El-MÎZÂn fî tefsîR-İl kur'ÂN cilt: 4 Âl-i İmrân Sûresi'nin Devamı ve Nisa Suresi


Davranışların sahİbİne dönük sonuçları



Yüklə 2,2 Mb.
səhifə40/77
tarix30.07.2018
ölçüsü2,2 Mb.
#64211
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   77

Davranışların sahİbİne dönük sonuçları


Kim bir yetime, malı konusunda haksızlık ederse, yaptığı bu haksızlık arkada bırakacağı kendi yetimlerine döner. Bu Kur'an'ın şaşırtıcı gerçeklerindendir. İyi ve kötü davranışlar ile dış olaylar arasında bağlantı olduğu gerçeği yüce Allah'ın sözünden çıkan ayrıntılardan biridir. İkinci ciltte amellerin hükümlerini incelerken bu noktaya biraz değinmiştik.

İnsanın davranışlarının meyvelerini devşireceğini, iyi insanların hayatta mutlu olacaklarını, kötülerin ve zalimlerin de eninde sonunda davranışlarının cezasını tadacaklarını genellikle herkes kabul eder. Kur'an'da mutlak oluşuyla bu gerçeği vurgulayan ayetler vardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Kim iyi bir iş yaparsa o iyilik kendinedir. Kim de kötü bir iş yaparsa yaptığı kötülük kendi aleyhinedir." (Fussilet, 46) "Kim zerre kadar iyilik yaparsa, karşılığını görür. Kim zerre kadar kötülük yaparsa, karşılığını görür." (Zilzal, 8) "Evet. Ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir. Allah bize lütufta bulundu. Hiç şüphesiz kim kötülüklerden sakınır ve sabrederse, Allah iyi işler yapanları ödülsüz bırakmaz." (Yûsuf, 90) "Dünyada onun için perişanlık vardır." (Hac, 9) "Başınıza gelen her musibet mutlaka kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır..." (Şûrâ, 30) Kur'an'da bu anlama gelen daha birçok ayet vardır. Bu ayetler iyi ve kötü davranışların dünyada sahiplerine şu ya da bu şekilde yansıyacaklarına delâlet ederler.

Toplumda edinilmiş tecrübelere dayalı düşüncelerle ünsiyeti olan zihinlerimiz bu ayetlerden ilk planda şu sonucu çıkarır. Bu yansıma, insanın davranışının sonucu olarak yine kendine dönüktür. Yalnız durumun bundan daha geniş kapsamlı olduğunu, insanın iyi ve kötü davranışının kimi zaman çocuklarına ve soyundan gelecek kuşaklara yansıyacağını gösteren ayetler vardır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "O duvar var ya; o şehirde yaşayan iki yetim çocuğun malı idi ve bu duvarın altında o yetimlere miras kalmış bir hazine vardı. Babaları iyi bir insan idi. Rabbin istedi ki, o yetimler erginlik çağına erdikten sonra Rablerinin bir merhameti olan hazinelerini kendi elleri ile duvarın altından çıkarsınlar." (Kehf, 82) Ayetten anlaşıldığına göre babalarının iyi adam olmasının yüce Allah'ın o yetimlere yönelik rahmet dilemesi üzerinde etkisi vardır. Yine yüce Allah buyuruyor ki: "Kendileri, geriye zayıf çocuklar bırakmış oldukları takdirde, onların durumundan korkacak olanlar, (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler." (Nisâ, 9) Buna göre, davranışların yansıması daha geniş kapsamlı ve daha geneldir. İnsanın karşılaştığı nimet veya musibet kendi eli ile işlediklerinin sonucu olabileceği gibi babalarının davranışlarının sonucu da olabilir.

Ayetleri irdelemek bizi bu kuralın gerçek sebebine iletir. İkinci ciltte dua konusunu incelerken şu ayet üzerinde durmuştuk: "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben pek yakınım, Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm." (Bakara, 186) Bu ayet şunu kanıtlıyor: İnsanın karşılaştığı her akıbet, Rabbinden onu istemesi sonucu gerçekleşmiştir. O akıbete ilişkin bütün hazırlıklar, ön koşullar ve etkileyici sebepler, o kulun başına gelecek olaylara ve sonuç-lara ilişkin Allah'tan istemesidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Göklerdeki ve yerdeki herkes O'na yalvarır. O her gün yeni bir faaliyet içindedir." (Rahman, 29) "O size kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini sayacak olursanız onları bitiremezsiniz." (İbrâhim, 34) Ayette "eğer Allah'tan istediklerinizi sayacak olursanız onları bitiremezsiniz" denmiyor. Çünkü kulların istekleri arasında nimet olmayanlar da vardır. Makam nimetler vererek lütufta bulunmayı ve nimetlere nankörlük edenleri kınamayı ifade eden bir makam olduğu için yüce Allah, kulların isteklerinin bir bölümünü zikrediyor, ki onlar da nimet olan isteklerdir.

Öte yandan düşünelim ki, iyi veya kötü bir hareket yapıyor ya da yine iyi veya kötü bir hareketi başkasına yapıyor; o başkası da kendisi gibi bir insan olduğuna göre o hareketi onun adına beğeniyorsa, onu kendisi hesabına da beğeniyor, istiyor demektir. Çünkü ortada sadece insanlık vardır. Bundan şu ortaya çıkıyor. Eğer insan birine iyilik ederse, gerçekte o iyiliği reddedilmemiş ve kabul edilmiş bir şekilde kendisi için istemiştir. Eğer birine kötülük veya haksızlık etmiş ise, bu kötülüğü ve haksızlığı kendisi için istemiş, onu beğenmiş demektir. Başkalarının çocukları ve yetimleri için beğendiği ve istediği iyiliği ve kötülüğü, kendi çocukları için beğenmiş ve istemiş demektir. Yüce Allah "Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. Buna göre hayırlı işlerde birbirinizle yarışın." (Bakara, 148) buyuruyor. Bu ayetin anlamı "yöneldiğiniz istikametin hayır olabilmesi için iyi işlerde birbirinizle yarışın" şeklindedir.

Bu arada kan bağı ortaklığı ve rahim birliği "itret" dediğimiz soy ağacını tek bir şey hâline getirir. Buna göre bu bütünün herhangi bir tarafına arız olan bir durum, herhangi bir parçasına gelen bir dert, bütünün gövdesine arız olmuş, gelmiş demektir. Bütünün gövdesi bütün tarafların hesabına dahildir. Bu surenin başında rahim hakkında kısa bir açıklama yapmıştık. Bu açıklama şunu ortaya koyuyor: İnsanın başkasına veya başkasının çocuklarına yaptığı bir muamele, kaçınılmaz olarak ya kendisine ya çocuklarına geri döner. Yalnız Allah aksini dilerse o başka. Bu istisnayı şunun için yapıyoruz. Çünkü kâinatta sınırsız faktörler ve yönler vardır ki, insan bunların hepsini sayıp belirleyemez. Bundan dolayı herhangi bir olayda farkında olmadığımız, belirleyemediğimiz bazı faktörlerin ve sebeplerin etkisi ile söylediğimize ters düşecek bir sonuç ortaya çıkabilir. Şu ayet bu gerçeğe az çok işaret ediyor: "Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur. Allah yaptıklarınızın çoğunu da affediyor." (Şûrâ, 30)

"Şüphesiz, haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler ancak, karınlarını ateşle doldururlar..." Birisinin yemesi ifade edilince, hem "ekelehu" yani "onu yedi" denir, hem de "ekelehu fî bet-nihi" yani "onu yiyip karnına indirdi" denir. Bu cümlelerin ikisinin an-lamları da aynıdır. Yalnız ikinci cümle daha açık ifadelidir. Bu ayet bir öncekisi gibi içerik bakımından "Ana-babanın... erkeklere bir pay vardır." diye başlayan ayetle bağlantılıdır. Ayet, yetimlerin mirastaki haklarını yeme konusunda insanları korkutma ve caydırma amacı taşıyor.

Bu ayet davranışların somutlaşmasına delil teşkil eder. Bu konuya birinci ciltte "Allah bir sivrisineği... örnek olarak göstermekten çekinmez." (Bakara, 26) ayetini incelerken değinmiştik. "karınlarını ateşle doldururlar" ifadesinin mecazî değil, hakikî bir ifade olduğunu ileri süren tefsircinin maksadı belki de budur. Eğer öyle ise tefsircilerden birinin şu itirazı ona yöneltilemez: Ayetteki "ye'kulûne=doldururlar" fiilinin zamanı, gelecek zaman değil, şimdiki zamandır. Başında geleceği bildiren edat taşıyan "seyaslevne sairen" fiilinin buna atfedilmesi, buna yönelik bir ipucudur. Eğer onun gerçekten "yiyip doldurur" anla-mını vermesi istenseydi, zamanı kıyamet günü olduğuna göre başına gelecek zamana delâlet eden bir ön ekin gelmesi gerekirdi. Dolayısıyla gerçekten buradaki yeme ve doldurma fiili mecazî anlamdadır ve bu kimseler yetim malı yemede midesine ateş dolduran kimse gibidirler. Mezkur tefsircinin özetle sözü bundan ibaretti. Bu açıklama davranışların somutlaştırılması kavramının ne demek olduğundan habersiz olmaktır.



"Ve yakın bir zamanda alevlenmiş ateşte yanacaklardır." ifadesi ise ahiret azabına işarettir. Ayette geçen "saîr" ahiret ateşinin isimlerindendir. Yine ayette geçen "seyaslevne" kelimesinin türevleri ve kökü olan, "salen nare, yeslaha, salen ve salyen" kelimeleri, "ateşte yandı, onun azabına katlandı" anlamına gelir. 

Yüklə 2,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin