Dünya ve ahiret saadeti İÇİn allah’a ulaşmayi dilemek şarttir



Yüklə 0,79 Mb.
səhifə8/56
tarix07.01.2022
ölçüsü0,79 Mb.
#90832
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   56
AL-İ İMRAN/193,194:Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr(ebrâri). Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), inneke lâ tuhliful mîâd(mîâde).
Rabbimiz! Muhakkak ki biz, “Rabbiniz'e âmenû olun” diye îmâna davet eden davetçiyi işittik, böylece îmân ettik (davetçiye tâbî olarak âmenû olduk) Rabbimiz artık bizim günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı ört ve bizi ebrar olan (Allah'a ulaşan ve veli olan cennetlik) kullarınla beraber vefat ettir.Rabbimiz! Resullerin vasıtasıyla bize vaad ettiğin şeyleri bize ver ve kıyamet günü bizi rezil ve perişan etme. Muhakkak ki sen vaadinden dönmezsin.

İBRÂHÎM - 4 : Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).


Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.

İBRÂHÎM – 9-10 : E lem ye’tikum nebeullezîne min kablikum kavmi nûhın ve âdin ve semûd(semûde), vellezîne min ba’dihim, lâ ya’lemuhum illallâh(illallâhu), câethum rusuluhum bil beyyinâti fe reddû eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bi mâ ursiltum bihî ve innâ le fî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîb(murîbin). Kâlet rusuluhum e fîllâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard(ardı), yed’ûkum li yagfire lekum min zunûbikum ve yuahhırekum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), kâlû in entum illâ beşerun mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne ya’budu âbâunâ fe’tûnâ bi sultânin mubîn(mubînin).


Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad kavminin ve Semud kavminin ve onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilemez. Onların resûlleri, onlara beyyinelerle (delillerle) geldiler. Fakat onlar, ellerini ağızlarına götürdüler (öfkelendiler). Ve şöyle dediler: “Gerçekten biz onunla gönderildiğiniz şeyi inkâr ettik. Ve muhakkak ki; biz, bizi kendisine (ona) davet ettiğiniz şeye karşı tereddüt ediyoruz, şüphe içindeyiz.”Onların resûlleri şöyle dedi: “Semaları ve arzı yaratan Allah hakkında mı şüphedesiniz? Sizi, günahlarınızı mağfiret etmek için davet ediyor ve sizi belli bir zamana kadar tehir ediyor (mühlet veriyor)”. Onlar da şöyle dediler: “Siz ancak bizim gibi bir beşersiniz. Babalarımızın ibadet etmiş olduğu şeylerden bizi alıkoymak (engellemek) istiyorsunuz. Öyleyse bize açıkça bir mucize getirin!”

NAHL - 36 : Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).


Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

İSRA - 94 : Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ(resûlen).


Onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına, “Allah, insan resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani olmadı.

Atalarının (eskilerin) üzerinde bulunduğu emaniyyeye bağlı bir dinin açıklamasını beklemeleri yüzünden kabul etmeyip gercek İMANIN sahibi olamamaları.

KEHF – 55-56-57 : Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ ve yestagfirû rabbehum illâ en te’tiyehum sunnetul evvelîne ev ye’tiyehumul azâbu kubulâ(kubulen). Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven). Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh(yedâhu), innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren) ve in ted’uhum ilel hudâ fe len yehtedû izen ebedâ(ebeden).
Ve insanları, onlara hidayet geldiği (hidayete davet edildikleri) zaman Rab'lerinin mağfiretini dilemekten ve mü'min olmaktan men eden (alıkoyan) şey, sadece evvelkilerin sünnetinin, onların başına gelmemesi veya azapla karşı karşıya kalmamalarıdır. Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler.Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayete davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayete eremezler.

