Fikh-i ekber



Yüklə 1,59 Mb.
səhifə38/69
tarix30.12.2018
ölçüsü1,59 Mb.
#88233
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   69

Kıyamette Hasımlaşma:

Kıyamet gününde hasımlar arasında kısas haktır.

Kimin müslüman kardeşinde zulmen alınmış bir hakkı var­sa, dinar ve dirhemlerin (paranın) bulunmayacağı Kıyamet gü­nünden evvel onunla helâllaşsın. Helâllaşmadan ölür de iyi bir ameli varsa, zulmettiği kadarı alınıp mazluma verilir. Eğer zali­min iyiliği yoksa, mazlumun kötülükleri alınıp o zalime yükleti­lir.” 344

Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruyor:

Müflis kimdir? bilir misiniz? Ashab:

Bizde müflis, dirhem ve dinarı (parası) bulunmayan kimsedir.” dediler. Hz. Peygamber bunun üzerine buyurdu ki:

Şüphesiz müflis, Kıyamet gününde Al­lah'ın huzuruna namaz, oruç ve sadaka gibi iyi amellerle geldiği halde falan müslümana söğdüğü, filana iftira ettiği, birinin ma­lını haksız yere yediği, başka birinin kanını akıttığı, bir başkasını haksız yere döğdüğü için bu hak sahiplerine hasenatı dağıtılan kimsedir. Eğer bu kişinin iyilikleri tükenirse, hak sahiplerinin hakkı kalırsa, hak sahiplerinin hataları alınıp onun üzerine yük­letilir, sonra da Cehenneme atılır. İşte müflis budur.”345

Bu, insanların haklarını almak hususunda gelen rivayettir. Hayvanların birbirinden hak alması konusunda gelen rivayette ise, boynuzsuz koyunun boynuzludan hak alacağı beyan edilmiş­tir. Sonra Allah Teâlâ, ona toprak ol, diyecek ve toprak olacaktır, işte o zaman kâfir de, keşke ben de toprak olsaydım, diyecektir.


Havz-ı Kevser Haktır.

Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in havzı haktır. Cennet ve Cehennem de şimdi yaratılmışlardır. Havuz konusunda Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

Biz sana kevser verdik.” 346 Âlimlerin çoğunluğu kevseri “Ha­vuz, yahut nehir manasıyla” tefsir etmişlerdir. Nehir ile havuz mânaları arasında bir uyuşmazlık yoktur. Zira Hz. Peygamber'in neh­ri Cennette, havzı ise Kıyametin koptuğu yerdedir. Havuzun Sı­rat'tan önce mi, sonra mı olduğu ihtilaflıdır. Sırat'tan sonra ol­ması daha münasiptir.

Havuz konusunda Kurtubî şöyle diyor:

“Havuzlar iki tanedir. Biri Sırat'tan önce ve mizandan da öncedir. En doğru olan görüş de budur. Çünkü insanlar kabirlerinden susuz olarak çıkacaklar, mizana ve Sırat'a gitmeden evvel bu havuza geleceklerdir. İkincisi Cennet'tedir. Bunların her ikisine de Kevser denilir.”

Tirmizİ'nin rivayet ettiği ve “Hasen” dediği bir Hadîs-i şerif­te Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:

Her peygamberin bir havzı vardır. Onlar her birinin havzına daha çok insan gelmesiyle iftihar edeceklerdir. Benim havzıma en çok insan geleceğini umarım.” 347

Kurtubi'nin naklettiğine göre, Mutezile, Haricîler, fasıklar, açıktan günah işleyen fasıklar gibi müslümanlar cemaatına ters düşenler Hz. Peygamber'in havzından haram edileceklerdir. Havuz hakkındaki hadisi ise sahabeden otuz küsur kişi rivayet etmiş olup mutavatür derecesine yakındır. Bu hâdis-i şerîf şöyledir:

Cennette benim Havzımın uzunluğu bir aylık yürünecek yol kadardır. Her tarafı müsavidir. Suyu sütten aktır. Kokusu miskten daha hoştur. Tadı baldan daha tatlıdır. Kardan daha soğuk köpükten daha yumuşaktır. Kandilleri zebercedden, çanakları gü­müştendir. Testileri gökteki yıldızlar gibidir. Bu havuzdan bir yu­dum içen ondan sonra bir daha asla susamaz.” 348

Cennetle Cehennem şimdi mevcutturlar. Çünkü Allah Teâlâ, Cennet'ten bahsederken:

Allah'tan korkanlar için hazırlanmıştır.” buyuruyor. Cehennem'den bahsederken de “Kâfirler için hazırlan­mıştır.” buyuruyor. Hadis-i Kudsî'de de Allah Teâlâ, şöyle buyu­ruyor:

İyi kulların için gözlerin görmediği, kulakların vasfını işit­mediği ve hiçbir beşerin kalbine geçmeyen vasıfta makamlar ha­zırladım.” 349

İsrâ hadisinde de Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:

Cennet'e koyuldum ve Cehennem bana gösterildi.” 350

Bu sığalar mazi için olup hakikat mânasında konulmuştur. Hakikat mânasından mecazî mânaya dönmek için bir sebeb yok­tur. Ancak sahih bir hadis, yahut bir âyet-i kerîme bulunursa o zaman bu mânaya dönülebilir. Mutezile bu meselede Ehl-i Sün net'e muhalif görüş beyan etmektedir.

Sonra en doğrusu Cennet'in gökte olduğudur. Allah Teâlâ'nın ;

Yemin olsun ki o, (peygamber Cebrail'i) bir daha da (Mi­raç'tan inerken (hakiki suretinde) gördü. Sidret'ül-Muntehâ'nın yanında. Me'va Cenneti ise onun yanında.” 351 âyeti buna delalet etmektedir. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem de şöyle bu­yuruyor:

Allah'ın Arş'ı Cennet'in tavanıdır.” 352Bir görüşe göre Cennet yeryüzündedir, bir görüşe göre nerede olduğunu Allah'tan başkası bilmez. “EI-Makasıd” adlı kitabın şârihi bu son görüşü, yani Cennet'i Allah'tan başka kimsenin bilmediği görüşünü kabul et­miştir. Bir görüşe göre ise, Cennet yedi kat yerin altında, bir gö­rüşe göre yer kabuğunun üstündedir. Başka bir görüşün sahibi de bu konuda bir şey söylememektedir.

Bir şarihin şerhinin aslında burada “Sırat da haktır.” ibaresi bulunmaktadır ki bu metinlerde yoktur. Sonradan ilâve edilmiş gibidir. Ancak, Cennet ve Cehennem bahsinden önce zikredilmesi daha lâyıktır. Çünkü Sırat Kitap ve Sünnetle sabittir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

İçinizden hiçbiri istisna edilmeksizin hepiniz mutlaka oraya varacaktır. Bu rabbinin katından kesinleşmiş bir hükümdür.” 353

İmam Nevevî “Sahih-i Müslim” şerhinde bu konuda şöyle di­yor:

“Bu âyetteki varmaktan maksat, Sırat üzerinden geçmektir.” Sahih-i Müslim'de şöyle rivayet ediliyor:

“Sırat, Cehennem üzerinde uzanmış bir köprüdür. Kıldan in­ce, kılıçtan keskindir.” 354

Bazı rivayetlerde ise şöyle gelmiştir:

“Sırat köprüsü, Cehen­nem ehlinden bazılarına kıldan ince olacak, bazılarına vadi gibi geniş olacak.” 355

Başka bir rivayette ise şöyle gelmiştir:

“Cehennemin üstünde iki tarafından Sırat köprüsü kurulur. Ümmeti ile birlikte bu sırattan ilk geçen ben olacağım. O gün pey­gamberlerden başkası konuşmayacaktır. O günde peygamberlerin sözleri:

Allah’ım, selâmet ver, Allah’ım, selâmet ver” şeklinde olacaktır. Cehennemde Hurma dikeni gibi dikenler vardır ki bunların büyüklük mikdarını Allah'tan başkası bilmez. İnsanlar amelleri sayesinde oradan geçecekler. Bir kısmı ameli ile kurtulacak, bir kısmı da o dikenlere takıldıktan sonra kurtulacak.”356

Bir rivayette de şöyle deniliyor:

Müminler sırattan göz yumup açıncaya kadar kısa zaman içinde geçecek, bir kısmı da şimşek gibi geçecek. Bir kısmı iyi ko­şan at gibi, bir kısmı kuş gibi, bir kısmı binek gibi geçecektir. Kur­tulan müslümandır. Cehennem dikeninde tırmalanan Cehennem ateşine düşecek.” 357

Bu meselede Mûtezile'nin çoğunluğu muhaliftir.

Sizden hiçbir kimse yoktur ki oraya girmesin.” âyetinden kasdedilenlerin kâfirler olduğu da söylenmektedir. Bu âyet şöyle tefsir ediliyor: “Vâridüha”deki vürûd'dan maksat, girmek ve ebedî olarak kalmaktır. Yâni kâfirler ebedî olarak Cehennem'de ka­lacaklardır. Çoğunluk, hasr-ı ifade edeceği gibi bu âyetteki vürûd kelimesinin umumî olarak mütalâa edilmesi gerektiğini sa­vunmuşlardır.

Bir rivayete göre de vürûd'un mânası Cehennem'in üstünden geçmektir. Cennet ve Cehennem ehli geçerken belli olurlar. Bir söze göre de vürud kelimesinin mânası girmektir. Ancak, geçer­ken yerine ulaşma durumları değişik olur. Çünkü Hz. Cabir'den rivayet edildiğine göre, bu âyetin mânasından sorulduğunda Resûlullah sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:

“Vurûd, girmektir. İyi, yahut kötü hiç kimse yoktur ki Cehenneme girmesin, Cehennem'den geçerken onun ateşi, İbrahim aleybisselâm'da olduğu gibi müminler için selâmet ve soğukluk olacaktır. Hatta, öyle ki bu soğukluktan ötürü Cehennem'de bir gürültü olacaktır.”

Bir rivayette de şöyle buyuruluyor:

Ey mümin, geç. Zira senin nurun benim alevimi söndürmüş­tür.” diyecek.”358

Cabir (R.A.)'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber'e bu meseleden sorulunca şöyle buyurdu: “Cennet ehli Cennete girince, birbirine şöyle diyecekler: Rabbimiz, bize ateşe gireceğimizi vaad etmemiş mi idi? Bu sorular üzerine kendilerine şöyle denilecek: Siz ateşe girdiniz, fakat ateş sönmüştü.” 359

Müminlerin de Cehennem ateşinden geçmeleri,

Şüphesiz, kendilerine bizden saadet vermek gerekenler, işte bun­lar. Cehennemden uzaklaştırılacaklardır.360 âyetine aykırı düş­mez. Zira buradaki uzaklaştırılacaklardır, sözünden kasdedilen mâna, Cehennem azabından uzaklaştırılacaklardır, demektir.

Mücahid'den rivayet edildiğine göre, müminin Cehennem ate­şine girmesi, dünyada iken vücuduna humma sıtma hastalığı­nın isabet etmesidir. Çünkü Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: .

Sıtma hastalığının şiddeti, Cehennem alevindendir.” 361

Mücahid'in bu sözü, dünyada sıtma hastalığına yakalanan mü­minin günahlarının affedileceğine, dolayısıyla Cehennem ateşine girmeyeceğine hamledilmiştir. Yoksa, Cehennem ateşini hiç görmeyecek demek değildir.

Bir görüşe göre, vürûd kelimesinden maksat, Cehennem ateşi etrafında diz çökmeleridir. Nitekim şu âyet-i kerîme de buna işa­ret etmektedir:

Sonra Allah'tan korkanları kurtaracağız, zalimleri de toptan Cehennem'de bırakacağız.” 362

Keşşaf sahibi, Mutezilenin ileri gelenlerinden olduğu halde bu meseleyi aynen zikretmiştir. Mutezile Sıratı toptan inkâr etmiştir.

Sonra itikat esaslarından biri de şudur: Kıyamette azaların konuşturulması haktır. Allah Teâlâ bu konularda şöyle buyuru­yor;

O günde ağızlarına mühür vuracağız ve bize elleri konuşa­cak, ayakları da yaptıkları işlere şahidlikte bulunacaktır.” 363

O günde onların dilleri, elleri ve ayakları yaptıkları işlerde kendileri aleyhine şahidlik yapacaktır.” 364

Nihayet ateşe geldikleri zaman, yaptıklarını kulakları, göz­leri ve derileri aleyhlerine şahidlik edecekler.” 365

Mûtezile'ye göre azaların şahitliği caiz değildir. Belki gerçek­ten bu şahidlik Allah tarafındandır. Ancak Allah Teâlâ bu şahidliği azalara nisbet etmiştir.

Biz de deriz ki evet, durum böyledir. Çünkü Allah Teâlâ, ağacı konuşturduğu gibi âdete muhalif şekilde bu azaları konuştu­racaktır. Yahut Allah Teâlâ, bu azalarda anlama kabiliyeti ve ko­nuşmaya güç yaratacaktır. Konevi’nin dediği gibi, o azalarda Kıyamet gününde dünyada yaptıkları amellerin kendilerinden sudur ettiğine delalet edecek olan haller ortaya çıkacak. Bu âlemdeki durumların değişmesi yaratılmış olduğuna delalet ettiği gibi, bu azalardan çıkacak olan o hallere şehadet adı verilir, tarzındaki izah ve düşünce reddedilmiştir. Bu görüş Mûtezile'nin mezhebine yakındır. Hakikî mümkün olunca âyeti mecazî manaya çekmek caiz olmaması yanında bu görüş, nasların zahirine de aykırıdır. Allah Teala şöyle buyuruyor :

O kâfirler, derilerine: Niçin aleyhimizde şahidlik ettiniz? di­yecekler. Onlar da her şeyi konuşturan Allah bizi, konuşturdu, diyecekler.” 366



Yüklə 1,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   69




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin