Hz. Peygamberin Hanımları:
Müminlerin anneleri olan Hz. Peygamber'in hanımları şunlardır: Hz. Hatice, Hz. Şevde, Hz. Âişe, Hz. Hafsa, Hz. Ümm-i Seleme. Hz. Ümm-i Habibe, Hz. Zeyneb bint-i Cahş, Hz. Zeyneb bint-i Hazîme, Hz. Meymûne, Hz. Cüveyriye, Hz. Safiyye. Allah Teâlâ hepsinden razı olsun. Bu sayılanlar, Hz. Peygamber'in gerdeğe girdiği on bir hanımıdır. Siyer âlimleri ile diğer âlimler arasında bunlarda ihtilâf yoktur. Hz. Peygamber'in bunlardan başka hanımlarla da evlendiği zikredilmiştir.
İmam Âzam “El-Vasıyye” adlı kitabında şöyle diyor:
“Hz. Hatice'den sonra gelmiş geçmiş kadınların en faziletlisi Hz. Âişe validemizdir. O, müminlerin annesidir. Zinadan ve Rafızîlerin isnad ettikleri iftiradan beridir. Hz. Âişe'ye zina iftirasında bulunan veled-î zinadır.”
Hz. Âişe'ye zina iftirasını atan kişinin Kur'an âyetlerini inkâr eden bir kâfir olduğu apaçıktır. Çünkü O'nun böyle bir isnaddan beri olduğunu Kur'an âyetleri açıklamıştır. Hz. Ali'ye muhalefetinden ve onunla muharebesinden ötürü Hz. Âişe'ye söven kimse sapıktır, bidat ehlidir, azgındır, fasıktır. Allah Teâlâ her şeyin içyüzünü daha iyi bilendir. İmam Âzam'ın “Bütün dünyanın en faziletli kadınıdır.” sözü, yaşadığı devrin en faziletlisi manasına da, gelmiş geçmiş bütün kadınların en iyisi manasına da gelebilir. Hz. Hatice, Hz. Fatma ve Hz. Meryem, haklarında varid olan değişik hadis-i şerifler dolayısiyle bunlar arasına girer mi, girmez mi konusu hakkında ileride geniş bilgi gelecektir. İmam Âzam'ın “O veled-i zinadır.” sözü bu makamda garibdir. Veled-i zina gibidir şeklinde benzetmek maksadı ile söylenmiş olsa gerektir.
İnançtaki Şüpheleri Gidermek:
(Bir kimse Tevhid ilminin ince noktalarında bir şüphe içine girerse, soracağı bir âlim buluncaya kadar o durumda, Allah katında en doğrusu hangisi ise ona inanıyorum, demesi gerekir. Kendisinden bilgi öğreneceği ilim adamını aramak işini tehir etmek caiz değildir. Böyle bir kişi, sorup araştırmadan beklediğinden ötürü mazur kabul edilemezi Allah'ın sıfatlarından herhangi biri hakkında bilgi sahibi olmadığı halde bir ilim adamını araştırmayıp beklerse, bir şüphe mânasına geleceği için böyle bir kimse kafir olur.)
Tevhid ilminin inceliklerinden maksat, imana aykırı düşen ve imanı sarsan şüpheler ve inkâr durumlarıdır. Âhirete iman etmekle ilgili hususlardır. İmam Âzam Şeriata ait bazı hükümlerde duraklamış bir şey söylememiştir. Çünkü bunlar İslâm Şeriatı dahilinde olan hükümlerdi. Ahkâma dair meselelerde duraklamak ve ihtilâfa düşmek rahmettir. Tevhid ve İslâm inancına ait meselelerde ihtilâfa düşmekse sapıklıktır, bidattir. Şeriata ait hüküm ihtiva eden meselelerdeki hatalar affedilir, belki bu hükmü çıkaran sevap da alır. Fakat Tevhid inancına ait meselelerdeki hükümlerde hataya düşmek küfürdür, günahtır. Bu hataya düşenler de mecur değil mezurdur. Yani günahkârdır.
Miraca İnanmak:
(Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in Miraç haberi haktır. Miracı inkâr eden bidatçı, sapıktır.)
Yani Hz. Peygamber'in cesedi ile birlikte göğe doğru Allah'ın dilediği yüksek makamlara kadar çıkması gerçektir. Bu husustaki hadis-i şerif çeşitli yollardan sabit olmuştur. Bu haberi kabul etmeyip reddeden sapıklıkla bidatciliği toplamıştır. “El-Hulâsa” adlı kitapta şöyle deniliyor: “Kim Miracı inkâr ederse, bakılır, eğer Mekke'den Beyt-i' Makdis'e kadar olan İsra kısmını inkâr ederse kâfirdir. Beyt-i Makdis'ten daha yukarı çıkışını inkâr ederse kâfir olmaz. Yani İsrâ olayını inkâr eden kâfirdir. Çünkü bu kısım âyetle sabittir. Miraç olayını inkâr eden kâfir olmaz. Çünkü Hadis ile sabittir, Sünnetle sabittir. Âyetin hükmü kesindir. Hadisin rivayet ve dirayeti ise zannîdir. Ben bu mesele hakkında kısa bir, risale yazdım ve bu risaleye “EI-Minhâc'ul-Ulvî Fil-Mîrâc'in-Nebevî” adım verdim. “Akâid” kitabının şârihi Taftazanî, Hz. Âişe'nin:
“Miraç gecesi Hz. Peygamber'in cesedi uzaklaşmadı.” sözünün manasını: “Cesedi ruhundan ayrılmadı belki ruhu ile birlikte idi” şeklinde tevil etmiş olması çok garibtir. Bunun garibliği açıktır. Bu sözün en sağlam tevili şöyledir: Miraç, Hz. Âişe henüz doğmadan, Hz. Peygamberin peygamberliğinin ilk yıllarında vuku bulmuştur. Yahut şöyle denilebilir: Mîrac birkaç defa vuku bulmuştur. Hatta Hz. Peygamber'in Miraç'ta vardığı son noktalar hakkındaki rivayetler de bu sebepten değişiktir. Bir rivayete göre, Cennet'e kadar, bir rivayete göre, Arş'a kadar; bir rivayete göre, Arş'ın üstüne kadar gitmiştir. Arş'ın üstü; “Denâ Fetedellâ, fekâne kâbe kavseyni ev ednâ.” makamıdır.
İbn-i Kayyım'm vehmettiği gibi bu vakanın bir kaç kerre vukuundan, her kerresinde namazın farz olması lâzım gelmez.
Deccal, Ye'cüc-Me'cüc'ün Çıkması Ve Hz.Îsa (a.s.) İnmesi.
(Deccalın çıkması, Ye'cüc ile Me'cüc'ün çıkması, güneşin batıdan doğması, İsa aleyhisselâmın gökten inmesi ve sağlam haberlerle geldiği üzre diğer Kıyamet alâmetlerinin ortaya çıkması haktır, olacaktır. Allah dileyeni doğru yola sevk eder.)
Ye'cüc ve Me'cüc hakkında Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
“Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc seddi açılıp da her tepeden saldırdıkları ve hak olan vaad yaklaştığı zaman, işte o vakit kâfir olanların gözleri hemen dikilecek.” 415
Güneşin batıdan doğması konusunda da Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Rabbinin mucizelerinden (Kıyamet alâmetlerinden) biri geldiği zaman, evvelce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, o gün iman etmek hiç bir fayda vermez.” 416
Yâni güneş batıdan doğduğu zaman, kâfirlere iman fayda vermeyecektir. Tevbe etmemiş bulunan günahkârların tevbeleri kabul olmayacaktır. İsa aleyhisselâm hakkında Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Isa’nın inişi, Kıyamet alâmetlerindendir.” 417
“Yahudi ve Hıristiyanlardan hiç kimse yoktur ki, ölümünden evvel İsa'ya iman etmiş olmasın.” 418
Kıyamet kopacağı zaman Hz. İsa yeryüzüne inecek ve böylece bütün milletler gerçekten İslâm milleti olarak tek bir millet haline gelecektir.
İsa aleyhiselâm gelmeden önce Mehdi, Mekke ve Medine Haremlerinde ortaya çıkacak, sonra Kudüs'e gelecek. Ondan sonra Deccal gelip onunla beraber bulunacak, İsa aleyhisselâm da Dımeşk'de Doğu Minaresinden inerek Deccal'i ölürmeğe gelecek ve Deccal'i orada bir darbe ile öldürecek. İsa aleyhisselâm yeryüzüne inince tuz suda eridiği gibi Deccal da eriyip gidecek. Bundan sonra İsa aleyhisselâm Mehdi radıyallahu anh ile buluşacak. Bu arada namaz kılınacak Mehdi namazı kıldırması için İsa aleyhisselâm'a, işaret edecek, fakat İsa aleyhisselâm; bu namaz senin için kılınıyor, diyerek mazeret belirtecek ve sen bu namazı kıldırmaya benden daha lâyıksın, diyecek. İsa aleyhisselâm'ın Hz. Peygamberin şeriatına uyduğu ortaya çıkması için Mehdî'ye uyacak, böylece beraber namaz kılacaklardır. Nitekim Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem bu manaya şu şekilde işaret buyurmuşlardır:
“Eğer İsa aleyhisselâm hayatta olsa, onun için bana uymaktan başkası caiz değildi.” 419
Allah Teâlâ da bu noktayı şu şekilde açıklıyor:
“Hem Allah, vaktiyle peygamberlerden şöyle bir söz almıştı. Celalim hakkı için size Kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde getirdiğinizi tasdik eden bir peygamber geldiğinde mutlaka ona iman edeceksiniz ve her halde ona yardımda bulunacaksınız; bunu ikrar ettiniz mi? Ve bu ağır ahdimi üzerinize alıp kabullendiniz mi? buyurdu.” 420
Tayalisî'nin “Müsned”inde rivayet ettiğine göre, İsa aleyhisselâm, yeryüzünde kırk sene kalacak sonra ölecek. Müslümanlar Cenaze namazını kılıp onu gömecekler. Başka ravilerin rivayet ettiklerine göre, İsa aleyhisselâm, Hz. Peygamber ile Hz. Ebûbekir’in katilleri arasında defnedilecek. Bir rivayete göre ise, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer arasında gömülecektir. Peygamberlerin kanatları arasına giren Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'e ne mutlu! Bir rivayete göre İsa aleyhisselâm, yeryüzünde yedi sene kalacaktır. En doğrusu da budur. İlk rivayetteki kırktan maksat, göğe çıkmadan evvel ve sonraki kalışıdır Zira İsa aleyhisselâm otuzüç yaşında iken göğe kaldırılmıştır. Yedi seneyi buna eklersek, kırk yaşında eder. “Şerh'ul-Akâid”de şöyle deniliyor:
“En doğrusu, İsa, aleyhisselâm, insanlara namaz kıldıracak, onlara imamlık yapacak ve Mehdî de ona uyacaktır. Çünkü İsa aleyhisselâm daha üstündür, dolayısıyla onun imamlığı daha evlâdır.” Şerh'ul Akâid'in söylediği bizim dediğimize aykırı değildir.
Sonra Ye'cüc ve Me'cüc çıkacak ve İsa aleyhisselâm'ın duası bereketiyle Allah Teâlâ onların hepsini yok edecektir. Sonra müminler ölecekler ve güneş batıdan doğacaktır. Daha sonra Kur'an göğe kaldırılacaktır. Nitekim İbn-i Mâce Huzeyfe'den şu hadis'i rivayet etmiştir.
“Yeryüzünden kaldırılmadan evvel Kur'an okuyun. Zira Kur'an yeryüzünden kalkmadıkça Kıyamet kopmayacaktır. Ashab sordular: Bu mushaflar kaldırılacak. Fakat, kalblerde mahfuz olan Kur'an nasıl olacak? Buna karşılık Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Gece yatacaklar sabah kalkınca Kur'an kalblerinden silinecek ve fakat biz bir şey biliyorduk, deyip şiire dalacaklar.” 421
Kurtubî demiştir ki; bu durum, ancak İsa aleyhisselâmın ölümünden, ve Habeşlilerin Kabe'yi yıkmalarından sonra vuku bulacaktır. Bu makam, bu durumları açıklama makamı değildir.
Yukarıdaki metinde İmam Âzam inançla ilgili sözünü halis ve has hidayet isteği ile bitirdi. Biz de başlangıçtaki durumun sonuna kadar devam etmesi için güzel bir son istemekte ona uyarak AlIah Teâlâ'dan af ve afiyet isteriz.
Sonra bil ki, İmam Âzam rahimehullah hayatta iken “Fıkh-ı Ekber”i, ölüm zamanında da “el-Vasıyye” adlı kitaplarını yazmıştır. Bu vasıyyetlerin ibarelerini tam olarak zikrettim. Hilâfiyata ait meselelerden de olsa, inanılacak hususları açıklamada mutlaka zikredilmesi gereken bazı mülhak meseleler vardır ki, bunlarla maksat tamamlansın, inançlar kemal bulsun. Bu meseleleri zikredelim:
Usul-i Dîn'in tarifi şöyledir: “İnanılması gereken şeylerden, bahseden bir ilimdir.” Din usulü ilmi iki kısımdır. Bir kısmını bilmemek imana zarar verir. Allah Teâlâ'nın selbi ve sübutî sıfatlarını bilmek, risalet ve nübüvveti bilmek, âhirete ait bazı işleri bilmek gibi. İkinci kısmını bilmemek ise imana zarar vermez. Peygamberleri melekler üzerine üstün tutmak gibi. Bir eserinde Subki bu hususu zikretmiş, şöyle demiştir. Bir insan ömrü boyunca bir peygamberin meleklerden üstün olmadığını hatırına getirmese, Allah Teâlâ bu hususu ondan sormayacaktır. “El-Makasıd” sahibi kelâm ilmini şöyle tarif etmiştir: “Dinî inançları kesin delillerinden öğrenmek ve bilmektir.” Yukarıda geçen ikinci kısım inanılacak hususlar birinci kısma ilâve edilen hususlardır. Dileyen önceden zikrettiklerimize inanmakla yetinsin; dileyen, çok faydalanmak isteyen de ilâve ettiklerimize müracaat etsin. Bu ilâve edilen hususlardan biri peygamberlerden bazılarının bazısı üzerine üstün tutulmasıdır. Tafsilâtına girmeden bu husus kesindir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şu peygamberlerden bazısını bazısı üzerine üstün kıldık.” 422
“Muhakkak biz, bazı peygamberleri bazısı üzerine üstün kıldık.” 423
Bu üstün kılma şu dünyaya ait malın çokluğu ile değil, gizli ilim denilen ledünni bilginin çokluğu sebebiyledir. Yahut da geniş hüküm tariki iledir. Üstün kılma kesin olduğu halde üstün kılma yönleri hakkındaki bilgi ise zannîdir. Güvenilir inanç şudur ki, yaratıkların en üstünü Allah'ın sevgili kulu Hz. Muhammed Mustafa'dır. Bazı alimler bu hususta icma bulunduğunu iddia etmektedirler. İbn-i Abbas radıyellahu anh buyuruyor ki;
“Allah Teâlâ, Hz. Muhammed sallellahu aleyhi vesellem'i gök ehli ve bütün peygamberler üzerine üstün kılmıştır. Tirmizî ile Müslim'in Enes radıyellahu anh'dan rivayet ettikleri hadis-i şerifte ise şöyle buyuruluyor.
“Kıyamet gününde ben Âdem'in çocuklarının büyüğüyüm. Öğünmek yoktur.” 424
İmam Ahmed, Tirmizî ve İbn-i Mâce bu hadise şu ibareyi ilâve etmişlerdir:
“İki elimde “Livâul-Hamd” sancağı bulunacaktır. Öğünmek yoktur.” Âdem'den başka bütün peygamberler benim sancağım altında bulunacaklardır. Yer yarılınca ilk çıkacak olan benim? öğünmek yoktur. İlk şefaat yetkisi verilen ve ilk şefaat eden ben olacağım, iftihar etmek yoktur.” 425
Tirmizî ise Ebû Hureyre'den şu ibare ile bu hadisi nakletmiştir:
“Yer yarılınca ilk olarak çıkacak olan benim. Bana Cennet elbiselerinden bir ipek elbise giydirilecektir. Sonra Arş'ın sağ tarafından kalkacağım. O günde bu makamda benden başka yaratıklardan hiç bir kimse bulunmayacaktır.”
“Beni Musa aleyhisselâm üzerine üstün kılmayın.”,
“Peygamberler arasında üstünlük bakımından bir ayırım yapmayın.”
“Hiç bir kula, ben Yunus b. Metta'dan hayırlıyım demek, yakışmaz.” tarzında rivayet edilen hadisler, Mirkât şerhi Mişkât adlı kitapta açıkladığımız üzere tevil edilmiştir. Bu açıklamanın özeti şöyledir: Bu hadis-lerdeld yasaklama, peygamber hakkında noksanlığa sebep olacak tarzda ve bir hasımlık şeklinde üstün kılmadır. Müslim şerhinde Nevevî'nin zikrettiği gibi bu hadisler ilimden evvel gelmiştir, yahut tevazu için söylenmiştir tarzındaki tevili Cumhur güzel görmemiştir.
“Akîdet'üt-Tahavî” sarihi demiştir ki;
“Beni Yunus b. Metta'ya üstün tutmayın.” hadisi hakkında bazı âlimler, bana çok mal verilmedikçe tefsir etmem demişler ve istedikleri bu mal verildikten sonra ancak şöyle tefsir etmişlerdir: Yunus b. Metta'nın Allah'a balığın karnında iken yakınlığı, Muhammed sallellahu aleyhi vesellemin Mîraç'ta iken Allah'a yakınlığı gibidir. Bu tefsiri onlar büyük bir açıklama saymışlardır. Aslında bu, onların Allah'ın ve Resulullah'ın kelâmını bilmediklerine delil teşkil eder.
Dostları ilə paylaş: |