El-MÎZÂn fî tefsîR-İl kur'ÂN cilt: 5 Nisa Suresinin Devamı ve Maide Suresi


Mâide Sûresi 4-5 ...................................................... 355



Yüklə 7,94 Mb.
səhifə26/48
tarix04.01.2019
ölçüsü7,94 Mb.
#90079
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   48

Mâide Sûresi 4-5 ...................................................... 355

 

tır. Örneğin bazılarına göre, "Size temiz şeyler helâl kılındı." ifadesiyle,



Bahi-ra, sâibe, vasîle ve hami gibi, yiyecekler helâl kılındı,

demek isteniyor. [Bu evcil hayvanlar, Arapların bâtıl inanç ve âdetlerine

göre, kesilmez ve etleri yenmezdi. Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama

bu surenin 103. ayetinde gelecektir.]

 

Diğer bazısına göre, "Kendilerine kitap verilenlerin yemegi size



helâldir." ifadesinin anlamı şudur: Bu yemekleri ilk yasa itibariyle

Al-lah size haram kılmamıştır. Etleri de, İslâmî usûllere göre

değil de kendilerince boğazlamış olsalar size helâldir.

Diğer bazısı ise şöyle demiştir: "...yemekleri..." yani, onlarla

birlikte yemek yemek." Başkalarına göre, "Inanan kadınlardan iffetli

olanlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli

kadınlar." ifadesiyle, onların bu haram kılınmadan önce temelde

helâl oluşları kastediliyor. Hatta, 'Bunun dışında kalanı... size helâl



kılındı.' ifadesi, bunların helâl kılındığını göstermek bakımından

yeterli bir kanıttır." Bir diğer grup da şu görüşü savunmuştur:



"Kim imanı inkâr ederse, onun ameli boşa çıkmıştır." ifadesi uyarı

amaçlıdır. Ayetin giriş kısmında belirtildiği şekliyle Ehlikitab'ın

yemeğinin ve iffetli kadınlarının helâl olduğu hususunun inkâr edilmemesi

isteniyor."

 

Bu ve benzeri yorumlar, tefsir bilginlerinin ihtimal verdikleri açıklamalardır.



Ancak bunların bazısı boşboğazlıktan ve ipe sapa

gelmez zorlamalardan öte gitmediği ortadadır. Söz gelişi "Bugün...



helâl kılındı" ifadesinin, hiçbir kanıta dayanmaksızın önceki ifadeyle

kayıtlandırılması bunun tipik bir örneğidir.

Bazısı da ayetin akışının içerdiği gün, minnet, hafifletme vb.

sınırlandırıcı olguların çürüttüğü yaklaşımlardır. Ki biz bu olgular

üzerinde ayrıntılı bir şekilde durduk.

Ayetlerden anlaşılan anlamdan hareketle serdettiğimiz önceki

açıklamalar, bu tür değerlendirmelerin yanlışlığını ve yanlışlığının

kaynağını, nedenini gözler önüne sermek bakımından yeterli bir

kanıttır.

 

356.........................................El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

"Bunun dışında kalanı, size helâl kılındı." ayetinin Ehlikitap

kadınlarıyla evlenmenin helâl olduğuna delâlet ettiği iddiasına gelince,

bu iddia bütünüyle yanlıştır. Çünkü ayet, soy ve sebep açısından

evlenmesi haram ve helâl olan kadınları açıklama amacına

yöneliktir, dinler ve mezhepler açısından değil.

 

AYETLERIN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI



 

ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde, "Sana, kendilerine neyin helâl kılındıgını



soruyorlar..." ayetiyle ilgili olarak İbn-i Cerir, Ikrime'den

şöyle rivayet eder: "Resulullah Ebu Rafi'yi köpekleri öldürmekle

görevlendirdi. O da Avali [Medine'nin büyük bağları] denilen bölgeye

varıncaya kadar gördüğü köpeği öldürdü. Bunun üzerine Asım

b. Adiy, Sa'd b. Hayseme ve Uveym b. Saide Peygamberin huzuruna

girip, 'Bize ne helâl kılındı ya Resulullah?' diye sordular. Bunun

üzerine, 'Sana, kendilerine neyin helâl kılındıgını soruyorlar...' ayeti

indi."