A'RAF – 52-53 : Ve lekad ci'nâhum bi kitâbin fassalnâhu alâ ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu'minûn(yu'minûne). Hel yanzurûne illâ te'vîleh(te'vîlehu), yevme ye'tî te'vîluhu yekûlullezîne nesûhu min kablu kad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), fe hel lenâ min şufeâe fe yeşfeû lenâ ev nureddu fe na'mele gayrellezî kunnâ na'mel(na'melu), kad hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).


Ve andolsun; onlara bir kitap getirdik ve âmenû olan bir kavim için onu rahmet ve hidayet(e erdiren) olarak bir ilim üzerine ayrı ayrı açıkladık.
Onlar sadece onun tevîline (yorumuna) mı bakıyorlar. Onun tevîlinin geldiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar: “Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir. Artık bize şefaat edecek şefaatçiler var mı ki; bize şefaat etsinler. Veya (dünyaya) döndürülmüş olsaydık, yapmış olduklarımızdan başkasını yapardık.” derler. Nefslerini hüsrana uğrattılar. Ve uydurdukları şeyler kendilerinden ayrıldılar.

SAİD-İ NURS-İ HZ.11.ŞUA.9.MESELE

Kur'an-ı Sübhanî ki, herbir âyet-i tekviniyesi ve herbir kelimesi, hattâ herbir noktası, herbir harfi birer mu'cize hükmündedir. Ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve manidar nakışlarla tezyin edilmiş bir mescid-i Rahmanîdir ki; herbir köşesinde bir taife, bir nev' ibadet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halkeden bir Allah, bir Mabud-u Bilhak, o kitab-ı kebirin manalarını ders verecek üstadları ve o Kur'an-ı Samedanî'nin âyetlerini tefsir edecek müfessirleri elçi (resul) olarak göndermesin.. ve o mescid-i ekberde hadsiz tarzlarda ibadet edenlere imamları tayin etmesin.. ve o üstadlara ve müfessirlere ve imamlara fermanları vermesin? Hâşâ, yüzbin hâşâ!

Saidi nursihz.lerinin resül olması

b- Risale-i Nur’un Türkçe olması Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın”. (İbrahim 14/4) Said Nursî bu ayeti, Risale-i Nurların Türkçe oluşunun delili sayar ve şöyle der:… “Elçilik(RESULLÜK), Peygamberliğin naib ve vekillerinin her asırda bulunması bir kural olduğu için bu ayet, bir mirasçılık görevi yapan Risale-i Nur’u kendi fertleri içine bir işaret anlamıyla sokuyor ve dilinin Arapça olmayıp Türkçe olmasının sebebini belirliyor”[4].

[4] Şualar, Birinci Şua, Dördüncü Ayet, c. I, s. 847.

AbdulKadir Geylani hz.(müridlerin kitabı)

Sayfa-1102:Gencler seytanin sevgisine daha yakindir.Seytan tarafindan daha cok kabul görürler. Serre, fitneye, hevai arzulara tabi olmaya, nefsin fesadina, töhmete daha meyilldirler. Bütün bu anlatilan sebeblerden ötürü; onlarla arkadaslik etmek cok tehlikelidir.Meger ki, onunla arkadas olan zat, kendisine mana yolunda tabi olunan bir zat, Allahi bilen bir alim, PEYGAMBERLERIN VEKILI; HIDAYET IMAMI; ALLAH TARAFINDAN KORUNMUS BIR KIMSE OLA. Zira,hali anlatildigi gibi olan bir zat, hayir ögretendir. Halk-i kötülüklerden cekindiren ve onlari terbiye edendir. ONLAR YÜCE HAKK ILE HALKI ARASINDA BIR ELCI (RESUL) VE ONLARI GÖZETICIDIRLER.


d-MÜRŞİDLERİN DAVETİ;

FUSSİLET - 33 : Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).


Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

AL-İ İMRAN - 193 : Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr(ebrâri).


Rabbimiz! Muhakkak ki biz,"Rabbinize âmenu olun" diye îmana davet eden davetçiyi işittik , böylece îman ettik (davetçiye tâbi olarak âmenû olduk) Rabbimiz artık bizim günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı ört ve bizi ebrar olan (Allah'a ulaşan ve veli olan cennetlik) kullarınla beraber vefat ettir.

AHKÂF – 31-32 : Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).


Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.

Hidayet,beyan olunduğunda (ALLAH’A ULAŞMAK olarak açıklandığında) kişi onu idrak eder ve Allah’a ulaşmayı dileyerek iman sahibi olur.

CİN - 13 : Ve ennâ lemmâ semi’nel hudâ âmennâ bih(bihî), fe men yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rehekâ(rehekan).
Ve gerçekten biz, hidayeti işittiğimiz zaman O'na îmân ettik. Artık kim Rabbine îmân ederse, bundan sonra hakkının verilmemesinden ve zulme uğrayacağından korkmaz.

Abdulkadir Geylani Hz.nin Müridlerin kitabi

S.1065:Mürid, seyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasita bilmelidir. RABBINE ULASTIRAN BIR YOL ve bir sebeb bilmelidir........
.....Bir SEYH ola, bir de Mürid. Bir sahip ola , birde onun sahip oldugu kisi. Bir uyan ola,bir de uyulan. BU DURUM, ADEM (a.s.)den BERI BÖYLEDIR , KIYAMETE KADAR DA BÖYLE SÜRECEKTIR.

Sayfa 1069:Mesayih (mürsidler) Allaha vardiran yoldur. Yüce Allaha götüren delillerdir. YÜCE ALLAHIN HUZURUNA CIKILAN KAPILARDIR. Anlatilan mana da olarak, her müride bir seyh gereklidir. Bu seyh dahi, beyan ettigimiz üzere olacaktir, mürid dahi öyledir. Yani ALLAHA ULASMAYI DILEYEN her müride bir büyük zat gereklidir.

Mürşid;

Kimin ki, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e bağlılığı gerçekten sabit olursa, Allah Resulü onakılıcını kuşatır. Kendi edep ve terbiyesinden, kendi şemailinden, kendi ahlâkından ona bir şeyler tahsiseder. Kendi elbiselerinden bazılarını ona bizzat


giydirir. Daha sonra da, ümmeti içinde onu, kendisine vekil, rehber ve ümmetini Allah yoluna davetçi yapar. Böylece o da, Allah Resulüne vekaleten, Muhammed ümmetinin içinde, Allah’a götüren kılavuz ve davetçi olur.Kalbini bir mescit yap. Orada, Allah’tan başka hiçbir şeye yer verme. Nitekim Allah, şöylebuyurur:- Hakikatte mescitler, Allah’ındır. Onun için, Allahile birlikte hiçbir şeye tapmayın, (Cin, 72:18).
Kalbini bir mescit yaptığı ve orada Allah’tan başka hiçbir şeye yer vermediği zaman, bir kulun derecesi yükselir. İslam’dan imana, imandan sarsılmaz bilgi ve inanca, oradan marifete, marifetten ilme,ilimden muhabbete, muhabbetten mahbubiyete yükselir. Daha sonra ise, talep eden ve arayan durumundan, talep olunan ve aranan durumuna yükselir. Kalp aynası saflaşmış, temizlenmiştir.Peygamberinin daimi uyanıklık haline vâris olmuştur. Zira Allah Resulünün gözleri uyurdu,fakat kalbi asla uyumazdı. Önünü gördüğü gibi,arkasını da görürdü.

*******CÜBBE VE DİPLOMA İLE ŞEYH OLUNMAZ GERÇEK ŞEYH ALLAHA ULŞMAYI DİLEMEYE DAVET EDER:

Velî dediğimiz zât, Allahü teâlâya kavuşduran yolu gösterendir. Yolda, ondan yardım, imdâd gelen zâtdır. Yoksa cübbe, külâh, diploma edinip, şeyh efendi olarak köşede oturan câhil değildir. Âdetlere, gösterişlere, yaldızlı sözlere aldanmamalıdır (İmam’ı Rabbani.YÜZDOKSANINCI MEKTUP)

e-MÜ’MİNLERİN DAVETİ;

MU'MİN – 13-14 : Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu). Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
O (Allah)tır ki, âyetlerini size gösterir ve sizin için gökten rızık indirir. Bunu münib olandan (Allah'a yönelenden) başkası tezekkür etmez (edemez).
Öyleyse dîni, O'na halis kılarak Allah'a davet edin. Kâfirler kerih görse de.

VEL ASR - 3 : İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).


Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah'a ruhu ulaşıp Hakk'ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.

İNSAN - 29 : İnne hâzihî tezkireh(tezkiretun), fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).


Muhakkak ki bu bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine bir yol ittihaz eder (edinir).

3.ALLAH’IN EMİRLERİ:

Allah’utealanın emirleri,davetleri ve davetcilerin davetleri; Allah’a ulaşıp o na teslim olmaktır.”Allah’a ulaşacak ve o’na ilk teslim olacak olan RUH’tur.Fizik vücudumuzun tesliminde,fizik vücudumuz,Allah’a ulaşmaz o nun emir ve yasaklarını,nefs in karşı çıkmasına rağmen yerine getirebilmesidir.Nefs in tesliminde de nefs, Allah!a ulaşmaz,nefs’te olan afetlerlerin yok olması kalbin,bütünüyle kasiyetten(karanlıklardan arınıp) nurlanmasıyla (fazıllarla dolmasıyla) ruh’un hasletlerine kavuşup hayır işlemesidir,hata yapmamasıdır.İradenin teslimi,nefs te hiç afet kalmaması sebebiyle ihlas’a ulaşmıştır kalbi tamamen zinetlenmiştir.Şeytan nın sultasından tamamen kurtulmuştur ve o kişi Allah’ın zatına şahid olmuştur.Allah o kişinin iradesini teslim alır ve o nu “irşada memur ve mezun kılar.

Bu konuda hz.İbrahim’e verdiği yetki gibi.

ENBİYA - 51 : Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn(âlimîne).
Ve andolsun ki daha önce İbrâhîm (A.S)'a rüşdünü (irşad yetkisini) verdik. Ve Biz, onu (irşada ehil olduğunu) bilenlerdik.

Allah’a ulaşacak o na kavuşacak olan RUH nedir?

Ruh,bizim doğumumuzda Allah tarafından bir emanet olarak,ölmeden evvel Allah a iade edilmek üzere fizik vücdumuzun içine üflenen üçüncü cesedimizdir.Allah ın kendinden üflediği bu ruh, -Hiçbir zaman kötülüğü emretmez,kötülüğe karışmaz.Fizik vücudumuzun içine üflendiği için o nun şeklini bütünüyle alır.Nefs te öyledir.Bir kötülük işlediğimiz zaman da ruh, fizik vücudtan ayrılır ve dışarıda olayı izler.O kötülüğü işleyen nefs olduğu için,halk arasında “vicdan azabı” denilen azabı tatdırmakla yetkilidir.

Ruh bedene kayıtlı değildir.Dilediği an çıkar dilediği an girer.

Nefs, bedene kayıtlıdır.Ancak uykuda,bayıldığımızda veya ölümümüz halinde bedenden ayrılabilir.

Imam gazali (2.bölüm)

* İlim; insan ruhunun, eşyanın (varlığın) hakikâtini nitelik ve nicelikleriyle, cevheri ve zatıyla maddeden mücerret olarak kavrama tasavvurudur.

* En değerli, en yüce bilgi, Allah Bilgisidir. O bilgiye marifetullah denir.

* Cehalet, bedende (ruh’un bedende kalması) kalmak; ilim, ruh’la kavramaktır.

* İnsan; Cisim, Araz ve Cevher olmak üzere üç kısımdır: (üç cesedden ibarettir)

1- İnsandaki hayvani ruh (nefs), latif bir cisimdir. Kalb fanusuna konmuş bir lambadır o. O lambanın ışığı hayat, yağı kan, nuru his ve hareket, harareti şehvet, dumanı gazap, hizmetçisi kuvvettir. Bütün canlılarda vardır.

Hayvani ruh (nefs), ilmi kavramaya güç yetiremez. Varlığı, bedene bağlıdır.

2- Beden arazdır. (fizik vücut)

3- İnsandaki cevher olan ruh, Allah’ın kendinden üflediği ruhtur. O ebedidir ölmez. İlimler onunla kavranır. Varlığı bedenle kayıtlı değildir.

Ruh ile ilgili Kur’anda “tezkiye,terbiye,arındırma”diye bir emir yoktur.Olamaz da zaten o Allah’ın kendinden üflediğidir.Mahluk değildir.

İsra suresinin 85.ayetikerimesinde “RUH,rabbinin emr’inden dir buyruluyor.EMR olarak nitelenmiştir.Bu”emr” ya bizim arzumuzla “Allah’a ulaşacak (kalu bela günü Allah’a verdiğimiz AHD i ve imzaladığımız sözleşmeyi-misakı-yerine getireceğiz)

Rad/20,21:Ellezine(onlarki)yufune(ifa ederler-yerine getirirler)biahdiilahi(Allah ile ahd lerini) vela yen kudunel misak (ve imzaladıkları sözleşmeyi bozmazlar) vellezine (ve onlar) yasilune (vasıl ederler-ulaştırırlar) ma (o şeyi) emerallahi (Allah’ın emr’inden olan-ruh-u) ve yahşevne (haşyet duyarlar) rabbehüm(rablerine) ve yehafunelhisap (kötü hesaptan korkarlar).

Buhari 5.cild.687.hadis

Peygamber(sav)efendimizin sohbetine birisi geliyor ve “bana öyle bir ibadet söyleki ben onu yapınca cennete girebileyim”diyor.Peygamber(sav) buyuruyorki;Allalah a kul ol ve şirkten kurtul,namaz kıl,oruc tut ve”Er rahiym olana(Allah’a)vasıl ol(ona ulaş)

Bu hadiste gecen “er rahiym e vasıl ol”cümlesini meal olarak –sıla-i rahim olarak almışlar,yani memleket ziyareti olarak.halbuki orada ER RAHİM geciyor Allah ın esmalarından birisi sıla-i rahim de el takısı yoktur.

Ya da öldüğümüz zaman ölüm melekleri tarafından Allah’a döndürülecektir.

SECDE – 10-11-12 : Ve kâlû e izâ dalelnâ fîl ardı e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), bel hum bi likâi rabbihim kâfirûn(kâfirûne). Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne). Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).


Ve dediler ki: "Biz yerde (toprağın içinde) (toprağa) karıştığımız zaman biz mutlaka yeni bir yaratılış içinde mi olacağız?" Hayır, onlar, Rab'lerine mülâki olmayı (ulaşmayı) inkâr edenlerdir. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." Ve keşke mücrimleri, Rab'lerinin huzurunda başlarını eğerek: "Rabbimiz, biz gördük ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, salih amel yapalım. Muhakkak ki biz, mukinun (yakîn hasıl edenler) olduk." (derken) görseydin.

Bir başka tarifle,”ya bu ruh’u ölmeden evvel isteyerek(tav an) Allah’a ulaştırıp teslim edeceğiz,ya da ölümle istemiyerek (kerhan) irademiz dışında teslim alınacaktır.

AL-İ İMRAN - 83 : E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn(yurceûne).Onlar, hâlâ Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde kim varsa, hepsi tav'an ve kerhen (isteyerek ve istemeyerek) O'na teslim oldular ve onlar, O'na (Allah'a), geri döndürülecekler.

Allah’a ulaşmayı(Ruh’unu ölmeden evvel ulaştırmayı) dilemeyenler,Takva sahibi olamazlar ve Zalimlerden olurlar ölüm anında teslim olurlar.Gidecekleri yer de Cehennemdir.




Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   56




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin