dışişleri örgütü, dışişleri bakanlığına bağlı olarak yurt dışında devletin ve yurttaşların çıkarlarını temsil eden ve dış politikaların oluşturulması için gerekli bilgiyi sağlayan diplomatik temsilciler ile konsolosluk görevlilerinden oluşan örgüt. Birçok ülkenin dışişleri örgütleri arasında belirgin bir benzerlik vardır. Diplomasi ve konsolosluk işlevleri genellikle hem yurt içinde, hem de yurt dışında görev yapan tek bir örgütçe yürütülür; böylece diplomatik temsilciler ile konsolosluk görevlileri arasında bir görev değişimi sağlanır. İki işlevin birleşmesi, 1880'de Fransa'nın ve ardından birçok Avrupa ülkesinin, konsolosluk görevlerinin diplomatik işlerden tümüyle ayrılamayacağı düşüncesini benimsemesiyle gerçekleşmiştir.
Diplomatik temsilciler önceleri kraliyet ailesi üyelerinden ve soylulardan oluşur ve hükümdarların kişisel temsilcileri olarak görev yapardı. Devlet otoritesinin hükümdarların kişiliğinden ayrılıp kurumsallaşması üzerine, diplomatlar bağlı bulundukları devleti temsil etmeye başladılar. Bu aşamadan sonra da diplomatlar uzun yıllar genellikle varlıklı yönetici ve aristokrat sınıfların içinden çıktılar. Örneğin, I. Dünya Savaşı'n- dan önce İngiliz dışişleri örgütüne girmek isteyenler bağımsız bir gelir kaynaklan olduğunu kanıtlamak zorundaydı. Aristokrasinin ve geleneksel bir yönetici sınıfın bulunmadığı ABD'de bile, düşük aylık ve yetersiz ödenekler nedeniyle, servet ve siyasal bağlantılar diplomat olabilmek için gerekli özelliklerdi. Fransa'da, Üçüncü Cumhuriyet döneminde diplomatik temsilcilik orta sınıfın varlıklı üst tabakalarından yurttaşların ve servetlerini bir ölçüde koruyabilmiş aristokratların işiydi. Kutsal Ro- ma-Germen İmparatorluğu ve Rusya'da diplomatik görevler yalnızca aristokrasi ile ordu ve donanmanın yüksek rütbeli yedek subaylarının elinde bulunuyordu.
İngiltere, dışişleri örgütü için giriş sınavı sistemine 1'871'de geçti. 20. yüzyılda birçok ülkede eğitim ve beceri bu göreve getirilmenin başlıca ölçütü durumuna geldi. Giriş sınavı, liyakata dayalı terfi ve belirli bir yaşta zorunlu emeklilik gibi sıkı kurallara bağlanmış seçmeci sistem, günümüzde yaygınlaşmış bir uygulamadır.
Dışişleri örgütü görevlileri, uluslararası ilişkileri yürütürken, köklü bir geçmişe dayanan ve devletlerce zorunlu görülen kural ve göreneklere uymaya özen gösterirler. Uluslararası hukuk kurallarına göre yurt dışındaki temsilciliklerde görevli personel ile aileleri bulundukları ülkenin yargı yetkisi dışında kalırlar. Diplomatik dokunulmazlığı olan elçilik binaları hukuksal açıdan bağlı oldukları ülkenin bir parçası sayılır. Diplomatik görevliler hakkında hukuk davaları açılamaz; ayrıca tanık olarak ifade vermeme, ev sahibi ülkeye vergi ödememe gibi ayrıcalıkları vardır. Bununla birlikte resmî görevleri kişisel borçlarını ödemekten kaçınma ayrıcalığını sağlamadığı gibi, özel mülkleri de yerel yasalara bağlıdır. Ayrıcalık ve bağışıklıkların uygulanmasında diplomatik temsilcilerle konsolosluk görevlilerinin bağlı olduğu kurallarda bazı farklılıklar vardır. Yerel yasalara uygun hareket etmeyen ya da ev sahibi devletçe başka bir nedenle kabul edilemez görülen görevli ya da personel, istenmeyen kişi (persona non grata) ilan edilir ve geri çağrılması istenir; bu tür durumlarda ilgili ülkenin talebine her zaman uyulur. Büyükelçilerin ve öteki diplomatik misyon şeflerinin güven mektubu sunarak göreve başlamasında uluslararası planda kabul edilmiş yollar izlenir; ama büyükelçi ve öteki görevlilerin atanmasında her ülke kendi yasalarını uygular. Atanmasına karar verilen diplomatik temsilci için gönderileceği devletten onama istenir (demande d'agrement). Gizlilik içinde yapılan bu işlemin tamamlanmasından sonra, atanacak temsilcinin persona non grata sayılmasını gerektiren bir neden görül- memişse, söz konusu temsilci güven mektubunu (lettre de creance), gideceği devletin belirli bir resmî makamına sunar. Büyükelçi ve elçilerin güven mektubu devlet başkanları düzeyinde, maslahatgüzarların güven mektubu ise dışişleri bakanları düzeyinde işlem görür. Devleti temsil yetkisi olmayan konsoloslar ise gönderildikleri devletin dışişleri bakanlığına atama emri belgesini
113 dışkılama
(lettre de provision) sunar ve kabul edildiklerini gösteren izin belgelerini (exequatur) alırlar.
Bir ülke nezdindeki yabancı diplomatik temsilcilerin tümü kordiplomatiği (corps dip- lomatique) oluşturur. Konsolosluk görevlileri ise corps consulaire içinde yer alır.
dışkı, anüs yoluyla vücuttan dışarı atılan ve kalsiyum fosfat, demir fosfat gibi inorganik maddeler, selüloz, protein, yağ gibi organik maddeler ve yüzde 70-75 oranında su içeren katı sindirim artıkları. Dışkının kuru ağırlığının yaklaşık üçte biri bakteri artıklarından oluşur ve içindeki proteinin yarıya yakını bakterilerce bireşimlenir. Yağların ise yaklaşık üçte biri steroller, özellikle kolesteroldür; geri kalan bölümü gene bakterilerce üretilir. Dışkıda aşırı miktarda yağ bulunması, genellikle incebağırsak ya da pankreas hastalıklarının (örn. çölyak hastalığı) belirtisidir. Dışkıda ayrıca, sindirim kanalını döşeyen mukozanın atılmış ölü hücreleri de bulunur.
Dışkı, normal olarak günde bir ya da iki kez dışarı atılır; ishalde günlük dışkılama sayısı artabileceği gibi, düzbağırsağın ya da kalınbağırsağın tıkanması, beslenme bozuklukları ve kabızlık gibi nedenler de birikip katılaşan dışkının atılmasını engelleyebilir. Bağırsaklarda tutulan dışkıda üreyen toksinlerin zehirlenmeye yol açabileceği yolundaki inanış tamamıyla gerçek dışıdır. Dışkılarını bir yıl ya da daha uzun süre bağırsaklarında tuttukları halde, biriken dışkının 25- 45 kg'lik ek ağırlığı dışında herhangi bir rahatsızlıktan yakınmayan pek çok hasta bildirilmiştir.
Tifo, kolera ve amipli dizanteri gibi hastalıklar, hastaların dışkılarına karışmış mikroorganizmaların yiyeceklere bulaşmasıyla yayılır. Ayrıca bak. dışkılama.
dışkı yeme bak. dışkıcıl beslenme
dışkıcıl beslenme, dişki yeme ya da kopro- fajî olarak da bilinir, hayvanlarda dışkı ya da gübre yiyerek beslenme alışkanlığı. İnsanlarda anormal bir davranış biçimi olarak kabul edilen dışkı yeme, Lagomorpha takımının bazı üyelerinde (tavşanlar, adatav- şanları) ve yaprak yiyen maymunların en az bir cinsinde (Lepilemur) içgüdüsel bir davranış olarak ortaya çıkar. Bu hayvanların vitamin gereksinimlerini bu yolla karşıladıkları sanılmaktadır. Öte yandan, başta bokböceği ve bok sineği olmak üzere, bazı böcek türleri büyük ölçüde ya da tümüyle dışkıcıl beslenir.
dışkıl dönem, anal dönem olarak da bilinir, Freudcu psikanaliz kuramına göre, çocuğun ruhsal ve cinsel gelişmesinde tüm ilgisinin dışkılama süreçlerine dönük olduğu dönem. Genellikle yaşamın ikinci ve üçüncü yıllarını kapsayan dışkıl dönem, çocuğun sonraki gelişimi açısından önemlidir; bu dönemde, ana babasının dışkısını tutması yönündeki isteklerine duyduğu tepki çocuğun kişiliğini derinden etkileyebilir. Dışkıl döneme takılan ya da saplanan kişi aşırı düzenli, cimri ve inatçı bir kişilik yapısı (dışkıl ya da anal kişilik) geliştirebilir. Ayrıca bak. ağızcıl dönem.
dışkılama, katı ya da yarı katı atıkların (dışkı) sindirim kanalı yoluyla vücuttan dışarı atılması. İnsan vücudu günde ortalama bir ya da iki kez dışkı atarsa da, dışkılama sıklığının günde dörtbeş kezden haftada üçe kadar değişmesi normal kabul edilir. Büyükbaş hayvanlar ise her saat başı dışkılık 114
dışkılayabilir. Kalınbağırsak duvarındaki kasların sığamsal (peristaltik) dalgalar halindeki kasılmaları, dışkının sindirim kanalı içinde düzbağırsağa (rektum) doğru ilerlemesini sağlar.
Atıklar için geçici bir depo işlevi gören düzbağırsak, duvarları kaslardan örülmüş, gevşeyip gerilebilen bir boruya benzer. Düzbağırsak dışkıyla dolup duvarları genişlediğinde, bu duvarlarda bulunan sinir sistemine bağlı gerilme alıcıları dışkılama isteğini uyarır. Bu istek hemen giderilmezse bir iki dakika içinde geçer, düzbağırsaktaki maddeler de yeniden kalınbağırsağa döner ve dışkıdaki suyun bir bölümü daha emilir; ama dışkılamanın sürekli olarak uzun süre ertelenmesi kabızlığa yol açar.
Düzbağırsak dışkıyla dolduğunda içindeki basınç artar; bu basınç önce anüs kanalının duvarlarını zorlayarak, duvarların birbirinden ayrılmasını ve dışkının kanala girmesini sağlar. Bu ek basınçla leğen kemiğinin tabanına yapışan kaslar anüs kanalını daha da açılmaya zorlar. Bu sırada, içindeki maddeleri anüs kanalına boşaltmak üzere kasılan düzbağırsağın boyu biraz kısalır. Anüste, dışkının tutulmasını ve dışarı atılmasını denetleyen iki büzücü kas vardır. Dışkı atılırken, leğen kemiğinin tabanındaki kaslar anüsü yukarıya doğru çekerek anüs kanalının dışarı fırlamasını önler. Bu arada genellikle idrarı boşaltma isteği de uyanır.
Dışkılama sırasında göğüs kasları, diyafram, karın duvarı kasları ve leğen kemiğinin tabanındaki kaslar sindirim kanalına basınç uygular. Havayla dolu olan akciğerler diyaframı aşağıya doğru ittiği için solunum geçici olarak durur; kan basıncı yükselir ve kalbin vücuda pompaladığı kan miktarı azalır. Kan basıncının, damarlardaki zayıf bir noktanın yırtılmasına (anevrizma) ya da damar içindeki bir pıhtının yerinden oynamasına yol açacak kadar yükselmesi dışkılama sırasında ölüme yol açabilir.
Dışkılama istemli olarak denetlenebildiği gibi, tümüyle istem dışı da olabilir. Omuriliğin örselenmesi ya da yaşlanma süreçleri, çoğu kez dışkıyı tutma denetiminin yitirilmesine yol açar. Ayrıca, ağrı, korku ya da çeşitli ruhsal ve sinirsel bozuklukların da dışkılamayı etkilediği bilinmektedir.
dışkılık, kloak olarak da bilinir, omurgalılarda, sindirim, boşaltım ve üreme yollarının açıldığı ortak boşluk. Amfibyumlar, sürüngenler, kuşlar, kıkırdaklıbalıklar (örn. köpekbalıkları) ve tekdeliklilerde bulunan dışkılık eteneli memelilerde ve kemiklibalık- ların çoğunda bulunmaz. Bazı hayvanların dışkılığında, spermaları dişinin dışkılığına boşaltmaya yarayan, yardımcı bir üreme organı (kamış) vardır. Bu oluşum sürüngenlerin çoğunda ve bazı kuşlarda, örneğin ördeklerde görülür. Buna karşılık kuşların büyük bölümü dışkılıklarını birbirine değdi- rerek çiftleşirler ve bu organdaki kasların kasılması spermaların erkekten dişiye aktarılmasını sağlar.
dışkıtaşı bak. koprolit
dışkulak yolu, her iki kulakta, başın dışından başlayıp kulak zarında sonlanan kanal. Dışkulak yolunun yapısı bütün memelilerde aynıdır ve kulakkepçesinin tabanından, başlayarak dışkulağı ortakulaktan ayıran kulak zarına kadar uzanan geniş kıvrımlı kör bir kanala benzer. Kanal duvarının dışta kalan üçte birlik bölümü kıkırdaktan, içte kalan üçte ikilik bölümü ise kemik dokusundan oluşmuştur. Uzunluğu yaklaşık 2,5 cm olan kanalın iç yüzünü döşeyen deri, kulak zarını örtecek biçimde bir uzantı yapar. Kanalın hemen girişinde bulunan ince kıllar ve mumsu bir salgı (kulak kiri) üretmek üzere değişime uğramış ter bezleri, böcek, toz gibi yabancı maddelerin kulağa kaçmasını önler.
dışlama ilkesi bak. Pauli dışlama ilkesi
dışmerkez, epîsantr olarak da bilinir, deprem odağının (kaynak noktasının) tam üzerinde yer alan Yer yüzeyi noktası. Depremin en şiddetli etkisi, çoğunlukla bu noktada görülür. Dışmerkez üç ya da daha fazla sismik gözlemevinden ölçülen uzaklıkların yardımıyla saptanır. Her gözlemevinin deprem odağına olan uzaklığını yarıçap alarak çizilen çember yaylarının kesişme bölgesi, dışmerkezin konumunu verir.
dışsal ekonomiler, iktisatta, bir etkinliğin, taraf olmayan ya da etkinliğin dışında kalan kesimler üzerindeki iyi ya da kötü etkileri. Dışsal ekonomiler, bir ekonomik etkinliğin toplumsal maliyetini ya da yararını belirtir.
Bir şirket yaptığı üretim sırasında suyu ya da havayı kirletirse, kirlenmiş havayı solumak ya da kirlenmiş suyu kullanmak zorunda kalan insanlara verilen zarar dışsal ekonomi maliyetidir. Yeni yapılan bir parkın çevredeki gayrimenkulun değerini artırması ise bir dışsal ekonomi yararıdır.
Dışsal ekonomiler doğrudan (parasal) maliyet ve yararlar da sağlayabilir. Doğrudan dışsal bir maliyet, üretim etkinliğinin hemen görülen sonucudur; havayı kirleten ve bu etkinliğin sonucunda doğan fazladan tıbbi bakım ve temizlik maliyetini ödemeyen imalatçı örneğinde olduğu gibi, maliyet buna neden olan tarafça ödenmez. Eğer bir fabrikanın genişletilmesi tüketiciler için ürün maliyetini düşürürse, dışsal ekonomi parasal yarar olarak adlandırılır. Bu genişleme aynı zamanda emek ve ürün maliyetlerinin artışına da neden olabilir. Parasal dışsal ekonomiler mal ve hizmetlerin fiyatlarında imalatçıların ve tüketicilerin hesaba kattıkları değişikliklere yol açar.
Bir ekonominin kaynaklarının çoğu, dışsal ekonomi maliyetleri tarafından tüketiliyor ve pek az kaynak dışsal ekonomi yararları sağlayan mallar için kullanılıyorsa, dışsal ekonomiler rekabetçi piyasaların optimum işlemesini engelleyebilir. İmalatçı dışsal maliyetleri hesaba katmazsa, ürün üretimin toplumsal maliyetinin altında fiyatlandırıla- bilir ve çıktı çok fazla olabilir.
dıştan evlenme, egzogamİ (Yunanca exo: "dış" ve gamos: "evlilik") olara'k da bilinir, farklı akraba gruplarından kişiler arasındaki evlenme. Ayrıca bak. evlilik.
Alfabetik sıralama sözcük esasına göre yapılmıştır.
di, Çin müziğinde hem genel olarak flüte, hem de yandan üflenen flüte verilen ad. Uçtan üflenen flüte xiao denir. Yandan ya da çapraz üflenen flütlerde çoğu zaman üfleme deliği ile altı ya da yedi tane olan parmak deliği arasında, Çin flüt müziğine özgü vızıltılı sesin çıkmasını sağlayan zarla ya da kâğıtla kaplı bir delik vardır.
Varlığı en azından İÖ 9. yüzyıla değin geri giden bu tür flütler, bambudan yapılarak verniklenir. Batı akordunda, tümüyle modern di takımları da vardır. Geleneksel olanların boyları ve yapıları çok çeşitlidir.
Di Stefano, Alfredo (d. 4 Temmuz 1926, Buenos Aires, Arjantin), Arjantin asıllı İspanyol futbolcu. Futbol yaşamı boyunca 900'den fazla gol atmıştır.
Futbola Buenos Aires'in River Plate kulübünde başladı. Futbol tekniği ve golleriyle kısa sürede ün yaptı. 1949'da Kolombiya1 nın Millonarios Bogota takımına geçti ve burada dört yıl oynadıktan sonra ispanya' nın ünlü Real Madrid takımına transfer oldu. Dünyanın en ünlü futbolcularının yer aldığı ve "Beyaz Şimşekler" olarak anılan Real Madrid'de oynadığı sıralarda "Sarı Ok" lakabıyla tanındı. Bu takımın sekiz kez lig, bir kez de kupa şampiyonluğu kazanan kadrosunda yer aldı. Real Madrid'de oynadığı 11 yıl içinde 308 gol attı. Bu dönemde Real Madrid, iki kez Latin Kupası'nı, bir kez de Kıtalararası Şampiyon Külüpler Kupası'nı kazandı. Di Stefano da 1957 ve 1959'da Avrupa'da yılın futbolcusu seçildi. Attığı 49 golle Avrupa kupalarının gol kralı oldu. Ayrıca oynamış olduğu liglerde 12 kez gol krallığını elde etti. Altı kez Arjantin, 31 kez de İspanya milli takımlarında yer aldı. 1964'te İspanya'nın Barselona takımına geçti. 1967'de futbolu bıraktı ve antrenörlüğe başladı.
Diabelli, Anton (d. 6 eylül 1781, Mattsee, Salzburg yakınları, Salzburg Başpiskoposluğu - ö. 7 Nisan 1858, Viyana), Avusturyalı müzik yayımcısı ve besteci. En tanınmış bestesi, Beethoven'in da tema olarak aldığı ve üzerine 33 çeşitleme bestelediği (Opus 120 Diabelli Çeşitlemeleri) valsidir.
Papaz olmak isteyen Diabelli, Raichen- haslach'taki manastıra girdi ve orada Jo- seph Haydn'm kardeşi Michael ile çalıştı. Bavyera manastırlarının laikleştirilmesi üzerine 1803'te Raichenhaslach'tan ayrılarak Viyana'ya gitti. Orada piyano ve gitar öğretmeni olarak tanındı. 1818'de Peter Cappi ile birlikte bir yayınevi kurdu. 1824'te Cappi'nin yaymevindeki hakkını da devraldı; Schubert, Czerny ve Beethoven'in yapıtlarını yayımladı. 1851'de Schubert'in yapıtlarının konularına göre düzenlenmiş ilk katalogunu çıkardı. Yayımcı olarak sezgilerine çok değer veriliyordu; Beethoven ona "Diabolus Diabelli" (Şeytan Diabelli) adını takmıştı. Besteleri içinde operetler, kilise müzikleri, piyano, flüt, gitar ve başka çalgılar için çok sayıda hafif parça vardır.
Diablo Sıradağları, ABD'nin batı kıyılarında yer alan Pasifik Kıyı Sıradağlarının bir bölümü. California'da, Oakland'ın 32 km doğusundaki Diablo Dağı Eyalet Parkı'nda bulunan Diablo Dağından (1.173 m) başlar ve eyaletin ortabatı kesimindeki Kern iline kadar uzanır. Büyük Okyanusa paralel olan Diablo Sıradağları, Büyük Vadinin batı duvarını oluşturur. Uzunluğu 290 km, ortalama yüksekliği 900-1.200 m arasındadır; en yüksek tepesi San Benito Dağıdır (1.600 m). Dağların İspanyolca adı olan Monte del Diablo (Şeytanın Ormanları) dağın sırtlarında kurulmuş bir Yerli yerleşiminden gelmektedir ve ilk kez 1824'te kayıtlara geçmiştir. Bölgenin önde gelen ekonomik etkinliği sığır besleme, petrol çıkarma ve tarımdır.
Diadectes, fosillerine Kuzey Amerika'daki Alt Permiyen Dönem (Permiyen Dönem y. 280-225 milyon yıl önce) kayaçlarında rastlanan, soyu tükenmiş amfibyum cinsi. Oldukça tartışmalı bir takım olan Seymouria- morpha içinde sınıflandırılan Diadectes, hem sürüngenlere, hem de ilkel amfibyumlara benzeyen özellikler taşır. Uzunlukları 2 m'yi bulabilen bu hayvanların, güçlü bacak kemikleri, omuz ve kalça kemerleri, omur-eski kara otçullarından biri olduğu ve daha uzun olan ön dişleriyle bitkileri kesip, daha kısa olan yan dişleriyle de çiğnediği sanılmaktadır. Ayrıca bak. Seymouria.
Diadokhos (photîkelİ) (ü. 5. yy), 451'de toplanan Khalkedon (Kadıköy) Konsili'nin tanımladığı Hıristiyan öğretisini uzlaşmaz biçimde savunan Photike (Epeiros bölgesi, Yunanistan) piskoposu. Çilecilikle ilgili yazılan gerek Doğu'da, gerek Batı'da ruhani yaşam biçimini etkilemiştir.
Diadokhos'un yaşamı konusunda bilinen az sayıda aynntı, birkaç yerde ondan söz eden Bizanslı tarihçilerden kaynaklanır. 9. yüzyılda Khalkedon Konsili'yle ilgili bir metinde Photios, Diadokhos'un İsa'nın tek ve tanrısal bir doğası olduğunu ileri süren Monofizit Öğretiyi nasıl çürüttüğünü anlatır. Diadokhos'un İsa'nın ikili doğasını (beşeri ve tanrısal) vurgulayan öğretiyi savunduğu, 457'de Doğu Roma imparatoru I. Leon'a yazdığı mektupla da kanıtlanır. Doğulu piskoposlann da imzaladığı bu mektupta iskenderiyeli Monofizitlerin, Khalkedon öğretisini savunan din adamlarına kıyım uyguladığı anlatılır. 5. yüzyıl sonlarında Vita piskoposu Victor'un kaleme aldığı Historia persecutionis Vandalorum (Vandal Zulmünün Tarihi) adlı vakayinamede, Diadokhos'un öğretisi övülür ve yağmacı Vandalların Diadokhos'u kaçırarak Kartaca'ya götürdükleri aktanhr. Diadokhos büyük olasılıkla Kartaca'da ölmüştür.
5. yüzyıl Hıristiyan mistisizminin öncülerinden Evagrios Pontikos'un öğrencisi olan Diadokhos, başyapıtı Hekaton Kephalaia Gnostika'da (Bilginin Yüz İlkesi) çileciliğin Yunanistan ve Mısır'daki başlıca yönlerini aydınlatır. Yapıtın işlediği temel savlar, insanın Tanrı'nın suretinde yaratıldığı ve günahkâr kişinin, Tanrı'nın kayrası, kendi özgür iradesi, tutkulanna egemen olması ve sevgiye dayalı tefekkür yoluyla yeniden doğruluğa erişeceğidir. Hekaton Kephalaia, 431'de toplanan Ephesos (Efes) Konsili'nin mahkûm ettiği ve ilk günah yüzünden insan ruhuna yerleşen şeytanın ancak durmadan dua ederek kovulabileceğini öne süren Euk- hites (Yunanca eukhe; "dua") akımını da eleştirir. Diadokhos, bu akımın çileci apat- heia (duyumsamazlık) ilkesini tinsel hareketsizlik biçiminde yozlaştırmasına karşı çıkar. Gönül cömertliğine ulaşabilmek için bedene aşırı eziyet etmeyi reddeden Diadokhos, ölçülü bir çileci eğitim programı önerir. Hıristiyan öğretisinin tefekkür temeline dayanması, yasal uğraşların bir uzantısı durumuna düşmemesi gerektiğini savunur.
ga ve kaburgalarla desteklenmiş sağlam bir iskelet yapıları vardır; kafatasları ise oldukça yüksek ve kısadır. Kesici olmayan küt uçlu dişlerine bakılarak, Diadectes'in en
Hekaton Kephalaia Bizans-Rum çileci geleneğini ve 16. yüzyıl İspanyol mistisizmini derinden etkiledi. Ayrıca 18. yüzyılda gerek mistik deneyime verdiği önem "Göğe Yükselme Üzerine Vaaz"da da görülüyordu. Diadokhos, Horasis (Görüş) ve Katekhesis (Yönerge) adlı yapıtlannda Hıristiyan mistisizminin panteist yorumunu ele aldı.
Diageynyolar, eskiden, bugünkü ABD- Meksika sınınnın iki yanında kalan Califor- nia ile Baja California'daki (Aşağı Califor- nia) geniş alanlarda yaşayan ve Yuman dilini konuşan Amerika Yerlileri. Adlarını yörede kurulan San Diego Misyon Evi'nden almışlardır.
Diageynyo kültürü, kuzey komşuları Lui- seynyolar ile Mohaveler gibi doğudaki öbür Yuman topluluklarının kültürleriyle bazı benzerlikler taşıyordu {bak. Yumanlar). Toplumsal örgütlenmeleri ise soya dayalıydı. Her soyun kendine özgü bir yerleşim bölgesi vardı. Soy başkanları törenleri yönetirdi. Kıyıda yaşayan Diageynyoların başlıca besin kaynağı balık ve yumuşakçalardı. İç kesimlerdeki Diageynyolar ise tarımla uğraşırdı. Evleri çalı ve topraktan yapılmış bir çatı ile bu çatıyı tutan direklerden oluşurdu. Ayrıca sazlardan sepet örer ve çanak çömlek yaparlardı.
Dinsel âdetlerinin çoğu Luisenyolarınki- lere benzemekle birlikte, dünya görüşleri farklıydı. Luisenyoların mistik olmalarına karşılık, Diageynyolar yaşamın gerçek ve görünür yanlarıyla ilgileniyordu.
Topraklarına misyonerlerin girdiği öteki Çalifornia Yerlileri gibi Diageynyolar da İspanyol Fransisken rahiplerinin Hıristiyan- laştırma çabalanna karşı direndiler. Hıristiyanlık Diageynyolar arasında fazla yaygınlaşmada Günümüzde San Diego yakınındaki topluluklar içinde Diageynyo asıllı 700 kadar Yerli yaşamaktadır.
Diaghilev, Sergey (Pavloviç) (d. 31 Mart 1872, Novgorod ili, Rus Çarlığı - ö. 19 Ağustos 1929, Venedik), baleyi resim, müzik ve tiyatro gibi öbür sanatlarla bütünleştirerek yeniden canlandıran Rus emprezaryo. 1909'da Paris'te kurduğu Rus Balesi adlı topluluğuyla Avrupa ve Amerika'yı dolaşmıştır.
Bir tümgeneral ile soylu bir kadının oğluydu. Doğum yaparken ölen annesi gibi iri, hülyalı gözlü, gene onun gibi hem özel, hem sanat yaşamında lükse düşkündü. Kendisinin de sık sık belirttiği gibi tam anlamıyla hazcı (hedonist) bir felsefesi vardı.
Philokalia (Ortodoks manastır yaşamına ilişkin metinler derlemesi), gerek Rusya'da hazırlanan dua derlemeleri üzerinde de etkili oldu. Diadokhos'un katı tutumu ve
Diadectes iskeleti
American Museum of Natural History, New York
Disiplin duygusu ile çevresindekilere egemen olma güdüsünü ise üvey annesi Helen Valerianovna Panayeva'dan aldı. Üvey annesinin müzik çevresi, genç yaşta ortaya çıkan sanatçı yönünün de gelişmesine yardımcı oldu. Daha okul çağmdayken piyano dersleri alarak Schumann'ın konçertosu-
115 Diaghilev, Sergey
nu dinleyiciler önünde çalabilecek düzeye erişti; besteciliğe yeteneği de çocuk yaşta ortaya çıktı.
1890'da Petersburg Üniversitesi'ndeki hukuk öğrenimi sırasında toplumsal bilimlere, müzik ve resme ilgi duyan bir grup gençle tanıştı. Bu çevre, yaşamı boyunca başında bulunacağı pek çok aydın topluluğunun ilkiydi. Diaghilev sonradan yapımlarına parlak katkılarda bulunan ressam Alexan- der Benois ve ressam Leon Bakst ile de bu dönemde arkadaşlık kurdu. Gene 1890 dolayında Petersburg'da Mariinski Tiyatro- su'nda (bugün Kirov Devlet Akademi Tiyatrosu Opera ve Balesi) seyrettiği Çay- kovski'nin Uyuyan Güzel balesi ise ilgisini çekmedi. Baleyle bu ilk karşılaşması düş kırıklığıyla sonuçlanmıştı, ama Uyuyan Güzel ileride Diaghilev'in en başarılı yapımlarından biri olacaktı.
1893'te Diaghilev ilk kez Rusya dışına çıktı; Almanya, Fransa ve İtalya'yı kapsa-
Diaghilev, y. 1916
New York Public Library, Dance Collection
yan bu gezisinde ünlü Fransız romancı Emile Zola, opera bestecisi Charles Gou- nod ve Giuseppe Verdi ile tanıştı. Gençliğinde bile büyük adamların dostluğundan hoşlanıyor, onları uyarıcı, heyecan verici buluyordu.
1896'da hukuk öğrenimini tamamladı; ama müzik alanında çalışmaya kararlıydı. Seslendirilen bir vokal yapıtı pek beğenilmedi. Besteci Nikolay Rimski-Korsakov, çok yerinde bir tavırla ona bestecilikten vazgeçmesini söyledi. Diaghilev Moskova' da ünlü bas Fyodor Şalyapin'in koruyucu- suyla tanıştı ve Şalyapin'in oynadığı operaların yapımlarında köklü sahne değişiklikleri önerdi. Kendi sanat yeteneklerinden emin değildi, ama Vergilius ve Horatius'un koruyucusu Romalı Gaius Maecenas gibi büyük bir sanat koruyucusu olmak istediğini artık çok iyi biliyordu. Benimsediği bu uğraşın gerektirdiği kişisel gelirden ise yoksundu; dolayısıyla opera, bale ve edebiyat alanında büyük yatırımlar gerektiren tasarı ve girişimleri zorluklarla karşılaşıyordu. Ayrıca eşcinselliği de mesleği açısından ciddi bir engeldi. Ama etkileyici ve güçlüklerden yılmayan bir kişiliği vardı ve Diaghilev bu niteliklerinden yararlanmasını bildi.
Diaguytalar 116
1899'da uluslararası girişimlerinden ilkini gerçekleştirerek, yayını 1904'e değin süren Mir Iskusstva (Sanat Dünyası) dergisini kurdu. Dergi Londra'da yayımlanan ve grafik sanatçısı Aubrey Beardsley ile yazar Oscar V/ilde'm düşüncelerini yansıtan The Yellow Book'un (Sarı Kitap) karşılığıydı. Diaghilev 1902'de, Ukraynalı portre ressamı Dmitro Levitski (1735-1822) üzerine bir monografi yayımladı. Üç yıl sonra da Pe- tersburg'daki Tauride Sarayı'nda tarihsel bir portre sergisi düzenledi.
1906'da Paris'e yerleşmek üzere Rusya' dan ayrılması, Diaghilev'in yaşamındaki dönüm noktasıdır. Paris'te bir Fransız-Rus sanat birliğine dönüşecek olan harekete ön- ayak oldu. Önce bir Rus sanatı sergisi, 19Q7'de de ulusalcı Rus bestecilerinin yapıtlarına ayrılan bir dizi tarihsel konser düzenledi. 1908'de Paris Operası'nda Modest Mussorgski'nin, başrolünü Şalyapin'in oynadığı Boris Godunov operasını Rusça sahneledi.
Artık sıra, farklı sanat dallarını birbiriyle kaynaştırma ülküsünü gerçekleştirmeye gelmişti. 1899'da İmparatorluk Tiyatrosu baş- yöneticisi Prens Sergey Volkonski'nin yardımcılığına atanmış, bu sırada Amerikalı dansçı Isadora Duncan'ın üslubundan etkilenen dansçı Michel Fokine ile tanışmıştı. Isadora Duncan'ın dansa getirdiği yeniliklerden, besteci Wagner'in düşüncelerinden ve şair Baudelaire'in kuramlarından etkilenen Diaghilev, 1909'da Paris'te Châtelet Tiyatrosu'nda Rus Balesi'nin ilk sezonunu açtı. Topluluğunda Anna Pavlova, Vaslav Nijinsky ve Michel Fokine gibi dansçılar bulunuyordu.
Diaghilev'in yeni bir anlayışla hazırladığı gösterilerde alışılmış koreografinin yeri olmadığı çok geçmeden ortaya çıktı. Büyük ölçüde Fokine ile Leonide Massine'in etkisi altında yepyeni bir geleneği yaratmakta olan koreograflar mim ya da dramatik olay örgüsünü açıklayan dansları hedefliyorlardı. Eski sanat biçimlerini yeniden ele almak üzere seçilen besteciler de ressam ve koreografların düş güçlerinden esinleniyorlardı, işte Diaghilev'in yaratıcılığı, bu sanatsal bütünlüğün içkin bir beğeni temelinde ger- çekleştirilmesindeydi. Genç besteci İgor Stravinsky'nin Ateşkuşu (1910), Petruşka (1911) ve Bahar Ayini (1913) adlı bale yapıtlarıyla Diaghilev'in sanatı doruğuna ulaştı. Stravinsky'nin geleneksel bir piyano konçertosu olarak tasarladığı Petruşka, Diaghilev'in ısrarlarıyla bir mim balesine dönüştü ve bir panayır tiyatrosundaki kuklaların düşsel oyunlarının can- landınldığı bu yapıt Diaghilev balelerinin belki de en büyüğü oldu. Olay Diaghilev'in birlikte çalıştığı sanatçılar üzerindeki büyük psikolojik etkisini göstermesi açısından da önemliydi. Stravinsky'nin 20. yüzyılın en çarpıcı orkestra müziklerinden birini ortaya koyduğu Bahar Ayini Paris'teki ilk sahnele- nişinde büyük tepki gördü. Müziğin alışılmadık disonarisları ve vahşi ritimlerinin kibar dinleyici kitlesi arasında yol açtığı gürültülü protestolar yüzünden dansçılar yanı başlarındaki orkestranın sesini duyamayacak duruma gelmiş, ama, sahne yanında sandalye üstüne çıkarak bağıra bağıra ritim veren ve mimleri aktaran koreograf Nijinsky'nin çabalarıyla danslarını sürdürmüşlerdi.
Diaghilev Rusya'dan ayrıldıktan sonra bir daha hiç dönmedi; sanat alanındaki devrimci çalışmalarını da Sovyetler Birliği'nde değil, Paris'in entelektüel çevrelerinde sürdürdü. Fransız şair Jean Cocteau da, birlikte çalıştığı sanatçılardan biriydi. Gösterilerini 1909'dan 1929'a değin aralıksız sürdüren bale topluluğuyla Diaghilev Avrupa ülkelerinde, ABD ve Güney Amerika'da turnelere çıktı. Son yıllarında programlarında Fransa, İtalya, İngiltere ve ABD'nin gelecek vaat eden bestecilerine ye ressamlarına yer verdi. Repertuvarına aİdığı besteciler arasında Richard Strauss, Debussy, Ravel ve Prokofiev de vardı.
Bütün başarısına karşın Diaghilev özel yaşamında yalnız, mutsuz ve doyumsuz bir insandı. Hiçbir zaman kusursuza ulaşamayan, ama hep araştıran biriydi. Uzun süreden beri şeker hastasıydı; Covent Garden' daki parlak 1929 sezonunun sonlarına doğru sağlığı çok bozulmuştu. Gene de tatilini geçirmek üzere Venedik'e gitti. Burada ateşinin yükselmesiyle şeker komasına girdi ve bir süre sonra öldü. San Michele Adası mezarlığına gömüldü.
Diaguytalar, bütün Arjantin'in kuzeybatısı ile Şili'nin Atacama ve Coquimbo yönetim bölgelerini oluşturan topraklarda yaşamış Güney Amerika Yerlileri. Diaguytala- rın Arjantin'in kuzeybatısındaki bir alt grubu olan Kelçakiler, hakkında en çok bilgi toplanmış olan Diaguyta topluluğudur. Hangi dil grubuna bağlı oldukları bilinmemektedir.
Kelçakiler savaşçı bir halk olarak tanınırlar. Yaşadıkları topraklarda stratejik yerlerde bulunan taş istihkâmlar da bunun kanıtıdır. Kelçakiler, İspanyol kentlerine saldırılar düzenleyen yetenekli binicilerdi. Teraslama yöntemiyle tarım yapar, bazen sulama kanalları inşa ederlerdi. Ayrıca lama sürüleri yetiştiren Kelçakiler, boyadıkları lama yününü tezgâhlarda dokurlar, sepet ve ince seramik yapımıyla uğraşırlardı. Metalürji konusunda da bilgiliydiler. Büyüden kaynaklandığına inandıkları hastalıkların tedavisi için şamanlara başvururlardı. Şamanlar, ayrıca tanmla ilgili bereket törenleri de düzenlerlerdi.
Diamantina, Brezilya'nın Minas Gerais eyaletinin orta kesiminde kent. Mineral yataklarının bulunduğu Espinhaço Dağlarında ve deniz düzeyinden 1.262 m yüksekte kuruludur. Eski adı Tejuco olan kentte koloni döneminden kalma birkaç yapıyla bir elmas müzesi vardır. Başlıca ekonomik etkinlikler dokumacılık, elmas kesme, kuyumculuk ve demir eşya yapımıdır. Dia- mantina'ya Belo Horizonte'dan kara ve demir yoluyla ulaşılır. Nüfus (1981 geç.) 20.197.
Diamantina Irmağı, Avustralya'nın orta- doğu kesimindeki kırsal Channel bölgesinde kesintili akan ırmak. Sehvyn'in (Öueens- land) doğusundaki Kirbys Nob'dan doğar ve bazı mevsimlerde kuruyarak 800 km boyunca güneybatı yönünde akar. Birdsvil- le'i geçtikten sonra Güney Avustralya'daki Goyder Lagününe ulaşır. Akaçlama havzası 158.000 km"dir. Taşkın dönemlerinde, kuzeyden gelen Georgina Irmağıyla birleşerek Warburton Çayının yatağına girer; burada birleşen iki ırmak güneybatıdaki Eyre Gölüne akar. Diamantina'nın başlıca kolları Western ve Mayne ırmaklarıdır. Irmağın Birdsville'deki yıllık ortalama debisi saniyede 25 m3'tür. Bu miktar taşkın dönemlerinde 1.416 m-"e ulaşır, kuraklık sırasında sıfıra iner.
Dian Gölü, Wade-Giles yazımında tien. kunming (Wade-Giles yazımında k'un-ming) olarak da bilinir, Çin'in Yunnan yönetim bölgesinde, Kunming'in güneyinde göl. Yunnan'm doğu kesiminde bölgenin en büyük göl havzasında yer alır. Güneyinde, yüksekliği 2.664 m'ye ulaşan Liangwang Sıradağları uzanır. Gölün uzunluğu kuzey- güney doğrultusunda 40 km, genişliği 13 km, derinliği yaklaşık 8 m'dir. Doğu ve batı kıyılarında dik biçimde yükselen dağlar vardır. Kuzeyinde ise geniş bir taşkın ovası uzanır. Ovada, Moğol istilasından (1279- 1368) ve Ming hanedanının (1368-1644) ilk döneminden bu yana yoğun tarımsal sulama yapılmaktadır. Bu tarihten önce bölge yalnızca zaman zaman Çinlilerin denetimine girmişti. İÖ 2. yüzyıldan başlayarak buraya tarımla uğraşan halklar yerleşti. Bölge sırasıyla, önce bağımsız olan ve İÖ 109'dan sonra Han hanedanına (İÖ 206-İS 220) bağımlı duruma gelen Dian Devleti ile Manzhao (8-10. yy) ve Dali (10-13. yy) devletlerinin merkezi oldu.
Diana, Eski Roma dininde, vahşi hayvan ve av tanrıçası. Yunan tanrıçası Artemis ile özdeşleştirilir. Adı di (parlamak) kökünden
Elinde meşaleyle betimlenen Diana; Vatikan Müzeleri
Alinari-Art Resource/EB Inc.
gelir ve büyük olasılıkla "parlak olan" anlamını taşır. Artemis gibi Diana da aynı zamanda evcil hayvanların tanrıçasıdır. Bir bereket tanrıçası olarak, gebelikte ve doğum sırasında yardıma çağrılırdı. Başlangıçta belki yerel bir orman tanrıçasıyken çok geçmeden Artemis'le bir tutulur oldu. Daha sonra, Artemis'in Selene (Ay) ve Hekate (Trivia) ile özdeşliği Diana için de benimsendi. Bu nedenle Latin edebiyatında Diana bazen triformis (üç biçimli) olarak nitelenir.
Diana'ya tapınılan en ünlü yer, Aricia yakınındaki Nemi Gölü kıyısında bulunan Diana Nemorensis (Orman Diana'sı) koruluğuydu. Burası Latin Birliği kentlerinin ortak kutsal tapmağıydı ve bu yüzden siyasal önemi vardı. Yöredeki bir akarsuyun perisi olan Egeria, doğumun koruyuculuğunu Diana ile (burada Diana Lucina olarak adlandırılıyordu) paylaşırdı. Kahraman Virbius'un (Hippolytos'un İtalya'daki karşılığı) Diana'nın ilk rahibi. (rex Nemorensis) olduğuna inanılırdı. İnanışa göre kaçak bir köle olan rahip, atasını bir savaşta öldürmüştü.
Roma'da en önemli Diana tapınağı Aven- tinus'taydı. Latin Birliği'nin kuruluş antlaşmasının saklandığı bu yapının Kral Servius Tulluius (İÖ 6. yy) döneminde inşa edildiği söylenir. Burada Diana, aşağı sınıfların, özellikle de kölelerin koruyucusu sayılırdı. Roma ve Aricia'da 13 Ağustos'ta düzenlenen şölenler bir köle bayramıydı. Aventi- nus'ta Diana, Apollon'un kız kardeşi olarak görülürdü ve dinsel olmayan oyunlarda, ikisine birlikte tapındırdı. Roma sanatında Diana, yanında bir geyik ya da tazıyla, yay ve ok torbası taşıyan bir avcı gibi betimlenir.
Diana, galler prensesi, lakabı lady di, asıl adı diana frances spencer (d. 1 Temmuz 1961, Sandringham, Norfolk, İngiltere), 1981'den bu yana Galler prensi Charles'ın eşi ve İngiliz tahtının ikinci vârisi Galler prensi William'ın (d. 1982) annesi.
Spencer 8. kontu Edvvard John Spencer ile ilk karısı Frances Ruth Burke Roche'un (Fermoy 4. baronunun kızı) üçüncü çocuğu ve en küçük kızıdır. Kraliçe II. Elizabeth'in Sandringham'daki malikânesinde, ailesinin kiraladığı Park House'da dünyaya geldi; çocukluğundaki oyun arkadaşları, kraliçenin küçük çocukları Prens Andrew ile Prens Edward idi. 1975'te babasına kontluk unvanı verildiğinde Lady Diana Spencer oldu. Norfolk'ta, Thetford yakınlarındaki Riddlesworth Hall'da ve Kent iline bağlı Sevenoaks'daki West Heath Okulu'nda öğrenim gördüğü dönemde, yaz tatillerini İskoçya'da, babasından 1969'da boşanan annesi ile birlikte geçiriyordu. Ardından İsviçre'nin Montreux kentinde, genç kızları toplum yaşamına hazırlayan Chateau d'Oex adlı özel okulda Fransızcasını geliştirdi ve usta bir kayakçı oldu. İngiltere'ye döndüğünde, üç genç kadın arkadaşı ile birlikte Londra'nın South Kensington bölgesinde bir apartman dairesine yerleşti ve Pimlico' da gözde bir okul olan Young England'da anaokulu öğretmeni oldu.
Daha sonra, kraliyet ailesi ile ilişkileri yeniden canlandı ve 1980'de Charles ile olan dostluğu gelişti. 24 Şubat 1981'de nişanlandıkları ilan edilen Charles ve Diana, 29 Temmuz l?81'de St. Paul's Katedralinde evlendiler. İlk çocukları Galler prensi William Arthur Philip Louis 21 Haziran 1982'de, ikinci çocukları Prens Henry Charles Albert David ise 15 Eylül 1984'te doğdu.
Diana maymunu (Cercopithecus diana), ağaçta yaşayan genon türü. Alnında, tanrıça Diana'nın yayına benzeyen yarımay biçiminde ak bir leke bulunduğu için bu adla
Diana maymunu (Cercopithecus diana)
John Drysdale - Anımals Animals
anılan Diana maymunu, daha çok Batı Afrika'nın yağmur ormanlarında, ağaçların tepesinde yaşar. Yüzü ve kürkünün büyük bölümü kara, sakalı, boynu ve göğsü aktır; uyluklarında da boydan boya ak bir çizgi uzanır. Uyluklarının iç bölümleri sarımsı ya da kızılımsıdır. Sırtında da koyu kızıl bir leke bulunur. C. d. roloway alttürünün sakalı daha uzun, alın lekesi de daha geniştir. Hareketli ve eğitilmeye yatkın bir hayvan olan Diana maymunu insanlara kolayca alışır, ama yaşı ilerledikçe huysuz ve geçimsiz olmaya başlar. Ayrıca bak. genon.
Diane de france, angoul£me ve montmo- rency düşesi (d. 1538, Paris - ö. 11 Ocak 1619, Paris), Fransa kralı II. Henri'nin Piemonteli genç bir kadın olan Filippa
Diane de France; sanatçısı bilinmeyen bir portre çalışmasından ayrıntı, 1568; Louvre Müzesi, Paris
H, Roger-Viollet
Duco'dan doğan kızı. Aslında Henri'nin gözdesi Diane de Poitiers'nin evlilik dışı kızı olduğu da öne sürülmüştür. Diane, güzelliği ve III. Henri ile IV. Henri dönemlerindeki nüfuzu kadar, bilgisi ve zekâsıyla da ün yapmıştır.