 

Aynı eserde, İbn-i Cerir, Muhammed b. Ka'b el-Kurazi'den şöyle

rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) köpeklerin öldürülmesini emredince,

halktan bazıları Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna girip, 'Ya

Resulullah, bu cinsten bize ne helâl kılındı?' diye sordular. Bunun

üzerine, 'Sana, kendilerine neyin helâl kılındıgını soruyorlar...' ayeti

indi."

 

Ben derim ki: Bu iki rivayet birbirini açıklıyor. Buna göre, köpek



cinsinden, av ve benzeri şeylerde kullanılmaları hususunda

nelerin helâl olduğu sorulmuştur. "Sana, kendilerine neyin helâl



kılındıgını soruyorlar. De ki: Size temiz şeyler helâl kılındı." ayeti

ise, rivayetlerin içeriğiyle örtüşmüyor. Çünkü rivayetlerin içeriği özel

bir durumla kayıtlı, ayetin ifadesi ise mutlaktır, geneldir.

Kaldı ki, bu iki rivayetten ve bir sonraki rivayetten anlaşıldığı

kadarıyla, "vemâ allemtum min-el cevârih=öğreterek

yetiştirdiğiniz av köpekleri" ifadesi, "teyyibat=temiz şeyler" ifadesine

matuftur. Buna göre şöyle bir anlam çıkar karşımıza: "Uhille

 

Mâide Sûresi 4-5 ............................................................ 357

 

lekum mâ allemtum=öğ-reterek yetiştirdiğiniz av köpekleri size



helâl kılındı." Bu yüzden birçok tefsir bilgini, önceden de açıkladığımız

gibi anlamı düzeltecek bir ifadenin takdirini gerekli görmüşlerdir.

Oysa daha önce, "ma allemtum =öğreterek yetiştirdiğiniz"

ifadesinin "şart" olduğunu, dolayısıyla cezasının da, "fe kulû

mimmâ emsekne aleykum=sizin için tuttuklarını yiyin." ifadesi

olduğunu belirtmiştik.

 

Rivayette, hakkında soru sorulduğu belirtilen "cins"ten maksat,



bir sonraki rivayetin açıladığı kadarıyla, köpek cinsidir. [Rivayetin

orijinalinde "mâzâ uhille lenâ min hâzih-il ümme" ifadesi

geçmiştir ki, ümmetten kasıt köpek cinsidir]

 

Yine aynı eserde Faryabi, İbn-i Cerir, İbn-i Münzir, İbn-i Ebi



Hatem, Taberani, Hakim -sahih olduğunu belirterek- ve Beyhaki

"Sünen"inde Ebu Rafi'den şöyle rivayet ederler: "Cebrail Hz. Peygamberin

(s.a.a) yanına geldi. Evin içine girmek için izin istedi. Hz.

Peygamber (s.a.a) ona izin verdi. Içeri girmekte ağır davranınca,

Peygamberimiz (s.a.a) hırkasını üzerine alıp dışarı çıktı ve 'Sana

girmen için izin verdik' dedi. Cebrail, 'Evet, ama biz melekler, içinde

köpek ve resim bulunan evlere girmeyiz' dedi. Bunun üzerine

yapılan araştırma sonucu evlerin bazısında köpek yavrularının bulunduğu

anlaşıldı."

 

Ebu Rafi devamla der ki: "Resulullah (s.a.a) Medine'deki bütün



köpekleri öldürmemi bana emretti, ben de emri yerine getirdim.

Bunun üzerine insanlar geldiler ve 'Ya Resulullah, öldürülmesini

emrettiğin bu cinsin bizim için nesi helâldir?' diye sordular.

Resulullah bu soruya cevap vermedi. Bunun üzerine yüce Allah,



'Sana kendilerinden neyin helâl kılındıgını soruyorlar. De ki: Size

temiz şeyler helâl kılındı. Allah'ın size ögrettiginden ögreterek

yetiştirdiginiz av köpeklerinin...' ayetini indirdi. Ardından

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Bir kimse avcı köpeğini salarken

üzerinde Allah'ın adını ansa ve bu köpek onun için bir hayvan yakalasa,

kişi onun yakalayıp da yemediği hayvanın etinden yesin."

 

Ben derim ki: Rivayette, Cebrail'in inişinin şekliyle ilgili olarak



 

358 .......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

anlatılanlar, bu konuya ilişkin bilinen gerçeklerle bağdaşmıyor ve



şaşırtıcıdır cidden. Öte yandan rivayette bazı karışıklar da yok değildir.

Çünkü Cebrail'in, bazı evlerde köpek yavrusu vardır, diye

Resulullah'-ın (s.a.a) yanına girmekten kaçındığından söz ediliyor.

Ayrıca bu, ayetin içerdiği mutlak soru ve cevapla ve "yetiştirdiginiz



av köpekleri..." ifadesinin matuf olduğunu ifade ettiği için ayetin

zahiriyle bağdaşmıyor. Bu bakımdan rivayet daha çok uydurma rivayete

benziyor.

 

Aynı eserde Abd b. Hamid ve İbn-i Cerir, Amir'den şöyle rivayet



etmişlerdir: "Adiy b. Hatem et-Tai Resulullah'ın (s.a.a) yanına gelerek,

ona köpeklerin avladıkları hayvanlarla ilgili bir soru sordu.

Resulullah (s.a.a) bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. Nihayet

yüce Allah, Mâide suresindeki 'Allah'ın size ögrettiginden



ögreterek' ifadesini içeren ayeti indirdi."

 

Ben derim ki: Aynı anlamı içeren başka haberler de aktarılmıştır.



Fakat önceki problemler bu rivayetler için de geçerlidir. Öyle

anlaşılıyor ki, bu rivayetler ve aynı anlamı içeren diğer haberler,

olayların ayete uyarlanışına örnek oluşturmaktadır. Ancak eksik

bir uyarlama. Buna göre, Müslümanlar Hz. Peygambere (s.a.a) köpeklerinin

avladıklarını sormuşlar, sonra helâl ve haramı ayırt etme

bağlamında bütünsel bir ölçüt sormuşlar. Dolayısıyla ayette,

onların soruları gündeme getirilerek, cevabi ifadede şu bütünsel

ölçüt ortaya konmuştur: "Sana kendilerine neyin helâl kılındıgını



soruyorlar. De ki: Size temiz şeyler helâl kılındı." Ardından onlara,

üzerinde konuştukları özel meseleye cevap veriliyor. Ayetin ifade

tarzından bunu algılıyoruz.

 

el-Kâfi'de müellif kendi rivayet zinciriyle Hammad'dan, o



Halebi'-den, o da İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder: "Ali'nin

(a.s) kitabında, 'ögreterek yetiştirdiginiz av köpeklerinin...'

ayetiyle ilgili olarak şu açıklama yer almıştır: "Onlar, köpeklerdir."

[Füru-u Kâfi, c.6, s.202, h:1.]

 

Aynı hadis, Tefsir-ul Ayyâşî'de Semaa b. Mihran kanalıyla İmam



Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet edilir. [c.1, s.294, h:28]

 

Mâide Sûresi 4-5 ........................................................ 359



 

Aynı eserde, müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i Muskan'dan, o

da Halebi'den şöyle rivayet eder: İmam Cafer Sadık (a.s) dedi ki:

"Babam fetva verirdi ve fetva verirken takiyye ederdi. Biz de şahin

ve doğan gibi avcı hayvanlar hususunda fetva vermekten korkardık.

Ama şimdi korkmuyoruz ve bunların avını da ancak henüz can

vermeden yetişip boğazlanması durumunda helâl biliyoruz. Çünkü

Ali'nin (a.s) kitabında şöyle yer almıştır: Yüce Allah av köpekleri

hakkında, "yetiştirdiginiz av köpeklerinin..." ifadesini buyurmuştur.

[Füru-u Kâfi, c.6, s.207, h:1]

 

Aynı eserde, müellif kendi rivayet zinciriyle Ebu Bekir el-



Hadremi'den, o da İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder:

"İmama şahin, doğan, pars ve köpek gibi avcı hayvanların yakaladıkları

avları sordum. Buyurdu ki: 'Av köpeklerinin dışındaki avcı

hayvanların yakaladıklarını kendiniz boğazlamadan yemeyin.' Dedim

ki: 'Köpek yakaladığını öldürse de mi yiyelim?' Cevapta buyurdu

ki: 'Ye. Çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Allah'ın size ögrettiginden



ögreterek yetiştirdiginiz av köpeklerinin, sizin için tuttuklarını

yiyin.' Sonra şöyle dedi: 'Yetiştirilmiş av köpekleri hariç

bütün avcı hayvanlar kendileri için avlanırlar. Çünkü av köpeği sahibi

için avlanır.' Ardından şöyle buyurdu: Av köpeğini saldığın zaman

üzerine Allah'ın adını an, bu, hayvanın boğazlanması yerine

geçer." [Füru-u Kâfi, c.6, s.204.]

 

Tefsir-ul Ayyâşî'de Ebu Ubeyde'den, o da İmam Cafer Sadık'tan



(a.s), eğitilmiş av köpeğini salarken üzerinde Allah'ın adını anan

biriyle ilgili olarak şöyle rivayet edilir: "Av köpeği yakaladığı sırada

hay-vanı öldürse de, kişinin o hayvanı yemesi helâldir. Eğer yanında

eğitilmemiş bir köpek bulunursa ondan yemez." Dedim ki:

"Avcı kuşlardan doğan, kartal ve şahin için de mi aynı hüküm geçerlidir?"

Buyurdu ki: "Eğer yakaladıkları hayvan canlıyken yetişir

de boğazlarsan ye. Ama sen yetişmeden ölürse yeme." Dedim ki:

"Pars, köpek konumunda değil midir?" Dedi ki: "Hayır. Ancak köpek,

bu hususta eğitilmiş (mu-kellib) kabul edilir." [c.1, s.294, h:26.]

Aynı eserde, Ebu Basir'in İmam Cafer Sadık'tan (a.s), "Allah'ın

 

360 ..............................................El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

size ögrettiginden ögreterek yetiştirdiginiz av köpeklerinin, sizin



için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın." ayetiyle ilgili

olarak şu sözleri rivayet ettiği belirtilir: "Av köpeği, yakaladığından

yemediği sürece onun yakaladığı hayvanı yemenin bir sakıncası

yoktur. Şayet sen yetişmeden köpek yakaladığı hayvandan yemişse,

ondan yeme." [Bu, köpeğin eğitilmiş olmadığını ve avı sahibi için

değil, kendisi için yakaladığını gösterir.] [c.1, s.295, h:33]

Ben derim ki: Ayette geçen "mukellibîn" (köpek olarak eğitilmiş)

ve "sizin için tuttukları" gibi ifadelere dayanarak avın öldüğü

takdirde sadece köpeğin yakaladığının helâl olacağına ilişkin, aynı

şekilde av köpeğinin yanında eğitilmemiş bir köpeğin bulunmamasının

şart koşulması gibi rivayetlerde söz konusu edilen bütün

bu özellikler, ayetten çıkarsanan ayrıntılardır. Daha önce bu konuda

kısmen açıklamada bulunduk.

 

Aynı eserde Hariz'den, o da İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle



rivayet edilir: "İmama bir Mecusî'nin köpeğini bir Müslüman eğitir,

sonra da üzerine Allah'ın adını anarak salarsa, yakaladığı yenir

mi? diye soruldu. Evet, dedi. O artık eğitilmiştir. Üzerine Allah'ın

adı da anıldıktan sonra herhangi bir sakıncası olmaz." [c.1, s.293,

h:24]


 

Ben derim ki: Bu rivayette "mükellibîn" ifadesinin mutlak tutulduğunu

görüyoruz. ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde, Ebu Hatem,

İbn-i Abbas'dan, Mecusî'nin eğitilmiş köpeğini ya da Mecusî'nin eğittiği

şahini veya doğanı alıp av hayvanının peşine salan Müslüman'ın

durumuyla ilgili olarak şöyle rivayet eder: "Bu hayvanı salarken

üzerine Al-lah'ın adını ansan da yakaladığı hayvanın etini

yenmez. Çünkü o, Me-cusî tarafından eğitilmiştir. Oysa Allah "Allah'ın



size ögrettiginden ögrettiginiz..." buyurmuştur.

Ancak bu rivayetin zayıflığı açıktır. Çünkü, "Allah'ın size ögrettiginden..."

ifadesindeki hitap zahiren müminlere yönelik olsa da,

Allah'ın öğrettiği şeylerle köpekleri eğitmeleri, Mecusîlerin ve diğer

top-lumların köpeklere öğrettikleri davranışlardan farklı değildir.

Bu anlamı, ayeti dinleyen herkes kavrayabilir. Çünkü müminin av

 

Mâide Sûresi 4-5 ....................................................... 361

 

köpeğini eğitmesini farklı kılacak ona özgü bir bilgisi söz konusu



değildir. Dolayısıyla eğitilmiş köpeğin bir Müslüman tarafından eğitilmiş

olması ile Müslüman olmayan biri tarafından eğitilmiş olması

arasında herhangi bir fark yoktur. Nitekim bir Müslüman'ın

malı olması ile başkasının malı olması arasında herhangi bir fark

yoktur.

 

Tefsir-ul Ayyâşî'de belirtildiğine göre, Hişam b. Salim, İmam



Cafer Sadık'ın (a.s), "Onların yemegi size helâldir."1 ifadesiyle ilgili

olarak, "Mercimekleri, hububatları ve benzeri şeyler kastediliyor.

Onlardan maksat da Ehlikitap'tır" dediğini rivayet etmiştir. [c.1,

s.296, h:37]

 

Ben derim ki: Şeyh Tusi bu hadisi et-Tehzib adlı eserinde aktarır.



Oradaki metin şöyledir: "Mercimek, nohut ve benzeri yiyecekler."

[c.9, s.88, h:73.]

 

el-Kâfi ve et-Tehzib adlı eserlerde, Ammar b. Mervan'ın ve Sema-



a'nın İmam Cafer Sadık'tan (a.s), Ehlikitab'ın yemeği ve onlardan

helâl olanlarla ilgili olarak naklettikleri rivayetlerde İmam'ın,

"Bununla kastedilen, hububattır" dediği belirtilir. [Füru-u Kâfi, c.6,

s.263, h:1 ve 2. et-Teh-zib, c.9, s.88-89.]

 

el-Kâfi'de müellif kendi rivayet zinciriyle, İbn-i Müskan'dan, o



da Kuteybe el-A'şa'dan şöyle rivayet eder: Adamın biri İmam Cafer

Sadı-k'a (a.s) bir soru sordu, ben de yanındaydım. Adam dedi ki:

"Bir koyun sürüsü bir Yahudi veya Hıristiyan çobana teslim edilse,

sürüye bir hâl olsa ve o da koyunları kesmek durumunda kalsa,

kestiği yenir mi?" İmam şu cevabı verdi: "Ne kestiğinin bedelini

malına kat, ne de ondan ye. Çünkü hayvan kesilirken önemli olan

üzerine Allah'ın adının anılmasıdır. Bu hususta Müslüman'dan

başkasına güvenilmez." Bunun üzerine adam dedi ki: "Ama Allah,



"Bugün size temiz şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin

yemegi size helâldir..." buyuruyor. İmam Cafer Sadık (a.s) şu

karşılığı verdi: "Babam derdi ki: Burada kastedilen, yemek, hubu-

-----

1- [Hadiste ayet lafız itibariyle değil de anlam itibariyle nakledilmiştir.]



 

362 ............................................ El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

bat ve benzeri şeylerdir." [Füru-u Kâfi, c.6, s.240, h:10]



 

Aynı hadisi Şeyh Tusî et-Tehzib adlı eserde1, Ayyâşî tefsirinde2

Kuteybe el-A'şa'dan, o da İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet etmiştir.

Görüldüğü gibi rivayetlerde, ayette helâl olduğu belirtilen

Ehlikita-b'ın yemeğinin, hububat ve benzeri şeylerden mamul olanlar

şeklinde açıklanıyor. "et-Taam" kelimesi mutlak olarak kullanıldığında

buna delâlet eder. İslâm'ın ilk dönemlerine ilişkin rivayet

ve hikayelerden de bu anlaşılıyor. Bu yüzden bizim mezhebimize

mensup ulemanın büyük bir kısmı, helâlliğin sadece hububat

ve benzeri şeylerden mamul besinlerle sınırlı olduğu görüşündedir.

Bazı müfessirler, bu sınırlandırmayı öngören görüşleri savunanlara

sert biçimde karşı çıkmış ve bunun Kur'ân'ın "et-taâm"

kelimesine ilişkin genel kullanımıyla bağdaşmadığını söylemişlerdir.3

Adı geçen müfessir diyor ki: Kur'ân terminolojisinde ağırlıklı

kullanım bu değildir. Örneğin yüce Allah Mâide suresinde, "Hem

kendinize, hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı

ve onun yemegi, size helâl kılındı." (Mâide, 96) buyuruyor. Hiç kimse

de çıkıp, deniz avının yemeğinden maksat, buğday veya hububattır,

demiyor. Yine: "Israil'in kendine haram kıldıgından başka,

Israilogullarına bütün yiyecekler helâl idi." (Âl-i Imrân, 93)

buyruluyor. Yine de biri çıkıp buradaki yiyecekten maksat buğday

veya mutlak olarak hububattır, demiyor. Çünkü ne Tevrat'ın inişinden

önce, ne de sonra, bunlardan bir şey Israiloğullarına haram kılınmış

değildi. Şu hâlde "yemek" (et-taâm), tadılan veya yenilen

her şey demektir. Yüce Allah, Talut'un dilinden nehir suyuyla ilgili

olarak şöyle buyurmuştur: "Kim ondan içerse, artık o benden degildir

ve kim de ondan tatmazsa, bendendir." [Bakara, 249] Bir di-

1- [c.9, s.74, h:269]

2- [c.1, s.295, h:36]

3- el-Menar tefsirinin müellifi.

 

Mâide Sûresi 4-5 ............................................................ 363

 

ğer ayette de şöyle buyurmuştur: "Yemeği yiyince dagılın." [Ahzâb,



53] Ayetin orijinalinde geçen "taamtum" fiili, yeme anlamında kullanılmıştır."1

Keşke adı geçen müfessirin, "et-taâm" kelimesi mutlak olarak

kullanıldığı zaman hububat ve benzeri şeyleri ifade eder" sözünden

ne anladığını bir bilseydim. O, hiç duraklamadan buna "lem

yet'amhu =tadmazsa" ve "taamtum=yediniz" fiil türevleriyle karşı

çıkıyor? Oysa, yukarıdaki değerlendirme "et-taam" kelimesi için

yapılmıştır, bu kelimeden türeyen fiiller için değil. Bir de, "taâm-ul

bahr" (deniz yiyeceği) ifadesini örnek gösteriyor. Ki aslında tamlama

konuya ilişkin en güzel karinedir. Çünkü denizde buğday ve

arpa bitmez.

 

Aynı şekilde, "Bütün yiyecekler İsrailogullarına helâl idi." ayetini



örnek gösteriyor; sonra kendisi, dinlerinin onlara buğday ve

hububat türü bir yiyeceği haram kılmadığını belirtiyor. Oysa adı

geçen müfessir, Kur'ân'da bu kelimenin mutlak olarak kullanıldığı

aşağıdaki ayetlere bakmalı, sonra diyeceğini demeliydi. "...bir



yoksula yedirecek kadar fidye vardır." (Bakara, 184) "Yahut yoksullara

yedirme şeklinde keffaret." (Mâide, 95) "Yemegi yedirirler." (Insan,

8) "Insan şu yiyecegine baksın." (Abese, 24) vb. ayetler.

Sonra adı geçen müfessir diyor ki: "Hububat helâl veya harama

konu olan bir madde değildir. Böyle bir değerlendirme ancak

et için söz konusu olabilir. Bunun da gerisinde hayvanın eceliyle

ölmesi gibi somut bir gerekçe ya da üzerinde Allah'tan başkasının

adı anılarak kesilmesi gibi manevî bir gerekçe vardır. Bu yüzden

yüce Allah, 'De ki: Bana vahiy olunanda, yiyen kimse için haram



kılınmış bir şey bulamıyorum. Ancak leş yahut akıtılmış kan... olursa

başka.' (En'âm, 145) Bu ayette sayılan şıkların tümü hayvanla

ilintilidir ve söylendiği gibi haram oluşun sınırlılığını ortaya koyan

açık ve tevili kabul etmeyen bir ifade konumundadır. Dolayısıyla

bunun dışındaki herhangi bir şeyin haram olduğunun kanıtlanması

------

1- [el-Menar tefsiri, c.6, s.177.]



 

364 ........................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.5

 

için nassa ve açıklamaya ihtiyaç vardır."



 

Adı geçen müfessirin bu açıklaması, bir önceki paragraftaki

açıklamasından daha ilginçtir. "Hububat helâl veya harama konu

olan bir madde değildir. Böyle bir değerlendirme ancak et için söz

konusu olabilir." sözüne gelince; ona sormak lazım, hangi zamanı

kastediyorsun? Asırlardan beri zihinlerin İslâm'a ve genel hükümlerine

adapte olduğu şu zamanları mı kastediyorsun, vahyin inmeye

devam ettiği ve dinin henüz birkaç yıllık bir ömre sahip olduğu

zamanları mı? Nitekim o dönemlerde hububat ve benzerlerine ilişkin

hükümlerden daha açığını ve daha belirginini içeren sorular

yöneltilmiş, net cevaplar alınmıştır. Yüce Allah, aşağıdaki ayette

olduğu gibi bunların bir kısmına işaret etmiştir: "Sana neyi infak



edeceklerini soruyorlar." (Bakara, 215)

 

Abd b. Hamid Katade'den şöyle rivayet eder: "Bize anlatıldı ki:



Bazı adamlar şöyle demişler: 'Bizim dinimiz ayrı, onların dini ayrı

olduğu hâlde onların kadınlarıyla nasıl evleneceğiz?' Bunun üzerine

yüce Allah, 'Kim imanı inkâr ederse, onun ameli boşa çıkmıştır.'

ayetini indirdi..." Daha önce geçtiği gibi ileriki sayfalarda ve rivayetlerin

kapsamı içinde de bu sözlerin benzerlerine yer vereceğiz.

Nitekim temettü haccı ve benzeri konularda bu tür rivayetlere

yer verdik.

Ehlikitab'ın namuslu kadınlarıyla evlenmenin helâl olduğuna

ilişkin hükmü içeren ayetin inişinden sonra bile bu tür sözleri söyleyenler,

ayetin inişinden önce Ehlikitap'tan olan kimselerle bir

sofrada oturup yemek yemenin, onlardan alınan hububat türü

malzemeleri yemenin, bunlardan elde edilen ekmek ve helme gibi

gıdaları almanın ve bu türden yapılan yemekleri yemenin helâl olup

olmadığını sormazlar mı? "Bu yiyecekleri nasıl yeriz? Onların

dini ayrı, bizim ki ayrı." demezler mi? Üstelik yüce Allah da müminlere

onları sevmeyi, dost edinmeyi, onlara yaklaşmayı, onlara güvenip

dayanmayı birçok ayette yasaklamışken?!

Aslında onun, "Böyle bir değerlendirme ancak et için söz konusu

olabilir." şeklindeki sözleri, aleyhine kanıt olarak da kullanı-

 


Yüklə 7,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin