Fikh-i ekber


Hz. Peygamber'den Sonra En Üstün Peygamber



Yüklə 1,59 Mb.
səhifə44/69
tarix30.12.2018
ölçüsü1,59 Mb.
#88233
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   69

Hz. Peygamber'den Sonra En Üstün Peygamber.

Hz. Peygamberden sonra dedesi İbrahim aleyhisselâm diğer pey­gamberlerden daha üstündür. Sahih bir hadiste geldiği üzre, yara­tıkların en hayırlısı İbrahim aleyhisselâmdır. Bu hükümden bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesellem kendini tahsis ederek Tirmiz’nin rivayetine göre şöyle buyurmuş­tur:

Şüphesiz İbrahim Halilullah'tır. Ben ise Habibullah'ım.” 435 Geri kalanlar için yukarıdaki hadis-i şerif umumi olarak alınmalıdır.

Bil ki, dostluk sevginin kemalidir. Cehmiye taifesi, sevenle sevi­len arasında ancak bir münasebet bulunması gerektiğine inandıkla­rı için iki taraftan sevginin var olacağını inkâr etmişlerdir. Halbuki kadim olan Allah ile yaratılmış olan kul arasında sevgiyi gerektiren bir münasebet yoktur; İslâmda bu bidati ilk ortaya koyan ikinci Hic­ri asır başlarında Ca'd b. Dirhem olmuştur. Bu sebeple Irak ve Şark Emiri Hâlid b. Abdülah el-Kuserî Ca'd'ı Vasıt'da boğazlamıştır. Kur­ban Bayramında bir konuşma yaparak: “Ey insanlar! Kurban kesin. Allah kurbanlarınızı kabul etsin. Allah Teâlâ İbrahim'i halil edinme­diğine inandığı için şüphesiz ben Ca'd b. Dirhem'i boğazlıyorum.” dedikten sonra hutbeden inip Ca'd'm kafasını kesti. Halid b. Abdillah'ın bu hareketi zamanındaki ilim adamlarının fetvası ile olmuş­tur.

Bizim inancımız, Allah'ın muhabbeti, dostluğu diğer sıfatlarında olduğu gibi kendine layık olan şekildedir.Bazı alimler bu konuda icma bulunduğunu nakletmişlerdir.İbrahim aleyhisselam’dan sonra peygamberlerin en faziletlisi Nuh aleyhisselam, sonra Musa aleyhisselam, sonra da İsa aleyhisselam’dır. Şimdiye kadar zikredilen Hz.Muhammed, Hz.İbrahim, Musa, İsa ve Nuh aleyhisselam diğer bütün peygamberlerden üstündürler. Bu sayılan beş peygamber peygamberleri en faziletlisi olup “Ulül-Azim” olarak vasıflandırılmışlardır. Allah Teala bu peygamberleri iki yerde bir arada zikretmektedir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

Dini elbirlik tatbik edip ayrılığa düşmeyesiniz diye Allah Nuh'a tavsiye ettiğini ve sana vahy ettiğimizi, bir de İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya tavsiye ettiğimizi size şeriat yaptı.” 436

Âyette önce Nuh'tan başladı. Çünkü o, Peygamberlerin (resulle­rin) ilkidir. Sonra bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa'yı zikretti, çünkü o, peygamberlerin sonuncusudur. Sonra da bunların arasındaki üç peygamberi zikretti. Doğrusu bizim peygamberimizden ve Hz. İbrahim'den sonra en üstünü Nuh aleyhisselâm, ondan sonra Musa aleyhisselâm, daha sonra da İsa aleyhisselâmdır. İbrahim aleyhisselâm'ın üstünlüğünü özel olarak yukarıda kaydetmiştik. Hocalar hocamız Celâleddin es-Suyutî, bu üç peygamberden hangisinin üstün olduğu hususunda bir rivayet bilmiyorum, demiştir. Başka bir yerde yine Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: 437

Biz bütün peygamberlerden, Sen’den, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa ve İsa’dan söz aldık.Onlardan sağlam bir söz aldık.”

Dört peygamber varlık alemine geliş sırasına göre zikredilmiş­tir Bizim peygamberimiz ise önce zikredilmiştir. Çünkü Alem-i Şuhud'da onun derecesi hepsinden öncedir.

Sonra Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem bütün insanlığa gönderilmiştir. Başka bir yerde buna tenbih etmiştim. Buna dair de­liller cümlesinden olarak aşağıdaki âyetleri zikrediyoruz:

Bütün âlemlere bir korkutucu olsun diye, kuluna Kur'an'ı indiren Allah'ın şanı ne kadar yücedir.” 438

İçlerinden kim, ben ondan başka bir ilâhım, derse, biz onu Ce­hennemle cezalandırırız.” 439

Müslim'de rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:

Ben bütün insanlara peygamber olarak gönderildim.”

Söyle bir itirazda bulunulabilir. Hz. Peygamber muannidlere ve zalimlere karşı kılınç kullandığı halde :

Biz seni yalnız âlemlere rahmet olarak gönderdik.” 440 ayetinin mana­sı nedir? Bu sorunun cevabı Zemahşerî'nin bir misal vererek söyle­diği şu sözdür;

“Allah Teâlâ bol bir su akıtmıştır. Bir kısım insanlar bu sudan hayvanlarını da ziraatlarını da sulayarak hayat kazanır­lar. Bir kısım insanlar da bu sudan faydalanmayı terk ederek hayat­larını kaybederler. Su kaynağı haddi zatında Allah tarafından bir nimettir ve her iki fırka için rahmettir. Ancak tembeller bu nimeti kendileri için sıkıntı ve zorluk kabul ederek bundan mahrum olmuşlar ve faydalanmamışlardır.”

Şefaat hadisinin başında da:

Ben Kıyamet gününde insanların en büyüğüyüm.” buyuruluyor. Nitekim Konevî de bu hadisi zikrettikten sonra şöyle di­yor: “Belki en iyisi Allah Teâlâ'nın:

İnsanlar için meydana cıkarünns en hayırlı ümmetsiniz.” âyetidir.

Bu âyeti delil kabul etmenin, önce zikrettiğimiz sözlere nisbetle kuvvetli olmadığı açıktır. Bunun açıklaması şöyledir. Hz. Peygamber'in ümmeti ümmetlerin en hayırlısı olunca peygamberlerin de en hayırlısı olur. Bu konuya Kaside-i Bürde sahibi de işaret etmiştir. Ka­sidesinde şöyle diyor.

Resullerin en üstününe inanmamız sebebiyle ümmetlerin en ha­yırlısı olduk.Bu nakli yönden böyledir. Aklî yönden ise “Şerh-u Umdet'in-Nesefî”de Allâme Konevî'nin ifade ettiği gibi, insan halkta ve cahillerde olduğu gibi ya noksan olur, yahut Allah dostlarında olduğu gibi kâ­mil olur, fakat başkasını tekmile gücü yetmez. Yahut peygamberler­de olduğu gibi hem kamil olur, hem de kemâle erdirici olur. Bu ke­mal ve tekmil nazarî ve amelî kanunlara göredir. Nazarî kuvvet ba­kımından esas kemalâtın başı Allah Teâlâ'yı tanımak ve bilmektir.

Amelî kuvvette kemal Allah Teâlâ'ya itaattir. Bir kimsenin mertebe­si bu iki mertebenin olgunluk noktasında daha yüksek olursa onun velilik derecesi daha mükemmel olur. Bu iki mertebede başkasını mükemmel yapmada derecesi daha üstün olanın peygamberliği de üstün olur.

Durum böyle olunca deriz ki: Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in gelişi sırasında bütün şeriatların izi silinmiş, zulüm eser­leri ortaya çıkmış, zulmün alâmetleri baki idi. Küfür yeryüzünün her tarafını kaplamış, batıl etrafını doldurmuştu. Araplar putları ilâh edinmiş, kızlarını gömmeyi uyulması gerekli bir kanun haline ge­tirmişlerdi. O zaman yeryüzünde fesada çalışmak devam eden bir adet kan akıtmak yaygın bir tabiat, kaba kuvvetle yağma etmek geçerli bir ticaret idi. İranlılar ateşe tapıyor, anaları ile zina ediyor; Rumlar diğer beldeleri tahrib etmeğe devam ediyor, zafer kazandık­ları ülkelerdeki vatandaşlara azab ediyor, enine boyuna yeryüzünün her tarafında hükümleri altına aldıkları insanların ırzını çiğniyor­lardı. Dinleri putlara tapmak, adetleri insanlara zulmetmekti.

Hind halkının çoğunluğu putlara tapmaktan ve kendilerini ateşte yakmaktan başka bir şey bilmiyorlardı. Yahudiler dinlerinin esas­larını tahrif etmek, Allah'ı yaratıklara benzetmek, ve Mesih'i (İsa'yı) yalanlamakla meşguldüler. Hıristiyanlar da hulul ve teslis inancı ile meşgul idiler.

Açık mucizeler ve işaretlerle ve parlak bir milletle takviye edil­miş olarak Allah tarafından doğrulanan sadık peygamber Hz. Pey­gamber sağlam bir din ile ve doğru bir yol ile açıkça aklın gereği olan sağlam, halis Tevhid inancına ve halis ibadetlere, adaletli adet­lere, üstün siyasetlere, zalim vergileri ve bozuk âdetleri kaldırmaya çağırıcı olarak gönderilince bu fahiş cehaletler ve batıl sapıklıklar yok olup Tevhid inancına bağlı olan millet bayrağı ortaya çıkmış, eserleri baki kalmış, fertleri çoğalmış her yerde bu dinin esasları kuvvetlenmiş, lisanlar her tarafta Melik ve Allam olan Allah'ı bir­lemeğe gitmiş, akıllar yaratıkların yaratıcısını bilmek hususunda aydınlanmış; halk dünya sevgisinden Mevlâ sevgisine dönmüştür. Peygamberliğin manası ilmî ve amelî kuvvet cihetinden noksanlık­ları tamamlamak olunca, bu Hz. Peygamberin gönderilmesi sebebiy­le Musa, İsa ve diğer peygamberlerdekinden daha mükemmel, daha meşhur, daha çok ve daha şümullü olmuştur. Musa aleyhisselâm'ın daveti yalnız İsrail oğullarına hasredilmiştir. Bize göre onlar, deni­ze göre bir damla gibidirler. İsa aleyhisselâm'a ancak az bir cema­at iman etmişti. Durum böyle olunca bildik ki Hz. Peygamber sallel­lahu aleyhi vesellem peygamberlerin en üstünü ve velilerin dayana­ğıdır.

Sonra demiştir ki; bir peygamber bütün velilerden daha üstün­dür. Bir çok kavimler, veli peygamberden üstündür, dedikleri için san­mışlardır. Onlar bu düşüncelerini Hz. Musa'nın Hızır aleyhisselâm'dan ilim öğrenmesine dayandırıyorlar. Ve buna göre, bir veli olan Hı­zır'ın Musa aleyhisselam'dan daha üstün olduğuna hükmetmişlerdir. Biz buna karşılık deriz ki; Hızır bir peygamberdir. Bazılarının inan­dığı şekilde eğer peygamber değilse yukarıda bahsedilen öğrenme durumu Musa aleyhisselâm hakkında bir imtihandır. Kitap ehli, bu âyette bahsedilen Musa, Musa b. İmran değildir; o Musa b. Metta'dır. diyorlar. Bir velinin, bir peygambere iman etmesi sebebiyle ve­li olması, sonra da bu peygamberin o veliden daha aşağı mertebede bulunması mümkün değildir. Sonra Musa aleyhisselâm'ın, Hızır'dan bilgi edinmesinde aşağılanacak bir taraf yoktur. Çünkü ilmin art­ması daima istenen şeydir.


Yüklə 1,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   69




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin