VE EMD AĞIRLIĞINI KOYUYOR
Bu ve benzeri haberleri kimler yazıyor? Ekonomi muhabirleri. Yani bizler. EMD Yönetim Kurulu, geçici de olsa, kongre arifesi de olsa buna tepki göstermeliydi. Gösterdi de. Hem de en ağır şekilde. Yönetim Kurulu tarafından, bu konuda gerekli açıklamanın yapılması için “özel olarak” görevlendirilen Başkan Özden Alpdağ’ın yazılı tepkisini alan Mustafa Süzer, (hazırladıkları taslağı yeniden incelemiş olacak ki) EMD Başkanlığına resmi bir yanıt vermek zorunda kaldı. Süzer yazısında özetle, “Böyle bir yasal dayanağa ihtiyaç duyulmuş olmasına rağmen, EMD’nin de tepkisini dikkate alarak, bu hazırlıktan vazgeçtiklerini” bildiriyor. Ve... EMD Geçici Yönetim Kurulu’nun 1 Nisan 1988 tarihinde aldığı 10 sayılı kararın 3. maddesiyle, Mustafa Süzer’in ikinci kez (ancak bu defa biraz daha nazik) dikkati çekiliyor:
“3- Türktrade Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Süzerin gönderdiği yazı değerlendirilerek aşağıdaki mektubun yazılmasına karar verildi.
Mustafa Süzer, Türk Dış Ticaret Derneği Yönetim Kurulu Başkanı,
İlgi yazınıza teşekkür ederiz
Yazınız ekindeki taslağı daha önce ayrıntılarıyla inceleyen Derneğimizin basınla ilgili maddelere gösterdiği tepkinin tarafınızdan da anlaşılmış olması sevinç vericidir.Dış ticaret sermaye şirketlerinin Bankalar Kununu’ndan aktarılan bir maddeyle özel korumaya alınması girişimlerinin, eleştirilerimiz de dikkate alınarak durdurulmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Bu vesile ile, ilgi yazınızın başlangıcında kaydedilen ünvanımızın Ekonomi Yazarları Derneği değil, Ekonomi Muhabirleri Derneği - EMD olduğunu hatırlatır, saygılarımızı sunarız.”
EMD’NİN SEÇİMLE GELEN İLK YÖNETİMİ VE...
17 Nisan 1988. Eksiğiyle fazlasıyla Derneği bu tarihe kadar taşımış olmanın verdiği mutluluk içinde, görevi devretme zamanı geldi. Genel Kuruldan önceki günün akşamında, Geçici Yönetim Kurulu, karar almaksızın son yaptığı (alkollü) toplantıda, aday olunup olunmayacağını, nasıl bir yönetimin olması gerektiğini (Özden Alpdağ’ın “Bu Derneği uzun yıllar ileriye götürecek bir yönetim seçmeliyiz arkadaşlar” sözleri üzerine Ercan Deva’nın “Aday mısın Abi?” sorusuna “Ulan oğlum… Bana bak... Şimdi yersin tokadı” sözlerini bugün bile hatırlıyoruz) konuşuyor. Benimsenen genel görüşün özü şu: “Şayet, arkadaşlardan genel bir talep gelirse, olabilir.”
Ertesi sabah, Yönetim Kurulu, Vecdi Seviğ dışında (seçilecek yönetimi devirmenin yollarını dışarıda aramak amacıyla(!) Yurt dışına gittiği için katılamadı) tam kadro TOBB’un toplantı salonundayız. Hem Genel Kurul, hem de çiçeği burnunda bir Derneğin ilk genel kurulunda ve ilk kez hesap vermenin yarattığı gerginlik hepimizin yüzünden okunuyor. Özden Alpdağ “Muzo, herşey tamam mı? Bir eksik yok inşallah” sözleriyle Genel Sekreterden “durum vaziyet hakkında tekmil alırken”, Genel Kurulun başlama saati gelmiş olmasına rağmen etrafta kimselerin görünmemesi, bu gerginliği biraz daha artırıyor ve Taylan Erten “Herkese haber verildi mi?” Sorusuyla, adeta kimsenin gelmeyeceği endişesini de yansıtıyor. Hükümet Komiseri bizi yatıştırmaya çalışıyor: “Yarım saat daha bekleyelim. Hafta sonu olduğu için insanlar ağırdan alır.” Ve yavaş da olsa, üyelerin gelmeye başlaması, bu gergin havayı dağıttı. Tabii, saat 10.00’da başlaması gereken Genel Kurul 11.00’de ancak toplanabildi. Hatırlanmasında yarar olan bir husus da; Hazirun Cetvelinde adı geçen üyelerden yönetim, denetim ve onur kuruluna seçileceklerin iki katının bir fazlası kadar arkadaşın gelmesi gerektiği. Zira, Genel Kurul tarihinden bir süre önce yapılan bir yasa değişikliği ile, derneklerde vekaleten oy kullanma uygulaması kaldırıldı. Bir önceki akşam hazırlık yapmamız gerekirken (Kongre acemiliği nedeniyle) unuttuğumuz (bazı önergelerin hazırlanması dahil) çok sayıda işi, Genel Kurul başladığı saatlerde “çala kalem” hazırlamak zorunda kalmamızın sıkıntısını da yaşadık. Geçici Başkan olarak Özden Alpdağ’ın “tarihi” konuşmasından sonra verilen bir önergeyle seçilen Divan yerini aldı ve gündem maddeleri, teker teker (TBMM Genel Kurulunda bugünlerde yaşadığımız örneklere benzer şekilde) geçti. Sıra seçim maddesine geldi ama, ortalıkta ne bir liste var, ne de bir hazırlık. Hemen herkesin sorduğu “ne yapıyoruz, kimi seçeceğiz? Liste var mı?” Gibi sorulara yanıt bulmak amacıyla Divan Başkanı İstiklal Yaradılış 10 dakika ara verilmesine ilişkin talebi oyladı ve kabul edildi. Toplantı salonunun girişindeki “tarihi kulis çalışmaları” sonunda genel kabul gören liste hazırlandı: Özden Alpdağ başkanlığında oluşturulan liste Genel Kurulun oyuna sunularak kabul edildi. Böylece emdnin seçimle işbaşına gelen ilk Yönetim Kurulu belirlenmiş oldu.
EMD’NİN SEÇİLMİŞ İLK YÖNETİM KURULU
EMD’nin seçilmiş ilk yönetim kurulu şöyle:
“Özden Alpdağ, Taylan Erten, Muzaffer Geçdoğan, Zülfikar Doğan, Bilal Çetin, Mehmet Sarıtürkan Buğdaycı.”
Sonuçların açıklanmasından sonra, aynı gün, EMD tarihinde bir geleneğin de başlangıcı olan Divan Başkanı İstiklal Yaradılış başkanlığında toplanan Yönetim Kurulu üyeleri arasında yapılan görev bölümü sonucu Özden Alpdağ Genel Başkanlığa (gizli oylamada eksik çıkan bir oyun kendisine ait olduğunu hep söyler (!), Taylan Erten Genel Başkan Yardımcılığına, Zülfikar Doğan Genel Sekreterliğe, Bilal Çetin de Saymanlığa getirildi. Yönetim Kurulu, “seçilmişliğin de verdiği bir rahatlıkla” işe koyuldu. O gün itibariyle EMD’nin üç temel sorunu vardı: Tüm kayıtlar ve evrakların çantada dolaştığı “gezginci” durumdan kurtulup yerleşik düzene geçebilmek için bir yer bulunması, giderek artan ve artacak olan üyeler arasında iletişim sağlamak ve biraz da kamuya açık olmak üzere bir dergi çıkarılması ve para. Bu üç sorunun giderilmesi amacıyla gerekli çalışmaların başlatılması Yönetim Kurulu’nun ilk kararlarından biri oldu. Hatta, alınan kararda, çıkarılacak derginin periyodu bile belirlendi: “İki ayda bir yayınlanacak.”Üye kabul işlemleri sürüyor, bir taraftan da EMD’ye yer bulmak için tüm Yönetim Kurulu, “ilkelerden taviz vermeksizin” çaba sarf ediyordu. Aradan yaklaşık 1.5 ay geçerken gelinen nokta, “bir arpa boyundan” biraz daha iyi noktada olunduğuydu. Söz konusu arayış ve çabaların sürdüğü günlerin birinde Yönetim Kurulu Üyesi Türkan Buğdaycı “gördüğü lüzum üzerine” istifa etti. “Devlette devamlılık” ilkesinden hareketle hemen yedeklerin ilk sırasındaki Mehmet Kahraman’a çağrı yapıldı, ardından alınan 10 Haziran 1988 tarihli kararla da Mehmet Kahraman “resmen” yönetim kurulu üyesi oldu.
İKİ ÖNEMLİ OLAY
1988’in Haziran ayı, gerek EMD gündemine giren “ilk” şikayet, gerekse ülke gündemini değiştiren olay nedeniyle Dernek çalışmalarına yeni bir boyut getirdi. Sırasıyla gidilirse, EMD gündemine eklenen konu, üyeler Aytül Gürtaş ve Çetin Çetiner’in “TOBB Basın Müşaviri Tahir Zengingönül hakkındaki ortak şikayetleri, diğeri ise, “safahatı” 1996’ya kadar uzanacak olan Başbakan Turgut Özal’a ANAP Büyük Kongresi sırasında yapılan suikast girişimi.”Önce can, sonra canan” deyişinden yola çıkarak, üyelerin şikayeti konusuna değinmekte yarar var. Gürtaş ve Çetiner, EMD Başkanlığına ulaştırdıkları şikayet dilekçelerinde özetle “TOBB Basın Müşavirinin, üyelerimiz olan gazetecilere görevleri sırasında aşağılayıcı ve onur kırıcı tutumlar takındığı, kendisinin Dernek Yönetimi tarafından uyarılmasını” istediler. Yönetim Kurulu, başvuruyu değerlendirdi ve şikayete konu olan durumun ayrıntılarını da almak üzere iki üyeyi dinleme kararı aldı. Bir sonraki toplantıda da “gereği yerine getirildi” ve Gürtaş ile Çetiner Yönetim Kurulu’na bilgi verdiler. Bu bilgilerin alınmasından sonra Yönetim Kurulu’nun 19 Haziran 1988 tarihindeki kararına şu satırlar yazıldı:
“Dernek üyesi Aytül Gürtaş ve Çetin Çetiner’in 7 Haziran 1988 tarihli dilekçelerinde TOBB Basın Müşaviri Tahir Zengingönül ile ilgili olarak dile getirdikleri hususlar, adı geçen üyelerin çağrılması ile kendilerinden dinlenmiştir.Daha sonra Yönetim Kurulu olayı tekrar görüşmüş ve Tahir Zengingönül ile Yönetim Kurulu üyelerinin katılacağı bir toplantıda bu hususların ve şikayetlerin kendisine iletilerek, Dernek üyelerine görevleri sırasında aşağılayıcı, onur kırıcı tutum ve tavır takınmaması gerektiği hususunun bildirilmesi, bu şifahi görüşme sonucunun dilekçe sahibi üyelere ayrıca bildirilmesine karar verilmiştir.”
Daha sonraki bir tarihte kararın gereği “bu arkadaşların, özellikle de Aytül Gürtaş’ın isteklerini tam olarak karşılamasa da” yerine getirildi.
Veee… Özala suikast girişimi. 1988 Haziranının sıcak bir tatil günü. Ankara Atatürk Spor Salonu hınca hınç dolu. ANAP’ın Olağan Büyük Kongresi başlamış, Genel Başkan ve dönemin Başbakanı Turgut Özal, kürsüde hararetli bir konuşma yapıyor. ANAP kurmayları ve salonu dolduran delegeler arasında “gözle görülen, kulakla duyulan muhalif sesler ve davranışlar” dikkati çekiyor. Flaşların her an patladığı, kameraların hızlı hareket ettiği ve Özal’ın konuşmasında kullandığı ses tonuyla zaman zaman uğultuyu bastırmaya çalıştığı bir anda, tek bir el silah sesi, tıklım tıklım dolu olan salonun “çil yavrusu gibi” dağılmasına yol açıyor. Panik başlamışken Özal’ın yakın korumaları ve diğer emniyet görevlilerinin silahlarını çekip gelişigüzel ve sürekli olarak ateş etmeye başlamaları paniği inanılmaz boyutlara vardırıyor, herkes yerlerde. Özal da konuşma yaptığı kürsünün arkasında “tam siper”. Silah seslerinin bir an için kesildiği bir sırada salonda gerilla hareketleriyle yuvarlanarak kaçmaya çalışan bir kişi görülüyor. Derhal yakalanıp “kargatulumba” salondan çıkarılan bu kişi, daha sonraki yıllarda da adı sık