Bulğen: Klasik Dönem Kelâmında Dakıku’l-Kelâmın
Yeri ve Rolü
67
ve tokluk gibi zarûrî ya da parçanın bütünden küçük olması gibi bedîhî/
zorunlu bilgi olmayıp insan bu bilgiyi aklî tefekkür yollarını kullanarak nazar
ve istidlâl vasıtasıyla kesbetmek zorundadır. Ancak bir kelâmcı, metodolojisi
gereği, sadece vahiyden yola çıkarak Allah’ın var olduğu iddiasını gerekçelen-
diremez. Zira bu, Kur’an’ı yine Kur’an ile temellendirmek
olur ki bu durum
kısır döngüye düşmek demektir.
101
Kelâm bilgi teorisine göre Allah’ın varlığına, birliğine ve sıfatlarına işaret
eden
deliller, O’nun dışındaki varlıklarda yani âlemde (muhdesât) bulunmak-
tadır. İnsan ancak muhdesât üzerinden bir nazar ve istidlâl yoluyla Allah’ın
var olduğu bilgisini kazanabilmektedir. Kelâmcıların
büyük çoğunluğu bu
şekilde nazar ve istidlâlle ortaya konulan bir delil (hudûs delili) olmaksızın
Tanrı’nın varlığına iman etmenin insana fayda sağlamayacağını iddia etmiş-
lerdir.
İncelediğimiz klasik kaynakların hemen hepsinde öncelikle hâdis bir âlem
tasavvuru oluşturulmakta, daha sonra da oluşturulan
bu tasavvur üzerinden
Allah’ın varlığı, O’nda olması gereken sıfatlar, olmaması gereken sıfatlar ve
bütün bu sıfatların da tek olması şeklinde özetlenebilecek bir Tanrı tasavvuru
ortaya konulmaktadır. Aynı şekilde o günkü İslâm toplumundaki taraarları
olan Seneviyye, Deysâniyye, Berâhime, Mecûsiyye ve Dehriyye gibi akımlarla
yine atomcu âlem tasavvuru kullanılarak tartışılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: