b) Bilirkişinin Görüşünün Muteber Oluşu: Bilirkişinin görüşü, mütehassıs birinin kendi ihtisas alanında içtihat, kanaat ve istinbatına dayanarak sunduğu görüştür. Bununla “emin kişinin haberi” arasındaki fark şudur: Emin kişinin haberi zahiri duyu yollarından elde edilir; içtihat, kanaat ve istinbatın onda hiçbir rolü yoktur. Fakat bilirkişi görüşü, mütehassısın içtihat, kanaat ve istinbatı esasına göre hâsıl olur. Bu yüzden emin kişinin haberinde haberi veren kişinin ihtisas sahibi olması şart değildir ve bir olayla karşılaşmış olan her kişi onu idrak edip ondan haber verebilir. Fakat bilirkişinin görüşünde görüşün sahibi ihtisas sahibi olmalıdır ve ihtisası olmayan birisi, hatta görüşe konu olan bir işle karşılaşmış olsa bile onun hakkında değerli bir görüş izhar edemez.
Bu delilde dilbilimcilerinin sözü bilirkişinin görüşünden bir ölçüt sayılmaktadır. Buna göre bilirkişinin görüşünün itibar ve hücciyetini ifade eden delil, dilbilimcinin sözünün hücciyetine de delil kılınmıştır. Bilirkişinin görüşünün hüccet oluşunun delili ise akil adamların ihtisas sahiplerine müracaatı ve onların görüşlerine itimat etmeyi bir yöntem edinmiş olmalarıdır. Şari tarafından bir yasak gelmemiş olması da onun bu yöntemi teyit ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla bu istidlalde de dilbilimcilerinin sözlerinin hüccet olmasının delili akil adamların yöntemidir. Fakat şu fark da göz ardı edilmemelidir: Birinci delile göre dilbilimcinin sözünün delil sayılıp kabul edilmesinin tek şartı vardır; o da Dilbilimcinin kelimelerin manalarını açıklamadaki güvenilirliğinin belirginleştirilmesi. Fakat ikinci delilde onun güvenilirliğinin yanı sıra ihtisas sahibi olduğu da dile getirilmiştir. Bununla birlikte onun sözü, yalnızca kelimelerin manalarını teşhis etmede ihtisası olmayan kimseler için muteberdir. Çünkü akil adamların yöntemi, uzmanlığı olmayanların uzmanlara, ihtisası olmayanların ihtisas sahiplerine ve cahilin âlim ve bilene müracaat etmesi yönündedir. Ancak ihtisas sahibi birisinin kendi ihtisas alanında bir başka mütehassısa müracaat etmesi yönünde ya bir siyre yoktur veya en azından böyle bir yöntemin varlığı ihraz edilmemiştir.
Şunu da hatırlatmakta yarar var; eğer dilbilimcilerinin sözleri sırf Arapça metinleri müşahede etmek ve Arap ağzı ile gerçekleşen konuşmaları dinlemek yoluyla elde edilmiş olur da içtihat, kanaat ve istinbat ortaya konulmamış olursa, bu durumda o sözler yalnızca “emin kişinin haberi”nin mısdaklarından sayılır ve ikinci delil onda cari olmaz. Eğer onların tüm sözleri içtihat, kanaat ve istinbata dayanırsa bu durumda birinci delilin kapsamında yer almaz; zira birinci delil hiçbir içtihat ve istinbatın rolü bulunmayan haber hakkındadır. Öyleyse bu iki delil karşısında dilbilimcilerinin sözleri iki çeşit olmalıdır; Onların sözlerinin bir bölümü yalnızca görme ve işitme yolu ile elde edilmiş ve işleri sadece bunları haber vermekledir. Öte yandan onların sözlerinin bir bölümü ise içtihat ve istinbatla elde edilmiştir ve bu durumda da onların işi ihtisasa dayalı bilirkişi görüşünü izhar etmektir.
Dostları ilə paylaş: |