İslam'ın Hakikati.
İslâm, içtenlikle Allah'ın emirlerine teslim olmak, görünüşte de boyun eğmektir. Lügatte ise iman ile İslâm arasında fark vardır. Fakat İslâmsız iman olmaz, imansız da İslâm olmaz. Bunlar insanın sırtı ile karnı gibidir.
İman lügatte tasdik etmektir. Nitekim Allah Teâlâ, Yusuf aleyhisselâm'ın kârdeşlerinden hikâyeten şöyle buyuruyor;
“Biz gittik, koşu yapıyorduk. Yusuf'u da eşyamızın yanında bıraktık. Bu sebeple onu kurd yedi. Şimdi bizler doğru söylesek de siz bize inanmazsınız.” 300
Burada “bize inanmazsın” cümlesi, bizi doğrulamaz, tasdik etmezsin, demektir. Başka bir âyette İslâm kelimesi şöyle kullanılıyor:
“Gökte ve yerde bulunanlar ister istemez Allah'a boyun eğmiştir.” 301
İman, içten boyun eğmek İslâm ise dıştan boyun eğmektir. Allah Teâlâ bu hususa da şöyle işaret ediyor.
“Bedeviler, inandık, dediler. De ki, siz kalbinizle iman etmediniz. Ancak biz, müslüman gözüktük, deyin.” 302
Cibril hadisi de bu noktaya işaret ediyor. Orada iman ile İslâm'ı birbirinden ayırmıştır. İmanı, yalnız tasdik, İslâm'ı ise, ikrar ve iyilerin ameli olarak takdim etmiştir.
Hulâsa, iman kalb işidir, dolayısıyla gizlidir. İslâm açıktır, gizli değildir. İmanın yeri kalbtir. İslâm'ın yeri kalıptır, cesettir. İkisi birbirini tamamlar.
Dinin Hakikati .
Din, iman ile islâmın her ikisine verilen isimdir. Bütün şeriatlara da din denilir.
Din, kelimesi mutlak zikredildiği zaman, ondan kasdedilen tasdîk, ikrar ve Peygamberlerin Allah tarafından getirdikleri hükümleri kabul etmek mânâsıdır. Nitekim aşağıdaki âyetlerden de bu mâna çıkarılmaktadır: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, bu ondan kabul edilmez.” 303
“Şüphesiz Allah katında din İslâm'dır.” 304
“Allah sizin için dinde bir güçlük kılmamıştır.” 305
“Sizin için İslâm'ı din olarak seçtim.” 306
Yukarıdaki metinde İmam Âzam'ın maksadı, şeriat, îslâm ve imanın kendi başlarına din adını alacağı mânasında kullanılır, demek değildir. Bu makamda bunun aksini kabul eden bir şârih maksadın dışına çıkmıştır.
“Akîdet'üt-Tahavi”'de şöyle deniliyor: “Allah'ın dini, yerde ve gökte birdir. Din, aşırılıkla noksanlık arası, Allah'ı teşbih ile tatil arası, cebir ile kader arası, emin olmakla ümit kesmek arasında bir haldir.” Sahîh-i Buharî'de Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Biz peygamberler cemaatiyiz. Dinimizin aslı birdir.” 307
Dinlerin ve çeşitli peygamberlerin getirdikleri şeriatların aslı Tevhid inancıdır, tevhid ile ilgili inançlardır. Ancak şeriatlar çeşitlidir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:
“Her bir peygamber için bir şeriat ve bir yol tâyin ettik.” 308
Allah'ı Tanımak :
Allah Teâlâ'yı, kendini tanıttığı şekilde, hakkıyle tanırız.
Allah'ın zatının mahiyetini bilmek, sıfatlarını ihata etmek itibariyle değil, belki bütün durumlarda kulun: gücünün yettiği ölçüde bilir ve tanırız. Burada, Allah Teâlâ için “Nefs” sözünü kulanmanın caiz olduğuna delil vardır. Zat kelimesinin kullanılması konusuna gelince, ilim adamlarının çoğunluğu ibarelerde zat ile sıfatı beraber zikr ettikleri görülmektedir. Bu konuda şöyle bir hadis gelmiştir:
“Her şey hakkında düşünün, fakat Allah'ın zatı hakkında düşünmeyin.” 309
Suyuti’nin zikrettiğine göre Buharî'de geçen Hubeyb kıssasındaki “Bu Allah'ın zatı hakkındadır” ibaresi üzerinde iki yönden durmak gerekir. Birincisi bu, bir sahabî sözüdür. İkincisi, iddia edilen hususta bizim için bir nas değildir. Belki açık olan şudur ki, o hadiste murad edilen mâna, Allah yolunda mânâsıdır. Çünkü kâfirler, Hubeyb'i öldürmek için Harem'den dışarıya çıkarınca “Beni bırakın, iki rekât namaz kılayım” dileğinde bulunmuş, namazdan sonra da şöyle demiştir:
“Müslüman olarak öldürülünce hiç aldırmam, Allah yolunda, hangi yanıma düşsem aldırmam. Bu, Allah yolundadır, eğer dilerse, parçalanmış azaların mafsallarına bereket verir.”
Allah hakkında “hakikat” kelimesini zikretmeye gelince lbni Sübki'nin “Cem'ulCevami” adlı kitabında beyan ettiğine göre, Allah Teâlâ'nın hakikati, diğer varlıkların hakikatlerine muhaliftir. İbn-i Zemlekânî bu görüşe karşı çıkarak şöyle demiştir: “Hakikat” sözünü Allah hakkında kullanmak caiz değildir.” İbn-i Cemâa Allah hakkında hakikat kelimesinin zikredilmesinin caiz olmayışının sebebini şöyle açıklıyor: Çünkü Allah'ın kitabında hiçbir yerinde, İhlâs sûresi ve “Allah'ın misli hiçbir şey yoktur” gibi âyetlerden hiçbirinde ve diğer âyetlerde zatının tahakkukuna ve sıfatının mertebelerine delâlet eden bir kârine gelmemiştir. İmam Âzam'ın bu sözü, îkan derecesinin hakikatında iman artmaz ve eksilmez, demek olsa gerektir. İhsan meramında iman-i icmali yeterlidir. Mümin, ben Allah'ı tanıyorum, demelidir, “Seni hakkıyle bilemedik ve tanıyamadık.” sözünü söyleyenin maksadı Allah Teâlâ'nın zatını ve sıfatlarının künhünü anlamanın, yaratıkların gücü dahilinde olmadığına mebnidir. Çünkü Allah Teâlâ;
“Gözler onu görmez.”
“Bilgi bakımından Allah'ı ihata edemezler.” buyuruyor. Sebeplere göre hükümler değişmektedir. Bu sebepten İmam Şafiî şöyle diyor:
“Kim Allah'ı aramaya kalkışır da kendi düşüncesine kadar varan bir varlığa ulaşırsa, bu kimse Allah'ı yaratıklara benzetmiş olur. Eğer bu arama sonunda sırf yokluğa varırsa, Allah Teâlâ'yı muattal kılan kişidir. Eğer bir varlığa dayanır da bu varlığı anlamaktan aciz kalırsa bu kimse Allah'ı birleyen bir muvahhiddir.”
Bu sebepten Hz. Ali'ye: “Tevhid'in mânası nedir?” diye sorulunca şöyle cevap vermiştir:
“Tevhid şudur: Hatırına gelen, yahut hatırına getirdiğin, yahut herhangi bir halde düşündüğün varlıklar Allah'tan başkadır.”, “Yahut Allah onlardan başkadır.”
Cüneyd-i Bağdadî'nin sözü de buraya döner. Cüneyd şöyle di yor:
“Tevhid, kadimliği, hâdislikten ayırmaktır. Çünkü senin hatırına hadis, yani yaratılmıştan başka bir şey gelmez. Kadimliği tecrid etmek Allah'ın ne zatı ve ne de sıfatı hakkında yaratıklardan hiçbirine benzeme hükmünü vermemendir. Zira Allah'ın zatına hiçbir şey benzemez. Sıfatlarına da hiçbir sıfat benzemez.” Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:
“Allah gibi hiçbir varlık yoktur. O, her şeyi işiten, her şeyi görendir.” 310
Ancak, kadim olan varlıkla yaratılan varlıklar arasında müşterek olan âlim, kadir ve var gibi sözler lâfzî yönden müşterek olmayı ifade eder.
Dostları ilə paylaş: |