Peygamberlerin Îman Üzerinde Öldüğü Kesindir:
(Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem iman özerinde ölmüştür.)
Peygamber aleyhissalâtü vesselam peygamberlerden biri olması ve peygamberlerin de başlangıçta ve sonunda küfürden korunmuş bulunması sebebiyle bizim peygamberimizin iman üzerinde öldüğüne inanırız. Bazı harikalar ve olgun hallerde güzel ibadetler zuhur etse de, Hz. Peygamberin dışında kalan Allah'ın velileri, saf kullarının iman üzerinde öldüklerine kesinlikle hükmedemeyiz. Zira böyle kulların durumu Allah katında açıktır. Fakat insanlar üzerine kapalıdır. Hatta bu sebepten Cennetle müjdelenen on sahabi ve benzeri sahabiler sonunda hallerinin değişmesinden ve kötüye varmasından korkarlardı.
Bil ki Selefin, bir kimsenin Cennetlik olduğuna şahitlik etmek hususunda üç türlü görüşü vardır: Birincisi, peygamberlerden başka hiç kimse için Cennetlik denilemez. Bu görüş Muhammed b. Hanefiyye ile Evzaî'den nakledilmiştir. Bu, kesindir, üzerinde herhangi bir münakaşa yoktur. İkincisi, her mümin için Cennetle şahadet edilir. Bunun hakkında da nas vardır. İlim adamlarının çoğunluğu bu görüştedir. Ancak bu zannî bir hüküm ifade eder. Üçüncüsü; Buhari ve Müslimde geçtiği üzre, müminlerin şahid olduğu kişiler için de Cennetlik denilebilir. “Hz, Peygamber sallellahu aleyhi vesellem bir cenazeye rastladı ki onu hayırla andılar ve bu cenaze için “Vacib oldu” buyurdu. Başka bir cenazeye uğradığında onu da “Kötülükle” andılar. Bu cenaze için de yine “Vacib oldu” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer:
“Yâ Resûlellah, vacip olan nedir?” diye bir soru sordu. Hz. Peygamber de:
“Bu hayırla andığınız cenazeye cennet vacip olmuştur. Şu kötülükle andığınız cenazeye de cehennem vacip olmuştur. Sizler, Allah'ın yeryüzündeki şahidlerisiniz.” Buyurdu.
Bu zahirî ve zannî bir meseledir. Doğrusunu Allah Teâlâ bilir.
Ebu Tâlib'in Kafir Olarak Ölmesi :
Ebû Talib Hz. Peygamber'e iman etmemiştir. Rivayet edildiğine göre Ebû Tâlib'in vefatı yaklaşınca Hz. Peygamber sallellahu vesellem yanına geldi. O sırada Ebû Cehil ve arkadaşları Ebû Talib’in yanında idi. Hz. Peygamber amcasına:
“Ey amca! Allah senin için delil olacak kelimeyi Şehadet kelimesini söyle.” dedi. Bu esnada Ebû Cehil, Ebû Tâlib'e hitaben:
“Abdül-Muttalib'in milletinden yüz mü çeviriyorsun?” diyerek müdahale etti ve bu söz orada bir kaç kerre tekrarlandı. Nihayet Ebû Tâlib en sonunda:
“Ben Abdül-Muttalib'in milleti üzerindeyim.” diyerek (Lâ ilahe illellah) demeyi kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem:
“Bana bir yasak gelmedikçe vallahi senin için istiğfar edeceğim.” buyurdu. Bunun üzerine:
“Müşriklerin cehennemlik oldukları belli olduktan sona, müşrikler akraba da olsalar, ne peygambere, ne de müminlere, onlar için istiğfar etmek yoktur.” 408
Yâni küfür üzerinde öldükleri beli olduktan sonra onlar için Allah'tan mağfiret dilemek yoktur. Hz. Peygamber, ölümü anında Ebû Tâlib'e iman teklif edince, Ebû Tâlib'in bu teklifi kabul etmemesi üzerine Allah Teâlâ onun hakkında şu âyeti indirdi:
“Şüphesiz sen, istediğini doğru yola sevk edemezsin. Lâkin Allah dileyeni doğru yola iletir.” 409
Hz. Peygamberin Çocukları.
(Tâhir, Kasım ve İbrahim, Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in oğulları idi. Fatma, Zeynep, Rûkiyye ve Ümm-i Gülsüm de kızları idiler. Allah hepsinden razı olsun.)
Kasım Hz. Peygamber'in ilk çocuğu olup peygamberliğinden önce dünyaya gelmişti. Hz. Peygamber onun adı ile künyelenmiştir. Bu oğluna nisbetle ona “Eb'ul-Kâsım” denilmiştir. Kasım, yürüme çağına gelinceye kadar yaşamıştır. Bir rivayete göre ise iki sene yaşamıştır. Bineğe binecek yaşa kadar yaşadığını söyleyenler de vardır. Fakat en doğru görüş, 17 ay yaşadığı ve Hz, Peygamberin peygamberliğinden evvel vefat ettiğidir. Faryabî'nin “Müstedrek”inde, Kasım'm İslâmiyet devrinde vefat ettiği hakkında bir rivayet nakledilmiştir. Kasım, Hz. Peygamber'in çocukları içinde ilk vefat edendir. Zübeyr b. Bekkâr'ın naklettiğine göre, Hz. Peygamber'in Kasım ve İbrahim'den başka Abdullah isimli diğer bir oğlu daha vardı ki Mekke'de bulunduğu sırada küçükken vefat etmişti. Bu oğlu Tâyyib, Tâhir adını da taşımaktaydı. Bunlarla birlikte üç ismi vardı. Neseb âlimlerinin çoğunun görüşü de budur. Ebû Amr da bu görüştedir. Dârekutnî: en doğrusu da budur, Abdullah'a Tayyib ve Tahir de denilmekteydi. Çünkü Peygamber Efendimizin peygamberliğinden sonra doğduğu için ona Tayyib ve Tahir de denilmektedir. Dârekutnî ve diğerlerinin söylediği gibi; Abdullah, Tayyib ve Tahir'den ayrıdır, diyenler de vardır. Bir rivayete göre, Hz. Peygamber'in bir batında dünyaya gelen Tayyib ve Mutayyib isimli ikiz iki oğlu ile, yine bir batında dünyaya gelmiş Tahir ve Mutahhir isimli bir başka çift oğulları daha vardı. Nitekim “Safve” adlı kitabda da bu şekilde yazılmıştır.
İbrahim isimli oğlu, aslında Mısırlı bir cariye olan hanımı Mâr'ia' dan dünyaya gelmiştir. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem İbrahim'in vefatından sonra onun hakkında şöyle demiştir:
“Kalb mahzun olur, göz yaşarır. Allah'ın, gücüne gidecek söz söylemeyiz. Ey İbrahim! Şüphesiz biz, senden ayrıldığımıza üzgünüz.” 410
Hz. Peygamberin bu oğlu İbrahim 70 günlük yahut daha çok günlük iken vefat etmiştir. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem cenazesini kıldırmış ve Baki' mezarlığında defnetmiş, Hz. Peygamber: “Önceden gönderdiğimiz kardeşimizin yanına defnedelim.” buyurmuş ve süt kardeşi Osman b. Maz'ûn'un yanında defnetmiştir.
Zeynep, Hz. Peygamberin kızlarının en büyüğü idi. Çoğunluğun görüşü budur. Bazılarına göre de Rûkıyye, kızlarının en büyüğü idi. Ebû İshak'a göre, Zeyneb Hz. Peygamber otuz yaşında iken dünyaya gelmiştir ve İslâmiyet devrine ulaşmış olup Medine'ye hicret de etmiştir. Zeyneb, kocası ve teyzeoğlu Eb'ul-Âs Lâkit'in yanında Hicretin sekizinci senesinde vefat etmiştir. Ali isimli bir çocuğu dünyaya gelmiş, fakat bu çocuk küçükken vefat etmiştir. Hilim sahibi bir hanımdı. Mekke fethedildiği zaman Hz. Peygamberin bindiği devenin arkasında idi. Bir çocuğu da Ümame isimli kızı idi. Hz. Peygamber'in sabah namazını kılarken onu omuzuna aldığı bahsedilen çocuk budur. Rükûa gidince onu yere kor, başını secdeden kaldırdığı zaman ise yine omuzuna alırdı. Hz. Fatma'nın vefatından sonra Hz. Ali onunla evlenmişti.
Betûl adıyla da anılan Fatımat'üz-Zehrâ, Hz. Peygamber kırkbir yaşında iken dünyaya gelmiştir. Yukarıdaki metinde Zeynep'ten önce zikredilmesinin sebebi, rütbe bakımından daha üstün olmasına binaendir. Merfu olarak gelen bir hadis-i şerifte rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Fatima'ya bu adın verilmesinin sebebi, Kıyamete kadar Allah Teâlâ O'nun zürriyetini Cehennem âteşinden koruduğu içindir.” (Hafız ed-Dımeşki bu hadisi tahric etmiştir.)”
İmam Nesaî'nin merfu olarak rîvayet ettiğine göre ise Hz. Peygamber, Fatıma'ya bu adın verilmesi hususunda şöyle buyuruyor:
“Fâtima'ya Fatıma adı verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ, onu ve sevenlerini Cehennem ateşinden kestiği ve koruduğu içindir. Betûl adı verilmesinin sebebi ise, dindarlık, fazilet, şeref ve neseb bakımından diğer kadınlardan ayrıldığı ve farklı bulunduğu içindir.” Bir görüşe göre ise dünyadan alâkasını kestiği için bu adı almıştır. Hz. Fatıma Hicretin 3. senesi Hz. Ali ile evlenmiştir. Hz. Fâtıma'nın evlenmesi Allah'ın emri ve vahyi ile olmuştur. Hz. Fatıma Hz. Peygamber'in, çocukları içinde en çok sevdiği idi. Bir sefere gitmek istediği zaman en son dakikalarında onunla vaktini geçirirdi. Yine bir seferden dönüdüğü zaman ilk onunla meşgul olurdu. Hazreti Peygamber, Hz. Fatıma'yı o derece severdi ki, şöyle buyurmuştu:
“Fatıma benden bir parçadır. Kim onu sevmezse beni de sevmez.” 411 Müslim'in bir rivayetinde ise Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem Hz. Fatıma'ya:
“Müminlerin hanımlarının en büyüğü olmaya razı olmaz mısın?” 412
Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde ise şöyle buyuruyor:
“Fatıma, Cennet kadınlarının en faziletlisidir.” 413
Hz. Fâtıma, Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in vefatından altı ay sonra yirmi dokuz yaşında iken vefat etmiştir. Hz. Ali'den, Cennet Ehlinin gençlerinin efendisi olan Hasan ile Hüseyin'i dünyaya getirmiştir. Bir de Muhsin isimli çocuğu olmuştur ki bu çocuğu da Hz. Ali'den olup küçükken vefat etmiştir. Ümm-i Gülsüm ve Zeynep isimli iki de kız çocuğu olmuştu. Hz. Peygamberin soyu yalnız Hz. Fatima neslinden devam etmiş, yayılmıştır. Yani Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin neslinden devam etmiştir.
Hz. Rûkiyye ise, Hz. Peygamber 33 yaşında iken dünyaya gelmiştir. Ebû Leheb'in oğlu Utbe'nin nikâhı altında idi. Kızkardeşi Hz. Ümm-i Gülsüm de Utbe'nin kardeşi Uteybe ile evli idi. “Tebbet Yedâ Ebû Leheb” süresi nazil olunca, Ebû Leheb oğullarına şöyle dedi:
“Eğer Muhammed'in iki kızından ayrılmazsanız benim başım sizin başınıza haram olsun.” Ebû Leheb'in bu sözü üzerine oğulları Hz. Peygamber'in iki kızı Rûkiyye ve Ümm-i Gülsüm'den ayrılmışlardır. Ebû Leheb'in bu oğulları onlarla zifafa girmemişlerdi. (Bundan anlaşılan nişanlı gibi bir durum vardı, fakat henüz evlilik gerçekleşmemişti.) Bundan sonra Osman b. Affan Mekke'de iken Rûkıyye ile evlendi. Hz. Osman Hz.Rûkıyye ile birlikte hem Habeşistan, hem de Medine'ye beraber hicret etmiştir. Rûkıyye, Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem Bedir savaşında iken vefat etmiştir.
Rûkıyye vefat edince Osman b. Affan Hz. Ömer'in kızı Hafsa'yı istemişti. Fakat Hz. Ömer bunu reddetti. Bu haber Hz. Peygamber'e ulaşınca Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem Hz. Ömer'e: “Yâ Ömer, sana Osman'dan daha hayırlısını, Osman'a da kendisi için senden daha hayırlısını göstereyim mi?” buyurdu. Hz. Ömer:
“Evet, yâ Resûlellah!” cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Sen kızını bana ver, ben de kızımı Osman'la evlendireyim.” buyurdu. Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Nefsim kudret ilinde olan Allah'a yemin ederim ki, bin tane kızım olsa ve hepsi de peş peşe ölecek olsa, her birini diğerinden sonra yine seninle evlendirirdim. Cebrail bana haber verdi ki, Allah Teâlâ, Ümm-i Gülsüm'ü seninle evlendirmemi emrediyor.” 414İmam Âzam hazretleri Hz. Peygamber’in hanımlarından bahsetmedi. Ben onların isimlerini aşağıda zikredeceğim:
Dostları ilə paylaş: |