktadır. Bu merdivenin minareden önce çatıya çıkmak için yapıldığı sanılmaktadır.
Darüşşifa bölümü, cami eksenine dik bir eksen üzerinde düzenlenmiştir. Planı, kapalı ve açık avlulu dört eyvanlı medrese şemalarının bir bileşimi gibidir. Taçkapıdan geçilerek girilen, üzeri bir yıldız tonozla örtülü mekân aslında bu dört eyvandan biridir. Bu eyvanın sağ ve sol duvarlarındaki birer kapıyla da iki yan odaya geçilir.
Orta mekânın iki yanında ikişer ayaklı birer revak vardır. Sağdaki yuvarlak gövdeli ayaklar taş bezemeyle kaplıdır; soldaki ayakların sekizgen gövdeleri boş bırakılmış, başlıkları bezenmiştir. Revaklarm gerisinde, ortada yan eyvanlar yer alır. Yan eyvanların üzeri birbirinden değişik yıldız tonozlarla örtülüdür. Bunların iki yanında, yani orta mekânın dört köşesinde birer küçük oda bulunmaktadır. Orta mekânın üzeri ana eksene dik yönde üç tane beşik tonozla örtülüdür. Ortadaki tonozda bir açıklık bırakılmış, bunun altına gelen yerde döşemede bir havuz yapılmıştır. Girişin karşısındaki ana eyvanın üzeri dört ışınlı bir yıldız tonozla örtülüdür. Bunun ortasına çok ilginç, sarmal biçimli bir ayna yerleştirilmiştir. Yan duvarlarda yelpazeye benzeyen çok büyük birer desen kazınmıştır. Ana eyvanın iki yanındaki mekânlardan soldaki türbedir ve kubbesi dışarıdan sekiz yüzlü piramit biçiminde, taş kaplı bir külahla örtülüdür. Türbenin kuzey duvarındaki iki pencere camiye açılır. Buradaki 16 sanduka arasında, Turan Melik'inkiyle Ahmad Şah' ınki de bulunmaktadır. Bunlar turkuvaz renkli sırlı çinilerle kaplıdır.
Orta mekânın güney batı köşesinde yer alan dik bir merdiven üst kata çıkar. Ust kat, giriş eyvanıyla iki yanındaki odaların ve sağ yan eyvanla onun iki yanındaki mekânların üzerini kaplamaktadır. Giriş eyvanının üzerine gelen oda gene değişik düzende zengin bir yıldız tonozla örtülüdür. Darüşşifa taçkapısının üstündeki, sütunla ikiye bölünmüş pencere de bu odanın penceresidir.
Divriği Ulucamisi ve Darüşşifası, bir bölümü kazılıp bir bölümü doldurularak düzle- tilmiş bir araziye oturtulmuştur. Sağlam olmayan dolgu zemine gelen batı duvarında, yapının sürekli oturması nedeniyle, zaman zaman tehlikeli boyutlara ulaşan eğilmeler ortaya çıkmıştır. Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla da yapı epeyce değişikliğe uğramıştır. Daha Selçuklular döneminde önce kuzeybatı köşesindeki si- lindirik payanda yapılmış, sonra bunun üstüne minare çıkılmıştır. 16. yüzyılda cami bölümünün batı duvarı, taçkapıyla birlikte sökülerek yeniden örülmüş, taşlarının arası açılan cami tonozlarını taşıyan ayaklar demir çemberlerle sağlamlaştırılmış ve taş kılıflar içine alınarak kalınlaştırılmıştır. 20. yüzyıldaki çeşitli onarımlarda da cami ve darüşşifadaki ortası açık kubbelerin üstü camlı birer aydınlık feneriyle kapatılmış, caminin mihrap önü kubbesini örten taş külah yenilenmiş, türbe kubbesinin üstündeki yıkık külah bugünkü biçimine getirilmiştir. 1954'te bütün yapının üstü eğimli ve kurşun kaplı bir çatıyla örtülmüş, 1967'de de bu çatı örtüsü saca dönüştürülmüştür.
Dix, Dorothea Lynde (d. 4 Nisan 1802, Hampden, Maine, Massachusetts - ö. 17 Temmuz 1887, Trenton, New Jersey, ABD), ABD'li toplumsal reformcu ve hü-
Dorothea Dix, S. B. VVaugh'un portre çalışması, 1868; Saint Elizabeths Hastanesi, Washington, D.C.
Saint Elizabeths Hospital, Washington, D.C.
manist. Akıl hastalarının sağlıklı bir ortama kavuşması için gösterdiği çabalar, ABD'de ve dünyada yaygın reformİara yol açmıştır.
1821'de Boston'da bir kız okulu açtı. Sağlık durumunun bozukluğu nedeniyle sık sık kesintiye uğrayan öğretmenlik mesleğini 1835'e değin sürdürdü. 1841'de East Cam- bridge (Massachusetts) cezaevindeki Pazar okulunda ders verme çağrısını kabul etti. Burada kadın ve erkek suçlularla birlikte cezaevine atılan akıl hastalarının durumundan büyük ölçüde etkilendi. Sonraki 18 ay boyunca Massachusetts'te akıl hastalarının kapatıldığı çeşitli kurumları dolaştı. Karşılaştığı korkunç koşulları eyalet meclisine gönderdiği bir raporda açıkladı (1843). Gerekli reformların yapılmasından sonra, dikkatini komşu eyaletlere ve daha sonra da Batı ve Güney eyaletlerine yöneltti. Yaşadığı süre içinde 15'i aşkın eyalette ve Kanada'da akıl hastaları için özel hastaneler kuruldu. Bu arada ülkenin her yanında ileri tedavi yöntemleri uygulanmaya başladı. Tasarıları için bazı kamu arazilerinin ayrılması yönündeki girişimleri sonuçsuz kaldıysa da, ABD'nin yanı sıra Avrupa'da da akıl hastalarının sorunlarına karşı bir ilgi uyanmasını sağladı.
Dix, Otto (d. 2 Aralık 1891, Untermhaus, Thüringen - ö. 25 Temmuz 1969, Singen, Baden-Württemberg, Almanya), yeni- nesnelcilik akımı doğrultusunda yapıtlar
"Sanatçının Anne ve Babası", Otto Dix'in yağlıboya çalışması, 1921; Basel Sanat Koleksiyonu, isviçre
Öffentliche Kunstsammlung, Basel; fotoğraf, Hans Hinz
veren Alman ressam ve oymabaskı sanatçısı. Dışavurumculuğun umutsuzluğu ile acıma duygusunu birleştirdiği yapıtlarında toplumu acımasızca eleştirmiştir.
Bir demiryolu işçisinin oğluydu. Gençlik yıllarında bir dekoratörün yanında çıraklık etti ve Dresden kentinde eğitim gördü. Başlangıçta bir süre izlenimci tarzda çalışan Dix aşırı bireyci bir üsluba ulaşana değin, modern sanatın çeşitli eğilimlerini denedi. 1920'lerde George Grosz ile birlikte yeni- nesnelcilik akımın önde gelen temsilcilerinden biri oldu. Üslubunun olgunluğa ulaştığı bu dönemde çağdaş toplumsal gerçeği karabasana benzeyen görüntülerle izleyiciye aktardı. 1922-25 arasında Düsseldorfta ders verdiği sıralarda "Kadın Simsarı ve Kızlar" ve garip kılıklı bir sokak kadınıyla bir eski askeri betimlediği "Kapitalizmin İki Kurbanı" gibi figüratif resimler yaptı. 1924'te "Savaş" başlığı altında, savaşın dehşetini aktaran 50 oymabaskılık bir dizi gerçekleştirdi.
1927'de Dresden Akademisi'ne profesör olarak atanan Dix, 1931'de de Prusya Akademisi üyeliğine seçildi. Ama savaş karşıtı yapıtlarına öfkelenen Nazi rejimi onun üyeliğini ve profesörlüğünü onaylamadı, yoz sanat ürünleri olarak nitelediği resimlerinin sergilenmesini yasakladı. 1939'da Adolf Hitler'e karşı düzenlenen bir suikast girişiminde parmağı olduğu gerekçesiyle hapsedildi, ama 1945'te 53 yaşındayken sivil savunma hizmetinde görevlendirildi. Fransızlar tarafından tutsak edildiyse de, daha sonra serbest bırakıldı.
Otto Dix daha sonra, "Saul ve Davud" (1945) ve "Çarmıha Geriliş" (1946) gibi resimlerinde görüldüğü gibi dinsel bir gizemciliğe yöneldi.
Dostları ilə paylaş: |