Babasının tahta çıktığı 1547'de, kral soyunun 7yasal üyesi olduğu kabul edildi. 1553'te Castro dükü Orazio Farnese ile evlendiyse de, kocası aynı yıl bir çarpışmada öldürüldü. Diane 1559'da, Anne de Montmo- rency'nin büyük oğlu François ile evlendi. IX. Charles'ın hükümdarlığı sırasında kocasının, krallık içinde barış için çalışan, "Siyasiler" adlı ılımlı Katolik grubun önderi olmasına katkıda bulundu.
1579'da ikinci kez dul kalan Diane, III. Henri döneminde daha da büyük bir nüfuza sahip oldu; 1582'de ömür boyu gelir sağlamak üzere Angouleme Düklüğü kendisine tahsis edildi. Kralın Navarre'lı Henri ile uzlaşmasını sağlamak için çok uğraştı. Navarre'lı Henri, IV. Henri adıyla kral olduğunda büyük ölçüde ondan yana tutum aldı. Daha sonra, IV. Henri'nin âşık olduğu ve sonradan Conde prensesi olan yeğeni Char- lotte de Montmorency'ye annelik yaptı. Diane'm günümüze kalan mektupları, onun büyük hoşgörü ve cesaret sahibi bir kadın olduğunu göstermektedir.
Dianthus bak. karanfil
Diapensiales, ikiçenekliler sınıfından, tek bir familyayı (Diapensiaceae) içeren takım. Bu familya, Avrupa, Asya ve ABD'nin doğusundaki yüksek kesimlerde dağılmış, yaprakdökmeyen küçük çalı ve otsu bitkilerin oluşturduğu yedi cinsi kapsar. Bu takımdaki bitkilerinin en belirgin özelliği, çiçeklerin ışınsal bakışımlı ve çift eşeyli oluşudur. Çiçeklerin ayrı ya da birleşik beş çanakyaprağı, tabanda birleşecek biçimde üst üste binmiş beş taçyaprağı, taçyaprakla- nn yüzeyinde almaşık olarak dizilmiş beş erkekorganı ve her biri birkaç ya da pek çok tohumtaslağı taşıyan üç odacıktan oluşmuş bir dişiorganı vardır. Bazı türlerde ayrıca taçyapraklarla karşılıklı dizilmiş, beş verimsiz erkekorgan bulunur.
Diapensiales takımının Ericales takımıyla akraba olduğu ve her iki takımın da Theales
117 Dias, Bartolomeu
takımıyla ortak bir atadan türediği kabul edilir. Diapensiaceae familyası içinde sınıflandırılan yedi cins Shortia (yedi ya da sekiz tür), Diapensia (üç tür), Schizocodon (iki
Diapensia lapponica
Kitty Kohoul, Root Resources-EB Inc.
tür), Berneuxia (iki tür), Diplarche (iki tür), Pyxidanthera (bir ya da iki tür) ve Galax'tır (bir tür).
Anayurdu ABD'nin güneydoğusu olan Galax urceolata, çiçekçilikte çelenk yapımı ve süsleme amacıyla yaygın olarak kullanılır. Sonbaharda bronz rengini alan büyük, sert, yürek biçiminde ya da yuvarlak gösterişli yaprakları vardır. Bazen süs bitkisi olarak yetiştirilen Shortia soldanelloides, 2,5 cm çapında çiçekleri olan küçük bir çalıdır. Çeşitli Shortia, Diapensia ve Pyxi- danthera türleri kaya bahçelerinde süs bitkisi olarak yetiştirilir.
Diarmaid macmurchada bak. Dermot macMurrough
Diarthrognathus, üstün yapılı memelilere benzeyen, soyu tükenmiş sürüngen cinsi. Fosillerine, Afrika'nın güneyindeki Üst Tri- yas Döneminin (Triyas Dönemi y. 225-190
Diarthrognathus kafatası
A S Romer. Vertebrate Paleontology (Universıty of Chicago 1966)
milyon yıl önce) karasal kayaçlarında rastlanır. Diarthrognathus, memelilere benzeyen öbür sürüngenlerin büyük bölümüyle aynı zamanda yaşamıştır; ama iskelet yapısı ve dişlerinin dizilişi açısından gerçek memelilere hemen hepsinden daha yakındır. Altçe- nenin kafatasıyla eklemlenmesi, hem sürüngenlerde, hem memelilerde bulunan ortak bir özelliktir.
Dias, Bartolomeu, diaz olarak da yazılır (d. y. 1450 - ö. 29 Mayıs 1500, denizde.
Dias, Dinıs 118
Ümit Burnu yakınları), Portekizli kâşif ve denizci. Ümit Burnunu aşarak, Atlas ve Hint okyanusları üzerinden Asya'ya giden yolu bulmuştur. 15. yüzyılda, Atlas Okyanusuna araştırma gezileri düzenleyen Portekizli kâşiflerin en önemlilerindendir.
Yaşamının ilk yıllarına ilişkin fazla bilgi yoktur. Prens Henrique o Navegador'un kılavuzlarından birinin soyundan geldiği yolundaki görüşler ise kanıtlanmamıştır. Gençlik yıllarında silahtar olarak kralın sarayında bulunduğu bilinir. Günümüze kalan belgeler arasında, torununun 1571'de Angola valiliğine atandığını gösteren kâğıdın dışında, Dias de Novais adına rastlanmaz.
Portekiz kralı V. Afonso, 1474'te oğlu Joâo'ya (sonradan II. Joâo), Portekiz'in Gine ile olan ticaretini denetleme ve Afrika'nın batı kıyılarını araştırma görevini verdi. Joâo, bölgeyi yabancı gemilere kapatmaya çalıştı ve 1481'de kral olunca, Afrika'nın güney kıyılarına bir keşif seferi düzenlenmesini istedi. Bu sefere çıkan denizcilere, keşfedilen bölgelere dikilmek üzere, üstlerinde bu toprakların Portekiz egemenliğine girdiğini gösteren işaretler bulunan taş sütunlar (padröe) veriliyordu. Kâşiflerden Diogo Câo, Kongo Irmağına ulaştı ve Angola kıyılarından güneye doğru ilerleyerek, 13°26'güney enlemindeki Santa Maria Burnuna kadar indi; Afrika'nın güney ucuna ulaştığını sanarak, oraya Kral Joâo'nun sütunlarından birini dikti. Ülkesine döndüğünde soyluluk unvanı alan ve kendisine yılllık gelir bağlanan Câo, bir süre sonra yeniden denize açıldı. Bu kez işaretlerden birini 15°40'güney enlemine, bir başkasını da Cross Burnuna dikti. Bu seferin sonunda da Hint Okyanusuna varıla- mayışı büyük bir düş kırıklığına yol açtı ve Câo'nun adı bir daha hiç duyulmadı. 1486'da Doğu'da, efsanevi Hıristiyan hükümdar Keşiş Yohannes'le özdeşleştirilen Ogane adlı bir hükümdarın yaşadığı yolunda söylentiler çıktı. Bunun üzerine Joâo, bu konunun araştırılması ve Câo'nun başlattığı keşiflerin sürdürülmesi için yeni bir sefer düzenlenmesini istedi ve bu seferin komutasını Dias'a verdi. Seferin iki koldan ilerlemesi öngörülmüştü: Pero da Covilhâ(*) ve Afonso Pavia, Hindistan ve Habeşistan'ın yerini saptamak için karadan Doğu'ya doğru ilerleyecek, Dias ise Câo'nun seferini sürdürerek denizden Afrika'nın güney ucuna ulaşmaya çalışacaktı. Dias'ın filosu üç gemiden oluşuyordu: Kendi gemisi "Sâo Cristövâo", yardımcısı Joâo Infante'nin komutasındaki "Sâo Pan- taleâo" ve adı "Pero" ya da "Diogo" olarak geçen kardeşinin komuta ettiği bir erzak gemisi. Keşif grubunda, daha önce Câo ile denize açılmış olan Pero de Alenquer ve Joâo de Santiago gibi zamanın önde gelen kılavuzları da vardı. 16. yüzyıl tarihçisi Joâo de Barros'a göre, Dias Ağustos 1486'da denize açılmış ve yolculuğu 16 ay 17 gün sürmüştür. Ama Barros'un çağdaşları olan Duarte Pacheco ile Kristof Kolomb, Dias'm Aralık 1488'de Portekiz'e döndüğünü belirttiklerinden, günümüzde seferin Ağustos 1487'de başladığı kabul edilir. Câo'nun diktiği padröe'yi geçen Dias, 4 Aralık'ta St. Barbara Toprakları'na, 8 Ara- lık'ta Walvis Körfezine, 26 Aralık'ta da St. Stephen (Elizabeth) Körfezine ulaştı. 6 Ocak 1488'den sonra, fırtına yüzünden kıyıdan uzaklaşmak zorunda kaldı ve günlerce kara görmeksizin güneye doğru yol aldı. Daha sonra kıyıya yöneldiyse de, bir kara parçasına rastlayamayınca, kuzeye ilerledi. Ümit Burnunu görmeden çevresinde dolaştıktan sonra. Aziz Blaise'in yortu günü olan 3 Şubat'ta ulaştığı körfeze Angra da Sâo Brâs (Aziz Blaise Körfezi) ve bölgenin Yerli halkından esinlenerek Sığır Çobanı Körfezi adlarını verdi. Angra de Roca'ya (bugün Algoa Körfezi) ulaştığında, tayfalar ve gemi subayları daha fazla ileri gitmek istemediklerini belirttiler. Sonunda birkaç gün daha sefere devam etmeye karar veren grup "Sâo Pantaleâo" gemisinin kılavuzunun adı verilen ve bugünkü Büyük Balık (Groot-Vis) Irmağı olduğu sanılan Rio do Infante'nin ağzına ulaştı. Burnu dolaşarak Hindistan'a ulaşılabileceği kesinlik kazanınca, Dias geri dönmeye karar verdi. Dönüş yolculuğunda, Mayıs 1488'de Ümit Burnunu keşfetti. Barros'un belirttiğine göre, Dias'ın Fırtınalar Burnu olarak adlandırdığı bu burna II. Joâo, Ümit Burnu adını vermiştir. Duarte Pacheco ise burnun bugünkü adının Dias tarafından verildiğini ileri sürer. Pacheco'nun Principe Adasında Dias'ın seferine katıldığı düşünüldüğünde, onun savı ağırlık kazanmaktadır. Dönüş yolculuğu hakkında, Dias'm Principe Adasında, Rio do Resgate'ye (bugün Liberya'da) ve tahkim edilmiş bir ticaret merkezi olan Mina'ya uğraması dışında pek bir şey bilinmemektedir. Dias'm diktiği taş sütunlardan biri, 1938'de Büyük Balık Irmağına yaklaşık 50 km uzaklıktaki False Adasından Padrâo de Sâo Gregörio'ya getirildi. Bir başka işaret taşı da, St. Christo- pher Körfezinin o tarihten beri Dias Burnu olarak bilinen batı ucunda bulunuyordu.
Dias'm II. Joâo tarafından nasıl karşılandığına ilişkin fazla bilgi yoktur. II. Joâo'nun ölümüne değin başka görev almadı. Hindistan'a düzenlenecek bir sefer için planlar yapıldığı yolundaki söylentilere karşın, belki de Pero da Covilhâ'dan gelecek haberler beklendiğinden, dokuz yıl boyunca sefer düzenlenmedi. Joâo'nun yerine geçen I. Manuel, Vasco da Gama'nın 1497'deki ünlü yolculuğu için izin verdi. Bartolomeu Dias, bu seferde Mina'ya kadar Gama'ya eşlik etti.
Gama, Hindistan'ın batı kıyılarında başarılı bağlantılar kurduktan sonra ülkesine döndükten sonra yeni bir filo hazırlandı. Çok sayıda gemiden oluşan bu filoyla Hintlileri etkileyerek, geniş çapta bir ticaret başlatmak amaçlanıyordu. Filo, Pedro Âl- vares Cabral'ın komutası altındaydı; Dias'a ise küçük gemilerden birinin komutası verilmişti. Filo Atlas Okyanusunun batısında, Ümit Burnuna doğru yol aldı ve Brezilya' daki Espı'rito Santo'da karaya ulaştı. Bir ada olduğu düşüncesiyle, buraya Vera Cruz (Gerçek Haç) Adası adı verildi. Böylece Dias, Brezilya'nın keşfine katılmış oldu. Ümit Burnu açıklarında çıkan bir fırtınada gemisi battı ve ilk kez kendisinin ulaştığı bu sularda yaşamını yitirdi. Dias'ın bilinen hiçbir portresi yoktur. An- tönio adında bir oğlu vardı; torunu Paulo Dias de Novais, Angola valiliği yaptı ve 1576'da Avrupalıların Güney Afrika'daki ilk yerleşimi olan Sâo Paulo de Luanda'yı kurdu.
Dias üzerine başlıca kaynaklar, Joâo de Barnos, Galvâo ve Duarte Pacheco Pereira adlı 16. yüzyıl tarihçilerinin yapıtlarıdır.
Dias, Dinı's (ü. 15. yy), Portekizli denizci ve kâşif. Prens Henrique o Navegador'un ticaret yapmak üzere Afrika, Ortadoğu ve Japonya'ya gönderdiği kaptanlardan biridir.
1445'te bir karavelanın kaptanı olarak Senegal Irmağının denize döküldüğü kıyılardan geçti. Daha sonra Afrika'nın batıdaki en uç noktası Cabo Verde'yi (Yeşil Burun) keşfetti. Dias'ın burna bu adı vermesinin nedeni yöredeki yüksek ağaçlar ve güzel kokulu bitkilerdi. Dias ve tayfaları karaya çıkmaya çalışırken Yerliler tarafından geri püskürtülünce Portekiz'e geri döndüler.
1446'da Prens Henrique, Portekiz bayrağını Afrika kıyılarında dalgalandırmak ve Nil Irmağının batı kolu sanılan Senegal Irmağını keşfetmek amacıyla bir karavela filosu kurdu. Dias bu gemilerden birine komuta etti.
diasetilmorfin bak. eroin
Diaspora (Yunancada "Dağılma"), İbrani- ce galut (Sürgün), Babil Sürgünü'nden sonra Yahudilerin çeşitli yabancı topraklara dağılması. Filistin ya da bugünkü İsrail toprakları dışında "sürgünde" yaşayan Yahudiler ya da Yahudi cemaatleri için de bu terim kullanılır. Diaspora gerçekte Yahudilerin dünyanın çeşitli yörelerine fiziksel anlamda dağılmasını belirttiği halde dinsel, felsefi, siyasal ve eskatolojik anlamlar da içerir. Çünkü Yahudiler, israil ülkesi ile aralarında özel bir bağ olduğuna inanırlar. Geleneksel inanca bağlı olanlar, sürgünlerin sonunda geri döneceği umudunu besler; buna karşılık reformcu Yahudiler, halklarının dünyanın dört bir yanına dağılmasının, katıksız tektanrıcılığı dünyaya yaymak için Tanrı eliyle düzenlendiğine inanırlar. İlk önemli Diaspora IÖ 586'daki Babil Sürgünü'nün sonucuydu. Babilliler Yahuda Krallığı'nı ele geçirdikten sonra, Yahudilerin bir bölümünü tutsak alarak Babil'e sürdüler. Babil'i fetheden Pers hükümdarı II. Kyros (Büyük) İÖ 538'de Yahudilerin ülkelerine dönmelerine izin verdiyse de, bazı Yahudiler gönüllü olarak Babil'de kaldı.
Yahudi tarihinin ilk dönemindeki en büyük, en önemli ve kültürel açıdan da en yaratıcı Diaspora topluluğu İskenderiye'de ortaya çıktı. İÖ 1. yüzyılda İskenderiye'de Yahudiler nüfusun yüzde 40'ım oluşturuyordu. İS 1. yüzyılda, beşte dördü Roma İmparatorluğu sınırları içinde olmak üzere Filistin dışında yaklaşık 5 milyon Yahudi yaşıyordu. Ama bunlar Filistin'i dinsel ve kültürel değerlerinin merkezi olarak görüyordu. Kudüs'ün İS 70'te yıkılmasından önce, sürgündeki Yahudilerin sayısı Filistin'deki Yahudilerin sayısını aşmıştı. Bu tarihten sonra çeşitli dönemlerde Babil, Pers toprakları, ispanya, Fransa, Almanya, Polonya, Rusya ve ABD Yahudiliğin belli- başlı merkezleri oldu. Ben ha-mizrah (İbra- nicede "Doğunun Oğlu") olarak adlandırılan 1 milyon kadar Yahudi de Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine yerleşti. Bu Yahudilerin bir bölümü daha sonra Hindistan'a, Orta Asya'nın çeşitli yörelerine ve Çin'e göç ettiler. Sürgündeki Yahudi topluluklarından bir bölümü, zamanla farklı dinleri, görenekleri ve kültürleri benimseyerek içinde bulundukları toplumlarla özdeşleştiler. Bugün Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye'de yaşayan Yahudilerin ana dili Arapçadır. İran, Afganistan ve Buhara'da ise Yahudiler Farsça konuşur. İran ve Ermenistan'ın bir bölümünü içine alan bölgede ise eski Arami dilinin bir türü kullanılır.
Sürgünde yaşayan Yahudiler arasında, ataları bellibaşlı iki ana Yahudi grubunu oluşturan Alman Yahudileri (Aşkenazi) ve İspanyol Yahudilerinden (Sefardi) olmayan bir grup vardı. Diaspora topluluklarının işlevi ile ulusal kimliği korumanın gerekliliği ve önemi konusunda Yahudiler arasında görüş ayrılığı vardır. Tutucu Yahudilerin büyük bölümü Yahudilerin İsrail'e geri dönmesini desteklerken, bazıları da İsrail' in, Tanrı'mn mesihi önceden belirlediği zamanda gönderme iradesine meydan okuduğunu ileri sürerek bu devleti tanrısız ve dindışı olmakla suçlar.
Pek çok İsraillinin savunduğu şelilat ha- galut (sürgünü inkâr) kuramına göre, başka kültürleri benimseme ve özümsenme tehlikesi nedeniyle Diaspora koşullarında Yahudi yaşam biçim ve kültürü yok olmaya mahkûmdur. Ancak İsrail'e göç eden Yahudilerin Yahudi olarak varlığını sürdürebilmesi olanaklıdır. Ama ne bu görüşü benimseyenler, ne de İsrail yanlısı öteki görüşleri savunanlar, İsrail'i mesih çağının gerçekleşmesi olarak değerlendirir. Reformcu Yahudiler ise ABD'deki ve başka ülkelerdeki Diaspora topluluklarının Tanrı iradesinin geçerli bir sonucu olduğu görüşünü bugün de savunurlar.
Günümüzde dünyada sayılarının yaklaşık 17.200.000 olduğu sanılan Yahudilerin yaklaşık 3.900.000'i İsrail'de, 7.000.000 kadarı ABD'de, 3.000.000'dan çoğu da eski SSCB'de yaşamaktadır. SSCB'deki Yahudiler son yıllarda gruplar halinde İsrail'e göç etmeye başlamıştır.
Diatryma, soyu tükenmiş, uçamayan dev kuş cinsi. Fosillerine Kuzey Amerika ve
Diatryma'run dökümden hazırlanmış iskeleti
American Museum of Natural History. New York
Avrupa'daki Alt Eosen Bölüm (Eosen Bölüm y. 54-38 milyon yıl önce) kayaçlarında rastlanan bu kuşların boyu 2 m'yi aşar. Küçük kanatları uçmaya elverişli değildir, ama kalın ve güçlü bacaklarıyla iyi bir koşucu olduğu sanılmaktadır. Başı iri, gagası kuvvetli olan Diatryma, büyük olasılıkla küçük memelilerle beslenen yırtıcı bir kuştu.
Diatryma cinsini bazı uzmanlar Gruifor- mes takımı içinde sınıflandırırken, bazıları Kuzey Amerika ve Avrupa'da yaşayan benzer cinslerle birlikte ayrı bir Diatrymiformes takımı oluştururlar. Fosillerine Güney Amerika'daki Miyosen Bölüm (y. 26-7 milyon yıl önce) kayaçlarında çok sık rastlanan Phororhacos cinsi de Diatryma cinsine benzer türleri içerir; boyu yaklaşık 1,5 m olan bu kuşların da başları iri, bacakları ve gagaları güçlü, kanatları az gelişmişti.
Diavolo, Fra, asıl adı michele pezza (d. 7 Nisan 1771, Itri, Formia yakınları, İki Sicilya Krallığı - ö. 11 Kasım 1806, Napoli), İtalyan çete reisi. Napoli'nin Fransızlarca işgaline karşı yılmadan savaşmıştır. Halk destanlarında ve Fransız yazar Alexandre Dumas'nın (Baba) romanlarında sevilen bir gerilla önderi olarak övülür.
Genç yaşta çeşitli suçlar işledikten sonra, o sıralar italyan köylerini yağmalayan haydutlara katıldı. Acımasızlığından ötürü, kurbanı olan köylüler arasında Fra Diavolo (Şeytan Kardeş) adıyla anılır oldu. 1798'de Napoli kralı IV. Ferdinando'nun başdanışmanı Kardinal Fabrizio Ruffo, Diavolo'nun işlediği iki cinayeti affedip onu para karşılığında Fransızlara karşı savaşmakla görevlendirdi. Diavolo'nun adamları, Fransızların haberleşme ağını kesmeyi başardılarsa da, Napoli'nin işgalini (Ocak 1799) önleyemediler. Fransız işgalinden sonra Napoli'de Partenopea Cumhuriyeti kuruldu.
Daha sonra Ruffo ile Diavolo, Calabria'ya gittiler. Burada bazı kasabaları yağmalayarak, ordularında çarpışacak adam toplamaya çalıştılar. Fransızların çekilmesiyle birlikte Ruffo, Diavolo'nun da yardımıyla Napoli'yi yeniden ele geçirdi (Haziran 1799). Diavolo, Kraliçe Maria Carolina ve kral ailesinin İngiliz müttefiki Amiral Lord Nel- son'dan da cesaret alarak Fransızlarla işbirliği yapanlara karşı barbarca misillemelere girişti. Albano Laziale kentini yağmaladığı için tutuklandı, ama Kral Ferdinando tarafından affedilerek albay yapıldı. Kraliçeden yüklü bir gelir ve bir fief elde ettikten sonra, 1806'ya değin sarayın koruması altında yaşadı.
Daha sonra, Napoli'yi yeniden işgal eden (Ocak 1806) Napoleon birliklerine karşı bir direniş örgütlemeye çalıştı. Bu yüzden başına ödül kondu ve yakalanarak pazar yerinde asıldı.
Diaz, Armando (d. 5 Aralık 1861, Napoli - ö. 29 Şubat 1928, Roma), İtalyan general. I. Dünya Savaşı sırasında genelkurmay başkanlığında bulunmuştur.
Napoli ve Torino askeri okullarını bitirdi. Trablusgarp Savaşı'nda (1911-12) büyük başarı gösterdi. 1914'te tümgeneralliğe yükseltildi ve I. Dünya Savaşı'na hazırlık aşamasında İtalyan ordusunun yeniden düzenlenişinde General Luigi Cadorna'yla birlikte çalıştı. İtalya savaşa girdiğinde, Cador- na'nın komutası altında harekât başkanıydı. İtalyanların Carso ve Gorizia'da (Ağustos 1916) kazandığı zaferlerde önemli rol oynadı. Ama Ekim 1917'de Diaz emrindeki zırhlı birlikleri büyük bir ustalıkla yönettiy- se de İtalyanlar Caporetta'da Avusturyalılar karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bunun üzerine Diaz, Cadorna'nın yerine genelkurmay başkanı oldu; İtalyan ordusuna çekidüzen vererek Haziran 1918'deki Avusturya saldırısını püskürtmeyi ve güçlü bir karşı saldırı başlatmayı başardı. Diaz'ın Vittorio Veneto'da kazandığı zafer (24 Ekim - 3 Kasım 1918) Avusturya kuvvetlerinin yenilgisinin habercisi olması bakımından belirleyici oldu.
Bu başarısına karşılık 1921'de duca della vittoria (zafer dükü) unvanıyla ödüllendirilen Diaz, 1924'te mareşalliğe yükseltildi. İlk Faşist kabinede savaş bakanı olarak görev yaptı. Ama sağlığı elvermediği için istifa etmek zorunda kaldı.
Diaz, Porfirio (d. 15 Eylül 1830, Oaxaca, Meksika - ö. 2 Temmuz 1915, Paris, Fransa), Meksikalı asker ve devlet başkanı (1877-80, 1884-1911). Güçlü bir merkezî yönetim kurarak ülkeyi 30 yılı aşkın bir süre diktatörlükle yönetmiştir.
İber-Yerli melezi (Mestizo) olan Dı'az orta halli bir aileden geliyordu. On beş yaşında rahiplik eğitimi görmeye başladı, ama ABD ile Meksika arasında savaş (1846-48) patlak verince, öğrenimini yarıda bırakarak orduya katıldı. 1849'da, geleceğin cumhurbaşkanı Benito Juârez'in özendir- mesiyle hukuk öğrenimine başladı. Daha sonra askeri başarılarıyla kendini gösterdi. Liberallerle, onların önerdiği reformlara
119 Diaz, Porfirio
karşı olan Muhafazakârlar arasındaki Reform Savaşı'na (1857-60) ve Avusturya arşidükü Maximilian'm Meksika imparatoru ilan edilmesi üzerine Fransızlara karşı başlatılan direniş hareketine katıldı.
Barışın ardından ordudan ayrılarak Oaxa- ca'ya dönen Dı'az bir süre sonra Juârez
Porfirio Dı'az
Library of Congress, Washington, D.C.
yönetiminden hoşnutsuzluk duymaya başladı. 1871'de Jûarez'in yeniden devlet başkanı seçilmesine karşı çıkarak, protesto hareketleri başlattıysa da hiçbir sonuca ulaşamadı. Juârez'in ertesi yıl ölümü üzerine devlet başkanı olan Sebastı'an Lerdo de Tejada'ya karşı da muhalefetini sürdüren Dı'az, 1876'da bir ayaklanmaya önderlik etti. Ayaklanma başarısızlığa uğrayınca ABD'ye kaçtı, ama altı ay sonra Meksika'ya döndü. Kasım 1876'da hükümet kuvvetlerini Teco- ac Çarpışması'nda yenip, Lerdo de Tejada' yı devirdikten sonra Mayıs 1877'de devlet başkanı seçildi.
Başkanlığının ilk dört yılında iktidarını pekiştirmeye yönelik çeşitli düzenlemeler yaptı. Halkın refah düzeyinde ise belirgin bir yükselme olmadı; yönetime karşı ayaklanmalar bastırıldı. Diaz, daha önce Lerdo' nun iki dönem üst üste devlet başkanlığı yapmasına karşı çıkmış olduğundan seçimlere katılmadı; ama ardılım kendisi seçti. Yerine geçen General Manuel Gonzâles'in yönetiminden hoşnut kalmayınca, 1884'te yeniden adaylığım koydu ve devlet başkanı seçildi.
İzleyen 26 yıl boyunca askeri ruhlu, otoriter bir yönetim kurdu. Yerel ve bölgesel önderliği ortadan kaldırarak devlet memurlarının çoğunu doğrudan kendisine bağladı. Yasama Meclisi'ne kendi dostlarının girmesini sağladı; mahkemeler üzerinde de sıkı bir denetim kurdu.
Dı'az, farklı grupların çıkarlarını kollaya- rak ve bir çıkar grubunu ötekine karşı kullanarak iktidarını güvence altına aldı. Melezlere politik görevler vererek onların desteğini kazandı. Ayrıcalıklı Kreoller (sömürgelerde doğmuş ikinci kuşak İspanyollar) hükümetin hacienda'larına (büyük malikâne) el koymaması ve yönetim görevlerine getirilmeleri karşılığında Dı'az'la işbirliği yaptılar. Bir ölçüde özgürlük tanınan Katolikler de Diaz'ın izlediği politikaya karışmadılar. Nüfusun üçte birini oluşturan Yerliler ise tümüyle ihmal edildi.
İktidara geldiğinde ülkenin fonlarının borçları ödemeye yetmeyecek durumda olduğunu gören Dı'az, bu sorunun üstesinden gelebilmek için yabancı yatırımları özendirdi. Ama, yabancı yatırımlara tanınan büyük ayrıcalıklar hem ulusal sanayinin, hem de Meksikalı işçilerin zarar görmesine yol açtı. Diaz'ın yabancı sermayeye yönelmesinde danışmanları Matı'as Romero ve Jose Y.
Dostları ilə paylaş: |