gündeme gelecek olan Kartal Demirağ. Bugün bile geçmişi hala tam olarak bilinemeyen Demirağ, Afyon’un Dazkırı ilçesinden yoksul bir çiftçinin oğlu. Ancak özelliklerinden biri Ülkü Ocakları ile her zaman için ilişki izinde olması, bir diğer özelliği ise Türk eğitimine kısa bir süre de olsa hizmet ederek çocuklarımıza kendi kafasındaki çarpık “milliyetçilik duygularını” aşılamaya fırsat bulmuş olması. Kartal Demirağ, Turgut Özal’ın hala bilinemeyen, en azından bizlerin bilmediği bir nedenle “kendisini affeder bir tutum içine girmesi” üzerine kısa sayılacak bir süre hapiste kaldıktan sonra kısıtlı da olsa özgürlüğüne kavuştu. İşin ilginç yanı, mahkemelerde “Mehmet Ali Ağca ile yakın arkadaş olduğunu” söyleyen Demirağ’ın, çok daha sonraları bu kez de Susurluk Çetesi’nin kilit adamı ve baş aktörü Abdullah Çatlı ile “dava arkadaşı” olduğunu öne sürmesiydi. Neyse… Lafı fazla uzatmadan EMD Yönetim Kurulu’nun, Özal’a suikast girişimine yaklaşımına dönelim. Yönetim Kurulu’nun o günlerdeki bir toplantısında, olay, (sanırsınız ki Bakanlar Kurulu’nda gündeme getirilmişçesine) masaya yatırıldı ve karar defterine “Başbakan Turgut Özal’ın uğradığı suikast girişiminin kınanması ve ayrıca kendisine bir geçmiş olsun telgrafı çekilmesi kararlaştırılmıştır” cümlesiyle girdi.
MAHALLİ SEÇİMLER İÇİN REFERANDUM
EMD Yönetim Kurulu, bir taraftan kendi sorunlarına çare ararken, bir taraftan da Başbakan Özal’ın isteği doğrultusunda “Mahalli seçimlerin genel seçimlerle birlikte yapılması için 82 Anayasasının 127inci maddesinin üçüncü fıkrasının değiştirilip değiştirilmeyeceğinin halka sorulması” amacını taşıyan referandum tartışmalarının gündeme gelmesiyle, toplantılarına bir süre “ara vermek durumunda” kaldı. Bu durum, o günlerde “zar zor toplanabilen” Yönetim Kurulu’nun aldığı 21 Ağustos 1988 tarihli kararına şu satırlarla girdi:
“Referandum çalışmaları nedeniyle Dernek Yönetim Kurulu üyelerinin siyasi parti liderleriyle gezilere çıkacakları için, Yönetim Kurulu toplantılarına 1 Ekim 1988 tarihine kadar ara verilmesi kararlaştırıldı.”
Hatırlayacaksınız, 1980 sonrası Türkiye’de yerel seçimlerle ilgili olanın dışında iki kez daha referanduma gidilmişti. İlki herkesçe bilinen 82 Anayasası için yapılan referandum, diğeri de tarihe “siyasi ayıp” olarak geçen 12 Eylül öncesi politikacılar için konulmuş olan siyaset yasağının kaldırılması amacıyla yapılan halk oylaması. O günlerdeki dünya futbolunun en büyük ismi Hollanda’nın yine dünyaca tanınmış portakal renkli formasının bir benzerini giyen Güneş Taner, bu formanın göğsüne yazdırdığı “No… No… No…., May be yes. (Hayır hayır, belki evet) amblemiyle miting alanlarında, biraz da Özal’ın görüşünü yansıtarak boy gösteriyordu. Güneş Taner, bu “özverili davranışının da etkisiyle (!)” Bundan sonraki Özal ve Yılmaz kabinelerinde de görev alacak, son olarak 1997deki ANAP-DSP-DTP’nin kurduğu ve CHP’nin dışarıdan desteklediği “Çözüm Hükümeti”nde de “ekrana çıkıp konuşmak için 5 bin dolar alacağını açıklayarak” bu alanda tarihsel ilke imzasını atarken ekonominin de sorumluluğunu üstlenecekti.
OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULA GİTMENİN YOLU GÖZÜKTÜ
1988’in Ekim ayına gelindiğinde, EMD’nin önündeki sorunlar ciddi boyutlara ulaşmış, Yönetim Kurulu bütün iyi niyetine rağmen Derneğe etkinlik kazandırma konusunda yeterince başarı sağlayamamış, hedeflenmesine rağmen Dernek bir merkez ofise sahip kılınamamış, parasal imkansızlıklar aşılamamış, Yönetim Kurulu üyeleri arasında olduğu gibi Dernek üyeleriyle de iletişim sağlanamayınca, Yönetim Kurulu emdnin ilk Olağanüstü Genel Kurul kararını 7 Haziran 1989da aldı. Karara göre çoğunluksuz Genel Kurul 1 Temmuz 1989da ASO Meclis Salonunda yapılacak… EMD’nin ilk Olağanüstü Genel Kurulu bu tarihte yapıldı. Ancak, genel kuruldan önce de, bütün bu sorunlara rağmen, dar zaman aralığında Merkez Bankası uzmanlarının EMD üyelerine yönelik verdikleri eğitim seminerleri ile “Sanayinin finansman sorunu ve bankacılık” konulu panel gerçekleştirilebildi, İstanbul Şubesinin kurulması için başlatılan çalışma ve girişimlerde önemli ölçüde yol alındı.
EMD 1. Olağanüstü Genel Kurulu sonunda Yönetim Kuruluna seçilen “yeni ekip” şu isimlerden oluştu:
Taylan Erten (Başkan)Vecdi Seviğ (Başkan Yardımcısı)M. Kemal Öke (Genel Sekreter)Ali Bilge (Genel Sayman)Muzaffer Geçtoğan (Üye)Mehmet Öngeoğlu (Üye)Esin Sungur (Üye)
Yeni yönetim, eski yönetimlerin ilk günlerinde olduğu gibi işe hızlı başlayarak Genel Kurulun yapılmasının hemen ardından görev dağılımını yaparak, ilk toplantısını da gerçekleştirdi. Yeni Yönetimin stratejisi “Derneğin örgütlenme faaliyetlerine ağırlık verilmesi, İstanbul ve İzmir’de şube kurulması, üyelerle iletişimin artırılması, Dernek için bir merkez ofis bulunması, biriken aidatların hemen tahsil edilmesi ve gelir artırıcı diğer faaliyetlere ciddiyetle yönelinmesi, Basın Yayın Genel Müdürlüğüne EMD’nin tanıtımı amacıyla başvurulması, Uluslararası Gazeteciler Federasyonuna başvurarak, Batıda emdnin muadili bir örgütlenme olup olmadığının öğrenilmesinden sonra, varsa bu kuruluşla işbirliğine gidilmesi, Ekonomi Haber Ödülü uygulamasına zaman içinde geçilerek genç üyelerin meslekte teşvik edilmesi, düzenlenecek panel ve sempozyumlarla Türkiye ekonomisini o arada da ekonomi basınının sorunlarının tartışılması, her yılın sonunda bir Ekonomik Rapor çıkarılarak ücretsiz dağıtılması” başlıkları altında toplanarak Çalışma Programı oluşturuldu. Yönetimin bu çerçevede aldığı karar ilk karar deftere şu satırlarla geçti:
“Yönetim Kurulu, Olağanüstü Genel Kurulun aldığı tavsiye kararı çerçevesinde, İstanbul’da şube kurulmasına, bu konuda Müteşebbis Heyet olarakidris Adil, Erkan Çelebi, Sezai Babakuş ve Abdurrahman Yıldırım’ın görevlendirilmesine, İzmir ilinde Derneği temsilen örgütlenme çalışmalarını yürütmek üzere Macit Sefiloğlu’nun yetkili kılınmasına ve yetki belgesinin gönderilmesine karar vermiştir.”
İSTANBUL ŞUBESİNİN KURULUŞ MACERASI
Karar, hiç zaman kaybetmeden Genel Sekreter M. Kemal Öke (o şimdi Dr.) Tarafından “talimat” haline getirilip İdris Adil’e gönderildi. İstanbul Şubesinin kuruluş macerasını gelin birlikte İdris Adil’den dinleyelim:”Ekonomi muhabirliği tarihçisi” üstatların, “EMD’nin 10 yıllık tarihi”nin birinci babında yer alan “İnsanların olduğu kadar kurumların yaşamlarında da ilkler önemlidir” ifadesinin gösterdiği yoldan ilerlediğimiz zaman, “ilk” şubenin İstanbul’da kurulduğuna kadar gidebiliriz. Üstelik bu “ilki” gerçekleştirebilmek için belki de Derneğin merkezini kurmaktan daha çok engelin aşılması gerekti. Ankara’da ekonomi muhabirlerini “örgütlü toplumun” önemli unsurlarından biri haline getirecek girişimlerin yapıldığı sıralarda, İstanbul’da da benzer çalışmalar yürütülüyordu. Ancak, sayısız toplantı ve bir dizi görüş ortaya atılmasına karşın örgütlenme konusunda bir türlü somut adım atılamadı. Ankaralı meslektaşlar tarafından EMD’nin kurulmasının ardından İstanbul’daki bu arayışlar büyük ölçüde önemini yitirdi. Yerini gazeteciler cemiyetlerinde olduğu gibi “Biz de kendi derneğimizi kuralım” görüşünü savunanlarla “Ankara’da kurulan derneğe güç verelim” diyenlerin uzun soluklu tartışmalarına bıraktı. Bu durum, EMD’nin İstanbul’da kurulacak ilk şubesinin önündeki ilk önemli engeldi. Genç meslektaşlarımızın “hararetli” tartışmalarının “sonsuza dek” sürmesi, eski kuşak meslektaşların Ankarada kurulan EMD’ye üye olmak yönünde görüş belirtmesiyle önlenmiş oldu. EMD’nin ilk üyeleri arasında bulunan İdris Adilin İstanbul’a taşınmasını “fırsat bilen” EMD Yönetimi, basının merkezi olan bu kentte örgütlenme çalışmasını resmen başlattı. Artık İstanbul’da çalışan “kayıtlı” üyesi vardı nasılsa… 1989’un sıcak bir yaz günü gelen “örgütlenme sürecini başlatma talimatı”nın gereklerini yerine getirmek pek de kolay olmadı. Dernekler Yasası’na göre, derneği kurmak için 7 kişinin bir araya gelmesi gerekirken, EMD Tüzüğü, şube kurabilmek için o bölgede kayıtlı en az 20 üyenin bulunmasını hükme bağlamıştı. İstanbul Şubesi’nin oluşturulmasının önündeki ikinci engel, “mevzuat hazretleri”ydi. İstanbul’un yolunu sokağını bile henüz öğrenememiş bir üyeden burada 20 yeni üye kaydetmesi isteniyordu. Üstelik, İstanbul’daki ekonomi muhabirleri EMD’ye üyelik konusunda henüz net bir tutum içine girmemişlerdi de. İdris Adil, Anadolu Ajansının Ekonomi Haberleri Servisinin eski Şefi idi ve doğal olarak bu serviste çalışan ekonomi muhabirleri vardı. Örgütlenme sorumlumuz işe A.A’nın ekonomi servisinden başladı ve tüm “demokratik” yolları deneyerek işe koyuldu. “Dernekçiliğin” ulviliğini “zaten” kavramış olan o dönem A.A’nın Ekonomi Şefi Talip Aktaş, muhabirler Şenol Aydoğan, Orhan Tekeoğlu (o şimdi Şube Başkanı) ve Yüksel Uysal ve eski A.A. çalışanlarından Abdurrahman Yıldırım “fazla direnmeden” EMD’nin İstanbul’daki “ilk” üyeleri oldular. İdris Adil, kimilerine “dernekçilik”, kimilerine Ankara’da kurulan EMD’nin yapısı, kimilerine de “örgütlenme”nin önemi konusunda verdiği “brifinglerden” ve “ikna turlarından” uzun süre sonuç alamayınca, daha önce A.A’da denediği ve yüzde100) başarı sağladığı “demokratik” yolları denemeye karar verdi. İlk hedef Milliyet Gazetesi, kapısını çaldığı ilk “şef” de Necati Doğru idi. Necati Doğru, dört önemli faktör dolayısıyla gerçekten “Doğru” bir hedefti. Birincisi, A.A’ya en yakın basın kuruluşu olan (o dönem Cağaloğlu Nuriosmaniye Caddesinde bulunan) Milliyet Gazetesi’nde çalışıyordu. İkincisi örgütlenme Sorumlusu İdris Adil’in hemşehrisiydi. Üçüncüsü, EMD’nin kurucuları arasında yer alan Vecdi Seviğ, Taylan Erten ve Özden Alpdağ gibi isimlere “sıcak” bakıyordu. Dördüncüsü ise, İstanbul’da ekonomi basını üzerinde ciddi bir ağırlığı vardı. Necati Doğru üç yandan kuşatılınca, “Ne yapmam gerektiğini söyle” diyerek EMD üyeliğine adım attı. Ancak Necati Doğru’dan istediğimiz bu kadarla sınırlı değildi. Nitekim üyelik formlarını alıp, serviste çalışanlara seslendi; “Bu formlardan birer tane de siz alıp doldurun”. Böylece ikinci “şef harekatı” Erkan Çelebi, Vahap Munyar, Celal Pir, İlkin Aydın, Didar Arslan, Emin Karaca ve Perihan Çakıroğlunu da derneğe kazandırdı. Daha sonra, Türkiye Gazetesi Ekonomi Servisi Şefi Kamuran Abacıoğlu’nun ikna edilmesi, beraberinde “kendi rızalarıyla” Kazım Kılınç, Şeref Özata ve Cahit Çataloğlunun da EMD üyesi olmasını sağladı.18 üyeye ulaşılmış, İstanbul Şubesinin kuruluşu için sadece iki adım kalmıştı. Ancak, bu iki adım hiç de kolay atılmadı. İki kişinin üye olması için yaklaşık iki ay daha beklemek gerekti. Tabii bu arada, Ankara’daki EMD Yönetimi de boş durmuyor, üye sayısını 18’den 20ye çıkaramadığı için şubeleşme sürecini tamamlayamayan İdris Adil, “Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmesine rağmen, postu çıkaramayan acemi kasap” şeklinde eleştirilerek, çok önemli bir görevi yerine getiriyordu. EMD Yönetiminin “teşvik edici” bu tutumu, İdris Adil’i kendine getirmişti. Ekonomik Bülten Gazetesi’nde çalışan Yonca Özkaya ve Füsun Saka, “diz çöküp, gözyaşı dökmelere” dayanamayıp 19 ve 20. üye olmayı kabul edince, İstanbul Şubesinin kuruluşunun önündeki “Önce 226’yı bulsunlar” diyen mevzuat engeli aşılmıştı. EMD Merkez Yönetimi, 20 üyeye ulaşıp yeter sayısı bulunca, İstanbul Şubesinin Kurucu Yönetim Kurulunu atadı: Başkan İdris Adil, Sekreter Erkan Çelebi, Sayman Talip Aktaş. 20 üye engeli aşılmıştı aşılmasına. Ancak, Erkan Çelebinin “Çelebiliği” tutunca, Eminönü Emniyet Amirliği Dernekler Masasının istediği belgeleri bir türlü temin edemeyip, bir aylık yeni gecikmeye neden olmuştuk. Şubemizin ilk adresi de Sultanahmet Alemdar Caddesi 26 numarada faaliyet gösteren Seventur adlı turizm şirketinin ofisiydi.
İLK YÖNETİM KURULU
Şubemizin Yönetim Kurulunun 20.9.1990 tarihinde yapılan ilk toplantısında, “Görevin en kısa süre içinde seçilmişlere bırakılması” ve yeni üyelik başvurularının Şube adına onaylanarak Genel Merkeze gönderilmesi kararı alındı. Bu toplantıda, ilk 20 üyeden başka Şaziye Karlıklı, Osman Şenkul, Halim Bahadır, Rıfat Tanık, Şadi Arabacı, Yalçın Şimşek, Hakan Demirbağ, Cengiz Çambel, Füsun Dedehayır, Bülent Yardımcı, Gülçin Tahiroğlu, Yücel Komçez, Güzin Yıldızcan, Cengiz Erdinç, Nihal Aydoğan, Ayfer Karataş, Tülay Günal Ulusoy’un üyelik başvurusu kabul edildi, ayrıca Şube kuruluş genel kurulunun 14.10.1990 tarihinde yapılmasına karar verildi.
SEÇİLMİŞ İLK YÖNETİM
İstanbul Şubesinin ilk genel kurulunda Bülent Yardımcı (Başkan), İdris Adil (Sekreter), Kazım Kılınç (Sayman), Talip Aktaş ve İlkin Aydın Yönetim Kurulu üyeliklerine seçildiler. Yönetim Kurulu, ilk toplantılarında büyük bir heyecanla önemli kararların altına imza attı. Şube merkezinin kalıcı bir adrese taşınması, (ilki ancak 1994 yılında bastırılabilen) ekonomi muhabirlerinin el kitabı niteliğindeki telefon rehberinin hazırlanıp bastırılması, hiç bir zaman gerçekleştiremediğimiz Alman Merkez Bankası Başkanı Otto Pöhlün konferans vermek üzere İstanbula davet edilmesi ve bu konferantan derneğe gelir sağlanması, (bazılarını gerçekleştirebildiğimiz) İMKB Başkanı Yaman Törüner, Vakıfbank Genel Müdürü İsmet Alver, Pamukbank Genel Müdürü Bülent Şenver, SPK Başkanı Şükrü Tekbaş, TMO Genel Müdürü Ahmet Özgüneş, Şekerbank genel Müdürü Aydın Ayaydın, TEBA Şirketler Grubunun sahibi Teoman Bayganla sohbet toplantıları yapılması, hatta Cumhurbaşkanı Turgut Özalın veya mümkün olmazsa Devlet Bakanı Güneş Tanerin konuşmacı olacağı bir konferans düzenlenmesi, bunlardan bazılarıydı. Başka banka ve holdinglerin üst düzey yöneticilerinin üst düzey bürokratların konuşmacı olacağı toplantı veya konferanslar düzenlenmesi, bazı bölgelere yönelik tesis gezilerinin organize edilmesi fikirleri de ortaya atıldı. Şubenin olanakları ve yöneticilerin ayırabildikleri zaman ölçüsünde gerçekleştirilebilenler Derneğe yönelik ilgiyi artırdı. Şubenin üye sayısı kısa sürede Genel Merkeze doğrudan kayıtlı üye sayısına ulaştı. Sonraları İstanbulda olmanın “avantajları” ile geçildi bile.
“ETİK” SORUNLAR
Kimi zaman Şube Yönetiminin çalışma temposu düştü, Derneğe ilgi azaldı, kimi zaman başarılı organizasyonlar gerçekleştirildi, üyelik başvuruları arttı. Ancak bu dönemde, kaydadeğer en önemli konu “etik” sorunlar oldu. Şube Yönetiminin hemen her toplantısında, yapılan her genişletilmiş üye toplantısında ve de genel kurullarda etik tartışmalar yapıldı. İş dünyası ile parasal ilişkilere girilmemesi, Derneğin kendi yağı ile kavrulması, üyelerin iş dünyası ile tek tek ilişkilerinde de bu özenin gösterilmesi genel kabul gördü. Bu alanda uluslararası öneme sahip örnekler tartışıldı ve “tartışma boyutunda da kalsa” ciddi sonuçlara varıldı. Hatta, etik değerlere sadakat adına İdris Adil, Talip Aktaş ve Yalçın Şimşek, yönetim kurulu üyesi sıfatını taşıdıkları bir dönemde, çalıştıkları yerlerden ayrıldıkları ve mesleği profesyonelce yapamadıkları için bu görevlerinden istifa ettiler. İdris Adil ve Bülent Yardımcının ardından, Yalçın Şimşek (iki dönem), Funda Özkan (vekaleten), Osman Şenkul (iki dönem) Şube Başkanlığı görevini yürüttüler. Genel kurullara ilgi “olağan”, başkanlığa ise “olağanüstü” ilgi oldu kimi zaman. 20 Aralık 1992 tarihinde yapılan 2. Olağan Genel Kurulda Yalçın Şimşek, İdris Adil, Talip Aktaş, Funda Özkan, Adil Korkut, Kerim Sallancı ve Kazım Kılınç yönetim kurulu üyeliklerine seçilmişlerdi. Aynı gün yapılan ilk yönetim kurulu toplantısı “başkan adayı bolluğu” ile Guiness Rekorlar Kitabına geçmeye aday gösterilebilecek cinstendi. 7 yönetim kurulu üyesinden 4’ü (Yalçın Şimşek, Adil Korkut, Kerim Sallancı ve Kazım Kılınç) başkanlığa aday oldular. Öteki “masum” üç üyenin oyunu olan Yalçın Şimşek yeniden seçildi.
Dostları ilə paylaş: |